Kitap alıntıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap alıntıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Şermin Yaşar’ın Ev Yapımı Sihirli Değnek Kitabında Geçen Alıntılar

 


Şermin Yaşar’ın Ev Yapımı Sihirli Değnek Kitabında Geçen Alıntılar


Şermin Yaşar bu kitabında insanların eskiye göre olumsuz yönde değiştiğini anlatır. Eskiden oluşan samimiyet kalmamıştır, insanlar daha bencil olmuştur. İnsan mutlu olmak için geleceğin değil anın kıymetini bilmelidir. Başkası bir adım atmıyorsa kendisi ilk adımı başlatmalıdır. Paylaşmak, yardımlaşmak ve dayanışma içinde olmak gerekir. Kendi ışığımıza güvenmeliyiz, kıskanç olmamalıyız, biz anlayışı ile hareket etmeliyiz. Gerçek anlamda insan , iyi ve erdemli bir insan olmalıyız. Gülmeyi bilmek gerekir. Tebessüm etmek gerekir. Mutlu olmaya çalışmak, sahip olduklarımızın kıymetini bilmek gerekir.

 

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

 

“İyi insan olmak için akıl gerekmez. Ve kötüler her daim akıllılardan çıkar. Bırak biz saf olarak kalalım." diyordu Fareler ve İnsanlar’da Steinbeck... Öyle kalalım. Çünkü iyi olmak başka bir sıfat.”

“Gördüğü güzellik karşısında sırf ne yapacağını bilmediği için çekip giden insanlarla dolu dünya.”

“Beklemeyelim. Gelmeyecek. Kimse gelip sihirli bir değnekle bizim omuzumuza dokunmayacak. Biz yapacağız. Kendimiz. Kendimizi tanıyıp, kendimize inanıp, kendimiz için özene bezene, itinayla, sabırla bir sihirli değnek yapacağız.”

“Birine yardım ettiğimizde, alenen anlatıyor, anlatıyor, gururla bahsediyoruz. Ama birinden yardım gördüğümüzde bunu bir zayıflık, eksiklik, beceriksizlik olarak görüp saklıyoruz. Birinin bize yardım ettiğini söylemek ağır geliyor nedense. İlişkilerimizde hesap tutmayı öğrendik çünkü. Borçlu çıkmak istemiyoruz. İyiliğin hesabı tutulmaz oysa.”

“Değerli bir vazonun kırılmasını mesele haline getirirken, insanın kırılmasını sıradan görür olduk.”

“Kalp meselesidir iyilik..”


“Ne oldu, neye gülüyorsun? diye soruyorlar bana. İlla bir şey olması mı lazım diyorum, buradayız işte, mutluyuz şu an, gülümsüyorum ....”

“Mutluluk dediğimiz şey belki de mutlu olduğumuzun farkına varmamaktır.”

“Sor kendine. Senin mutluluğun yolun sonunda mı, yoksa yolculukta mı? Her ikisi birden olamaz mı?”

"Denizyıldızları kopan bir uzvunu kendi kendine yeniden oluşturur ve yaşamaya devam eder. Doğa işini şansa bırakmıyor. Eğer hala hayattaysan, toparlan ve yoluna devam et. Kendi yaramızı sarmayı öğrenebildiğimizde, daha sıkı tutunacağız..."

“İşime gelmiyor” diyememenin kılıfı, mükemmelliyetçi olmak.”

“Dünyanın bütün olumsuzluklarına rağmen, güneş her sabah yeniden doğuyorsa, her sabah yeni bir güne açıyorsak gözlerimizi, bunun bize sunulan en büyük şans olduğuna inanıp “yeniden” diyeceğiz... Bir kez daha... Yeniden...”

"Oysa kabullenebilsek kendimizi, geçmişimizle, geldiğimiz yerle, bizi biz yapan insanlarla barışabilsek her şey daha kolay olacak. O zaman daha kolay çıkabileceğiz kendi yolculuğumuza."

“Güven... Sev... Ama temkinli ol.”

“Kendi özünden ödü kopuyor bazı insanların. Mensup oldukları milletten haz etmeyenler olduğu gibi, kendi memleketinden, özünden, ailesinden, doğduğu, büyüdüğü, çocukluğunu geçirdiği şehirden utananlar bile var.”

“Mutluluk denen şeyin bir ömür olduğunu, seni kavrayıp alıp götürdüğünü, sonsuza kadar sürdüğünü, çok büyük, çoook büyük olduğunu sanıyor insanlar. Bu yüzden bekliyorlar, çok bekliyorlar, bazen bir ömür bekliyorlar. Oysa mutluluk denen şey an meselesi. Kısacık anlar, küçük zamanlarda saklı.”

“Bir arkadaşımla sohbet ederken aramızda şu konuşma geçti. Dedi ki, “sen bildiğin iyi şeyleri, güzel şeyleri insanlarla paylaşmaktan çekinmiyorsun. Oysa kadınlar söylemez, kendine saklar. Bir kıyafeti nerden aldığını söylemez mesela, gidip o da alsın istemez. Bazı tarifleri kendine saklar, nasıl yaptığını anlatmaz. Genel olarak kadınlar birbirinin yükselmesini, iyi noktalara gelmesini de istemez. Senin böyle bir kıskançlığın da yok.” Cevaben dedim ki, °evet kadınlar birbirini çekemeyebilir, birbirini kıskanabilir, kadınlar paylaşmıyor olabilir ama insanlar paylaşır…”

“Kalbin sadece kan pompalamaya yaradığına inananlar bize şunu söyleyecekler: “Bu kadar çok sevme, üzülürsün. Sevdiğini belli etme, kullanılırsın. Çok sevmek zayıflıktır, sen güçlü ol” diyecekler. Bu güçlü ama yalnız olanların, sevgisini kendine saklamış ve “tek başına” kalmışların doğrusu. İnanma. Genişlet kalbini. Herkese yer aç. Sev ve sevdiğini söyle. Birine seni seviyorum dediğinde, karşındakinin “ben de seni seviyorum” deme ihtimali çok yüksektir. Eğer sevdiğini söylemezsen, sevildiğini duyma ihtimalin de aynı oranda düşer. Ne ki, zayıf diyeceklermiş... Varsın öyle olsun, sen kalbinin hakkını ver.”


“Yalnızlık... Edebiyatın yarısı bu kelime üzerine kurulu. Yüzyılın belası. Herkes yalnızlıktan şikayet ediyor, “o kadar yalnızım ki” diyorlar boyunlarını bükerek. İnsan düşünmeden edemiyor, herkes bu kadar yalnızsa neden birbirine yoldaş olmuyor insanlar?”

“Her daraldığında yüzünü soğuk suyla yıka, temiz havayı çek içine ve hemen gözlerini güzelliklere çevir. Sonra bu güzellikleri topla gözlerinde.”

“Birine seni seviyorum dediğinde, karşındakinin “ben de seni seviyorum” deme ihtimali çok yüksektir. Eğer sevdiğini söylemezsen, sevildiğini duyma ihtimalin de aynı oranda düşer.”

“Yüce kapital sistemin tüketim çılgınlığının eseri bu her şeye kolay ulaşılabiliyor ve hiç bir şeyden tat alamayan bir nesil oluşuyor. eskiden bir şeker bile sevinmeye yeterdi.”

“Tangara kuşu; eşsiz bir güzelliğe sahip, renkleri büyüleyici bir kuş. Fakat içler acısı bir sesi var. Çit kuşu; küçücük, çelimsiz, renksiz, bir kuş... Fakat dinlenmeye doyulmaz güzellikte bir sesi var. Bütün güzellikler sende olamaz. Dön bak kendine, boyum kısa ama sesim güzel; sesim kötü ama gözüm güzel dediğinde, kendi baharını bulacaksın...”

Kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz.. Victor Hugo.

“İlk kim dedi "bayramlarda el öpmeyin, el öpmek geriliktir, tokalaşın" diye? Ve ilk kim inandı? İlk kim "aman hastalık bulaşıyor, dikkat çok sarılmayın bayramlarda" dedi ve ilk kim buna itibar etti? İlk kim "bayramlar tatildir, güneye inelim" dedi, ilk hangi araba yolunu memleketten sahile çevirdi? İlk hangi evde kalkılmadı bayram namazına, erkenden uyanmadı ev halkı, ilk hangi evde bayramlaşılmadı? Hangi hain bayramda kapısına gelen çocukları kaçırdı ilk kez? Annelerin gönlüne şüphe, korku tohumları ekti. Onun yüzünden kapılar kapandı ve çalınmaz oldu. Çocuklar bir film geri sarıyormuş gibi anlamsızca uzaklaştılar kapı önlerinden. Şekerler, mendiller, kolonyalar kapının arkasında kaldı. İlk kim kucak kucak kıyafet, ayakkabı taşıdı eve, bayramlık denen o güzelim heyecanın bir önemi kalmadı. İlk kim yatağımızın başından bayramlıklarımızı, kalbimizden bayram heyecanını alıp kaçtı?”

