İran Atasözleri
Meyve veren ağaca balta vurmazlar.
İnci ele geçtikten sonra denize ne
gerek var?
Hırsız kalabalık ve huzursuz bir
ortam ister.
“Ben ölüyü yıkadım; cennete mi,
cehenneme mi gideceğine karışmam.”
Yedi derviş bir posta oturur da,
iki hükümdar dünyaya sığamaz
Söz bir tasmadır , onu sarf edenin
boynuna takılır.
İnsan gülünce bu başkalarının
hesabınadır, ağlayınca bu kendi hesabınadır.
Şans, verimli çalışmaya bağlıdır.
On yoksul bir kilime sığar ama bir
ülke iki padişaha yetmez.
Dünyadaki bütün ızdıraplar aza
kanaat etmemekten ileri gelir.
Eğerle meğer evlenmişler, keşke
isimli bir çocukları olmuş.
Aynadaki görüntünü beğenmiyorsan;
aynayı değil kendini değiştir.
Cahiller okumuşların
cevaplayamayacağı soruları sorarlar, sersemler akıllıların yedi yılda
cevaplandıramayacağı soruları bir günde sorarlar.
Arının yuvasını yıkan, balın
tatlılığıdır.
İki kere düşün, bir kere yaz.
Hiçbir şey bilmiyor, bilmediğini de
bilmiyor, öğret ona çocuktur. Pek çok şey biliyor, bildiğini de biliyor, takip
et onu, akıllıdır.
Arapça bir dildir, Farsça yemeğin
sonunda yenen tatlı, Türkçeyse sanat.
Bilge kişi bilgeliği arar, akılsız
kişi onu bulduğunu düşünür.
Hayatta açlıktan sonra yalnızlık
gelir.
Nasıl indireceğini bilmediğin eşeği
dama çıkarma.
İzlemek cehennemden daha yakıcıdır.
Kılıcın kendisi insanı çoğunlukla
savaşa iter.
İstanbul'u ömründe bir kere gören
ya İstanbul'a gelirken yolda ölür, ya İstanbul'da ölür, ya da İstanbul
hasretiyle ölür.
Her tarafa bakan, hiçbir şeyi
görmez.
Dünyanın bütün karanlıkları bir
araya gelse bir mumun ışığını söndüremez.
Meyvesini yediğin ağacın dalını
kesme.
Bir şah delirdiği zaman Kafkaslarda
savaşa gider.