Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Türkçesi Varken Yabancı Sözcükleri Kullanmak Sizce Doğru Mudur? Neden?

 

Türkçesi Varken Yabancı Sözcükleri Kullanmak Sizce Doğru Mudur? Neden?


Ana dilimizi korumak için ana dilimize sahip çıkmak ve Türkçe konuşmak en doğru olanıdır. Türkçesi varken yabancı sözcükler kullanmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü yabancı sözcükleri kullana kullana kendi ana dilimizden uzaklaşmaya ve kültürel kimliğimizi kaybetmeye başlıyoruz. Dil bir milletin kültürünün taşıyıcısıdır. 


Yabancı sözcükler kullanıldığı zaman dilin doğal yapısı zaman içinde bozulmaya başlar ve hatta kimi Türkçe kelimeler bile unutulmaya başlanır. Dilini özünü kullanmak için Türkçe konuşmalıyız yabancı sözcükleri kullanmamalıyız. Örneğin like yerine beğenmek kelimesini kullanmalıyız, storie yerine hikaye kelimesini kullanmalıyız. Çünkü her şey kendi ana dilinde daha anlamlı ve daha güzel olur ama ne yazık ki özellikle de gençler tarafından ana dile ait olan kelimeler konuşulmamaya başlanmakta ve gençler ana dilinden , ana dilinin zenginliklerinden faydalanamamaktadır. 


Devlet kurumlarında, eğitim ve bilimsel yayınlarda elimizden geldiğince Türkçe terimler kullanmaya gayret göstermeliyiz. Oktay Sinanoğlu’nun da dediği gibi  “Dil, ana kültürün, Atatürk'ün anladığı tam bağımsızlık duygusunun ve ulusal benliğin temelidir. Dilimiz, matematik kadar açık seçik, her dala kolayca yetişebilen, üstün türetme yeteneği ile, yabancı dilcileri bile kendine hayran bırakan bir dildir. Uluslararası haysiyetimiz, onurumuz da kendi dilimize verdiğimiz öneme bağlıdır.”

Hayatta En Büyük Zafer Kendinize Olan İnancınızı Hiçbir Zaman Kaybetmemenizdir

 

Hayatta En Büyük Zafer Kendinize Olan İnancınızı Hiçbir Zaman Kaybetmemenizdir


Zaferlerin en büyüğü kişinin  kendine olan güveni, kendine olan sevgisi ve kendine verdiği değerdir. İnsan kendine inanmalı, kendinden umudu asla kaybetmemelidir. Bunun için de bir işe başlayacağı zaman büyük bir inançla başlamalı, o  işte başarılı olmak için gayret göstermeli, sabırlı olmalı ve en sonunda da istediğine kavuşabilmelidir. 


Kendine inanmayan, kendini değerli görmeyen kimseler hayatta başarısız olur ve her zaman bir sıfır geride başlar. Oysa kendine güvenen, inanan kimseler eninde sonunda başarıyı tadacaktır. Yeter ki kendimiz sevelim, kendimizi geliştirelim ve dar bir alana kendimizi hapsetmeyelim. Örneğin; Ben araba sürmeyi becereme, ben dikiş nakış bilemem, yemek yapamama, derslerde başarılı olamam derseniz gerçekten de dediğiniz gibi olursunuz ve başarıya ulaşamazsınız. 


Oysa ben bir şeyi yürekten istersem ve bunun için de elimden geleni yaparsan başarılı olurum, mutlu da olurum inancı ile hareket ettiğiniz zaman gerçekten de düşündüğünüz gibi olur mutlu olursunuz. Mutlu oldukça ve başarılı oldukça kendinize olan inancınız da daha çok artmaya başlar ve başarı başarıyı getirir.

Göz Görmeyince Gönül Katlanır

 

Göz Görmeyince Gönül Katlanır


İnsanlar sevdikleri yakınlarındayken bir sevinci veya üzüntüsü olduğunda ona destek olmak ve hep yanında olmak ister. Oysaki sevdikleri uzakta olan kimseler, onları ne kadar özleseler bile her an göremeyeceklerini bilirler. İçlerinde onları sık sık görebileceklerine dair umut bir umut olmadığı için yokluklarına da alışırlar. Bunun için de atalarımız göz görmeyince gönül katlanır demiştir. Örneğin; Çocuğu üniversiteyi kazanan bir anne, baba çocuğu şehir dışına gideceği için kaygılanır, üzülür ve veda vakti geldiği zaman ağlamaya başlar. Çünkü çocuğunu çok sevmektedir ve ondan ayrı kalmamıştır daha önceki zamanlar.


 Başlarda bu şekilde ağlayan anne ve baba zaman içinde bu duruma alışmaya başlar. Çünkü  artık alışmaya başlamışlardır. Çocukları ülke dışına gitse, dünyanın bir diğer ucuna da gitse aile artık daha iyidir çünkü göz görmese de gönül katlanmaya, sabretmeye başlamıştır. Yani zaman her şeye çare olur. Sabır her şeye çare olur. Yeter ki sevdiklerimizi unutmayalım, onlarla irtibat halinde olmaya devam edelim ve onları sevmeye, hatırlamaya gayret gösterelim. 


Hiçbir şey ilk ayrılık gibi etkili olmaz ve zaman içinde insanoğlu o ayrılığa da, o uzaklığı da alışacaktır. Çünkü hayatın doğası budur.

