Kıskanç Olmamak İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

Kıskanç Olmamak İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


İnsanın içini yiyip bitiren, en çok da kişinin kendine zarar vermesine neden olan kötü duygulardan biri de kıskançlıktır. Kıskançlık etrafındaki her şeyi yakar , yıkar ve küle döndürür.  Kıskançlık doğaldır. Normal düzeyde kıskançlık  kişiye zarar vermezken başkalarının her şeyini kıskanan, insanların mutluluğuna göz diken ve  başkalarının mutlu olmasını istemeyen aşırı kıskanç insanlar hem kendilerine zarar verir hem de çevresindeki insanlara olumsuz enerji yayar.




Çok fazla kıskanan insanlar aslında kendine güveni olmayan kimselerdir. Çünkü böyle kimselerde diğer insanların kendilerinden üstün olma düşüncesi hakimdir. Kıskançlığı sadece aşk, eşler arası kıskançlık olarak düşünmemek gerekir. Kendine güvenmeyen, kendini yeterince tanımamış olup özüne bakmayan ve  kendini yetersiz hisseden kimseler başkalarının başarısını, mutluluğunu kıskanır fakat eline kötü duygudan başka hiçbir şey geçmez. Çünkü kıskançlık kişinin sağlığını bozar ve kıskanç kişinin ruh hali darmadağın olur. 


Kıskançlık kontrol  altına alınmadığı zaman çok büyük felaketlere neden olabilir. Kıskanmak yerine örnek almayı denersek daha üretken, daha başarılı ve daha mutlu olabiliriz. Mesela başarılı insanı tebrik etmesini ve bunu kibar bir şekilde ona ifade etmesini bilmeliyiz, ama içten tebrik etmeliyiz, samimi ve gerçek…


Başka insanların çalışmasını, zaferlerini stres yapmak yerine o kimselerin başarısını dikkate incelemeliyiz ve öğrenmeliyiz. Kıskanmak yerine yardımcı olmalıyız, sevmeliyiz, sevilmeliyiz ve yardımsever olmalıyız, dayanışma içinde hareket etmeli ve insanların işlerinim bir ucundan da biz tutmalıyız. Kendi işlerimize de özen göstermeliyiz ve yaptığımız işin kaliteli ve topluma faydalı olmasına dikkat etmeliyiz. 


Çalışmalıyız, emek etmeli, alın teri dökmeliyiz. Başarılı insanlara gıpta etmeliyiz ve biz de onlar gibi kendi ayaklarımızın üstünde durmak ve dünyaya faydalı olmak için kıskanmak yerine üretmeyi denemeliyiz. Kıskanmak yerine tebrik etmesini, kötü duygular yerine temiz, saf, insani duyguları benimsemeliyiz. İşte tüm bunları yaptığımız sürece de insan olabilmenin vasfına ermiş oluruz.

“Birlikten Güç Doğar.” Atasözünü Açıklayınız.

 

“Birlikten Güç Doğar.” Atasözünü Açıklayınız.


İnsanların yalnız yapacağı ve  birlikte yapacağı işler vardır. Örneğin; sağlıklı bir birey elini, yüzünü yıkayabilir, yemeğini kendi yiyebilir ya da gündelik işlerini yapabilir. Bir de yalnız yapamayıp birlikte yapılan işler vardır. İnsan sosyal bir varlık olduğu için hayatı boyunca tek başına yaşayamaz ve birlik, beraberliğe ihtiyaç duyar. İşbirliğine, başkaları ile iletişim kurmaya, zorlukları yardımlaşma ve dayanışma sayesinde aşmaya gereksinim duyar. Çünkü zorluklar, dikenli yollar ancak ve ancak birlik ve beraberlik sayesinde aşılabilir ve rahat bir nefes alabiliriz.

