Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Emek Hırsızlığı İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Emek Hırsızlığı İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


İnsanlar para kazanmak için çalışıp alın teri dökerler. Kazandığı para ile de kendilerine güzel bir gelecek hazırlamak için alın teri dökmeye devam ederler. Namuslu ve dürüst insanlar kendi bileğinin gücü ile, zihin gücü ile kazandıkları çalışmalara kimsenin haksız yere göz koymasına da müsaade etmezler. Başkalarının malının üzerine konarak onların sahip olduğu şeyi çalmak hırsızlığın en vicdansızca olanıdır.


Yıllarca emek etmiş, alın teri dökmüş kimselerin sahip olduğu şeyi tek bir alın teri dahi dökmeden elde eden insanlarda zerre kadar vicdan ve merhamet yoktur. Bu insanlara insan demek de yanlış olur. Emek hırsızlığına çok sayıda örnek verebiliriz:  Hiçbir hakkı olmadığı halde başkasının arsasından toprak çalan,  kardeşinin kendisine güvenerek sakla dediği parayı bir anda har vurup harman savurarak harcayan kimse, bir kimsenin düşündüğü projeyi kendi düşünmüş gibi yapmaya çalışan kişi, korsan kitap satmak, korsan kitap yazmak, korsan kitap almak vb bunların hepsi birden emek hırsızlığıdır. 


Emek hırsızı olan insan emek edene saygı duymayan insandır. Örneğin; Bir yazar yıllarca emek etmiş ve büyük bir eser ortaya koymuştur. O eseri ortaya koyarken günlerce uyumamış, aç kalmış, maddi sorunlar yaşamış ama yine de çalışmaya devam etmiştir.  Emek hırsızı olan kişi bir gece ansızın o yazarın evine girip o serini çalarsa ya da  onun yazdığı eserin korsanını yazarsa ve satarsa burada büyük oyun olur ve bunun adı emek hırsızlığı olur.


Bir başkasının alın terine ihanet etmek, hakkın olmadığı bir şeyde hak iddia etmek insan olmadığının da  göstergesidir aynı zamanda. Bunun için emek hırsızı olmamalıyız. Emek hırsızlığı yapan kimseleri toplum olarak kınamalıyız ve devlet böyle kimselere hak ettiği cezayı vermelidir.

"İşten Artmaz Dişten Artar." Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 İşten Artmaz Dişten Artar Atasözü İle İlgili Kompozisyon


İnsanın kendini geçindirmesi için parasının olması gerekir. Para bulmak için de çalışıp alın teri dökmek gerekir. Çalışıp kazandığımız para ile de hayata tutunmaya çalışırız. Kazandığımız paranın hepsini ise bir anda çar çur etmemeliyiz. Bir insan ne kadar çok çalışırsa çalışsın tutumlu olmazsa, harcamasını bilmezse bir şey arttıramaz.


Para, kazanmakla değil, tutumlu olmakla artar. Bunun için de atalarımız İşten artmaz, dişten artar diyerek tutumlu olmanın insanın kendisine fayda sağlayacağını ifade etmiştir. Bazen yarınların neler getireceğini kestiremeden elimizdeki avucumuzdaki tüm parayı harcarız ve bunun bir miktarını da başkaları için yok yere bitiririz. Zor günler geldiğinde elimizde hiç paramız olmaz ve o zaman da pişmanlıklar yaşamaya başlarız. Keşke daha önce tutumlu olsaydım, bir yiyorsam bir de biriktirseydim diyerek kendi kendimizi yeriz ama iş işten geçmiş olur. İş işten geçmemesi için her zaman bir köşede küçük bir çıkımız olmalıdır. İsraf etmekten kaçınmalıyız.


Mecbur olduğumuz şeylere para vermeli, gereksiz harcamalar yapmamalıyız. Bunları yaparsak ileride zorluklar yaşamayız ve maddi açıdan kendi kendimize yeteriz. Böylece de insanlara boyun eğmek zorunda kalmadan mutlu bir şekilde hayata tutunmaya devam ederiz.

Alın Teri Dökmek İle İlgili Kompozisyon

 Alın Teri Dökmek İle İlgili Kompozisyon

 

Başkasının kazancı ile geçinmek, kendin için bir uğraş içinde olmamak kişiyi bir süre sonra yaşamadan soğutmaya başlar. Hazır yiyici olmak kişiyi tembelliğe alıştırır ve kişi en ufak bir çaba harcamadığı için yaşamın da onun gözünde bir anlamı olmaz.  Oysa alın teri ile kazanılan para değerlidir ve kişi o parayı harcarken daha dikkatli olur ve bir anda har vurup harman savurmaz. Alın teri ile kazanılan işte hile yoktur, yetim ve öksüz hakkı yoktur. Çünkü alın terinde emek vardır, göz yaşı vardır, inanç ve sabır vardır. Çevremizde alın teri ile çalışıp bir yerlere gelmiş insanları gözlemlediğimizde o insanların kendi parasına sahip çıktığını, tutumlu insanlar olduğunu görürüz.

 

Çünkü o insanlar o parayı bir anda kazanmamıştır. Yıllarını vermiştir o paraya , eve, arabaya, sahip olmak için. Mesela bir doktoru örnek verelim: Doktor olan kişi daha küçükken derslerini, sorumluluklarını yerine getirmek için çok çalışmaya başlamıştır. İlkokul, orta okul, lise derken üniversite bitmiştir. Yani bir doktorun yetişmesi için yılları gitmiştir. Bu doktor olan kişi yıllarca alın teri dökmüştür. Gece sabahlara kadar testler çözmüş, denemeler çözmüş ve yeri gelmiş uyumamıştır. Yeri gelmiş eğlencesini ertelemiş ve sadece amacına odaklanarak istediği yere gelmiştir. İşte tüm bunların nedeni çok çalışmak, alın teri dökmek ve sabırla yoluna devam etmektir. En güzel yemek alın teri ile kazanılan yemektir. İnsan alın teri ile kazandığı parasını da tadını çıkara çıkara harcar ve yoksul insanlara da faydalı olarak hem kendisine  hem de çevresine faydalı bir insan olur.

