Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Dünya Bir Günlük Tutuyor Olsaydı Sabah Öğle ve Akşamı Nasıl Tarif Ederdi?

 

Dünya Bir Günlük Tutuyor Olsaydı Sabah Öğle ve Akşamı Nasıl Tarif Ederdi?

 

Dünya bir günlük tutuyor olsaydı sabahı gözlerini açar ve bir serinlik hissederdi ve temiz havayı içine doya doya çekerdi. Yani dünya sabah kalktığı zaman büyük bir enerji ile kalkardı. Umutlu olurdu ve  ve gün içinde yapılacakların listesini küçük renkli kağıdına yazar ve işlerine başlardı. Önce güzelce karnını doyurur ve sabahın tadını çıkarırdı. Dağlara, nehirlere, ovalara bakardı ve bunların hepsi aslında benim diye kendiyle övünür, çok ama çok mutlu olurdu. Güneş'ten sevgi alırdı, ışık alırdı, coşku alırdı.

 

Dünya öğle olduğu zaman hafif esner ve kısa süreliğine kendini dinlendirirdi. Bir yarım saatlik dinlenmenin ardından tekrar işine dönerdi. Biraz dinlediği için daha hareketli ve mutlu olurdu. Biraz yemek yerdi ve daha sonra insanlara güzel yerleri gezmeleri için alanını çok güzel bir yere çevirirdi. Mevsimlerin oluşmasına neden olduğu için mevsimleri izler ve çok mutlu olurdu.


Akşam olduğu zaman ise yuvasına çekilir ve artık etrafı sakinlik içinde kalarak izlemeye başlardı. Güzel bir akşam çayı içer yanına da Dünya, annesinin kendi şeklinde yapmış olduğu çikolatalı ve fındıklı kurabiyelerden yer ve karnını doyururdu. Daha sonra ailesi ile kitap okuma saati ve sohbet ederek güzelce yatağına gider ve yeni bir güne hazırlanma umudu ile gözlerini kapatır ve derin mi derin bir uykuya dalar giderdi.

1) Bizde Kalmamış Sizde Varsa… Ve Bir Tabak Da Size Gönderdi.” İfadeleri Size Günlük Hayatımızdaki Hangi Değeri Çağrıştırmaktadır?

 

1) Bizde Kalmamış Sizde  Varsa… Ve Bir Tabak Da Size Gönderdi.” İfadeleri Size Günlük Hayatımızdaki Hangi Değeri Çağrıştırmaktadır?


Bizde kalmamış sizde varsa biraz bize yoğurt verir misiniz, ya da salça, ya da ekmek, ya da  o an ihtiyaç duyulan herhangi bir şey. Ya da annem çok yemek yapmıştı da bir tabak da size gönderdi, çok ekmek yapmıştı birazını da siz gönderdi gibi söylemler bana günlük yaşamda paylaşmanın ne kadar değerli olduğunu, yardımlaşma ve dayanışmayı, paylaşmanın ne kadar önemli bir değer olduğunu anlatır. Çünkü Türk toplumun kültüründe yardımlaşma, dayanışma, birlik ve beraberlik her daim olmuştur.

 

2)  Yaşadığınız Sokakta Perdeleri Olmayan Bir Ev Gördüğünüzde Ne Düşünürsünüz?

 İlk başta evde kimsenin oturmadığını yani boş olduğunu düşünürüm. Diğer bir seçenek olarak ise orada oturanların maddi  durumlarının iyi olmadığını düşünürüm. Ya da eve yeni taşınmışlardır. Taşınma sürecinde oldukları için henüz perde almaya vakit kalmamıştır diye düşünürüm. 


Bir diğer seçenek olarak ise şunu düşünürüm. O evde yaşayanlar hayatı doğal akışına bırakmayı tercih etmişlerdir ve mahremiyete önem vermiyorlardır diye düşünürüm. Dışarıdan nasıl göründüklerinin onlar için önemi yoktur diye düşünürüm. En son olarak şunu düşünürüm. Belki perdeyi sevmiyorlardır, kasvetli bir hava olmasın diye, sade ve ferah bir ortamdan hoşlanıyorlardır diye düşünürüm.

Mustafa Kemal’e Özlem Konulu Kompozisyon

 

Mustafa Kemal’e Özlem Konulu Kompozisyon


Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk aramızdan uzun yıllar önce ayrıldı. Onun aramızdan ayrılışı milletimizi derin bir yasa boğdu. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk vatanı için hayatı boyunca çalışmış, yan gelip yatmammış, hiçbir şeyin kolayına kaçmadan çok ama çok çalışmış, alın teri dökmüş, hasta yatağında vatan sorunları ile ilgilenmeye devam etmiştir. Çünkü o gerçek bir kahraman, gerçek bir vatansever ve gerçek bir komutandır. Her on kasım sabahı saatler dokuz beş geçe olduğunda yüreğimize derin bir hüzün çöker, gözümüzden birkaç damla yaş gelir ve kalbimizde büyük bir özlem olur ona karşı. Çünkü o gün ve o an yalnız bir insanı değil, bir milleti ayağa kaldırsan, karanlıktan aydınlığa çıkaran büyük bir lideri anıyoruz e ona olan özlemimiz hiç bitmek bilmiyor. 


