Toplumsal İlişkilerde Dürüstlük Önemli Bir Değer Midir? Niçin?

 

Toplumsal İlişkilerde Dürüstlük Önemli Bir Değer Midir? Niçin?


Toplumsal ilişkilerde dürüst olmak önemli bir değerdir. Çünkü dürüst insanlar toplum tarafından sevilen ve sayılan kimselerdir. Kimi menfaatlerine uygun olmayan kişiler dürüst olmadıkları için dürüst insanları sevmezler ama genel tabloya baktığımızda dürüstlük her zaman toplumuzda önemli bir değer olmuştur.


 Çünkü dürüst insanlar devlet malını çalıp çırpmaz, ahlaksızlık yapmazlar, yetim ve öksüz hakkı yemezler. Kendi alın teri ile kazanıp alın terinin ekmeğini yiyen kimselerdir. Yalana ve dolana asla başvurmazlar. Güvenilir kimseler oldukları insanlar da böyle kimseler ile iletişim içinde olmak ister, iş yapmak ister ve böyle kimseler her zaman el üstünde tutulur. Özü ve sözü doğru olan bu kimseler hem toplum için de hem de Yüce Allah katında erdemli kimselerdir. Dürüst olmak kişiyi daha çok sevdirir ve kişiye olan güveni daha çok artırır. 


Bunun için bizler de hayatımızda her zaman dürüst insanlar olmalıyız, özümüz ve sözümüz bir olmalıdır ve asla çıkarlarımız için başka insanların hakkını yememeliyiz. Adaletli olmalıyız, açık olmalıyız ve temiz niyetli kimseler olmalıyız. Dürüstlük çok önemli bir değer, çok önemli bir özelliktir. Çocuklarımızı da korku kültürü ile değil sevgi kültürü ile yetiştirirsek onlar da daha dürüst insanlar ve  sağlıklı bir toplum yapısı ortaya çıkar. "Namuslu olmak sizi diğer insanlardan üstün yapmaz, övünme hakkını vermez, zaten herkes yaşadığı sürece namuslu olmak zorundadır."  der Dostoyevski"

 

Rıfat Ilgaz’ın Türkçemiz Şiirindeki Güzellik De Bakım Bakım İster Sözüyle Anlatılmak İstenen Nedir?

 

 Rıfat Ilgaz’ın Türkçemiz Şiirindeki Güzellik De Bakım Bakım İster Sözüyle Anlatılmak İstenen Nedir?


Rıfat Ilgaz’ın Türkçemiz adlı şiiri aşağıdaki yazılmıştır. Türkçemiz adlı şiir de güzellik de bakım ister sözü ile anlatılmak istenen şudur: Güzel olmak için de belli bir emek ve özen gerekir. Yani güzellik kolay bir şey değildir. Belirli bir birikim, ilgi ve özen gerektirir. 


Türkçemize de gerekli özeni göstermek için onu daha çok geliştirmeli, onun inceliklerini öğrenmeye çalışmalıyız. Sadece annemizden öğrendiğimizle yetinmemeliyiz. Ana dilimizin ne kadar zengin olduğunu ortaya çıkarmalı ve onu öğrenmeliyiz. Onu doğru ve etkin konuşmalıyız. Kelimeleri yutmamalıyız. İstenilen cümle ne ise o cümleyi kuralına göre konuşmayı bilmeliyiz vb.


 Yani türkülerimizi, ninnilerimizi, ağıtlarımızı öğrenmeliyiz ve eskilerin nasıl bir Türkçe konuştuğuna dikkat etmeliyiz ve dilimizi özünden koparmamalıyız. Yani bunların hepsi emek ister ve bunun için de yorulmak, araştırmak ve çalışmak gerekir diye düşünüyorum.

 

TÜRKÇE'MİZ

Annenden öğrendiğinle yetinme

Çocuğum, Türkçe'ni geliştir.

Dilimiz öylesine güzel ki

Durgun göllerimizce duru,

Akar sularımızca coşkulu…

Ne var ki çocuğum,

Güzellik de bakım ister!