 

 Alın teri dökmek ile ilgili şu sözde  çok önemlidir: “En hayırlı ve tatlı kazanç insanın el emeği göz nuru alın teri ile kazandığı rızıktır der. Hz. Muhammed(s.a.v). Bundan dolayı var gücümüzle çalışıp kimseye el açmak zorunda kalmamalıyız ve ço çalışarak alın terimizin, helal kazancımızın emeğini yemeliyiz.

Su Tasarrufu İle İlgili Kompozisyon

 Su Tasarrufu İle İlgili Kompozisyon


Canlıların yaşamı için hayati öneme sahip olan sularımız ne yazık ki küresel ısınma, sanayileşme sonucunda su kaynaklarının kirletilmesi, insanların doğanın ekolojik dengesi ile oynaması, bilinçsiz su kullanılması suların azalmasına sebep olmuştur. Birleşmiş Milletlerden alınan  bilgilere göre, küresel ısınma kaynaklı yağış azlığı, aşırı buharlaşma, hızlı tüketim ve kirlilik nedeniyle dünyadaki temiz su kaynakları tükenmeye devam etmektedir. Su kirliliği ve su yetersizliğinden dolayı dünyadaki canlıların yaşamı tehlike düşmüştür.

 

 Kirli su yüzünden, suların hiç olmamasından ötürü çok sayıda çocuk, genç, yetişkin hayatını kaybetmektedir. Suların kirletilmesi sadece insan yaşamını değil okyanuslarda, denizlerde, göllerde yaşayan canlıların yaşamını da kötü etkilemektedir. Temiz su kaynaklarının tükenmesini önlemek için su tasarrufu yapılmalıdır. Bunun için de yapılması gereken sorumlulukları şu şekilde sıralayabiliriz:  Musluklardan akıttığımız her damla suyun hesabını yapmalıyız ve bu konuda çocuklarımızı bilinçli olarak yetiştirmeli ve gerekmedikçe su kullanmamalıyız. Banyoda duş süresi kısa tutulmalı, bulaşıklar ve çamaşırlar makinede yıkanmalı, damlayan musluklar tamir ettirilmeli, küveti doldurmak yerine bir kovaya su koyup yıkanılmalı, su akıtırken daha az akış hızına sahip duş başlıkları ve musluklar kullanılmalı, diş fırçalarken musluklar şakır şakır akmamalı, büyük iş yerlerinde sular boş yere akıtılmamalı, devletin malı deniz yemeyen keriz mantığı ile devletin suyu gereksiz yere harcanmamalıdır. Bilinçli vatandaşlar yetiştirilmeli, su tasarrufu ile ilgili bilgilendirme toplantıları, haberleri yapılmalıdır. Sıcak su musluğu açıldığında suyun ısınmasını beklerken akıtılan suyun boşa akmaması için kova doldurulup bu su gereken farklı yerlerde kullanılmalıdır.

 

 Ruhsatsız açılan su kuyuları denetlenmelidir. Fabrikaların atıkları için arıtma tesislerini aktif bir şekilde çalıştırılmalıdır. Deniz, baraj ve göl ve sulama göletlerinin yakınlarına fabrika ve hayvancılık ile ilgili tesisler kurulmamalıdır. Doğaya saygılı olan, çevre bilinci olan çocuklar yetiştirilmeli ve doğa dostu insanlar olmalıyız. "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz" şeklinde hareket ederek sularımız yok yere heba edip kendi kötü sonumuzu kendi elimizle hazırlamamalıyız. İstersek hep birlikte bu işin üstesinden gelir ve gelecek nesillere güzel yarınlar bırakabiliriz. Yeter ki sularımızı tasarruf edelim, doğamızın bize sunduğu mucizeleri hunharca kullanmayalım.

 

 

“Su Uyur Düşman Uyumaz.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Su Uyur Düşman Uyumaz.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon


 

Su durmadan akmaya devam ediyorsa halk dilinde su uyuyor denilir. Su ses çıkarmadan sürekli akmaya devam eder ve suya bile uyuyor gözü ile bakılır. Oysa düşman olan kimse ses çıkarmadan da sinsi bir şekilde düşmanlığını yapmaya devam eder. İyi niyetli olan kişi onun bir şey yapmayacağını zanneder. Oysa düşman hiçbir zaman iyilik düşünmez ve size kötülük yapacağı uygun zamanı bulur ve o zaman harekete geçerek kötülüklerine yapmaya başlar ve bunu yaparken de büyük zevk alır. Bundan dolayı düşmanlarımıza karşı gözümüz açık olmalıdır.


 O düşmanın nerede, nasıl, ne şekilde  bize saldıracağını kestiremeyiz. Düşman hiçbir zaman uyumaz ve yeni planlar kurmaya ve o planları uygulamaya geçerek hayatınız mahvetmek içi elinden gelen her türlü zorbalığı yapmaya devam eder. İşte bunlardan dolayı düşmanı olan kimseler her zaman tetikte olmalıdır. O düşmanın yalanlarına, samimiyetsizliklerine inanmamalıdır. Düşmanlarımız olduğu zaman her şeyimizi herkese de söylememeliyiz. Çünkü o söylediğimiz kişiler de düşmanla iş birliği yaparak bizi içten içe yok etmeye çalışırlar ve kuyumuzu kazarlar. Bundan dolayı her zaman akıllı olmalıyız, düşmanın uyumadığının farkında olmalıyız ve kendimizi güven içinde bir yerde bulundurmalıyız ve o kötü düşmana karşı sevdiklerimizi, yakınlarımız da korumalıyız.


Çünkü düşman düşmanlığını her aman yapmaya devam edecek ve amacına ulaşana kadar uyumayacak sadece bekleme halinde olacak ve daha sonra saldırıya geçecektir. İşte bunun için de atalarımız “Su uyur, düşman uyumaz.” demiştir.

Satın Alınan Oyuncağın Mı Yoksa Emek Verilerek Yapılan Oyuncağın Mı Daha Değerli Olduğunu Düşünüyorsunuz? Neden?

Satın Alınan Oyuncağın Mı  Yoksa Emek Verilerek Yapılan Oyuncağın Mı Daha Değerli Olduğunu Düşünüyorsunuz? Neden?


