Okul Kütüphanesindeki Bir Kitabı Konuşturarak Aşağıya Onun Duygularını Anlatan, Bir Hikaye Edici Bir Metin Yazınız.

 

Okul Kütüphanesindeki Bir Kitabı Konuşturarak Aşağıya Onun Duygularını Anlatan, Bir Hikaye  Edici Bir Metin Yazınız.

 

Merhaba, küçük sevgili dostlarım!




Ben Ankara’da çok tanınmış bir kütüphanede yaşıyorum. Beni oraya yıllar kırtasiyeden bir emekli öğretmen almıştı. O zaman yeni ve pırıl pırıldım. Şimdi dış görünüşüm eski olsa da içeriğim aynı güzellikte  devam ediyor. Beni kitapların yuvasına emekli bir öğretmen teslim etti. Bana çok iyi baktı o öğretmen, Yıllarca gözü gibi korudu evinde ama artık seni başka yavrucaklar da okumalı dedi. Onun için de kaç zamandır  bu  kütüphanede yaşıyorum.  Kütüphaneye girişte tam kütüphane görevlisinin yan tarafındaki bir rafta sizleri bekliyorum.

 

Biliyor musunuz?

Sayfa sayısı olarak az olabilirim ama hikayemi okuduğunuzda çok duygulanacaksınız ve  beni arkadaşlarınıza anlatacaksınız. Kaç zamandır burada, hemen şu köşede sessizce sizi  bekliyorum ve şu an gelen giden olmadı beni almaya. Artık ışıklar kapanıyor ve görevli de kendi evine gidiyor. İşte tüm kitapların kaynaşma zamanı . Hepimiz birbirimizle konuşuyoruz şu anda. Biz gece olunca ne konuşuyoruz hadi tahmin edin? Tahminlerinizi duyar gibiyiz. Evet sizi konuşuyoruz sevimli çocuklar, geleceğin aydınları. Geçen gün bir arkadaşım şunu dedi: Salı günü  beni çok mutlu bir çocuk alıp evine götürecekti ama arkadaşı ona bunun sayfaları çok uzun internetten özetini oku deyince hüngür hüngür ağlamış, çok üzülmüştü . Onu zor teselli ettik.

 

Sizlerin bizi neden hatırlamadığını konuşup tartışıyoruz arkadaşlarımızla. Aslında anne ve babalarınıza da kızmıyor değiliz. Onlar size elektronik cihazları daha az verse ve sizleri okumaya, ellerinizle bizim sayfalarımızı kibarca çevirmeye  yönlendirse siz eminiz ki bizi çok seveceksiniz. Çok farklı dünyalara götüreceğiz siz. Gitmediğiniz ülkeleri, yemekleri, yöresel oyunları, değişik kültürleri öğreneceksiniz. Rafların hangi köşesinde olursak olalım siz bulursunuz bizi  sevimli minikler. Çünkü meraklısınız, sorgulayıcınız ama telefonla bu kadar vakit geçirirseniz tüm bu sorgulama ve merak etme yönleriniz de kaybolacak. Lütfen bizi alın buradan.

 

 Sizin o ufacık ama bir kadarda tombul ve tatlı ellerinizde, evinizde olmak ve aile muhabbetleriniz de duymak istiyoruz. Benim hikayem çok farklı. Japonya’da yaşayan küçük bir kızın  Amerika’nın yıllar önce attığı atom bombasından dolayı hastalanması ve ama onca şeye rağmen hayata tutunmaya çalışması hikayem.  Geri kalanını da siz merak  edin. Beni okuyunca çok etkilenip arkadaşlarınıza, öğretmenlerinize, komşularınıza hatta uzaktaki yakınlarınıza bile önereceksiniz.

 

Bakalım aranızda okumak isteyecek olan var mı beni. Bekliyorum ve beklemeye   de devam edeceğim. Çünkü sizler cumhuriyet çocuklarısınız, okumaya ve eğitime önem  veren bir neslin torunlarısınız. Diğer arkadaşlarım uyumuş galiba. Neyse benim de çok uykum geldi. Gözlerim kapandı kapanıyor . Galiba gün içinde umut etmekten, beklemekten ve ağlamaktan çok yoruldum. Ama hayata umutla bakmaya devam edeceğim. Geleceksiniz biliyorum, size inanıyorum sevgili minikler! Hadi öyleyse bizim dünyamızı da tanıyın , bizi de keşfedin, ben benim gibi binlerce arkadaşım keşfedilmeyi, gün yüzüne çıkmayı umuyor.

