Aharfi ile ilgili tüm deyimler ve anlamları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aharfi ile ilgili tüm deyimler ve anlamları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

A Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

 A Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

Adı batmak: Unutulmak

Adı bile okunmamak: Adından söz açmamak

Adam içine çıkmak: Değerli kimseler arasında yer almak

Açıktan açığa: Gizli saklı kalmadan

Ad almak: Ünlenmek

Açık alın: Övünç duyma

Adam bildim eşeği, altına serdim döşeği:  Hak etmeyen birine değer vermek

Acısını çekmek:  Yapılan bir yanlışın ortaya çıkardığı sıkıntıyı yaşamak.

Abbas yolcu: Gidiyorum anlamına gelir. Bir diğer anlamı ise ölmek üzeredir.

Acısını çıkarmak: İntikam (öç) almak.

Aç acına: Bir şey yemeden

Açıkta kalmak: Barındığı yerden olmak

Adı kalmak: Öldükten sonra bile unutulmamak

Açmaza düşmek:  İçinden çıkılmayacak bir duruma düşmek

Ağırdan almak: İş yapmada gönülsüz olmak


Ağzı laf yapmak: Güzel söz söylemeyi becermek

Ağız satmak:  Yapamayacağı bir işi yapacakmış gibi konuşmak

Abuk sabuk konuşmak: Gelişigüzel konuşmak anlamına gelir.

Acısı yüreğine işlemek: Bir olay veya sözden çok etkilenmek

Abayı sermek:  İstenmediği bir yere yerleşmek

Aceleye getirmek: Bir işi  acele şekilde yaptığı için o işe gereken özeni vermemek

Acından ölmek: Çok acıkmak

A köse sayılmadık kaç tel sakalın var? Önemsiz olan bir işini neden önemli gibi gösteriyorsun, ya da önemli sayıyorsun gibi anlamlara gelir.

Abur cubur yemek: Faydalı faydasız diye ayırmadan her şeyi yemek.

Abacı, kepeci; ya sen neci? Üstü kapalı sözlerle bir kişiyi korkutmaya çalışmak

Ağırlık basmak: Uykusu gelmek

Ağırlığınca altın etmek: Çok değerli olmak


Ağız ağıza vermek: Gizliden gizliye konuşmak

Ağzı cıvık: Her duyduğunu başkasına söyleyen.

Ağzı çiriş çanağına dönmek:  Ağzı kurumak

Acem kılıcı gibi iki taraflı kesmek:  Birbirine karşıt olan, düşman olan iki yana da yaranmaya çalışan kişiler için kullanılan bir deyimdir.

Ağırına gitmek: Kırılmak, güvenmek

Ağzından baklayı çıkarmak:  Sırrını açıklamak

Ağzı yanmak: Bir şeyden zarar görmek

Afakanlar basmak: Çok bunalmak

Ağızlara sakız olmak: Herkesin dilinde olmak

Ağız yaymak: Dürüst konuşmamak

Ağzına layık: Lezzetli olmak

Ağzını topla: Düzgün konuş, sözlerine dikkat et.

Ağzı  süt kokmak: Çok genç olmak, tecrübesiz olmak

Ağzını havaya açmak:  Kaçırılan fırsatın yeniden gelmesini umut etmek, beklemek

Ahım şahım bir şey değil: Pek de dedikleri kadar güzel bir şey değil gibi anlamlara gelir.

Ağzının yatımı: Sözün yönü

Aklı çatallanmak: Çelişkiye düşmek,  ikirciklenmek

Aklı çıkmak: Çok korkmak

Aklı pusmak: Dalgınlaşmak

Alaşağı etmek: Bulunduğu yüksek görevden ,indirmek

Aklını kaybetmek: Delirmek

Aklında kalmak: Unutmamak


Aklını peynir ekmekle yemek: Delice işler peşinde koşmak

Al abdestini, ver pabucumu: Senin yüzünden daha çok zarara girmek istemiyorum gibi anlamlarına gelir.

Aklından zoru olmak:  Deli deli hareketlerde bulunmak.