Çocukların en sevdiği nesneler oyuncaklardır. Oyuncaklar sayesinde çocuklar hem öğrenir, hem eğlenir. Böylece gün içinde sıkılmamış olur. Özellikle de çocukların zeka gelişimine katkı sağlayan oyuncaklar onların daha dikkatli olmalarını, algılarının daha iyi gelişmesini sağlar. Satın alınan oyuncak benim için hazırdan geldiği için kısa süreliğine bana mutluluk verir.  Benim  için değerli olan oyuncak emek verilerek yapılan oyuncaktır. Özellikle de babamla birlikte kendi küçük atölyemizde günlerdir uğraşarak küçük bir araba yaptık. 


O arabanın yapılması o kadar çok zor olmuştu ki her işi ile tek tek uğraşmak hem sabır gerektiren bir eylemdi hem de zevkliydi. Çünkü kendimiz yapıyorduk ve arabanın her bir parçasının nasıl yapıldığını, tekerlerinin nasıl takıldığını tek tek görmek ve arabaya dokunarak kendime ait bir şey yapmak müthiş bir duyguydu. İnsanın anılarının olduğu, emeğinin olduğu her şey daha değerlidir ve daha güzeldir. Mesela o minik arabayı yaparken babamla birlikte konuştuğumuz konuları hatırlıyorum, yanlış parçayı yanlış yere taktığımız zamanki gülüşlerimizi hatırlıyorum . Bunlar bile bana büyük mutluluk veriyor. Çünkü her şeyinde alın teri var, sabır ve kararlılık vardı. Üç gün sonunda yaptığımız minik arabamız şimdi vitrinde. Onu ömür boyu saklayacağım. Çünkü ben yaptım.


 Babamın da katkıları ile yaptım bu arabayı. Onun için satın alınandan her zaman daha değerli olacak. Satın alınan şeyi her zaman alabilirim ama kendi elimle yaptığım şeyin zevkini o satın alınan araba bana ne yazık ki veremez. O yüzden kendi yaptığım oyuncaklar daha değerlidir.


Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi’nden Yola Çıkarak Eşitlik ve İnsan Hakları Konulu Konuşma Örneği

 Hz. Muhammed’in Veda Hutbesinden Yola Çıkarak Eşitlik ve İnsan Hakları Konulu Konuşma Örneği


Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed insanlar arasında hiçbir ayrım olmadığını Veda Hutbesinde şu sözleri ile dile getirmiştir:

“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah tenli üzerinde, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur.” demiştir.


Sevgili öğretmenim, kıymetli sınıf arkadaşlarım!

Bilindiği gibi Yüce Allah hepimizi topraktan yaratmıştır. Topraktan yaratılan biz insanlar yine toprağa gideceğiz. Onun için ölümlü olan şu dünyada kimsenin kimseden en ufak bir üstünlüğü yoktur. İnsanlar eşittir. Kibir ve şımarıklık insana yakışmayan tavırlardır. İnsanlar arasında ayrım yapmak kişinin kendi acizliğinin göstergesidir. Büyüklenmek, ırk yarımı yapmak, ten ayrımı yapmak insana yakışmayan kötü davranışlardır.

 

Sevgili arkadaşlar!

Peygamber Efendimiz Hz Muhammed Mustafa, alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan o  güzel insan her zaman  merhametten yana, insan haklarından yana olmuş, insanlar arasında ayrım yapılmaması gerektiğini vurgulamıştır. İnsan canlı ve ölümlü bir varlıktır. İnsanlar arasında ayrım yapmak, kendine göre guruplar oluşturup diğer insanları aşağılamak kişinin kendi küçüklüğünün göstergesidir. Tüm insanlar eşittir ve aynıdır. Asıl önemli olan ahlak olarak en üstün olanıdır. Güzel ahlaklı olan, güvenilir olan insanlar topluma örnek olan kimselerdir. İnsanlar arasında ırk ayrımı yapmak, dışlamak diğer insanların canını acıtmaya çalışmak günahtır ve İslam dinine de yakışmayan davranışlardır.


Sevgili dinleyiciler!

Özellikle  medeniyim, insan haklarına önem veriyorum deyip, eşitliği savunan kimi ülkeler ne yazık ki bu dedikleri ile çelişen ülkelerdir. Bu ülkelerde yıllarca siyahi kardeşlerimize yapılan ırk ayrımı onların kendilerini kötü hissetmelerine neden olmuştur. Mesela Almanya2da yapılan bir araştırmaya göre ülkede yaşayan siyah tenli insanlara günlük yaşam başta olmak üzere iş sahası, kiralık ev bulma gibi bir çok alanda  ırkçılık ve ayrımcılık yapıldığı ortaya konulmuştur. Özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nin değişmeyen sorunudur ırkçılık. Sırf siyah tenli diye yakın zamanda Amerikan polisi tarafından boğazına basılarak öldürülen masum insanın vebalini kim verecek. Nerde eşitlik, nerde insan hakları diye soruyorum. Açıktan savunulamasa bile ABD toplumunun önemli bir kesiminin hala ayrımcı zihniyete ve yabancı düşmanlığı fikrine sahip olduğu ifade ediliyor. ABD'de son yıllarda özellikle siyahilere yönelik polis şiddetinin cezasız kalması da ırk ayrımcılığının örnekleri arasında gösteriliyor.


Siyahi zanlıları orantısız şiddet kullanarak vuran beyaz polislerin çoğu zaman mahkemeye bile çıkarılmadan aklanması ülke genelinde geniş kapsamlı protestolara ve şiddet olaylarına neden oluyor. Oysa bizim dinimiz ırkçılığı yasaklıyor ve Efendimiz bunun doğru olmadığını Veda Hutbesi2nde çok güzel bir şekilde ifade etmiştir. İnsanlar eşit olarak doğmuştur ve kimsenin sırf farklı bir tenden diye eziyet görmesi zalimlikten başka bir şey değildir. Her insan hürdür, eşittir. Irk ayrımcılığına dur demeliyiz ve ırk ayrımcılığı yapan bu ülkeleri kınamaya devam etmeliyiz. Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

 

“Ağaç, Geçmişi Geleceğe Bağlar. Size Sabrı Öğretir. Beraber Yaşamanın, Faydalı Olmanın Zevkini Verir.’’ Sözü İle Kompozisyon

 “Ağaç, Geçmişi Geleceğe Bağlar. Size Sabrı Öğretir. Beraber Yaşamanın, Faydalı Olmanın Zevkini Verir.’’ Sözü İle Kompozisyon

 

İnsan olarak elimizden hiçbir şey gelmiyorsa en azından bir ağaç dikerek gelecek nesillere bir fidan, bir ağaç hediye etmiş oluruz. O ağaç zamanla büyür ve o ağacın gölgesinde çocuklar  serinler, oyuna ara verdiklerinde dinlenir, susuz kaldıklarında dalındaki meyvelerden koparıp onları zevkle yerler ve o ağacı diken kişiye rahmet okurlar. “Ağaç, geçmişi geleceğe bağlar. Size sabrı öğretir. Beraber yaşamanın,  faydalı olmanın zevkini verir.” der Marcel Prevast.

