Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sosyal Medya ve Teknolojinin Dili Nasıl Etkilediği İle İlgili Kompozisyon

  

Sosyal Medya ve Teknolojinin Dili Nasıl Etkilediği İle İlgili Kompozisyon

 

Dil bir milletin aynasıdır, bir milletin kimliğidir. Ana dil doğru konuşulup doğru yazılmadığı zaman kendi benliğimizden uzaklaşmaya başlarız ve yabancı dillerin etkisi altında oluruz. Sosyal medya ve teknoloji ana dilimizi iyiden iyiye etkisi altına almaya başlamıştır. Günlük yazışmalarda harfler yutuluyor, kelimeler kısalıyor, resmiyetini yitiriyor hatta kelimelerin yerini şekiller, “emoji” adı verilen semboller alıyor. Uygulamalar kendi alfabelerini oluşturuyor.

 

Telefonda mesajlaşırken bile nasılsın, ne yapıyorsun demek yerine naber, merhaba yerine hello, selam yerine slm, iyi geceler yerine çeşitli emojilere yer veriliyor. Bu da zamanla ana dilimizin kendi kelimelerinin unutulmasına neden olacaktır. Okta Sinanoğlu’nun ana dil ile ilgili bir sözü vardır: “Önümüzde iki yol var:” Ya uyanıp dilimizi koruyacağız ya da iki nesil sonra Türkiye diye bir ülke, Türkçe diye bir dil kalmayacağını kabul edeceğiz! Seçim sizin!”  Gerçekten de dilimize sahip çıkmadığımız zaman, teknolojinin her şeyini arıtmadan dilimize aldığımız zaman dil bir zaman sonra anlamını yitirmeye başlayacaktır. Daha önce belki de hiç duymadığımız birçok kavram birden hayatımıza girebiliyor, aynı hızla da unutulabiliyor. 

 

Teknolojide daha çok yabancı dil olduğu için bunu mecburen kullanıyoruz ama yabancı dildeki kelimelere Türk Dil Kurumu tarafından Türkçe isimler verilmektedir.  Dünyada ortak dil İngilizce olduğu için ne yazık ki çoğunlukla İngilzice konuşulmak zorunda kalıyor. Tüm bunlara rağmen ana dilimizden uzaklaşmamalıyız ve kendi dilimizi doğru ve etkin kullanmalıyız.

Ahlak Kurallarına Uyulmayan Bir Toplumda Çıkabilecek Sorunlar Nelerdir? Açıklayınız.

 Ahlak Kurallarına Uyulmayan Bir Toplumda Çıkabilecek Sorunlar Nelerdir? Açıklayınız.


İnsanlar toplum halinde yaşarlar. Toplum yaşamında düzen sağlanması için insanların birbirleri ile, toplumla iyi geçinmesi ve belli başlı kurallara uyması gerekir. Toplum hayatını düzenleyen sosyal düzen kuralları vardır. Bunlar  din kuralları, görgü kuralları, ahlak kuralları ve hukuk kurallarıdır. Ahlak, bir toplumda iyilik ve kötülük hakkında oluşan değer yargılarına göre, yapılması ve yapılmaması gereken davranışlara ilişkin kurallardan oluşur.

 

Toplumda ahlak kurallarına uyulmadığı zaman  çeşitli sorunlar ortaya çıkar. Çünkü toplumun geçmişten gelen gelenek, görenekleri, örf ve adetleri vardır. Bunların değişmesi kolay olmaz. Bunlardan  biri de ahlak kurallarıdır. Bizler bu ahlak kurallarını çiğnediğimiz zaman toplum tarafından dışlanır ve hoş görülmeyiz. Toplumda huzur olmaz ve ahlak kuralları çiğnendiği için gelecek nesillere sağlam bir gelecek bırakılmaz. Örnek olmayan davranışlar çocukları, gençleri kötü etkiler ve bu da toplum içinde düzenin sağlanmasına engel olur. Örneğin ana babaya saygılı olmak,  dürüst olmak, yalan söylememek, küçüklere sevgi ile büyüklere saygı ile yaklaşmak, cömert olmak, merhametli olmak, hoşgörülü olmak ahlak kurallarından bazılarıdır. Bunlar aynı zamanda insani değerler, insani erdemlerdir.

 

 Bunlar yapılmadığı zaman toplum temelden sarsılmaya başlar. Herkes bencil olursa, kimse kimseye iyilik etmezse, saygı göstermezse insanlık ölür ve bu da topluma büyük zarar verir ve toplum bozulmaya  ve çürümeye başlar. Toplumda insanlar birbirine güven duymamaya başlar, sevgi ve saygı azalır.

“İhtiyatlı Başa Kar Yağmaz.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

  “İhtiyatlı Başa Kar Yağmaz.” Sözü İle İlgili Kompozisyon


 İhtiyat kelimesi sözlükte; herhangi bir konuda, ileriyi düşünerek ölçülü davranma, sakınmadır. İnsan çalışma zamanında çalışmalı, dinlenme zamanında dinlenmelidir. Gençlik yıllarında çok çalışıp elindeki parasının hepsini gençlik yıllarında har vurup harman savurmamalıdır.

 

İleriyi de düşünmeliyiz. İhtiyatlı başa kar yağmaz sözü ile anlatılmak istenen şudur: Tedbirli olan insanlar, planlı olan insanlar ileride sıkıntıya düştükleri zaman fazla zorlanmazlar. Çünkü geleceğini düşünerek hareket etmiştir ihtiyatlı kimseler. Yani gelecekte maddi sıkıntılara girebilirim onun için şimdiden tedbirli davranayım demişlerdir. Bundan dolayı böyle kimseler kolay kolay kimseye muhtaç olmazlar ve kendi yağı ile kavrulmaya devam ederler. Bizler de her zaman tedbirli olmalıyız ve ilerisini düşünmeliyiz hayatın. Elimizde olan her şeyi bir anda bitirmemeliyiz.  Ölçülü davranmalıyız.

 

Örneğin aylık kazancımız yirmi bin ise önce gereksinimlerimizi karşılamalı, kalanın bir kısmını ise mutlaka saklamalıyız. Gelecek kötü günler için ihtiyatlı davranmalıyız. Ya da bir baba kazandığı paranın hepsini harcamamalıdır. İleride  üniveriste okuyacak olan çocukları için bankaya para yatırmalı ve birikim yapmalıdır. O çocuklar büyüdüğü zaman baba böylece kimseye muhtaç olmaz ve çocuklarını rahatça okutur. Tedbirli olmanın faydasını da bu şekilde görmüş olur.