Aklının çivisi eksik: Budala, dengesiz anlamlarına gelir.

Aklını almak: Güzelliği ile büyülemek

Aklı evvel: Her şeyi çok iyi bilir.

Aklına gelmek: Anımsamak

Aklına yatmak: Düşüncesine uygun bulmak

Aklına düşmek: Saplantı içinde olmak

Aklına gelen başına gelmek: Olmasından korktuğu şey olmak

Aklı fikri: Tek düşündüğü

Aklı sıra: Aklınca

Al kanlara boyanmak: Ağır yaralar almak


Alan talan olmak: Dağılmak

Al birini vur öbürüne: Hepsi de aynı demek.

Alacağı olmak: Bir gün o yaptığı şeyin acısını çıkarırım demek

Ali kıran baş kesen: Zorbaca

Allah dört gözden ayrımasın: Allah kimseyi anasız babasız bırakmasın.

Al takke ver külah: Uzun çekişmelerden sonra.

Al giymedim ki alınayım: Bu işle bir alakam yok ki söylenilenlerden kuşkulanayım.

Al şunu tut dedilerse yut demediler: Emanete hıyanet etme.

Alacağın bir iğne , çeliğin okkasından sana ne? : İlgilendiğin, uğraştığın bir konu o denli büyük  işlerle ilgilenmeni gerektirmez.

Alımlı çalımlı: Gösterişli

Alayında olmak: İşi ciddiye almamak.

Alçak dağları ben yarattım demek: Kibirlenmek

Alın derisi değil, davul derisi: Utanmaz, arsız

Aldım, sattım: Onu ne mal olduğunu çok iyi anladım, öğrendim.

Amana gelmek: Yumuşamak

Aman dilemek: Baş eğmek

Anasının gözü: Çok kurnaz

Anası kadir gecesi doğurmuş :Çok şanslı

Ant içmek: Yemin etmek.

Anasını ağlatmak: Çok sıkıntı çektirmek.

Anladık yel değirmeni ama suyu nereden geliyor?: Düşündüğün emeksiz kazanç güzel  de bunu gerçekleştirecek güç nerede?

Arabasını düze çıkarmak: Zorlukları atlatıp işini kolay duruma getirmek.

Anladımsa Arap olayım: Hiç bir şey anlamıyorum.

Ara bozmak: İki kişi arasındaki dostluğu bozmak.

Ar belası: Namus yüzünden çekilen sıkıntı.

Ar damarı çatlamış: Utanacak bir şeyi kalmamış.

Anasının nikahını istemek: Satacağı nesne için ederinden  çok para istemek.

Ant verdirmek: Yemin ettirmek.

Arabasının tekerine çomak sokmak: İşi karıştırmak.

Arkası alınmak: Bitirilmek.

Arka üstü: Sırt üstü.

Arka çıkmak: Birini başkalarına karşı korumak.

Ardı sıra: Arkasından, onu izleyerek

Arada dağlar kadar fark olmak: Aralarında her yönden büyük ayrılıklar vardır.

Araları açılmak: Arkadaşlık bağlarını koparmak.

Araya soğukluk girmek: Dostluk bağının gevşemesi.

Aralarından su sızmamak: Birbirlerine çok yakın dostluklar oluşturmak.

Arada kalmak: Anlaşamayan iki kişiye de yakın olup bu anlaşmazlıktan ötürü sıkıntı yaşamak.

Ardı arkası kesilmemek: Sürekli

Arapsaçına dönmek: İşlerin birbirine karışması.

Arayıp sormak: Biriyle ilgili haber sormak.

Arayıp taramak: Her yeri inceleyerek aramak.

Aramakla bulunmaz: Çok kıymetli bir şey, ancak rastlantıyla elde edilebilir.

Arkadaş değil, arka taşı: Sözde arkadaş ama aslında sıkıntı veren kişi.

Arının dikenini görüp  balından el çekmek: Bir işin tehlikesini görüp sağlayacağı yarardan caymak.

Araları yağ bal olmak: İlişkileri çok iyi sürmek.

Ark altında tarla bağışlamak: Birine çıkar sağlama sözü vermek.

