Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İstemek Değil Vermemek Ayıp Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

İstemek Değil Vermemek Ayıp Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Kişi çalışmak ve ihtiyaçlarını karşılamak için çabalamak zorundadır ancak her şeye rağmen hayatta eksiklikler bitmez. Sıkıntıya giren biri bir başkasından utana sıkıla bir istekte bulunduğunda durumu müsait olduğu halde vermeyip karşısındakini üzen daha çok utanmalıdır. Bunun için de atalarımız “İstemek değil vermemek ayıptır.” sözünü söylemiştir.

 

Kimi insanlar vardır ki bu insanlar dilenmeyi değil alın teri ile onurlu bir şekilde çalışmayı tercih ederler ve kimseye muhtaç olmak istemezler. Bu bir baba olabilir, bir anne olabilir ya da emekli bir  dede olabilir vb. Bu insanlar kimi zaman maddi olarak çok zor duruma düşer ama istemekten utanırlar. Ta ki iyice zor duruma düşene kadar. Karşı tarafta da maddi durumu çok iyi olan yakınları vardır, eşi, dostu, komşuları vardır. Bu kimseler de o onurlu kimsenin zor durumda olduğunu bildiği halde o kişiyi istemeye mahkum bırakıyorsa bu durum da o karaktersiz kimselerin ayıbıdır diyebiliriz.

 

Çünkü gerçekten muhtaç bir insan yüzü kızararak bir şey istiyorsa o kişinin ar damarı çatlamamıştır. Emektar, dürüst ve işini hakkı ile yapan gururlu kimselerdir bunlar. İşte onları o zor duruma sokmamak gerekir. Onlar istemeden maddi durumu iyi olan yakınları ona hemen yardım eli uzatmalı, insan olduğunu kanıtlamalıdır. İyi insan olduğunu, samimi olduğunu, gerçek anlamda yakını olduğunu göstermelidir. Yani istetmemeli, olayı anlayıp o kişiyi isteyen durumuna bile getirmemelidir.

İnsanın Nazı Sevdiğine Geçer Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

İnsanın Nazı Sevdiğine Geçer Atasözü İle İlgili Kompozisyon


İnsan yakınları ile huzuru bulmak ve güzel günleri çevresindekilerle yaşamak ister. Sıkıntılı günlerinde ise en yakınından yardım bekler. Kahrını çekeceklerini bildiği için bütün eziyetini, sitemini yakınlarına yapar. Bunun için atalarımız İnsanın nazı sevdiğine geçer.” sözünü söylemiştir. Kasap sevdiği eti yerden yere vurur.” atasözü ile yakın anlamlı bir sözdür.


 İnsan sevdiği kişileri, değer verdiği kişileri mutlu gününde görüyorsa zor günlerinden de görmek ister. Asıl olan zor günde yarenlik yapabilmek, sevdiğinin yardımına  koşabilmek ve tüm eziyetlerine sabırla katlanabilmektir. Bu yapıldığı zaman kişi kendini değerli biri olarak hisseder. Hiç tanımadığımız birine niye nazımız geçsin ki? Ayrıca bizi hiç tanımayan biri dertlerimizi anlamaz, mutlu olduğumuz şeylerin neler olduğunu da anlamaz. 


Oysa bizi çok yakından tanıyan kişi yaşadığımız her olaya şahit olur. Onun için onlara karşı sitemimiz olur. İnsan sevdiklerinin zor zamanlarında da yanında olmalıdır ve elini asla bırakmamalıdır. Gerçek dostluk nazımızı çekenlerle olur. Yeri geldiği zaman biz sevdiklerimizin nazını çekmeliyiz. Yeri geldiği zaman da onlar bizim nazımızı çeksin ki aradaki bağlar daim olsun hiç sönmesin.

Körle Yatan Şaşı Kalkar Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Körle Yatan Şaşı Kalkar Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Değersiz, bayağı kimselerle ilişki kuranlar kötü alışkanlıklar edinirler ve kendileri de bir zaman sonra o kötü kişiler gibi olmaya başlarlar. Bunun için atalarımız “Körle yatan şaşı kalkar” sözünü söylemiştir.

 

Kötü alışkanlıklara sahip, yanlış işlerle uğraşan, kötü alışkanlıkları olan kişilerle yakınlık kuranların zamanla onların etkisine gireceğini, benzer hataları yapmamaya başlayacağını anlatan güzel  ve anlamlı bir atasözüdür. Yani Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.” atasözü ile yakın anlamlı bir sözdür. İnsan devamlı iletişim galinde olduğu, gezdiği, tozduğu, vakit geçirdiği kişilerin davranış, alışkanlık ve tutumlarından etkilenmeye başlar. Bunun için arkadaş seçiminde çok dikkatli olmak gerekir. Özellikle de çocukların ve gençlerin arkadaş seçiminde çok dikkatli olması gerekir. Kötü bir arkadaş geleceğinizi de etkiler ve sizi kötü yollara sürükleyebilir ve başınıza olmadık işler açabilir.