Kişileştirme Örnekleri

 Kişileştirme Örnekleri

 

·         * Irmak nasıl da nazlı nazlı akıyordur şimdi memleketimin o muhteşem şelalesinde.

 

·         *Sabahtan beri esip dünyayı yıkacak gibi olan rüzgarın öfkesi bir türlü dinmiyordu.

 

*Yağmurun yağması ile toprağın suya doyması  nasıl da sevindirmişti toprağı.

 

*Dağlar yol verin de geçiyim  o engebeli yerleri , varayım sevdiğimin yanına.

 

*Soğuk bir kış gününde tanışmışlardı çam ağacı ile küçük serçe.

 

*Baharı bekliyordu toprak ana , hele bir bahar gelsin  işte o zaman mutluluklar yeşermeye başlayacaktı.

 

*Gülün bülbüle olan aşkı bitip tükenmiyordu.

 

*Sabaha karşı yeniden uyanan yel , bugün daha sakinim der gibi hafif hafif esiyordu.

 

·         *Papatyanın içli içli ağlayışına üzüldü minik serçe.

 

* Baharın gelmesi ile coşmuştu tüm çiçekler  ve hepsi gülerek karşılıyordu bahar mevsimini.

 

 * Yolun karşı kıyısındaki ağaç çok dalgındı bugün.

 

* Denizin hırçınlığı  şaşırtıyordu bugün tüm balıkları.

 

* Yalnızlığımdı beni her geçen gün ayakta tutmaya çalışan.

 

* Savaş sırasında hayatını kaybeden  çocuklara  gökyüzündeki tüm yıldızlar ağlamıştı sanki o gece, hepsi gökyüzünde savaşa lanet eder gibi çıkmamıştı bu gece ortaya.

 

·         *Beni yıkmayın der gibi bakıyordu koca çınar  karşısında gördü  o büyük  kepçeye.




 

 

 

Ana Konusu Pişmanlık Olan Bir Hikaye Yazınız.

 Ana Konusu Pişmanlık Olan Bir Hikaye Yazınız.


Sabahın ilk ışıkları ile istemeyerek de olsa uyandım. Çünkü gece çok geç yattığım için sabahın köründe kalkmak bana işkence gibi geliyordu.  Hemen kalktım ve elimi, yüzümü yıkayıp havlu ile de bir güzel sildim.  Annemi uyandırmak istemedim ve hemen çayı koyup yanında iki yumurta kırdıktan sonra sofrayı hazırladım. Çayımı yudumladım, kahvaltımı yapıp okul yoluna koyuldum. Okulumuzda bugün sınav olduğu için geceye kadar ders çalışmıştım. Deneme sınavı vardı bugün. Üniversite sınavına yaklaşık bir hafta kalmıştı. Artık dananın kuyruğu kopacaktı bir hafta sonra. Evden kapıyı yavaşça kapatarak çıktım. Yolda gördüğüm sarı ve  pembe güller o kadar güzel görünüyordu ki hemen gülleri koklayıp onların o muhteşem kokusunu içime çektim. Yolda daha çok sayıda çiçek vardı. Nergisler, mor sümbüller, hatmi  çiçekleri … vb


Yaklaşık  30  dakika bir yürüyüşün ardından okuluma geldim. Biraz gecikmiştim. O kadar yolda çiçeklerle oyalanırsam olacağı buydu. Öğretmenimiz sınıfta derse çoktan başlamıştı. Bana dönerek; Neden geciktin Leyla dedi. Ben de biraz yavaş yürüdüğümü söyledim , çiçekleri seyrettiğimi, onları kokladığımı söyledim. O da gülümseyerek güzel ama bir daha  hafta sonu vakit geçir çiçeklerle, zaman kaybetme diyerek gülümsedi. Yarım saatlik bir dersin soncunda teneffüs  zili çaldı ve ikinci derste deneme sınavına başladık.


