Memleket İsterim Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Memleket İsterim Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Memleketim benim  yaşama sevincim, memleketim benim nefes alışım, memleketim ana dilimi  özgürce konuşabildiğim,  topraklarım kısaca her şeyimdir.  Memleketinden ayrı kaldığı zaman anlar insan o yerin ne kadar değerli olduğunu, topraklarının en büyük hazine olduğunu, insanın en iyi dost olduğunu.  Sularının billur gibi olduğu , nehirlerinin, göllerinin kurumadığı,  ağaçlarının, toprağının kimyasal ilaçlarla zarar görmediği  bir memleket isterim. Kadın – erkek ayrımının olmadığı, kadın cinayetlerinin son bulduğu,  çocukların öksüz bırakılmadığı memleket isterim. 


Dağlarında çiçeklerin rengarenk açtığı, kuşların her sabah güzel sesler çıkararak uçuştuğu, insanların eskisi gibi sevgi ve dayanışma ile işlerini çözdüğü bir memleket isterim. İnsanların siyasi görüşlerinden dolayı ayrıştırılmadığı, hoşgörü ortamının  , tahammül etmenin daha fazla  olduğu bir memleket isterim. Orman yangınlarının olmadığı, hiçbir canlının zarar görmediği, çocukların sevinçten gözleri parladığı  bir memleket benim isteğim. Terör olaylarının son bulduğu, Mehmetçiklerimizin güçlü olduğu, ordumuzun dünyanın en güçlü ordusu olduğu, eğitime, öğretime çok önem verildiği bir memleket  isterim.







 Sanatta, sporda, kültürde devrim yaptığımız, ekonomide, eğitimde dünya sıralamasında zirvede olduğumuz, herkesin iş bulup mutlu olacağı bir memleket isterim. Her baba evine ekmek götürebilsin, hiçbir baba çocuğuma yeterli değilim, ona bir şey yapamıyorum demesin. Yuvalar yıkılmasın, aile birliği bozulmasın. Huzurun, sevginin, saygının daim olduğu , insanların birbirini çok sevdiği bir memleket isterim.

“Yalancının Mumu Yatsıya Kadar Yanar.” Atasözü İle İlgili Hikaye Yazınız.

 “Yalancının  Mumu  Yatsıya Kadar Yanar.” Atasözü İle İlgili Hikaye Yazınız.


Bu yıl üniversiteyi bitirip sınava  girmiştim. Dört yıllık  eğitim fakültesini bitirip Türkçe Öğretmeni olarak hayatıma devam edecektim artık. Çok çalıştım bu sınavı kazanmak için, alın teri döktüm yıllarca ama gel gör ki istenilen puanı alamadığım için ne yazık ki kadrolu öğretmen olamamıştım. Babam ise kadrolu öğretmen olmamı çok istiyordu. Bana sınavı kazanıp kazanmadığımı sorduğu zaman ona kazandım diye çok büyük bir yalan söyledim. Ona yalan söylediğim için,  içim içimi kemiriyordu ama gerçekleri söylesem de büyük hayal kırıklığı yaşayacak ve çok üzülecekti.

 

Tayinim Şırnak’a çıktı dedim. Arkadaşın da oraya çıkmış baba diye ona yalan söylemeye devam ettim. Babam yaşlı olduğu için ve okuma , yazması olmadığı için onu kandırmıştım. Çok üzülüyordum hatta yalanı o kadar genişlettim ki en sonunda bunu da yaptım. Ne mi yaptım? Anlatayım o zaman. Babama onun Şırnak’a kadar gelmemesini, arkadaşımın babasının bizi oraya götüreceğini, boş yere masrafa gerek olmadığını söyledim. Babam ;  dürüst babam, adam gibi adam koca yürekli babam  inanmıştı bana hemen. Tamam güzel kızım Hülya dedi. Zaten maddi durumu da iyi olmadığı için o da dünden razı olmuştu gelmemeye. Gerçekten cebinde beş kuruşu yoktu. Zor günler yaşıyordu ailemiz bu aralar.

 

Babam emekliydi ama o para yetmiyordu artık bize. Gıdalar , eşyalar her şey pahalanıyordu günden güne. Gelgelelim bizim bu yalanın sonunda neler olacağına. Tayinim çıkmadığı için Şırnak olayı falan da yalandı aslında. Kayseri merkezde bir yerde ücretli öğretmenlik yapıp ev kiralamıştık arkadaşlarımla kendimize. Ben, Sema ve Betül üçümüz de ücretli öğretmenlik yapacaktık ama onların aileleri gerçekleri biliyordu sadece benim ailem inanmıyordu.  Derken evi tuttuk . Bir yerde ücretli öğretmenlik yapmaya başladım. Babam aradığında iyiyim deyip geçiştiriyor ve hemen telefonu yalanım ortaya çıkmasın diye kapatıyordum. Yaklaşık iki ay böyle geçti.  Bir gün yine babamdan telefon geldi.