 

Önce türkülerimizi öğren,

Seni büyüten ninnilerimizi belle,

Gidenlere yakılan ağıtları…

Her sözün en güzeli Türkçe'mizde,

Diline takılanları ayıkla,

Yabancı sözcükleri at!

 

Bak, devrim ne güzel!

Barış, ne güzel!

Dayanışma, özgürlük…

Hele bağımsızlık!

En güzeli, sevgi!

Sev Türkçe'ni, çocuğum,

Dilini sevenleri sev!( Rıfat Ilgaz).

Mustafa Kemal Atatürk'ün Aşağıdaki Özdeyişiyle İlgili Düşüncelerinizi Açıklayınız. ( "Her Milletin...)

 

Mustafa Kemal Atatürk'ün Aşağıdaki Özdeyişiyle İlgili Düşüncelerinizi Açıklayınız.


“Her milletin kendine mahsus gelenekleri, kendine mahsus âdetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet, aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet, ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti içinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki acıdır.”


Mustafa Kemal Atatürk her milletin gelenek ve görenekleri  farklıdır diyor. Çünkü her milletin tarihi, yaşadığı zorlu günleri, zor zamanlarda milletin nasıl tepki verdiği ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilir. Çünkü her millet farklıdır. Her milletin gelenekleri farklı olduğu için bir başka milletin kültürünü, geleneklerini benimsememek gerekir. Öyle olursa insanlar milli benliğini zamanla kaybetmeye başlar, kendi özünden, kendi kültüründen uzaklaşır ve kendi kültürüne yabancı kalır. Bunun sonu da acı olur ve istenilmez sonuçlar ortaya çıkar. Bizler de Türk Milleti olarak başka milletlerin taklitçisi olmamalıyız. Şekilci olmamalıyız. Kendi içimizde büyümeye, gelişmeye ve çağdaş bir ülke olmaya var gücümüzle devam etmeliyiz. Kendi gelenek ve göreneklerimize sahip çıkmalıyız, kendi kültürümüzü yaşatmalıyız. Taklit yapmak, kendin olamamak, kendi değerlerine uzak kalmak o milleti bir süre son ra yıkıma götürür ve bunun sonucu da çok kötü olur. Bundan dolayı da Mustafa Kemal aşağıdaki sözü söylemiştir: “Her milletin kendine mahsus gelenekleri, kendine mahsus âdetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet, aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. 


Çünkü böyle bir millet, ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti içinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki acıdır.” Kötü sonuçların ortaya çıkmaması için milli benliğimizi korumalı, milli benliğimize sonsuza kadar sahip çıkmalıyız ve özümü her daim korumalıyız.



Adsız Çeşme Adlı Şiirde Ele Alınan Duygu, Düşünce, Hayal Ya Da Olayları Geliştirip Yaratıcılığınızı Kullanarak Defterinize Bir Hikâye Yazınız.

 

Adsız Çeşme Adlı Şiirde Ele Alınan Duygu, Düşünce, Hayal Ya Da Olayları Geliştirip Yaratıcılığınızı Kullanarak Defterinize Bir Hikâye Yazınız.

 

Eymen, Kemal, Erdem, Harun ve Hamza adlı çocuklar sabah erkeden kalkmış ve evlerinden uzakta olan ormana doğru yol almışlardı. Çocuklar ormanda eğlenecek, koşacak, zıplayacak, yeşile doyacak ve temiz havayı doya doya içlerine çekeceklerdi. Evlerinden getirdiği kahvaltılıkları da alıp ormana vardılar. Önce çadırlarını kurdular. Daha sonra termosta getirdikleri çayı bardaklara doldurdular. Annelerinin koyduğu simit, poğaça, peynir, zeytin, salam, sosis de bir güzel çıkartılmıştı. Hemen kahvaltılarını yapmaya koyuldular ve karınlarını bir güzel doyurdular. Daha sonra ormanda doğa yürüyüşüne çıktılar. Sonra top oynadılar, ağaçlara tırmandılar. Çocuklar rçok yorulmuşlardı ve  hava da da çok sıcaktı. Güneş gökte fırın yakmış gibi belirmişti tepelerinde. Çocuklar evden gelirken su getirmeyi unutmuşlardı ve acayip su çekmişti çocukların canı.