Allah İlmi Dileyene Malı Dilediğine Verir

 

Allah İlmi Dileyene Malı Dilediğine Verir


 Alemlerin yaratıcı olan Yüce Allah her şeyi hakkı ile bilen, evreni düzenli bir şekilde yaratandır. O ne yaparsa en iyisini yapar ve o yücedir. Allah, kendisini bilime ve öğrenmeye adayan kişinin ufkunu ve önünü açar. Malı mülkü ise dilediği kuluna verir, her isteyene mal vermez. Çünkü Allah istediği kula mal ve mülk vererek onu farklı şekillerde imtihan edebilir ama dileyen herkese ilmi verir. 


Yeter ki insan meraklı olsun, ilimle meşgul olsun, araştırmalarına devam etsin. İlim ile uğraşan insan da kendini geliştirir ve büyük işler başarabilir. İlim ve bilim yolundan hiç ayrılmamalıyız. Kimi insanlar doğuştan zengin deriz, ailesi varlıklı deriz. Allah o kimselere de bu kadar malı vermiştir çünkü bizim bilmeyeceğimiz ama Yüce Allah’ın bildiği büyük sırlar vardır burada. Çünkü burası imtihan dünyasıdır. İlmi ise her isteyene verir. 


Çalışmak isteyen, alın teri dökmek isteyen, evreni anlamaya çalışan, çeşitli teknolojik icatlar yapan kişiler bunlara merak saldığı için  başarılı olmuşlardır. Çünkü çok çalışmışlar, gece gündüz demeden emek etmişlerdir. En sonunda gösterdikleri emeklerinin karşılığını alırlar. Tüm bunlardan dolayı da atalarımız Allah ilmi dileyene malı ise dilediğine verir sözünü söylemiştir.

Bayramda Borç Ödeyene Ramazan Kısa Gelir

 

Bayramda Borç Ödeyene Ramazan Kısa Gelir


Ramazan ayında oruç tutan kişiye zaman bir türlü geçmek bilmez. Günler yavaş geçer. Ödemesini Ramazan bayramında yapacak olan kişiye ise oruç kısa gelir ve  günler çabuk geçer. Yani her insanın ihtiyacına göre zaman kavramı farklı bir anlama girer. İnsan sıkıntılı işlerin yapılmasını, borçların ödenmesini hep başka günlere ertelemek ister. Bunun için de atalarımız Bayramda borç ödeyene Ramazan kısa gelir sözünü söylemiştir. Bunları yaşamamak için zamanında borçlarımız ödemeliyiz ve kendimizi dara sokmamalıyız. 


İşlerimizi planlı ve programlı yapmalıyız. Borçlarımız ertelememeliyiz. İşlerimizi zamanında yapmak önemlidir. Örneğin; Günler öncesinden yazılı haftası belirlenmiş ve öğrenciler yazılıya hazırlık için çalışmaya başlamışlardır. Önceden çalışanlar sınavda yüksek not alarak başarılı olurlar ve son gün çalışma sıkıntısı içinde de hissetmezler. Çünkü işlerini ertelememişlerdir. Sınava son gün kalan kişi ise zamanın geçmesini istemez. Biraz daha zaman olsaydı, daha iyi çalışırdım falan der ama iş işten geçmiştir.


 Burada zamanın önemine dikkat çekmek istedim. Her iş zamanında yapıldığı zaman, programlı olunduğu zaman sınav haftası da iyi geçer,, oruç da çabuk geçer, bayramda çabuk geçer diyebilirim.

Vefa Ne Demek, Vefalı Nasıl Olunur, Vefalı Olmak İçin Ne Yapmalıyız?

 

Vefa Ne Demek, Vefalı Nasıl Olunur, Vefalı Olmak İçin Ne Yapmalıyız?


Vefa, sözünü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk ve bağlılıkta kararlılık ve dini sorumluluklarını yerine getirme anlamlarına gelir. Vefa, sevgide devamlılık demektir. Vefa insana yakışan en güzel erdemlerden biridir. Vefalı olmak için nankör olmamak gerekir. Gönül bağı kurduğumuz  insanlar ile bu bağı ömür boyu devam ettirmek gerekir. Zor zamanlarımızda yanımızda olan, başarılı anlarımızda bizimle mutlu olan insanların bizler de her zaman yanında olmalıyız. 


Vefalı olmak için  sevmek gerekir, saygı gerekir, menfaatin ortadan kalkması gerekir.  Paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma gerekir. Vefalı olmak için şunları yapmalıyız: Sevdiğimiz insanları arayıp sormalıyız, onlara kötülük etmemeliyiz, onların zor zamanlarında elimizden gelen her türlü maddi ve manevi desteği sağlamalıyız. Verdiğimiz sözü tutmalıyız, doğru, dürüst ve güvenilir bir insan olmalıyız, sevdiklerimizi daima hatırlamalı ve onları anmalıyız, empati kurma becerisine sahip olmalıyız, sevdiğimiz insanlara zaman ayırmalıyız, bencillikten uzak durmalıyız, empati kurma becerisine sahip olmalıyız. 