 

Bu kez telefon Kayseri’nin bir köyünden değil Şırnak’tan geliyordu. Şırnak’a tayinim çıktı diye babamı kandırmıştım  ya o da bana sürpriz olsun diye komşumuz Mehmet Amca’nın arabası ile Şırnak’a gitmiş. Oraya vardığında kızı ile karşılaşacağını düşünen zavallı babam okul müdürünün ona her şeyi, anlatması ile  burada Hülya adında bir öğretmenimiz yok demesiyle yalanım gün yüzüne çıkmıştı. Yerin altına girsem de  bu yalanım çıkmasa diye dua ederken Yalancının mumu yatsıya kadar yanmıştı ne yazık ki. Babamın sesi telefonda çok kötü geliyordu. Ona gerçekleri anlattığımda ihanete uğramış gibi hissediyorum kendimi dedi ve koca adam telefonda ağlayınca ben de dayanamadım ağladım. Ondan binlerce kez özür diledim. Yanıma geldiğinde ayaklarına kapandım ve babam benim canım babam dedim.





 

O ise bana neden böyle bir şe yaptığımı, gerçeklerin er geç ortaya çıkacağını söyledi. Ona her şeyi anlattım. Beni sakinleştirdi ve elimden tutup gözlerime baktı ve konuşmaya başladı: Bana bak Hülya, gözlerimizin içine bak yavrum dedi. Kızacak, bağıracak zannettim. Ellerim titremeye başladı ve  elimi tutup beni bağrına bastı. Bu dünyada hiçbir şey senden daha değerli değil, atanamamış olabilirsin ama doğru olman , yalancı olmaman benim için en büyük değerdir. Üzülme yavrum dedi. 


Bunu duyduğumda hıçkırıklarımı saklayamadım daha fazla ve bağıra bağıra ağlamaya başladım. O da bana sarıldı ve hayatım boyunca bir daha asla ona, o değerli insana ihanet etmedim, yalan söylemedim. Bu arada o olayın üzerinden on yıl geçti ve ben şu an  7 yıllık kadrolu öğretmenim. Hem de nerde biliyor musunuz? Şırnak’ın güzel mi güzel bir köyünde.  Kendi isteğimle orayı istedim ve buranın samimi insanlarını, yemeklerini  çok sevdim. En çok da öğretmen olmayı ve hayatımdan yalanı sonsuza kadar çıkarmayı.

Vefa İle İlgili Hikaye Yazınız.

 Vefa İle İlgili Hikaye  Yazınız.


Sevginin ve Vefanın Gücü


Mehmet Bey sekiz çocuğu   ve eşi ile küçük bir evde yaşayan aile babasıydı. Geçimini bahçe işlerinden kazandığı para ile sağlıyordu. Koca bir bahçesi vardı. Bu bahçe elma bahçesiydi. Mehmet Bey kış günleri hariç diğer günler erkenden kalkar ve bahçesine koşardı. Elma ağaçlarının diplerini temizler ve çıkan kötü otları da evdeki ineklerine götürürdü. Bahçe işlerinden her ne kadar yorulsa da  alın teri ile helalinden evine ekmek götürmek onu mutlu ediyordu. Mehmet Bey  yine bir gün bahçeden evine doğru yola koyulmaya çalışırken yolda yaralı bir köpek gördü. Köpek kanlar içindeydi. 


Bir araba köpeğe çarpmış ve  zavallı köpeğin yarasına bile bakmadan onu oracıkta koyuvermişti.  Ne acımasız , zalim insanlara kaldık diye söylendi Mehmet Bey. Köpek acıdan inim inim inliyordu. Canı yanıyordu belli ki. Mehmet Bey hemen üzerindeki gömleği çıkartıp köpeğin kanayan ayağına sardı, onu kucakladığı gibi hemen hastaneye  veteriner hekime götürdü. Veteriner Hekim Ceyhun Bey köpeğin yaralarını sardı, ona ağrı giderici ilaçlar içirdikten ve iğnesini yaptıktan sonra köpeği Mehmet Bey’e verdi. Mehmet Bey köpeği alıp evine götürdü. Artık onun sahibi olmuştu. Köpeğin adını da Karabaş koydu. Karabaş günler sonra iyileşti ve sahibinin peşinden hiç ayrılmamaya karar verdi. Sahibini çok seviyor , ona komik hareketler yapıyordu. 