 

Birlik ve beraberliğin olduğu yerde güç vardır, umut vardır, başarı vardır. Buna en güzel örnek olarak Kurtuluş Savaşı yıllarını verebiliriz. Kurtuluş Savaşı yıllarında vatan savunması için canını feda etmeye hazır olan kahramanlarımız, analarımız, babalarımız, dedelerimiz bir yandan da yoksullukla, sefaletle mücadele etmiştir. Bağımsızlık elden gitmesin diye, namus, onur elden gitmesin diye açlığa bile dayanan bu iman dolu göğsü gibi zırha sahip olan Anadolu insanı  zorlu süreçte birlik, beraberlik içinde olup düşmanı yurttan atmasını bilmiştir. Çünkü birlikten, birbirine arka çıkmaktan güç doğmuş, iman gücü ve inancı sayesinde vatan toprakları düşmana teslim edilmemiş olup rahat bir nefes alınmıştır.


 Birlikten güç doğar atasözüne verilebilecek en güzel örneklerden biridir Kurtuluş  Savaşı. Bu atasözüne daha çok sayıda örnek verebiliriz. Ülkemizde yaşanan depremler sonucunda ülkemizin güzel yürekli insanlarının bir araya gelip depremzedelerin yarasını sarması vb. gibi. 



 

Dayanışmanın olduğu yerde huzur ve mutluluk beraberinde gelir. Böylece sevgi, saygı ve insan olabilme iklimi de ortaya çıkmış olur. Yeter ki zorluklarda bir olmasını beraber olmasını bilelim gerisi teferruattan öte değildir.

23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 


23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


 23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı  hem ülkemizin çocukları için hem de dünya çocukları için çok önemli ve anlamlı bir gündür.  23 Nisan 1920 yılında  Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. Millet Meclisi açılarak egemenlik millete ait olmuştur. Egemenlik demek, yönetme yetkisi demektir. Egemenlik demek yönetme yetkisinin  ulusa yani millete ait olması demektir.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu  Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ülkenin bağımsızlığı ve milletin egemenliği için hayatı boyunca çok çalışmış ve çok mücadele etmiştir.  Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’dan yola çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır. Samsun’dan Amasya’ya, Amasya’dan Erzurum’a ve  Sivas’a gelmiştir. Bu şehirlerde vatanı kurtarmak ve büyük kararlar almak için çeşitli kongreler ve toplantılar yapmıştır. Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi gibi.

 

Vatanımın dört bir tarafından gelen milletvekilleri (temsilciler) Ankara’da 23 Nisan 1920 tarihinde toplanmışlardır.  Böylece  de büyük meclisimiz, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmış olup  Kurtuluş Savaşı ile ilgili tüm kararları alınmıştır. İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile egemenliğin millete ait olduğu kabul edilmiştir. Vatan düşman işgalinden temizlenmiştir. 23 Nisan 1920 tarihi milletin yönetme yetkisini kullanmaya başladığı gündür. Yani bugün milli egemenlik bayramıdır.


23 Nisan  dünyada kutlanan ilk çocuk bayramı olması açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Yüreği çocuk sevgisi ve vatan sevgisi ile dolu olan büyük komutan Gazi Mustafa Kemal bu anlamlı ve özel günü çocuklara bayram olarak hediye etmiştir. Çocuklara bayram olarak hediye edilen bu güzel ve özel gün çocuklar için çok büyük bir öneme sahiptir.

 

Çünkü yarınlarımız çocuklarımız ve onların yapacaklarıdır. Her 23 Nisan günü geldiği zaman içimizi sevinç ve mutluluk kaplar. Biz yetişkinler bile bu günde çocuklar gibi şen ve şakrak oluruz. Sınıflar ve okullar ay yıldızlı al bayrağımız ile Atatürk resimleri, İstiklal Marşı görselleri ile, balonlarla ve daha bir çok çeşit desenlerle süslenir ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı anlamlı bir şekilde kutlanmış olur.



 

Önceden dünya çocukları ülkemize gelir ve kendi ülkelerinin danslarını, şarkılarını, türkülerini, bizim türkülerimizi, danslarımızı ederdi. Çocuklarımız bir çiçek gibi rengarenk olur ve bu günde çok mutlu olurdu. Yabancı misafirler evde ağırlanır ve günlerce misafir edilirdi. Bu yıl virüsten dolayı bunlar yapılamamış olsa da umudumuzu kaybetmemeliyiz ve gelecek yıla bunları yapacak düşüncesi ile umutlu ve mutlu olmaya devam etmeliyiz.