“Kar tanelerinin hepsi altı köşelidir ve hiçbiri birbirine benzemez. Başına düşen, kirpiğine değen, omzuna konan her kar tanesi sana özel, senin için, başka kimsede yok.”

“En büyük sorunlarımızdan biri de bu değil mi? “Kimseye Güvenme!”.. Güvenmeyelim ve sürekli tedirgin yaşayalım. İki değil, dört, altı, sekiz gözümüz olsun. Kesin arkamdan bir iş çeviriyor, kesin başka bir şeyler dönüyor diye düşünüp herkese şüphe ile bakalım ve uykularımızdan olalım. Zerre kadar huzurumuz kalmasın ama güvenmeyelim! Böyle mi koruyacağız kendimizi? Etrafımıza yalnızlıkla, kaygıyla, güvensizlikle ördüğümüz duvar mı koruyacak bizi? Daha makul bir önerim var. Güven... Sev... Ama temkinli ol. Kendi hesabıma şunu söyleyebilirim: Yaşayacağım en büyük hayal kırıklığını, korkarak yaşamaya tercih ederim...”

“Önce sen mutlu et kendini.”

 Böğürtlen lekesini en iyi böğürtlenin yaprağı çıkartır. Dert dermanın yanı başında...

“Hayatın adaletsizliği” diye bağırıyoruz. Yakalayıp incittiğimiz kelebekler sessizce şöyle diyor: “Doğa adil, adaletsiz olan insan.”

Şermin Yaşar’ın Biri Daha Var Kitabında Geçen Alıntılar


Şermin Yaşar’ın Biri Daha Var  Kitabında Geçen Alıntılar


 Şermin Yaşar Biri Daha Var adlı eserinde  masalların görünmeyen kahramanlarını anlatıyor; okuru söylenmeyeni merak etmeye, düşünülmeyeni düşünmeye ve dünyayı her yönüyle görmeye davet ediyor.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Ünlü olmanız, masal kahramanı olmanız, hatta zengin olmanız, iyi mevkilerde olmanız size istediğiniz gibi yaşama hakkı vermiyor.. Herkesin hakkına saygı duymalısınız. Ünlü olmanız sizi ayrıcalıklı yapmaz. Hepimiz eşitiz ve eşit haklara sahibiz.”

“İyiler kendini belli eder biliyor musunuz? İyi insanların yüzleri, bakışları, sakinlikleri, neşeleri, cümleleri, bir çocuğun yüzü, bakışı, hâli, sesi, neşesi gibidir. Ve bütün çocuklar iyidir.”

“Herkes zannediyor ki sadece çirkin olduğu düşünülenlere, dersleri kötü olanlara, bir yetenek gösteremeyenlere zorbalık yapılıyor. Gerçek şu ki zorbalar, kendilerinden farklı olan hiç kimseye tahammül edemezler.”

“Asıl kahramanlık birine zarar verebileceğin halde vermemeyi seçebilmekte. Birine kötülük yapabileceğin halde yapmamayı bilmek de kahramanlık.”


“Birini sevmek böyle bir şey değildir, her haliyle seversin… Karşındakinin dış görünüşüne göre insanın sevgisi değişir mi?”

“Doğuştan sakin ve yavaş olana kimsenin tahammülü yok ama yavaşlamak isteyene kamplar var.”

" Ben vardım, varım. Kimse görmek istemese de varım. Her masalda sizin görmediğiniz, bilmediğiniz, dinlemediğiniz birileri mutlaka vardır. "

“Ve biz, Çirkin Ördek Yavrusu'na üzülürken; güzel, başarılı ve çalışkan dediklerimizden de zorbalığa uğrayabileceğini hiç düşünmedik.”

“Kahramanlar konuşulur... Başarılılar, güzeller, yakışıklılar, göz önündekiler, hızlı ve dikkat çekici olanlar konuşulur. Oysa her hikâyede birileri daha vardır. Görmediğimiz, bilmediğimiz, konuşulmayan, anlatılmayan ama en az anlatılanlar kadar değerli olan birileri.”

“İnsanlar kötüler için genellikle dua etmezler, onlar için iyi dileklerde bulunmazlar. Kimse bize "Kötülere yardım edin," diye başvuruda bulunmaz. Bütün dilekler hep iyiler içindir. Oysa kötülerin iyi olmak, kötülüğü bırakmak için yardıma ihtiyacı vardır.”

“Babam hep, ”Eğer sen dürüst biriysen, sadece dürüstlüğü bilirsin. İnsanların yalan söyleyebileceklerine ihtimal vermezsin. Onlar da seni kandırdıklarını ve senin saf olduğunu düşünürler çünkü dürüstlüğün ne olduğunu bilmezler,” derdi.”


“Kızlara kaç kez, “Arkadaşım bak tesadüfen karşına çıkacak bir prens seni prenses yapmaz. Bırak kurbağa peşinde koşmayı, git oku, eğitimine odaklan, kendi sarayını kur. Bunu yapmak varken ne diye kurbağa peşinde koşuyorsun?” dedim. Ama kimseye dinletemedim.”

“Masaldaki kurabiyeleri ve yemek sepetini ben hazırlamıştım zaten. Ama masalın içinde çok küçük bir detay yemek sepeti. İçinde ne olduğunu kimse merak etmedi bugüne kadar. Acaba o gün her şey yolunda gitseydi, büyükannem hangi yemekleri yiyecekti, kimse sormadı. Dedim ya, insanlar ayrıntıları merak etmiyor.”

Seyahatname Kitabında Geçen Alıntılar

 

Seyahatname Kitabında Geçen Alıntılar


Tür kültür tarihi ve gezi edebiyatı açısından önemli bir yere sahiptir

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Hz. Adem' in yeryüzüne inişinden sonra ilk defa tarihi olayları kaydeden İdris Aleyhisselamdır.”

“Erzurum şiddetli kış ülkesidir. "Arazisi geniş, fiyatları ucuz" dedikleri yer burasıdır. Toprağı bereketlidir.”

"Şefaat yâ Resûlallah" diyecek yerde "Seyahat yâ Resûl- allah" demişiz. Kutlu zât, yüzündeki örtülerini açtıktan sonra güzel yüzünü gösterip gülümseyerek; "Şefaatim, seyahatim ve ziyaretim. Allah'ım ona (bu yolda) sıhhat ve selâmet ver" diye Fatiha dediler. “Aldanma dünyasına Dünya benim diyenin Gittik dün yasına.”

“İşitmek görmek gibi değildir.”

“Sırrı öyle bir sakla ki vücudundaki canın duymasın. Yanlışlıkla ağzına alma ki dilin duymasın.”

“Bir dervişe: Nerden geliyorsun? demişler. Kar rahmetinden geliyorum, demiş. O ne diyardır? demişler. Soğuğu ere zulüm olan Erzurum'dur, demiş. Orada yaz olduğuna rast geldin mi? demişler. Vallahi, on bir ay, yirmi dokuz gün sâkin oldum. Halk hep yaz gelecek, dediler. Ben göremedim, demiş.”


“Nitekim büyüklerin dediği gibi “ Zeki insanlar aklını kullanan insanlardır ama daha zeki insanlar başkalarının aklını kullananlardır”.

“Saltanat merkezi olan büyük Konstantiniye şehri -Allah belalardan korusun - daha önce Ak Şemseddin Hazretlerinin Fatih'e bildirdiği gün ve saatte feth edildi ki, 20 Cemaziyelahir 857 Çarşamba (12 Temmuz) günü idi. İstanbul'un fetih günü için bir çok şairler tarihler düşürmüşlerdir. Fakat Kur'an'da bulunan "Beldetün tayyibetün" (En güzel belde) sözü en doğru tesadüftür.”

“Yunan Rum kavmi ilk defa Hz. Davut (as) zamanında Rum ülkesinde çoğalarak mal ve mülk sahibi olunca ilk olarak yaptıkları büyük şehir Makedonya şimdiki Felibe şehridir. Bundan sonra kurdukları şehir Bozanta'dır ki sonra ona Konstantiniye dediler, şimdi İstanbul denmektedir. Daha sonra Rum denizinin Rumeli tarafının kuzey batı tarafındaki körfez bitimine bu Atina şehrini kurdular.”