Mustafa Kemal yalnız bir asker ya da komutan değildir aynı zamanda düşünceleri ile geleceği şekillendiren bir dahiydi. Cumhuriyet gibi büyük bir mirası bırakmış ve emanet etmiştir biz gençlere. Bizler de her geçen gün onun biz bıraktığı bu değerli mirasa sımsıkı sarılıyoruz ve cumhuriyetimizi koruyoruz gençle olarak. Her geçen gün onu daha iyi anlıyoruz, düşüncelerinin ne kadar da anlamlı olduğunun farkına varıyoruz. Kadınlara verdiği haklardan tut da ilime, bilime, fenne verdiği önem  her alanda bizlere ışık tutmuştur. Aslında 10 Kasım bir yas günü değil bir farkındalık günüdür. O gün bize düşen sorumluluk Mustafa Kemal’i anmak, onu   onun ilke ve devrimlerini ise daima yaşatmaktır.


Mustafa Kemal Atatürk;  "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." derken aslında bize insanın ölümlü olduğunu fikirlerin ise asla ölmeyeceğini söylemiştir. Onu özlüyoruz, seviyoruz ve onu daima seveceğiz, fikirlerini de  daima yaşatacağız. Mustafa Kemal yüreklerimizde, düşüncelerimizde, yaşamımızda her daim diri kalacaktır.

Rüşvet Kapıdan Girince İman Pencereden Çıkar Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Rüşvet Kapıdan Girince İman Pencereden Çıkar Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Rüşvet kapıdan girince iman pencereden ( insaf bacadan) çıkar atasözü ile anlatılmak istenen; işini herkese eşit davranarak yapmak zorunda olan bir görevli, kendisine çıkar sağlayan kimselere ayrıcalık tanıyorsa o kişi hak, adalet, insaf gibi duygulardan yoksun demektir. Onun gözü paradan, maldan başka bir şey görmez. O kişi ahlaklı bir insan değildir. Çünkü işini gereği gibi hakkı ile yapmayan kimsedir. Böyle kimseler işini dürüstçe yapmadığı için Allah katında da değerli olmaz ve o kişi için dinin, imanın da önemi yoktur. Olsaydı adaletli olurdu ve Allah'ın emrettiği gibi de dosdoğru olurdu, adamına göre hareket etmezdi.


 Bu atasözüne şu örneği verebilirim: Bir bakan ya da milletvekili kendi kızını mecliste kadroya aldırıyorsa, kendi kızını kpss puanına bakmadan kadrolu yapıyorsa işte o kişi adalet duygusundan nasibini almamış kimsedir. Ya da bir başka kendisine menfaat sağlayan bir kişinin yakınına iş buluyorsa durum çok ama çok vahimdir. Böyle kimseler işinin ehli olan, hak ve adaletten payını almamış kimselerdir. Böyle kimselerde gerçek anlamda inanç yoktur. Olsaydı hak yemezdi ve kul hakkına aşırı önem verirdi. Çünkü Yüce Allah bana kul hakkı ile gelmeyin diyor ama ne yazık ki makam mevki sahibi olan kimi uyanıklar önce kendi yakınlarından işe başlıyor ve torpille adam alıyor


Rüşvete önem veren insanlarda ne yazık ki insaf da yoktur. Kendisine çıkar sağlayanlara iyilik etmek ahlaksızlığın, adaletsizliğin, karaktersizliğin göstergesidir. Her ne olursa olsun her vatandaşa aynı davranmalı, çıkar amacı gülmemeli, kesinlikle rüşvet alınmamalıdır.

Her Şey İncelikten İnsan Kabalıktan Kırılır Atasözünü Görgü Kuralları Açısından Kısaca Açıklayınız

 

Her Şey İncelikten İnsan Kabalıktan Kırılır  Atasözünü Görgü Kuralları Açısından Kısaca Açıklayınız

 

Her insan karşısındaki kişiden saygı ve insancıl bir yaklaşım görmek ister. Kaba ve kırıcı davranan insan, yaşadığı toplumda sevilmez ve saygı görmez. Bu nedenle huzurlu bir toplum için herkes birbirine karşı görgü ve nezaket kuralları içinde davranmalıdır.

 

İnsan olmak olgunlaşmayı, erdem sahibi olmayı gerektirir. İnsana yakışan en güzel örtü de güzle ahlak ve nezakettir. Görgü kurallarına uyan, insanlara nasıl ve ne şekilde davranılması gerektiğini bilen, kaba olmayan insanlar toplum tarafından sevilir, sayılır ve el üstünde tutulur. Çünkü böyle insanların yanında güvende hisseder kişi kendini. Oysa kaba saba konuşan, düşünmeden  laflarını ortaya döken kişi toplum tarafından sevilmez ve sayılmaz. Örneğin; Haber vermeden misafirliğe gitmek, izin almadan arkadaşının kalemini kullanmak, dışarıda sakız çiğnemek ve yüksek sesle konuşmak, yolda gördüğün ve tanıdığın komşuna selam vermeden geçmek bir görgüsüzlük ve nezaketsizlik örneğidir.

 

İşte bunlar insanı insandan soğutan davranışlardır. Bunların olmaması için her daim kibar olmak, alçakgönüllü olmak gerekir. Böyle olmak kişinin hem kendisine olan saygısını artırır ve hem de kişi kendini daha mutlu ve daha vicdanlı hisseder. Çünkü kimseyi kırıp dökmemiş, arkasında yaşlı bir göz ve kırık bir kalp bırakmamıştır. Sert bir söz, tepeden bir bakış ya da saygısız bir davranış  kimiz aman hassas ve duygusal kişilerde kalıcı kırgınlıklara neden olabilir. Onun için bile dahi deme bileden inciri karında diye bir söz vardır. İşte bunun için hiç kimseyi kırmamalıyız, hiç kimsenin canını acıtmamalıyız. Unutmayalım ki nazik olmak zayıflık değil, bilgelik, olgunluk ve insan olmadır.

