Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Muhatabın Duygularını Anlamanın İnsanlar Arası İlişkilere Katkıları Nelerdir?


Muhatabın Duygularını Anlamanın İnsanlar Arası İlişkilere Katkıları Nelerdir?


Muhatap olduğumuz kişi ya da  kişilerin duygularını anlamak, kendimizi onların yerine koyarak empati kurma becerisini kazanmak muhatap olduğumuz kişiler ile aramızı daha iyi hale getirir ve daha sağlıklı bir iletişim ortamı kurulmuş olur. Muhatap olduğumuz kişilerin duygularını anlamadığımız zaman, onlara karşı ön yargılı bir tavır sergilediğimiz zaman iletişim ortamı sağlıklı olmaz. Gereksiz yere kin duygusu, öfke duygusu olur içimizde.


 Sevgi gibi değerli bir duygudan yoksun bırakırız kendimizi. Duyguları anlayan insan ona göre davranır. Nazik olur, insanları kırmamaya çalışır. Böyle olduğu zaman kişiler bizi sever ve aranan, sorulan arkadaşlar oluruz. Güzel bir çevremiz olur, güven duyabileceğimiz ve bize de güven bir çevremiz olur. Empati kurmak gibi güzel beceriye sahip oluruz. Empati kurduğumuz için de bizim de bir sorunumuz olduğu zaman insanlar da bize karşı hoşgörülü olur, bizi dinler, bize sever ve bizi hemen yargılamaz. 


Böylece daha iyi insan olma, daha iyi ilişkiler kurma yolunda güzel adımlar atılmış olur. Yeter ki insanları can olarak görelim, insanlara sevgi ile bakalım ve kimseyi yargılamayalım, anlayalım, dinleyelim, konuşalım.

Tamahkârlık (Açgözlülük) İle İlgili Konuşma

 

Tamahkârlık (Açgözlülük)  İle İlgili Konuşma


Tamahın kökü 'tama' ve anlamı aşırı istek, heves ise gel geç istek anlamına geliyor. Mal edinme tutkusu, açgözlülüktür. Neredeyse tatmin olmayan bir iştah, dindirilemeyen bir susuzluk. Mala-mülke, şöhrete, hakim olmaya bir susuzluk.

 Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım,

Tamahkâr yani açgözlü insanlar bir türlü doymak bilmezler. Her şeyin iyisine, en güzeline sahip olmak isterler. Bulunduğu ile yetinmeyen, gözü bir türlü doymayan kimseler içlerindeki kötü hırs ve istek ile hareket ederler. Açgözlü olan bu kimseler sadece kendilerini düşünürler ve bencilce de davranmış olurlar. Ne yazık ki isteğin ev arzunun sonu yoktur. İnsanoğlu ne kadar çok mala ve mülke sahip olursa olsun gözü bir türlü doymaz ve hep daha fazlasını ister. İşte bu insanoğlunun açgözlülüğün göstergesidir.  Açgözlülüğün sonu da iyi olmaz. Çünkü açgözlü insan hiçbir zaman tatmin olmaz, hiçbir şeyden doyum sağlamaz.  Bundan dolayı da hiçbir zaman mutlu olamazlar. Böyle insanların gözünü ancak kara toprak doyurur.

 

Açgözlü kimselerden olmamalıyız, bencil olmamalıyız. Elbette paramız olsun, malımız mülkümüz olsun ama bir yerde duralım ve halimize şükredelim. Böyle olursak daha mutlu oluruz, daha paylaşımcı oluruz ve daha iyi bir insan oluruz. Açgözlülük ile ilgili şu sözle konuşmama son vermek istiyorum: "Hiçbir uyuşturucu, hatta alkol bile, toplumsal hastalıkların ana sebebi değildir. Eğer sorunlarımızın asıl kaynağını arıyorsak, insanlara uyuşturucu testi yapmak yerine; aptallık, cahillik, açgözlülük ve güç hayranlığı testi uygulamalıyız." (Patrick Jake O’Rourke)

Aile Bağlarının Çocuk Üzerindeki Etkisi

 

Aile Bağlarının Çocuk Üzerindeki Etkisi


Aile bir toplumun temel yapı taşıdır. Çünkü ailede kurulan iletişim çocuğun gelecekteki yaşamında etkili olacaktır. Mutlu ve güvenli aile ortamı çocuğu da mutlu yapar ve çocuğun kendine olan güvenini artırır. Aile kadar aile bağlarının da güçlü olması son derece önemlidir. Aile ortamı, çocukların sosyalleşmesini, öğrenme, bağımsızlık, başkaları ile geçinme kuralların önemini kavrama gibi yeteneklerini önemli ölçüde etkiler. Ayrıca, okulda başarı ve özgüven duygusu üzerinde de etkileri vardır. 


Sosyalleşme ailenin en önemli görevlerinden biridir. Sadece anne , baba ve çocukların iletişim içinde olduğu, diğer aile bağlarının olmadığı bir sistem içinde çocuk yalnız kalabilir, sosyal becerileri gelişmeyebilir. Bunun için aile kadar aile bağları da iyi olmalıdır. Çocuk amcasını, halasını, teyzelerini, dayısını tanımalı ve onlarla da iletişim içinde olmalıdır. Dedesi, ninesi, diğer yakınları çocuğa güç verir ve çocuğun toplum içinde çocuğun daha güçlü olmasını sağlar. Ağaç yaprağı ile gürler diye bir atasözü vardır. 