Sayısal bölümde olduğum için matematik, fizik, kimya, geometri alanında iyi olmalıydım. Hemen sınava başladık. İlk olarak matematikten başladım, daha sonra Türkçe, fizik derken sınav bitti.  Daha önceki yıllar bunların hiç birinde iyi bir temelim olmadığı için deneme sonuçlarımın da çok iyi çıkmayacağı tahmin ettiğim bir sonuçtu. Hep eğlenmeye, gezmeye, uymaya önem veriyordum. Arkadaşım Maya  ise her zaman planlı bir şekilde derslerine çalışır, oyun zamanı oynar, sabah erken yatar erken kalkardı. Ben ise onunla sen ineksin kardeşim diye gülerek dalga geçerdim. O ise bana üzülerek bakar , beni olgunlukla karşılar ve asıl akılsız olan sensin der gibi  bakardı bana.

 

Deneme sınavı bittikten sonra hızlı adımlarla eve geldim. Şu bir haftayı öyle dolu dolu geçirecektim ki. Ne olursa olsun bu sınavı kazanacaktım. Az bir zaman değildi bir hafta dedim kendi kendime. Sen bir yıl o geniş, o uzun gecelerde çalışma, yat iç, eğlen. Bu bir haftada tüm dersleri çalış . Olacak iş değildi ama o gün öyle düşünmüştüm işte ne yapıyım. Gençliğime verin siz de. Hemen kitapların konu anlatımına bakarak çalışmaya başladım ama ne yazık ki daha üç sayfa okumada yorulduğumu hissettim.  Sen daha az bir konuya bile bakamazken nasıl bir haftada dolu dolu çalışacaksın diye kızdım kendime. Derken günler çabuk geçti. Geldi mi sana sınav zamanı? Sabah erkenden kalktım, önceden sınav yerime babamla gittiğim için babam yerini biliyordu. Çok heyecanlı bir o kadarda korkaktım. Korkuyordum. Bilmiyorum nedenini, sormayın şimdi, belki pişmanlık deyin adına belki akılsızlık, belki de hak ettin iyi oldu sana, adam olacaktın, aklını kullansaydın deyin. Haklısınız ama köpek gibi pişman oldu derler ya. İşte tam da oydum ben. Çok pişmandım zamanında çalışmadığım için, son aylarda sadece çalıştığım için.

 

 Üzüntüden tırnaklarımı yemeye başladım. Neyse herkes sınav salonuna geçti ben de. Sınav başladı. Önce matematikten başladım. Aman Allah’ım bu soru muydu? Yoksa uzaydan mı gelmişti bu sorular? Kafam allak bullak oldu. Anlamıyordum ya, bilmiyordum, yapamıyordum. Yapan yapıyordu ama şimdi. Çalışan, alın teri  döken ,  zamanın kıymetini bilen yapıyordu. Zor ise herkese sordu bu bahanem mi olacaktı şimdi? Hadi ya kolay savunma mekanizması olurdu ancak. Diğer derslerin sorularına baktığımda onları da anlamıyordum. Genel olarak sınavım berbat geçti, hem de çok berbat. Sınav çıkışı yüzümün halini gören babam  yüzümdeki  o acı pişmanlığı gördü.  Her gün annem ile babam çalışmamı istediler ama onlara kulak asmamıştım.   Arabaya binip yola koyulduk. Bitti sınav yoktu artık daha bugün.  Arabaya atlayıp yola koyulduk, eve gidiyorduk.  İstanbul’un trafiği de her ne hikmetse bugün daha da uzamıştı. Herkes sınavdan çıkıyor bir sen değilsin ki Leyla dedim sonra kendime.

 

Eve gitmek istemediğimi anlayan babam arabayı durdurdu ve sahilin kenarında bir yere oturdu.   Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Pişmanlıktı benim derdim. Niye zamanında çalışmadım, niye eşek kafam diye kendime kızdım ve en sonunda dayanamayarak hıçkıra hıçkıra hem de bağıra bağıra ağlamaya başladım. Babam hemen yanıma geldi, çekti beni kollarının altına ve bana öyle bir sıkı sarıldı ki onun o sıcacık baba kokusu gitmez hala içimden. İşrte o anda hayatta daha çok güvendim kendime. Babam vardı ya pişman da olsam bana arka olan babam vardı. Babam bana dönerek;  Ağla dedi, ağla. Rahatlarsın.