Mehmet Bey’in elini yalıyor, ona doğru sokuluyor ve onun sıcaklığını hissediyordu. Mehmet Bey ve ailesi de bu tatlı ve gürbüz köpeğe çok alışmışlardı. Mehmet Bey bir gün yine evden çıktı ve bahçesine doğru iş yapmaya gitti. Karabaş bırakır mıydı hiç onu. O da hemen arkasından gitti ama Mehmet onu fark etmedi bile. Bahçesine geldiğinde yere düşen elmaları toplamaya başladı.  O kadar yorulmuştu ki yere düşen son elmayı da kovaya koyduktan sonra tam oradan ayrılacakken bir kurt sesi ile  irkildi.  Kurt Mehmet Bey’in 30- 35 adım uzağındaydı. Neye uğradığını şaşıran Mehmet Bey korkudan tiril tiril titremeye başladı. Neredeyse orada bayılacak ve kurda yem olacaktı. Kurt çok vahşi bakıyordu. Sanki bir an önce şu adamı yiyeyim de şölenimi bitireyim der gibi.


 Ulumaya başladı vahşi kurt. Bizim Karabaş durur mu? Bahçenin biraz ötesinde olan koca köpek Karabaş tüm gücü ile havlamaya ve koşmaya başladı. Yanında başka köpek arkadaşları  Karabaş’ın sesine geldiler. Kurt üç tane köpeği karşısında görünce hızla oradan uzaklaştı. Mehmet Bey işte o zaman rahat bir nefes aldı. Hemen Karabaş'a sarıldı, onu öptü ve onun ne kadar vefalı bir köpek olduğunu anladı. Bazen insanlardan bile daha vefalı olmuyor muydu hayvanlar.  O savunmasız ve masum varlıklar. İşte Karabaş da o güzel ve vefalı hayvanlardan biriydi zaten.




 

Orman Ve Orman Yangınları İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

Orman Ve Orman Yangınları İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Çam ağaçlarının,  göknar ağaçlarının  selvi ağaçlarının  koca çınarların, badem ağaçlarının ve sayamadığımız binlerce ağaç türlerinin; sincap,  Çakır kuşu, gukuk kuşu, çalıkuşu, baykuşların, saksağanların ve daha binlerce canlı türünün dünyadan yok olup gittiğini düşünün. Sabah kalktınız , okula doğru yürüyorsunuz ve çevrenizdeki bir tane yeşil alan yok, ağaç yok, çeşitli sesler çıkaran sevimli serçeler, gece olduğunda çatınıza çıkan kargalar yok. Dışarıda sadece insanlar, arabalar, betondan yapılmış apartmanlar var. Dışarıda bir canlılık yok. Doğayı güzelleştiren, ona canlılık katan rengarenk çiçekler yok. Böyle bir dünya düşündüğümüzde ne kadar da sıkıcı bir yer olurdu yaşadığımız yer değil mi çocuklar?  Ormanlar oksijeni bol, güneşi bol, toprağı bol ormanlarımız.  Bakımsızlıktan kuruyan ağaçları, susuzluktan ölen hayvanları ve daha neler neler… Ne mi oldu ormanlarımıza? Haydi birlikte göz atalım. 


Özellikle bu yıl  yaz tatilinde her gün bir şehirden kara haber geldi ormanlarımızdan. Sönmek bilmeyen yangınlar , bitmek bilmeyen çileler, orada canlı canlı yanan kaplumbağalar, anasının karnından çıkalı henüz üç ay olmuş yavru inekler, tavşanlar ve daha çok sayıda canlar yandı orda. Oracıkta küsüverdiler hayata, veda ettiler dünyalarına, veda ettiler cennet vatanlarına. Yaşlı bir ninenin evine kadar yaklaşan yangına karşı orada kalması, umut var deyip bir kova ilesu alıp yanan yerlere dökmesi, evinin yandığını görüp yanan yerin dışarısına yere eski bir yorgan , yastığını serip buırası benim vatanım burada öleceğim diyerek günlerini orda geçirmesi, yaşlı bir amcanın yanan ormanlara arkasını dönüp son bir kez bakıp elveda vatanım, elveda emek ettiğim , yıllarımı verdiğim toprağım der gibi bakması… Yürekleri yaktı bu görüntüler yakmasına ama biraz daha önlem alsak, daha dikkatli olsak iyi olmaz mıydı sanki. Yanmazdı o zaman belki ormanlarımız, kalmazdı evinden ayrı o yaşlı teyze, ya da bakmazdı arkasına o yaşlı amca. Şu anda orada, o yeşil cennetlerinde yaşamaya devam ederlerdi belki. Orman yangınları bittikten sonra bir ağacın kökü yeniden yeşillenmiş, o kara görüntünün içinden bir çiçek filizlenip açmıştı, hayata inat , kötü insanlara, bilinçsiz insanlara inat dercesine. Umut var  diyor o küçük çiçek. Umut varsa her şey güzel olur o zaman. Gelin ormanlarımızı birlikte yeniden var edelim ve ormanları koruma bilincini toplum bilincine dönüştürelim.

