Kısa hikaye örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kısa hikaye örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hayatınızda Size İlham Veren Bir Öğretmeni Seçin ve Bu Öğretmenin Size Nasıl Etkisi Olduğunu Anlatın

 

Hayatınızda Size İlham Veren Bir Öğretmeni Seçin ve Bu Öğretmenin Size Nasıl Etkisi Olduğunu Anlatın


Hayatımda bana ilham veren kişi çok değerli öğretmenim olan  Uygur adlı Türkçe Öğretmenimdir. Onu ilk başlarda çok sevmemiştim. Çünkü Türkçe dersini sevmiyor ve çok fazla anlamıyordum. Özellikle de cümlenin ögeleri konusu benim hiç anlamadığım konuydu. Özne, yüklem, nesne nerede, nasıl bulacağım gibi konuları anlamıyordum. Sınıfta hemen hemen herkes konuyu anlamışken ben kendimi aptal gibi hissediyor ve keşke öğretmenim beni kaldırmasa diyordum. Öğretmen ise inadına her gün beni kaldırıyor ve cümlenin ögeleri ile ilgili cümle yazıp o cümlenin ögelerini bulmamı istiyordu. Yapamıyordum, anlamıyordum ve öğretmen de her gün eksi veriyordu. 


Toplamda on altı tane eksim olmuştu ve bu duruma canım çok sıkılıyordu. Öğretmenden nefret etmeye başlamıştım. Neden beni kaldırıyordu  ki? Uğraşmasın benimle , yapamıyorum diyordum ama o uğraşmaya devam ediyordu. Ben ise artık bu konuyu öğrenmeliyim diye inat etmeye başladım ve ablamdan yardım istedim. O da beni cümlenin ögeleri, konusuna çalıştırdı ama ben yine anlamıyordum. Bir gün teneffüste öğretmenim beni yanına çağırdı ve sana her gün okul çıkışı yarım saat gönüllü ders vereceğim dedi ve dediğini de yaptı. Aslında o benim öğrenmem için, çalışmam için bana eksi veriyormuş, ondan boşuna nefret etmişim. Bana konuları özveriyle anlattı ve en sonunda on altı eksim on altı artıya dönüştü.


 İşte tüm bunları Uygur Öğretmenime borçluyum. Çünkü o bana yardım etti, bana mücadeleyi, azimli olmayı ve sabrı öğretti. Şimdi en sevdiğim ders Türkçe ve severek gidiyorum okula. İleride iyi bir Türkçe Öğretmeni olmak istiyorum. Tıpkı Uygur Öğretmenim gibi. Bana ilham veren öğretmenimin de ellerinden öpüyorum, var olsun böyle öğretmenler.

Cömertlik ve Yardım Etmede Akarsu Gibi Ol Sözü İle İlgili Hikaye

 

 

Cömertlik ve Yardım Etmede Akarsu Gibi Ol Sözü İle İlgili Hikaye


Yaz mevsimi bitti, sonbahar geldi derken sonbahar da bitmiş ve aralık ayına girmiştik. Babam bu yıl trafik kazasında hayati bir tehlike atlatmış, omuriliği felç olmuş ve ne yazık ki yatağa mahkum kalmıştı. Bir daha yürüyemeyeceğini bilmek onu hayata küstürmüş ama biz onun küsmesine asla izin vermemiştik. Elbette hepimiz bu acı olaydan derin yaralanmıştık. Canım acıyordu.  Babamın bir daha yürüyemeyeceğini bilmek, onunla el ele kol kola  kırlarda koşamayacağını bilmek beni çok üzüyordu ama her ne olursa olsun babam yaşıyordu, yaşıyordu ya bu yeter de artardı bize çünkü o yanımızdaydı. Ya hayatını kaybetseydi o zaman ne yapardık diye düşündüm ve her şeye rağmen Allah’a şükrettim ve bu olaydan en çok etkilenenlerden bir olan anneciğime destek olmak için ona hep yardımcı olmaya başladım. Artık annem çalışmak sorundaydı. Hatice, Fatma, Ayşe kardeşlerime ve bana kim bakacaktı, kim bizi okutacaktı, kim bizim karnımız doyuracaktı. Tabi ki annem. Onun için de çalışmaya başladı. Bir fabrikaya girdi ve orada yoğun bir şekilde çalışmaya başladı. Oradan çok yorgun gelse de babama elinden geldiği kadar yardım ediyor, ona fedakarlık gösteriyor ve onu çok ama çok seviyordu.