İnsanın arkasında yakınları varsa o insan daha dik duruşlu olur, daha mutlu olur ve kendini daha iyi hisseder. Bu durum çocuklar içinde geçerlidir. Bunun için aile bağlarına çok önem verilmeli, çocuk yakınlarını tanımalı, onlara gelip gitmeli ve onlarla sağlıklı bir iletişim içinde olmalıdır.

Akran Zorbalığına Karşı Alınacabilecek Önlemler Nelerdir?

 

Akran Zorbalığına Karşı Alınabilecek Önlemler Nelerdir?


Akran zorbalığı, akran grubu içinde fiziksel, duygusal ya da sosyal biçimde zarar veren, tekrar tekrar yaşanan saldırgan davranış biçimi olarak tanımlanmaktadır. Okul ortamlarında sıkça karşılaşılan bir durumdur. Akran zorbalığını önlemek için farkındalık yaratmak, empati geliştirmek ve güvende hissettirmek önemlidir. Yalnız kalmak korkusu içinde olan çocuklar maruz kaldığı zorbalıkları ailesine anlatmayabilir. Bunun için ailelerin bilinçli olması ve çocukların okul durumundan, arkadaş çevresinden sürekli haberdar olması gerekir.


Akran zorbalığına karşı alınabilecek önlemler şunlardır:

Aileler ve öğretmenleri çocuklara empati kurma becerisini kazandırmalı ve saygı değerlerini öğretmelidir. Çocuklara sosyal beceriler öğretilmelidir. Okullarda akran zorbalığı ile ilgili farkındalık oluşturulmalıdır. Çocukların duygusal ihtiyaçlarını anlamak ve desteklemek gerekir. Çocukları takip etmek ve onlarla düzenli iletişime geçmek gerekir. Zorbayı yapan kişinin de desteğe ihtiyacı vardır. Çünkü zorbalığı yapan çocuk da bunu çevresinden görerek yapmış olabilir, aile sevgisinden yoksun bir şekilde büyütülmüş olur. Onun için olayın temeline inmek gerekir. 


Çocukların bireysel, sosyal ve duygusal gelişimlerini desteklemek ve sosyal aidiyetlerini pekiştirmek gerekir. Çocukları akran zorbalığına karşı güçlü hale getirilmelidir.  Çocukların kendilerini ifade etme becerilerini ve yaratıcılıklarını geliştirmelerine katkıda bulunulmalıdır. Çocuklara hakkını aramasını öğretmek gerekir. Eşitlik kavramının önemi vurgulanmalıdır. Çocuklara sana vurana sen de vur denmemelidir. Bunun yerine olayların buraya kadar gelmesinin nedenleri araştırılmalıdır.

Öfkeli Olmanın Zararları

 

Öfkeli Olmanın Zararları


Öfke; Öfke ya da kızgınlık, insanların ve hayvanların algıladıkları bir tehdit veya hakaret karşısında sergiledikleri düşmanlık duygusudur. Kızgınlık vücutta birtakım fiziksel değişikliklere neden olur. Örneğin tansiyon ve nabız yükselir, vücuttaki adrenalin ve noradrenalin düzeylerinde artma gözlenir.  Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Öfkeli insanın savaş stratejisi orman kanunlarıdır. Güçlünün dediği olur. Böyle durumda sen onu kendi savaş stratejine çekeceksin. Doğru olan; aklın, muhakemenin hâkim olduğu sağlıklı ortamdır.” dedi. 


Her şeyi konuşabilen, sakin kalan, akılcı olan kişiler öfkeli olmaz ve bilinçli bir şekilde hareket eder. Öfkenin en büyük zararı kişinin kendisine olur. Öfke anında kişi ne yapacağını bilmeyebilir ve karşısındaki kişiye fiziksel ve ruhsal zararla verebilir. Öfke anında patlayan insan kendi sağlığını da bozmuş olur. Öfke; fiziksel olarak baş ağrılarına, mide rahatsızlıklarına, solunum problemlerine, cilt problemlerine, böbrek fonksiyonlarında problemlere, sinir sistemi rahatsızlıklarına, dolaşım sorunlarına, var olan fiziksel rahatsızlıkların kötüleşmesine ve duygusal rahatsızlıklara; bilişsel olarak konsantrasyon bozukluğuna, düşük performansa, unutkanlığa, uykusuzluğa ve dikkatsizliğe; davranışsal olarak alkolizme, sigara tiryakiliğine, huzursuzluğa, aceleciliğe, ilaç kullanımına ve aşırı yemek yemeye; sosyal olarak da aile hayatında, iş/okul hayatında ve toplumsal hayatta sorunlara yol açmaktadır. 


Kişinin çevresindekiler ondan uzaklaşır ve ona olan güven duygusu sarsılır. Kişi yalnız kalır. Pişman olsa bile iş işten geçmiş olabilir. Dil ile kırdığımız insanlar bir daha biz eskisi gibi davranmazlar. İnsanların canını yakmış oluruz ve onları üzmüş oluruz. Bu da insan olana yakışmayan davranışlardandır. İşte tüm bunların olmaması için öfke anında sakinliğimizi koruyabilmeli, dilimize sahip olmalı, insanları incitmemeye özen göstermeliyiz.