“Lagari, elli okka barut macunundan yedi kollu bir fişek yaptı. Sarayburnu'nda hünkarın huzurunda fişeğe bindi. Fişeği ateşlediler. Lagari: 'Padişahım Allah'a ısmarladık! İsa Peygamber'le konuşmaya gidiyorum.' diyerek göğe yükseldi. Barutu bitince kartal kanatlarını açıp denize indi. Yüzerek padişahın huzuruna geldi ve: 'Padişahım İsa Peygamber size selam söyledi.' diye şakaya başladı.”

"Gün akşamlıdır devletlim; dün doğduk, bugün ölürüz!"

“Oğul! İnsan Yoksul olabilir , ancak asla besmelesiz yemek yeme.”

"Acaba baba, anne, üstat ve kardeş kahırlarından nasıl kurtulup dünyayı dolaşırım?" diye düşünür, her an Allah'tan dünyada vücut sağlığı ve büyük seyahat, son nefesimde de iman dileğinde bulunurdum.”

“Bu timsah denilen hayvan, mübarek Nil'in ejderhasıdır. Bütün yaratıklar ondan korkarlar. Nil içinde ondan hızlı giden, ondan sert hayvan yoktur. Ama karada gayet yavaştır. Zira elleri ve ayakları kısadır. Karnı yere sürtündüğü için çabuk hareket edemez ve çok gezemez.”

“Oğul! Dünya bakımından nasihatim odur ki her vakit hoş meşrep ol, beraber olduğun vezir ve devlet adamlarına varıp dünya için bir şey isteme ki senden nefret edip seni hor görmesinler. Rıza lokmasına kanaat et. Eline giren mali israf etme. Kanaatle geçin, kanaat, tükenmez bir hazinedir.”


“Lâlanın dünyası ne? Aldanma dünyasına, Dünya benim diyenin, Gittik dün o yasına.”

“Şeyh Sa'dî ne güzel demiş: “Denizde çok kazanç vardır ama kurtuluş istiyorsan kıyıdadır. ”

" Doğru yolu elden bırakma. Kinden, garezden uzak kal. Tuz, ekmek hakkını gözet. İyi dost ol. Kötülerle arkadaş olma. İyilerden iyilik öğren. "

 “Kayseri’nin pastırması ve sucuğu padişahlara hediye gider. Erciyes Dağı eteğinde olduğundan havası soğukçadır. Bütün halkı zinde ve yiğittir. Şehrin Zarifleri Farsça ve Arapça konuşurlar ama halkın dili Etrak (Türkçe) dilidir. Genellikle reayalarıyla Ermeni dilini konuşurlar ama Kürt ve Rum lisanını konuşmazlar."

Bir İdam Mahkumunun Son Günü Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Bir İdam Mahkumunun Son Günü Kitabında Geçen  Özlü Sözler

 

 Bir İdam Mahkumunun Son Günü adlı romanda; ölüm cezasının insanlık dışı yönünü göstermek amacıyla yazmıştır. Victor Hugo'nun en kült eserlerinden biri kabul eden roman pek çok farklı dile, radyo tiyatrolarına ve çeşitli eserlere dönüştürülüp dilden dile çevrilmiştir. Mahkumun bir gün içindeki duygu ve düşüncelerine ayrıntılı bir şekilde yer verilmiştir. Okunması gereken hüzünlü fakat aynı zamanda düşündürücü bir kitaptır.

 

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


''Bozuk ceza sistemi, ne yöne dönerse dönsün masumu vurur zaten!''

“Yargıç yargılanmıyor! Cellat yargılanmıyor! Hiçbir mahkeme , Tanrının yarattığı bir varlığın kutsal şahsında , yasaların böyle canice yok sayılmasını sorgulamıyor!”

“Etrafımdaki her şey renksiz ve durağan olabilir fakat benim içimde kopan bir fırtına, bir mücadele, bir trajedi yok mu?”

''Bakın! Güneş, ilkbahar, çiçek dolu tarlalar, sabahleyin uyanıp şakıyan kuşlar, bulutlar, ağaçlar, doğa, özgürlük, yaşam, ne yazık ki hiçbiri benim değil artık....''


''Bize yüksek sesle haksız, alçak sesle haklı olduğumuzu söylüyorlardı.''

''Ya siz, '' vicdanınızın katil'' olmadığından emin misiniz?''

''Bir gün çok acıktım. Bir fırının camını kırıp bir ekmek kaptım ama fırıncı beni yakaladı. Ekmeği yiyemedim ama ömür boyu kürek mahkumluğu cezası yedim.''

''Ne güzel bir tavsiye mektubu: Bir kürek mahkumu... Küçük çocuklar benden kaçıyor, herkes yüzüme kapısını kapıyor, kimse bana iş vermiyordu.''

“ Delilik insanı yaşatır derler; en azından akıl acı çekmez; uyur, ölü gibi yaşar.”

''Yazık! Dünyada tek bir varlığı yürekten, bütün kalbinizle seviyorsunuz ve o varlık karşınızda durup sizi görmesine, size bakmasına, sizinle konuşmasına, size yanıt vermesine rağmen sizi tanımıyor.''
''Bağışlayın, bağışlayın. Merhamet edin... Ya da hiç değilse beş dakika daha bekleyin.''

''Yarınlar hep güzel olacak denir. Oysa bugünler, dünün yarınları değil midir?''

''Kralın adli savcılarından birinin nasıl bir insan olduğunu soğukkanlılıkla düşünmek güçtür. O, başkalarını giyotin sehpasına göndererek hayatını kazanan biridir.''

''Ben yazarken yağan ince ve dondurucu bir yağmur; kuşkusuz bütün gün yağacak, ömrü benden uzun olacak bir yağmur.....''

“Yapılması gereken, intikam için cezalandırmak değil, iyileştirmek için düzeltmek olmalı.”

''Konuşmaya ve cevap vermeye layık bir insanla karşılaşamamak...''


“İnsanlar,' diyordu yalnızca iyi şeylerden bahseden bir kitap, 'tüm insanlar kapıyı ne zaman çalacağı belli olmayan bir ölümün mahkûmudurlar.”

“Kişiye özgü durumlar geneli bağlamaz.”

“İnsan içinde bulunduğu umutsuz koşullarda bazen bir zinciri bir saç teliyle koparabileceğini sanır.”

Lo Kitabında Geçen Alıntılar

 

Lo Kitabında Geçen Alıntılar


 Lo kitabı mevsimlik tarım işçiliğiyle hayatını sürdüren bir anne ve babanın oğlu olan Yüksel'in hikâyesiyle hem dünya çapında mücadele edilen çocuk işçiliği sorununa dikkat çekiyor hem eğitimin önemi anlatılır. Kitap bir çocuğun okuma arzusunu, okuma aşkını dile getirir. Çevresindekiler onu anlamaz ama Lo eninde sonunda hayaline kavuşur. Kitap Şermin Yaşar'a ait güzel bir kitaptır.


Lo kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“Eğitim harika bir şeydi, seni zorluklardan kurtarıyordu.”

“Kimse beni anlamıyordu, anlamayacaklarını biliyordum. Kendimi anlatmaya uğraşmaktan vazgeçmiştim.”

“Benim hayalimi tutuyordu parmaklarının arasında. Mavi bir okul çantası vardı Çavuş'un elinde. Çadırdan içeri girince çantayı ters çevirdi. İçindeki her şey yere döküldü: kalemler, defterler, cetvel, boya kalemi, kalemlik, silgi, kalemtraş.. Bir tane de okul forması almıştı Çavuş o kadar güzeldi ki..”


"Sende kimsin, Lo" dedi beni görünce. Hem adımı biliyor, hem de kimsin diye soruyor. "Benim, Lo" dedim.”

"Biz sabah güneş doğar-doğmaz kalkarız. Sizin bildiğiniz gibi bir çalar saatimiz yok. Bizim çalar saatimiz bir insan. Her sabah güneşin doğuşuyla birlikte bizi uyandırmak için çadırlarımızın arasında dolaşıp bağırmaya başlar. Çavuşun çalar saatden tek farkı onu kapatamıyor oluşunuz."

"Şuradaki çuvalı kap da gel Lo." "Benim adım Yüksel." “Ne diyorsun Lo?" "Adım Lo değil, diyorum." “Çuvalı getir Lo.” Böyle... Ben diyorum Yüksel, bunlar diyor Lo.”

“Çavuş'un tabletli oğluna üzülüyordum. Bütün bir günü tablet başında geçiriyordu. Güneş görmemişti.”

"Bizim çadır alanımızda yirmi iki tane çadır var. İşte ben bu çadırlardan birinde doğdum. Doğduğum çadır kocaman bir dağa bakıyormuş. Annem benim hayatta o dağ gibi yükselmemi istiyormuş. Bu yüzden adımı Yüksel koymuş. İyide ben kendi kendime bunu nasıl yapayım? Tek başıma nasıl büyüyüp yükselip, yükselip, yükselip çadırların arasından geçerek bir dağ olabilirim ki?"