 Her ne kadar annem çalışsa da kazandığı para bu kadar kalabalık bir aileye yetmemeye başladı ve biz büyüdüğümüz için annem de zorlanmaya başladı. Mesela okulda herkesin yeni ayakkabısı ve yeni montu varken benim yoktu. Çünkü geçen yılki kıyafetlerimi giyiyordum ve onlar da küçülmüş ve daralmıştı. Bir gün okula doğru yürürken Türkçe Öğretmenim Nazmiye Öğretmen arkamdan seslendi ve Hasan diye bağırdı. Ben de arkamı döndüm ve ona baktım. Günaydın yavrum gelir misin yanıma dedi. Evet öğretmenim buyurun dedim. Bu karda kışta neden yırtık ayakkabı giyiyorsun, montun da çok dar  ısıtmıyordur seni dedi ve elini başıma koydu, yüzümü okşadı ve bana doğru eğilip sarıldı bana. Öğretmenimin sarılması ile  o anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım ve öğretmenim ne oldu Hasan, yanlış bir şey mi dedim evladım, özür dilerim dedi. Bense akan göz yaşımı sildim ve ona sarıldım. Babam kaza yaptı ve o artık bize bakamıyor, annem ise çok zorlanıyor ondan dolayı böyle giyiniyorum öğretmenim dediğimde öğretmenim bana sımsıkı sarıldı ve elimden tutarak hadi bakalım alış veriş merkezine gidiyoruz. Ben müdür beyden izin alırım dedi. Hayır öğretmenim desem de kabul etmedi. Arabasına bindik ve alış verişi merkezine gittik. Oradan bana yeni yeni kıyafetler aldı, ayakkabılar aldı ve daha birçok şey…

 

Daha sonra okula geldik ve bana okul çıkışı seni ben evinize götüreceğim dedi ben de tamam dedim. Dediği gibi de yaptı. Evimize geldik. Annem kapıyı açtı ve öğretmenimi görünce çok şaşırdı. Annem olanları ona anlattı ve öğretmenim ona sarıldı ve asla üzülme dedi. Her daim yanınızda olacağım Hilal Hanım dedi ve babama geçmiş olsun diyerek evden çıktı. Ertesi gün akşam evimize öğretmenim tekrar geldi. Eli doluydu. Bir sürü şey getirmişti. Çok mutlu olmuştuk. Çok cömertti Nazmiye Öğretmenim. Maddi ve manevi her zaman yanımızda oldu. Günler böyle geçerken bir sabah babam hayatını kaybetti ve işte o zaman da yanımda öğretmenim vardı. O yıllarda canım çok yandı. Çok özlüyorum babamı ama Nazmiye Öğretmenim kardeşlerimin ve benim okumam için her şeyi yaptı. Bizler de okuduk. Ben şu anda Konya Selçuk Üniversitesi'nde tıp fakültesi okuyorum. Kardeşlerim de  başarılı oldu. Ben de mezun olunca Nazmiye Öğretmenim gibi yardımsever ve cömert olacağım. Annem, öğretmenim benimle gurur duyuyor.


 Bence babam da beni görüyordur hissediyorum  onu çok özlüyorum. Ona kavuşacağım bir gün. Çünkü rüyalarımda bana sımsıkı sarılıyor. Bugün güçlüysem, mutluysam bu babamın, annemin ve öğretmenimin sayesinde oldu. Annem de öğretmenime siz ne kadar cömert bir insansınız dedi. O da Mevlana’nın bir sözünü hatırlatarak  şunu söyledi: Cömertlik ve Yardım Etmede Akarsu Gibi Olmazsak nasıl iyi insan oluruz dedi. Öğretmenimizi asla unutmadık ve o her zaman kalbimde olacak. Çünkü bende derin ve kalıcı bir iz bıraktı. Eminim her gittiği yere merhametini ve sevgisini taşıyan harika bir insandı o.

Mevla’nın Bir Sözünden Yola Çıkarak Hikaye Yazınız

 

Mevla’nın Bir Sözünden Yola Çıkarak Hikaye Yazınız


“Ne kаdаr zengin olsаn, аncаk yiyebileceğin kаdаr yersin. Denize testiyi dаldırsаn, аlаbileceği kаdаr su аlır, gerisi kаlır.”  (Mevlana)


Açgözlülük

Sabah erkenden kalktım. Yaz güneşi evin içine girmiş ve tüm odaları aydınlatmaya başlamıştı. Evimiz güneye baktığı için kış mevsiminde güneşin sıcaklığı içimizi ısıtıyor, yaz mevsiminde her ne kadar sıcaktan bunalsak da aydınlık olması bizi mutlu ediyordu. Babam ve annem doktordu. Maddi durumumuz çok iyi olduğu için kimseye muhtaç değildik. Kocaman bir evimiz vardı. Hem de bahçesi vardı. Bahçesinde kiraz ağaçları, elma ağaçları, kayısı ve ceviz ağaçları vardı. 