 

Ağaç geçmiş ile gelecek arasında bir köprüdür. Geçmişte o ağacı diken insanın alın teri, emeği, kararlığı, sabrı ve inancı vardır o ağaçta. O ağaç büyüyüp koca yetişkin bir ağaç olduğu zaman gelecek nesillerin yuvası olur, tabiat ananın koruyucusu, dengesi olur. O ağaç ya da ağaçlar sayesinde tabiatımız daha güzel bir görünüme kavuşur. Ağaç bize sabırlı olmayı öğretir. Bir ağacın önce tohum sonra fidan olması ve sonra koca bir ağaç olması için yılların geçmesi gerekir. Bu da büyük bir sabrın sonucunda gerçekleşir. Ağaç dikmek insanlığa katkı sağlamak, doğaya katkı sağlamak demektir. Büyük bir emek ve sabır sonucunda büyüyen ağaçlar ormanlara dönüşür ve ormanlar da yurdumuz olur. Ağaç bir vatanı vatan yapar. Onlar sayesinde yeşile gözümüz doyar, hava temizlenir ve karnımız doyar. O ağaç sayesinde doğanın doğal dengesi bozulmaz.

 

Ağaç insana birlikte yaşamanın, birlikte paylaşmanın güzelliklerini öğretir. Bizi mutlu eden ve bize dayanışmayı, birlikte yaşamanın zevkini yaşatan ağaçlara sahip çıkmalıyız. Onlara zarar vermemeliyiz. Özellikle de yaş olan ağaçları kesen kişilere gereken cezalar verilmelidir.

“Ağaç Kapı Kapandıysa Altın Kapı Açılır.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

“Ağaç Kapı Kapandıysa Altın Kapı Açılır.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Kapılar temelli kapanmaz. Allah bir kapıyı kapatırsa bir gün gelir başka bir kapıyı açar. Fırsatlardan biri kaçarsa başka fırsatlarda önümüze çıkabilir. Onun için hayattan umudumuzu kaybetmemek gerekir. Hayatımızda bazen iyi günler olabilir bazen kötü günler. İnsan olduğumuz için her şey bizim içindir.


Bazen işlerimiz rast gitmeyebilir. İstediğimiz şeyler için çok emek etmiş olsak bile elimize geçmeyebilir. O zamanki işlerimizi çözüme kavuşmadı diye, yüzümüze kapılar kapandı diye hayata küsmek de doğru bir şey değildir. Çünkü o kapanan kapının belli bir nedeni vardır. Bazen kötü gibi görünen şeyler bizim için hayır da olabilir. Onun mutlaka sabırla işlerimize devam etmeliyiz. İnsanı hayata bağlayan en güzel şey umuttur. O umutlara dört elle sarılmalıyız ve kimi umutlarımız gerçekleşmese bile yeni hayaller kurmaya devam etmeliyiz. İşte bunları yaptığımız zaman karşımıza aydınlık yollar, altın kapılar açılacaktır.


İşte zaman da sabrımızın, kararlığımızın ve umudumuzun ekmeğini tadını çıkara çıkara yemeye, eğlenmeye başlayacağız. Bunun için de atalarımız “Ağaç kapı kapandıysa, altın kapı açılır.” diyerek yaşama sıkı sıkıya tutunmamız gerektiğini, sabredin, o sabrın karşılığını daha güzeli ile alacaksınız demek istemiştir. Umudu olmayan insan da yaşama sevincini kaybetmiştir zaten. Umut kaybetmek yok, aramaya ve çalışmaya devam etmek insana yakışır.

“Fakir Bebeğin İçemediği Sütü Zenginin Köpeği İçiyorsa; Bana Adaletten Bahsetmeyin.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

“Fakir Bebeğin İçemediği Sütü Zenginin Köpeği İçiyorsa; Bana Adaletten Bahsetmeyin.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Günümüz dünya sorunlarından bir tanesi de açlık sorunudur. Ne yazık ki dünyada herkese yetecek kadar yiyecek, içecek varken hala bir yerlerde bazı çocuklar, gençler, yetişkinler açlıktan ölmekte ve dünyada buna seyirci kalmaya devam etmektedir. Özellikle de Afrika'daki ülkelerde açlık sorunları ile mücadele eden çocukların açlıktan karınları şişmiş, bedenleri bir iskelet gibi olmuştur. Yeterli ve dengeli beslenemeyen bu masum çocuklara dünya insanları olarak çok şey borçluyuz. Kimi gönüllü elçiler bu insanlar için, bu güzel çocuklar için ellerinden geleni yapmaya çalışsa da ne yazık ki bu yeterli olmamaktadır.


Herkesin bu konu üzerine kafa yorması gerekir. Bu işi sadece yetkililere bırakacak olursak sorun tamamen ortadan kalmaz. “Fakir bebeğin içemediği sütü zenginin köpeği içiyorsa; bana adaletten bahsetmeyin.” der  Paul Samuelson. Gerçekten de öyledir. Hayvanlar  öyle ya da böyle doğada insanlar ona bir zarar vermediği sürece karınlarını doyurmaya çalışır, çünkü hayvanların doğası arayış içinde olmak ve kendi ihtiyaçlarını doğanın ekolojik dengesi içinde giderebilmektir. Çünkü onların da kendilerine göre bir iç güdüsü vardır. Oysa küçük bir bebeğin ne dili vardır, ne de doğadan kendi başına bir şey elde edebilmesi. O küçük bebek, o insan olan bebek yine başka bir insana ihtiyaç duyacaktır. Onun için çocuklar aç kalmamalıdır, çocukluklar göz göre açlığa mahkum edilmemelidir. Önce yoksul çocuklar, önce aç olan çocuklar doyurulmalı, yeterli ve dengeli beslenebilmelidir. Daha sonra yine hayvan sevgisi olmaya devam edilmeli, yine sokak hayvanlarına kucak açılmalı ve elbette onlara da iyilik edilmeli ve onlarında aç kalmaması sağlanmaya çalışılmalıdır.