Affedici olmalıyız, sadık olmalıyız, sevdiklerimizi her daim hatırlamalıyız, yeri gediği zaman onlar için fedakarlık yapmalıyız, eski arkadaşları, dostları, komşuları unutmamalıyız, ne oldum delisi olmamalıyız, olgun ve erdemli bireyler olmalıyız minnettar olmalıyız. Bunlar vefalı olmak için yeterli özelliklerdir.

Aşağıdaki Dergi Yazısını Okuyunuz Yazıdan Hareketle Çocuklarla Bilim İnsanları Arasındaki Ortak Özellikleri Belirleyiniz

 

Aşağıdaki Dergi Yazısını Okuyunuz Yazıdan Hareketle Çocuklarla Bilim İnsanları Arasındaki Ortak Özellikleri Belirleyiniz


 Canan Dağdeviren çocukken taşları kırıp içlerindeki atomu bulmaya çalışırmış. Meraklı bir çocukmuş ve deneyler yapmayı severmiş. Ailesi de onu bu konuda desteklermiş. İyi eğitim almış, merakının peşinden gitmiş ve şimdiye kadar iki tıbbi cihaz geliştirmiş: Giyilebilen kalp pili ve esnek deri algılayıcı. Genç buluşçunun bilimle uğraşmak isteyenlere birkaç önerisi var:


“Soru sorun, hayal kurun, plan yapın, bilimsel kaynakları tarayın ve mümkün olduğunca kendinizden farklı insanlarla bir araya gelin. En çok bilgiyi farklı insanlardan öğrenir, olaylara farklı açılardan bakabilme kabiliyeti kazanırız. Yazıyı okuduğumuz zaman çocuklar ile bilim insanları arasındaki ortak özelliklerin şunlar olduğunu hemen görürüz: Meraklı olmak, merakının peşinden koşmak, azimli olmak, yılmamak, çalışkan olmak, heyecanlı olmak, sürekli soru sormak, hayal kurmak vb. diyebiliriz. Bunlar hem çocuklarda olan özellikler hem de bilim insanlarında olan özelliklerdir. 


Çocukken  çok soru sorardık, meraklıydık, hayal kurardık. Büyüdüğümüz zaman da bu özelliklerimizi kaybetmemeliyiz ve tıpkı bilim insanları gibi meraklı olmaya, çalışkan olmaya ve üretken olmaya devam etmeliyiz. Böyle olursak başarı ve mutluluk bizimle gelecektir.

Elinde Sihirli Bir Değnek Olsaydı Neleri Değiştirmek İsterdin?

 

Elinde Sihirli Bir Değnek Olsaydı Neleri Değiştirmek İsterdin?


Elimde sihirli bir değnek olsaydı ilk olarak çeşitli hastalıkları olan insanların ağrılarını yok ederdim ve onların ağrılarından kurtulmasını sağlardım. Kimsenin hasta olmamasını sağlar herkesin sağlıklı olmasını isterdim. Bunun için  sağlıklı ve mutlu insanların olduğu bir toplum meydana getirirdim. Savaşları yok eder dünya barışını yayardım. Çocuklar ölmez, çocuklar mutlu olur ve çocukluğunu yaşamaya devam ederdi. Kötü insanları iyi insanlara dönüştürürdüm ve onların da iyi olmasını sağlardım. Hastalıkları yok ederdim. 


Doğal kaynakların hepsini eski haline getirir ve tertemiz kaynaklarımız var olmaya devam ederdi. Küresel sınmayı ortadan kaldırırdım. Gelir dağılımındaki adaletsizlikleri ortadan kaldırırdım. Her insanın eğitim almasını sağlardım. Cahil kimse kalmazdı. Sevgi, saygı, barışın olduğu bir dünya yapardım dünyamızı. Bilim ve teknolojide her ülkesinin gelişmesini sağlardım. Bilimi ve ilimi yayardım. 


İnsanlar sorgulayan varlıklar olsun isterdim. Araştıran, sorgulayan, empati kurma becerisine sahip duyarlı insanlar yetiştirirdim. İnsanlar arasında hoşgörü ve sevginin artmasını sağlardım. Dünyamızın daha eğlenceli olmasını sağlardım. Yoksul kimse kalmazdı, herkes mutlu olurdu, herkes ailesi ile yaşamaya mutlu bir şekilde devam ederdi.

Amâk-ı Hayal Kitabı İle İlgili Kompozisyon

 

Amâk-ı Hayal Kitabı İle İlgili Kompozisyon


Bu kitap Filibeli Hilmi Efendi’nin bir eseridir. Kitapta Ahmet Raci adında bir kişi vardır. Ahmet Raci kendini manevi bir boşluk içinde hisseder  ve her şeyden şüphe duymaya başlar. Kendini kötü hisseder. Bir  bir gün mezarlığa gider ve orada Aynalı Baba adında biriyle tanışır ve olaylar ondan sonra başlar. Kitap vahdeti vücut anlayışını yansıtan bir kitaptır. Her şeyin tek sahibi Yüce Allah’tır. İnsan yazgısına boyun eğmelidir çünkü her şey Yüce Allah’ın istediği ile gerçekleşir ve kimse bunun önüne geçemez. Bütün evren Allah’ın bir parçası, Allah’ın bir yansımasıdır aslında. Her şeyi sev çünkü her şey Yüce Allah’ın bir parçasıdır. 