“Ne kadar okusam, ne kadar çalışsam, ne kadar öğrensem, araştırsam o kadar kâr...”


“Çocuklarınızı ziyan etmeyin lo, okula gönderin. Ne kadar okusalar o kadar kâr!”

Bizim için sandalyeye oturmak bir hayaldir. Çünkü yerler çok sert ve soğuk. Annem hep der ki "Eğer bir gün zengin olursam, sabahtan akşama kadar sandalyede oturacağım."

“Annem bazen bana çikolata alır, bazen de bisküvi. Ama her zaman değil. Çünkü her zaman alırsak tatlı olmaz diyor annem.”

Sokrates’in Savunması Kitabında Geçen Alıntılar

 

Sokrates’in Savunması Kitabında Geçen Alıntılar

 

Sokrates’in Savunması adlı kitap; Yunan filozof Platon tarafından yazılmış, Sokrates'in bir grup Atinalı tarafından şehrin tanrılarına inanmayışı ve gençlerin ahlakını bozması gerekçesiyle suçlanışını, Atina demokrasisi tarafından yargılanışını ve cezalandırılmasını konu alır.


 Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“İyice bilin ki bir değil, bin kez ölmem gerekse de doğru bildiğimi yapmaktan vazgeçmeyeceğim.”

"Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez."

“İyice bilin ki, bir değil bin kez ölmem gerekse de, doğru bildiğimi yapmaktan vazgeçmeyeceğim.”

“Karınız iyi huylu ise mutlu, değilse filozof olursunuz.”

''Bir insan ya hiç çocuk sahibi olmamalı ya da olursa çocukları için zahmete katlanarak onları eğitip yetiştirmelidir.''

“Ölümün insanoğlunun başına gelen iyiliklerin en iyisi olup olmadığını kimse bilmiyor, ama güya başa gelebilecek en büyük kötülük olduğunu sandıklarından ondan korkuyorlar. Birinin bilmediği bir şeyi bildiğini sanması cehaletin en utanç verici türü değil midir?”


“Haksız yere idam ediliyorsun Sokrates Ne yani, haklı yere edilsem daha mı iyiydi?”

“Bu insanlar çok şey söylüyorlar, ama söyledikleri hakkında hiç fikirleri yok.. “

 “Artık ayrılma vakti geldi çattı, ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece tanrı bilebilir.”

"Göğsüne vurarak kalbine seslendi; dayan kalbim, bir zamanlar daha büyük kötülüklere dayanmıştın. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece Tanrı bilebilir”

“Hiç kimseye haksızlık etmediğimden emin olduğuma göre, kendime de haksızlık edemem...”

“Bütün insanların düşüncelerine değil de bazı insanların düşüncelerine önem verilmesi gerekir.”

“Yanlış konuşmak sadece dile karşı işlenen bir suç değildir, aynı zamanda ruhlara da zarar verir.”

“Haksız suçlamalara ve bana haksız yere saldıranlara yanıt vermeye hakkım olduğuna inanıyorum.”

“Kendilerini gerçekten felsefeye vermiş olanların sadece ölümle ve ölmekle ilgilendiklerini diğer insanlar büyük bir ihtimalle hiç fark etmez.”

“Her tehlike türü için ölümden sakınmanın bir çok yolu vardır, yeter ki tehlikede olan kişi her şeyi söyleyecek ve her şeyi yapacak kadar utanmaz olsun.”

 

Onlara söyleyecek bir sözüm daha var: belki aklanmamı kolaylaştıracak şeyler söylemediğimden, suçluluk kararından kurtulmak için gereken şeyleri söylemeyi ve yapmayı kabul etmediğimden dolayı mahkûm edildiğimi sanıyorsunuz. Hayır; cezalandırılmama neden olan eksiklik, sözlerimde değil. Sizin istediğiniz gibi; ağlayarak, sızlayarak, haykırarak, bence bana yakışmayan, fakat başkalarından sürekli duymaya alıştığınız birçok şeyi söylemememde ve yapmamamdadır. Fakat ben, tehlikeye düştüğüm zaman, ne böyle aşağılık davranışlara, alçaklıklara saparım, ne de kendimi böyle savunmadığım için pişman olurum. Asla! Böyle bir şey yapmaktansa, sizin alıştığınız gibi kendimi savunmaktansa, kendi alıştığım gibi konuşarak ölmeyi üstün görürüm.”

Anna Karenina Kitabında Geçen Alıntılar

 

Anna Karenina Kitabında Geçen Alıntılar


Romanda dürüst bir evliliğin mutluluğu ile yasak bir ilişkinin düş kırıklıkları karşılaştırılır; sadakat, tutku, kıskançlık gibi temalar işlenir; bir yandan da o dönemde Rusya'da kadınların durumu, eğitim reformu gibi konular dile getirilir. Güzeller Güzeli Anna, kardeşi, Kiti ve Levin2in aşk hayatı anlatılır.

Anna Karenina kitabında geçen alıntılar şunlardır:


''Halk bilmemezlik edemez, alın yazısı bilinci halkta her zaman vardır.''

“Bazen en büyük sessizlik, en güçlü çığlıktır.”

''Eğer iyiliğin bir nedeni varsa, o artık iyilik değildir; eğer iyiliğin bir sonucu, yani ödülü varsa yine iyilik değildir. Demek ki iyilik, neden ve sonuç zincirinin dışındadır.''

“Mutluluk, dışarıdan gelmez; insanın içinde doğar.”


“Hangi konuda olursa olsun kendisinden daha şanslı olan rakibiyle karşılaştığında rakibinin bütün iyi özelliklerinden hemen yüz çevirip; sadece kötü tarafını görmeye hazır insanlar vardır; fakat tam tersine bu talihli rakipte, kendilerine karşı zafer kazanmasını sağlayan nitelikleri arayıp bulmak isteyen ve bu rakipteki tek iyiliği yüreği sızlayarak arayan insanlar da vardır.”

“Hayatta en zor şey, kalbinin sesini susturmaktır.”

“İnsan, her şeyden önce kesinlikle kendi ruhunu düşünmelidir.”

“Mahvolmak istemeyen insan kurtarılabilir; ama eğer ahlakı ,ölümü kurtuluş olarak görecek kadar bozulmuşsa ne yapılabilir? ”

“Bütün mutlu aileler birbirine benzer. Her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.”

"İşin en güzel yanı da, ne benim ne de onun tarafından bir tek söz bile edilmediği halde bakışların ve tavırların görünmez konuşmasında birbirimizi o kadar iyi anlamamız, onun beni sevdiğini bu akşam her zamankinden daha açık bir şekilde ifade etmiş olması."


“Kurumlarında önemli ve anlamlı şeyleri hissedebilen ve ancak bunlara değer veren halkların geleceği vardır, ancak bu halklar tarihe adlarını yazdırırlar.”

“Tek tesellim , her zaman sevdiğim bu duadaki gibi, Beni yaptıklarıma göre değil, merhametine göre bağışla demek.”

“İyi iştah vicdanın rahatlığına işarettir!”

“Hiçbir zaman hiçbir konuda aşırıya kaçmamak gerekir.”

İrade Eğitimi Kitabında Geçen Alıntılar

 

İrade Eğitimi Kitabında Geçen Alıntılar


Jules Payot İrade Eğitimi adındaki kitabında irademizi nasıl güçlendirmemiz gerektiği ile ilgili bilgiler vermiştir. İrademizin güçlü olması için çalışmak gerekir ve en ufak bir olayda pes etmemek gerekir. İradeli olmak hayat boyu sürmelidir. Kısa süreli iradeli olmanın insana faydası olmaz önemli olan onu uzun süreye yaymaktır.


İrade Eğitimi kitabında geçen alıntılar şunlardır:


“Her anı belirli bir amaca yönelik kullanmanın değeri paha biçilemez."

“Tembel insan hak edilmiş bir dinlenmenin zevkini bilemez. Çünkü Pascal’ın dediği gibi “ Isınmak üşürseniz, dinlenmek yorulursanız güzeldir.”

“Hemen bütün başarısızlıklarımızın ve bütün felaketlerimizin sebebi bir tanedir: İrademizin zayıflığı...”

"Zaman, onu doğru kullanana yanlış yapmaz..."


“Ne yazık ki sınavlar öğrenciyi gerçekten tanımaya veya değerini ortaya çıkarmaya yönelik değildir. Sadece hafızaya kaydettikleriyle ilgilenilir.”

"İnsanlar ne der?" Sorusuna boyun eğmek, hiçbir orijinalliği olmayan hoş ve kibar insanlar yaratır. Hepsi de başkalarının ellerindeki iplerle harekete geçen, güzel ve mekanik kuklalardır.”