Verdiğin Sözü Tut! Konulu Kompozisyon

 Verdiğin Sözü Tut! Konulu Kompozisyon

 

Verilen sözü tutmak  lafının eri olduğunu gösterir kişinin. Kime, nasıl ve ve ne şekilde bir iş hakkında ya da herhangi bir şey hakkında söz verdiysek o verdiğimiz sözü mutlaka yerine getirmeliyiz. Verilen sözü tutmak kişinin dürüst ve güvenilir insan olduğunu kanıtlar. Verilen sözler tutulmadığı zaman insanların sözü tutmayan kişiye karşı güveni kalmaz ve bir daha o kişinin hiçbir sözüne itibar etmezler. Kaliteli ve akıllı insanlar verdiği sözü tutar. İnsanlara umut verip onlara şunları yapacağım, bunları yapacağım deyip yapmamak ve umudu olan insanların umudunu kırmak, hayallerini suya düşürmek erdemli bir insana yakışmaz. Kendini bilen insan sözünün arkasında durur. Yapamayacağımız şeyler için de söz vermez.

 

 Bazen toplum içinde kimi insanlar kendilerini ön plana atmak için hemen bir şey hakkında karşıdaki kişiye söz verirler ve böylece kendilerini iyi gibi gösterirler. Oysa verdikleri sözü tutmazlar ve orada havasını atarlar. Bu yanlış bir şeydir. İnsan ya hava atacağım diye yalandan sözler vermemeli ya da iyice düşünüp ondan sonra verdiği sözü tutacağını belirtmelidir. Böylece hem yalancı durumuna düşmez hem de insanlar bize güvenmeye ve inanmaya devam eder. Verilen sözü tutmak ahde vefa göstermektir. Yalan yere söz vermek dilin afetlerinden biridir. Söz verip yerine getirmemek aynı zamanda münafıklığın da alametidir. 

 

Hz Muhammed (sav) verdiği sözü tutmayanlar ile ilgili şu sözü söylemiştir:

“Şu üç şey kimde bulunursa -oruç da tutsa, namaz da kılsa- o, münafıktır;
- Konuştuğu zaman yalan söyleyen,
- Verdiği sözden cayan ve
- İtimat edildiği halde emanete ihanet eden.” 


Buradan da anlaşıldığı gibi ne kadar ibadet edilirse edilsin verilen sözü yerine getirilmediği zaman bir anlamı olmayacaktır o ibadetlerin Yüce Allah nezdinde. Dil, insanlara söz vermek için adeta yarışır ama nefis, çoğu zaman verilen sözü yerine getirmeye yanaşmaz. Bunların olmaması için verdiğimiz söze yani özümüze sadık kalmalıyız ve sözümün arkasında durmalıyız.

Fakir Dost Çabuk Unutulur Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 Fakir Dost Çabuk Unutulur Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

İnsan bu dünyada insan olarak kalabiliyorsa en büyük şeyi başarmış demektir aslında. İnsan olmak demek iyi ve güzel ahlaklı insan olabilmek, dürüst ve güvenilir olmak demektir. Sosyal bir varlık olduğumuz için diğer insanlarla konuşmak isteriz, dertlerimizi, sevinçlerimizi anlatmak isteriz. Bunun için arkadaşlıklar, dostluklar kurarız. Kurduğumuz dostluk sağlam temeller üzerine kurulmuşsa o dostluk ömürlük olur. Yoksul kimselerin imkanları kısıtlı olduğu için ancak kendi ihtiyaçlarını karşılayabilirler. Başkalarına yardımcı olamadıkları için kendilerine ihtiyaç hissedilmez. Aranıp sorulmazlar.

 

  Bundan dolayı da atalarımız “Fakir dost çabuk unutulur.” demiştir. Sevdiğimiz, değer verdiğimiz dostlarımız fakirse o dostlara daha çok bağlanmalı ve onları daha çok sevmeliyiz. Toplumda ne yazık ki fakir dost çabuk unutulmaktadır. Çünkü fakirin kimseye vereceği parası yoktur, kimseyi şımartacağı pahalı hediyeleri yoktur. Onun için fakir dostu geçiştirir insanlar. Kendilerine varlıklı dostlar bulmaya çalışırlar. Oysa insan olmanın en büyük erdemi sağlam karakterli dostlara sahip olmaktır. Dostumuzu fakir diye onu bırakıp gitmemeliyiz. Bizim durumumuz iyiyse onun elinden tutmalıyız ve onun için her türlü fedakarlığı yapmalıyız.

 

 Ondan bir beklenti içine girmeden yapmalıyız iyiliğimizi. İşte  o zaman biz gerçek dost oluruz ve fakir dostumuzun gözünde insan oluruz. Allah katında ise  değerli oluruz. Önemli olan insanların şahsiyetidir. Zenginliği, parası pulu değildir. Toplumda güç olan taraftan yana olmamalıyız. Şahsiyeti değerli olan, bize güven veren, dürüst dostlar edinmeliyiz. Az ve öz dostumuz olmalıdır.

Dost Acı Söyleyen Değil Acıyı Tatlı Söyleyebilendir Sözü İle İlgili Kompozisyon

 Dost Acı Söyleyen Değil Acıyı Tatlı Söyleyebilendir Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Dost seninle gülebilen, senin ağlayabilendir. Her koşulda yanında olan ve senin her zaman arkanda dağ gibi duran kişidir.  Dostlar birbirine güvenmeli, birbirinin dedikodusunu başkaları ile yapmamalıdır. Sorunları olduğu zaman yüz yüze konuşabilmeli kötü niyetli insanların onların arasını bozmaya izin vermemelilerdir.

 

Dost acı söyleyen değil, acıyı tatlı söyleyebilendir atasözü ile anlatılmak istenen şudur: Dost insanın hatasını yüzüne söylerken bunu kırıcı bir şekilde o kişiye ifade etmez. O acı eleştiriyi bile karşıdakini incitmeden onu severek nazik bir şekilde söyler. Düşman kimselerin aksine dostla hiçbir çıkar kaygısı gütmeden insana yaklaşırlar ve onun iyiliğini kusurlarını, yanlışlarını efendi bir şekilde söyler. Acıyı tatlı bir şekilde söyleyen dost daha çok sevilir, daha çok benimsenir ve o dosta olan güven daim olur. Kimi dost olduğunu zanneden kimseler dostum dediği kişiye yanlışlarını onu suçlayarak ona hakaret ederek ve onun canını yakarak söyler.