 Duygularını içine atma. Bugünkü pişmanlığını , yaşadığın duyguları anlıyorum yavrum ağla durma!  dedi. Ben de ağlamaya devam ettim. Daha sonra babam kıvırcık saçlarımı okşadı ve elini elime alarak beni sevdiğini ve bana güvendiğini söyledi. Son pişmanlığın fayda vermeyeceğini, bak artık adam gibi çalış , yoksa daha göndermem seni falan gibi klasik cevap yerine bana şunları söyledi. Pişman olduğunu hissediyorum yavrum, daha iyi çalışıp iyi yerlere geleceğine, hayallerine koşacağını biliyorum. Sakın ola umutsuzluğa kapılma! Yaşın daha çok genç ve yaparsın dedi. Oh beee! Dedim Öyle bir yük kalkmıştı ki üstümden. Canım babam pişman olmayı bile öyle kibar bir dille anlatmıştı ki bana. Çalışacaktım elbet. Hem de sıkı sıkı sarılacaktım hayata. Kendim için, ailem için, pişman olmamak için, ülkeme faydalı bir hekim olmak için...





Arkadaşa Mektup Örneği

 Arkadaşa  Mektup Örneği

 

Sevgili arkadaşım Derya!

Şu anda sana bu mektubu nereden yazdığımı bir bilsen çok şaşırırsın. Bugün hava çok güzel ve güneş altın gibi parlayarak yüzüme vuruyor. Sonbaharın gelmesi  ile birazcık da olsa soğuyan havaya karşı yaz mevsimi ;   “henüz pastırma havası var   henüz soğuma zamanı tam gelmedi” diyor.

Tamam tamam her neyse çok merak içinde bırakmayım seni. Neden yazdığımı söylüyorum: Şu anda Kayseri’nin Yahyalı İlçesi’nin  yaylalarından  yazıyorum.  Buradan sonra istikamet ormanlara dalmak… Yanıma bir tane de pilli radyo aldım. Şu anda radyoda senin en çok sevdiğin müzik olan “Dostum Dostum”  şarkısı çalıyor. Selda Bağcan’ın söylediği bu şarkıyı ne çok dinlerdik be Derya. Dostuz ya hemen gözlerimiz duygulanır, ayrılacağımız zaman birbirimize daha da yaklaşırdık. Annem bana her gün :  “Gökçe kızım,  Derya’dan haber var mı? “  Mektuplaşmayı sakın bırakmayın diyor. Ben de haber olmaz olur mu annecim ayda bir mektuplaşıyoruz diyorum. O da bu duruma çok seviniyor.


Canım arkadaşım!

Hava şu anda o kadar güzel ki tam da çay içme, kafa dağıtma zamanı biliyor musun? Bu arada anneme senin en sevdiğin kurabiyelerden yaptırdım. Canın istedi biliyorum;  ama annem gelecek ay otobüsle İstanbul’a Derya’ya kurabiye yapıyım, pastırma yapalım,  bahçedeki meyvelerden de meyve paketi yapıp gönderelim dedi. Merak etme sensiz bir şey boğazımdan geçmiyor. Beni düşüncesiz zannetme  olur mu?  Olur der , dediğini duyar gibiyim benim maviş gözlü can dostum. Yeme içme bahane.  Bizim dostluğumuz önemli oaln öyle değil mi? Ne güzel bir beş yıl geçirdik seninle. Babanın görevinden dolayı ayrılmak zorunda kaldık ama her yıl yaz tatilinde dedenlere gelince yine görüşeceğiz.  Tatlı baş belan olmaya devam edeceğim unutma sakın!


 

Canım dostum , can arkadaşım!

Yayla havası çok güzel. Deminki güneşli hava yerini hafifi hafif rüzgarlı havaya bıraktı. Mis gibi rüzgar vuruyor yüzüme. Annem buradan kuzukulağı otu topluyor. Bilirsin biz onları kurutur boranı çorbası yaparız. Sen de çok severiz. Her yer çiçek ama renkleri bahardaki gibi değil be Derya. Solmaya başlamışlar, baharda olsan beni daha çok beğenirdin der gibi bana mahzun mahzun bakıyorlar. İşte şimdi de babam yanımda. Derya’ya yazıyorsun değil mi diyor? Gülümsüyorum ve onu onaylıyorum. Seni çok özledim kuzum. Nasılsın, sağlığın nasıl? Necla Teyzem ve Kadir Amcam nasıl ?


Çok özledim onları. Benim minik kurbağam  Mert Ali  ne yapıyor. bir yıldır görmüyorum. 2 yaşına geldi. O tombul yanaklarından doya doya öpmeyi çok özledim . Annem ona şimdiden çok güzel bir kazak örüyor. Kışın gönderecek.