“Beklenmedik sorunlarla dolu bir hayatı ancak zayıflar seçer.”

"Ancak büyük bir mücadele vererek özgürlüğümüzü elde etmeyi bilirsek özgür oluruz."

"Gerçeğe olan sevgimizin temel işlevi, sevdiğimiz şeyin doğru/gerçek olduğuna kendimizi ikna etmektir."

“Mücadele etmeden mutlu olunmaz, her mutluluk az çok bir çaba ister.”

“Yarım saatliğine bile olsa değişen karakterler sabit karakter değildir.”


“Öğrenci nerede olursa olsun sınavlardan küçük bir ezberleme ile paçayı kurtarmaya bakar . onlarda yüksek ideallere rastlanmaz . en büyük istekleri devlet dairesinde birer koltuktur . geleceği olmayan bir devlet memuru sandalyesinde , hareket etmek ve iyi yaşamak şerefinden mahrum olarak , kısır bir uğraş içerisinde akıllarını körelterek yüksek gayelere doğru bir özlem duymadan ömürlerini çürütürler ..”

“İş açısından örnek almamız gereken en temel kural şu olsa gerek: "Age quod agis". Yani her işi zamanında yapmalı; acele etmeden, heyecan yapmadan.”

"Güçlü duygular kendilerinden daha zayıf duygulara asla saygı göstermezler."

Abartma Tozu Kitabında Geçen Alıntılar

 

Abartma Tozu Kitabında Geçen Alıntılar


Kitapta insanların abartılı davranışlarına yer vermiştir Sevgili Şermin Yaşar. Kitap çok eğlenceli bir kitaptır. Merak uyandıran bir kitaptır. Şermin Yaşar, Abartma Tozu kitabında, absürtlüğün doruklarında yaşayan bir kasabanın hikâyesiyle, insanın "normal" olma arayışını mizahi bir dille ele alıyor. Etrafındaki kaosa karşı ayakta kalan bir çocuğun gözünden, abartılı hırsların ve uç davranışların yarattığı eğlenceli ve düşündürücü durumları anlatıyor.

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


“Eskiden birine yardım etmek nazik bir davranıştı, parayla yapılmazdı.”

“Kocam benim birtanemm, her seyim, aşkımm, kuzum, kocişim.Ben onu asla yanımdan ayırmam. Ben ne renk giyinirsem oda o renk giyinir. Ben öğrettim ona. Ben sağ kelimi kaldırınca o da kaldırıyor. Ben gülersem güler, gülmezsem gülmez. Niye ? Çünkü biz çoook uyumlu bir çiftizzzz.”

“Herkes haklıydı , kimse karşısındakinin de haklı olabileceğini düşünmüyordu.”

“Eskiden az oyuncağım vardı ama birlikte oynayabilecek bir annem babam vardı. Artık odalar dolusu oyuncağım vardı ama oynayacak kimsem yoktu. “Sevdiğin işi yaparken mesai saatin yoktur evlat!”

"Çocuklar birbirinizi çok sevin ama boğmayın, birbirinize özgürlük alanı tanıyın."

"Ohhhhhh be!" dedim. "Sonunda! Test yok, eğlenerek öğrenebileceğimizi, hayatta her şeyin ödev ve ders demek olmadığını anladı".

‘’ Okulda sırasında kımıldayan çocuğa, anında hiperaktif dediler. Sağa sola bakınana, "Dikkat eksikliği var bunun" dediler. Konuşan geveze, konuşmayan içe kapanıktı. Robot gibi insanlara dönüştürdüler.’’

“Gözünüzün içi parlasın, önemli olan o...”


“Annemle babamın oğlu, babaannemle dedemin torunu, dayımın, teyzemin, yengemin yeğeni, kuzenlerimin kuzeni, arkadaşlarımın arkadaşıyım. Tipim bu şekil, gördüğün gibi. Sokakta oyun oynamayı, evde sohbet etmeyi, kitap okumayı, bir şeyler yazmayı, hayaller kurmayı severim.”

“Zaten artık sevinçler, coşkular hep göstermelikti. Kimse gerçekten bir şeye sevinmiyordu.”

“Herkes her şeyden şikâyet ediyor, herkes sürekli söyleniyordu.”

“Eskiden hafta sonları okula gitmezdik; hafta sonu da gitmeye başladık. Hem de tam gün. Yazın yaz okulu, kışın kış okulu açtılar. Tatillerde de okula gider olduk. Bir kere boş bulundum, "Ne zaman tatil yapacağız?" dedim. Öğrenciler beni öğretmene, öğretmen okul müdürüne, okul müdürü emniyete şikayet etti. Toplumu tembelliğe sürüklemekten hakkımda dava açmak üzereydiler ki okul müdürü, "Duruşmaya gidip gelirken derslerinden geri kalır, otursun ders çalışsın." dedi, kurtuldum.”

“Arada iyice coşup " seni yeneceğiz dünyaaa!" diye çığlıklar atıyor. İçimden, " Peki Birsen, şeyin bundan haberi var mı? Dünyanın?" dedim...”

“Önce iyi insan olmamızı istiyor öğretmenlerimiz. Önce iyi, anlayışlı, güvenilir, saygılı insanlar olun, sonra meslek seçersiniz, bunlar her şeyden önemli diyorlar.”

“Bir sorunun farkına varırsak ve düzeltmek için gönüllü olursak, mutlaka başarırdık.”

“Kendi çocuğunun farkına varmıyor ama başka çocukları telefon ekranından seviyordu.”

“Bazı anne babalar çocuklarının bu sessiz sedasız, etliye sütlüye karışmayan hâllerinden o kadar memnundular ki çocuklarına en yeni teknolojileri anında aldılar. Çocukların tabletle ne kadar erken tanışırsa o kadar başarılı olacağına inandılar.”


“Piyano hocasıyla flüt hocasını aynı anda tutmuş. "Bir eliyle piyano çalsın, öbür eliyle flüt üflesin" dedi ve ağlamaya başladı. "Birsen Başar, seninle gurur duyuyorum, iftihar ediyorum, benim üstün yetenekli ve çok özel çocuğum! Sen bu çağın Beethoven'ısın! Birsen Ludwig Van Beethoven! İçimden, "Peki teyze, şeyin bundan haberi var mı? Beethoven'ın?" dedim.”

“Bundan sonra artık kimse kimseye bakmayacaktı. Biri yol ortasında düşüp bayılsa, görenler yolunu değiştirecek, birinin yardım çığlığını duyduğunda bile koşarak uzaklaşacaktı. Bundan böyle "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" anlayışı hakim olacaktı.”

Bir Küçük Osmancık Vardı Kitabında Geçen Alıntılar

 

Bir Küçük Osmancık Vardı  Kitabında Geçen Alıntılar


Osmancık, ailenin biricik çocuğudur. Kötü emellerine yenik düşmüş, gözlerini para hırsı bürümüş bir çete tarafından kaçırılır. Ailesi Osmancık'ın hayatından çok endişe etmektedir. Bir an evvel biricik yavrularına kavuşmak isterler ve bunun İçin ne gerekiyorsa yapmaya hazırdırlar ve asla Allah'tan umutlarını kesmediler. Bir solukta okunacak harika bir kitaptır.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Kimi çocuğumuz olsun diye avuç dolusu para harcar, kimi yavrusunu başından atar.”

"İnsan yürekten isterse bir şeyi Allah mutlaka verir."

“Hani, çok sıcak günler vardır, insanı bunaltan. Serin bir gölge, ya da bir su kenarı aranır. Ekin solar, gül sararır, yer yer yarılır toprak. Bir rüzgar eser sonra. Peşinden yağmur gelir. Tekrar canlanır yeşil. İnsan ruhu dinlenir.”

"Hayat soluk aldığımız anlarla değil nefesimizi kesen anlarla ölçülür."


“Allah'ım! Bizi sahipsiz koyma.”

"Ama insan zayıf bir varlıktır. Üzülmekten alıkoyamıyor kendini..."

“Abdullah bey, oğlu aklına gelip, içini buruk bir acı kapladığı zaman, kalkar abdest alır, iki rekat namaz kılardı. Yüreğinin sakinleştiğini, ruhunun aydınlandığını hissederdi.”

“Yavrusunu kaybedenler, kaybettiği zaman ağlar. Ama senin gibi yavrusunun ne olduğunu, nereye gittiğini bilmeyenler, ömür boyu bu merakı taşırlar.”

“Gözyaşı yalnız ölüleri geri getirmez.”


“Hayır ve şer Allâh'tandır. Gülü de hoş, dikeni de... Allâh'a inanan kaderine isyan etmez.”

“Hayır ve şer Allah'tandır. Gülü de hoş, dikeni de... Allah'a inanan kaderine isyan etmez.”