Eğer çocuklar açlıktan ölüyorsa ve zenginin köpeği süt içebiliyorsa burada adalet denen şeyden bahsedilemez. Çünkü adaletin olduğu yerde insanoğlu aç kalmaz, bebekler açlıktan hayatını kaybetmez ve insan onuruna yakışmayacak trajediler yaşanmaz. Önce insanı yaşatalım ki yaşayan insanlar da o masum hayvanları yaşatmaya ve sevmeye devam etsin.

 

“Evi Delikli Baca, Milleti Hacı İle Hoca Yıkar.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Evi Delikli Baca, Milleti Hacı İle Hoca Yıkar.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Evin bir yanında açılan delik zamanla büyür ve yıkılmasına neden olur. Hacı ile Hoca da tutucu ve bilgisiz olursa, insanları yanlış yönlendirir ve zarar görmelerine sebep olur. Onun için her Hoca sandığımız insanları aydın kimseler olarak görmemeliyiz ve böyle insanlara karşı dikkatli olmalıyız. Elbette toplum içinde mesleğini yapan her insan çok iyi değildir. Her meslek dalında kötü insanlar çıkacağı gibi Hocalık mesleğinde de cahil kimseler vardır. Böyle kimseler kafalarından uydurduğu bilgiler ve yöntemler ile insanları kandırır.


Özellikle de bizim toplumda Hacı Hoca ayağından sapık kimselere giden ve hayatlarını mahveden cahil kimseler çoktur. Bunlar batıl inançlara inanan, hocanın kendine şifa bulacağını sanan ve Hocadan medet uman bu kimseler daha sonra büyük hayal kırıklığı yaşamaktadır. Böyle kimselere kanan kişiler de genelde cahil kimselerdir. Hacı ya da Hoca sandığımız kişilerin insanlıkla alakası olmadığı, ahlaksız işler peşinde koştuğu da görülebilir. Elbette çok iyi hocalarımız vardır ve bunlar her hareketi ile topluma önderlik eden örnek kimselerdir. Böyle Hocalarımız da insanlığa faydalı işler peşindedir ve Allah’ın kitabını elinden geldiğince bize anlatmaya çalışırlar ve kendi yaşamlarında da güzel ahlaklı kimselerdir böyleleri.


 Buradaki sözümüz aydın ve kendini geliştirmiş hocalara değildir. Kendini Hoca kılıfı altında her türlü pisliği yapan ve insanların yaşamını mahveden hocalar vardır. İşte böyle tehlikeli ve cahil insanlardan kendimizi, çocuklarımızı, sevdiklerimizi korumalıyız ve onların her sözüne inanmamalıyız. Merak ettiğimiz konuları kendimiz okumalı, araştırmalı ve sorgulayarak öğrenmeye devam etmeliyiz. Evimizi, çevremizi, toplumumuzu yıkıcı etmenlerden korumalıyız.


Hatta bu atasözü ile ilgili yakın anlamlı şu atasözü de vardır. “Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke'ye, dede dede olmaz gitmekle tekkeye.” Yani önce iyi bir insan olmalıyız ve hayatımızla başka insanlara örnek olmalı, güzel ahlaki kendimize rehber edinmeliyiz, her gördüğümüz Hoca sanmamalı, yalancı hocalardan kaçınmalıyız.

Yine, Yeniden, Yeni Bir Yıla Merhaba Konulu Kompozisyon Yazınız.

 Yine, Yeniden, Yeni Bir Yıla Merhaba Konulu Kompozisyon Yazınız.


Bir yılı daha iyisi ile kötüsü ile, hayal kırıklıkları, hayat sürprizleri ile  geride bıraktık. Zamanın bize nerede, ne zaman, ne getireceği hiç belli olmaz. Onun için yeni yıla girerken daha bir umutlu olmalıdır, daha bir heyecanlı olmalıdır insan. Çünkü yeni yıl demek yeni umutlar, yeni kararlar, hayata yeniden tutunma demektir. Geride bıraktığımız iki buçuk yılımız korona virüs ile geçti. Bu zaman zarfında insanlar birbiri ile yüz yüze iletişim kurmaktan, sarılmaktan, birbirine gelip gitmekten kaçındılar. Çok canlar aldı bu virüs aynı zamanda.


Her şeye rağmen hayat devam ediyor ve her yıl ardında gelecek yeni bir yıla hazırlanıyor. İşte bu yıl da o yılda o yıllardan biri. Artık 2023 zamanı. Yeni bir yıl, yeni heyecan, yeni mutluluklar olsun umudumuz. Yeni yılda ailemle birlikte olacağım ve onlarla evimizde çok güzel bir zaman geçireceğim. Önce  onları güzel bir akşam yemeği için lokantaya götüreceğim. Çünkü artık işimi elime aldığım için, mesleğimden kazandığım para ile onlara güzel bir yemek ısmarlayacağım. Mesleğim mühendislik bu arada. Kimya mühendisiyim ve çok şükür ki bu yıl devlet kadrosunda kendime yer bulabildim. Çok çalıştım yıllarca ama en sonunda istediğime kavuştum.


  Bu yılda yapacağım çok şeyler var. Mesleğimde iyi biri olmak için, vatana ve millete faydalı bir mühendis olmak için çok çalışacağım ve elimden gelen her türlü fedakarlığı yapacağım. Bu yılın bana huzur, mutluluk ve kazandığım helal para getirmesini umut ediyorum. Kardeşlerimle birlikte de güzel vakit geçirmek istiyorum. Onlara çok güzel zeka oyunları aldım. Mangala, Q- Bitz  satranç gibi oyunlar aldım ve yılbaşı akşamı onlarla birlikte doyasıya zeka oyunları oynayacağım. 