 

Örneğin; Mustafa adlı bir öğrenci çok yaramaz olan Ali adlı arkadaşı ile devamlı vakit geçirirse bir zaman sonra davranışları da Ali gibi olmaya başlayacaktır. Ali derste sürekli konuşan, öğretmenlere saygısızlık yapan geveze biridir. Mustafa da bir zaman sonra onun gibi olacak ve  geveze, sıkıntılı bir çocuk haline gelecektir. Bu ve bunun gibi daha çok sayıda örnek verebiliriz. Mesela alkol alan biri ile sürekli arkadaşlık kuran da bir zaman sonra alkol almaya başlayacak ve onun gibi olacaktır. İşte tüm bunların olmaması için arkadaş seçiminde çok dikkatli olunmalı, güvenilir, dürüst ve örnek insanlarla arkadaşlık kurulmalıdır.

Kitapsız Bir Hayatın Nasıl Olacağı İle İlgili Görüşlerinizi Nedenleriyle Anlatınız

 

Kitapsız Bir Hayatın Nasıl Olacağı İle İlgili Görüşlerinizi Nedenleriyle Anlatınız


Kitapsız bir hayat karanlık bir alanda sürekli yaşamak olurdu ve hiç gün ışığını göremeyen, bilgisiz, cahil, soru sormayan, aklını kullanamayan, her şeye körü körüne inanan kimselere dönüşürdük. Kitapsız bir hayatın anlamı olmazdı. Hayal dünyamız geniş olmazdı.  Bilgi nesilden nesle sözlü aktarılacağı için kolayca bozulur veya kaybolurdu.


 Bilimsel ilerleme çok yavaş olurdu çünkü insanlar bir önceki neslin birikimini tam anlamıyla yeni nesle aktaramazdı. Mühendislik, tıp, hukuk, tarih alanında gelişme ve ilerlemeler  olmazdı ve dünya geri kalmış bir dünya olurdu. Karanlık bir çağda yaşamaya devam ederdik. Edebiyat olmazdı, insanlar geçmişini bilmediği için geçmişten ders alma gibi bir durum da olmazdı. Yani kültür ve medeniyetler daha yüzeysel kalırdı. Düşünme kapasitesi azalırdı ve yüzeysel kalırdı. Empati yeteneği zayıf kalırdı. 


Farklı karakterleri ve farklı yaşamları öğrenme şansı azalırdı. Analiz etme, eleştirel düşünme,  muhakeme becerileri gelişmek için daha az fırsat bulurdu. Hayal gücü ve yaratıcılık kısıtlanırdı. İnsanlar arası iletişim ve anlayış zayıflardı. Bireysel gelişim daha sınırlı olurdu. İnsanlar kendini geliştiremez ve cahil olarak kalmaya devam ederdi. Cahil gelir cahil giderlerdi.

Kitap Sizin İçin Ne İfade Etmektedir?

 

Kitap Sizin İçin Ne İfade Etmektedir?

 

Kitap insanların ruhuna iyi gelen muhteşem bir eserdir. Çünkü kitap okuyunca hayal dünya daha geniş oluyor ve kendimi farklı yerlerde buluyorum. Mesela hiç gitmediğim bir ülkeye gidip geliyorum, o ülkenin gelenek ve görenekleri hakkında bilgi ediniyorum, farklı kültürler hakkında bilgi ediniyorum. Böylece aydın bir insan oluyorum ve kendimi daha çok geliştiriyorum. Farklı bakış açılarını geliştirme, duygu ve düşüncelerimi derinleştirme fırsatı buluyorum. Kitaplar sayesinde daha keyifli oluyorum ve kitap okumak beni sakinleştiriyor.

 

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım,

Kitaplar benim yaşama sevincim, hayatımın anlamıdır. Çünkü kitap okumadan geçirilen bir günde kendimi rahatsız hissediyorum. Vicdani olarak rahat etmiyorum. Çünkü okumak benim için yemek içmek gibi temel bir gereksinim haline gelmiştir. Küçük yaşlarda başlayan okuma alışkanlığım hızlı bir şekilde devam ediyor. Kitap benim ruhumdur, güzel anlarımdır, heyecanlarım, acılarım, mutluluklarımdır. Kitap benim öğreticimdir. Kitaplar sayesinde kendimi farklı karakterlerin yerine koyabiliyorum. Bu da empati kurma yeteneğimi geliştiriyor. Kitap okuduğum için daha sorgulayıcı bir insan oluyorum ve her duyduğuma körü körüne inanmıyorum.

 

 Kitaplar sayesinde unutkanlığım azaldı ve hafızam daha iyi gelişti. Toplum içinde kendimi daha iyi ifade edebiliyorum. Ana dilim olan Türkçeyi çok güzel konuşabiliyorum. Ana dilime ait kelimeleri kullanmaya da özen gösteriyorum. Kitap benim için büyük bir hazine kaynağıdır. Hayattır, hayaldir, umuttur, güvendir, sevgidir kitaplar benim için. Kitap benim için tüm bunları ifade etmektedir.

İnsanoğluna İyilik Yarasa Sarı Öküze Bıçak Olmazdı Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

İnsanoğluna İyilik Yarasa Sarı Öküze Bıçak Olmazdı Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Tıpkı öküzün ömrü boyunca hizmet ederek sahibine kazanç sağlamasına karşın ihtiyarlayınca sahibi tarafından kesilmesi gibi dünyada her zaman iyiliğe karşı iyilik yapılmaz, kötülük de yapılır. Çünkü her zaman karşımıza iyi niyetli insanlar çıkmayacaktır. Bunun için atalarımız İnsanoğluna iyilik yarasaydı sarı öküze bıçak olmazdı.” sözünü söylemişti.