Ayrıca kocaman bir yere de çilek ekiyorduk. Bunların tadı çok güzel oluyordu mevsimi geldiği zaman.  Bunun için çok mutlu oluyordum ve kendimi de daha güvende hissediyordum. Maddi durumumuzun çok iyi olmasına rağmen annemin gözü bir türlü doymak bilmiyordu. Kendisi de yüklü maaş aldığı halde hep bana olsun, başkalarına fazla bir şey vermeyelim düşüncesi ile hareket ediyor, bu durum da hem babamı hem de beni üzüyordu. Bana göre bu kadar bencil olması doğru değildi. Çünkü ne kadar yersek yiyelim belli bir yere kadar yiyebilirdik. Onun için bu kadar açgözlü olmamalıydı annem. Dedeme ve babaanneme bile babamın yardım etmesine razı olmuyordu. Bu durumu gören anneannem annemi yanına çekti ve ona sert bir şekilde şunları söyledi: Bu gidiş doğru gidiş değil Kübra. Sana hiç yakışmıyor. Bencilliği bırak ve paylaşmaya başla. Kendini geliştir, değiştir. Para amacın olmuş, oysa o sadece bir araçtır dedi. Ayrıca eşinin de babası ve annesi onu ne zor durumlarda büyüttü. Neden bu kadar düşüncesiz davranıyorsun ve hep bana diyorsun dedi. Dedem ise anneme dönüp ona Mevlana'nın şu sözünü hatırlattı: “Ne kаdаr zengin olsаn, аncаk yiyebileceğin kаdаr yersin. Denize testiyi dаldırsаn, аlаbileceği kаdаr su аlır, gerisi kаlır.”   dedi. Annem yaptığı hatayı anladı ve ağlamaya başladı. Bir daha böyle olmayacağım dedi ve o günden sonra çok değişti.


Zor durumda olanlara yardım etti, babamın annesi ve babasına asla cimri davranmadı, paylaşmayı öğrendi  ve daha iyi insan oldu. Böylece mutluluk yuvamızdan hiç eksik olmadı. Çünkü herkesin gözü toktu ve bencillik ölmüştü artık.

Hatasız Kul Olmaz Sözü İle İlgili Hikaye

 

Hatasız Kul Olmaz Sözü İle İlgili Hikaye


Kubilay Bey işten eve gelmiş ve çok yorgundu. Hemen eşi Esma Hanım.2ın hazırladığı yemeklerden yedi ve dinlenmek için odasına geçti. Bu arada Esma Hanım çay koymuş, çay ocakta fokur fokur kaynıyordu. O sırada Bu küçük ailenin çocukları Kemal ve Buğra tartışıyor, oyuncak kavgası ediyorlardı. Kubilay Bey işin de yorgunluğu ile kafa dinlemek için evine gelmişti ama evde de çocukla bağırıyor, çağırıyordu. 


Kubilay Bey ise çok yorgundu ve bu seslere tahammül edemiyordu. Çocuklar dövüşürken yeter diye öyle bir sert şekilde bağırdı ki çocuklar çok korkmuşlardı. İkisi de hemen odaya kaçtı ve uzun bir süre odalarından çıkmadı. Kubilay Bey o kadar sert bağırdığına pişman olmuştu. Çünkü çocuklar korkudan ağlıyorlar, konuşurken ise kekeliyorlardı. Kubilay Bey işte o zaman fark etti hatasını ve çok pişman olmuştu bağırdığı için. Hemen çocuklarının odasına gitti ve onları kucağına aldı. Canım yavrularım ikinizden de özür dilerim. Sizi uyarırken biraz daha ses tonumu yumuşak şekilde yapabilirdim, lütfen beni affedin dedi. 


Çocuklardan büyük olanı babasına döndü ve şöyle dedi: Babacığım olur böyle şeyler, bizim de hatamız vardı. Sen de insansın senin de hatan olabilir.  Ne de olsa  hatasız kul olmaz dedi. Babası ikisine  de sarıldı ve o gece onlarla uyudu bir daha da çocuklara sert bir şekilde bağırmadı. Hatasını anladı ve kendi kendine tebessüm ederek çocuğum bana ne güzel ders verdi. Evet ben de insanım ve hatasız kul olmazmış dedi.