Babama ve anneme çok güzel hediye aldım. Babama altın saat, anneme ise altın küpe aldım ve bunları yılbaşı akşamında canlarıma hediye olarak vereceğim. Kardeşlerime ise oyuncaklar, şekerlemeler, ve kuruyemişler aldım. Ayrıca onlara okul harçlığı da vereceğim ki mutlu olsunlar. Yeni yılda yapacağım çok şeyler var. Yeni yılda ülkemizin her açıdan gelişmesini temenni ediyorum.


 Daha huzurlu, daha adil, daha gelişmiş bir ülke olsun ülkemiz. İnsan haklarının  her anlamda iyi uygulandığı eşitliğin daim olduğu, haksızlıklara karşı susulmaması gerektiği kanısındayım. Onun için ülkem için çok dua ediyorum ve çok çalışıyorum. Yeni yıl bana, aileme ve ülkemize huzur ve mutluluk getirsin. Hasta olanlar şifa bulsun, dertli olanların derdi çözülsün, ülkem bilim ve fen alanında daha iyi bir yere gelsin  ve daha çok sayıda umutlarım var. Herkesin yeni yılını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim.

“Aslan Yattığı Yerden Belli Olur.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Aslan Yattığı Yerden Belli Olur.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Aslan, yiğit ve temiz bir hayvan olduğu için barındığı yeri de  kötü bırakmaz. Aslan, ormanların kralı bu büyük ve güçlü hayvan gücünü aynı zamanda temiz olarak da insanlara yansıtır. Aslan yattığı yerden belli olur diyen atalarımız bizlere ise şunu anlatmak istemiştir: İnsan kaldığı yerden belli olur. Yani kaldığı ortam temiz mi, dağınık mı yoksa pislik içinde mi işte bunlara bakılır.


Özellikle de bizim gibi toplumlarda (Türk toplumu) temizliğe çok önem verilir. Misafirliğe giderken, misafir gelirken, hayatın her anında bizler için temizlik ve düzen çok önemlidir. Evimizi kir pas içinde bıraktığımız zaman insanların gözünde pek bir değerimiz olmaz. Yüzümüze bir şey denmez ama arkamızdan o da çok pasaklı, evine hiç çeki düzen vermemiş diye arkamızdan atılır tutulur. Yani bizim toplum temizliğe meraklı toplumdur. Bundan dolayı da insanın barındığı yerin durumundan, niteliğinden o insan ile ilgili bilgi sahibi olabiliriz.


Çevremizi, barındığımız yeri tertemiz bırakmalıyız. Hem böylece kendi ruhumuzu iyileştirmiş oluruz , hem bedenimizi temiz tutmuş oluruz hem de içinde yaşadığımız topluma temiz olarak uyum sağlamış oluruz. Hem temizlik de iyi bir şeydir, Kir ve pasak her türlü mikrobun yayılmasını sağlar. Onun için kaldığımız yerin pırıl pırıl olmasına gayret  etmeliyiz.

Kendimizi Keşfetmek İçin Okumaya ve Düşünmeye İhtiyacımız Var Mıdır? Neden?

 Kendimizi Keşfetmek İçin Okumaya ve Düşünmeye İhtiyacımız Var Mıdır? Neden?


İnsan okuyarak kendini geliştirebilir ve keşfedebilir. Hiç okumadan kendimizi keşfedemeyiz ve hayata dair hiçbir şey öğrenemeyiz. İlgi duyduğumuz kitapları okuduğumuz zaman, yeteneklerimiz doğrultusunda işler yaptığımız zaman, bilime meraklı olduğumuz zaman kendimi keşfederiz ve okumaya zevkle devam ederiz. Okuyan insan merak eden, sorgulayan, eleştiren insandır. Okuyan insan yerinde durmayı sevmeyen devamlı yenilikleri takip eden kimsedir. Okuyarak kendimizde ne gibi özelliklerin olduğunun farkına varırız. 


Hayatın amacını anlamak için okumak gerekir. Bu dünyaya gelme amacımız yiyip içip yatmak değildir. Bunu hayvanlar da yapıyor. Bizim hayvanlardan farkımız olmalıdır o fark da aklımızı kullanarak bilime merak salmamız, okumaya merak salmamızdan gelir. İnsanlığa faydalı işler yapmaktır, ardımızda kalıcı izler bırakmaktır. Eğitim ve öğretime önem veren toplumlar gelişmiş toplumlardır. Bir millet kitap okumadan mahrumsa o milletin fertleri cahil kalmaya mahkumdur. Okumayan ve düşünmeyen insan ne kendisine faydalı olur ne de çevresine. İnsan okudukça sorgular, sorguladıkça düşünmeye başlar ve o düşünme kişiyi farklı şeyler öğrenmeye yönlendirir.


 Böylece kişi okuyarak kendini mutlu eder, güzel işler başarır ve hayatı boyunca okuma zevkinden mahrum kalmamak için var gücü ile çalışmaya ve zihnini aktif tutmaya çalışır. Düşünen ve okuyan insan kulaktan duyma bilgilere de inanmaz. Bizzat kendi okur, araştırır ve kendi okuduklarına, bilimsel kanıtlara inanır ve böylece daha güçlü ve daha kültürlü bir birey olur.

“Yalancının Evi Yanmış, Kimse İnanmamış.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Yalancının Evi Yanmış, Kimse İnanmamış.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Yalan söylemek erdemli bir davranış değildir. Çünkü yalan söyleyen kişinin yalanı eninde sonunda ortaya çıkar ve o kimseye bir daha güven duyulmaz. Onun için her zaman doğru, dürüst ve güvenilir olmak en iyisidir. Yalancının evi yanmış kimse inanmamış atasözünün açıklaması ise şudur: Her zaman yalan söyleyen kimsenin her sözü  herkes tarafından yalan diye algılanır.


Kişinin söylediği ne kadar can alıcı bir gerçek olsa da artık kimse ona inanmaz. Yani kişi bir gün doğruyu söyleyecek olsa bile ona artık güven yoktur. Çünkü yalancı kişi kendi iradesi ile kendini inanılmayacak, güven duyulmayacak noktaya getirmiştir. İnsanların bize inanması için yalandan uzak durmalıyız. Yalanın kötü bir şey olduğunu, kişinin kendisine olan değeri azalttığını ve kişiyi toplum içinde de değersizleştirdiğini  yetiştireceğimiz evlatlarımıza da anlatmalıyız. Ayrıca yalanın küçüğü büyüğü diye bir şey de olmaz. Bugün ufak bir yalan söyleyen yarın başka insanların başına bela açan yalanlar söyleyebilir ve bu durumda insanların hayatında olumsuz etki yaratır.