Korona virüsten dolayı bu yıl bayramı okullarımızda sınıflarımızda kutlayamayacak olsak da bu geleneğimizi, bu milli bayramımızı evlerde kutlamaya devam etmeliyiz. Evimizin camlarına Türk bayraklarını, Atatürk resmini, balonları ve çeşitli süslemeleri asarak bayramı sevinçle kutlamalı ve bu özel günde çocuklarımıza özel bir armağan almayı da unutmamalıyız. Unutmayalım ki çocuklarımız geleceğimizi emanet ettiğimiz yarınlarımız, genç fidanlarımızdır.

“Felaket Başa Gelmeden Evvel Önleyici Ve Koruyucu Tedbirleri Düşünmek Lazımdır, Geldikten Sonra Dövünmenin Yararı Yoktur.” Atatürk’ün Bu Sözünü Açıklayınız.

 

“Felaket Başa Gelmeden Evvel Önleyici Ve Koruyucu Tedbirleri  Düşünmek Lazımdır, Geldikten Sonra Dövünmenin Yararı Yoktur.” Atatürk’ün Bu Sözünü Açıklayınız.


 Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük lideri olan ve asla unutulmayacak olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk yukarıdaki sözü ile ne kadar ileri görüşlü ve aydın bir kimse olduğunu da ispatlamıştır aslında.


 Ülkelerin, toplumların başına her türlü felaketin nerede, nasıl ve ne zaman geleceği bir anda belli olmasa da o felaketin ipuçları, yakınlaştığı az çok anlaşılır. Çünkü insanlar o felaketin geleceğini yaptıkları eylemler ile az buçuk tahmin ederler. Önemli olan felaket gelmeden, kötü olaylar yaşanmadan  önleyici ve koruyucu tedbirler alınmasıdır. Önceden alınmayan tedbirler toplumların başına bela olur.


Bir ülkenin insanları ülkesini geliştirmek için en ufak bir çaba harcamadıysa, ülkesi ile ilgili hiçbir şey umursamıyorsa o ülke gerilemeye ve yıkılmaya mahkum kalır. Hal böyle olunca da  bağımsızlık ve hürriyet de elde gitmiş olur. Keşke ülkeme sahip çıksaydım, çok çalışsaydım, ülkem için faydalı vatandaş olsaydım gibi boş laflarla dövünmenin, dizlere vurmanın da hiçbir anlamı olmaz. Çünkü her şey zamanında yapılmalıdır ve  kötü olaylar da zamanında önlenmelidir.


Başka bir örnek verecek olursak  şunu verebiliriz: Ülkemizde korona vakaları ne yazık ki  çok yüksek seviyedir. İnsanların bilinçsiz olması,  sosyal mesafe



ye dikkat edilmemesi ve  yöneticilerin de bu konuda tam anlamıyla yeterli tedbiri almaması sonucunda  ülkemiz virüs bakımından dünyada ikinci sıraya yükselmiştir. Başlandığı gibi  sosyal mesafeye, hijyene dikkat edilseydi şu anda bu kadar vaka patlak vermemiş olurdu. Burada en önemli görev de devlet yöneticilerine düşmektedir.  Bunun için de en sert tedbirlerin bir an  önce alınması gerekir.


Şu anda keşke okullar kapanmasaydı, herkes işine rahat rahat gidebilseydi, insanlar sevdikleri ile eskisi gibi güzel vakitler geçirseydi, daha dikkatli olsaydık demenin bir anlamı yoktur. Bunu önceden tahmin etmek ve vakaların bu boyuta geleceğini tahmin etmek gerekirdi. Bunun için felaketler başa gelmeden önce  önlemler alınmalı ve  olması gereken en iyi bir şekilde yapılmalıdır. Başa bela geldikten sonra ah demenin, vah demenin ne kişiye ne de topluma faydası olur.