 

Ormanda yürümeye devam ettiler ve belki  temiz su buluruz diye yol boyu yürüdüler. Susuzluk canlarına tak etmişti çocukların. Bu gezme onlara zehir olmuştu. Çünkü susuzluk çok kötü bir şeydi. Dudakları kurumuştu zavallıların susuzluktan. Ormanda yürümeye devam ederken ormanın aşağı yoluna indiler ve orada akan bir çeşme gördüler. Eymen sevinçle bağırdı arkadaşlar koşun buraya doğru. Burada çeşme var ve suyu da buz gibi dediler. Hepsi birden suya koştu ve sırası ile suyu kana kana içtiler. Su içtikten sonra canları geri gelmişti sanki. Eski güçlerine kavuştu çocuklar. Buz gibi su onları yeniden diriltmişti sanki. Bu çeşmeyi kim buraya yaptırdı acaba dedi Kemal. O kişiden Allah razı olsun. Başka insanları  düşünmüş ve insanlar için büyük bir iyilik etmiş. Çeşmede herhangi bir isim yazmıyordu ama. Yapan kimse çocuklar ona dua etti. Çeşmede kişinin adı yazmıyordu ama kişinin çok iyi bir insan olduğu belliydi. Çünkü ormanın bir yerine çeşme yaptırmış ve gelen geçen o sudan içsin demişti ve herkesin de hayır duasını almıştı.

 

Harun ve Hamza da  şunu dedi. Arkadaşlar biz de bu çeşmeyi yaptıran hayırsever sahibi insan gibi olmalıyız. İnsanlara iyilik etmeliyiz ve bunu dile getirmeden, gösteriş yapmadan yapmalıyız dedi. Erdem de onlara gülümsedi ve ne güzel konuştunuz arkadaşlar öyle  koca adamlar gibi dedi ve onların düşüncelerini onayladığını söyledi. Hiç karşılık beklemeden insanlığın faydasına bir şey yapmak ne kadar güzel bir şeydi. İnsan olmak karşılık beklemeden iyilik yapmak, merhametli olmak, ben  değil de biz anlayışı ile hareket etmekti sanırım. Daha sonra çocuklar ormanda oynamaya devam etti, tekrar su içtiler. Buz gibi suyun tadını güneşin yakıcılığını bir nebze de olsa engellemişti ve çocukların içi ferahlamıştı ve bir ohhh.. çekmişlerdi. Daha sonra çocukla evlerine doğru mutlu ama yorgun bir şekilde yol aldılar. Çok güzel bir gün geçirmişlerdi ve aralarındaki güzel konuşmalar da akıllarında kalmıştı.

Matematik İle İlgili Özdeyişler

 

Matematik İle İlgili Özdeyişler


Matematik hayatımızın alanında kullandığımız bir bilim dalıdır. Günlük yaşamımızda markette, evde yemek yaparken, ev yaptırırken, ders çalışırken ve daha birçok alanda bu bilimden faydalanırız. Matematik ile ilgili söylenmiş özlü sözler şunlardır:

“Bilim deyince, onda hakikat diye öne sürdüğü önermelerin Pekin olmasını ister; pekinlik ise en mükemmel şekliyle matematikte bulunur. O halde bilim o disiplindir ki; önermeleri matematikle ifade edilir. O zaman matematiği kullanmayan disiplinler bilimin dışında kalacaklardır.” Mustafa Kemal Atatürk

"Her matematiksel problemin altında bir matematiksel gerçek yatar.”  Paul Halmos.


“Ben öğrenim devrimde matematik konusuna çok önem vermişimdir ve bundan hayatımın çeşitli safhalarında başarı elde etmek için faydalanmış olduğumu söyleyebilirim. Onun için herkes matematik bilgisinin çok gerekli olduğuna inanmalıdır.” Mustafa Kemal Atatürk

“Matematik esas olarak sabır olayıdır. Ezberleyerek değil, keşfederek anlamak gerekir.” Cahit Arf.