 




 Ormanların faydalarının ne olduğuna bakalım bir de. Ormanların faydaları şunlardır: Ormanlar; nefes almamızı sağlayan, bizlerin yaşam olanı olan topraklarımız, ağaçlarımızdır. Sadece ağaçlar değil ağaçlardan fazlasıdır ormanlarımız. Bizleri serinletir, ruhumuzu iyileştirir, gündelik yaşamın sıkıntılarını atmamıza neden olan, piknik yaptığımız güzel yaşam alanlarımızdır. Yağmurun yağmasına yardım olan ciğerlerimizdir ormanlar. Yeraltı sularının oluşmasını sağlar, oksjen kaynağıdır, erozyonu önleyen yerlerdir. Bugün kullandığımız odunun, kağıdın, oturduğumuz sıraların, masaların ana kaynağı,  hammaddesidir ormanlarımız. İşi olmayan bir kimseye iş kapısıdır, alın terinin karşılığını verecek kapıdır ormanlarımız. Tıp, kimya kozmetik,  ve boya sanayinin hammaddesini oluşturan birçok ürün; ormandaki ağaçların kökünden, gövdesinden, dalından, yaprağından elde edilmektedir. Ve daha çok sayıda faydası vardır ormanların insana, insanlığa ve doğaya. İşte tüm bunları göz önüne alarak ağaç dikelim, ormanlarımızı yakmak yerine onları koruyalım. Sürekli oraları yeşillendirelim, oralarda yakıcı eşyalar bırakmayalım ve birçok canın yanmasına sebep olup insana, insanlığa ihanet etmeyelim.

 

Vatan Sevgisi İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Vatan Sevgisi İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


 

Vatan sevgisi, içimizdeki sevgilerin en kutsalı ve en anlamlısıdır. Uğruna kan dökülen yer, yeri geldiği zaman yaşamın anlamını kaybettiği ve onu korumak için  ölmek için,  her han hazır olduğun yerdir. İçinde bulunduğumuz bu topraklar, şehit kanları ile sulanan, Anadolu kadının alın teri ile, emeği ile yoğrulan ve anlam kazanan bu topraklar bizim vatansever milletimiz için çok önemlidir. Düşünsenize vatan elden gidiyor, vatan diye bir şey yok. Başka bir ülke geliyor ve senin toprakların üzerinde hakimiyet kuruyor, din elden gitmiş, dil elden gitmiş, kimlik gitmiş …vb . Vatan gitmiş, atalarımızın bin bir emeği ile , kanları pahasına kazandığı o topraklar düşman elinde. Düşünmesi bile zor değil mi? Çünkü insanın vatanı  , ana toprağıdır, toprak anadır vatan.


 

 Ecdadımız, o zor zamanlarında ayağında bir tek çarığı bile olmayan toy delikanlılarımız, Mehmetçiklerimiz, ayakları yalın ayak, üstlerinde hiçbir şey yok, yarı aç, yarı tok ama vatan söz konusu olduğu zaman bunları bile görmüyor gözleri.  Şehit oluyor bu topraklar için o kınalı kuzular.   O yaman delikanlılar, o körpe kuzular, yiğit adamlar bir ailenin belki en küçük çocuğu, bir ailenin belki ilk göz ağrısı ya da bir ailenin sadece tek çocuğu. Ana, babaları gözünü bile kırpmadan gönderiyor onları savaşa. Gidin diyor, gidin ki namus elden gitmesin, onur elden gitmesin, bağımsızlık  elden gitmesin diyorlar o vatansever atalarımız. Böyle bir ecdadın emanet ettiği bu toprakları korumak bizim elimizde değil de kimin olsun.  Bu güzel toprakları, bahar geldiği zaman kuzuların meleştiği, çiçeklerin rengarenk açıp vatanı güzel görünme kavuşturduğu, tohumların ekildiği , birliğin, dayanışmanın alın terinin sevgi ile birleştiği bu toprakları elbette severiz ve ölene kadar da bu vatan topraklarını koruruz. Bizimdir bu topraklar, bizim atalarımızın emaneti, onuru, namusudur.