Oruç İbadetinin Önemi İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

Oruç İbadetinin  Önemi İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


On bir ayın ardından gelen Ramazan Ayı yine geldi. Evlere oruç tutmanın verdiği neşe ve mutluluk tekrar yayıldı. Oruç tutmak, nefsi terbiye etmek, aç olan insanların yerine kendini koyarak empati kurma becerisine sahip olmak, kimsesizlere, yoksullara, bu ayda daha çok yardım etmek ve daha duyarlı hale gelmek oruç ibadetinin  kişiye daha çok katkı sağlamasını sağlar ve Yüce Allah da bundan dolayı öbür dünyada böyle insanları mükafatlandırır.

 

Her ne kadar bu yıl korona virüsten dolayı eskisi gibi misafirlikler olmayacak fakat yine orucun verdiği manevi sevinç insanı oruç tutmaya yönlendirmeye devam eder. Virüsten dolayı aylarca evlerinde kapalı olanlar, sevdiklerini göremeyenler oruçta da kalabalıkta olmamalıdır. Ne yazık ki ülkemizde virüs hızla artmış ve vakalar patlak vermeye başlamıştır. Ülkemizin daha kötü hale gelmemesi için, daha çok canların gitmemesi için Ramazan ayını evde geçirmeliyiz ve sadece kendi ailemizle birlikte vakit geçirip oruç ibadetimizi yapmalıyız. 


 Orucun faydası şunlardır:


* Kalp sağlığını korur.

*Hücreleri onarır.

* Mide ve bağırsaklara iyi gelir.

* Hafızayı daha güçlü yapar.

* Yaşlanmayı geciktirir.

* Kötü alışkanlıkların bırakılmasında yardımcı olur.

* Karaciğerin dinlenmesine yardımcı olur.

* Sabırlı olmayı öğretir.

* Cildi temizle.

* Kanseri önlemeye yardımcı olur.

* İnsülin direncini azaltır.

* Zihinsel işlevleri artırır.


Oruç tutmanın işte bunun gibi çok sayıda faydası vardır.

Oruç tutmanın önemi ile ilgili Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed  Mustafa şunu söylemiştir:

 “ Oruç tutanın uykusu ibadet, susması tesbih, ameli kabul ve  duası müstecab olur.”

Dünya Otizm Farkındalık Günü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

Dünya Otizm  Farkındalık  Günü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

Otizm genelde ilk 3 yaşta başlayıp yaşam boyu süren, bireyin çevresi ile sözel ve  sözel olmayan bir şekilde iletişim kuramaması sonucu oluşan gelişimsel bozukluğun genel  adıdır. Otizmin neden kaynaklandığı tam olarak bilinemese de genelde kalıtım yolu ile olduğu uzmanlar tarafından söylenmektedir. Erkek çocuklarında kız çocuklarına nazaran daha sık görülür.


Otizmli olan çocukların yüzde yetmişinde zeka geriliği varken yüzde onunda ise üstün zeka görülmektedir. Otizmli yavrularımız her ne kadar  zorluklar yaşasa da eğitim yoluyla  onları sosyal yaşama katma, onlarla iletişim kurma ve onları koşulsuz sevme hepimizin ortak çabasıdır. Çünkü tüm çocuklar bizim en değerlimiz ve baş tacımızdır.

 

Otizmli yavrularımızda dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, epilepsi, duygu durum değişiklikleri gibi  durumlar görülebilir. Yanındaki yada karşısındaki kişilerle göz teması kurmazlar, çevreleri ile ilgilenmezler, adı ile seslenince  cevap vermezler, insanlarla iletişim kurmaz cansız varlıklarla iletişim kurarlar, konuşmayı bilseler bile hep  aynı kelimeleri tekrar ederler.


 Kucaklama, öpme, elinden tutma gibi fiziksel temaslardan hoşlanmazlar. Sürekli aynı oyunları oynarlar, sosyal ortama girdiklerinde aşırı korku tepkisi verirler, acıya ve tehlikeye karşı duyarsızdırlar, kendi düzenleri vardır, düzenleri bozluduğu zaman hırçınlaşabilirler ve daha bir çok özellik görülebilir.

 

Önemli olan çocuklarımızı yaşama katmak, onlar için gerekli mücadeleyi edebilmektir. Özellikle de anneler  otizmli yavruları için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapar ve sabırlı olurlar. Çocukları için yapmayacakları şey yoktur. Otizmli çocukları olan anne ve babalara da elimizden gelen her türlü yardımı yapmalıyız.