 İşte bu olumsuzlukların olmaması için her zaman doğrudan yana olmalıyız. İnsanları yalanlarımızla aldatmamalıyız. Yalan söylemenin yanlışlığı ile ilgili şu söz de önemlidir:  “Sana güvenen bir insana yalan söyleme. Sana yalan söyleyen bir insana asla güvenmez. (Hz. Ali). İşte tüm bunlar için yalan söylememek kişiyi sağlam karakterli kimse yapar ve insanlar yalan söylemeyen kişiye her zaman güvenirler.

“Çocuklara, Babalarının Yeteneklerine Göre Değil, Kendi Yeteneklerine Göre Meslek Bulmak Gerekir.” Sözü İle Kompozisyon

 “Çocuklara, Babalarının Yeteneklerine Göre Değil, Kendi Yeteneklerine Göre Meslek Bulmak Gerekir.” Sözü İle Kompozisyon


Her çocuk doğuştan farklı yetenekle dünyaya gelir. Her birinin içinde keşfedilmeyi bekleyen büyük bir hazine vardır. Ama bilene, ama görene. Çocuklar toplumun geleceğine ışık tutan, gelecek nesillerin yetişkini olacak olan değerlerdir. Onun için çocuk deyince şöyle bir düşünüp sorgulamak gerekir. Çünkü çocuklar dünyanın sevilmeye layık en değerli neşeleridir.

 

Çocuklara babalarının yeteneklerine göre meslek öğretilmeye çalışılmaktadır. Örneğin; Babası iş adamı olan bir çocuğa  babasının mesleği zorla öğretilmekte ve çocuk bu yaptığı işi severek yapmadığı için hayatını zindana çevirmektedir. Çocuğa zorla bir işi sevdirebilmek ve istemediği işi yaptırmaya çalışmak zorbalıktan başka bir şey değildir. Her çocuğun kendi ilgisi ve yeteneği vardır. Onun için çocuklara kendi ilgisi ve yetenekleri doğrultusunda meslek öğretmek gerekir. Yani onları kendi sevdiği mesleklere yönlendirdiğimiz zaman hem daha verimli çalışmış olacaklar hem de yaptığı işten büyük haz alacaklardır. Bundan dolayı çocuklar da kendi yaşamlarına kendileri yön verecekler ve kendi işlerinin patronu olacaklardır.


İşte bu söylediklerimden de çıkarılacağı gibi çocuklar kendi iradeleri ile sevdiği işleri yapmalıdır. Çocuklara babalarının yeteneklerine göre değil, kendi yeteneklerine göre iş bulmak gerekir der Platon. Bunu yaptığımız zaman çocuklar ile ailesi arasındaki iletişim de daha sağlıklı olacak. Mutlu çocuklar da mutlu aileleri beraberinde getirecektir. Yeter ki onları kendi istediği işleri yapmakta özgür bırakalım.

Telefonsuz, Televizyonsuz ve İnternetsiz Bir Gün Hayal Ediniz. Böyle Bir Günde Arkadaşlarınızla ve Ailenizle İlişkilerinizde Neler Değişirdi?

 Telefonsuz, Televizyonsuz ve İnternetsiz Bir Gün Hayal Ediniz. Böyle Bir Günde Arkadaşlarınızla ve Ailenizle İlişkilerinizde Neler Değişirdi?


Günlük hayatımızda televizyon, telefon ve internet bizim bağımlı olduğumuz teknoloji ürünleri olduğu için günümüzün çoğunu bunlarla geçiriyoruz. Bunlarsız geçen zaman çok sıkıcı olmaya başladı ve insanlar teknoloji bağımlısı kimseler olmaya başladı. Çocukların elinde, yetişkinlerin elinde telefon saatlerce kullanılmaya başlandı. İnsanlar sosyal yaşamdan kopmaya ve kendi içine kapanmaya başladı. Telefonun olmadığı, internetin olmadığı bir günü hayal ettiğim zaman ilk olarak sıkılmaya ve her şeye çabuk sinirlenmeye başlardım. 

Elimin alışkanlığı olan telefonum, kumandam elimde olmadığı zaman bir işe yaramadığı zaman sıkıntıdan patlardım. Bunlar olmadı diyerek de hayattan umudumu kesmezdim ve ailem ile  güzel bir vakit geçirmek için elimden geleni yapardım. Ailem ile bir araya gelip yüz yüze sohbet ederdik. Annem yemek hazırlarken ona yardım eder ve hep birlikte sohbet ederek güzel anlar geçirirdik. Kitap okuma saati düzenlerdim ve herkes aynı anda başlayıp aynı anda bitirmek üzere bir saat kadar kitap okurdu ve birlikteliğin o muhteşem tadını doyasıya çıkarırdım.

 Dışarıdaki insanların hayatını merak etmek yerine kendi hayatımıza yönelmiş olmanın, kendimizi keşfetmiş olmanın farkına varırdım ve aslında teknolojik ürünler olmadan da hayatın güzel ve anlamlı olacağını anlardım. Arkadaşlarımla dışarıya çıkıp bir lokantada bir araya gelir ve onlarla yemek yer, derslerden konuşurdum ve birlikte çok güzel bir vakit geçirmiş olurduk. Çevremizde yardıma muhtaç olan yaşlılara ailemizin yaptıkları yemeklerden götürür ve birliktelik duygusunun tadını çıkarırdım.

 Güzel toplantılar yaparak, kahkaha dolu anılarımız olurdu. Bir şeye bağlı olmadan da arkadaş çevremiz ve ailemizin bize yetebilen en değerli kimseler olduğunun farkına varırdım. Böylece arkadaşlarımla ve ailem ile ilişkilerim daha normal düzeye gelirdi. Birbirimizle daha uzun sohbetler eder ve daha güzel bir iletişim dili kurulurdu. Her şeye çabuk sinirlenme yerine karşılıklı anlayış, sevgi ve saygı olurdu.

Okumanın Düşünmek Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

 Okumanın Düşünmek Üzerindeki Etkileri Nelerdir?