 

İnsanoğlu çiğ süt emmiştir. İyilik yapabileceği gibi kötülük de yapa rama dünya halinde daha çok insanların iyiliğe nankörlükle karşılık verdiğini duyarız, görür, konuşuruz vb. Birinin zor gününde yanında oluruz, ona dal oluruz, ona yürek oluruz ama o kişinin durumu iyi olunca ilk bizi satar ve en büyük ihaneti biz yapar. Çünkü o kişi nankörüdür ve bencildir. İşte böyle insanlara karşı yaşadığımız kötü deneyimden sonra daha dikkatli olmaya başlarız. Çünkü sürekli iyilik, sürekli fedakarlık kişinin kendi kul hakkına girmesi olur. İnsanlara iyilik yapılmalıdır ama kime ne kadar iyilik yapacağımızı bilmek ve akıllı olmak gerekir. Örneğin; Bir akrabana devamlı yardım edersin ama o kişi sürekli seni eleştirmeye devam eder, senden daha fazlasını istemeye bakar. O kadar iyiliğine rağmen seni bir hatanda siliverirler. Çünkü nankör, vefasız ve kötü kalpli kimselerdir böyleleri.

 

 Ya da iş yerinde çalıştığın birine işin tüm detaylarını öğretirsin ama o kişi seni patrona şikayet eder, hakkında kötü konuşur. Ne yaparsanız yapın kimi insanlar kötü olmayı tercih ederler ne yazık ki. İşte böyle insanlara karşı da uyanık olmak gerekir.

Çam Sakızı Çoban Armağanı Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Çam Sakızı Çoban Armağanı Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

İnsanlar birbirini sevindirmek, mutlu etmek için karşılıklı hediyeleşirler. Bu hareket insanların gönüllerini okşar, onları birbirine yaklaştırır. Kimi insanlar varlıklı insanlar gibi yüksek değerli hediyeler veremezler. Bu nedenle hediyede çokluk ve değerden çok içtenlik aranmalı, samimiye aranmalı, temiz kalp, iyi niyet aranmalıdır. İşte bunun için atalarımız “Çam sakızı çoban armağanı.” sözünü söylemiştir.

 

Sevdiğimiz, değer verdiğimiz birine hediye almak gönülden gelen bir şeydir. Çünkü o kişi ya da kişileri çok sevdiğimiz için, onlara değer verdiğimiz için hediye alırız. Bu hediyenin çok pahalı ya da çok ucuz olmasına gerek yoktur. Maddi durumumuza göre ne alabiliyorsak onu alıp sevdiğimiz insanları mutlu etmek, onları düşündüğümüzü, onlara değer verdiğimizi sevdiklerimize göstermek bizi ve onları mutlu eder. Örneğin; sevdiğimiz birine çorap örmek, çanta ya da yelek örmek ve onu o kişiye hediye etmek o kişiyi çok mutlu edecektir.

 

Önemli olan düşünülmek, sevilmek ve sayılmaktır. Ya da çok sevdiğimiz birine bir kitap hediye etmek, bir futbol topu hediye etmek bizi de hediye ettiğimiz kişiyi de çok ama çok mutlu eder. Burada önemli olan birinin seni düşünüyor olması, sana kıymet veriyor ve seni değerli görüyor olmasıdır İşte böyle insanlardan olmak gerekir.

İnsan Karır Gönül Karımaz Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

İnsan Karır Gönül Karımaz Atasözü İle İlgili Kompozisyon


 Yıllar geçtikçe kişi yaşlanır, vücudu zayıflar ve güçten düşer ancak gönlü taze kalır, sevgisi ve yaşama heyecanı hiç eksilmez. Bunun için atalarımız “İnsan karır, gönül karımaz.” demiştir.


 Yıllar bir anda çabuk geçip gider. Kişi elden ayaktan düşmeye, işlerini daha zor yapmaya başlar. Hayatın gerçekleridir yaşlılık, zorlu günlerin başlaması. Her ne kadar insan yaşlansa da, eskisi gibi kuvvetli ve canlı olmasa da içindeki yaşam y-heyecanı sönmez. Çünkü hayatta olmak, hayatın güzelliklerini görmek ve yaşamak kişinin ruhunu öldürmez aksine yaşlı insanların hayata daha da dört elle sarıldığını görebiliriz. Çünkü ölüm korkusunun da etkisi ile yaşamın, anın kıymetini daha iyi bilir yaşlı kimseler. Kendi fiziksel olarak kırışır, çöker, gözleri eskisi gibi parlak olma, elleri eskisi gibi tutmaz, eklem ağrıları, romatizma vb gibi rahatsızlıklar başlar ama her zorluğa rağmen yine de güzeldir yaşamak yaşlılar için.


 Küçük bir çocuk gibi mutlu olurlar, çabuk küserler, çok beklenti içine girerler ve yaşamı, yaşamayı çok ama çok severler. Onun için yaşlı anne ve babamıza bakmalı, onları bu anlarında yalnız bırakmamalıyız.

Fukaranın Tavuğu Zenginin Atı Kıymetli Olur

 

Fukaranın Tavuğu Zenginin Atı Kıymetli Olur


 Yoksul kimse ancak tavuk edinebildiği ve onun yumurtasını satarak kazanç elde edebildiği için tavuğu çok kıymetlidir. Zengin kimse ise hayatını kolaylaştırmak için at satın alabilir. At da bu açıdan zengin için kıymetlidir. Herkesin kendine göre çok değerli kabul ettiği şeyleri olabilir. İşte bunun için atalarımız “fukaranın tavuğu, zenginin atı kıymetli olur.” demiştir.