Gıda İsrafı İle İlgili Kompozisyon

 

Gıda İsrafı İle İlgili Kompozisyon


Gıda israfı, tüketilmeden çöpe atılan gıdalardır. Tüketim çılgınlığı modası yüzünden insanlar kullanmadıkları eşyaları satın almakta, yemediği yiyeceklere boşuna  para vermekte ve o gıdalar da bozulup gitmektedir. Gıda israfının en önemli sebebi bilinçsizlik, özentiliktir. Dünyanın bir yerinde gıda israfı yapan insanlar varken dünyanın öte bucağında bir yudum suya, bir  kuru ekmeğe muhtaç olan milyonlarca insan vardır. Bunun ne kadara acı bir şey olduğunu oturup düşünsek daha vicdanlı, daha ince düşünceli ve daha bilinçli insanlar oluruz aslında.


 Boş yere elektrik harcamak, suyu boş yere akıtmak, ihtiyacından fazlasına sahip olmak gıda israfıdır. İnsanların bir an önce bu yanlıştan dönmesi gerekir. Gıda israfını engellemek için şunlar yapılmalıdır:  Toprağın bize armağan ettiği buğdayın her zerresini değere dönüştürmeliyiz. Geleneksel mutfak kültürümüzü devam ettirmeliyiz. Artan yemeklerimizi çöpe atmamalıyız. Ya yetecek kadar yemek yapmalıyız ya da yemekler  artarsa ertesi güne o yemeği yemeliyiz. Boş yere gıdalar heba etmemeliyiz. İklim değişikliği dünyamızı tehdit ederken doğal kaynaklarımızı boş yere tüketmemeliyiz. Tatlı su kaynaklarımızı bilinçli kullanmalıyız.. İlk olarak önceden aldığımız gıdaları tüketmeliyiz, bir şey bitmeden hemen yenisini almamalıyız. Gıda atıklarını değerlendirmeliyiz. Doğru saklama yöntemlerini kullanmalıyız. 


Kimi gıdalar buzdolabında, kimisi dışarıda saklanmalı. Aldığınız gıdaları saklamak için en doğru yöntemleri araştırın ve bunları uygulamalıyız. Artan  gıdalarınız varsa bunları atmak yerine sokak hayvanlarını beslemeliyiz. İhtiyaç sahiplerine verin ve çeşitli kurumlara bağışlamayı denemeliyiz. Gıda israfı, küresel çapta pek çok probleme yol açabilen etkilere sahiptir. Önlem alınmaması durumunda su kaynaklarının azalması, kıtlık, salgın hastalıklar gibi birçok sorun meydana gelebilir.  Gıda israfının yapılması; elektrik ve su gibi enerji kaynaklarının boşa harcanmasına neden olur. Toprağın sürekli işlenmesi, besin değerini düşürerek verimi azaltır. 

Kadına Yönelik Şiddeti Azaltmak İçin Neler Yapılabilir?

 

Kadına Yönelik Şiddeti Azaltmak İçin Neler Yapılabilir?


“Sevgi insanlığın, şiddet hayvanlığın kanunudur.” der. Mahatma Gandhi. Şiddetin kelime anlamı ise; Şiddet, bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır. Şiddet, özel veya kamusal alanda (evde, aile bireyleri arasında, sokakta, iş yerinde) meydana gelebilir. Şiddet ancak şiddeti doğurur ve insana yakışmayan, insana aciz gösteren  bir durumdur şiddet. Özellikle de kadınlara yönelik şiddet karşısındaki kişi ya da kişilerin korkaklığının, kendine olan güvensizliğin, sevgisizliğin kanıtıdır.


 Kadınlar bir toplumun en değerli hazinesi olmasına rağmen toplumda en büyük şiddeti ne yazık ki onlar görmektedir. Özellikle erkekler tarafından kadınlara yönelik saldırgan davranışlar kadınların kendini daha kötü hissetmesine neden olmaktadır. Ülkemizde kadınlara yönelik şiddet sayısı günden güne artmakta ve cezalar hafif olduğu için  bunun yapanlar  cahil  ve şiddet meyillisi ruh hastaları da ne yazık ki uslanmamaktadır. Bundan dolayı devlet kadına yönelik şiddette ağır yaptırımlar uygulamalıdır. Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk kadına, kadınlara önem vermiştir. Bunun için de “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” demiştir.


 Kadına yönelik şiddeti azaltmak için şunlar yapılmalıdır:

Kadına karşı şiddet konusunda toplumda bilinç geliştirilmelidir. Bu bilinç her şeyden önce kadının birey olduğunun kabulünü sağlayarak, toplumdaki zihniyeti değiştirici şekilde olması gerekir. Devlet çok yönlü olarak büyük problemi ele almalı, bu konuda gerekli çözümler üretebilmelidir. Toplumdaki bireylerin kadına karşı bakış açısında olumlu değişimler sağlayacak yenilikler yapılmalıdır. Kadınlarımızın eğitim ve iş hayatında desteklenmesine ve meslek sahibi olmalarına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır ve onlara her türlü destek sağlanmalıdır. Şiddete uğramış mağdur kadınlar için güvenli, kolayca ulaşılabilir, her zaman sığınabilecekleri kurumlar, gerekli önlemler alınarak oluşturulmalıdır. Şiddet mağduru kadın bu sayede kendini güvende hissedeceği bir ortama kavuşacaktır.