Okumak insanı farklı bir yolculuğa çıkarır. İnsan okuyarak öğrenir, öğrendikçe yeni bilgileri öğrenmek için merak eder, çaba gösterir ve sürekli okuma isteği içinde olur. Okumak insanın düşünmesi üzerine olumlu etki yapar. Çünkü okuyarak sorgulamaya başlarız, eleştirel düşünme becerimiz gelişir, farklı ülkeler, farklı insan karakterleri hakkında bilgi ediniriz.


 Başka insanlar ile ortak yönlerimizin neler olduğunu, farklı yönlerimizin neler olduğunu okuyup düşünerek öğrenebiliriz. Düşünce gücümüz gelişir. Okuduğumuz kitaplardaki bilgiler bize yeni yollar açar. Dünyada ne gibi insanların olduğunu öğreniriz, ne gibi gelişmelerin olduğunu öğreniriz ve bunlar üzerine kafa yorarız. Okuyarak bilgi dağarcığımızı genişletiriz. Yeni öğrendiğimiz kelimeler olur, deyimler olur, atasözleri olur. Farklı kültürleri öğreniriz. Böylece zengin bir dilimiz olur, zengin bir kültürümüz olur. Okuyarak düşünerek kendimizi daha iyi keşfederiz, içinde yaşadığımız dünyaya daha farklı gözle bakarız. Okuyarak düşündüğümüz için hoşgörüyü öğreniriz, yardımlaşma ve dayanışma gibi erdemleri öğreniriz. Kendi doğrularımızı buluruz, kendi düşüncelerimiz ile toplumda var oluruz ve kimsenin bizi kendi tarafına çekmesine izin vermeyiz. Okuyup düşünerek daha objektif bir insan oluruz ve kimsenin maşası da olmalıyız. Yeter ki düşünmeye devam edelim ve okumayı elden bırakmayalım.


  Düşünerek kendi cümlelerimizi kurarız ve kendimizi toplum içinde daha iyi ifade ederiz. Edebi dilimiz son derece gelişir, empati kurma becerimiz gelişir ve okuyup düşünerek yeni ufuklar açarız. Okumayan insanın beyni ise çürümeye başlar ve kişi en basit konular hakkında bile düşünemez ve sorgulamaya yeteneğini de kaybetmeye başlar.

"Bilmemek Ayıp Değil Sormamak Ayıp" Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 "Bilmemek Ayıp Değil Sormamak Ayıp." Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Dünyadaki en bilge insan bile her şeyi bilemez. Çünkü insanın her şeyi öğrenmeye ne zamanı vardır, ne de her şeyi öğrenmeye ömür yeter. Her şeyi öğrenemeyiz ama çalışırsak kendi alanımızda iyi bir yerlere gelebiliriz ama kendi alanımızda bile bazen çok iyi olamayız. Bildiğimiz konular vardır, bilmediğimiz konular vardır. Bizim bilmediğimizi başka biri bilebilir. Başka birinin bilmediği bir konuyu ya da bir işi biz bilebiliriz.

 Onun için bilmiyorsak mutlaka bir bilene danışmalıyız. İşte bunun için de atalarımız “Akıl akıldan üstündür.”  “Bin bilsen de bir bilene danış.” demiştir. Onun için öğrenmek istiyorsak bilmediğimiz şeyleri başkasına sormalıyız ve öğrenmeye çalışmalıyız. Çünkü bilmemek ayıp değildir öğrenmemek, sormamak ayıptır. Bilmiyorum ayağında yan gelip yatan o kadar çok insan vardır ki. Bu insanlar bilmedikleri şeyleri öğrenmek için en ufak bir gayret göstermezler ve bilmiyorum diyerek geçiştirirler. Oysa o bilmediği şeyleri bilen birine sorsalar iş daha başka duruma gelecektir. Sormak ayıp bir şey değildir aksine soran insana değer  verilir,  o kişi takdir edilir ve çabası destek görürü.

Bir de çok bilmişler vardır. Bunlar kimseye sorma ihtiyacı içinde olmazlar ve her şeyi en iyi ben bilirim kafasında olup kendi cahil halleri ile yaşamaya devam ederler. İşte böyle kimselerden de olmamak gerekir. Bilmiyorsak öğrenmeliyiz, bilen insana sormalıyız, merak etmeliyiz ve merak ettiğimiz konuyu iyice öğrenene kadar kararlılığımızı sürdürmeliyiz. İmkanımız varken  bilmediklerimizi öğrenmeliyiz ve hayata geç kalmamalıyız. Sormazsak, öğrenmezsek hep bir sıfır geriden başlarız hayata.

“Akan Su Yosun Tutmaz.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Akan Su Yosun Tutmaz.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Hayatın en büyük zevki çalışmaktır. Çalışan insan kafasını bir şeylerle meşgul eder ve kendi geleceğini hazırlamak için var gücü ile çalışır. Çalışan insan zihnini, bedenini işi ile meşgul ettiği için aktif olur  ve hayata karşı pasif bir tutum sergilemez. Çalışan insan paslanmaz.


 Her zaman beyni de aktif olur, ruhu da. Akan su sürekli hareketli olduğu için bu su yosun tutmaz. Çünkü devamlı gelen bir su vardır ve gelen su da  bulunduğu yeri taze tutar ve orada yosun oluşmasını engeller. İşte bunun gibi çalışmak da insanın daha hareket halinde olmasını sağlar ve hayata çalışarak tutunan insan kolay kolay pes etmez. Hayallerini gerçekleştirmeye devam eder, okumaya, araştırmaya devam eder. Kendini toplumdan soyutlamaz. Çalışarak kendini mutlu edeceğini ve kendi ruhunu öldürmeyeceğini anlar. Çalışmayan insan ise bir süre sonra tembel biri olur. Tembel olduğu için de  bu durum hayatının alışkanlığına döner ve böylece kişi kendini adım adım  paslanmaya doğru götürür.


 İşte bunun olmaması için hangi yaşta olursak olalım bir işimiz olsun ve o işle kendimizi meşgule edelim. Evdeysek ev işlerini yapalım, kitap okuyalım, kendimizi meşgul eden bir şeyler bulalım ve böylece boş düşünerek hayatımızı zehir etmeyelim. Aşırı konfor sahibi olmayalım ve çalışarak hayatın gerçek anlamına ulaşmaya çalışalım.