Allah Bu Millete Bir Daha İstiklal Marşı Yazdırmasın Sözünü Kim Niçin Söylemiştir?

 

Allah Bu Millete Bir Daha İstiklal Marşı Yazdırmasın Sözünü Kim Niçin Söylemiştir?


“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”  diyen kişi milli marşımızın değerli yazarı, şair, milletvekili ve Milli Mücadele Dönemi aydını olan üstat Mehmet Akif Ersoy’dur. Mehmet Akif bu sözle bir daha bağımsızlık savaşı yapılmasın, özgürlüğümüz elden asla gitmesin  bir daha o zor dönmelere dönmeyelim diye bu sözü söylemiştir. Çünkü Kurtuluş Savaşı yıllarında milletimiz çok acılar yaşamış, evlatlarını kaybetmiş okuyan, eğitim gören körpecik kuzucuklarını bu vatan için şehit vermiştir. O zorlukları bilen ve o zorluklara şahit olan Mehmet Akif  Ersoy  da  bu sözü söylemiştir. 


Onun için hep çok çalışmalıyız. bağımsızlığımızı kaybetmemek için, ülkemizin elden gitmemesi için bir daha aynı zorlukları  yaşamamak için  güçlü olmalıyız, her alanda kendimizi geliştiren bir ülke ve o ülkenin çalışkan fertleri olmalıyız. Bir milletin yeniden İstiklal Marşı  yazması gerekirse demek ki o millet yeniden bağımsızlık mücadelesine girmek zorunda kalmıştır. Bu söz bir temenni, dilek sözüdür. Çünkü acı dolu, kanlı bir savaş olmuştur Kurtuluş Savaşı. Köylerimiz, şehirlerimiz yakılıp yıkılmış, askerler aç susuz vatan için hayatını feda etmiş, çocukla öksüz yetim, kadınlar eşsiz, ana ve babalar da evlatsız kalmıştır.


 Savaşın maddi ve manevi etkileri, savaşın psikolojik ve sosyolojik etkileri, ekonomik etkileri büyük yıkımlara neden olur. Onun için bir daha yazılmasın marşımız ve daim olsun İstiklal Marşımız. Millet bir daha esaret ve yıkım görmesin, ülkemiz hep bağımsız ve özgür kalsın.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Nerede Karşılıklı Sevgi ve Saygı Varsa Orada İtimat ve İtaat Vardır…

 

 Mustafa Kemal Atatürk’ün Nerede Karşılıklı Sevgi ve Saygı Varsa Orada İtimat ve İtaat Vardır…


Mustafa Kemal Atatürk'ün “Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa, orada itimat ve itaat vardır. İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır. Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır.” ve “Zafer, zafer benimdir diyebilenindir demiştir. Mustafa Kemal Atatürk bu sözü ile bir toplumda güven ve gönüllü bağlığının temelinin sevgi ve saygı olduğunu anlatmak istemiştir. Toplum içinde yaşayan insanlar sevgi ve saygı içinde birbirlerine yaklaşıp değer veriyorsa orada güven ortamı oluşur. İşte bu güven ortamı sağlandığı için de insanlar orada kurallara kendiliğinden yani gönüllü olarak uymaya başlar. Zorla olmaz istekle, hevesle kurallara uyma olur.


 İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır. Mustafa Kemal'in buradaki disiplin kavramında anlatmak istediği dışarıdan baskı olarak düşünülen disiplin anlayışı değildir aksine burada farklı bir bakış açısı vardır ki o da şudur: Gerçek disiplin güven ve bağlılığın sonucu olarak ortaya çıkar. İnsanlar birbirine güvenir ve ortak amaçlara inanırsa düzen kendiliğinden sağlanır. En basit örnekle bir çekirdek aileyi ele alım: Mesela bir evde anne ve baba kitap okuyan kişilerse, çocuklarına da kitap okuma alışkanlığını kazandırıyorsa, odalarını toplama alışkanlığını severek, onlara saygı ile yaklaşarak öğretiyorsa o çocuklar bir zaman sonra kendiliğinden kitap okumaya başlayacaklar, kitapsız  geçen gün onlar için boş bir günden ibaret olacaktır. Odalarını düzenleyecekler ve temiz olma, düzenli olma alışkanlığı da doğal olarak ortaya çıkacaktır Sevgi ve saygıya dayalı bir disiplin hem aileleri hem de  toplumları ileriye götürecektir.


 Disiplinin olduğu yerde başarı ve mutluluk da kaçınılmaz olacaktır. Bir toplumda, bir ailede disiplin varsa  bu durumda insanlar daha verimli, daha üretici ve daha motive olmuş bir şekilde başarıyı sağlayacaktır. Huzur başarının temelidir. Zafer, zafer benim diyebilenindir sözü Mustafa Kemal'in inanç ve kararlılığının göstergesidir. Bir amaca ulaşmak isteyen insan önce o amacı başarabileceğine yürekten inanmalı daha sonra onu uygulamak için durmadan çalışmaya, üretmeye devam etmelidir. Yani sevgi, saygı, disiplin, kendine olan inanç doğal olarak da başarıyı ve huzuru getirecektir.  Kendine inanmak ve kararlı olmak da başarıyı doruk noktalara çıkaracaktır. Disiplinli insanların olduğu, inançlı insanların olduğu toplumlar da daha uygar olacak ve ilerlemeye devam edecektir. Böyle toplumlar da daha uygar ve daha gelişmiş toplumlara dönüşecektir.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Konulu Kompozisyon

 

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Konulu Kompozisyon


Toplumların gelişip ilerlemesi yalnız bilim ve teknolojide ilerleme ile olmaz. Aynı zamanda o toplumda yaşayan insanların düşünceleri de gelişmiş olmalıdır. Yani bilinçli,  eğitimli ve aydın insan olmaları gerekir. Çünkü toplumların gerçek anlamda ilerlemeleri insan haklarının eşit biçimde hayata geçirilmesiyle mümkündür. Toplumsal cinsiyet eşitliği de bu anlamda çok kıymetlidir. 