 Kısacası kadına karşı karşı şiddet eylemlerinin önüne geçebilmek için toplumsal düzeyde hareket edilmesi , toplumsal farkındalık  oluşturulması gerekmektedir. Devlet bu konuda gerekli önlemleri almalıdır ve  öncelikle şiddeti önleme ve şiddet mağdurunu koruma, sonrasında şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik mevzuatta gerekli düzenlemeleri yaparak ve uygulamadaki eksiklikleri tamamlayarak şiddet uygulayana karşı caydırıcı önlemler almalıdır. Böyle olursa kadına verilen değer artmış olur, kimse kadına dokunamaz. Kadını önce  kişi ya da kişiler değil öncelikle devlet korumalıdır. Yani kadınlar acınası varlıklar değil korunması, sevilip sayılması gereken varlıklar, bir toplumun en değerli hayat ağaçlarıdır. Kadına yapılan şiddet asla kabul edilmemeli,  Kadına şiddet gösteren cani insanlara, korkak ve kaypak kimselere öyle ağır cezalar verilmelidir ki bir daha kimse kadının kılına bile dokunamasın.

Duygularınızı ve Hayallerinizi Hangi Yolla Anlatmayı Tercih Edersiniz? Niçin?

 

Duygularınızı ve Hayallerinizi Hangi Yolla Anlatmayı Tercih Edersiniz? Niçin?


Her insanın duygularını ve hayallerini anlatma biçimi kişiye özeldir. Çünkü kimisi resim yolu ile bunu seçer kimisi müzik, kimisi  yazı yazarak, kimisi okuduğu bir kitabı anlatarak vb . Ben duygularımı ve hayallerimi müzik ile anlatmayı tercih ederim. Çünkü müzik benim hayatımın anlamı, ruhumu doyuran inanılmaz, eşsiz ve muhteşem  duygularımı anlatma aracıdır. Dinlediğim müzik beni uzak diyarlara götürebilir, dinlediğim müzik sayesinde sanki hayallerimi yaşıyor gibi hissederim ve olumlu enerji yüklenirim.


 Mesela vatan sevgisi ile ilgili bir türkü beni vatanıma daha çok bağlar ve vatanıma karşı daha çok çalışmam gerektiği bilinci ile hareket ederim. Özgürlük ile ilgili bir müzik ülkemin kıymetini bilmemi sağlar ve atalarımıza şükür ve minnet duygusu içinde olurum. Merhamet ve sevgi duygularını ortaya çıkaran müzik benim daha iyi insan olmamı sağlar ve daha çok empati kurmaya başlarım. Duygularımı ve hayallerimi müzik yolu ile anlatmaya çalıştığım zaman kendimi daha özgür ve daha iyi hissediyorum. Çünkü müziğin içinde tutku vardır, duygu vardır, sevme ve sevilme vardır, iyi insan olma vardır, sabır vardır, azim ve mücadele vardır.


 Yani hayata dair her şey aslında dinlediğim müziklerin içinde vardır. Bunlar da benim duygu ve düşüncelerimi daha iyi ortaya çıkarmamı sağlar ve böylece kendimi müzik yolu ile ifade etmiş olurum. Müzik yolu ile duygularımı daha iyi dile getiririm ve daha iyi kendimi ifade etmiş olurum. Tüm bunlarla birlikte Müzik, matematiksel düşünceyi güçlendirir ve öğrenme, dinleme gibi fonksiyonlara yardımcı olur! İnsanın ruhunu sakinleştirir, onu özgür kılar. Beynimizde endorfin salgısını arttırması nedeniyle rahatlık ve güzel duygularla bizi besler.

Aile Büyüklerinizin Zamanındaki Bayramlarla Günümüzün Bayramlarını Karşılaştırınız.

 

Aile Büyüklerinizin Zamanındaki Bayramlarla Günümüzün Bayramlarını Karşılaştırınız.


Aile büyüklerimizin zamanında bayramlarda erkenden kalkılır ve önce sabah namazı kılınır daha sonra da bayram namazı kılınırdı. Daha sonra cami çıkışı büyük büyük bir kuyruk oluşur ve insanlar birbirleri ile bayramlaşırdı. Daha sonra herkes evine gider ve güzel bir bayram kahvaltısı ile bayramın tatlı anıları başlardı. Ninelerimizin ve annelerimizin yaptığı kahvaltılık ekmekler, börekler sofrayı donatır ve tatlı dilin hakim olduğu bir sohbet süreci başlardı.


 Evler günler öncesinden temizlendiği için, tatlılar, yemekler hazırlandığı için ev sahibi büyük ve yaşlı kimseler evine gelecek olanları beklemeye başlardı. Gençler büyükleri ziyaret ederdi ve ellerinden öperdi. Çocuklar en güzel kıyafetlerini giyer ve büyükleri çocuklara harçlık ve çeşitli hediyeler  verilirdi.  Çocuklar sokak sokak şeker toplardı ve harika bir görüntü oluşurdu. Günümüzdeki bayramlara bakacak olursak şunları söyleyebiliriz. Mezar ziyaretleri azalmaya başladı. İnsanlar hayatın da getirdiği zorlu yaşam koşulları nedeniyle birbirlerine az gider gelir oldu ve görüşme daha çok telefondan görüntülü şekilde olmaya başladı. 


Eskiden misafir gelecek diye sevinen büyüklerimiz varken şimdiki dönemde evine misafir istemeyen insanlar olmaya başladı ve eskiden olan sosyallik azalmaya başladı. O gelmeden ben onun evine bayramlaşmaya gideyim ki o bana gelmesin düşüncesi insanlarda oluşmaya başladı. Bunlar da bayramın maneviyatına zarar vermeye başladı. Oysa eskiden ilişkiler daha samimiydi ve insanlar daha kucak açıcı bir şekilde evine alırdı gelen kişileri. Ailemle sürdürdüğüm bayram geleneklerimiz şunlardır. Babamla birlikte sabah namazına gidiyoruz ve bayram namazını da kılıyoruz. 