“Matematik, bilimlerin annesi ve mantığın kraliçesidir.” Carl Friedrich Gauss

Bir karenin kenarlarıyla köşegenlerinin rasyonel orantılı olmadığı gerçeğinden habersiz olan, insan sıfatına layık değildir. ”Plato

“Matematikte karşılaştığınız güçlükler için endişe etmeyin. Emin olun benim karşılaştıklarım sizinkilerden daha büyüktür.” Albert Einstein

“Bir matematik problemine dalıp gitmekten daha büyük mutluluk yoktur.” C. Morley


“Bir matematikçi sanmaz fakat bilir, inandırmaya çalışmaz çünkü ispat eder.” Henri Poincare

“Matematik, sanat ve bilim arasındaki sınırları bulanıklaştırır.” William Thurston

“Eğer mutsuzsam, matematikle uğraşıp mutlanırım. Eğer mutlu isem; matematikle uğraşıp mutluluğumu muhafaza ederim.” Pal Turan

“Matematiksel olarak gösterilemeyen hiçbir araştırma gerçek bilim sayılamaz.” Leonardo da Vinci

“Matematik, akıl ve mantığın muhteşem birlikteliğidir.”  Albert Einstein

İnsanların Neden Yardımlaşmaya İhtiyacı Vardır? Yardıma İhtiyaç Duyduğunuz Durumlar Oldu Mu? Açıklayınız.

 

İnsanların Neden Yardımlaşmaya İhtiyacı Vardır? Yardıma İhtiyaç Duyduğunuz Durumlar Oldu Mu? Açıklayınız.


İnsan sosyal bir varlık olduğu için her işi tek başına halledemez. Bunun için de başka insanlarla iletişim içinde olmak, yardımlaşma ve dayanışma içinde hareket etmek gerekir. Her işi herkes yapamadığına göre herkesin bilmediği konula hakkında, bilmediği işler hakkında bir başkasından yardım alması zorunludur çünkü bu doğanın kanunudur. 


Yardımlaşma olmadan ilerleme sağlanamaz ve hiçbir gelişme ve ilerleme de olmaz. Bunun için insanlar birbirine yardım etmeye mecburdur. Yardımlaşma ve dayanışma sayesinde daha gelişmiş bir toplum oluruz ve daha örnek bir toplum oluruz. Yardıma ihtiyaç duyduğum zamanlar olmuştur. Örneğin hasta olduğum bir gün okula gitmemiştim. Bunun için de derslerimden geri kalmıştım. Derslerimden geri kaldığım için, ödevlerimin ne olduğunu bilmediğim için hemen arkadaşımı telefonla arayıp ondan yardım istedim ve okulda hangi konuları işlediğini, ödevlerin ne olduğunu ona sordum ve o da bana yardım etti. Böylece derslerimden geri kalmamış oldum. 


Başka bir örnek ise şunu verebilirim. Okul merdivenlerinden inerken bir anda ayağım takıldı ve düştüm. Orada bulunan arkadaşlarımdan yardım istedim ve hemen yanıma geldiler ve beni düştüğüm yerden kaldırdılar ve benim için ellerinden gelen yardımı ettiler. Yardıma ihtiyaç duymamak gibi bir şey olamaz. Hayatımızda mutlaka birilerine ihtiyaç duyacağız ve birileri de bize ihtiyaç duyacak. Bu  kaçınılmaz bir durumdur  çünkü insan insana muhtaçtır, insan insana iyi gelmelidir.

Mevlana’nın Bir Mum Diğer Mumu Tutuşturmakla Işığından Bir Şey Kaybetmez Sözünden Ne Anlıyorsunuz?

 

Mevlana’nın Bir Mum Diğer Mumu Tutuşturmakla Işığından Bir Şey Kaybetmez Sözünden Ne Anlıyorsunuz?