" Allah'ım sevdiklerin aşkına sevdiğimi ver."

Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar

 

Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar

 

Beni ödülle cezalandırma! Çocuk eğitimi konusunda öğretmenlere özellikle de ebeveynlere çok faydalı olacak güzel bir kitap. Adından da anlaşılacağı üzere ödül vererek aslında çocuklara nasıl zarar verdiğimizi anlatıyor ve bu konuda bizlere kılavuzluk ediyor.

Özgür Bolat’ın Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar şunlardır:

“Çocuklara bir iş karşılığında ödül verilince, amaç o işi en iyi şekilde yapmak değil, en kısa sürede bitirip ödülü almak olur.”

“Sürekli övgü alan ve övgüye bağımlı olan çocuk, övgü almadığı zaman, kendisini cezalandırılmış hisseder.”

“Kendi ihtiyacını değil de çocuğun ihtiyacını öncelikli hale getiren aile, çocuğunu kontrol etme ihtiyacı duymaz ve doğal olarak ödül, ceza gibi kontrol mekanizmalarına başvurmaz..”

“Ödül gibi tüm kontrol mekanizmaları yaratıcılığı olumsuz etkiler. Seçme hakkı verilince çocuk daha yaratıcı olur.”

“İnsanların , sahip oldukları şeylere alışıp, o şeylerden daha az keyif almalarına , psikologlar " hedonistik adaptasyon " diyor. Bundan dolayı insanlar ödüllere alıştıklarından aynı ödülle motive olmazlar. Ödülün miktarını sürekli artırmak gerekir.”


“Gerçek sevgide koşul yoktur.”

“Özdenetimli insanlar, gelecekteki daha iyi bir şey için, şu anda çekici görünen isteklerini ve dürtülerini erteleyebilirler.”

“Ödül ve ceza aynı paranın iki ayrı yüzü gibidir. Özünde ikisi de kontroldür.”

“Ödül, amacı araca dönüştürür. Ödülle ödev yapan çocuk, ödevi araç ödülü amaç olarak görür. Hatta çocuk ödevi ödüle engel görerek ödevden soğur.”

“Çocuk sınavdan 70 alıyor. Anne soruyor: "100 alan var mı?", "En yüksek kim aldı?", "Sınıf ortalaması kaç?" veya "Ayşe kaç aldı?" Çocuğa verilen mesaj net: sen başarılı olduğun sürece değerlisin, sınıf ortalamasının üstünde olursan değerlisin. Çocukta değersizlik duygusu başlıyor. Çünkü bunlar yapay sevgidir. Bir çocuk, "Ben sadece ben olduğum için değerliyim" demelidir. Aile çocuğunu sadece o olduğu için severse, çocuk kendini değerli hisseder.”

“Bir okulun yanı başında yaşayan yaşlı bir adam varmış. Okuldan çıkan çocuklar onun evinin önünden geçerken ellerindeki değnekleri balkonun demirlerine sürtermiş demirden çıkan dırrrrttttt sesinden de büyük mutluluk duyarmış ama yaşlı adam bu gürültüden çok rahatsız olurmuş. Çocuklara kızsa veya ceza verse olmayacak. Onları bu davranıştan vazgeçirmek için aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Çocukları yanına çağırmış ve şöyle demiş: Çocuklar çıkardığınız ses çok güzel, onun için size her gün bu sesi çıkarmanız için bir lira vereceğim. ... yaşlı adam çocuklara her gün bir lira vermiş. İkinci hafta olmuş yaşlı amca çocukları bir defa daha çağırmış çocuklar param azaldı onun için size 1 lira değil 50 kuruş verebileceğim demiş. ... 3 hafta gelmiş yaşlı amca çocukları son defa çağırmış çocuklar maalesef param kalmadı onun için size para veremeyeceğim demiş. Çocuklarda para yoksa dırrrrttttt da yok demiş ve değnekleri demirlere sürtmeyi bırakmış.”

“Sürekli kontrol edilen bir çocuk da bir süre sonra kendini kontrol etmeyi bırakır.”

“Not ve sınav sistemi de bir değerlendirme ve dolayısıyla bir kontrol mekanizması. Sınav çocuğun neye çalışacağını kontrol eder. Çocuk kendi ilgisine göre değil sınavın içeriğine göre çalışır zaten sınavdan sonra da asla eski konulara geri dönmez. Neden? Çünkü gerek yoktur. Oradan bir daha soru çıkmaz.”

“Çocuk kulaktan değil, gözden eğitilir.”

“Mutlu ve başarılı çocuk yetiştirmenin en önemli prensibi, kolay olanı değil, zor olsa da doğru olanı yapmaktır.”

“Kısacası, insanlara sevdikleri şeyleri ya da sorumluluklarını yapmaları için dışarıdan ödül vermeye gerek yoktur. Ödül verilirse, kişi bilişsel çelişki yaşar, o iş kendi içinde değerli değildir algısı oluşur. Bundan dolayı da o işten soğutur  ve ilgisi azalır.”

“Yargının olduğu yerde sevgi olmaz. Çünkü sevginin özünde koşulsuz kabul vardır. Örneğin, denizi seviyorum dediğinizde, denizi değiştirmek hiç aklınızın ucundan geçmez. "Allah kahretsin birazcık daha mavi olsaydı " demezsiniz.”

“En etkili eğitim, ödülsüz eğitim.”

“Ödül, sosyal normları, pazar normuna dönüştürür. Sosyal sorumluluk ya da yardımcı olmak isteyen bir insana ödül verilince, ilişki pazar normuna dönüşür. Kişi de o işi ödül için yapacak olursa, kendini ucuz hisseder. Ucuz hissetmemek için yapmak istemez.”

“Kültürümüzde birçok kişi yapmak istemediği bir şeyi ayıp olmasın diye yapıyor. Ayıplanırsa kötü veya suçlu hissedeceğinden, ayıp kavramını kendisine uyguluyor. Kendini suçlu hissediyor ama kendi değerini ihlal ettiği için değil, başkaları yüzünden yargılanmaktan korktuğu için.”


“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler. Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhlar yarındadır, Siz ise yarını düşlerinizle bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.”

“Ödül çocuğun sorumluluk bilincini öldürür ve muhakeme becerisini köreltir.”

“Cezanın daha ağır olması bile davranışı etkilemez. Öyle olsaydı, idam olan ülkelerde insanlar, ölüm cezası gerektiren suçlardan kaçınırdı. İdam olduğunu bilmesine rağmen insanlar hâlâ suç işlemektedir.”

“Amacımız ailede değerleri güçlü ve okulda da öğrenmeye ilgisi olan iç motivasyonlu öğrenciler yetiştirmek olmalıdır.”

“Özellikle aileler çocuklarını karşılaştırarak, onları değersiz hissettirir. Bu çocuğun başarısıyla veya davranışıyla sevmek, yapay sevgidir. Kimliği ile sevmek gerçek sevgidir.”

Filistin Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar

 

Filistin Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar


Gazze'de bulunan mekânların ve şehitlerin ağzından olup biteni anlatıyor. Filistin, denizden nehre kadar özgür olana dek gündemini değiştirmeme kararında olan tüm kalplere... Savaşın ne denli korkunç bir canavar olduğu anlatılır. Filistinli çocuklar, anneler, babalar, kardeşlerin dramı ve daha çok şey…

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


“Bizim gerçekliğimizde insanlar yaşar ve ölür. Onun gerçekliğinde insanlar ölür ve yaşar. “Gazze hayattır.” diyen Roshdi, Gazze yaşamaya devam etsin diye öldü.”

“Kurşun başıma isabet ettiğinde canım acımadı. Ahirette nasıl karşılandığımı anlatmaya ise süper güçlerim bile yetmez. Sadece annemin özenerek tarafını saçlarım bozulduğu için öfkeliyim. Melekler saçlarımı yeniden tarayınca o da geçti.”


"Siz, bana yaşımdan dolayı çocuk diyebilirsiniz ama doğduğum ülkede çocuklar çabuk büyür."

“Burada herkes eline ne geçiyorsa onunla savunur memleketini. Kimimiz taşla, kimimiz kalemle, kimimiz fırçayla..”

"Gerçekliğimizi biz seçmedik ama onun bir parçasıyız." demişti Roshdi Sarraj. Gazetecilik yapıyor, kısa filmler çekiyor, "Evin nerede?" sorusuna "Gazze" diye cevap veriyordu. Onun gerçekliğiyle bizim gerçekliğimiz yan yana geldiğinde afalladık hepimiz.”


“Dişlerinden kan damlayan mavi beyaz renkli canavar, bana sığınanları "Zaten öleceklerdi" diyerek katletti. O sırada koridorlarımda anneler Yasin suresini okuyordu. Yıkılan duvarlarımın üzerinde kahkahalar atarak dolaşan canavar, katliamın adını "Merhamet Ölümü" koydu.”