Şimdi babamla ormana gidiyoruz. Badem ağaçlarındaki kuruyan bademler yere düşmüş. Onları kovaya topladık. İki kova badem topladık.  Babam çok heyecanlısın hayırdır dedi. Arkadaşıma badem topluyorum dedim. Ailece yersiniz canım dostum. Buradan istediğin bir şey olursa mutlaka yaz, sakın çekinme!


Senin için gücümün yettiği her şeyi yaparım. Çünkü sen benim için çok kıymetlisin. Bu dünyada en çok güvendiğim kişi ailemden sonra sensin biliyorsun değil mi? Çünkü hiçbir zaman bana kötü davranmadın, yalan söylemedin, ihanet etmedin, iki yüzlü olmadın. İşte ben seni bu güzel ahlakın için çok seviyorum. Yaz tatili bir gelse de sana bir sarılsam sarı saçlı mavi gözlü güzel kız.


Mektubuma artık son veriyorum. Cevap yazmayı unutma, beni merak içinde bırakma. Sende yaz ne yaptığını. Seni çok seviyorum dostum. Önce Allah'a sonra ailene emanet ediyorum. Cansınız, emanetsiniz…. Selametle…..

 




Çalışmanın Önemi İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Çalışmanın Önemi  İle  İlgili  Kompozisyon Yazınız.


Dünyayı, dünyamızı sıkıcı olmaktan kurtaran, insanın yaşamak için sebebi olan, yeme içmenin bile onun sayesinde tadı olan, anlamı olan şeydir çalışmak.Çalışmak boş durmaktan bin kat daha faydalıdır. İnsan çalışınca yaşamanın anlamı olur. Çalışan kişi  zihnini,  ruhunu aktif tutan kişidir. Kendini geliştiren, öğrenmekten, merak etmekten vazgeçmeyen kimsedir.   Yüce Allah’ın bizi yaratma sebebi de bu değil midir aslında.


 Çalışmak, okumak, öğrenmek ve   bundan   asla vazgeçmemek. Çevremize de baktığımızda çalışan insanın mutlu ve huzurlu olduğunu görürüz. Çalışan insanın veren el olduğunu, maddi sıkıntılar yaşamadığını, hayata umutla sarıldığını, geleceğine güvenle baktığını görebiliriz.


Kimseye muhtaç olmamak için hem dünya için çalışmak, Yüce Allah’a şükretmek için ahiret için çalışmak… İbadetlerimizi yerine getirmek, yoksul olana yardım etmek, şefkatli ve merhametli olarak kazandıklarımızın bir bölümünü hayır işlerinde harcama da dünyanın en güzel çalışması ve en faydalı işidir. Çalışan insan güçlü olur, kendine güveni olur.


Çalışmayan ,  çalışmayı sevmeyen,  üşengeç insanlar ise başkalarına muhtaç kalır. Geriye dönüp pişmanlıklar yaşar ama zararın neresinden dönülürse dönülsün tekrardan çalışmaya başlamak yine büyük bir adımdır. Çalışmayan insanın işi gücü boş dedikodulardan ibarettir, ya da zaman öldürmek için bir yerlerde vakit geçirmektir. Kendisine faydası olmayanın kimseye faydası olmaz. Bunun için çok çalışmalı ve  kimseye  muhtaç  olmamak için elimizden gelen işleri yapmalıyız.





 

 

Gerçek Anlam İle İlgili 20 Tane Örnek Cümle

 Gerçek Anlam İle İlgili 20  Tane Örnek Cümle

 

1) Akşam yediğim biber dolması çok acı olmuştu.

2) Annem baba eve geç gelince ağlamaya başladı.

3) Misafirliğe gittiğimde ev sahibinin yaptığı tatlı çok lezzetli olmuştu.


 

4) Babam akşam çayına tüm komşuları  davet etti.

5)  Kardeşim okuldan gelirken duvardan atlayarak yere düşmüştü.

6)Aileme büyük bir ev gerekliydi.

7) Öğretmen sınıftaki kötü koku gitsin diye pencereleri sonuna kadar açtı.


 

8) Öğle yemeğine gelince  dolabın boş olduğunu fark ettim.

9) Annem renkli çamaşırlar için farklı bir deterjan kullanmaya başladı.