 

Otizmli çocuklar ile iletişim kurarken onları rahatsız etmeden iletişim halinde olmalıyız. Onları istediğimiz oyunlara zorlamamalı ve onun istediği oyunları oynamaya dikkat etmeliyiz. Zorbalıkla değil sevgiyle, saygıyla, kendimizi onların yerine koyarak yani empati kurarak hareket etmeliyiz. Çevremizde böyle arkadaşlarımız varsa onları koşulsuz  sevmeliyiz, onların ailelerine destek olmalıyız ve bu zorlu süreçte birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket ederek insanı, insanlığı yaşatmalıyız.


Otizm  ile ilgili şu güzel sözleri de unutmamalıyız:

* “Otizm bir trajedi değildir. Cehalet trajedidir.”

* “Otistik çocuklar renkli, genellikle çok güzel ve gökkuşağı gibi öne çıkıyorlar.”  - Adele Devine

* “Otistik bir çocuğu yetenekli, ilginç ve değerli olarak göremezsek, üstüne kattığımız hiçbir eğitim veya terapi önemli olmayacaktır. - Ellen Notboh.

* “Otizmli çocuklar çok dikkatlidir, bu yüzden onlara karşı tutumunuz da dahil olmak üzere her şeyi fark ederler.” Trevor Pacelli.

* “Otistik bir çocuğun yapamayacağı şey yerine, neler yapabileceğine çok daha fazla önem verilmesi gerekiyor.” Dr. Temple Grandin.


Korona Virüs Sürecinde Aile İçi İletişim Hakkında Kompozisyon Yazınız.



 
Korona Virüs Sürecinde Aile İçi İletişim Hakkında Kompozisyon Yazınız.


 Virüs bitti bitecek derken mutasyonlu virüsün ortaya çıkması ve dünya genelinde tekrar artışa geçmesi insanlar üzerinde olumsuz etki yaratmaya başlamıştır. Okulların kapalı olması, lokantaların, çay ocaklarının, kahvehanelerin , eğlence merkezlerinin vb kapalı olması insanların evlerine çekilmelerine ve asosyal bir yaşam sürmelerine neden olmuştur.


 İnsanların bilinçsizce davranması yüzünden, ev ziyaretleri yüzünden, maske ve mesafeye dikkat edilmemesi yüzünden  her şeyden önemlisi bana bir şey olmaz gibi kıt bir anlayışa sahip olup virüsü başkalarına bulaştıran bilinçsiz insanlar yüzünden virüs ülkemizde kat kat artmaya devam etmektedir. Yaklaşık iki ay öncesine kadar binin altına inen sayı şu anda kırk binlere kadar ulaşmıştır. Bu durumda sağlık çalışanlarını artık pes etme noktasına getirmiştir. Çünkü onlar da artık yorulmuş ve bıkmıştır.

 

Bu süreçte işten çıkarılanlar, iş yerini kapatmak zorunda olanlar, okulda çalışan kantinciler, servisçiler, fabrika işçileri ve daha birçok iş kolundaki insanımız işsiz kalmış ve bu durumda aile içi iletişim ve etkileşimin sorunlu bir hale dönüşmesine neden olmuştur. Evine ekmek  götüremeyen, çocuğuna bir ekmek dahi almakta zorlanan ana ve babalar arasında geçimsizlik, yoksulluğun verdiği kavga, psikolojik şiddet, boşanmalar, intiharlar, bunalımlara girme, psikolojik dengesizlik gibi çok sayıda sorun ortaya çıkmıştır. 


İşte tüm bunlarda aile içi ilişkileri bitirme noktasına getirmiştir. Ailenin yok olması demek, aile içi ilişkilerin zayıflaması  demek bir toplumun bozulmaya başladığının da göstergesi demektir.