 

Vatan sevgisi ile ilgili Mustafa Kemal’in şu sözü de bana her zaman yol gösterici olmuştur:

“Türklerin vatan sevgisi ile dolu göğüsleri, düşmanların melun ihtiraslarına karşı daima bir duvar gibi yükselecektir.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk.




Bizler, gençler olarak bu vatanı korumak için durmadan , yorulmak bilmeden çalışmalıyız. Bağımsızlık elden gitmesin diye çalışırız, çalışmalıyız da her zaman.
 Vatanı kurtarmanın tek yolu, her bir ferdimizin nitelikli eğitim almasından geçer. Eğitime önem vermelidir ülkemin insanları. İlim yolunda, fen yolunda yükselmelidir  bu vatan toprakları. Yerli üretim ön plana çıkmalı, kendi teknolojik buluşlarımızı kendimiz yapmalıyız, ithalattan çok iharacatı kendimiz yapmalıyız ve öyle güçlü bir ülke olmalıyız ki hiçbir ülkenin manda ve himayesi altında hiçbir zaman olmayalım. Çalıştığımız zaman, bu vatanı geliştirdiğimiz zaman işte o zaman sevmiş oluruz bu toprakları. Çalışmaktır vatan sevgisi, yorulmak, alın teri dökme. Sana emanet edilen bu toprakları çalışarak sonsuza kadar korumaktır vatan sevgisi. Kimseyi vatanından ayrı koyma Allah’ım.

Durmadan Devam ettiğin Sürece Ne Kadar Yavaş Gittiğinin Bir Önemi Yoktur Sözünü Açıklayan Bir Yazı Yazınız.

 "Durmadan Devam Ettiğin Sürece Ne Kadar Yavaş Gittiğinin Bir

 Önemi Yoktur."  Sözünü Açıklayan Bir Yazı​ Yazınız.


İnsan  için  hayatta en önemli şey çalışmak olmalıdır.  Çünkü   çalışmak  insanı meşgul eden, kafasını boş  işlere vermekten kurtaran,  kişinin bir iş sahibi ve sorumluluk sahibi olmasını sağlayan en önemli uğraşıdır. Çalışmayan, boş duran kimseler hayattan zevk almazlar. Durmadan devam ettiğin sürece ne kadar  yavaş  gittiğinin  bir önemi yoktur. Önemli olan az da olsa bir işi devamlı olarak yapmandır.

 

Örneğin  ; Bir öğrenciyi ele alalım. Mehmet adındaki bir öğrencinin iki hafta sonra matematik sınavı vardır. Mehmet , öğretmen  ders anlattığı sürece onu dinlememiş, ödevlerini zamanında yapmamış, planlı ve programlı çalışmamıştır. Matematikten sınav  olacağı  zaman da sınava bir gün kala aklına gelmiştir sınavının olacağı. Bu durum karşısında hemen çalışmaya başlayan Mehmet sabaha kadar uyumadan matematik konularını çalışır.

 

 Sınav sonucu  açıklandığında  ise notu beklenildiği gibi kötüdür. Çünkü iki aylık konuları bir güne sığdırmaya çalışmıştır. Oysa her gün okuldan geldiği zaman az da olsa çalışmaya devam etseydi o sınavdan mutlaka  geçer  bir not alacaktı. Hayat da böyledir işte. Ne kadar çalışırsak o kadar kendimize faydalı oluruz. Bir işi bir anda yapmamız, ya da tüm günümüzü o işe vermek değildir önemli olan. Bir işi az da olsa devamlı yapmaktır. İbadet için de aynı şeyi söylemiştir Hz. Muhammed.  Efendimizin söylediği söz ise şudur:


“ İbadetin az da olsa devamlı olanı makbuldür.” İşte çalışmak için de aynı şey geçerlidir. Bizler yeter  ki  işlerimizi düzenli olarak adım adım yapalım. Başlarda çok muhteşem sonuçlar alamasak da sonunda güzel şeyler ortaya çıkacaktır.