10) Amcamın oğlunun başına ağaçta oynayan bir  maymun düşmüştü.

11) Akşamdan bulaşıklar yıkanmadığı için ev temiz değildi.

12) Ablam kavunu kesip sofraya getirdi.


 

13) Sonbaharın gelmesi ile havalar soğumaya başlamıştı.

14) Annem kardeşimin ona yalan söylemesine çok üzülmüştü.

15)  Babamın taşıdığı sandık çok ağırdı.

16) Komşumuzun oğlu kardeşimin yüzüne sivri  uçlu bir sopa ile vurmuş ve kardeşimin yüzü kanamıştı.


 

17) Dişlerim çürüdüğü için siyah renge dönmüştü.

18) Günümüz çocukları elinde telefonla oynayan asosyal bir kimliğe bürünmeye başladı.

19) Yolda kazada ölen köpeğin sol yanında yavrusu vardı.

20) Yolun kıyısındaki çiçekleri ezen çocukları uyardım.




Abartılı Cümle Örnekleri

 Abartı Cümle Örnekleri



* Annem kardeşime dağlar kadar ev işi beni bekliyor bir de seninle uğraşamam dedi.

* Eniştem ablam için senin için denizleri aştım da geldim deyince ablam gülümsedi.

* Marketten aldığım gıdalar o kadar ağırdı ki yolda eve doğru gelirken neredeyse kolum kopacaktı.

* Komşumuz Ahmet Amcanın tonlarca parası varmış.



*  Dağlar dağlar yerinden oynar oynar sabırsız kalbim sanki aşkına isyankar. (şarkı sözü)

* Misafirliğe gittiğimiz ev o kadar güzeldi ki sanki cennete düşmüştük.

* Ayşe' nin teyzesi melek gibi kadındı.

* Babam kardeşimin yalan söylemesine o kadar kızmıştı sanki yanardağ gibi patlayacaktı.

* Abim okuldan geldiği zaman kurt gibi acıkmıştı.

* Öğretmenimizin anlattığı fıkra o kadar komikti ki gülmekten karnım çatladı.

* Patron çalışanlar işe iki saat geç gelince kıyameti kopardı.

* Daha  yapacak dünyalar kadar ödevim vardı.

* Senin bu yaptığını sonsuza kadar affetmeyeceğim.



* Dayım karşısında eski eşini görünce dayımın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

* Okuldan eve o kadar çok yürüdüm ki yürümekten öldüm bittim.

* Halam o kadar zayıflamıştı ki neredeyse bir deri bir kemik kalmıştı zavallı kadın.

* Misafirlikte ikram edilen yemekler o kadar lzeetliydi ki neredeyse parmaklarımı yiyecektim.



* Geceden beri ağladığı için gözleri kan çanağına dönmüştü.

* Gözünden yaşlar sular seller gibi akıyordu zavallının.

* Kardeşim gece o kadar ağlamıştı ki sabah uyandığımda alnının ateşler içinde yandığını anladım.

* Bu çocuğa bin kere şu çoraplarını yere atma diyorum yok bu çocuk adam olmaz ya.

* O kadar becerikli gelindi ki bulaşıkları beş saniyede yıkadı.

* Ev o kadar temizdi ki bal dök yala.






* Çocuklar o kadar bağırıyordu ki en sonunda kafam  şişti.

* Düğündeki şarkı sesi o kadar yüksekti ki kulağım patlamaya geldi.

* Konsere gittiğimizde konser alanı mahşer  yeri gibi olmuştu sanki.

Misafirlik İle İlgili Özlü Sözler

 Misafirlik İle İlgili Özlü Sözler


Misafirperverlik  önem verdikleri için yollara kervansaraylar inşa edilmiş, hanlar ve hamamlar yapılmıştır. Atalarımız insana ve insanlığa önem vermiştir. Bizde misafir yük olarak görünmez, aksine Allah’ın bize gönderdiği kısmet, hediye olarak görülür. Bunun için misafirleri iyi ağırlamalı ve onları memnun etmeliyiz.




 Misafirlik ile ilgili özlü sözler şunlardır:

 

* “Hakkı sevenler, misafiri kabul ederler.”  Eyyüp Sabri OSMANOĞLU.