 

Ayrıca virüs yüzünden dışarı çıkamayan ve eve kapanmak zorunda olan kimseler evde sıkılmaya başlamış ve bu durumda insanların evi hapishane gibi görüp bir an önce oradan uzaklaşmak istemelerine neden olmuştur. Akraba ziyaretleri, eş dost ziyaretleri azaldığı için insanlar kendi kabuğuna çekilmiş ve böylece hayat da çekilmez hale gelmiştir. Sosyallik azalınca yenilen yemeğin, birlikte içilen çayın, kahvenin tadı ne yazık ki kalmamıştır.

 

Bu süreçte dışarı çıkmanın  bile ne kadar büyük bir özgürlük olduğu anlaşılmıştır. Okula gitmenin, işe gitmenin önemi kavranmıştır.  Evde olan çocuklar ve aile bireyleri arasında zaman sorunlar ortaya çıkmış ve bu durum da yine aile içi iletişimi olumsuz yönde etkilemiştir.  Yine bu süreçte çocuklar elden geldiği kadar ihmal edilmemeli, onlarla birlikte yemek yapılmalı, el becerilerini geliştiren oyun hamurları ile şekiller yapılmalı ve çocuklarımız sevgi ve ilgiden yoksun kalmamalıdır. 





İşsiz kalan anne ya da babanın psikolojisi bozulduğu için çocuğu ile ne kadar kaliteli vakit geçirebilir ya da çocuğuna ne kadar sağlıklı gıdalar ve rengarenk güzel kıyafetler alabilir, bunu da oturup ayrıntılı bir şekilde  düşünmek gerekir öyle değil mi?  Parası olmayan, temel ihtiyaçlarını bile karşılamayan ailelere bu dönemde herkes elinden gelen desteği sağlamalıdır. Maddi imkanı olsa hangi anne ve baba çocuğuna , ailesine  konforlu bir yaşam  sağlamaz ya da neden  çocuğu ile kaliteli vakit geçirmez. Bunun da nedenlerini düşünerek  temel soruna inmek en doğrusu olur bence.
Aile içi iletişimin normal hale gelmesi için herkesin bir an önce aklını başına alması gerekir. Devlet maddi durumu olmayan ailelere gereken her türlü yardımı yapmalıdır ve aile bireylerinin normal yaşamlarını yaşaması sağlanmalıdır. sağlanmalıdır. 


 




Çok Param Olsaydı Neler Yapardım Konulu Kompozisyon Yazınız.

 

Çok Param Olsaydı Neler Yapardım Konulu Kompozisyon Yazınız.


Hayatta her insan maddi ve manevi açıdan mutlu olmak ister. Çünkü kişinin kendi ayakları  üzerinde durması kadar onu mutlu eden başka bir şey olamaz. Kimseye muhtaç olmamak, çalışıp mutlu bir şekilde yaşam  geçirmek güzel bir duygudur.  Elimden gelen her türlü  emeği gösterip iyi ve çok gelir getiren bir mesleği tercih edip zengin olurdum ve  böylece çok param olurdu.

 

 Çok param olunca da  şunları yapardım:


Öncelikle sağlıklı olduğum için şükreder ve kendime ve aileme güzel bir ev ve araba alırdım. Daha sonra aldığım evin kenarlarına güzel meyve ağaçları, çam ağaçları ve asma dikerdim. Yeşil çimenler eker , güller, papatyalar, ve laleler ekerdim. Evimin hem dışarıdan hem de içeriden güzel olması için gerekli masraftan kaçınmazdım. Arabamın da kaliteli ve güzel olmasına dikkat ederdim.

 

İnsanın çok parasının olması gerçekten güzeldir fakat bunu yerinde kullanmak ve faydalı amaçlar için kullanmak ise daha da güzel ve ayrıcalıklı bir durumdur. Kendi gereksinimlerini, ailemin gereksinimlerini karşıladıktan sonra artık çevreme ve bana yardımı ihtiyacı olan insanlara yardım etmek için elimden gelen her türlü fedakarlığı ve iyiliği yapardım. Okul olmayan köy okullarına okul yaptırır ve oradaki minik yavrularımızın eğitim ve öğretimden mahrum kalmamasını sağlardım.



 

 Oradaki öğrencilerin her birine tablet, kırtasiye malzemeleri, rengarenk  kıyafetler, çeşitli ayakkabılar, kuru yemişler ve daha bir sürü sağlıklı gıdalar alırdım. Hasta olan çocukların bir an önce sağlığına kavuşup okuluna gitmesi için her türlü maddi ve manevi yardımı sağlardım. 