“İnsanlık zaman aşımına uğramak üzere...”

“Oysa yakmak her dinde yasaktı, yakmak tanrıya mahsustu.”

Sudaki Umut Benoy Kitabında Geçen Alıntılar

 

Sudaki Umut Benoy Kitabında Geçen Alıntılar


Bu ülkenin ılıman iklimi, verimli toprakları, zengin madenleri, büyük ormanları ve kumsalları. Bu kumsalların doğu sahilinde yer alan bir eyalet. Ve bu eyalette yaşamaya çalışan, onca geniş sınırlara rağmen kendilerine yaşanacak yer bırakılmayan insanlar: Roghinyalar. İşte onların hikayesi. Kitabı okuduğunuz zaman çok duygulanacaksınız  ve çok mutlu olacaksınız. Önemli olan ırk değil insan olmak, insanca yaşamak, birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmaktır. İşte kitapta tüm bunlar anlatır.


Sudaki Umut Benoy kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“İstediği şey çok para kazanabilmek ya da rahat bir işte çalışabilmek değil; vatanlarında yaşayabilmek.”

“İnsana yakışan, insanca yaşamaktır ama kibriniz buna izin vermiyor.”


“Hiçbir şey rastgele değil, her şey Allah'ın takdiriyle yaşanıyor.”

“Yaratıcımız, hayat yolumuzu da çiziyor.”

“O suç ne mi? O suç, onlarla aynı soydan ve aynı dinden olmamaları...”

''Selamünaleyküm Aleykümselam Bu ne güzel kelam yaşasın İslam elimizde kuran, dilimizde iman. Bir Allah'a inanan Müslümanız Müslüman.''


“Ama çaresizlik insana her şeyi yaptırıyordu.”

“Yalnız su akmazdı. Zaman da akan bir şeydi.”

“İnsan olmak , birlikte yaşamak için en büyük sebeptir.”

Soba, Pencere Camı Ve İki Ekmek İstiyoruz Kitabında Geçen Alıntılar

 

Soba, Pencere  Camı  Ve İki Ekmek İstiyoruz Kitabında Geçen Alıntılar


Gerçeğin rengini görmeyi, tadına bakmayı, sesini duymayı vadediyor Yılmaz Güney, Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz romanında.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır: 

“Her yeni gün binlerce muştuyla doluydu çünkü her yeni gün yeni bir şeyin öğretmeniydi.”

“Ağrılarının eskisi gibi acı vermediğini görüyordu şimdi ve düşünüyordu; ne denli zor ve dayanılmaz olursa olsun, zor ve dayanılmaz yoktu demek.”

“(…) Sen Ankara'da bir çöpçüsün ama tek değilsin, binlercesiniz, şehri sizler temizliyorsunuz pisliğinden, kirinden. Bir gün, tek bir gün çalışmazsanız n'olur?" "Olur mu? Sokaklar pislikten kokar canını yediğim." "Koksun! Senin açlıktan nefesin kokuyor, kimsenin umurunda mı? Biraz da şehir koksun bakalım.(…)”

“Ölüm her zaman iç sızlatan bir türküdür.. Ağıttır.. Dövünmedir.. Sonu yenilgiyle biten umutsuz bir isyandır.”


“Size diyorlar ki; siz küçük balıksınız, büyük balığa karşı gelmeyin sakın. Aman ha! Büyük balığı kızdırırsanız, sizi yutar. İşte sizin kafanıza sokmak istedikleri budur. Amaçları, sizi korkuyla umut arasında yaşatmaktır. Amaçları, sizi sürekli yaltaklanan, boyun büken, muhtaç durumlarda, birbirinizden kopuk bırakmaktır.”

“Her kitaba kuşkuyla bakma alışkanlığı edinirler Çünkü kitap esrardan,  bıçaktan da tehlikeli sayılıyor....”

“Bugün milyonlarca insan, bu çocuklarla aynı durumda; onlar da soba, pencere camı ve ekmek istiyorlar, bu isteği iyi kavramalıyız.”


“Yılların biriktirdiği güvensizlikleri bir günde silmek, yılların yarattığı ürküntüyü bir çırpıda gidermek mümkün müydü? Yeni bir hayatin çatısı için zamana , sabra, dayanıklılığa gerek vardı.”

“Ülkemizde işçilerin, köylülerin ve geniş emekçi kitlelerin gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek parti yoktur.”

"Sen benim kardeşimsin. Eğer bir ülkede bir adam kardeşiyle konuşmaktan, kardeşini aramaktan korkuyorsa, bunun suçu sadece korku salanlarda değil, korkuya boyun eğenlerdedir aynı zamanda. Biz birbirimizin hakkını, hukukunu arayıp soramazsak, bu adamlar, tahtakurusu gibi, iki parmakları arasında ezerler bizi."

"Sen doldururken çileni, düşmanlar göz ediyor. Yakın dostların bile arkandan söz ediyor..”

Dede Korkut Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar

 

Dede Korkut Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar


Dede Korkut Hikayelerinde Türklerin yaşayış biçimlerinden gelenek ve göreneklerine kadar pek çok olay anlatılır. Bu olayların kiminde Türklerden Şamanizm'e inanan bir topluluk, kiminde ise Müslüman bir topluluk olarak bahsedilir. Dede Korkut Hikayeleri asırlar boyunca dilden dile anlatılarak aktarılmıştır. Kitabın içinde on iki hikaye bulunur.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


“Aç görürsen doyur Çıplak görürsen donat Borçluyu borcundan kurtar.”

"Kötülere acımak, iyilere zulümdür. Zalimleri affetmek mazlumlara zulmetmektir."

“İyi dost, İyi günde çağrıldığında, Kötü günde ise çağrılmadan gelendir.”

“Dedem der, "Fakir ve miskinin hayır görmediği cimri zenginler yağmalansa daha iyi."

 "Ecel vakti ermeyince kimse ölmez, Ölen adam dirilmez, çıkan can geri gelmez."


“Eski pamuktan bez olmaz, eski düşman dost olmaz.”

"Geçen günün geçmiştir, gelen günün hayra dönsün"

“Deve kadar büyümüşsün, yavrusu kadar aklın yok Tepe kadar büyümüşsün, darı kadar beynin yok”

“Evvel ahir , uzun yaşın ucu ölüm Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın Günahınızı Muhammed Mustafa yüzü suyuna bağışlasın Amin diyenler didar görsün hanım hey!”

“Hani dediğim bey erenler Dünya benim diyenler Ecel aldı, yer gizledi Fani dünya kime kaldı Gelimli gidimli dünya Ahir son ucu ölümlü dünya.”

Karşı yatan Kara Dağ'ını aşmaya gelmişim Akıntılı suyunu geçmeye gelmişim Dar eteğine, geniş koltuğuna Sığınmaya gelmişim Tanrı buyruğuyla, peygamber kavliyle Kızını almaya gelmişim.”


“Yerli Kara Dağ'ın yıkılmasın Gölgelice kaba ağacın kesilmesin Coşkun akan görkemli suyun kurumasın Kanatlarının ucu kırılmasın Kadir seni namerde muhtaç etmesin Koşarken ak boz atın sürçmesin Çalışında kara polat öz kılıcın kertilmesin Allah'ın verdiği umudun kesilmesin Ahir sonu arı imandan ayırmasın Ak alnında beş kelime dua kıldık , kabul olsun Derlesin toplasın , günahınızı Adı güzel Muhammed'e bağışlasın hanım hey!”

“Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin Görklü Tanrı Nice cahiller seni gökte arar , yerde ister Sen hod müminlerin gönlündesin Daim duran Cebbar Tanrı Baki kalan Settar Tanrı”

“Karanlık akşam olanda günü doğan Kar ile yağmur yağanda er gibi duran Kara koç atları kişnettiren Kızıl deve gördüğünde bağrıştıran Akça koyun gördüğünde kuyruk çarpıp kamçılayan Arkasını vurup berk ağılın ardını söken Karma bökeçin semizini alıp tutan Kanlı kuyruk yüzüp çap çap yutan Avazı kaba köpeklere kavga salan Çakmaklıca çobanları gece koşturan Yurdumun haberini bilir misin, söyle bana Kara başım kurban olsun kurdum sana.”

“Onlar da bu dünyaya geldi geçti Kervan gibi kondu göçtü Onları da ecel aldı, yer gizledi Fani dünya kime kaldı Kara ölüm geldiğinde geçit versin Sağlık, saygınlık ve devletini Hak artırsın O övdüğüm yüce Tanrı dost olup medet eriştirsin.”