* ““Misafir ağırlamayan kimsede hayır yoktur.”  Hz. Muhammed


* “Ey insanlar! Selâmı yaygınlaştırın, yemek yedirin ve insanlar uykudayken (gece) namaz kılın ki, esenlik içinde cennete giresiniz.” Hz. Muhammed


* “Kimin yanında iki kişilik yemek varsa üçüncü bir kişiyi, dört kişilik yiyeceği olan beşinci ya da altıncı bir kişiyi misafir etsin!” * Misafir gelmeyen kara evler yıkılsa daha iyi.” Dede Korkut


* “Misafir girmeyen evde bereket olması nasıl beklenir.” Semih YAŞAR


 * “Misafirler olmasaydı, evlerimiz mezara dönerdi. “Halil Cibran


* “Misafir beklenmemeli davet etmeliyiz. Gelen misafirin ne kadar bereket getirdiğine şahit olmak için kalp gözünüzün açık olması gerekir”.  Semih YAŞAR


* “Misafirlik üç gündür, bundan fazlası sadakadır.”  Hadis-i Şerif


* “Misafir, her şeyden önde gelir.” Çerkes Özdeyişi


* “Misafirperverlik yeni fikirlerin, yeni arkadaşların, yeni olanakların anahtarıdır. Hayatımıza aldığımız şey bizi değiştirir. Yeni insanlar ve yeni fikirler olmazsa, kendi içimize hapsoluruz.” - Joan D Chittister



* “Tanrı'nın lütfu ve cömertliğinin tanınmasıyla ibadetle misafirperver bir yaşam başlar. Konukseverlik öncelikle bir görev ve sorumluluk değildir; öncelikle Tanrı'nın sevgisine ve bize hoş geldiniz diyen sevgi ve minnettarlığın bir tepkisidir.”  Christine Pohl



* “Konukseverlik, insanları yaşamlarımız, zihnimiz ve kalbimiz, işimiz ve çabalarımız olan alana götürmemiz anlamına gelir. Konukseverlik, kendimizden çıkmamızın yoludur. Dünyanın engellerini kaldırmanın ilk adımıdır. Misafirperverlik, önyargılı bir dünyayı her seferinde tek yürek döndürme şeklimizdir.”  Joan D. Chittister



* "Gerçek misafirperverlik, hassas bir sıcaklık ve biçim dengesidir."  Sheila Ostrander



* "Bir dost, misafir gelince öyle davranmalı ki hizmet ederken üzerine hiçbir ağırlık çökmemeli, gittiğinde de ferahlık gelmemeli." Ebu Hafs


* "Bizde misafire neden geldin diye sorulmaz. Çünkü misafir, Allah’ın kuluna gönderdiği hediyedir."  Nejla Arslan Kurt


* "Misafir, bin bereket ve bin rahmetle gelir."  Nisâb-ül Ahbâr


Türklerde Konukseverliğin Önemi İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Türklerde Konukseverliğin Önemi İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

Konukseverlik (misafirperverlik) Türk kültür ve geleneğinin önemli bir parçasıdır. Dinimiz de misafire ve misafirperverliğe çok önem vermiştir. 


Değerli öğretmenim ve sevgili arkadaşlar!

Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in sözleri bu anlamda ,bizlere yol gösterici olmuştur.


Misafirperverlik ile ilgili efendimizin şu sözleri  bize yol göstermiştir:


* “Kimin yanında iki kişilik yemek varsa üçüncü bir kişiyi, dört kişilik yiyeceği olan beşinci ya da altıncı bir kişiyi misafir etsin!”

* ““Misafir ağırlamayan kimsede hayır yoktur.”

 

 Ecdadımız misafire önem verdiği için yol üzerine hanlar, kervansaraylar ve hamamlar yoksulları, garipleri, kalacak yeri olmayanları  buralara davet edip onların güzel bir gün geçirmesini sağlamışlardır. Türkler;  evine gelen misafire elinden geleni yapan ve evinde ne varsa ortaya koyan sevgi dolu ve paylaşımcı bir millettir. Ben,  bizim toplumumuz kadar cömert ve konuksever bir millet tanımadım. Dünyada da ülkemizin , insanlarımızın ne kadar cömert olduğu bilinmektedir. Bunu ülkemize gelen turistlerin ağzından da bizzat duyabilirsiniz. Diğer ülkeler daha çok ben merkezli düşünce sistemi ile hareket ederken bizim toplumuzu biz anlayışı, bencillikten uzak hareket etmektedir.