Ardından sapan taşı yetişmemek: Uçarcasına koşmak.

Aradan çıkmak: İki kişiyi kendi hallerine bırakarak ikisi arasındaki ilişkiye karışmamak.

Arkadan söylemek: Birinin olmadığı yerde onun dedikodusunu yapmak.

Arayıp sormak: Biriyle ilgili haber sormak.

Aralarından kara kedi geçmek: iki dost arasına soğukluğun girmesi.

Arkası kesilmek: Devam etmekte olan bir şeyin son bulması.

Arkasını almak: Bir işi bitirmek.

Askıya çıkarmak: Yazılı duyuru yapmak.

Arkası yufka:  Güvendiği kişi güçlü değil.

Arkasını getirmemek: Başladığı bir işi bitirmemek.

Arkasında yumurta küfesi yok ya!: Onu bağlayan şey  pek cayılmayacak şey değil.

Arkasını sıvazlamak: Okşayıp övmek.

Arpalık yapmak:  Bir yeri devamlı sömürmek.

Armut piş, ağzıma düş: Hiç emek etmeden her şeye sahip olayım.

Arkası pek: Güçlü birine güvenen.

Arpa ektim, darı çıktı:  İşimden beklediğim sonucu alamadım.

Arkasını vermek: Birinin koruyuculuğundan  güç almak.

Art ayağı ile kulağını kaşımak: Densizce davranarak  olmayacak işlere kalkışmak.

Art eteğinde namaz kılmak: İçi dışı bir olmak, dindar olmak.

Arpacı kumrusu gibi düşünmek:  Umutsuzluk içinde düşünmek.

Arkası yere gelmemek: Yenilgiye uğramamak.

Arkasında dolaşmak: Biriyle görüşme fırsatı yakalamak.

Aşağı kalır yanı olmamak: Niteliği ondan geri kalmamak.

Aşka gelmek: Coşmak.

At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapamak: Zarar uğradıktan sonra önlem almak.

Aşk etmek: Hızla vurmak.

Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık: Sakıncaları eşit olan  iki durumdan birine karar verememek.

Aş yesem kuşağımda çıkar: Nereye, hangi işe gitsem onu görürüm.

Aş pişti bayram geçti: İş işten geçti, geç kalındı.

Astarı yüzünden pahalı olmak: Ayrıntıya harcanan para işin önemli olan kısmına harcanan paradan daha fazla.

At başı beraber: Biri ötekinden geri kalmamak.

Aşağı kurtarmaz: Daha ucuza satılırsa zarar ederim.

Aş pişti, kaşık üstüne dikildi: Her şey hazırlandı, faydalanacak kişi beklenmektedir.

Astığı astık, kestiği kestik: Yaptığı işlerden dolayı kimseye hesap vermeyen.

Aşağılık duygusu: Kendisini başkasından aşağı gören.

Aşina çıktı ocak başına: Yüzsüzlük etmeye başladı.

Aşık atmak: Kendinden daha üstün biriyle yarışmak.

Ar başında usta, iş başında hasta: İşten kaçar paylaşmaktan kaçmaz.



 Ateş bacayı sarmak: Alev saçağı sarmak. Bir diğer anlamı iki kişinin yakınlaşması, aşık olması.

Ateş etmek: Ateşli silahla mermi atmak.

Ateş püskürmek (ateş saçmak): Öfke ile kötü sözler söylemek.

 Ateş pahası: Çok pahalı.

Ata nal çakıldığını görmüş, kurbağa ayaklarını uzatmış: Değerli kişilere verilenleri, hak etmeyenler de istiyor.

Ateş basmak: Vücut ısısı artmak.

Ateş almak: Tutuşmak. Bir diğer anlamı da öfkelenmek anlamına gelir.

At var, meydan yok: İş  yapacak güç ve araç var ama bunları yapacak iş yok.

Ata et, ite ot vermek: Kişilere ilgileri olmayan şeyleri ya da  ilgili olmadıkları görevleri vermek.

At görür akar, su görür susar: Gördüğü her şeye sahip olmak ister.