 

 Böyle kimseler de hiçbir zaman gerçek bir dost olmamıştır zaten. Sadece dostlar değil genel insan ilişkilerinde de bir arkadaşımıza, bir akrabamıza hatalarını söylerken onları kırıp dökmeden yüzüne hatalarını söylemeliyiz. Böylece daha insan oluruz ve daha saygın bir konuma geliriz. Hatalarını yüzüne kibarca söylediğimiz kişilerin hatalarının ne olduğunu daha iyi anlar ve bir daha aynı hataları yapmamak için kendilerine çekidüzen veririler ve dostlarına olan saygısı ve sevgisi de daha çok artar ve dostluklar da bir ömürlük olur.

“Hiçbir Baba Evladına Güzel Terbiyeden Daha Üstün Bir Hediye Vermemiştir.” Hadisinde Anlatılmak İstenen Mesaj Nedir? Yazınız.

 “Hiçbir Baba Evladına Güzel Terbiyeden Daha Üstün Bir Hediye Vermemiştir.” Hadisinde Anlatılmak İstenen Mesaj Nedir?


Sevgili Peygamber Efendimiz Hz Muhammed Mustafa çocukları severdi ve çocuklar ile güzel vakit geçirirdi. Torunlarına ilgisi, şefkati ile harika bir dedeydi Hz. Muhammed. Sizin en hayırlınız ahlakça en güzel olanınızdır der Hz Muhammed aynı zamanda. Çünkü ahlak bakımından zengin olmak kişiyi insan yapar, zengin yapar. Önemli olan maddi zenginlik değil manevi zenginlik, ruh zenginliği, kalp zenginliğidir. Hiçbir baba evladına güzel terbiyeden daha üstün hediye vermemiştir. En güzel hediye güzel ahlak, güzel davranışlardır. Yetiştirdiğimiz çocuklar büyüdükleri zaman birer yetişkin olacaklardır.


 Babalar onları nasıl eğitirse o çocuklar da babalarının eğittikleri gibi baba olacaklar, komşu olacaklar, iş arkadaşı olacaklar vb. Her şeyden önce çocuklara terbiye verilmelidir. Ana, babalar kendi davranışları ile çocuklarına güzel örnek olmalıdır. Kendisi namaz kılmayan, kendisi yalan söyleyen, kendisi her türlü sahtekarlığı yapan bir baba çocuğuna namaz kıl evladım, dürüst ol evladım dediğinde bu bir işe yaramayacaktır. Çünkü çocuk babasından öğrendiğini yapacak ve babası gibi olmaya başlayacaktır zamanla. O çocuk da ileride baba olduğunda çocuğuna aynı nasihatleri verecek onun çocuğu da kendi gibi olacaktır vb. İşte burada önemli olan hayırlı evlatlar yetiştirmekten önce hayırlı anne baba olmak gerekir. Zaten örnek olduğumuz zaman çocuklar da bizi örnek alacak, anlayacaklar ve yaşamlarında da bizden öğrendiklerini sergileyeceklerdir. 


Bizler güzel ahlaklı olursak onlar da olur. Güzel ahlaklı çocuklar yetiştirmek  geleceğimizi daha iyi yapar. Güzel ahlaklı çocuklar yetiştirmek topluma fayda sağlar. Kötü ahlaklı çocuklar ise toplumun başına bela olur, ülkesine bela olur ve dünyaya bela olur. Onun için her şeyin en önemlisi ahlaktır. Her işin başı ahlaktır, insan olmaktır, merhametli olmaktır, her türlü canlıya saygı duymak, can yakmamaktır. En büyük armağan ahlaklı, eğitimli, ülkesine ve vatanına hayırlı insan gibi canlar yetiştirmektir.

Çalışkanlık İle İlgili Bir Kompozisyon Yazınız.

 Çalışkanlık İle İlgili Bir Kompozisyon Yazınız.

 

İnsanoğlu yüzyıllar boyunca çalışarak bilim ve teknolojide ileriye giderek tarım ve hayvancılıkta ileriye giderek bir sürü şey öğrenmiştir. Bugün daha rahat bir yaşam sürülüyorsa bunun sebebi dünya için çalışan ve dünya insanlarına katkı sağlayan çalışkan insanlardır. Tüm dinlerde çalışmanın, çalışkan olmanın ne denli önemli olduğu söylenir. Kuran-u Kerim’in ilk emri de oku der. Çünkü insanoğlu ancak okuyarak merak ederek bir yerlere gelir ve kendine fayda sağlar.

 

 Çalışkan olmak için okumak gerekir, sorumluluk bilinci içinde olmak gerekir, kendine ve başkalarına faydalı olmak gerekir. İnsan dünya için, vatanı için, içinde yaşadığı toplum için, yakın çevresi için çok çalışmalı ve rahat etmelidir. Çalışmadığımız zaman beynimiz de bir süre sonra işlevini kaybetmeye başlar. Aşırı konfor beyni çürütür diye boşa dememiş Sinan Canan Hoca. Aşırı rahat olduğumuz zaman beyin uyuşmaya başlar ve yerimizden bir türlü kalkmak istemeyiz. Tembellik başlar önce. Tembellik de yine kendisini doğurur ve böylece hayattan da zevk almamaya başlarız. Bedenini, ruhunu çalıştırmayan hantallaşır ve kişi yediği gıdalardan bile bir süre sonra zevk almamaya başlar. Çünkü alın teri dökmemiştir, yorulmamıştır. Rahatlık insanı geriye götürür.

 

Oysa azıcık bir zihin yorgunluğu bile kişiye başka yeni fikirler açabilir. İşte bunun için çalışmak ve çalışkan olmak gerekir. Çalışan ve üreten nitelikli bu çalışkan insanlar sevilen ve sayılan kişiler olur. Toplum içinde bu kişilere daha olumlu yaklaşılır. Çalışkanlık kişinin kendisine olan öz saygısıdır aslında. Gelişmiş ülkelere baktığımızda insanlarının çalışkan ve sorumluluk sahibi insanlar olduğunu görebiliriz. Bizler de gelişmiş ülke olmak için çalışmalıyız, üretmeliyiz ve çalışkanlığımız ile tanınmalıyız. Tıpkı Japonya gibi.