Sokak Oyunları Konulu Bir Hikaye Yazınız

 

Sokak Oyunları Konulu Bir Hikaye Yazınız

 

Havalar ısınmış, yaz tatili gelmişti. Güneş  tüm sıcakkanlılığı ile evlerimizi, bedenlerimizi ve ruhlarımızı ısıtıyordu. Geçen hafta karnelerimizi almıştık ve herkes dinlenmeye evine çekilmişti. Bu kadar dinlenmenin benim için yeter ki olduğunu düşündüm ve hemen komşu çocuklarını sokağa çağırıp oyun oynamaya başladık. Saat sabah on gibi oyunlara başladık. İlk önce arkadaşlarla güzel bir futbol oynadık. 


Daha sonra kız arkadaşlarımızın da gelmesi ile  ortam daha da kalabalık oldu ve mahallede söbe oynamaya başladık. Ebe olan kişi sayıyor, diğerleri saklanıyor ebe de onları bulmaya çalışıyordu. Çok heyecanlı  ve eğlenceli bir oyundu söbe. Daha sonra bu oyunu bitirip yağ satarım bal satarım, mendil kapmaca ve yakan top oynadık. Oyunlar harika gidiyordu. Melisa, Betül, Fatih, Mehmet, Cihat, Aydın, Buse, Reyyan ve ben Asım  olarak harika bir ekip olmuştuk. Oyunlara doyamıyorduk bugün. Öğle arası annem çağırdı ve çocuklar biraz mola verin dedi. Hemen bize sürahide getirdiği limonatalardan ve keklerden ikram etti. Bunların tadı harikaydı. Daha sonra bizim evimizin bahçesinde kiraz ağacına çıktık hep birden. Karnımız doyana kadar kirazlardan da yedik bir güzel. Daha sonra oyunlarımıza devam ettik.


 O gün akşama kadar oynadık, yorulduk ve mutlu bir gün geçti. Ertesi sabah ailelerimizle Sivas Kongre Müzesi’ni ziyaret ettik ve yaz tatilimiz güzel bir şekilde devam ediyordu. Yaşadığımız şehir olan Sivas'ı çok seviyorduk. Çünkü yaşadığımız mahallede eskisi gibi komşuluk ilişkileri devam ediyor, sokak oyunları devam ediyordu ve biz çocuklar da çok mutlu oluyorduk.

Susuzluk, Toprak, Kirlilik, Atmosfer, Kuraklık Sözcükleri İle İlgili Hikaye

 

Susuzluk, Toprak, Kirlilik, Atmosfer, Kuraklık Sözcükleri İle İlgili Hikaye


Sabah erkenden uyandım. Bugün okulun ilk günüydü. Çok heyecanlıydım. Hemen yerimden kalktım, yeni okul kıyafetlerimi giyip doğruca elimi yüzümü yıkmaya gittim. Çeşmeyi açtığımda çeşmeden su gelmiyordu. Sular kesilmişti.  Susuzluk kadar kötü bir şey yoktu. Çünkü su ölmese kirimizden, pasağımızdan  birbirimizin yanına bile yaklaşamazdık. Ne kadar da önemliymiş suyun olması dedim kendi kendime.  Sivas Belediyesi'nden anons yapılmış akşam beşe kadar su gelmeyecek deniliyordu. Küresel ısınmanın etkisiyle iklimler değişmeye başlamış, iklimlerin zamanı da değişmeye başlamıştı. Bu yıl çok fazla kar ve yağmur yağmadığı için barajlar çekilmeye başlamış ve her yerden kuraklık sinyalleri gelmeye başlamıştı.


