Seyit Onbaşı Ve Niğdeli Ali’nin Rolü İle İlgili Bilgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seyit Onbaşı Ve Niğdeli Ali’nin Rolü İle İlgili Bilgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çanakkale Cephesi’nde Koca Seyit, Seyit Onbaşı Ve Niğdeli Ali’nin Rolü İle İlgili Bilgi

Çanakkale Cephesi’nde Koca Seyit, Seyit Onbaşı Ve Niğdeli Ali’nin Rolü  İle İlgili Bilgi


Çanakkale Cephesi sırasında arkadaşları yanında şehitlik mertebesine ulaşmış olan Mehmetçikler, ölüm çukuruna dönüşen siperlerini her ne pahasına olursa olsun terk etmiyorlardı. Vatan için, namus için düşmanla korkmadan, cesaretle çarpışan Mehmetçikler, düşman atış alanına girince de  toplarını patlatıyorlardı. Düşmanlar dur durak bilmeden, acımasız ve hunharca etrafı ateş ve kan  içinde bıraka bıraka, Mecidiye tabyamıza doğru geliyordu.  Mecidiye Tabyası hem askerlerimizi, silah ve cephanemizi koruyan yerlerden biriydi. Onlar gelmeye devam ede dursun , hiç durur muydu bu asil milletin asil evlatları.


  Düşman askerlerinin  yirmi altı mayınını yerle bir etmişti asil milletin kahraman Mehmetçikleri. Bu  durum da düşmanın zoruna gitmişti zaten. Mecidiye Tabyasına doğru ilerleyen düşman askerleri  burayı da topları ile yerle bir etmişti. Mecidiye Tabyasında görev alan 14 Mehmetçik  orada şehit oluverdi, çoğu da yaralandı. Üç tane kalan topumuzdan ikisi de ne yazık ki kullanılamaz hale gelmişti.


Mecidiye Tabyasının erlerinden sadece Niğdeli Ali ayakta kalmıştı.  Niğdeli Ali tek kaldığını sansa da o anda inanılmaz bir olay oldu. Patlama sırasında , üzerine yığılan toprağın altında kalan Havranlı Koca Seyit o anda bayılmıştı. Kulakları bile sağır edecek olan top sesleri devam ettiği için bu sesler Koca Seyit’i uyandırdı. Yanıp etrafına şaşkın şaşkın bakan Seyit Onbaşı arkadaşı Niğdeli Aliye;


-        -  Ali’im, arkadaşlarımız ne halde?

Niğdeli Ali ise doğrudan öldü demek yerine daha anlamlı bir cümle kurdu ve şunu dedi:

-        -  Seyit’im sadece sen ve ben kaldık. Arkadaşlarımızın, canlarımızın hepsi  makamlarına ulaştı dedi.


Kuran-ı Kerim’de şehitler için de  “ Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyiniz. Hayır, onlar diridirler fakat siz bunu bilemezsiniz.” Diyor. İşte bu koca yürekli yiğitler bu sözü biliyorlar. Böyle bir iman gücüne sahip olan Koca Seyit daha sonra üzerine yığılmış ağırlıktan silkilendi ve kendini kurtardı daha sonra arkadaşına arkadaşına dönerek;


-Madem ikimiz kaldık, hadi Ali’m iş bize düştü o zaman dedi. Daha sonra Koca Seyit tepenin üzerinden denize doğru koşarak yoluna devam etti.


Orada düşman  gemilerinin sularını köpürte köpürte ilerlediğini gördü. Mecidiyeden sonraki tabyamız ise Hamidiye Tabyasıydı. İşte oda aşılırsa  yolun sonu İstanbul’a’ çıkıyordu. Bunları düşünen Koca Seyit Niğdeli Ali’ye dönerek; Ali düşman gidiyor hadi işe başlayalım dedi. Ali de ne yapabiliriz ki Seyit’im dedi.

Koca Seyit de şunu dedi.


-Aha mermi, aha top, Ali’m çabuk bana yardım et dedi. Niğdeli Ali koşarak Seyit’ e yardım etmeye başladı. Niğdeli Ali’nin de yardımı ile 276 kiloluk mermiyi sırtlandı Koca Seyit. Ya Allah Ya Bismillah dedi  Koca Seyit. O kadar ağır mermiyi kaldırmak elbette kolay değildi ama bunu düşünmüyordu ki Koca Seyit. Aklı ve fikri mermiyi bir an önce namlusuna taşıyabilmekti.


Mermiyi götürdü götürdü ve  topun demir basamaklarından çıkardı ve namluya sürdü. Topu patlatmayı başardı lakin  gemiyi vuramadı bizim koca yürekli yiğidimiz. Çünkü mesafeyi tam ayarlayamamıştı. Aradaki mesafe uzun olmuştu. Ama o yine de dur durak bilmiyordu. Hemen geriye koştu ve ikinci mermiyi sırtına aldı bu defa. Niğdeli Ali’nin yardımı ile elbette. Bu defa da aradaki mesafeyi çok kısa ayarladığı için başarıya ulaşamadı. Ama yine ümitsizliğe kapılmadı Koca Seyit. Tekrar koştu ve üçüncü mermiyi sırtladı. İşte o anda ne olduysa oldu ve savaşın gidişatı o anlarda değişti.