Yaratılanı sev yaratandan ötürü anlayışı da vahdet-i vücut anlayışından gelmektedir. İnsanı seven Allah’ı da sever. Ahmet Raci bu kitapta bir yolculuğa çıkar ve kendisi çeşitli rüyalar görür ve bu rüyalardan büyük bir ders çıkarır. Her ne kadar birçok farklı bilim, felsefe ve inanç ile sorularına cevap aramışsa da bu kültürlü genç bir türlü tatmin olamaz. Bu ruh haliyle bir gün mezarlıkta karşılaştığı Aynalı Baba'dan çok etkilenir.


 Aynalı Baba ile düzenli olarak buluşurlar ve her buluşmalarında kahve yapıp içtikten sonra, Aynalı Baba ney üflemeye başlar. Bu ney sesiyle Râci dalar ve hayaller görmeye başlar. Her hayalde çok farklı bir dünya ve durumda bulur kendini. Bu hayallerin her biri birer hikâye şeklindedir ve hepsi  tasavvufun  özellikle de Vahdet-i Vücûd inancının bir yönünü anlatır. 

Eğer Bir Gün Bir Hayvanın Dilini Konuşabilseydin Bu Hangisi Olurdu? Neden?

 

Eğer Bir Gün Bir Hayvanın Dilini Konuşabilseydin Bu Hangisi Olurdu? Neden?


Eğer bir gün bir hayvanın dilini konuşabiliyor olsaydım bu hayvan kuş olurdu. Kuşlar gökyüzünde özgürce salınan, istediği ülkelere istediği zaman uçabilen, uçma sırasında farklı yerlerin güzelliklerini gören, tehlikeli alanları gören muhteşem canlılardır. Konuşuyor olsaydım kuşların dilini konuşuyor olurdum.


 Gezip gördüğümüz yerleri diğer kuşlarla konuşmak harika olurdu. Havada özgürce uçmak, özgürlüğün tadını konuşa konuşa çıkarmak muhteşem olurdu. Kuşların dilini konuşmak isterdim çünkü doğa ile iç içe olurdum. Gökyüzünden dünyada olup bitenleri izlerdim. Doğa ile daha derin bir ilişki içinde olurdum. Doğanın sesini anlardım, doğanın bir parçası olmak harika bir şey olurdu. Kuşlar çok masum hayvanlardır. Onun için masum olmak isterdim, saf olmak isterdim, araştırmacı ve gözlemci olmak isterdim, meraklı olurdum.


 Yeni yerler keşfetme arzum hiç bitmezdi. Kuşların dilini konuşmak, insanın içindeki merakı, temiz duyguları ve ve evrensel iletişim istediğini simgeler. Bunun için kuş olmak isterdim, kuş arkadaşlarımla doya doya gezmek isterdim ve özgürlüğümün tadını son nefesime kadar tadar, yaşar ve hayatı özgürce anlamlandırmaya çalışırdım.

Geldi Yine On Bir Ayın Sultanı Konulu Kompozisyon

 

Geldi Yine On Bir Ayın Sultanı Konulu Kompozisyon


On bir ayın sultanı,  gönüllerin bir olduğu, yardımlaşmanın hat safhaya ulaştığı, insanın empati kurma becerisinin en yüksek olduğu aydır Ramazan Ayı. Çünkü bu ayda sahura kalkılacak, oruçlar tutulacak, namazlar kılınacak ve sabahlara kadar alemin yaratıcı olan Yüce Allah’a eller açılıp dua edilecektir. Bu ay bereket ayıdır, bu ay birlik olma ayıdır, bu ay daha iyi insan olma, daha merhametli olma ayıdır diye düşünüyorum.

 

Ramazan Ayı Müslüman aleminin en özel aylarından biridir. Günler öncesinden başlar Ramazan hazırlığı. Evler tertemiz hale getirilir, sarmalar, mantılar, dolmalar yapılıp donduruculara konulur. Evin ihtiyaçları alınır ve en önemlisi de akşam ezan okunması ile hurma, zeytin ve tuz eşliğinde açılan orucun bana verdiği muhteşem duygudur. Oruç tutmak çok güzel bir duygudur. İnsan bu ayda yoksul insanların durumunu daha iyi anlıyor ve bunun için de daha hassas oluyor. Onun için de yardımlaşma haliyle artmaya başlıyor ve insan olma duygusu bu ayda daha da anlamlı oluyor.

 

Aslında insan tüm aylarda da iyi insan olmalı, her zaman yardımlaşma ve dayanışmadan yana olmalı, her zaman dedikodudan uzak durmalı ve her zaman iyi insan olmalıdır diye düşünüyorum. Çünkü insana yakışan insanca yaşamak, insanca davranmak ve insanca konuşmaktır. Bu ayda biraz daha artan güzel özellikler her zaman bizde var olmalıdır.

Bir Gezgin Mi Yoksa Bir Bilgin Mi Olmak İstersiniz? Nedenleriyle Açıklayınız.

 

Bir Gezgin Mi Yoksa Bir Bilgin Mi Olmak İstersiniz? Nedenleriyle Açıklayınız.


Gezgin olmak da bilgin olmak da çok değerlidir. Çünkü ikisi de insanı kültürlü yapar, bilgili yapar, meraklı yapar vb. diyebiliriz. İkisi arasında seçim yapacak olursam gezgin olmayı tercih ederdim. Çünkü gezgin olmak içimdeki keşfetme duygusunu daha da artıracaktır. Dünyanın farklı kültürlerini, tarihi ve doğal güzelliklerini gezmek, görmek, bilgi edinmek harika olurdu. 