Gerçek Dost İle İlgili Kompozisyon

  Gerçek Dost İle İlgili Kompozisyon


Gerçek dost her şeyden önce dili ile kalbi bir olan kişidir. Yani yüzüne gülüp kalbinden de kötülük düşünmeyen, sinsi planlar içinde olmayan içinde kin olmayan hakiki gerçek samimi insandır. Dostluk olması için belirli bir zaman ve süreç olması gerekir. İnsanların birbirini iyice tanıması gerekir. Güven ve samimiyet olduktan sonra dostluk da kurulmaya başlanır.


Gerçek dost yalan söylemez, yalanın arkasına saklanmaz. Senin arkandan konuşmaz. Hatalarını senin yüzüne güzel bir şekilde söyler. Seni kırmadan, yargılamadan hatalarını yüzüne söyler. Sen zor bir durumla karşı karşıya kaldığın zaman nerede olursa olsun sana ulaşmaya çalışır, ve senin yanında olmak ister. Senin için gerçekten endişe eder ve üzülür. Mutlu günlerinde yanında olmak ve mutluluğunu can-ı gönülden paylaşmak ister. Gerçek dost güvenilirdir. Emanete hıyanet etmez. Gerçek dost çok dostluğunu laf ile değil uygulama  ile sana gösterir. Seninle ilgili özel bilgileri senin haberin olmadan başkalarına söylemeyen ve sır tutan kişidir gerçek dost. Ufak şeylerin hesabını yapmayan, ben değil biz anlayışı ile hareket edendir gerçek dost.

 

Gerçek dost senin başarılı olmanı ister ve kendisi de çalışkan olur. Boş işlerle uğraşmaz. Dostlar birbirinin gelişmesine yardım eder. Gün boyu boş boş oturup onun bunun dedikodusu ile vakit geçirmezler. Kendi işleri ile meşgul olur. Acı günlerinde sırtını yaslayabildiğin  ailendir gerçek dost. Kan bağı olmasa da gönül bağının en güzel örneğidir gerçek dostluk. Elinden geldiği kadar sana imkanları doğrultusunda küçük hediyeler alan, senin sevdiğin bir şeyi senin için saklayandır gerçek dost. Paylaşmasını bilen, kardeşçe yaşamasını bilendir gerçek dost. Böyle dostların değeri bilinmelidir.

Okumadığın Gün Karanlıktasın Sözünden Ne Anlıyorsunuz? Yazınız.

 Okumadığın Gün Karanlıktasın Sözünden Ne Anlıyorsunuz?  Yazınız.


Okumak insanı insan yapan en önemli vasıflardan biridir. Kişi okuyarak kendini geliştirir, hayatı öğrenir. Okumak sayesinde hafıza gelişir, analitik düşünme becerileri gelişir, kişideki bilgi seviyesi artar. İnsan okumadığı zaman öğrenemez. Öğrenmediği zaman da hiçbir şey bilmez. Bilmediği için cahil kalır ve sürekli başka insanların aklına muhtaç olur ve kendi aklını kullanamaz.


 Kendi aklını kullanmadığı zaman da kendi kişiliği kendi kimliği olmaz ve hep birilerine muhtaç olur. Okumadığın zaman aydınlık yollara çıkamazsın ve karanlıkta yerinde saymaya devam edersin. Okumayan, kendini geliştirmeyen insanlar toplumun başına bela olur.  Mesela okumayan  kadın ya da erkek olsun herhangi bir kişi iyi bir baba, iyi bir anne olmaz, iyi bir iş arkadaşı, komşu, arkadaş, dost olmaz. Buradaki okumak sadece ders anlamında değildir. İnsan okuyarak aynı zamanda dürüst, güvenilir ve ahlaklı olmayı da öğrenir. Yoksa çok sayıda okumuş yalancı, güven vermeyen insanlar da vardır. Yani okumak kişinin kendini daha bilgeleştirmesi, daha olgunlaştırması demektir. 


Bunun için okumalı ve kendimizi kendi dar kalıplaşmış düşüncelerimizden çıkarmalı ve aydınlık yollara koşmalıyız. Çünkü tüm bunları yapan şey  okumak, araştırmak, merak etmektir. Okuduğumuz zaman sorgularız, her şeye körü körüne inanmayız ve kendi aklımızla karara veririz. Böylece kendi yolumuzu kendimiz çizeriz ve karanlıkta boğulmayız.

Atatürk’ün Askeri Kişiliği İle İlgili Bilgi Toplayınız.

 Atatürk’ün Askeri Kişiliği İle İlgili Bilgi Toplayınız.


Mustafa Kemal Atatürk çocukluğundan beri asker olmayı istemiş ve bunun için de hayallerinin peşinden gitmiştir. Bir gün arkadaşları ile uzun eşek  oyunu oynarken sıra kendisine geldiğinde ben kimsenin önünde eğilmeme diyerek daha o zamandan nasıl bir lider olduğunu, nasıl bir çocuk olduğunu kanıtlamıştır. O ciddi, işini iyi yapan bir çocuktu ve bu durumu onu gelecekte de büyük yerlere getirecekti. Asker olmayı istiyordu çünkü askerlere özeniyordu.


Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri kişiliğinin en çok parladığı dönem Çanakkale Savaşı olmuştur. Çanakkale Cephesi’nde büyük başarılara imza atmıştır Mustafa Kemal. Daha sonraları ise Kafkasya´da Filistin cephelerinde devam etmiş, Sakarya ve Afyon-Dumlupınar Meydan Muharebesi´nde doruk noktasına çıkmıştır. Kurtuluş Savaşı’nı azim, sabır, zekası ile başarmıştır. Anadolu halkını arkasına alarak, onlarla birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olarak milleti yine millet ve Mustafa Kemal kurtarmıştır. Çünkü o askeri disipline sahip büyük komutan, idealist adamdır.


* Atatürk planlı, programlı ve disiplinli bir askerdi ama bazen düşmanın beklediğinin tam tersini yaparak onları bozguna uğratabilirdi. Tıpkı Büyük Taarruz’da yaptığı gibi.