Daha sonra büyüklerimin ellerinden öpüyorum. Dedemler bize geliyor ve ailece büyük bir kahvaltı sofrası hazırlanıyor. Büyüklerimin elinden öpüyorum ve harçlıklarımı ve şekerlerimi alıyorum. Arkadaşlarımla komşu komşu şeker toplamaya gidiyorum. Evimize misafir geliyor ve biz de misafirliğe gidiyoruz ve güzel bir bayram geçiriyoruz.

Vakit Nakittir Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Vakit, Nakittir Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Zaman  para gibi değerlidir. Herhangi bir şey yapmadan geçirilen her saat, bir daha ele geçmemek üzere yitirilmiş olur. Bundan dolayı az bir zaman parçası bile boş geçirilmemeli, gereği gibi değerlendirilmelidir. Bunun için de atalarımız vakit, nakittir sözünü söylemişlerdir. 


Zamanın kıymetini bilmeyen insanlar geriye baktıklarında çok pişmanlık yaşarlar. Oysa zaman en değerli hazinemizdir. Çünkü insan zamanını  verimli kullanırsa başarılar elde eder ve geride büyük pişmanlıklar yaşamak zorunda kalmaz. Bunun için ömrümüzden geçen her salisenin bile değerini bilmek gerekir. Örneğin; gençken çalışmalıyız, birikim yapmalıyız ve yaşlılığımızı da rahat geçirmeliyiz. Bunu yapmanın yolu da zamanı iyi değerlendirme sayesinde olur. Çünkü zaman para gibi değerlidir. Zamanın kıymetini bilmezsek hayat bize mutluluk vermez.  Onun için zamanı önemsemek gerekir. Örneğin; Birkaç hafta sonra yazılılarımız başlayacaktır. Bu yazılı konularını son güne bırakmamalıyız.


 Zamanında çalışmalı, alın teri dökmeliyiz. Zamanı gelince de sınavımıza girip güzel notlar almalıyız. Çünkü o güzel notlar ileride bize güzel bir meslek, iyi bir maaş olacaktır. İşte tüm bundan dolayı geçen her anın kıymeti bilinmeli, zaman boşa harcanmamalıdır.

İnsan Ne İle Yaşar İle İlgili Kompozisyon

 

İnsan Ne İle Yaşar İle İlgili Kompozisyon

 

 İnsan Ne İle Yaşar kitabı; şeytan ve meleği temsil eden karakterleri öykülerinde kullanarak, insanın er ya da geç iyiliğin peşinden gidebileceğini anlatmak ister. Tolstoy 1885'te yayımlanan bu esere adını veren "İnsan Ne İle Yaşar" adlı öyküde, insanların özünde iyilik olduğunu ve durum her ne olursa olsun iyilik yapması gerektiğini anlatır.

 

İnsan Ne ile Yaşar kitabı, insanın yalnız yaşayamayacağı ve yaşadığı hayatta sevmeyi öğrenmesi gerektiğini konu edinir. İnsan Ne ile Yaşar kitabının konusu sevgi, merhamet, yalnızlık, ahlaki değerler gibi temaları içerir. İnsan Ne İle Yaşar denildiğinde insanın iyilik ile, sevgi ile , merhamet ile yaşadığını görebiliriz. Kişi her zaman kendini düşünmeli, kendini de başkalarının yerine koyarak empati kurabilmeli ve iyilikten, güzel niyetten, temiz kalpten yana olmalıdır. İnsanı yaşatan şey yardımsever olmaktır, almaktan çok vermek, nefret etmekten çok sevmek, değer vermektir. Açgözlü olmamak gerekir, paylaşmak gerekir, iyilik etmek gerekir, sevgiyi yüreğinde her daim taşımak gerekir.

 

 Sevgi ve merhametin özü aslında Yüce Allah’a duyduğumuz sevgiden ileri gelir. Yüce Allah’ı seven kimseler iyilikten yana olurlar, ruhlarında her zaman iyilik ve yardımseverlik barındırırlar.

Bıçağı Kestiren Kendi Suyu İnsanı Sevdiren Kendi Huyu

 

Bıçağı Kestiren Kendi Suyu, İnsanı Sevdiren Kendi Huyu


İyi su verilmiş çelikten yapılan, ustalıkla bilenen bıçak dayanıklı ve keskin olur, bu da onun değerini artırır. İnsanı değerli, sevimli kılan da huy güzelliğidir. Geçimsiz , huysuz kimseler toplum tarafından sevilmez. Bunun için atalarımız bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu sözünü söylemişlerdir.


 İnsan nezaket sahibi olursa, anlayışlı olursa, toplum içinde hal ve hareketlerine dikkat ederse sevilir, sayılır. Oysa ağzından çıkan söze dikkat etmeyen, kaba saba insanlar itici bulunur ve kimse böyle kişilerle iletişim içinde olmak, arkadaş ya da dost olmak istemez. Onun için önce güzel bir ahlaka, güzel bir huya sahip olmak gerekir. Güzel huylu insanlar tebessüm eden, içten olan, samimi olan kimselerdir. Böyle insanlar toplum tarafından çok sevilir ve böyle insanlar aranan, sorulan,  zor zamanlarında yardımına koşulan insanlar olur. Bundan dolayı her zaman güzel bir huya sahip olmalıyız. 