Gençlerle Baş Başa Kitabında Geçen Alıntılar

 

Gençlerle Baş Başa Kitabında Geçen Alıntılar


Ali Fuat Başgil; Gençlerle Baş Başa kitabında; bilgi ve tecrübesiyle genç nesillere rehberlik etmiş, gençlere başarılı olma yolunun tehlikeli düşmanlarını anlatmış ve başarıya ulaşmanın şartları üzerinde durmuştur.


Gençlerle Baş Başa kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“Kibirli olma. Kibirli insan sarımsak kokan ağız gibidir. Herkesi kendisinden uzaklaştırır.  Alçak gönüllü ol. Mütevazı insan, meyve ağacına benzer. Meyve dalının yere eğilmesi meyvesinin çokluğundandır.”

Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.  Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.”

“Okuduğun bir kitapta rastladığın güzel bir parçayı veya orijinal bir fikri yerini ve sahifesini işaret ederek not et. Bu suretle biriktirdiğin notları bir dosyaya ve bir fiş kutusuna sırası ile yerleştir. Bir yazı yazmak veya bir eser yapmak istediğin zaman, bu notlar senin için zengin bir malzeme hâzinesi olur.”


 “Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumağa oturmadan evvel düşün ve çalışman için lâ­zım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Tâ ki, ikide bir kalem, kâğıt aramağa kalkıp ta dikkatin dağılmasın. Çalışmağa oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol, ve dikkat kesil. Ve bütün ruhî ve bedenî kuvvetinle kendini işe ver.”

“Herkesin imrendiği pırlanta gibi kıymet sahibi ol. Korkma, yerde kalmazsın.  Kendinden üsttekilere değil, kendinden alttakilere bak, rahat edersin.  İşinde ve sözünde doğruluktan ayrılma. Hak doğ­ruların yardımcısıdır. Çalış, daima çalış, fakat hırsı bırak. Zira hırs, verimli çalışmanın, sağlık ve saadetin düşmanıdır.  Çalış, fakat haris olma. Haris insan, ciğer bulaş­mış eğeyi yalayan aç kedi gibidir: dilinden akan kanı yalar da bilmez.”

“Hayatın ve tutacağın yol hakkında tereddüde ve kararsızlığa düşüp de bir ışık aradığın zaman, fikrini ve reyini soracağın kimseyi iyi seç. Düşün ki, isabetsiz bir fikirden hareket ederek verdiğin karardan bütün ö­mür boyunca pişmanlık duyman mümkündür. Fakat isabetli bir fikirden aldığın ışık da bütün Ömrünce yolunu aydınlatır.”

 “Sebat önünde güçlükler erir ve imkansız görünen, mümkün olur. İşinde rastladığın bir güçlüğü evvelâ parçala. Her parçayı birer birer ve sıra ile yenmeğe çalış. Bunun için de, meselâ, bir dersi, bir kitabı en basit elemanlarına, kısım, fasıl ve bahislerine ayır. Sıra ile her bahsi iyice ve noksansızca anlayıp öğrenmeden öbür bahse geçme. Fasıllar ve bahisler üzerinde bir kör gibi yürü. Yani attığın adımı iyice basmadan öbürünü atma.”

“Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinlenme bahanesi ile, asla boş oturma. Boş oturanın içi, işlemeyen demir gibi, pas tutar. Çok düşün. Ve bil ki, çalışmak mutlaka hareket etmek veya okumak, yazmak demek değildir.”

 İşinde ve dersinde herhangi bir fikri ve noktayı küçümseyerek ihmal edip geçme. Küçük ihmalden bazen büyük zararlar doğduğunu unutma.  Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yaptı­ğını ve yarın ne yapacağını kendine sormadan uyuma. 

“Düşünen bir insan, maden kuyularında kazma sallayan işçiden daha çok çalışıyordur. Verimli çalışmayı sakın iş üzerinde geçirdiğin zamanla ölçüp de, eh bugün şu kadar saat çalıştım, yeti­şir deme.”


“ Çalıştığın bir dersin, bir kitabın fasıl ve bahislerini bitirdikçe, kitabı kapayıp, okuduğunu ezberden hülâsa halinde not et. Bir dersi, bir suretle iyi anlayıp öğrenmenin yolu, onu bu suretle yazmaktır. Bir dersten öğrendiğin, bir kitaptan okuduğun fasıl ve bahisleri arkadaşlarınla ezberden müzakere ve münakaşa et. Bu suretle hem zekân işler ve öğrendiğin hazmolur, hem hafızan kuvvetlenir; hem de düzgün konuşma ve fikirlerini vuzuh ile ifade etme melekesi elde edersin.”

“Herkesçe beğenilen asıl güzellik, ahlâk güzelliğidir. Çünkü ahlâkı güzel insan her yaşta güzeldir.  Ahlâkını güzelleştirmeğe daima çalış. Ahlak güzelliği insan için en kıymetli bir servettir.  En yakın arkadaşlarınla bile şakaların zarif ol- sun. Kaba şakadan hayvan bile hoşlanmaz.  Dost ol, tâ ki sana da dost olsunlar.”  

Fahrenheit 451 Kitabında Geçen Alıntılar

 

Fahrenheit  451 Kitabında  Geçen Alıntılar


Kitap; enformasyon çağında oluşabilecek olası bir yaşamı anlatır. Yangına dayanıklı evlerin, böcek adı verilen dönüşebilen araçların, mekanik tazıların, evlerde adına “duvar” denilen son teknoloji canlı yayın ekranlarının bulunduğu gelişmiş ve robotikleşmiş bir dünyayı betimliyor yazar.


Kitapta geçen alıntı cümleler şunlardır:


"Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu bildiğim tek şey, on on iki yıldır yaktığım kitaplardı. Bu yüzden kitapların faydası olur diye düşündüm."

“Belki kitaplar bizi mağaradan biraz çıkarabilir. Belki hep aynı, lanet olası, çılgınca hataları yapmaktan alıkoyabilirler bizi!”

“Bir insan kaç kez dibe vurup da yaşamayı sürdürebilir?”


“Bir kitabı kapağına göre yargılama.”

“Bir kadın kitaplar uğruna yanabiliyorsa, kitapların içinde birşeyler olmalı...”

“İyi yazarlar genellikle hayatın gerçeklerine dokunurlardı. Bu bakımdan kitaplardan neden bu kadar nefret edildiğini, korkulduğunu anlıyor musunuz? Hayatın gerçek yönlerini veriyorlar.”

“Hakkımda söyledikleri her şey doğru sanırım. Hiç arkadaşım yok. Bu anormal olduğumu kanıtlıyormuş. Ama tanıdığım herkes ya bağırıyor ya ortalıkta çılgınca dans ediyor ya da birbirini dövüyor. Bugünlerde insanların birbirini nasıl incittiğini fark ediyor musun?”


“İnsan bilmediği şeyden korkar hep.”

“Kurtarılma arayışına da girme. Kendini kurtar, boğulursan da en azından kıyıya doğru gittiğini bilerek ölürsün.”

“Gözlerini merakla doldur ve sanki on saniye sonra ölecekmiş gibi yaşa...”

Sergüzeşt Kitabında Geçen Alıntılar

 

Sergüzeşt Kitabında Geçen Alıntılar

 

Samipaşazade Sezai, Sergüzeşt'te döneminin en büyük toplumsal gerçeklerinden biri olan esirliğin yakıcılığını tüm yönleriyle anlatıyor.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Gönül sevdaya karşı daima çocuktur…”

“Kalbe sükûnet gelince insanı yerin altına koyarlar.

"Güzellikten büyük asalet, kalp temizliğinden büyük zenginlik mi olur?"

“İnsan, hayatının hangi devrinde olursa olsun anneye karşı daima çocuktur…”


"Korkma! Bu ağaçlar, çiçekler sır saklar. İnsan değil ki ihanet etsin."

"Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz birkaç asırdan beri insanlığın altında inlediği esaret zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları, güzel çiçekleri okşamak içindir."

“Bir kalp, sevmek için mutlak servete ve asalete mi muhtaçtır?”

“Yalnız dökülen gözyaşları acıdır.”

“Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan kuvvet kalıntılarının bir feryadıdır.”

“İnsan hiç bir kimseye ve bilhassa Allah ile annelere yalan söylememelidir.”

“Zavallı hafıza! ... Hüzünlü bir bakışı senelerce muhafaza eder... Bir sözü, bir tebessümü yıllarca saklar...”


''Bir kalp, sevmek için mutlak servete ve asalete mi muhtaçtır? Bence en hakiki ikbal, ruhun göründüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan akseden tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, temiz kalpten büyük bir servet mi olur?''

-"Niçin ağlıyorsun?" diye sordu. -"Hiç! Ağlamak esaretin en büyük hakkıdır. Biz o hakka sahibiz!"

"Gönül sevgiye karşı her zaman çocuktur."