Mevlana’nın Bir mum diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez sözü ile anlatılmak istenen; bir kişi bir başkasına yardım ederek, ona iyilik ederek, onun zor zamanlarından elinden tutarak bir şey kaybetmez. Yani iyilik etmeden, yardımlaşmadan ve dayanışma içinde olmaktan vazgeçmemek gerekir. İnsan bir başkasına iyilik etti, yardım etti diye kendinden bir kayıp vermez aksine kişinin kendine büyük bir kazanımı olur ve kazanan, değerli olan, erdemli olan yine kişinin kendisi olur. 


Birine el uzattıysak bu bizim insanlığımızdan gelir ve kazanan biz oluruz. Verdikçe, yardımlaştıkça daha çok kazanırız ve ışığımız, aydınlığımız daha da artmaya başlar. Örneğin bir öğretmen bilgilerini ve becerilerini öğrencilerine aktarır ve onun öğrencileri olan kişiler de ileriki yaşamlarında çalışkan, üretici ve başarılı insanlara dönüşür. Bir kuaför bildiklerini yanındaki, çırağa anlatarak ve ona öğreterek büyük fayda sağlar. Böylece çırak ileride daha iyi işler ortaya çıkarabilir. Onun bildiklerimizi başkaları ile de paylaşmalı onlarında başarılı olmalarına katkıda bulunmalıyız. Bundan da bir şey kaybetmeyiz. 


Yani insanlara balık vermek yerine balık tutmayı öğretirsek daha mantıklı olur ve kişi kendi yeteneğinden bir şey kaybetmemiş olur aksine kişinin yeteneği daha da pekişmiş olur. Yeter ki paylaşın, yardım edin, öğretin ki dünyamız, ülkemiz daha çok gelişsin ve daha iyi bir dünyada yaşayalım.

Sezai Karakoç’un “Belki Kötülükleri Tamamen Bitiremeyiz Ama İyilikleri Çoğaltabiliriz.” Sözünden Hareketle İyiliklerin Nasıl Çoğaltılabileceğine Günlük Hayattan Örnekler Veriniz.

 

Sezai Karakoç’un “Belki Kötülükleri Tamamen Bitiremeyiz Ama İyilikleri Çoğaltabiliriz.” Sözünden Hareketle İyiliklerin Nasıl Çoğaltılabileceğine Günlük Hayattan Örnekler Veriniz.

 

Kötülükler tamamen durdurulamasa da iyilikleri çoğaltarak gelecek kuşaklara güzel örnek olabiliriz. Dünya var olduğu sürece kötülükler de olacak iyilikler de olacak ama iyilikleri çoğaltmak ve kötülükleri azaltmak da insanoğlunun elindedir. Bunun için elimizden geldiği kadar iyilikten yana olmalıyız ve iyilik için mücadele etmeliyiz. En basitinden şu örneği verebilirim: Mesela bir arkadaşımız bir grup tarafından dövülüyor ve sınıftaki diğer arkadaşlar da buna seyirci kalıyor ve hatta arkadaşlarının dayak yemesinden zevk alıyor. Bu son derece kötü ve acınası bir durumdur. Orada bulunan bir arkadaş dövülen arkadaşına sahip çıkıp dövenlere de gereken güzel açıklamayı yaptıktan sonra diğer kişiler o çocuğu örnek alır ve onlar da o çocuk gibi güzel ahlaklı olmaya başlar ve barıştan ve sevgiden yana olurlar. Şiddete hayır derler. Yeter ki iyilikleri çoğaltalım. Ya da başka bir örnek verelim.

 

Sınıfımızda engelli olan bir arkadaşa herkes kötü davranırken biz ona iyi davranırsak kötülerin zalimliklerine dur diyebiliriz ve hatta kötü insanları bile vicdanlı hale getirebiliriz. Dünyada yaşanan İsrail ve Filistin savaşında Coca Cola'yı almakla ne oluyor ki bir şey olmaz mantığı ile hareket etmeyelim. Boykota devam edelim ki İsrail bu ticaretten zarar görsün ve Filistin’e yaptığı kötülükleri bir daha yapmasın.