At var, meydan yok: İş yapacak güç ve araç var  ama iş yok.

At izi, it izine karışmak: Değerli ve değersiz kişileri ayırt edememek.

At elin, it eli, bize ne?:  Herkes malını keyfince kullanır bizi ilgilendirmez.

At oynatmak: Üstünlüğünü beceriyle sergilemek.

At yerine eşek bağlamak: Giden değerli birinin yerine değersiz birini getirmek.

At üstünde kazma kazmak: Güç bir işi hiç yorulmadan yapmaya çalışmak.

Ateşle oynamak: Çok tehlikeli bir işin üstüne gitmek

Attığı taş yerini bulmamak: Giriştiği işte istediği sonucu elde edememek.

Atlıyı atından indirmek: Birinin işini zorla bozmak.

Atı alan Üsküdar’ı geçti: Fırsat kaçtı.

Atla arpayı dövüştürür: Birbirinden ayrılması olanaksız kişileri bile ayırabilecek denli kötü huylu, ara bozucu.

Ateşi uyandırmak: Sönmeye yüz tutmuş ateşi karıştırarak  yeniden alevlendirmek.

Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu aşamadan daha aşağı bir yere aşamaya düşmek.

Ateşine yanmak: Birinin  yüzünden büyük zarara uğramak.

Ateş vursan duman vermez: Çok cimri.

Atına eşek mi dedik?: Seni küçümseyecek bir davranışımız olmadı.

At koştur: O denli geniş bir yer ki anlamına gelir.

Ayağı üzengide:  Hemen yola çıkmak üzere olan.

Avlayıp kuşlayıp getirmek: Çeşitli işler yapıp kazanıp getirmek.

Ayağı alışmak: Bir yere gidip gelme alışkanlığı edinmek.

Avurdu avurduna geçmek: Çok zayıfladığı yüzünden belli olmak.

Avaz avaz bağırmak: Olan gücüyle bağırmak.

Avucunu yalamak: Umduğunu elde edememek.

Avuç içi kadar yer: Çok küçük ve dar yer.

Avuç açmak: Başkasından para ister duruma geçmek.

Ayağa kalkmak: Birine saygı göstermek için  oturduğu yerden  kalkmak. Diğer anlamı hastanın iyileşmesi anlamına gelir.

Avcı kediye kurnaz fare: Tuzağa düşürmekte usta olan kişinin karşısında, tuzağa düşmemekte usta olan biri var.

Ayağı uğurlu: Geldiği yere iyilikler getirdiği inanılan kimse.

Ayağı cıvık: Sürekli  gezip dolaşan.

Avlayıp kuşlayıp getirmek: Çeşitli işler yaparak kazanıp getirmek.

Av avlandı, tav tavlandı: İstenilene uygun olsun ya da olmasın her şey oldu, bitti.

Ay harmanlamak: Ayın çevresinde ışık oluşmak.

Ay aydın, hesabı belli: Anlaşılmayacak yönü yok, her şey ortada.

Avucu kaşınmak: Eline bir yerden para geleceğine inanmak.

Ay dedeye misafir olmak: Geceyi açıkta geçirmek.

Avunun içine almak: Bir kişiyi etkisi altına almak.

Ayağı yanmış it gibi dolaşmak: İç açıcı durumda olmamak, durumu kötü olmak.

Ayağını berk basmak: Direnmek.

Ayağı yerden kesilmek: Ayağı yere değmez olmak. Diğer anlamı ise şudur: Taşıta binip yaya yürümekten kurtulmak.

Ayağına ip takmak: Birinin dedikodusunu yapmak.

Ayağında donu yok, fesleğen ister başına: Yoksul olduğuna bakmadan süs düşünür.

Ayağına çağırmak: Yanına gelmesini istemek.

Ayağına bağ olmak: Bulunduğu yerden ayrılmasına ya da işi bırakmasına engel olmak.

Ayağına kapanmak: Alçalacak şekilde yalvarmak.

Ayağına sıcak su mu dökelim: Uzun zamandır gelmiyordun, gelişinle bizi mutlu ettin.