Kadın ve erkek yaşamın her alanında aynı imkanlara sahip olmalıdır. Çünkü bu adaletin ve insanlığın gereğidir. Erkeğe daha çok değer verilip kadına daha az değer verildiği zaman o toplumların gelişmesi ne yazık ki imkansızdır. Değersiz görülen, küçük görülen o kız çocukları ileride büyük bilim insanları olacakken, büyük başarılar gösterecekken kadınlarımızın topluma olan katkısı ne yazık ki yok ediliyor ve bu da toplumların daha gerilemesine ve cahil kalmasına neden oluyor. Düşünsenize bir kız çocuğu doktor oluyor ve dünyaya meydan okuyor. Öte yandan okutulmayan, zorla evlendirilen bir kız çocuğunun yaşamı is heba ediliyor ve kız çocukları yaşarken ölüme mahkum ediliyor. İşte bunlar insanlık dışı cahil kafaların yaptığı büyük hatalardır. Hem kadınların hem de erkeklerin güçlü olduğu toplumlarda üretim artar, demokrasi güçlendirir ve geleceğe olan güven artar. Toplum içindeki her birey kendi yeteneği ile değer görmeli, o yetenekleri ile keşfedilmeli ve topluma katkı sağlanmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin temeli ailede atılmalıdır. Aile kız ve erkek çocuğu ayrımı yapmamalı, hepsini de bir tutmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği her insanın doğal hakkıdır. 


Toplumsal cinsiyet eşitliği olduğu zaman toplumlar bilim ve kültür alanında daha iyi gelişir ve insanlık yönünde de kendini daha modern bir hale getirir. Kadınlara da önem verelim, erkeklere ama bizim toplumda ne yazık ki erkekler biraz daha fazla değer görmüştür. Sözlerimi Mustafa Kemal’in sözü ile tamamlamak isterim:  Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın. Dünyada her şey kadının eseridir. Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar. Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir.

Uzun İnce Bir Yoldayım Türküsünün Çıkış Hikayesi


Uzun İnce Bir Yoldayım Türküsünün Çıkış Hikayesi


Büyük ozanlarımızdan Aşık Veysel Uzun İnce Bir Yoldayım türküsünü  hayat felsefesinin özü olarak ortaya çıkarmıştır. Çünkü Aşık Veysel çok zorluklar yaşamış daha küçük yaşlardayken çiçek hastalığı yüzünden gözlerini kaybetmiştir. Yoksulluk ve yalnızlık içinde yaşayan Aşık Veysel yaşamı doğumla ölüm arasındaki uzun, ince bir yol olarak görmüştür. 


Uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece, bilmiyorum ne haldeyim gidiyorum gündüz gece, iki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece diyerek insan ömrünün gelip geçiciliğine vurgu yapmıştır. Yani yaşam göz açıp kapayıncaya kadar bitecektir.  Yaşarken hayatın kıymetini bilmek ve hayatı dolu dolu geçirmek gerekir. Bunun için de Aşık Veysel yaşadığı zorluklardan yola çıkarak yazmıştır bu eseri. be Kendini geliştirmiş, çok çalışmış ve büyük eserler ortaya koymuştur.  


Uzun İnce Bir Yoldayım adlı türkü;  büyük ozanımız Aşık Veysel’in kendi yaşam yolculuğundan ortaya çıkmış, insanın kaderini, geçiciliğini ve kabullenişini anlatmıştır. Güvendiği insan yani eşi tarafından terk edilmiş, büyük zorluklar yaşamış ama yine de insan olarak kalmayı tercih etmiş ve doğruluğu tercih etmiştir. Bu dünya geçicidir, onun için bu dünyaya çok aldanmamak gerekir.

Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar Ah Vatanım Demiş Sözünden Ne Anlıyorsunuz?


Bülbülü Altın Kafese Koymuşlar Ah Vatanım Demiş Sözünden Ne Anlıyorsunuz?

 

İnsan, özgürlüğünü ancak kendi vatanında bulur. Bundan dolayı vatan kişinin en değerli varlığıdır. Çünkü insan vatanında doğmuş, vatanının ekmeğini yemiş, suyunu içmiş, havasını solumuş, güneşinde ısınmış, suyunu içmiştir. Yani vatanında doğmuş, vatanında büyümüştür. Vatan sahip çıkmıştır insana. Bundan dolayı vatan uzak bir yerde yaşamak ne denli bolluk içinde olursa olsun insana zor gelir. Hele bir de kişi orada esir kalmışsa özgürce yaşayacağı vatanını özler, ona hasret kalır.

 

Bunun için atalarımız “Bülbülü altın kafese koymuşlar, “ah vatanım” demiş. sözünü dile getirmişlerdir. Vatandan ayrı kalan bilir vatanın kıymetini. Çünkü elin adamı vatanındaki gibi sıcak insanlar değildir. Gittiği ülkede kendi ana dili konuşulmuyor, kendi gelenek ve görenekleri yaşatılmıyordur. Kendi ülkendeki insanların sıcaklığı, misafirperverliği bir başkadır. Bir başkadır insanın kendi memleketi.