Daha birkaç saat önce zafer çanları çalan düşman birlikleri neye uğradığını şaşırdı ve moralleri alt üst oldu.  Düşman birliklerinin  “ Okyanus” ( Ocaen)  adını verdikleri gemi tam da dümeninden vurulmuştu. Dümeninden büyük yara alan gemi bu defa kendi etrafında dönmeye başladı, diğer gemiler ise ona çarpmamak için oradan uzaklaşmaya başladı.


İngiliz Başkumandanı daha fazla devam diyemedi. Morali yerle bir yerdi. Yeneceklerine inanan İngiliz kumandanı neye uğradığını aşırmıştı. Oysa birkaç saat öncesine kadar her şey mükemmel bir şekilde ilerlemişti. Ne oluyordu acaba? Gökten asker mi iniyordu? Yerde top, tüfek mi çıkıyordu? Bu akıl almaz  durum, düşmanın  kendine olan inancını yitirdi. İngiliz kumandan dön emri verdi ve arkasına bile bakmadan korkaklar gibi kaçtılar. Geriye  üçü batık gemi, üçü büyük zarar almış gemi olmak üzere altı dev savaş gemisi ve binlerce savaş dışı kalmış yaralı askerler, hayatını kaybetmiş düşman askerlerini orada bırakarak kaçıp gittiler.

 

O muhteşem donanma, zırhlı savaş gemilerinin üçte biri elden çıkmıştı. Düşman büyük bir hezimete uğramıştı.  Çanakkale geçilememişti. Çanakkale yok edilememişti. Devletimiz  yok olmaktan, yıkılmaktan son anda kurtulmuştu. İşte arkadaşlar bu milletin kahraman evlatları böyle kazandı bu toprakları. Evet, 18 Mart 1915tarihinde, saat 17:00 itibariyle arkalarına bile bakmadan kaçan düşman askerleri olmuştu. İşte biz bunları Niğdeli Ali, Seyit Onbaşı ve adını sayamadığımız daha nice askerlere borcuyuz. 



 
Çanakkale Cephesi’nde Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emeğini, hizmetlerini  söylemeye bile gerek yok. 
" Size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar yerlerimiz yeni kumandanlar ve komutanlar alabilir" diyen büyük komutandır.
Gazi Mustafa Kemal.

 Çünkü o büyük komutan, o büyük asker başlatma mıydı zaten Kurtuluş Savaşı’nı. Çanakkale’de Mustafa Kemal konusu adlı yazıma ayrı bir bölüm şeklinde  başka yazımda ayıracağım zaten. Burada Seyit Onbaşı ve Niğdeli Ali’den bahsetmek istedim bu yazımda. Seyit Onbaşı Balıkesir’in Havran ilçesinde doğduğu için kendisine Havranlı Seyit de denilir.

 

Kurtuluş Savaşı sona erdikten sonra Mustafa Kemal ve Seyit Onbaşı arasındaki diyalogdan da kısaca belirtmek isterim: Mustafa Kemal ile kahve içen Seyit Onbaşıya sorar Mustafa Kemal: “ Nasıl kandırdın onca ağırlıktaki mermiyi Seyit Onbaşı der. Seyit Onbaşı şunu der: “ İçimdeki iman ve inanç gücü sayesinde kaldırdım Paşam der. Bunun üzerine Gazi Mustafa Kemal şunu sorar Koca Seyit’e: Peki Seyit beni şimdi kaldırabilir misin der gülümseyerek. Seyit Onbaşı şu cevabı verir hemen: “ Sizi değil ben, dünya bile kaldıramaz Paşam der.”

 

Çanakkale bir destanın yazıldığı yerdir. Çanakkale kınalı kuzuların, çocukluğunu, gençliğini yaşayamadığı yerdir.  Çok canlarımızın şehit olduğu yerdir. İşte arkadaşlar bizlere düşen de bu şerefe nail olmak ve bu vatan topraklarına sonuna kadar sahip çıkabilmektir. Ne diyor  İstiklal Marşı şairimiz, değerli Mehmet Akif Ersoy: “ Sahipsiz vatanın batması haktır. Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.”


Yine bir Mehmet Akif’e sorarlar.  Bir istiklal marşı daha yazmak istersen  nasıl bir marş yazardın derler. Büyük yazarımız Mehmet Akif Ersoy şunu der: “ Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın der.”




Bu topraklar kolay kazanılmadı arkadaşlar. Bu topraklar uğrunda Çanakkale’de, Kafkasya’da ve daha nice cephelerde ve savaş meydanlarında canlarımız şehit oldu.  Bize düşen ise Avrupa’nın yaşama şekline, kültürüne özenme değil, özüne dönmedir.  Ecdadına layık olabilme, iman ve ilim yolunda ilerleyebilmedir. Dinimizi, dilimizi ve kültürümüzü özgürce yaşamak için gelin vatanımıza el birliği ile sahip çıkalım. Sonsuza kadar Türkiye Cumhuriyeti’ni yaşatalım. Allah’a, Peygamber’e  yaraşır kullar olalım. Atalarımızın emanetine sahip çıkalım ve bağımsızlığımızdan asla ve asla ödün vermeyelim.