Yeni yerler keşfetmek, yeni insanlarla tanışmak kişisel ufkumu daha da geliştirirdi. Özgür olurdum, maceradan maceraya koşardım. Anı yaşar ve hayat benim için daha ilgi çekici ve daha keyifli olurdu. Farklı şehirleri ve ülkeler gezmek bana kendimi iyi hissettirdi, özgüvenim gelişirdi, problem çözme becerim gelişirdi,  gittiğim yerlere kolayca uyum sağlayabilirdim. Anı biriktirirdim. Unutamayacağım anılarım olurdu. Gezdiğim yerler hakkında da günlük tutmayı ihmal etmezdim. 


Farklı kültürleri tanımak ve benim daha iyi empati kuran insan olmamı sağlardı. Yeni hikayelerim olurdu, hayatı dolu dolu yaşardım ve hayattan büyük zevk alırdım. Aynı yerde kalmadığım için canımın sıkılması gibi bir durum da fazla olmazdı. Kişisel gelişimim için, yaşamdan zevk almak için, hayatın heyecanını hissetmek için gezgin olmak isterdim.

Kendinizi Hangi Durumlarda Mutlu Hissedersiniz?

 

Kendinizi  Hangi Durumlarda Mutlu Hissedersiniz?

 

Her insanın kendini  mutlu etmesi gerekir. Çünkü insan mutlu olmadan hayat geçmez. Mutlu olmak için de ben değil biz düşüncesi ile hareket etmek gerekir. Kendimi mutlu hissettiğim anlar şunlardır: Yardıma muhtaç olan insanlara, hayvanlara yardım ettiğim zaman çok mutlu oluyorum. Örneğin; Yaşlı insanların poşetini taşıdığım zaman, onları yoldan karşıdan karşıya geçirdiğim zaman kendimi mutlu ve vicdanı rahat bir insan olarak hissediyorum. Özellikle de şu soğuk kışı günlerinde evimizin önüne gelen ve aç olan kedilere kulübe yapmayı seviyorum. Onlara su ve yemek veriyorum. Köpeklere ise su ve kemik veriyorum. Onların canı olduğunu bilmek, onların ilgiye ihtiyaç olduğunu bilmek gerekir. Yeni şeyle öğrendiğim zaman mutlu oluyorum. 


Merak ettiğim bir konu hakkında yeterince bilgiye sahip olduğum zaman kendimi çok ama çok mutlu hissediyorum. Kitap okuduğum zaman, arkadaşlarımla saatlerce oynadığım zaman, sinemaya gittiğim zaman, alışveriş merkezinde alışveriş yaptığım zaman mutlu oluyorum. Bir insanın yarasına merhem olduğum zaman, bir çocuğu mutlu ettiğim zaman, anneme ve babama her zaman saygılı olduğum zaman kendimi mutlu iyi hissediyorum. 


Sahip olduğum şeylere şükrettiğim zaman, kendime ulaşılabilir hedefler koyduğum zaman, doğayla yeterince zaman geçirdiğim zaman, kendimi her halimle olduğum gibi kabul ettiğim zaman, olumlu düşünme becerisine sahip olduğum zaman, hobileri yerine getirdiğim zaman, kendime zaman ayırdığım zaman, güzel bir çevrem olduğu zaman çok mutlu oluyorum.

Bugüne Dair İyi Bir Plan Yarına Dair Mükemmel Bir Plandan İyidir

 

Bugüne Dair İyi Bir Plan Yarına Dair Mükemmel Bir Plandan İyidir


Planlı, programlı olmak çok kıymetlidir ama o programı zamanında uygulamak, ertesi günlere ertelememek ise en güzel olanıdır. En iyi plan şu anda gerçekleştirdiğimiz plandır. Yani bir an önce işe koyulmak gerekir ve amaçlarımızı gerçekleştirmek için anı değerlendirmek, çalışmak, üretmek en akıllıca olanıdır. Bu söz aslında işlerimizi ertelememek gerektiği ile ilgili bir durumdur. Örneğin; Yarın çok iyi ders çalışacağım, yarın diyete başlayacağım gibi sözler yerine bunları o gün uygulayarak işe başlamak daha mantıklı olur. Yani iradeli olmalıyız.


 Yapacağım, edeceğim demek işi uzatmak demektir aslında. Oysa lafla değil uygulama ile anı yaşayarak ve en iyi bir şekilde değerlendirerek planlamaya devam etmek kişiye günlük hayatında daha kolaylık sağlayacaktır. Planlarımızı  bugüne özel yapmalıyız. Yarınların ne getireceğini bilemeyiz. Onun için anın kıymetini bilmeliyiz ve zamanımızı boş yere ve boş işlere harcamamalıyız. Çünkü zaman insanın en kıymetli hazinesidir.  Havalı konuşmalar yerine sadece ve planlı şekilde o günü değerlendirmek kişiyi hem daha mutlu eder hem de kişi o günkü planlarını gerçekleştirmiş olur.