 Kıymetli arkadaşlarım!

Eve gelen misafir Tanrı misafiri  olarak kabul edilir. Misafir bereketi ile geldiği için ona çok kıymet verilir. Planlı gelen misafirler için her türlü hazırlıklar yapılır, envai çeşit yemekler, tatlılar, kuru yemişler, içecekler hazırlanır ve misafir en iyi şekilde ağırlanmaya çalışılır. Biz de önemli olan misafiri mutlu edip gönderme düşüncesi hakimdir. Bir anda gelen  (hazırlıksız) misafire ise ev sahibi o anda evinde ne varsa onu hazırlar ve gelen misafir aç gönderilmez, ona karşı hürmet edilir, saygıda kusur olmaz. Çünkü biz insana, insanlığa çok önem veren bir milletiz. Gelen kişilere güler yüzlü davranılır, hal ve hatır sorulur. Çocukları varsa çocukları ile ilgilenilir, gelen misafir ev sahibine hediye getirir  ve ev sahibi mutlu olur. Ev sahibi de giderken ona küçük hediyeler verir ve karşılıklı sevgi ve coşku  dolu bir gün geçirilmiş olur.

 

Şimdi Anadolu’nun hangi köyü  olursa olun habersiz bile gittiğiniz zaman,  köydeki seksen yaşındaki nine bile evinde fazla yiyeceği yoksa bile önünüze iki yumurta kırar, ineğinden sağdığı sütten ikram eder, olmadı evindeki tavuğu kesip yine gelen kişiyi boş göndermez, mutlu gönderir. Misafirperverlik bizim kanımıza işlemiştir. Sevmek, merhametli olmak, paylaşmak, zor olana sofranı açmak bizim kültürümüzdür. Kültürümüzün bu güzel adetleri unutulmamalı ve yaşamaya, yaşatılmaya devam ettirilmelidir. Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ederim, saygılar.

“Niyet İnsanın Pusulasıdır .” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 " Niyet İnsanın Pusulasıdır .” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

İnsan,  kalbini elinden geldiğince temiz tutmalıdır. Çünkü insanın niyeti neyse eline geçecek olan da odur. İyi niyetli insanlar kimseye karşı kötülük düşünmeyen, affetmeyi bilen,  kurnazlık yapmayan kimselerdir. Kötü niyetli olan kimseler ise iyi niyetli olanların aksinedir. Kötülük isterler, ve kötülükten beslenirler. Moral bozmayı, can acıtmayı iyi bilirler. İnsanın bir kusuru olduğu zaman bunu başkalarının yanında açıkça söylemekten hiç çekinmezler.

 

 Kişiyi başkalarının yanında rezil etmekten, utanç durumuna düşürmekten zevk alan zavallı kimselerdir böyle insanlar.  Her şeyi yanlış anlayan kimselerdir. Onlara iyilik ettiğiniz zaman bile bundan şüphelenip altında başka şeyler ararlar. Çünkü kalpleri kin ile doludur, kıskançlık ve sevgisizle doludur. Kendileri kötü olduğu için başkalarını da kendi gibi zannederler.

 

Niyeti bozuk olan kimse yaptıkları ile yüceleceğini zanneder fakat olay hiç de öyle insanların istediği gelişmez. Kötü kimselerin aklından geçirdiği sinsilikler, akıl oyunları er geç ortaya çıkar ve başkasına kötülük yapayım derken bomba kendi ellerinde patlar. Yani pusula kendilerine döner ve kötü niyetlerinden dolayı da kimse tarafından sevilmezler.

 

Böyle insanlara ne saygı duyulur ne de sevgi. Çevresindeki insanlar  kötü niyetli kimselere güvenmez. İnsan elinden geldiği kadar iyi niyetli olmaya çalışmalıdır, kendine olmayan bir başkasında olan iyi şeyler, mutlulukları, sevgiyi, saygıyı kıskanmamalıdır. Kendindeki hataları düzeltip iyi niyetli insan olmaya çalışmalıdır.





Niyet ile ilgili şu söz de çok önemlidir.


* “ Niyeti kötü olanın attığı ok kendine döner. ( Hz. Ali)

* “Nereye baktığınız o kadar önemli değil oraya nasıl baktığınız önemli. Çünkü hayat niyete göre şekillenir ve  baktığınız yerde olanı değil, görmek istediğinizi görürsünüz.”