 Çok korktum ve çok üzüldüm ama bugün moralimi bozmamalıydım. Çünkü bugün okulun ilk günüydü ve okulumuz farklı bir mahallede olduğu için orada sular kesik değildi. Hemen servise binip okuluma vardım. Okula girdiğimde öğretmenimiz ve arkadaşlarımı görünce çok heyecanlandım ve hemen onlara sarıldım. Okuldaki suyu da dikkatli kullanmayı ihmal etmedim. Çünkü kuraklık kapıdaydı. Daha sonra öğretmenlerimle ve arkadaşlarımla küresel ısınma üzerine, atmosferin kirliği üzerine muhabbet ettik. Öğretmenimiz bir Kızılderili atasözü  söyleyerek doğamızın önemine dikkat çekti. O söz aklımda kaldığı kadarı ile şöyleydi: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak”.  Ne kadar da çok önem veriyorlarmış yaşadıkları çevreye diye düşündüm. Daha sonra okul bitti ve servise binip tekrar eve geldim. Yemeğimi yedikten sonra üstümü çıkarıp arkadaşlarımla dışarı çıktım ve mahallede top oynamaya başladık. Top oynarken yerde bir sürü pet şişeler, abur cubur kağıtları, kullanılmış peçeteler,  sigara izmaritleri vardı. İnsanlar olarak çevreyi ne kadar çok kirletiyoruz diye düşündüm. Havayı, suyu, toprağı kirletiyor sonra da mucize bekliyorduk. Mucize kendi elimizdeydi oysa. Temiz olmak, doğamızı korumak kendi elimizdeydi. Hemen arkadaşlarıma döndüm ve top oynamayı bırakalım ve önce oynayacağımız yeri temiz hale getirelim dedim ve birlikte top oynadığımız yeri ve diğer çöp atıkları olan yerleri tertemiz yaptık. Birlik, beraberlik ve dayanışma içinde çalışmak da ayrı bir zevk veriyordu insana. Böylece daha temiz bir çevre ortaya çıkmıştı. Çok mutlu olmuştuk.


 Arabadan çıkan gazlar, kalitesiz yakıt kullanımı, doğaya zararlı kozmetik kullanımı, egzoz gazları ve ve daha birçok etmenler atmosferimizi kirletiyordu. Atmosfer kirlendiği zaman cilt hastalıkları, saç dökülmesi, akciğer hastalıkları ve kansere yakalanma kaçınılmaz sonumuz olurdu.. Ayrıca kükürt dioksit ve ozon;  bitkiler için zararlı olup; özellikle ozon, ürün kayıplarına sebep olmaya ve ormanlara zarar vermeye başlardı. Kirli hava genlerimizi etkiler ve bu da bizde çeşitli sağlık sorunlarına neden olurdu. Arkadaşlarımla da güzel bir sohbet gerçekleşmişti. Daha sonra biz bugün çok ders çalıştık galiba dedik ve hemen futbol oynamaya başladık ama daha temiz bir sahaydı artık oynadığımız yer ve biz daha bilinçli insanlar olacağımıza söz vermiştik adeta.

Aşağıdaki Hikayeyi Okuyunuz. Hikayede Boş Bırakılan Bölümleri (Metnin Bütününe Uygun Olarak) Tamamlayınız.(Dostlarım, 5. sınıf Türkçe Kitabı)

 

Aşağıdaki Hikayeyi Okuyunuz. Hikayede Boş Bırakılan Bölümleri (Metnin Bütününe Uygun Olarak) Tamamlayınız.(Dostlarım, 5. sınıf Türkçe Kitabı)


Beşinci sınıfa geçtiğim yaz, babamın tayini İstanbul’dan Erzurum'a çıkmıştı. Annem ve babam okul değiştirmemi istememişler ve ilkokul öğretmeni olan Halamla kalmama karar vermişlerdi. Ailem bir süre sonra Erzurum’a taşındı. Ben de halamla birlikte günlerimi geçirmeye başladım.  Ailem yanımda olmadığı için başlarda biraz zorluk çekmiştim. Halam çok iyi bir insan, çok iyi bir öğretmendi ama yine de ara ara annemin kokusunu arıyor ve annemi, babamı çok özlüyordum. Zaman geçtikçe artık halama alışmaya başlamıştım. Halam bana derslerimde yardımcı oluyor, eve geldiğimiz zaman yemek yapıyor, çayın yanına kek, pasta yapıyor ve güzel güzel geçinip gidiyorduk canım halamla. Annem ve babamla da her gün görüntülü konuşuyorduk.


Bir akşam okul dönüşü, evimizin yanındaki boş arsadan ağlamaya benzer sesler duyduk. Halamla karlara bata çıka oraya ulaştık. Bir de ne görelim, üç köpek yavrusu karların arasında titreşip duruyor ve ağlaşıyorlardı. Halam: Çok zor durumdalar Mete hemen o yavrulara yardım etmeliyiz evladım dedi ve gözleri doldu. Benim de gözlerim dolmuştu. Zavallı yavrucaklar çok üşümüştü ve hemen korunmaya ihtiyaçları vardı. Halamla birlikte işe koyulduk ve halam arabanın arkasından çıkardığı battaniyeleri yavruların üstüne örttü ve onları kucağına alarak arabamızın içine koyduk. Halam arabanın kaloriferini açtı ve yavrular ısınmaya başladı. 