 

Yoksul kimselerin fazla bir şeyi olmadığı için sahip oldukları şey maddi durumlarına göre olan bir şeydir ve o da yoksul kimseler için çok değerli olur. Örneğin; Yoksulun evi gecekondu olabilir ve o gecekondu onun için çok değerlidir. Çünkü elinde başka bir evi yoktur. Bunun için yoksul kimse gecekondu bile olsa evinin kıymetini bilir, ona sahip çıkar. Zengin kişinin ise villaları, yatları, arabaları çok kıymetlidir. Çünkü zenginin maddi durumu çok iyi olduğu için çoğu şeyi alabilecek güce sahiptir ve bunların değerini de bilir.

 

Oysa yoksul insanın imkanları kısıtlıdır sadece var olan, maddi değeri çok yüksek olmayan eşyalarının, mallarının kıymetini bilir ve ona göre de kendi sahip oldukları çok değerli olur. Bundan dolayı kimseyi durumuna göre yargılamak gerekir ve kimseye tepeden bakmamak gerekir. Herkes için sahip olduğu şeyler önemlidir.  bunun için herkes kendi sahip oldukları şeylerin değerini bilir.

Dünya Bir Günlük Tutuyor Olsaydı Sabah Öğle ve Akşamı Nasıl Tarif Ederdi?

 

Dünya Bir Günlük Tutuyor Olsaydı Sabah Öğle ve Akşamı Nasıl Tarif Ederdi?

 

Dünya bir günlük tutuyor olsaydı sabahı gözlerini açar ve bir serinlik hissederdi ve temiz havayı içine doya doya çekerdi. Yani dünya sabah kalktığı zaman büyük bir enerji ile kalkardı. Umutlu olurdu ve  ve gün içinde yapılacakların listesini küçük renkli kağıdına yazar ve işlerine başlardı. Önce güzelce karnını doyurur ve sabahın tadını çıkarırdı. Dağlara, nehirlere, ovalara bakardı ve bunların hepsi aslında benim diye kendiyle övünür, çok ama çok mutlu olurdu. Güneş'ten sevgi alırdı, ışık alırdı, coşku alırdı.

 

Dünya öğle olduğu zaman hafif esner ve kısa süreliğine kendini dinlendirirdi. Bir yarım saatlik dinlenmenin ardından tekrar işine dönerdi. Biraz dinlediği için daha hareketli ve mutlu olurdu. Biraz yemek yerdi ve daha sonra insanlara güzel yerleri gezmeleri için alanını çok güzel bir yere çevirirdi. Mevsimlerin oluşmasına neden olduğu için mevsimleri izler ve çok mutlu olurdu.


Akşam olduğu zaman ise yuvasına çekilir ve artık etrafı sakinlik içinde kalarak izlemeye başlardı. Güzel bir akşam çayı içer yanına da Dünya, annesinin kendi şeklinde yapmış olduğu çikolatalı ve fındıklı kurabiyelerden yer ve karnını doyururdu. Daha sonra ailesi ile kitap okuma saati ve sohbet ederek güzelce yatağına gider ve yeni bir güne hazırlanma umudu ile gözlerini kapatır ve derin mi derin bir uykuya dalar giderdi.

1) Bizde Kalmamış Sizde Varsa… Ve Bir Tabak Da Size Gönderdi.” İfadeleri Size Günlük Hayatımızdaki Hangi Değeri Çağrıştırmaktadır?

 

1) Bizde Kalmamış Sizde  Varsa… Ve Bir Tabak Da Size Gönderdi.” İfadeleri Size Günlük Hayatımızdaki Hangi Değeri Çağrıştırmaktadır?


Bizde kalmamış sizde varsa biraz bize yoğurt verir misiniz, ya da salça, ya da ekmek, ya da  o an ihtiyaç duyulan herhangi bir şey. Ya da annem çok yemek yapmıştı da bir tabak da size gönderdi, çok ekmek yapmıştı birazını da siz gönderdi gibi söylemler bana günlük yaşamda paylaşmanın ne kadar değerli olduğunu, yardımlaşma ve dayanışmayı, paylaşmanın ne kadar önemli bir değer olduğunu anlatır. Çünkü Türk toplumun kültüründe yardımlaşma, dayanışma, birlik ve beraberlik her daim olmuştur.

 

2)  Yaşadığınız Sokakta Perdeleri Olmayan Bir Ev Gördüğünüzde Ne Düşünürsünüz?

 İlk başta evde kimsenin oturmadığını yani boş olduğunu düşünürüm. Diğer bir seçenek olarak ise orada oturanların maddi  durumlarının iyi olmadığını düşünürüm. Ya da eve yeni taşınmışlardır. Taşınma sürecinde oldukları için henüz perde almaya vakit kalmamıştır diye düşünürüm. 


Bir diğer seçenek olarak ise şunu düşünürüm. O evde yaşayanlar hayatı doğal akışına bırakmayı tercih etmişlerdir ve mahremiyete önem vermiyorlardır diye düşünürüm. Dışarıdan nasıl göründüklerinin onlar için önemi yoktur diye düşünürüm. En son olarak şunu düşünürüm. Belki perdeyi sevmiyorlardır, kasvetli bir hava olmasın diye, sade ve ferah bir ortamdan hoşlanıyorlardır diye düşünürüm.