 Ertesi günü yapacağım sözleri ise kişiyi oyalar ve o işi ertesi günleri yapmadığı zaman da kişi büyük bir hayal kırklığı yaşayabilir ve amacına da ulaşmamış olur. Mevcut şartlarda  yapılacak en iyi şeyin, gelecekte yapılması hayal edilen ideal bir plana göre daha pratik ve yarar sağlayacağını anlatan anlamlı bir sözdür.

Merak Olmadıktan Sonra Akıl Paslanır Gider

 

Merak Olmadıktan Sonra Akıl Paslanır Gider


Merak duygusu zihinsel gelişim ve öğrenme için çok ama çok önemlidir. Çünkü insan merak duygusuna sahip olmazsa hiçbir şey öğrenemez ve tembel bir şekilde hantal bir hayat sürmeye devam eder. O hayatın da hiç coşkusu ve anlamı olmaz. Merak olmadığı için akılda olanlar da zaman içinde unutulmaya başlanır ve kişi git gide zayıflar, körelir ve en basit olayları bile anlamada zorluk çekebilir. Yeni şeyler öğrenmek için, keşfetmek için, sorgulamak için yürekte merak duygusunun var olması gerekir. Çünkü merak etmek bunların daha iyi öğrenilmesini ve anlaşılmasını sağlar. 


Merak duygusu ortadan kalktığı zaman zihinde körelme başlar, kişinin öğrenme istediği gittikçe daha da azalmaya başlar. Böyle olduğu zaman da kişi kendini geliştirmez ve bir arpa boyu yol alamaz. İşte bunların olmaması için merak etmeliyiz, merak duygumuzu kendi elimizle yok etmemeliyiz, zihnimizi aktif tutmalıyız. Her türlü yeniliğe gelişmeye merak duygusu sayesinde açık olmalıyız. Merak duygusunun ne denli önemli olduğunu şu sözle de anlayabiliriz: “Hiçbir özel yeteneğim yok. Yalnızca tutkulu bir meraklıyım.


 Önemli olan sorgulamayı bırakmamak. Merakın var olmak için kendi nedeni vardır. Kimse bunu anlayamaz ancak bunun içinde sonsuzluğun, hayatın, gerçek inanılmazlığın yapısını gizlerini çözmeye çalışarak, olabilir.” der Albert Eınsteın. İşte buradan da merakın önemi ortaya çıkar.

Kim Olduğunu Ve Ne İstediğini Bilirsen Olayların Seni Üzmesine Daha Az İzin Verirsin

 

Kim Olduğunu Ve Ne İstediğini Bilirsen Olayların Seni Üzmesine Daha Az  İzin Verirsin


İnsan her şeyden önce kendisini iyi tanımalı, kendi güçlü ve zayıf yanlarının farkında olmalıdır. Güçlü yanlarını daha iyi hale getirirken güçsüz yanlarını da güçlendirmek için kendini olumlu yönde değiştirmeli, kendi kişisel gelişimine yatırım yapmalıdır. Kişi ilk olarak ne istediğini bilmelidir. Ne istediğimizi bildiğimiz zaman hayatta karşımıza çıkan zorluklarla nasıl  mücadele edeceğimizi de öğrenmiş oluruz. Böylece o zorluklar karşısında bir anda yıkılmayız ve kendimizi buna hazırladığımız için o zorluklara direnç kazanmış oluruz.


 Kendini iyi bir şekilde tanıyan insan başka insanların lafı ile kendisine anlam yüklemez. Kendini, kendi gözünde değerli gören insanlar onun bunun olumsuz lafı ile hemen psikolojik olarak çökmezler. Bundan dolayı da duygusal olarak daha güçlü olurlar daha dik duruşlu olurlar. Ben istersem, ben izin verirsem beni üzebilirler ama ben istemezsem ben izin vermezsem hiç kimse beni üzemez ve benim kendime olan güvenimi yerle bir edemez. Yani her şey kişinin kendisinde biter. Ne istediğinden emin olan insanlar dışarıdan gelen olumsuz etkenlerden kendini korur  ve daha güçlü, daha iradeli olur. 


Olaylara bakış açımızı değiştirmeliyiz. Üzülmek, yerine, olaylara fazla anlam yükleyip kendimizi üzmek yerine bunlara izin vermeyip bunların takılacak şeyler olmadığını fark ettiğimi zaman daha iyi hissederiz  daha mutlu oluruz. Çünkü hayatımızın efendisi yine kendimiz oluruz.

Yazar’ın Kemal Sunal ve Barış Manço İle İlgili Söylediklerine Katılılıyor Musunuz?

 

Yazar’ın Kemal Sunal ve Barış Manço İle  İlgili Söylediklerine Katılıyor Musunuz?


Gelenek, görenek, sevgi, saygı, bayram,  pide, simit, atasözü, vecize, bir fincan kahve … vb.  öğreniyoruz büyük sanatçı Barış Manço’nun eserlerinden. Yani tüm kaybettiklerimiz var bu büyük sanatçıların yaptıklarında. Sevgi, saygı, paylaşmayı, dayanışmayı, vefayı,  hoşgörüyü, saflığı, tevazu sahibi olmayı, insanlığı öğreniyoruz Kemal Sunal’dan. Kin ve husumete asla cevap vermemiştir. Biz toplumda artık  bu gibi erdemleri, güzel hisleri bulamadığımız için çok seviyoruz ve onlar izliyoruz, dinliyoruz hiç bıkmadan, usanmadan..  Çok sevdik onları… Çünkü onlar bizden biridir. Halkın içinden çıkmıştır. 