* Dürüst, güvenilir ve cesur bir askerdir.


* Düşmanın bile saygı duyduğu bir komutandı. Çünkü asker gibi savaşmasını bilir alçaklık etmezdi.


*Vatanı ve milleti için her türlü zorluğa göğüs gererdi. Mesela Büyük Taarruz Meydan Muharebesi’nde böbreklerinden acılı sancılar çekmesine rağmen savaş alanına girmekten çekinmemiş korkusuz ve fedakar bir komutandı Mustafa Kemal.


Kendi yeteneğinin farkında olduğu için   çekinmeden kuvvet komutanlıklarını isterdi. Çanakkale´de cephe komutanlığını, mütarekeden sonra harbiye nazırlığının kendisine verilmesini istediği gibi


*Her rütbede, idare ettiği bütün insanların ruhlarına nüfuz etmesini bilmişti.


*Büyük strateji ve taktikçidir. Stratejinin zaman, mekân, imkân taktiğinde; sürat, şiddet, cüret faktörlerini çok iyi bilir ve büyük bir ustalıkla uygulardı.


*Başarı gösteren her askerini ödüllendirmesini bilirdi ve askere moral vererek onların daha da kudretli olmasını sağlardı.


Değişmesi mümkün olmayan kural  sahibiydi ve kurallar koyardı. Çok zeki, sürat ve intikal sahibi, hadiseleri en ince teferruatına kadar görerek inceleyen, hiçbir şeyi tesadüfe bırakmayan bir başkomutandı.


* Fikirlerini çekinmeden ortaya koyardı ama her fikrin gerçekleşme zamanının gelmesi için de sabretmesini bilir. Yerinde ve zamanında ortaya koyardı düşüncelerini.


* Çok okur, çok okuduğu için de çok bilirdi. Küçük çocukken bile parasını kiatplara veren eşsiz bir askerdi Mustafa Kemal.


* Mustafa Kemal savaş anında bile  soğukkanlıydı.  En kritik anlarda daima en ileri hatlarda bulunarak muharebeleri bizzat idare ederdi.


* Disiplinli ve otoriterdi. Fakat o otoriteyi cebir ( zor kullanma) ve şiddetle değil, bilgi, karakter ve ruhları fetheden saygı dolu sevgiye dayatırdı.


*Her zaferin yalnız milli kuvvetler ile kazanılacağına inanır, milli kuvvete güvenirdi.


*Sonuç almaya yönelik, gerçekçi plân yapmayı meslek geleneği haline getiren bir kurmay subaylık ve komutanlık hayatı Ona tarafsız verilere karşı son derece duyarlı bir kafa yapısı geliştirmekte temel olmuştur.

 

 

 

 

Hangi Durumlarda Mutlu Oluyorsunuz? Arkadaşlarınızla Paylaşınız.

 Hangi Durumlarda Mutlu Oluyorsunuz? Arkadaşlarınızla Paylaşınız.


 Herhangi bir yerimde ağrı yoksa ve sağlığım yerindeyse mutlu oluyorum. Arkadaşlarımla rahatça oyun oynayabildiğim zaman, anne ve babamla birlikte olduğum ve onlarla kaliteli zaman geçirdiğim zaman kendimi dünyanın en güçlü ve en mutlu insanı olarak hissediyorum. Sokak hayvanlarına yardım ettiğim zaman özelliklede sıcak havalarda onlara kap ile su ve mama verdiğim zaman mutlu oluyorum ve kendimi iyi hissediyorum.


 Komşumuzun çocukları ile dışarıda sıcak yaz akşamlarında gecelelere kadar oynadığım zaman, birlikte gülüp birlikte ağladığımız zaman çok mutlu oluyorum. Akrabalarımla olduğum zaman, anne ve babamın başımı okşadığı ve bana sarıldığı zaman mutluluğun gerçek aitlik hissini yaşamış oluyorum. Bana hediye alındığı zaman mutlu oluyorum çünkü bana değer verildiği duygusu beni heyecanlandırıyor ve mutlu kılıyor. Ülkemizin askerlerini televizyonda gördüğüm zaman, çevremde bir polis, jandarma gördüğüm zaman onlarla konuştuğum zaman kendimi güvende hissediyorum ve mutlu oluyorum. 


Özgür ve bağımsız bir ülkede yaşadığım için mutlu oluyorum. Ülkem bilim ve teknolojide yeni bir adımlar attığı zaman mutlu oluyorum. Yaşlılara ve engellilere yer verdiğim zaman,  maddi durumu olmayan insanlara ailece yardım ettiğimiz zaman çok mutlu oluyorum. Kitap okumak, sevdiğim müzikleri dinlemek, sevdiğim yemekleri yemek, top oynamak, ip atlamak, söbe oynamak beni çok mutlu ediyor.

Sizce Mutlu Olabilmek İçin Nelere Sahip Olmak Gerekir?

 Sizce Mutlu Olabilmek İçin Nelere Sahip Olmak Gerekir?


Mutlu olmak için kişi ilk önce kendini sevmelidir, kendine güven duymalıdır, kendine olan özsaygısını kaybetmemelidir. Kendini seven, kendine değer veren, kendiyle barışık olan, işi ile meşgul olan ve yaptığı işten de zevk alan insanlar genelde mutlu olmaktadır. Hele hele severek yaptığı işten bir de kazanç sağlıyorsa o kişiden mutlusu yoktur bence. Mutlu olmak için mutluluğu istemek ve mutlu olmaya inanmak gerekir. 


Mutlu olmak için temiz bir kalp gereklidir. Başka insanların yaşamını kıskanmayan, hayata kötümser bakmayan, gününü kişi ile değil işi geçiren insanlar mutlu olur. Mutlu olmak için bize verilmiş olanlara şükretmek gerekir. Mutlu olmak için her sabah güneşin doğuşunu izlemek, çiçekleri, böcekleri izlemek, temiz bir suya ulaşmak, terleyince rahatça duş almak ve tüm bunlara şükretmek mutluluğun esas kaynaklarıdır. Mutlu olmak için bunları yapmak ve bunları gönülden istemek gerekir. Yolda gördüğümüz bakıma muhtaç bir kediyi ya da köpeği sahiplenmektir mutluluk. Yani içimizdeki şefkat ve merhamet duygusuna sahipsek mutluyuz demektir aslında. İyi bir vicdana sahip olmak mutlu olmayı da beraberinde getirmektedir. 