 

Çünkü memleketimiz demek özgürlüğümüz demek, ana dilimizi konuşabilmek, inançlarımızı özgürce yaşayabilmek, kültürümüz sahip çıkmak ve milli benliğimizi korumak demektir vatanımız. Bu vatan için toprağa şehit düşmüş askerleri de unutmamak ve onları da her daim anmak gerekir. Çünkü onların sayesinde özgürce yaşıyoruz ve  köle olmuyoruz. Vatanımızın kıymetini bilmeliyiz ve çok çalışarak  bu vatanı daha da geliştirmeliyiz. Bu vatan için büyük gayret göstermiş o

Farklı Bir Ülkeye Gidecek Olsanız Vatanınızı Hatırlamak İçin Yanınıza Alacağınız Üç Şey Ne Olurdu?

 

Farklı Bir Ülkeye Gidecek Olsanız Vatanınızı Hatırlamak İçin Yanınıza Alacağınız Üç Şey Ne Olurdu?


Farklı bir ülkeye gidecek olsam yanımda alacağım üç şey şunlar olurdu: Öncelikle rengini şehitlerimizin kanından alan ay yıldızlı al bayrağımızı evde çok güzel bir şekilde ütüler ve onu çantamın en özel köşesine koyardım. Çünkü oraya gittiğim zaman ara bayrağımıza bakar, duygulanır, onu öper ve sarardım. Bayrağımız benim her şeyimdir. Bayrağıma sevgi ile bakar ve her akşam yatmadan önce onu öper öyle yatardım. 


Farklı bir ülkeye gidecek olsam yanıma alacağım ikinci şey şu olurdu: Ülkemizin kurucu liderlerinden biri olan ve bu vatan için büyük emek etmiş olan Mustafa Kemal Atatürk’ün, silah arkadaşlarının fotoğrafını alır ve ara ara bunlara bakar ve duygulanırdım. Çünkü bunlar da bana bağımsızlığımızı hatırlatır ve ülkeme olan sevdam daha coşardı. Alacağım bir üçüncü şey ise şu olurdu: Bahçemizdeki topraktan ve kurumuş güller alırdım. Oraya vardığım zaman bunla bana vatanımı hatırlatırdı. Duygulanırdım ama çok da mutlu olurdum. Kısacası bu iç şeyi alırdım. Bunları çoğaltabiliriz:


Mesela milli marşımızın büyük bir fotoğrafını alırdım, plaklar alırdım ve vatan sevgisi ile söylenmiş türküleri farklı ülkede dinlerdim. Vatanımı hatırlatan süs eşyaları alırdım. Memleketime ait olan küçük ve renkli taşlardan alırdım. Ay yıldızlı kolye, künye, bileklik ve yüzük alırdım. Yine ay yıldızlı kıyafetlerden alırdım. Vatanımı hatırlatan vatan türküleri söyleyen sanatçılarımızın fotoğraflarını alırdım. Vatan için şehit düşmüş olan askerlerimizin fotoğraflarını alırdım.

Uçurtma İle İlgili Bildiklerinizi Anı, Gözlem, ve Deneyimlerinizden Hareketle Arkadaşlarınızla Paylaşınız

 

Uçurtma İle İlgili Bildiklerinizi Anı, Gözlem, ve Deneyimlerinizden Hareketle Arkadaşlarınızla Paylaşınız


Uçurtma denilince aklıma ilk gelen gökyüzünün o masmavi rengi, kuvvetli rüzgarın etkisi ve özgürlüktür. Çünkü uçurtma uçurtmak biz çocuklar için çok keyifli bir etkinliktir. Gökyüzüne saldığımız uçurtmalar havada uçarken kendimi havada uçuyor gibi hissediyorum, heyecanlanıyorum, mutluluktan bağırıyorum ve gökyüzünden gözümü alamıyorum. Geçen aylarda kanserden kurtulan bir çocuk ile ilgili haber aklıma geldi. Babası çocuğu kanseri yendi diye şunları söylemişti: Bizim fazla çevremiz yok. Minik Asaf kanseri yendi dedi. Gelin birlikte balon uçuralım dedi. Bunun üzerine binlerce kişi Sancaktepe’de bir araya geldi ve Asaf için sevgi birliği yaptılar, dayanışma içinde oldular ve gökyüzüne binlerce balon saldılar. 


Ben de bundan ilham alarak çok hasta olan arkadaşım için uçurtma uçurmayı düşündüm. Arkadaşım Emir çok hastaydı okula gelmemişti. Hepimiz onu çok seviyorduk. O iyileşir iyileşmez hemen evinin önüne gittik ve arkadaşlarla gökyüzüne on tane uçurtma uçurttuk. Emir de dışarı çıktı ve bu yaptığımıza çok duygulandı ve hepimiz birbirimize sarıldık, birlik içinde olduk. Bu hayatımda hiç unutamayacağım güzel bir anıdır. Uçurtmaları gökyüzüne saldığımız zaman hepimiz sevinçten bağırmaya başladık ve sonra gülmeye, uçurtmanın peşinde koşmaya başladık. Sanki özgürlüğün tadını yaşıyor gibiydik. Eğlenceli bir gün geçmişti.