Anne ve babasını kaybetmiş, babası vatani görevde şehit  olmuş,  evlatlarımız için hiçbir emekten asla kaçınmazdım ve onların en iyi şekilde yetişmesi için gereken maddi ve manevi desteği sağlardım. Bizim için canlarını feda etmiş şehit ailelerini ve  canlarını feda etmekten çekinmeden gazi olmuş yiğit gazilerimizi, ailelerini ziyaret eder ve onların her türlü ihtiyacını karşılamaya çalışırdım.

 

Çocuk bakım evlerindeki çocukları, huzur evlerindeki yaşlıları her yıl ziyaret eder ve onların da gönlünü ve hayır duasını almak için adeta yarışırdım. Maddi durumu olmayan üniversite öğrencilerine burs bağlardım. İşinden kovulmuş, işsiz kalan çaresiz emekçilerimizin yanında olurdum ve onların işe alınması için bizzat ayaklarına gider ve onların benim şirketimde çalışmasını isterdim. İşsiz olanların işi olmasını ve onların da aileleri ile mutlu ve huzurlu bir hayat geçirmesini isterdim.

 

Bencillikten uzak, empatiden yoğun, biz anlayışı içinde hareket eden merhametli ve kucaklayıcı bir kimse olurdum. Yaptığım iyilikleri asla başa kakmaz ve kişinin kendini utanmadan ve sıkılmadan ifade edebilmesine, benim yanımda tıpkı ailesinden biri varmış gibi hareket etmesine izin verirdim. Çünkü samimiyetin olmadığı yerde, insanlığın olmadığı yerde iş veriminin de olmayacağına inananlardan biriyim. 


Kendime bir uçak ve helikopter de alırdım. Yurt dışı seyahatlerimi bunlar aracılığı ile gerçekleştirirdim. Akrabalarımı kollar , gözetler  ve onların da sıkıntı yaşamaması için her türlü imkanı sağlardım.

 

 Korona virüs sürecinde sıkıntı yaşayan veya yaşamakta olan kardeşlerimizin elinde tutar, yardımlaşma ve dayanışma içinde bir hayatı ömrümün sonuna kadar götürürdüm.


Bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçe   yaşamak için paraya değil sevgiye, güce değil insanlığa, zalimliğe değil insan olmaya yönelir ve hayatım boyunca iyilikten, yardımseverlikten yana olurdum. Bu dünyanın gelip geçici olduğunun farkındalığı ile yaşar ve paraya asla tapmazdım.

 

 

Sevgi ve Dayanışma İle İlgili Atasözleri Ve Deyimler

  

Sevgi ve Dayanışma  İle İlgili Atasözleri Ve Deyimler


Sevgi toplumları var eden, toplumların uzun süre yaşamasını sağlayan , bireyi var eden en önemli duygulardan bir tanesidir . Sevgi olduğu sürece dayanışma da olur.

 Sevgi ve dayanışmanın olduğu yerde huzur ve güven ortamı da sağlanmış olur . Sevginin daim olması çocuklarımıza daha küçük yaşta sevgi ve saygıyı aşılamalıyız.

  Toplum içinde insanlara hoşgörülü davranmasını öğretmeliyiz ve toplumun dayanışma içinde , birlik beraberlik içinde yaşamasını sağlamak için sevgiyi  yaşamalı ve yaşatmalıyız.


Sevgi ile İlgili  Deyimler şunlardır:

* Allah'ını seversen
* Canı gibi sevmek
* Gözünü sevdiğim
*Boğazını sevmek

* Sevdasına düşmek
*Ben şahımı bu kadar severim
* Gözü gibi sevmek
* sevgi beslemek
* yerini sevmek
*sevda çekmek
* gözünün bebeği gibi sevmek
* sevgi duymak vb .gibi


Sevgi ile ilgili atasözleri şunlardır :
*Arı söğüdü, akıllı öğüdü sever.
*Allah sabırlı kulunu sever
*Bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu.
*Ayı sevdiği yavrusunu hırpalar.
*Allah sevdiğine dert verir.
*Deniz dalgasız olmaz, gönül sevdasız olmaz
*Gönül kimi severse güzel odur.