Duruşumuz ile, konuşmamız ile insanları olumlu yönde  etkilemeliyiz ve insanlar üzerinde  parlak bir etki bırakmalıyız. Bunu yaptığımız zaman hem kendimiz mutlu oluruz, hem kimseyi kırmamış oluruz hem de insanlara moral vermiş oluruz.

En Büyük Hazine Kanaatkâr Olmaktır, Sonra Sağlık ve Çalışkanlık Oldu Mu, Yaşamak İçin Yeter Bunlar.

 

En Büyük Hazine Kanaatkâr Olmaktır, Sonra Sağlık ve Çalışkanlık Oldu Mu, Yaşamak İçin Yeter Bunlar

 

İnsan sahip olduğu şeylere şükretmesini bilmelidir sürekli fazla ve hep daha fazlasını ister. Daha fazlasını da istemeye devam ettiği sürece hayatı boyunca mutsuz olur ve hayata olan tutkusu da kalmaz. Oysa kanaatkâr olmak insanı mutlu eder, insanın hayata bakış açısını olumlu yönde etkiler ve insanın empati kurduğunu da gösterir. 


Bunun için de en büyük hazine kanaatkâr olmaktır, sonra sağlık ve çalışkanlık oldu mu yaşamak için yeter bunlar der Goethe. Gözü ve gönlü tok olan insanlar sevgi dolu ve merhamet dolu insanlardır. Sağlıklı olduğumuz zaman, çalışkan da olduğumuz zaman hayatı daha çok severiz ve hayata dört elle sarılmaya başlarız. Tüm bunlar insanı güçlü kılar, mutlu eder ve kişin yaşamda daha dik durmasını sağlar. 


Sağlığı yerinde olmayan, tembel ve açgözlü kimseler yaşamadan da zevk almazlar ve tekdüze bir şekilde yaşamaya devam ederler. En büyük hazine kanaatkâr olmak, sağlıklı olmak ve çalışkan olmaktır. Kötülük insana tamahtan gelir. Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı. der. Hz. Mevlana.

Gücün Haklı Çıktığı Yerde Adalet Yoktur Güce Tapan İnsanların Olduğu Yerde Huzur Yoktur

 

Gücün Haklı Çıktığı Yerde Adalet Yoktur Güce Tapan İnsanların Olduğu Yerde Huzur Yoktur


Gücün olduğu yerde adalet yoktur. Çünkü adalet güçle değil hakkı olana hakkını teslim etmekle gerçekleşir. Güce tapan insanların olduğu yerde huzur olmamasının nedeni de yine adaletsiz bir toplum yapısının olmasından kaynaklanır. Bir toplumda adalet ortadan kalkmışsa orada güçlüler adalet verici olur ve bu da keyfi olacağı için mazlum olanın hakkı çiğnenir, güçlü olanın hakkı olmasa bile ona en geniş yetki verilir. Bunların gerçekleşmemesi için toplumların içindeki fertlerin tek tek adalete önem vermesi gerekir ve her zaman adaletten yana olması gerekir.


 Adaletin olmadığı yerde ahlak yoktur, adaletin olmadığı yerde huzur yoktur, adaletin olmadığı yerde insanlık da insan hakları da yoktur. Onun için önce adaletli olmak gerekir. Haksızlıklara gereken zamanda ve gereken yerde tepki vermek gerekir. Haksız olan, adaletsizliği yapan en yakınımız bile olsa affedilmemesi gerekir. Etik olan haklı olana hakkını vermektir. Yüce Allah da Kuranı Kerim2de adaletin önemi ile ilgili şu ayeti indirmiştir: Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. Maide Suresi, 8. ayet. İşte tüm bunlardan dolayı güce değil adalete sırtımızı yaslamalıyız ve haklı olanın yanında olmalıyız. 


"Haklıdan yana değil güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar; güç merkezi değiştikçe döner fırıldak olurlar." demiştir Uğur Mumcu. Bizler haklı olanın yanında olalım güçlü olanın değil.

İyi İnsan Aklından Hiç Kötülük Geçirmeyen Saf İnsan Değildir İyi İnsan Her Şeyin Farkında Olup İyiliği Tercih Edendir

 


İyi İnsan Aklından Hiç Kötülük Geçirmeyen Saf İnsan Değildir İyi İnsan Her Şeyin Farkında Olup İyiliği Tercih Edendir


İyi insanlar hiçbir şeyden haberi olmayan, saf kimseler değildir. Yani kendilerini geliştirmiş, olgun, kişiliği oturmuş, yürekleri temiz olan insanlardır. İyi kimseler  kimlerin art niyetli kimlerin kötü niyetli olduğunu bilirler ama her şeye rağmen iyi olarak kalmayı tercih ederler. Karşısındaki kişilerin nasıl olduğunu bilirler ama onları gibi olmazlar. Çünkü onlar gibi olursa kendilerinin de onlardan bir farkı olmadığını anlarlar ve bunun için her şeye rağmen iyi olmakta ısrar ederler.