Uçurtma şu malzemelerden yapılır ve şu şekilde yapılır:

 İki tane ince çıta, ip ya da sicim de olabilir. Renkli kağıtlar, makas, yapıştırıcı ve bez parçaları. İki çıtayı birbirine bağlıyoruz. Etrafını iple çerçeveliyoruz. Kağıt ve naylonla üstünü kaplıyoruz, alt ucuna kuyruk takıp ortasına da ip bağladıktan sonra uçurmaya başlıyoruz. Hava da rüzgarlıysa değmeyin keyfinize. Başlasın uçurtmalar uçmaya...

Soran Dağlar Aşmış Sormayan Ovada Yolunu Şaşmış

 

 Soran Dağlar Aşmış Sormayan Ovada Yolunu Şaşmış


Bir iş yaparken insanın karşısına önceden görmediği ve bilmediği birçok sorun çıkabilir. Bilmediği bir şeyi bir bilene soran en zor işlerin bile üstesinden gelir. Sorarak, danışarak yapılan işler daha kolay ve daha başarılı sonuçlanır. Bunun için atalarımız soran dağlar aşmış, sormayan ovada yolunu şaşırmış sözünü söylemiştir. Bir insan her şeyi bilirim, sormama gerek yok, kendim geze geze bulurum mantığı ile hareket ederse bulacağını da çok geç bulabilir ve işleri de gecikebilir. 


Oysa başkalarına soran, araştıran  kişi işlerini kolay halledebilir ve daha kısa zamanda daha çok kâr edebilir. Dik başlılık eden zarara uğrar. Birbirinden fikir alan kişiler ise daha başarılı olur. Kibirli olmamak gerekir.  Meraklı ve öğrenmeye açık olmak gerekir. Ben her şeyi bilirim mantığı içinde başkalarının fikirlerine tepeden bakmak yanlış olur. Kibirli olan, dik başlı olan bu durumda zarara uğrar. Bilmediğimiz konularda bizlerden daha deneyimli insanlara merak ettiğimiz şeyleri sorarsak bizim için daha faydalı olur. Bilgiye danışan yolunu bulur, danışmayan en kolay yerde bile kaybolur yani. Örneğin; Cep telefonlarımızla oynarken telefon bir anda bozuldu ve telefonu kendi kafamıza göre kurcalamaya başladık ve olur olma yerlere bastık. Daha sonra telefon tamamen bozuldu. 


Oysa telefonu hemen alıp telefoncuya götürsek bilen kişi iki dakikada yapabilirdi. Yani her zaman bir bile danışmak gerekir. Çünkü akıl akıldan üstündür. Yani soran, deneyimli insanların deneyiminden faydalanan insanlar  daha çok amacına ulaşır ve kazanır.

Yaptığınız Araştırmadan Hareketle Cevat Paşa’nın Çanakkale Deniz Savaşı’nda Gösterdiği Başarıları Özetleyiniz.

 

Yaptığınız  Araştırmadan Hareketle Cevat Paşa’nın Çanakkale Deniz Savaşı’nda Gösterdiği Başarıları Özetleyiniz.(7. sınıf Türkçe Kitabı)

 

Çanakkale Savaşı dünyada eşi benzeri olmayan bir savaş ve başarının göstergesidir. Askerlerimiz düşmanlara Çanakkale geçilemez dedirtmiştir. 18 Mart 1915 yılı Çanakkale Zaferinde çok sayıda komutanlarımız yer almıştır. Yer alan bu komutanlardan biri de  Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevkii Komutanı olarak görev yapmış olan Cevat Paşa’dır. Cevat Paşa; Çanakkale Boğazının iki yakasındaki batarya ve tabyaları düzenlemiş, ağır topların konumlarını gözden geçirerek güçlü bir savunma hattı hazırlamıştır.


Deniz mayınlarını etkin bir şekilde kullanan Cevat Paşa İtilaf donanmasına büyük kayıpla verdirmiştir. İngiliz ve Fransız donanması, Çanakkale Boğazı’nı geçmek için büyük bir hazırlık başlatmıştı fakat Cevat Paşa’nın kurduğu savunma sistemi, topçu ateşi ve mayın hatlarıyla birleşince düşman donanması ağır kayıplar vermiştir. Ocean gemisi büyük bir darbe almıştır. Farklı gemilerde de büyük hasarlar meydana gelmiştir. Bunun sonucunda İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı’nı denizden geçemeyeceklerini anladı ve kara savaşlarına yöneldi.


Osmanlı Devleti’nin kaderini değiştiren, savaşın seyrini etkileyen büyük bir zafer kazanılmıştır.  Kısacası Cevat Paşa boğaz savunmasını düzenledi, top bataryalarını düzenledi ve mayın hatlarını kurdurarak düşmana ağır darbe vurdu.

Çocuklar Geleceğin Güvencesi Yaşam Sevincimizdir. (7. sınıf Türkçe Kitabı)

 

Çocuklar Geleceğin  Güvencesi Yaşam Sevincimizdir. (7. sınıf Türkçe Kitabı)


Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir. (Mustafa Kemal Atatürk). Mustafa Kemal Atatürk çocuklara her zaman çok büyük değer vermiş ve milletinin evlatlarının geleceğine sahip çıkması için çocuk eğitimin ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır.. Çocuklar geleceğin güvencesidir. Bunun için anne ve babalar çocuklarını  küçük yaşta iyi bir şekilde yetiştirmeli, iyi bir eğitim aldırmalı, cumhuriyeti koruyacak nesiller yetiştirmelidir. Çünkü bugünün küçükleri yarının büyükleri, cumhuriyetimizin savunucuları olacaktır.