* Gülü seven ,dikenine katlanır.
* Kurt dumanlı havayı sever.
* Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur
* Sev beni, seveyim seni.
* Aşk olmayınca meşk olmaz.
*El vergisi, gönül sevgisi

Dayanışma İle İlgili Atasözleri

- Nerede birlik orada dirlik 
- Bir elin nesi var iki elin sesi var
- Baş başa vermeyince taş yerinden oynamaz .
- Komşu komşunun külüne muhtaçtır .
- Tek kanatla kuş uçmaz .

“Türk Çocuğu Ecdadını Tanıdıkça Daha Büyük İşler Yapmak İçin Kendinde Kuvvet Bulacaktır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

"Türk Çocuğu Ecdadını Tanıdıkça Daha Büyük İşler Yapmak İçin Kendinde Kuvvet Bulacaktır." Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


 Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ecdadı ile her zaman onur duymuş ve ecdadının çok asil olduğunu, çalışkan olduğunu, bağımsızlığına düşkün olduğunu her fırsatta söylemiştir. O milletinin  her daim arkasında olan büyük bir asker olmuştur. Bizim milletimiz, bizim atalarımız her zaman vatanı ve milleti için çalışmıştır.  Bağımsızlığımız ve vatan topraklarımız tehdit ve tehlike ile karşı karşıya kalındığı zaman canlarını seve seve feda eden bu kahraman milletin aziz şehitleri,  kıymetli evlatları vatan yolunda çarpışmaktan asla korkmamışlar ve başka devletlerin manda ve himayesi altında yaşamaktansa ölmeyi tercih etmişlerdir.


Bir Türk devleti yıkıldığı zaman hemen  yeni bir devlet kurabilme yeteneğine ve kapasitesine sahip olan teşkilatçı ecdadımız her zaman ilerlemeye ve çalışmaya devam etmiştir. Orduya, askere ve disipline her zaman önem vermiştir ecdadımız. İslamiyet Öncesi Türk Devletlerinden tutun da (Teoman, Mete Han vb) Osmanlı Devleti’nde Fatih Sultan Mehmet Han’ın başarıları, Kanuni Sultan Süleyman’ın başarıları ve daha niceleri…  Kurtuluş Savaşında Anadolu halkının bir yandan yoksullukla mücadele edip bir yandan da düşmanla mücadele edip vatan topraklarını düşmana vermemesi ve daha yazarak bitiremeyeceğimiz nice kahramanlıklar, nice destanlar….  Ve sonunda başarıya ulaşılması ve vatan topraklarının düşmana verilmeyişi….




 Mustafa Kemal Atatürk de  çocuklarımızın, gençlerimizin geçmişini, atalarını iyi tanıması gerektiğini söylemiştir. Geçmişini bilen, atalarını iyi bilen kimseler geleceğe daha emin adımlar ile ilerler. Geçmişinden haberi olmayan , atalarının büyük zaferlerini, başarılarını bilmeyen kimseler  ise yerinde saymaya devam eder.  Bize bu vatan topraklarını bırakan ecdadımızı iyi tanımalıyız ve bu konu ile ilgili çeşitli araştırmalarda bulunmalıyız. Öğrendiğimiz bilgiler çevremizdekilere de anlatmalı ve çevremizdekilerin de atalarımız hakkında bilgi edinmesini sağlamalıyız.


Ecdadımız hakkında öğrendiğimiz ve öğreneceğimiz her bilgi bizi daha da ileriye ve çalışmak istemeye yönlendirecektir.  Onlardan hoşgörüyü, vatan sevgisini, bağımsızlığın ne kadar önemli olduğunu, yeri geldiğinde düşmanı bile affedebilmeyi öğrendiğimiz için atalarımıza çok şey borçluyuz. Çünkü onlar bize bu kadar güzel cennet bir vatanı hediye etti. Bizim de görevimiz bu vatanı sonsuza kadar korumak ve her alanda geliştirip dünyanın en gelişmiş ülkesi haline dönüştürebilmektir.