 

Vefa İle İlgili Özlü Sözler

 

Vefa İle İlgili Özlü Sözler


Vefa insanı insan yapan en önemli değerdir. Vefalı insan yapılan iyiliği unutmayan, duyarlı , vicdanlı insandır. Bize iyilik edenleri, zor günlerimizde elimizden tutanları her zaman anmalıyız ve onlara olan vefa borcunu ödemeliyiz. Vefasız insan olmamalı, her zaman iyilik dolu bir yüreğe sahip olmalıyız.







 “Bilesiniz kıyamet günü ahdini tutmayan her vefasıza vefasızlığın derecesine uygun bir bayrak dikilecek böylece vefasızlığı teşhir edilecektir. “Ebu Saidil-Hudri


“Zulüm, ahde riayetsizlik ve hile denilen üç kötü haslet kimde varsa zararları yine kendisine dokunur. “Hz. Ebu Bekir


“Maviye çıkardı çocukluğumuz. Ne yana dönsek umut, kime tutunsak vefa. Çaldılar ceplerimizin çocukluğunu..”  Attila İlhan

 

“Bir adamın birçok hüner fen bilgi sahibi olduğuna bakma! Verdiği sözde duruyor mu? Vefâsı var mı? Ası ona bak! Hakla ettiği sözleşmeyi yerine getiriyorsa insanlara verdiği sözde duruyorsa vefâlıysa onu istediğin kadar öv! Onun iyi vasıflarını bir bir say! O senin övgünden saydığın meziyetlerden daha üstün bir kişidir”. Mevlana


“Vefa ve minnet vicdanın belleğidir. “ Dücane Cündioğlu


“Dostlarını daima vefa ile hatırla can! Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan sen. Kula vefası olmayanın Hakka vefası olmaz." Mevlana


“Vefa milletin tarlasıdır.”  Voltaire


“Her kimden vefa istediysem ondan cefa gördüm; kimi gördüysem vefasız dünyada, onun vefasızlığını da gördüm." Fuzuli.


“Su üstüne yazdığın yazıdan vefa umarsan iki elini ısırarak dönersin. Rüzgar, insandaki heba ve arzudur. “ Mevlana


“Vefa sözü verenlerden cefa buldum. Vefasız dünyada kimi gördümse, vefasız gördüm! “ İskender Pala


“Sevgilerin en büyüğü; bir ömür boyu sürendir. Vefasızların en büyüğü; sevdiğini terk edendir” . Necip Fazıl Kısakürek.


“İnsanlarda bir vefa görmedim. O yüzden de canı gönülden Allah’ın vefasını seçtim.”  Feridüddin Atta

“Ne bir vefa gördüm, ne fayda gördüm. Benim sadık yarim kara topraktır. “ Aşık Veysel Şatıroğlu.


“Herkese vefalı olsaydı dünya , sıra mı gelirdi senin yaşamana? “ Ömer Hayyam


“İhanet arkadaşlık zincirini karartır, fakat vefa onu her zamankinden parlak yapar.” Kızılderili Atasözleri

 

Misafir İle İlgili 10 Atasözü Yazınız.

 Misafir İle İlgili 10 Atasözü Yazınız.


Anadolu insanı misafire çok önem verir. Kültürümüzde misafirliğin ayrı bir yeri vardır. Eve planlı olsun, olmasın gelen herkes Tanrı misafiri olarak kabul edilir. Atalarımız misafire çok önem verdiği için yollar üzerine han, kervansaraylar, konacak çok sayıda yerler yapmışlardır. Yolda kalmışa, yoksula yardım etmek kültürümüzün en önemli insani yanlarındandır. Gelen misafire saygılı olmalıyız, surat asmamalıyız. Gittiğimiz misafirlikte de ev sahibini bezdirmemeliyiz, kibar olmalıyız ve orada kaldığımız süre de üç günü geçmemelidir

Misafirlik ile ilgili atasözleri:


*  Misafirin akılsızı, ev sahibini ağırlar: Kendine güveni olmayan misafir ev sahibini ağırlamaya kalkar. Buradan çıkarılacak sonuç ise şudur: Gittiğimiz yerlerde kendimizi küçük düşürecek hareketlerde bulunmamalıyız.


* Misafir misafiri istemez, ev sahibi de ikisini de:  Bir yere misafiri olarak giden kimse oraya başka bir misafirin gelmesini istemez, tek olmak ister, kendi ile ilgilenilsin ister. Ev sahibi ise  gelen her misafire ayrı ayrı yorulduğu için ikisini de istemez.