Halkın ortak sorunlarını dile getirmişlerdiler ve halkın sorunlarını, özlemlerini, acılarını, aşklarını vb. en iyi anlayan ve gerçekleri bize gösteren kimselerdir bu değerli insanlar. Yazarın bu iki sanatçı ile söylediklerine katılıyorum. Çünkü onlardan bizden biridir, çünkü onlar sevgidir, insandır, temizdir, örnek şahsiyetlerdir. Günümüzde ne yazık ki bencillik artmış, yardımlaşma ve dayanışma azalmış, insanlar daha kibirli ve daha narsist olmaya başlamıştır. Dönüp dolaşıp bu iki sanatçının yaptıklarını izliyor, dinliyorsak onlarda gerçek samimiyeti, vefayı, sevgiyi, paylaşmayı ve dayanışmayı öğreniyoruz da ondan bu iki büyük insanı kendimiz örnek alıyoruz.


 Bizleri  hem güldüren hem düşündüren sevgili Kemal Sunal, şarkıları ile özlü sözleri ile bizlere eserlerini bırakan bırakan sevgili Barış Manço gibi insanlar bu ülkenin unutulmayacak olan iki değerli hazinesidir. Sıcaklık, samimiyet, ait olma, sevgiyi hissederiz bu sanatçıların yaptığı işlerde. Onları çok seviyoruz, sevmeye de devam edeceğiz elbette.

Fotoğraf Çekmek İle Resim Yapmak Arasındaki Farkları Aşağıdaki Kutucuğa Yazınız.

 

Fotoğraf Çekmek İle Resim Yapmak Arasındaki Farkları Aşağıdaki  Kutucuğa Yazınız


Fotoğraf çekmek ve resim yapmak arasındaki farklara baktığımızda şunları söyleyebiliriz. Resim yapmak için boya, fırça, resim kalemi ve resim için gerekli olan diğer malzemelere gereksinim duyulur. Resim yapmak için belli bir yetenek ve gözlem gücü olması gerekir. El becerisi ve sanatsal yetenek gerekir. Fotoğraf çekmekte ise ilk olarak  fotoğraf makinesinin olması şarttır. Fotoğraf makinesi, ışık ayları, lensler ve gerekli olan  diğer malzemeler kullanılarak gerçek dünyadaki görüntüler çekilir.


 Fotoğrafçılık, teknik bilgi ve ekipman gerektirir. Fotoğraf çekmek anlık bir durumdur. Örneğin fotoğraf çeken kişi bir anda harika görüntüler yakalayabilir ve onu hemen çekebilir. Fotoğrafçı gerçek dünyadaki bir anı yakalar ve onu fotoğraf karesinin içine alır ve daha sonra isterse onun üzerinde düzenlemeler yapabilir. Resim yapmak ise anlık değildir. Daha uzun bir zaman gerekir. Resim yapan kişinin  hayal gücünü ve gözlem yeteneğini iyi kullanması gerekir. Bunun için  yapılacak olan resmin birçok aşamadan geçmesi gerekir. Resim daha soyutken fotoğraf çekmek daha somuttur. Resimde sanatçı hayal gücünü ortaya koyabilir ama fotoğrafçı olanı koyar, yani daha somut bir nesne görebiliriz. 


Teknolojik gelişmeler, fotoğrafçılığın sınırlarını devamlı genişletir, resim yapmak ise geleneksel yöntemlerde teknolojiye daha az bağımlıdır fakat resmi dijital resim yapma araçlar ile yapıyorsak işte o zaman teknolojiye bağımlılık olabilir. Resimde gerçek hayatta olmayan bir eser ortaya çıkabilir ama fotoğrafçı olmayan bir şeyi ortaya koyamaz. Ortaya koyduğu şey gerçek hayatın içinden olan, somut olan bir nesne ya da varlıktır diyebiliriz.

Emek Kelimesi Size Neler Çağrıştırıyor?

 

Emek Kelimesi Size Neler Çağrıştırıyor?


Emek, İşgücü; mal veya hizmet üretimi sırasında ortaya konan insan kaynağıdır. Üretimi gerçekleştirenlerin fiziksel ve düşünsel katkılarıdır. Kavram, kol emekçilerinin verdiği hizmetlerin yanı sıra, başka birçok hizmet türünü de kapsar. bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü, çalışma. uzun, yorucu ve özenli çalışma. 


Emek kelimesi bana alın terini, çok çalışmayı, kendisine ve içinde yaşadığı ailesine faydalı olan bir insanı, çalışan bir anneyi, babayı, kömür işçisini, mevsimlik işçileri, öğretmeni, dağda koyunlarını otlatan bir çobanı, hastasını hayata geri döndüren bir doktoru ve daha birçok meslek gruplarını çağrıştırıyor diyebilirim. Emek bana özverili olmayı, iyi niyetli olmayı, doğru, dürüst ve güvenilir insan olarak alın teri ile çalışmayı da hatırlatıyor. Emek ile ilgili şu sözleri de aklıma geliyor: ““Başarının gizli formülü: Kalk, çalış, iste, tutkuyla çaba göster ve başar.” - William Zinsser

“Hiç kimse, ellerini kullanmadan başarı merdivenlerini tırmanamaz.” - Abraham Lincoln


“Rızığını sürekli kılan, her işte yardıma koşandır.” Hz. Ali. Emek yorulmadır, bilek gücüdür, zihin gücüdür. yeri geldiği zaman rahatlığından taviz verme ve yorulana kadar ısrarla çalışmaya devam etmektir. Emek sevgidir, umuttur, hayattır, inançtır vb diyebilirim.