Özgür ve bağımsız bir ülkede yaşıyorsan mutlusundur. Kimseye muhtaç değilsen mutlusundur. İşte bunlara sahip olmak mutlu olmak için bana göre genel geçer güzel şeylerdir. Yeter ki mutluluğu gönülden isteyelim, hayat ile geçinmeyi gönülden isteyelim. Mutlu bir ailede olmak ve aile bireylerine, eşine sadakatlı olmak için mutluluktur aslında. Birlik, beraberlik ve dayanışma ruhu içinde olmaktır mutluluk.

Hangi Geleneksel Müzik Aletini Çalmak İsterdiniz? Açıklayarak Yazınız

 Hangi Geleneksel Müzik Aletini Çalmak İsterdiniz? Açıklayarak Yazınız


Geleneksel müzik aletleri şunlardır: Davul, zurna, bağlama, darbuka, keman, kabak kemane, gırnata, gayda, kemençe, cura, dümbek, zil, ruzba, ud, yaylı tambur,  kaval, kanun vbdir.


Geleneksel müzik aletleri denilince akla gelen ilk şey bağlamadır Bağlama Türk müziği çalgılarındandır. Telli çalgılardan olan bağlama yörelere göre ise farklı adlarla tanımlanmaktadır. En yaygın adı ise bağlamadır. 


Ben en çok bağlama çalmak isterdim. Çünkü bağlamanın sesi, tınısı bana güzel duygular yaşatır ve beni mutlu eder. Hem hüzünlenirim, hem mutlu olurum. Bağlama çalmak benim ruhuma iyi gelmektedir. Türkü dinlemeyi ve türkü söylemeyi çok sevdiğim içim ileride kendime bir bağlama alacağım ve onu öğrenip güzel bir şekilde çalacağım. Böylece hem kendimi hem de çevremdeki insanları mutlu edeceğime inanıyorum. Bağlama çalan kişiler toplum içinde sevilip sayılan kimselerdir.


 Bağlama çalmak  bana göre en güzelidir. Çünkü bağlama çalmak bana güzel duygular hissettirecektir. Bağlama çalışarak hem daha sosyal bir insan olurum, kendime olan güvenim gelir, bağlama sayesinde duygularımı da dışarıya yansıtmış olurum, daha ince düşünceli olurum ve evrensel bir dilim olur, gün içindeki stresim azalır. Devamlı bir gelişim içinde olmamı sağlayacağı için bağlama çalmayı çok isterdim.

Sizce Bilginin, Ahlaki Değerlerin Sunulmasında Öğretmenler Etkili İnsanlar Mıdır?

 Sizce Bilginin, Ahlaki Değerlerin Sunulmasında Öğretmenler Etkili İnsanlar Mıdır?


Geleceğe sağlam adımlarla ilerlemek ve aydın bir kuşak oluşturmak için öğretmenlere büyük sorumluluk düşmektedir. Öğretmen değerlere sahip çıkmalı ve o değerleri öğrencilere aktarmalıdır. Bilginin ve ahlakı değerlerin sunulmasında öğretmen büyük rol oynamaktadır. Bilgiyi en doğru şekilde aktardığı zaman öğrenciler de en doğru olanı öğrenirler ve akademik açıdan kendini geliştirmeye devam ederler. 


Ahlaki değerlerin aktarılmasında ise çocuklar  rol model olarak öğretmenlerini görürler. Dürüst ve güvenilir çocuklar yetiştirmek, cömert ve merhametli çocuklar yetiştirmek, sadakat duygunun ne olduğunu bilmek, tevazu sahibi olmak öğretmenin öğrencilerine aktaracağı ahlaki değerler arasında yer alır. Öğrenciler bu değerleri benimserse yaşamında da uygular. Böylece düzenli bir toplum yapısı ortaya çıkar. Dürüst ve güvenilir insanlar çoğaldığı zaman da ülke gelişir ve daha iyi yerlere gelir. Öğretmen davranışları ile öğrencilere örnek olmalıdır. Yalancı olmamalıdır, sevdi dolu olmalıdır, güvenilir olmalıdır. Kendisi böyle olduğu zaman öğrenciler de onun gibi olmaya başlayacak ve güven ve huzur ortamı olacaktır.


 Geleceğin mimarları olacak kişiler nitelikli öğretmenlerin ellerinden çıkacaktır. Vatanını ve milletini çok seven, sorumluluklarını yerine getiren, ahlaki değerlere sahip olan öğretmenler güzel bir nesil bırakacaktır. Bu da toplumdaki düzeni sağlayacak, toplum gelişmeye ve aydınlanmaya devam edecektir.

Siz Şairin Yerinde Olsaydınız Dünyada Yaşayan Diğer Çocuklar İçin Neler Dilerdiniz?

 Siz Şairin Yerinde Olsaydınız Dünyada Yaşayan Diğer Çocuklar İçin Neler Dilerdiniz?


Çocuklar dünyanın en güzel çiçekleri, en güzel sevgi tomurcukları, en güzel neşeleri ve eğlenceleridir. Ben şairin yerinde olsaydım dünyada yaşayan diğer çocuklar için şunları dilerdim:


Savaşların olmamasını isterdim. Savaş olduğu zaman çocuklar çok korkuyor ve savaşın travmalarını ne yazık ki üzerinden yıllar geçmiş olsa bile unutmuyorlar. Onun için dünyanın hiçbir yerinde  hiçbir zaman savaş olmamalıdır. Barış, sevgi, saygı, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma daim olmalıdır. Çocuklar arasında beyaz, siyahi diye aşağılıkça bir ayrım yapılmamalıdır. Derimizin ne renk olduğunun hiçbir önemi yoktur. Çünkü bizler çocuğuz ve her çocuk da masum ve pırlantadır. Çocuklara böyle bir ayrımın yapılması bitmelidir. Hiçbir çocuk açlıktan, susuzluktan ölmesin isterdim. Çünkü aç çocukları, susuz çocukları gördüğüm zaman ben de bir çocuk olduğum halde onların bu durumu bana dokunuyor ve kalbim acıyor. 