* Misafir kısmeti ile gelir: Eve gelen konuklar Tanrı misafiri olarak kabul edilmelidir. Çünkü her gelen misafir yanında bereketini de getirir.


* Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer: Misafir gittiği yerde bulduğunu yemeli, ev sahibinin kendi imkanları ile hazırladığı yiyecekleri yemeli, daha fazlasını beklememelidir.


 

* Misafirlik üç gündür: Misafirliğin de bir sınırı olmalıdır. İnsan ev sahibine yük olmamalı, kısa kalınmalıdır misafirlikte. Peygamber Efendimiz misafirlikte ölçüyü aşmamak gerektiğini söyler. “Misafirlikte üç günden fazlası ev sahibinin sadakası olarak kabul edilir” der.

 

* Misafir, ev sahibinin kuzusudur: Misafirliğe giden kişi ev sahibinin dediğine göre hareket eder. Çünkü o ev kendisinin olmadığı, nereye neyi koyacağını, nerden ne alacağını ev sahibine sorar.





 

Misafirlikle ilgili diğer atasözleri ise şunlardır:

- Gel demesi kolaydır ama git demesi zordur.

- Misafir on kısmetle gelir, birini yer dokuzunu bırakır.

- Misafirin umduğu, ev sahibine iki öğün olur.

- İç güveyi, iç ağrısı

- Köylü, misafir kabul etmeyiz demez, konacak konak  yok der.



 

Öğretmene Verilen Değer İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Öğretmene Verilen Değer İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Bir gül bahçesinde tomurcuklanmış gülleri açtıran ve onların rengarenk güllere dönüşmesini sağlayan, emek veren,  ince eleyip sık dokuyan ve sonucunda muhteşem eserler ortaya koyan kişidir öğretmen. Öğretmen , sadece öğretmekle kalmayan, öğrencisine sevgiyi, sevme duygusunu, saygıyı öğreten ve onlara bu duyguları yaşatan kişidir. Öğrencisinin  gelişimi için, onu topluma hazırlayıp geleceğe aydın bir birey haline getirmek için gece gündüz demeden çalışan emektardır öğretmenlerimiz. 


Öğretmenlik meslek olmanın ötesinde çok daha derin anlamlara sahiptir. Çünkü öğretmenlik gönül işidir, coşku işidir, koşulsuz sevme işidir. Bir öğretmen mutlu olduğu zaman, yüzünde tebessüm olduğu zaman bu öğrenciye yansır. Öğretmen mutsuz ise çocuk da mutsuz olur. Öğretmen ve öğrenci arasında ahenk olmalıdır. Bir toplumun ulus olmasını sağlayan kişi de öğretmendir. Öğretmenlik kutsal bir meslektir, çünkü bütün mesleklerin  eğiticisi öğretmenlerdir. İster doktor olun, ister çiftçi, isterse hakim. Bu meslekte çalışanların hepsi öğretmenlerin onlara verdiği  eğitim ve öğretmen sayesinde olmuştur.


Peki öğretmene verilen değer nedir? Bunu hiç sorguladınız mı?  Dört yıllık eğitim fakültesini bitirip nice hayallerle öğretmen olmak için can atan bir öğretmen adayının o koca dört yıl sonunda büyük bir hayal kırıklığı yaşaması, öğretmenliği bitirdiği halde yıllarca köle gibi çalıştırılan ücretli öğretmenler, öğretmenlik eğitimi almadığı halde torpil ile öğretmenlik yapanlar ve asıl hakkın sahibi olan kişilere yer verilmemesi, öğretmen olup maddi sıkıntılar yüzünden geçimini sağlayamayan ve bunun için gece bile olsa ikinci bir işte çalışanlar, atanamadım, ailemin yüzüne nasıl bakarım, eşimin, çocuklarımın yüzüne nasıl bakarım diye canına kıyanlar, kıymaya çalışanlar  ve daha neler neler…. 


Ne yazık ki ülkemizde öğretmenlere yeteri kadar değer verilmemektedir.  Bir ülkenin en önemli değerlerine, öğretmenlerine yeteri kadar değer verilmiyorsa burada büyük bir problem var demektir. Kimi kendini bilmezler ise öğretmenlerin maaşını ile uğraşmaktadır.  Şu  kadar maaş alıyorlar, aldıkları çok bile, yattığı yerden para kazanıyorlar gibi son derece öğretmenlerin canını sıkan üzücü hadiseler de yaşanmaktadır.