Kendi duruşlarını bozmazlar ve kendilerine yakışan erdemli davranışları sergilerler. İyi insan aklından hiç kötülük geçirmeyen saf insan değildir, iyi insan her şeyin farkında olup iyiliği tercih edendir. Yoksa iyi insanlar da bilir her türlü oyun çevirmeyi, insanları kandırmayı, bencil olmayı. Ama onlar her şeye rağmen iyi olmayı tercih ederler. Merhametli olmayı, sevgi dolu olmayı tercih ederler. Kimi kurnaz insanlar onlar iyi niyetli diye onlara en iyi yakıştırması yapa ve karşısındaki kandırdığını, kullandığını sanır ama herkes kendine yakışanı yapar ve herkes kalbinin ekmeğini yer. 


İyi niyetli insanların iyi niyetini sömüren kimseler aslında zavallı kimselerdir. Böyle insanlara karşı da dikkatli olmak ve kendini kullandırmamak gerekir. İyi insanları daha çok sevmeliyiz ve onlara daha çok değer vermeliyiz. Onların iyi niyetini suistimal etmemeliyiz.

Arkadaşını Yalnızken İkaz Et Başkalarının Yanında Öv.

 

Arkadaşını Yalnızken İkaz Et Başkalarının Yanında Öv.


Arkadaşlar birbirlerinin her halini her ortamda dile getirmeyen, birbirlerine saygılı olan ve birbirini çok seven kimselerdir. Arkadaşlar arasında bazen anlaşmazlıklar olabilir ve bu son derece normaldir. Arkadaşımız bir yanlış yaptığı zaman onun kusurunu başkalarının yanında bağıra bağıra söylememeliyiz. Ona akıl vermeye çalışmamalıyız. Bu olsa olsa dikkat çekme ve arkadaşımızı başkalarının yanında küçük düşürme, rencide etme olur. 


Arkadaş arkadaşı yalnızken uyarmalı, yanlışlarını da baş başayken birbirlerine söylemelilerdir. İyi bir arkadaş  sevdiğini her hali ile kabul eder ve onu başkalarının yanında kırmaz, incitmez. Bunun için de arkadaşını yalnızken ikaz et, başkalarının yanında öv denilmiştir. Arkadaşlarımızı başkalarının yanında övdüğümüz zaman arkadaşımız kendini iyi hisseder, mutlu olur ve yanlışları varsa da onları düzeltmeye çalışır ve daha iyi insan olma yolunda ilerler. 


Başkalarının yanında övdüğümüz arkadaşımız kendini daha güçlü hisseder, bize güven duyar ve o da bizim her zaman yanımızda olur, o da bizim yanlışlarımızı baş başayken bize söyler. Böylece de arkadaşlık daha uzun ömürlü, daha güvenilir ve daha sevgi dolu olur. Başkalarının yanında uyarmak ise onu mutsuz hisseder, kendini güvende hissetmez ve bir daha bize güvenmez.

Hayatta En Büyük Mucize Küçükken İyi Bir Öğretmene Rastlamaktır.

 


Hayatta En Büyük Mucize Küçükken İyi Bir Öğretmene Rastlamaktır.


İyi bir öğretmen öğrencisinin hayatında kalıcı bir iz bırakır ve okuttuğu öğrenciler büyük adam olunca bile öğretmenini asla unutmazlar ve onu her zaman güzel anarlar. İyi bir öğretmen olmanın yolu da çocuklara şefkat ve merhamet göstermekten, onları sevgi ile beslemekten geçer. Her şey alfabeyi öğretmek, akademik anlamda en iyi olmak değildir. Bazen bir çocuğun başını okşamak, ona güzel bir söz söylemek, o yaramazlık yaptığında gözlerinin içine bakarak ona tebessüm etmek iyi bir öğretmenin yaptığı güzel davranışlardır ve çocuklar bunu asla unutmazlar. 


Unutmadıkları için de o öğretmenini ya da öğretmenlerini  ilerili yıllarında hatırladıkları  zaman hüzünlenirler ama yanı zamanda sevgiyi hissederler, mutluluğu kalbinin en  ücra köşelerinde yaşarlar, yüzleri canlanır, neşeli olurlar. Bunun için hayattaki en büyük mucizedir iyi bir öğretmene rastlamak. Özverili, cesur, çalışkan, iyimser, kendine güvenli öğretmenlerin yetiştirdiği çocuklar da aynı olur ve geleceğe emin adımlarla yürür. Aydın olan bu öğretmenler çocukların okul hayatındaki en değerli mücevheridir. Böyle öğretmenler olduğu zaman onlara sıkı sıkı sarılmalı, onların kıymeti bilinmeli ve onlar çok ama çok sevilmelidir.


 Çünkü onlar bugünün miniklerini geleceğin iyi insanı, çalışkan bilim insanları öğretmenleri, mühendisleri yapan kişilerdir. Onların yetiştirdikleri kişiler geleceğe yön verecek, ilerlemeyi sağlayacaktır. Hayattaki mucizelerin bitmemesi dileği ile öğretmenler günü kutlu olsun, öğretmenlerimiz hep var olsun.

E- Kitap Kullanmanın Okuma Alışkanlığı Üzerine Etkilerini Araştırınız.

 

E- Kitap Kullanmanın Okuma Alışkanlığı Üzerine Etkilerini Araştırınız.


E-kitap kullanmanın okuma alışkanlığı üzerine etkilerine baktığımızda hem olumlu etkileri hem de olumsuz etkileri görebiliriz. Olumsuz etkilere baktığımızda geleneksek kitap okuma, kitaba dokunma ve kitabın kokusunu içine çekme gibi duygular zayıflayabilir ve kişi teknolojiye bağımlı hale gelebilir.