Bir an önce dünyada çocukların açlık sorunu giderisin isterdim. Her çocuk kendi ülkesinde, kendi bayrağının gölgesinde özgürce marşını okusun isterdim. Her çocuk anne ve babası ile yaşasın, her çocuk mutlu bir ailede büyüsün ve çocukluğunu yaşamış çocuklar olarak büyüsün isterdim.Sevgi her şeyi çözsün isterdim. Her çocuk doya doya sevilsin, her çocuk istediği sağlıklı gıdaları doyasıya yesin isterdim. Çocuklar arasında zengin fakir ayrımı yapılmasın isterdim. Her çocuğun sevdiği oyuncakları olsun, her çocuğun sevdiği kitapları ve arkadaşları olsun isterdim. Her çocuk başarılı ve çok ama çok mutlu olsun isterdim. 


Çocuklar çocukluğunu yaşasın, yetişkin bir insan gibi konuşmasın isterdim. Saf olarak kalsınlar ve masumlukları ömür boyu devam etsin isterdim.  Her çocuk istediği gibi kirlensin, çamurda, toprakta doyasıya oynasın ve anneleri kızmasın isterdim. Her çocuk sağlıklı olsun ve hiç bir çocuk ilaç kullanmadan iyileşsin isterdim. Her çocuğun bisikleti olsun ve dünya çocukları olarak bisiklete binip hep birlikte gökyüzüne çıkmak ve özgürce uçsun isterdim. Hiçbir çocuk yoksul olduğu için utanmasın isterdim. Çünkü yoksulluk utanılacak bir şey değildir. Her çocuk insan olduğu için her çocuk değerli olduğu için sevilsin isterdim ve hep çocuk olarak kalmak isterdim. Yurtta ve dünyada barış olsun, daim olsun isterdim.

Sizce Renkler Duyguları Etkiler Mi? Düşüncelerinizi Paylaşınız.

 Sizce Renkler Duyguları Etkiler Mi? Düşüncelerinizi Paylaşınız.


Her rengin kendine göre bir anlamı vardır. Her rengin kişide uyandırdığı izlenim farklıdır.  Renklere baktığımız zaman o renkler bizi mutlu ya da mutsuz edebilir. Ya da duygusal bir izlenin bırakabilir, heyecan yaratabilir, kaygı yaratabilir. Çünkü hepimizin geçmişinde renklerle ilgili muhakkak anılar vardır. Sıcak renkler soğuk renklerden farklı duygular uyandırabilir ve parlak renkler sessiz renklerden farklı duygular yaratabilir. Hepsi, rengin psikolojik etkilerinin nasıl kullanıldığına bağlıdır. Mesela kırmızı, sarı ve turuncu sıcak renklerdir.


 Sıcak renkler insanlarda şu duyguları harekete geçirir: Örneğin kırmızı renge baktığım zaman bende aşkı, tutkuyu, heyecanı ve sevgiyi ön plana çıkarmaktadır. Bazen de öfkeli olduğum anlarda öfkeyi harekete geçiren rengim kırmızı renktir. Renkler insanda şu duyguları uyandırır:  Mutluluk, enerji, iyimserlik, vb. gibi. Turuncu renk canlılık ve mutluluk duygusunu ortaya çıkarır ama kırmızı kadar güçlü ve etkileyici olamaz. Yine dikkat çeken ve bende mutluluk uyandıran, içimi aydınlatan bir renktir. Sarı renk ise bana enerji vermektedir. Tıpkı güneşin sarısı ve bana verdiği aydınlık gibi. Sarı renk güneş ışığı, kahkaha ve umut ile ilgilidir. Yeşil bende doğayı çağrıştırır. Yeni başlangıçlar, yeni heyecanlar demektir yeşil renk benim için. Mavi renk bana güven ve sakinlik huzuru verir. Mor renk yaratıcılığımı ortaya çıkarır. Beni sakinleştirir ve bana huzur veriri mor renk.

 

 Beyaz renk bende temiz kalpli olmayı, saflığı uyandırır ve beyaz rengi gördüğüm zaman içimi huzuru kaplar. Siyah renk gücü aynı zamanda kötümserliği de çağrıştırır. Örneğin kırmızı renge baktığım zaman bende aşkı, tutkuyu, heyecanı ve sevgiyi ön plana çıkarmaktadır. Bazen de öfkeli olduğum anlarda öfkeyi harekete geçiren rengim kırmızı renktir.

Osmanlı’da Vakıf Kültürü İle İlgili Neler Yapılmıştır?

 Osmanlı’da Vakıf Kültürü İle İlgili Neler Yapılmıştır?


Vakıflar yüz yıllar boyunca özellikle barınma, eğitim, sağlık hizmetleri başta olmak üzere sosyal dayanışmayı güçlendiren, toplumsal ihtiyaçları karşılayan ve diğer yandan taraflara doğrudan ya da dolaylı olarak ekonomik etkileri olan faaliyetleri devam ettirmişlerdir. Osmanlı’da vakıf, bir malın Allah’ın malı olmak üzere bireysel  mülkiyetten çıkartarak insanların faydasına sunmaktır. Buradaki iki önemli  durumdan  biri öncelikle vakfedilen şeyin mal olmasıdır. Diğer bir etken  ise vakfedilen mal insanların faydasına olmasıdır. Kişisel  mülkiyetten çıkarılıp Allah’ın mülkü olarak kabul edilmesiyle vakfedilmiş olunur.  Vakıflar insanların faydasına yaraması için kurulmuştur. 


Burada amaç faydalı olmak, paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma içinde toplumu daha da güçlü hale getirmektir. Osmanlı Devleti’nde  eğitim, sağlık, sosyal yardım, diyanet, bayındırlık gibi bütün yardımı vakıflar yapmıştır. Vakıfların bir kısmı vezir, sultan, şehzadeler, saltanat ailesine aitti. Çoğunluğu askeri zümreye ait olmakla birlikte diğer küçük bir kısmı ise halka aitti. Amacına hizmet eden vakıflar çalışlımaya devam ederken amacına hizmet etmeyen vakıflar ise kapatılmaktaydı. Tam olarak sayısı bilinmemekle beraber Osmanlı Devleti’nde otuz beş bini aşkın vakıf bulunmaktaydı. Vakfın Osmanlı’da ticari, iktisadi, içtimai, siyasi, eğitim ve kültür açısından toplumsal hayatta görevleri vardı.  Birer ekonomik kuruluş gibi  faaliyet gösteren vakıflar gelir elde edip mülk sahibi olmakta, üretim yapıp istihdam sağlamaktaydı. Bunlardan kazanç elde edip kendi faaliyet alanlarında kullanmaktaydılar. Dolayısıyla vakıfların toplum açısından önemli iktisadi işlevleri bulunmaktaydı. Toplum tabakalarının bir araya gelip kaynaşmasını, dayanışmasını da sağlıyordu. Böylece Osmanlı toplumu daha güçlü, daha birbirine bağlı bir toplum olarak yaşamını devam ettirmekteydi.