Ayağına gitmek: Alçakgönüllülük edip birinin yanına gitmek.

Ayağına çabuk: Bir yere alışılandan daha az zamanda gidip gelmek.

Ayaklarına kara su inmek: Uzun süre beklemekten  yorulmak.

Ayak basmak: Bir yere varmak

Ayak atmamak: Hiç gitmemek

Ayak basmak: Bir yere varmak

Ayak altında kalmak: Çok  geçilen yerde bulunmak. Bir diğer anlamı ise  çevresince hor görülüp kötü davranışlar görmek.

Ayağını çekmek: Çok gittiği bir yere artık gitmez olmak

Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bulup işinden uzaklaştırmak.

Ayağını çıkarmak: Ayakkabısını çıkarmak.

Ayağını vurmak: Ayakkabının ayağı yara etmesi.

Ayağının pabucu olamamak: Değeri kendisinden aşağı olmak.

Ayağını denk almak: Kötülüklere karşı tetikte olmak.

 Ayağını sürümek:  Bir yerden uzaklaşmak üzere olmak. Birini bir yere  uğramaz duruma getirmek.

Ayağının altında olmak: Bulunduğu yerden çok aşağıda olmak.

Ayağının tozuyla: Yoldan gelir gelmez.

Ayağının bağını çözmek: Karısını boşamak. Birinin özgür davranmasını engelleyerek ilişkilere son vermek.

Ayağıyla tuzağa düşmek: İşe önem vermemesi yüzünden  tehlikenin kurbanı olmak.

Ayağının pabucunu başına giymek: Dengi olmayan biriyle evlenmek.  Değersiz birine çok fazla değer vermek.

 Aynı yolun yolcusu: Aynı yolda olan, aynı davranışta olan.

Ayda yılda bir namaz, onu da şeytan koymaz: Binde bir kez iyilik yapmaya kalkar onu da türlü bahaneler ileri sürerek yapmaz, yapacağından da vazgeçer.

Ayıptır söylemesi: Özür dilerim ama söylemek zorundayım anlamına gelir. Ya da övünmek gibi olmasın olarak da söylenir.

Ayda kazandığını günde yemek: Kazandığından daha fazlasını harcamak.

Ayılıp bayılmak: Öfke nöbeti geçirmek.

Ayakları geri geri gitmek: Bir yere isteksiz gitmek.

Ayaza çekmek: Kış  mevsiminde kar yağdıktan sonra şiddetli soğuğun olması.

Ayakta kalmak: Oturacak yer bulamamak.

Ayakbastı para: Dışarıdan gelen kişi ya da eşyalar için alınan para.

Ayak dolaştırmak: Birine engel çıkartmak.

Aydan arı günden duru: Çok güzel, çok temiz.

Ayak diremek: Birine karşı tutumunda değişiklik yapmamak.

Ayaküstü: Ayakta durarak.

Ayak uydurmak: Başkasına uygun davranışlar sergilemek.

Ayak sürümek: Verilen bir işi yapmama yolları aramak, işi yapmamak için oyalanmak.

Ayaklar baş, başlar ayak olmak: Değersiz kişiler emreden olmuş, değerliler de emredileni yerine getiren konuma düşmüş.

Aza çoğa bakmamak: Bir şeyin ayrıntısına takılmamak.

Az verip çok yalvarmak: Borcunun bir bölümünü verip geri kalanı için zaman istemek.

Ayran içmeye geldik, ara açmaya gelmedik: Buraya ara bozmaya değil, ara yapmaya geldik.

Az söyler, uz söyler: Az ama işe yarar söz söyler.

Az buz bir şey olmamak: Azımsanacak ölçüde olmamak.

 Ayrısı gayrısı olmamak: Her şeyi paylaşır durumda olmak.

Ayranım budur, yarısı sudur: Elimde ancak bu vardır. Elimden bu kadarı geliyor.

Az günün adamı olmamak: Çok yaşamış, çok görmüş olmak.

Ayvaz kasap hep bir hesap: Hangi yol yeğlenirse yeğlensin, sonuç aynı olur.