 Oysa kitaba dokunarak okumak, her bir sayfayı çevirerek ilerlemek kişiyi mutlu ederken  bunu yapamamak kişinin kendini mutsuz hissetmesine neden olabilir ve okuduğu kitaptan zevk almayabilir. e-kitabı sürekli okuyarak ekranda vakit geçirdiği için gözde ileriki zamanlarda ağrılar başlayabilir. Olumlu etkilerine baktığımızda ise şunları söyleyebiliriz. E-kitabı her yere götürebiliriz. İş yerimize, tatile gittiğimiz yerlere ve daha çok sayıda yere. Her yerde kitap okuyabiliriz. Dolmuşta, arabada, minibüste hemen açıp okumaya başlayabiliriz. İstediğimiz kitapları istediğimiz zamanda okuyabiliriz ve böylece genel kültürümüz de artırmış oluruz. Yazı tipi, boyut, arka plan rengi gibi özellikleri kişisel tercihlerinize göre ayarlayabiliriz. Böylece okuma deneyiminizi kendi zevkimize göre özelleştirerek daha keyifli bir hal almasını sağlayabiliriz. 


Kısacası amacına uygun bir şekilde kullandığımız zaman bizim için faydalı olur ama geleneksel kitap okuma şeklimizi de unutmamak gerekir. Arada da o şekilde okumak bizi mutlu eder. Çünkü kitaba dokunmak, onu hissetmek, onu koklamak onunla aramızda güçlü bir bağ kurar.

Kötümserlik Zayıflığa İyimserlik İse Güce Yol Açar

 

Kötümserlik Zayıflığa  İyimserlik İse  Güce Yol Açar


Kötümser insanlar  her şeyin en kötüsünü düşünür ve bunun için motivasyonu düşük olur ve yaşamdan fazla zevk almaz, heyecan duymaz, her şeyde bir kusur bulur ve insanların da modunu düşürür. Kötümser insanların genel özelliklerine bakacak olduğumuzda kendine güven duymayan, başaracağına inanmayan, yeni girişimlerde bulunmayan kimselerdir. 


Kendi başarısızlıklarında bile başkalarını suçlayan bu insanların böyle olmalarının altında zayıflıkları yatar aslında. Kendilerini zayıf gördükleri için, benlik algısı düşük olduğu için kötümser yaşamaya devam eder ve bu da onları daha geriye götürür. Oysa iyimser insanlar kötü olaylardan bile bir şey çıkarır ve umudunu hemen kaybetmez. Israrla çalışmaya, üretmeye, olumlu düşünmeye devam eder ve başarana kadar yolundan vazgeçmez. Böyle olduğu için de motivasyonları hep yüksek olur, hayattan zevk alırlar, hayatın heyecanını içinde yaşarlar ve mutlu olmaya bakarlar. 


Böyle oldukları için de güçlü olurlar, kendilerine güven duyarlar ve yapamam, edemem gibi kelimeleri çok az kullanırlar. Başka insanlara da örnek olurlar kimsenin modunu düşürecek olumsuz davranışlarda bulunmazlar. Onun için hayata karşı daha dik duruşlu ve güçlü olurlar, daha mutlu olurlar

Yukarıdaki Paragrafta Anlatım Biçimlerinden Hangisi Kullanılmıştır?

 

Yukarıdaki Paragrafta  Anlatım Biçimlerinden Hangisi Kullanılmıştır?

 

Düşünce ve sanat adamları sözleri ve yazılarıyla dile değer kazandırırlar. Bu işi, dile yenilik yenilikler getirmekten çok onu bükmek, imkanlarını çoğaltmak, gücünü artırmak yoluyla yaparlar. Yeni kelimeler getirmezler. Onları zenginleştirir, anlamlarını ve kullanımlarını sağlamlaştırır, derinleştirirler,; onlara  alışılmamış bir çeşni verirler ama bunu da dört bir yanı düşünerek, ustalıkla yaparlar.


 Zamanımızın yazarlarına bakınca herkesin harcı olmadığı anlaşıyor bu işin. Herkes gibi konuşmayı küçümseyerek cüretli işlere girişiyorlar. Ama hünersizlik ve  ve zevksizlik yüzünden yaya kalıyorlar. Ortaya bir sürü zoraki tuhaflıklar, soğuk, anlamaz yapmacıklar çıkarıyor, bunlar anlatılmak istenen şeyi yükseltecek yerde alçatıyor.

 

Yukarıdaki Paragrafta   öyküleyici, tartışmacı, betimleyici, açıklayıcı anlatım biçimlerinden hangisi kullanılmıştır. Aşağıya boş alana gerekçesiyle birlikte yazınız.


Yukarıdaki paragrafta tartışmacı anlatım  biçimi kullanılmıştır.  Tartışmacı Anlarımın tanımına baktığımızda ise  Herhangi bir alanda ileri sürülen bir görüşün yanlışlığını kanıtlamak, o tezi çürütmek veya değiştirmek amacıyla yazılan yazılarda kullanılan bir anlatım biçimi olarak görürüz. Parçada da zamanımız yazarlarının sözcükleri zenginleştirip anlamlarını ve kullanımlarını sağlamlaştıramadığı, derinleştiremediği; onlara alışılmamış bir çeşni veremedikleri ifade edilip bu şekildeki bir düşünceye karşı çıkılmıştır. Yani bir tartışma yöntemine gidilmiştir.