*Vakıflar insanlara hizmetin yanı sıra hayvanların da huzur ve güvenliğini sağlamıştır.

*Hastane, huzurevi gibi yerlerde din, dil, ırk, mezhep ve sınıf ayrımı yapılmaksızın, çocuk ve yaşlı bütün âciz insanlara tedavi ve barınma hizmetleri verilerek sosyal adalet sağlanmıştır.

*Toplumun can, mal, ırz ve nâmus güvenliğinin  yanı sıra , ahlâk ve haysiyeti koruma altına almıştır.

*Ekonomik sıkıntı içinde olan kimselerin  hırsızlık, rüşvet ve iffetsizlik gibi haram yollara  yönelmesini önlemiştir. Böylece kargaşa ve kaos ortamı da ortadan kalkmıştır.

 

Vakıf örnekleri ise şunlardır:

*Yoksul mahkûmlara harçlık veren vakıf…

Yaralı göçmen kuşların tedavisini üstlenen vakıf,

Çiftçilere ziraat âletleri sağlayan vakıf,

 

Hizmetçilerin kırdığı tabakları tazmin eden vakıf,

İflâs eden tüccarlara yardım eden vakıf,

Âfet sonrası tamir yapan vakıf vb.

Halk Şairi Sözünden Ne Anlıyorsunuz?

 Halk Şairi Sözünden Ne Anlıyorsunuz?


Halkın içinden gelen, halkın ortak  duygu ve düşüncelerini eserlerinde ortaya koyan, halkın dertlerini, halkın gelenek ve göreneklerini yazdığı eserlerde ortaya koyan kişilere halk şairi denilir. Halk şairi  kısaca halk içinde yetişen, deyişlerini genellikle sazla söyleyen, sözlü şiir geleneğine bağlı ozan, âşık.


 Ya da diğer bir tanımı ile Halk kültürüyle kişisel yeteneğin birlikte oluşturduğu, yaratılarını sazla çalıp söyleyen geleneksel ozandır.  Halk şairleri şiirlerini içten ve sade bir dille yazmışlardır. Yani halkın anlayabileceği bir dil kullanmışlardır. Halkın dilini çok iyi bildikleri için bunu da sözlere döktükleri için halka tarafından çok sevilmişlerdir.


Halk şairlerine örnek kimseler şunlardır:

* Yunus Emre

*Dadaloğlu

* Pir Sultan Abdal

* Mahzuni Şerif

* Aşık Veysel Şatıroğlu

* Bayburtlu Zihni

* Aşık Ömer

* Kayıkçı Kul Mustafa

*Kaygusuz Abdal

* Ercişli Emrah

* Gevheri

* Aşık Seyrani

* Kul Himmet

* Erzurumlu Emrah

* Hasret Gültekin

* Kul Nesimi

* Aşık Feyamni

* Aşık Reyhani vb.


  Not: Türk Halk Şiiri geleneği, Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden önceki Destan Dönemi  olarak adlandırılan sözlü geleneğin devamı niteliğindedir.

Türkler Müslüman olduktan sonra da bu edebiyat geleneğinin çeşitli özelliklerini koruyarak İslamiyet’in kabulüyle başlayan büyük kültürel değişikliklere uyum sağlamış, yeni görünümlerle özünü kaybetmeden günümüze kadar devam edip gelmiştir.

 

 

Günümüz Toplumundaki Dostluk ve Arkadaşlıklar Nasıldır? Tartışınız.

 Günümüz Toplumundaki Dostluk ve Arkadaşlıklar Nasıldır? Tartışınız.


Dostluk bir gönül bağıdır, karşılıksız kabul etme, koşulsuz sevmedir. Dostluk iyi ve kara gün dostu demektir. Eskiden dostluklar daha kalıcı olurdu ve her şeyden önce dostlar arasında güven vardı. Güven olduğu için dostluklar da sağlam kalırdı. Günümüz toplumunda şehirleşmenin de etkisi ile insanlar arasındaki dostluklar azalmaya başlamıştır. Çünkü dostluğun yerini menfaat almış, sevginin yerini para almıştır. İnsan ilişkileri daha derinden değildir.


 İnsanlar birbiri ile merhaba, nasılsın diyerek iletişimi daha  yüzeysel bir duruma getirmişlerdir. Günümüzde insanlar sadece çıkarlarını ön plana katmaktadır. Arkadaşlık, dostluk gibi kavramlar yerini aylık parası ne kadar, maddi durumu iyi mi iyiyse onunla arkadaşlık kurayım ki ileride bana faydası dokunsun gibi bencil ve etik olmayan düşünceler içine girmeye başlamıştır. Hal böyle olunca güven ve sevgi ortamı yerini kötü hırslara bırakmıştır. Eski dostluklar, arkadaşlıklar ölmüştür. Hani ne varsa eskilerde vardır derler ya gerçekten de öyledir. Dostluklar ve arkadaşlıklar eskide kalmıştır. Arkadaşlık ve dostluk yerine kazık atma başlamıştır. Hayal kırıklığına uğrama, dost sandığın kişilerin sinsi çıkması, dedikodu çıkması kişilerin insan ilişkilerindeki dostluğa olan inancını kaybettirmeye başlamıştır.


 Artık insanlar samimiyetsiz olmaya başlamışlardır. Her kes herkesten şüphe etmeye başlamıştır. Dürüstlük, sevgi, saygı, karşılık beklemeden iyilik yapma gibi güzel değerler yerini karşılıklı olan her şeyde varım anlayışına bırakmıştır. Dostluğun yerini kim kimden ne koparırım düşüncesi yer almıştır. Böyle olunca güzel değerler ve güzel duygular ölmeye başlamıştır. Elbette günümüzde de dostluklar ve arkadaşlıklar vardır ama bunun sayısı çok ama çok azdır.