Balmumundan İnançlara Sahip Olduğunuz Müddetçe Güneşten Uzaklaşın.

 

Balmumundan İnançlara  Sahip Olduğunuz Müddetçe Güneşten  Uzaklaşın.


“Balmumundan inançlara sahip olduğunuz müddetçe güneşten uzaklaşın.” Epiktetos. Yukarıdaki özdeyişten yola çıkarak kararlı olmanın hedefe ulaşmada ne kadar önemli olduğunu anlatan bir yazı yazı yazı kaleme alınız. Yazınızda günlük hayattan örnekler veriniz.


 Balmumu, kolay şekillenen ve etkilenebilen bir maddeyi simgeler; bu da inançların başkalarının etkisiyle değişmesi anlamına gelir. Eğer inançlarımız bu kadar esnekse, amaçlarımıza ulaşmak  zorlaşır. Balmumu Güneş karşısına çıktığı zaman hızla eriyip yok olacaktır. Balmumu eridi diye sizin de mi inançlarınız, kendinize olan güven ve kararlılığınız yok  mu olacaktır o halde? İşte bunun olmaması için inançlarınız sağlam temeller üzerine kurulmalıdır. Bu sağlam temelde  ancak ve ancak yüksek bir irade ve yüksek bir nefis terbiyesi ile gerçekleşir. Güçlü bir iradeye sahip olmayan, nefsini terbiye etmeyen, amaca ulaşmak için azimli, kararlı ve sabırlı olmayan insanlar hiç bir zaman başarının tadını alamayacak ve başarı duygusundan mahrum kalacaktır.

 

İnsan çelik gibi bir iradeye sahip olmalıdır. Herhangi bir eşyayı kendine model almak yerine kendin iradesini güçlü kılmaya çalışmalıdır. Kendini kendini kandırmamalıdır insan. İradenin gücü ortaya konmalıdır. Güçlü bir iradeye sahip olunduğu zaman bunun üzerine de sabırla çalışıp, kararlı olunduğu zaman istediğimiz şeye eninde sonunda ulaşırız. Yeter ki iradeyi elden bırakmayalım. Allah bizleri canlılar içinde en şerefli  varlık olarak yaratmıştır. Neden mi çünkü bize akıl vermiştir. O akıl sayesinde iradeli olma olma ya da iradesiz olma tercihini vermiştir. Yani ikisi de  kendi elimizde olan bir şeydir. 


İradesiz olursak sadece nefsimizin isteklerine bağlı kalırsak başarılı olamayız ve hiçbir zorlukla da baş edemeyiz. Oysa iradeli olan insan bekler, alın teri döker, pes etmez ve amacına er geç ulaşır. Artık zafer onundur. O zaferi ise güçlü bir iradeye borçludur elbette.  Bunun için henüz küçük yaşlardan itibaren aileler çocuklarına güçlü bir irade eğitimi vermelidir. Çünkü iradesine sahip olan çocuk geleceğin yıldızı olacak, nefsinin kölesi olmayacaktır.

 

 Bu konu ile ilgili şunu örnek verebilirim: Örneğin; sürekli yemek düşünen kişiyi ele alalım. Sadece haz almak için, mutlu olmak için yiyor ve kilo üstüne kilo almaya devam ediyor. Sürekli yemek yemek onun hayatı haline geliyor ve bu kötü alışkanlıktan bir türlü kurtulamıyor. Neden mi? Nedeni şu: Çünkü güçlü bir iradeye sahip değil ve gerçekten kilo vermek istemiyor. Bunu gerçekten istese o kilolar zamanla ve sabırla, azim ve kararlılıkla eninde sonunda gidecek ama bunu yapacak  cesaret ve  irade gücü  o kişide yok. Bu insan ne zaman sağlığına kavuşur derseniz cevabı olarak da şunu söyleyeceğim. Ne zaman güçlü bir iradeye sahip olursa, kararlı olursa ve yaşam şeklini diyetlerle değil beslenme şeklini hayat alışkanlığı haline getirdiği zaman, sağlıklı beslenmeye başladığı zaman ve iradesine sahip çıktığı zaman diyebilirim. Yani her şeyin sonu iradeye çıkıyor diyebilirim. Bu siz öğrenciler için de geçerlidir. Küçük yaşta çalışmayı ilke edinen, hemen pes etmeyen, güçlü iradeye sahip olan çocuklar başarıya ulaşıyor. İradesine hakim olmayan, sadece oyunlarla kendini oyalayan ve sürekli erteleme hastalığına tutulmuş çocuklar ise tembel kalmaya devam ediyor ve bu o çocuğun gelecekteki yaşamını da kötü etkiliyor. Ne zaman çocuk silkelenip kendine gelir, iradeyi çelik zırh gibi yapar işte onun hayatı da  o zaman değişmeye ve daha güzel hale gelmeye başlar. Yeter ki azim, güven, kararlılık, irade  terk edilmesin ve bunlar yaşam felsefesi haline gelsin.