 Çocuklar gösterişten uzak  minikler olduğu için insana yaşam sevinci verir. Tüm doğallıkları ile her şirinliği yaparlar, bizi güldürür, mutlu ederler. Onun için çocuklarımızı çok sevmeliyiz ve onların sağlam karakterde büyümesi için aileler olarak elimizden gelen her türlü özveriyi göstermeliyiz. Bugünün küçüğü yarının büyüğü olacak olan çocuklara büyük anlamlar yüklemeliyiz. Onları küçük görmemeli, “bu da çocuk buna fazla değer verirsek şımarır." gibi yanlış algılara kapılmamalıyız. Onları tıpkı büyük bir insan gibi önemsemeli, onlarla iletişim halinde olmalı, sorunlarında onlara yardım etmeliyiz ve her daim yol göstermeliyiz.


 Mustafa Kemal de çocuklarımızı çok sevmemiz gerektiğini söylemiş ve onları her zaman yüceltmiştir. Çünkü geleceğin parlayan yıldızları, bayrağımızın korucusu, vatanımızın mimarı ve savunucu her daim bugünün çocukları olacaktır.

İnsan Sevgisi İle İlgili Bilgilendirici Metin

 

İnsan Sevgisi İle İlgili Bilgilendirici Metin


Dünyadaki en yüce duygulardan biri de insan sevgisidir. İnsanlar birbirinin yurdu olmalıdır, koruyucusu, kollayıcısı olmalıdır.  Sevmek insanları bir araya getirir ve aradaki olumsuz duyguları ortadan kaldırır. Sevmek için de insanları olduğu gibi kabul etmek, hatalar yaptığı zaman affetmeyi ve hoşgörülü olmayı bilmek gerekir.  En ufak bir sorun yaşadığımız insanla hemen ilişkileri kesmemeliyiz, aşırı alıngan olmamalıyız, kibirli olmamalıyız, insanlara karşı ön yargılı olmayı bırakmalıyız. İşte bunları yaptığımız zaman gerçek anlamda insan sevmiş oluruz.


 İnsan sevmek aslında yaşamı sevmek, hayatı canlı canlı takip edebilmektir. İnsan sevgisi gönüller arasında görünmeyen büyük köprüler kurar, nefret kaybeder, hoşgörü kazanır, birlik, beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma kazanır insan sevgisinin olduğu yerde. İnsan sevgisinin olduğu bir dünyada savaşlar son bulur, çocuklar mutlu bir çocukluk yaşar, yaşlılara yardım edenler çoğalır ve sevgi dünyaya hakim olur. İnsan sevgisinden uzak bir kalp henüz insan olmanın tadına varamamış demektir. Çünkü insan seven kişinin kalbi yumuşar, empati duygusu artar ve olaylara yüklediği anlam daha anlamlı ve daha yapıcı olur.  Bir çocuğun başını okşamak, elini tutmak ve ona sımsıkı sarılmak, bakıma muhtaç bir yaşlıya bakmak ve sırtını sıvazlamak, bir bebeğe gülmek ve onu güldürecek davranışlar yapmak içimizdeki insan sevgisinden gelir.


 Ne güzel demiş Yunus Emre: “Gelin danış olalım, işi kolay kılalım, Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz. Yani sevgi ile kalalım çünkü her şeyin özüdür insan sevgisi.

Yaşama ve Olaylara Bakış Açısı İle İlgili Kompozisyon

 

Yaşama ve Olaylara Bakış Açısı İle İlgili Kompozisyon


Yaşama ve olaylara bakış açısı kişinin yaşadığı olaylara yüklediği anlam ile ilgilidir. Yani her şey önce zihnimizde başlar ve zihnimizde biter. Yaşadığımız küçücük sorunlara bile çok fazla anlam yüklersek acı çekeriz ve en büyük zararı kendimiz veririz. Oysa yaşadığımız olaylara fazla anlam yüklemeden, bu da geçer yahu dersek ve hoşgörülü olursak o yaşadığımız durum çok zor bir durum bile bundan daha güçlü bir şekilde çıkarız ve her şeye rağmen hayatın yaşanılır olduğunun farkında oluruz ve hayat sevincimizi kaybetmeyiz. 


Yaşam ve olaylara sevgi ile bakmasını bilmeliyiz, hoşgörü ile bakmasını bilmeliyiz. Yaşamda karşılaştığımız olayların her biri bizler için yeni bir tecrübe olur. Bu olaylardan nasıl etkileneceğimiz ise bizim bakış açımıza bağlıdır. Bakış açımız da ne aşırı iyimser olmalıdır, ne de aşırı kötümser olmalıdır. Mantıklı olmalıdır, yeri geldiğinde iyimser olmasını bilmeliyiz, yeri geldiğinde kötümser olmasını bilmeliyiz ama daha çok iyimser yönden bakmasını bilmeliyiz ki bazen başımıza gelen ve kötü gibi görüne n olayların aslında bizim için hayır olduğunu sonradan görebiliriz. İşte bu durumda da sabırlı olmalıyız, kararlı olmalıyız, azimli olmalıyız. İnsanoğlu bu dünyaya geldiyse her türlü imtihana da hazır olmalı ve güçlü durmaya çalışmalıdır. 