 Öğretmenlik mesleği para ile değerlendirilecek kadar düştüyse vay o toplumun haline. Öğretmenler üzülürse, onlara yeteri kadar değer verilmezse onlar öğrencilerine hangi moralle ders anlatacaklardır, sizce içlerinde ders anlatma hevesi kalır mı? Lütfen öğretmenlere saygı duyalım, onlara hak ettiği değeri gösterelim ve öğretmenleri başımızda taşıyalım.


 Mustafa Kemal Atatürk öğretmenlere, öğretmenlik esleğine verdiği değeri şu sözlerle açıklamıştır:

* “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.”

* “Ülkemizi gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran irfan (bilim, kültür) ordusudur.”

* “*Unutmayınız ki cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir.”

 

Öğretmene böyle değer veren Mustafa Kemal Atatürk onları geleceğin neferi olarak görmüştür. Öğretmenlerimizi sahip çıkalım, onların bizi sevdiği gibi biz de onları sevelim ve onlara hak ettikleri değeri verelim.





İçerisinde Kader Kavramı Geçen Deyim, Atasözü Ve Şiirler Bularak Sınıfta Arkadaşlarınızla Paylaşınız.

İçerisinde Kader Kavramı Geçen Deyim, Atasözü Ve  Şiirler Bularak Sınıfta Arkadaşlarınızla Paylaşınız.


Yüce Allah herkesin kaderini, yazgısını ayrı yazmıştır. Bizler ne kadar çok hayata karşı önlem alırsak alalım bazen kader bize dur der. Çünkü  bize verilen belli bir ömür süresi vardır. O da bir gün sona erecektir . Başımıza gelecek her şeyi önceden kestiremeyiz bazen ummadığımız şeyler bizi bekleyebilir. İşte bunun adına kader deriz.

 

Kader kelimesi ile ilgili atasözleri şunlardır:


* Kader olmayınca kadir bilinmez: Başı bir türlü dertten kurtulmayan kişiye kimse saygı göstermez. Bizler yine insanları birbirinden ayırmadan sevmeli, ayrıma karşı olmalıyız.

* Vermeyince Mabud neylesin Sultan Mahmud

*İş olacağına varır

* Başa gelen, çekilir.

* Kaderde yoksa pişmiş aş yanmazmış.

* Kadersiz başım gibi deyimler bulunur.

*Takdire yazılan tedbir ile bozulmaz.

*Kazaya rıza gerek

* Akacak kan, damarda durmaz.


 

Kader kavramı ile ilgili deyimler şunlardır:

* Kaderine küsmek: Şansızlığından şikayet etmek, yakınmak

* Kadere meydan okumak

*Kader mahkumu

*Kaderine boyun eğmek

*Kadere meydan okumak


 

Kader  İle İlgili Şiir Örneği

 

Sanki sam yelisin estin bağıma oy
Soldurdun bağımda gülümü kader oy
Düşürdün yolumu gönül dağına dağına oy
Aman aman aman aman belalı kader oy
Aşırdın dağlarda yolumu kader
Ayırdın dağlardan yolumu kader

Yar aşkına gizli gizli ağlarken oy
Hasretinle ciğerimi dağlarken oy
Gönül sazı yar aşkına çalarken çalarken oy
Aman aman aman aman belalı kader oy
Bozma düzenimi telimi kader
Bozma düzenimi belalı kader

Sanki mecnun gibi attın çöllere oy
Düşürdün beni dilden dillere oy
Düşürdün garibi gurbet ellere ellere oy
Aman aman aman aman belalı kader oy
Gelip de sormadın halımı kader
Bir kere sormadın halimi kader  (Neşet Ertaş)


 

Kader ile ilgili şarkı ise şudur:

Geçmedi yare sözümüz
Yollarda kaldı gözümüz
Yere sürüldü yüzümüz
Böyleymiş kara yazımız ey
Yere sürüldü yüzümüz
Böyleymiş kara yazımız ey

Çiçekler açılmaz oldu
Pınarlar içilmez oldu
Yar bize gülmez oldu
Böyleymiş kara yazımız ey

Yalnız ona yar demiştik

Onda bir şey var demiştik

O bizi anlar demiştik
Böyleymiş kara yazımız ey
O bizi anlar demiştik
Böyleymiş kara yazımız ey

Hey gönül gene bu gece
Kederim geceden yüce
Gel susalım beraberce
Böyleymiş kara yazımız ey!