Mustafa Kemal’e Özlem Konulu Kompozisyon

 

Mustafa Kemal’e Özlem Konulu Kompozisyon


Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk aramızdan uzun yıllar önce ayrıldı. Onun aramızdan ayrılışı milletimizi derin bir yasa boğdu. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk vatanı için hayatı boyunca çalışmış, yan gelip yatmammış, hiçbir şeyin kolayına kaçmadan çok ama çok çalışmış, alın teri dökmüş, hasta yatağında vatan sorunları ile ilgilenmeye devam etmiştir. Çünkü o gerçek bir kahraman, gerçek bir vatansever ve gerçek bir komutandır. Her on kasım sabahı saatler dokuz beş geçe olduğunda yüreğimize derin bir hüzün çöker, gözümüzden birkaç damla yaş gelir ve kalbimizde büyük bir özlem olur ona karşı. Çünkü o gün ve o an yalnız bir insanı değil, bir milleti ayağa kaldırsan, karanlıktan aydınlığa çıkaran büyük bir lideri anıyoruz e ona olan özlemimiz hiç bitmek bilmiyor. 


Mustafa Kemal yalnız bir asker ya da komutan değildir aynı zamanda düşünceleri ile geleceği şekillendiren bir dahiydi. Cumhuriyet gibi büyük bir mirası bırakmış ve emanet etmiştir biz gençlere. Bizler de her geçen gün onun biz bıraktığı bu değerli mirasa sımsıkı sarılıyoruz ve cumhuriyetimizi koruyoruz gençle olarak. Her geçen gün onu daha iyi anlıyoruz, düşüncelerinin ne kadar da anlamlı olduğunun farkına varıyoruz. Kadınlara verdiği haklardan tut da ilime, bilime, fenne verdiği önem  her alanda bizlere ışık tutmuştur. Aslında 10 Kasım bir yas günü değil bir farkındalık günüdür. O gün bize düşen sorumluluk Mustafa Kemal’i anmak, onu   onun ilke ve devrimlerini ise daima yaşatmaktır.


Mustafa Kemal Atatürk;  "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." derken aslında bize insanın ölümlü olduğunu fikirlerin ise asla ölmeyeceğini söylemiştir. Onu özlüyoruz, seviyoruz ve onu daima seveceğiz, fikirlerini de  daima yaşatacağız. Mustafa Kemal yüreklerimizde, düşüncelerimizde, yaşamımızda her daim diri kalacaktır.

Rüşvet Kapıdan Girince İman Pencereden Çıkar Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Rüşvet Kapıdan Girince İman Pencereden Çıkar Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Rüşvet kapıdan girince iman pencereden ( insaf bacadan) çıkar atasözü ile anlatılmak istenen; işini herkese eşit davranarak yapmak zorunda olan bir görevli, kendisine çıkar sağlayan kimselere ayrıcalık tanıyorsa o kişi hak, adalet, insaf gibi duygulardan yoksun demektir. Onun gözü paradan, maldan başka bir şey görmez. O kişi ahlaklı bir insan değildir. Çünkü işini gereği gibi hakkı ile yapmayan kimsedir. Böyle kimseler işini dürüstçe yapmadığı için Allah katında da değerli olmaz ve o kişi için dinin, imanın da önemi yoktur. Olsaydı adaletli olurdu ve Allah'ın emrettiği gibi de dosdoğru olurdu, adamına göre hareket etmezdi.


 Bu atasözüne şu örneği verebilirim: Bir bakan ya da milletvekili kendi kızını mecliste kadroya aldırıyorsa, kendi kızını kpss puanına bakmadan kadrolu yapıyorsa işte o kişi adalet duygusundan nasibini almamış kimsedir. Ya da bir başka kendisine menfaat sağlayan bir kişinin yakınına iş buluyorsa durum çok ama çok vahimdir. Böyle kimseler işinin ehli olan, hak ve adaletten payını almamış kimselerdir. Böyle kimselerde gerçek anlamda inanç yoktur. Olsaydı hak yemezdi ve kul hakkına aşırı önem verirdi. Çünkü Yüce Allah bana kul hakkı ile gelmeyin diyor ama ne yazık ki makam mevki sahibi olan kimi uyanıklar önce kendi yakınlarından işe başlıyor ve torpille adam alıyor


Rüşvete önem veren insanlarda ne yazık ki insaf da yoktur. Kendisine çıkar sağlayanlara iyilik etmek ahlaksızlığın, adaletsizliğin, karaktersizliğin göstergesidir. Her ne olursa olsun her vatandaşa aynı davranmalı, çıkar amacı gülmemeli, kesinlikle rüşvet alınmamalıdır.

Her Şey İncelikten İnsan Kabalıktan Kırılır Atasözünü Görgü Kuralları Açısından Kısaca Açıklayınız

 

Her Şey İncelikten İnsan Kabalıktan Kırılır  Atasözünü Görgü Kuralları Açısından Kısaca Açıklayınız

 

Her insan karşısındaki kişiden saygı ve insancıl bir yaklaşım görmek ister. Kaba ve kırıcı davranan insan, yaşadığı toplumda sevilmez ve saygı görmez. Bu nedenle huzurlu bir toplum için herkes birbirine karşı görgü ve nezaket kuralları içinde davranmalıdır.