 Yani mazlum olanın yanında olalım, iyilikleri çoğaltalım. Güçlüden değil haklıdan yana olalım. Herkes yerlere çöp atarken biz atmayalım, herkes ağza alınmayacak küfürler ederken biz etmeyelim, herkes içinde kötülük beslerken biz iyiliğimiz ile örnek olalım. İşte bu sayede de  iyilikleri çoğaltabiliriz.

 

Ben Hangisini Daha İyi Beslersem O! Sözüyle Yaşlı Adam Ne Anlatmak İstiyor?

 

Ben Hangisini Daha İyi Beslersem O! Sözüyle Yaşlı Adam Ne Anlatmak  İstiyor?


Yaşlı adam, kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk, kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpek yeterliyken niye iki köpek olduğunu, hem niye renklerinin siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı adam, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
“Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.”
“Neyin simgesi?” diye sordu çocuk.
“İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım bunları.”


Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı, diye düşündü ve sorulara bir yenisini ekledi:
“Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”
Bilge adam, derin bir gülümsemeyle baktı torununa:
“Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o kazanır.” dedi.


Ben hangisini daha iyi beslersem o sözü ile yaşlı adam şunu anlatmak istemiştir: İnsan iradesi ile iyi de olabilir kötü de olabilir. Bu insanın elinde olan bir durumdur. Eğer sürekli kötülüklere odaklanırsak ve kalbimizi kötülüklerle doldurursak kötü insan oluruz ve bu da karakterimiz haline gelir ama iyi insan olursak, iyiliklerle iç içe olup iyilikten yana olursak da kazanan iyilik olur. Yani iyiliği benimsersek iyilik kazanır, kötülüğü benimsersek kötülük kazanır. Yani her şey bizim elimizde yeter ki biz doğru olanı seçelim ve ona göre bir yaşam tercih edelim. İnsanları olduğu gibi kabul edelim, hoşgörülü olalım, ön yargılı olalım ve her şeyin altında kötü niyet aramayalım ve iyiyi bulmaya çalışalım.

Aşağıda Verilen Örnekten Hareketle Yaptığınız Veya Yapmayı Düşündüğünüz İyilikleri İlgili Kutucuklara Yazınız

 

Aşağıda Verilen Örnekten Hareketle Yaptığınız Veya Yapmayı Düşündüğünüz İyilikleri İlgili Kutucuklara Yazınız


Engelli bireyler için bir iyilik: Engelli bireyler için yapabileceğim bir iyilik şu olurdu: Örneğin toplu ulaşım araçlarında bir yerden başka bir yere giderken tekerlekli araba ile otobüsten inmeye çalışan engelli bir insana yardım ederdim ve onun sağlıklı bir şekilde inmesine yardımcı olurdum.

Doğa için bir iyilik: Doğa için yapabileceğim en büyük iyilik her yıl mutlaka üç tane çam ağacı dikerdim ve diktiğim çam ağaçlarının olduğu ormanı ailemle ziyaret etmeye giderdim.


Sokak hayvanları için bir iyilik: Bir sokak hayvanını sahiplenirdim ve babama evimin bahçesinde küçük bir kulübe yaptırırdım ve o kulübeye de bir köpek yavrusunu koyardım ve onun gereksinimlerini karşılamaya çalışırdım ve onu çok ama çok severdim.

Yaşlı insanlar için bir iyilik: Yaşlı insanlar benden bir yardım istediği zaman onlara yardım ederdim. Mesela bana bakkaldan ekmek al dedikleri zaman ekmeklerini alır onlara verirdim ve böylece onların bakkala kadar yürüyüp yorulmamasını sağlardım.


Kendin için bir iyilik: Kendim için bir iyilik yapacak olsam her sabah erken kalkar erken akşam olunca da zamanında yatardım. Bunu tatillerde bile yapardım ki uyku düzenim hayatım boyunca sağlıklı olsun ve gelişimim de bundan fayda görsün. Bir başka iyilik ise yeterli ve dengeli, beslenirdim, ahlaklı ve sorumluluk sahibi insanlar ile arkadaşlık kurardım.