En ufak bir sorunda pes etmemeli, mücadeleci olmalı ve hayata dört elle sarılmalıdır. “Bir karıncaya göre; arslan, kaplan ve çıngıraklı yılan şefkatli ve iyi huylu hayvandır. Ördekler ve kazlar ise yırtıcı hayvanlardır.” Her şey sizin görüşünüze bağlıdır." der Jimm M. Power

Aşağıda Verilen İki Metin Arasındaki Farkları Düşününüz.(6.sınıf Türkçe Kitabı)

 

Aşağıda Verilen İki Metin Arasındaki Farkları Düşününüz.(6.sınıf Türkçe Kitabı)


 Not: Aşağıda verilen  iki metin arasındaki farkları düşününüz. Hangi metin, anlatılmak isteneni daha etkili ve akılda kalıcı bir biçimde anlatmıştır. Sebebini açıklayınız.

1. Metin: Türkçem, Dertli’nin sazında ve her sözde parlar. Yunus Emre’nin izinde Türk’üz, Türkçe konuşuruz.

2. Metin: Türkçem Dertli'nin sazında

Parlar her ata sözünde

Yunus Emre’nin izinde

Türküz, Türkçe


Sorumuzun cevabına baktığımızda şunları söyleyebiliriz. Birinci metinde şiir düz yazı şeklinde yazılmıştır, Hiç vurgu tonlaması ve etkili yanı yoktur. Çünkü hikaye gibi okumaya devam ediyoruz. Oysa ikici metin için aynı şeyleri diyemeyiz. Çünkü Şiir şeklinde yazılmış, tonlamalara, uyuma önem verilmiştir. Yani kısaca  İkinci metin daha etkili ve akılda kalıcıdır. Çünkü şiir şeklinde yazılmıştır, uyak ve ritim vardır; duyguyu daha iyi hissettiriyor. 


Birinci metin ise düz yazı olduğu için aynı etkiyi vermez. Birinci metinde hızlı bir şekilde okunup gider ve dinleyen kişilerde de bir etki ve anlam uyandırmaz. Oysa şiir şeklinde yazılmış olan kurallarına uygun bir şekilde yazılmıştır ve okuyanda ve dinleyen de bir etki bırakır ve bir anlam kazanır.

Dünya Dili Türkçe İfadesinden Ne Anlıyorsunuz?

 

Dünya Dili Türkçe İfadesinden Ne Anlıyorsunuz?


 Dünya Dili Türkçedir ifadesinden anladığım; Türkçenin sadece Türkiye'de değil, çok geniş bir coğrafyada konuşuluyor ve anlaşılıyor olmasıdır. Yani ana dilimiz Türkçenin dünyaca tanınmış önemli bir yere sahi olan dil olduğu ortaya çıkmaktadır. Ana dilimiz olan Türkçe  yüzyıllardan beri Orta Asya'dan başlayarak Balkanlara, Ortadoğu'dan Kafkasya'ya kadar yayılmış ve yayılmaya da devam etmektedir. 


Türkiye Türkçesi dışında otuzdan fazla lehçe ve ağız ile milyonlarca kişi Türkçe konuşmaktadır. Örneğin; Türkmence, Uygurca, Kırgızca, Kazakça vb. gibi. Buradan kast edilen  Türkçe dünya dilidir sözü ana dilimizin ne kadar değerli ve dünyanın her bir yanında konuşulan tanınmış ve öğrenilmiş bir dil olduğunu kanıtlar.  Türkçe devlet dili, bilim dili ve edebiyat dili olarak yüzyıllardır varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Mustafa Kema'in “ Türk dili Türk Milletinin kalbidir, zihnidir sözünden yola çıkarak ana dilimizi dünyaya tanıtmaya devam etmeliyiz ve ana dilimizi dünyada en çok konuşulan dil haline getirmeliyiz.

Mesela aşağıdaki üç cümle de Türkçedir ama ülkeler göre lehçe ve ağız farkı olduğunu hemen anlayabiliriz.

* Türkçe benim evimdir.

* Türk dili menin üyüm

* Türk  dili mənim evim

Bir Göz Ağlarken Öbür Göz Gülmez

 

Bir Göz Ağlarken Öbür Göz Gülmez


Birbirine çok yakın insanlardan biri sevinçli iken diğerinin  mutlu olması mümkün değildir. Aile bireylerinden birinin hastalık ve benzeri durumlardan ileri gelen üzüntüsü ailenin tümünü etkiler. Dolayısıyla ailede bir kişinin başına gelen üzücü bir olay bütün aile fertlerinin başına gelmiş gibi olur. Hemen hepsi de aynı ölçüde acı çeker, üzüntülü olur, kalp sızlar ve yanar. 


Bir kesimi büyük sıkıntılar çekerken diğer kesimlerinin rahatlık içinde olması yadırganacak ve sosyal çalkantılara neden olabilecek bir durumdur. Bunun için atalarımız” bir göz ağlarken öbür göz gülmez.” der. Örneğin aileden büyüklerden biri ağır bir kanser hastası olduğu zaman aile bireylerinin hepsinin yüreği yanar ve ailedeki bireyler üzüntüden uzun bir süre kendine gelmez ve canları yanar. Yani ailedeki bir kısım eğlenmeye gezmeye devam ederken diğeri de üzülmeye devam eder gibi bir durum olmaz. 


Herkes üzülür, herkes eğlenceyi, zevki bir köşeye bırakır ve o hasta olan büyükleri için ellerinden gelen her türlü maddi ve manevi desteği sağlamak için  yürek birliği yaparlar. Birlik, beraberlik ve dayanışma içinde o büyüklerine destek olurlar. Ona dokunurlar, onu severler ve onun yanından ayrılmazlar. Çünkü bir göz ağlarken öbürü gülmez hepsi ağlar, hepsi acı çeker ve hepsinin içi kan ağlar.