 

İnsan olmak olgunlaşmayı, erdem sahibi olmayı gerektirir. İnsana yakışan en güzel örtü de güzle ahlak ve nezakettir. Görgü kurallarına uyan, insanlara nasıl ve ne şekilde davranılması gerektiğini bilen, kaba olmayan insanlar toplum tarafından sevilir, sayılır ve el üstünde tutulur. Çünkü böyle insanların yanında güvende hisseder kişi kendini. Oysa kaba saba konuşan, düşünmeden  laflarını ortaya döken kişi toplum tarafından sevilmez ve sayılmaz. Örneğin; Haber vermeden misafirliğe gitmek, izin almadan arkadaşının kalemini kullanmak, dışarıda sakız çiğnemek ve yüksek sesle konuşmak, yolda gördüğün ve tanıdığın komşuna selam vermeden geçmek bir görgüsüzlük ve nezaketsizlik örneğidir.

 

İşte bunlar insanı insandan soğutan davranışlardır. Bunların olmaması için her daim kibar olmak, alçakgönüllü olmak gerekir. Böyle olmak kişinin hem kendisine olan saygısını artırır ve hem de kişi kendini daha mutlu ve daha vicdanlı hisseder. Çünkü kimseyi kırıp dökmemiş, arkasında yaşlı bir göz ve kırık bir kalp bırakmamıştır. Sert bir söz, tepeden bir bakış ya da saygısız bir davranış  kimiz aman hassas ve duygusal kişilerde kalıcı kırgınlıklara neden olabilir. Onun için bile dahi deme bileden inciri karında diye bir söz vardır. İşte bunun için hiç kimseyi kırmamalıyız, hiç kimsenin canını acıtmamalıyız. Unutmayalım ki nazik olmak zayıflık değil, bilgelik, olgunluk ve insan olmadır.

Allah Bu Millete Bir Daha İstiklal Marşı Yazdırmasın Sözünü Kim Niçin Söylemiştir?

 

Allah Bu Millete Bir Daha İstiklal Marşı Yazdırmasın Sözünü Kim Niçin Söylemiştir?


“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”  diyen kişi milli marşımızın değerli yazarı, şair, milletvekili ve Milli Mücadele Dönemi aydını olan üstat Mehmet Akif Ersoy’dur. Mehmet Akif bu sözle bir daha bağımsızlık savaşı yapılmasın, özgürlüğümüz elden asla gitmesin  bir daha o zor dönmelere dönmeyelim diye bu sözü söylemiştir. Çünkü Kurtuluş Savaşı yıllarında milletimiz çok acılar yaşamış, evlatlarını kaybetmiş okuyan, eğitim gören körpecik kuzucuklarını bu vatan için şehit vermiştir. O zorlukları bilen ve o zorluklara şahit olan Mehmet Akif  Ersoy  da  bu sözü söylemiştir. 


Onun için hep çok çalışmalıyız. bağımsızlığımızı kaybetmemek için, ülkemizin elden gitmemesi için bir daha aynı zorlukları  yaşamamak için  güçlü olmalıyız, her alanda kendimizi geliştiren bir ülke ve o ülkenin çalışkan fertleri olmalıyız. Bir milletin yeniden İstiklal Marşı  yazması gerekirse demek ki o millet yeniden bağımsızlık mücadelesine girmek zorunda kalmıştır. Bu söz bir temenni, dilek sözüdür. Çünkü acı dolu, kanlı bir savaş olmuştur Kurtuluş Savaşı. Köylerimiz, şehirlerimiz yakılıp yıkılmış, askerler aç susuz vatan için hayatını feda etmiş, çocukla öksüz yetim, kadınlar eşsiz, ana ve babalar da evlatsız kalmıştır.


 Savaşın maddi ve manevi etkileri, savaşın psikolojik ve sosyolojik etkileri, ekonomik etkileri büyük yıkımlara neden olur. Onun için bir daha yazılmasın marşımız ve daim olsun İstiklal Marşımız. Millet bir daha esaret ve yıkım görmesin, ülkemiz hep bağımsız ve özgür kalsın.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Nerede Karşılıklı Sevgi ve Saygı Varsa Orada İtimat ve İtaat Vardır…

 

 Mustafa Kemal Atatürk’ün Nerede Karşılıklı Sevgi ve Saygı Varsa Orada İtimat ve İtaat Vardır…


Mustafa Kemal Atatürk'ün “Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa, orada itimat ve itaat vardır. İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır. Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır.” ve “Zafer, zafer benimdir diyebilenindir demiştir. Mustafa Kemal Atatürk bu sözü ile bir toplumda güven ve gönüllü bağlığının temelinin sevgi ve saygı olduğunu anlatmak istemiştir. Toplum içinde yaşayan insanlar sevgi ve saygı içinde birbirlerine yaklaşıp değer veriyorsa orada güven ortamı oluşur. İşte bu güven ortamı sağlandığı için de insanlar orada kurallara kendiliğinden yani gönüllü olarak uymaya başlar. Zorla olmaz istekle, hevesle kurallara uyma olur.


 İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır. Mustafa Kemal'in buradaki disiplin kavramında anlatmak istediği dışarıdan baskı olarak düşünülen disiplin anlayışı değildir aksine burada farklı bir bakış açısı vardır ki o da şudur: Gerçek disiplin güven ve bağlılığın sonucu olarak ortaya çıkar. İnsanlar birbirine güvenir ve ortak amaçlara inanırsa düzen kendiliğinden sağlanır. En basit örnekle bir çekirdek aileyi ele alım: Mesela bir evde anne ve baba kitap okuyan kişilerse, çocuklarına da kitap okuma alışkanlığını kazandırıyorsa, odalarını toplama alışkanlığını severek, onlara saygı ile yaklaşarak öğretiyorsa o çocuklar bir zaman sonra kendiliğinden kitap okumaya başlayacaklar, kitapsız  geçen gün onlar için boş bir günden ibaret olacaktır. Odalarını düzenleyecekler ve temiz olma, düzenli olma alışkanlığı da doğal olarak ortaya çıkacaktır Sevgi ve saygıya dayalı bir disiplin hem aileleri hem de  toplumları ileriye götürecektir.


 Disiplinin olduğu yerde başarı ve mutluluk da kaçınılmaz olacaktır. Bir toplumda, bir ailede disiplin varsa  bu durumda insanlar daha verimli, daha üretici ve daha motive olmuş bir şekilde başarıyı sağlayacaktır. Huzur başarının temelidir. Zafer, zafer benim diyebilenindir sözü Mustafa Kemal'in inanç ve kararlılığının göstergesidir. Bir amaca ulaşmak isteyen insan önce o amacı başarabileceğine yürekten inanmalı daha sonra onu uygulamak için durmadan çalışmaya, üretmeye devam etmelidir. Yani sevgi, saygı, disiplin, kendine olan inanç doğal olarak da başarıyı ve huzuru getirecektir.  Kendine inanmak ve kararlı olmak da başarıyı doruk noktalara çıkaracaktır. Disiplinli insanların olduğu, inançlı insanların olduğu toplumlar da daha uygar olacak ve ilerlemeye devam edecektir. Böyle toplumlar da daha uygar ve daha gelişmiş toplumlara dönüşecektir.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Konulu Kompozisyon

 

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Konulu Kompozisyon


Toplumların gelişip ilerlemesi yalnız bilim ve teknolojide ilerleme ile olmaz. Aynı zamanda o toplumda yaşayan insanların düşünceleri de gelişmiş olmalıdır. Yani bilinçli,  eğitimli ve aydın insan olmaları gerekir. Çünkü toplumların gerçek anlamda ilerlemeleri insan haklarının eşit biçimde hayata geçirilmesiyle mümkündür. Toplumsal cinsiyet eşitliği de bu anlamda çok kıymetlidir. 


Kadın ve erkek yaşamın her alanında aynı imkanlara sahip olmalıdır. Çünkü bu adaletin ve insanlığın gereğidir. Erkeğe daha çok değer verilip kadına daha az değer verildiği zaman o toplumların gelişmesi ne yazık ki imkansızdır. Değersiz görülen, küçük görülen o kız çocukları ileride büyük bilim insanları olacakken, büyük başarılar gösterecekken kadınlarımızın topluma olan katkısı ne yazık ki yok ediliyor ve bu da toplumların daha gerilemesine ve cahil kalmasına neden oluyor. Düşünsenize bir kız çocuğu doktor oluyor ve dünyaya meydan okuyor. Öte yandan okutulmayan, zorla evlendirilen bir kız çocuğunun yaşamı is heba ediliyor ve kız çocukları yaşarken ölüme mahkum ediliyor. İşte bunlar insanlık dışı cahil kafaların yaptığı büyük hatalardır. Hem kadınların hem de erkeklerin güçlü olduğu toplumlarda üretim artar, demokrasi güçlendirir ve geleceğe olan güven artar. Toplum içindeki her birey kendi yeteneği ile değer görmeli, o yetenekleri ile keşfedilmeli ve topluma katkı sağlanmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin temeli ailede atılmalıdır. Aile kız ve erkek çocuğu ayrımı yapmamalı, hepsini de bir tutmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği her insanın doğal hakkıdır. 


Toplumsal cinsiyet eşitliği olduğu zaman toplumlar bilim ve kültür alanında daha iyi gelişir ve insanlık yönünde de kendini daha modern bir hale getirir. Kadınlara da önem verelim, erkeklere ama bizim toplumda ne yazık ki erkekler biraz daha fazla değer görmüştür. Sözlerimi Mustafa Kemal’in sözü ile tamamlamak isterim:  Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın. Dünyada her şey kadının eseridir. Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar. Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir.

Uzun İnce Bir Yoldayım Türküsünün Çıkış Hikayesi


Uzun İnce Bir Yoldayım Türküsünün Çıkış Hikayesi


Büyük ozanlarımızdan Aşık Veysel Uzun İnce Bir Yoldayım türküsünü  hayat felsefesinin özü olarak ortaya çıkarmıştır. Çünkü Aşık Veysel çok zorluklar yaşamış daha küçük yaşlardayken çiçek hastalığı yüzünden gözlerini kaybetmiştir. Yoksulluk ve yalnızlık içinde yaşayan Aşık Veysel yaşamı doğumla ölüm arasındaki uzun, ince bir yol olarak görmüştür. 


Uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece, bilmiyorum ne haldeyim gidiyorum gündüz gece, iki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece diyerek insan ömrünün gelip geçiciliğine vurgu yapmıştır. Yani yaşam göz açıp kapayıncaya kadar bitecektir.  Yaşarken hayatın kıymetini bilmek ve hayatı dolu dolu geçirmek gerekir. Bunun için de Aşık Veysel yaşadığı zorluklardan yola çıkarak yazmıştır bu eseri. be Kendini geliştirmiş, çok çalışmış ve büyük eserler ortaya koymuştur.  


Uzun İnce Bir Yoldayım adlı türkü;  büyük ozanımız Aşık Veysel’in kendi yaşam yolculuğundan ortaya çıkmış, insanın kaderini, geçiciliğini ve kabullenişini anlatmıştır. Güvendiği insan yani eşi tarafından terk edilmiş, büyük zorluklar yaşamış ama yine de insan olarak kalmayı tercih etmiş ve doğruluğu tercih etmiştir. Bu dünya geçicidir, onun için bu dünyaya çok aldanmamak gerekir.

Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar Ah Vatanım Demiş Sözünden Ne Anlıyorsunuz?


Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar Ah Vatanım Demiş Sözünden Ne Anlıyorsunuz?

 

İnsan, özgürlüğünü ancak kendi vatanında bulur. Bundan dolayı vatan kişinin en değerli varlığıdır. Çünkü insan vatanında doğmuş, vatanının ekmeğini yemiş, suyunu içmiş, havasını solumuş, güneşinde ısınmış, suyunu içmiştir. Yani vatanında doğmuş, vatanında büyümüştür. Vatan sahip çıkmıştır insana. Bundan dolayı vatan uzak bir yerde yaşamak ne denli bolluk içinde olursa olsun insana zor gelir. Hele bir de kişi orada esir kalmışsa özgürce yaşayacağı vatanını özler, ona hasret kalır.

 

Bunun için atalarımız “Bülbülü altın kafese koymuşlar, “ah vatanım” demiş. sözünü dile getirmişlerdir. Vatandan ayrı kalan bilir vatanın kıymetini. Çünkü elin adamı vatanındaki gibi sıcak insanlar değildir. Gittiği ülkede kendi ana dili konuşulmuyor, kendi gelenek ve görenekleri yaşatılmıyordur. Kendi ülkendeki insanların sıcaklığı, misafirperverliği bir başkadır. Bir başkadır insanın kendi memleketi.

 

Çünkü memleketimiz demek özgürlüğümüz demek, ana dilimizi konuşabilmek, inançlarımızı özgürce yaşayabilmek, kültürümüz sahip çıkmak ve milli benliğimizi korumak demektir vatanımız. Bu vatan için toprağa şehit düşmüş askerleri de unutmamak ve onları da her daim anmak gerekir. Çünkü onların sayesinde özgürce yaşıyoruz ve  köle olmuyoruz. Vatanımızın kıymetini bilmeliyiz ve çok çalışarak  bu vatanı daha da geliştirmeliyiz. Bu vatan için büyük gayret göstermiş o

Farklı Bir Ülkeye Gidecek Olsanız Vatanınızı Hatırlamak İçin Yanınıza Alacağınız Üç Şey Ne Olurdu?

 

Farklı Bir Ülkeye Gidecek Olsanız Vatanınızı Hatırlamak İçin Yanınıza Alacağınız Üç Şey Ne Olurdu?


Farklı bir ülkeye gidecek olsam yanımda alacağım üç şey şunlar olurdu: Öncelikle rengini şehitlerimizin kanından alan ay yıldızlı al bayrağımızı evde çok güzel bir şekilde ütüler ve onu çantamın en özel köşesine koyardım. Çünkü oraya gittiğim zaman ara bayrağımıza bakar, duygulanır, onu öper ve sarardım. Bayrağımız benim her şeyimdir. Bayrağıma sevgi ile bakar ve her akşam yatmadan önce onu öper öyle yatardım. 


Farklı bir ülkeye gidecek olsam yanıma alacağım ikinci şey şu olurdu: Ülkemizin kurucu liderlerinden biri olan ve bu vatan için büyük emek etmiş olan Mustafa Kemal Atatürk’ün, silah arkadaşlarının fotoğrafını alır ve ara ara bunlara bakar ve duygulanırdım. Çünkü bunlar da bana bağımsızlığımızı hatırlatır ve ülkeme olan sevdam daha coşardı. Alacağım bir üçüncü şey ise şu olurdu: Bahçemizdeki topraktan ve kurumuş güller alırdım. Oraya vardığım zaman bunla bana vatanımı hatırlatırdı. Duygulanırdım ama çok da mutlu olurdum. Kısacası bu iç şeyi alırdım. Bunları çoğaltabiliriz:


Mesela milli marşımızın büyük bir fotoğrafını alırdım, plaklar alırdım ve vatan sevgisi ile söylenmiş türküleri farklı ülkede dinlerdim. Vatanımı hatırlatan süs eşyaları alırdım. Memleketime ait olan küçük ve renkli taşlardan alırdım. Ay yıldızlı kolye, künye, bileklik ve yüzük alırdım. Yine ay yıldızlı kıyafetlerden alırdım. Vatanımı hatırlatan vatan türküleri söyleyen sanatçılarımızın fotoğraflarını alırdım. Vatan için şehit düşmüş olan askerlerimizin fotoğraflarını alırdım.