O kadar çok üşümüşlerdi ki tir tir titremişlerdi ama arabanını ısınması ile kendilerine gelmişlerdi. Halamla evimize vardık ve halamın bahçesine hemen bir küçük yuva kuruyorduk ki bizi gören  komşumuz Mahmut Amca kendilerinde olan küçük bir köpek kulübesini bize getirdi ve yavruları o kulübeye yerleştirdik, onlarla güzelce ilgilendik. Karınlarını doyurduk ve kendi hallerine bırakıp bizde halamla eve girdik. Çok yorulmuştuk ve hemen yattık. Sabah uyandığımızda yavru köpeklerin havlama seslerini duyduk, o kadar ince sesleri vardı ki insan bu sesi duyunca çok mutlu oluyordu. Hemen halamla kulübeye gittik ve onlar su verdik, et verdik, ekmek verdik. Çok mutlu görünüyorlardı. Kendilerine gelmişti bu üçlü yumurcak, ya da üçü bir arada diyordum. Halamla onlara ad koyduk. Birine Karabaş, birine Toto, birine de Kahramana adını verdik ve çok mutlu olduk.


Daha sonra komşularımız da evimize geldi ve onlar da köpekleri çok sevdi. Hep birlikte köpeklere bakmaya başladık. Herkes çok ilgilendi. Bütün komşular yavrulara sırasıyla bakmaya başladılar. Bir gün Mahmut Amcalar bakıyor, bir başka gün ise  Kudret Teyzeler bir başka gün de biz… Köpeklere çok alışmıştık ve onları çok sevmeye başlamıştık. Onlar mahallenin maskotu olmuştu artık ve hepimiz onlara yardım ediyor, onların gelişimini günden güne takip ediyorduk.  Yavru köpeklerler dost olmuştum. Onlar benim canımdı artık, arkadaşlarımdı, küçük dostlarımdı. Zaman böyle akıp gidiyordu.

 

Okular kapanmıştı. Bir süre sonra Erzurum’a, ailemin yanına gidecektim. Hem seviniyor , hem de üzülüyordum. Dostlarımdan ayrı kalmak çok zordu. Ama halam: “Üzülme" Tatillerde geldiğinde yine onları görebilirsin.” diyordu. Halam böyle diyordu ama üzülmemek elde değildi. Çünkü onların o masum bakışlarına ve benden ilgi beklemelerine alışmıştım. Bana dokunuyorlar, beni seviyorlar ve bende  onları çok ama çok sevmiştim ama mutlaka bir gün ayrılacaktık dedim ve duygulanmayı bırakıp onları sevmeye devam ettim.

 

Daha sonra babam ve annem geldi. Beni almaya gelmişlerdi.  Hemen arabaya bindik ve yola çıktık. Halamın evinde kimliğimi unutmuştum. Annem hemen kimliğimi geri almak için halamlara doğru yönelirken   babam:

Dikkat et Elif! Üzerimize köpekler geliyor. Şu binaya girelim.” dedi. Çok telaşlanmış ve ürkmüştü.

Ben:

Korkma  babacığım, onlar benim dostlarım, beni uğurlamaya geliyorlar.” dedim.

Adsız Çeşme Adlı Şiirde Ele Alınan Duygu, Düşünce, Hayal Ya Da Olayları Geliştirip Yaratıcılığınızı Kullanarak Defterinize Bir Hikâye Yazınız.

 

Adsız Çeşme Adlı Şiirde Ele Alınan Duygu, Düşünce, Hayal Ya Da Olayları Geliştirip Yaratıcılığınızı Kullanarak Defterinize Bir Hikâye Yazınız.

 

Eymen, Kemal, Erdem, Harun ve Hamza adlı çocuklar sabah erkeden kalkmış ve evlerinden uzakta olan ormana doğru yol almışlardı. Çocuklar ormanda eğlenecek, koşacak, zıplayacak, yeşile doyacak ve temiz havayı doya doya içlerine çekeceklerdi. Evlerinden getirdiği kahvaltılıkları da alıp ormana vardılar. Önce çadırlarını kurdular. Daha sonra termosta getirdikleri çayı bardaklara doldurdular. Annelerinin koyduğu simit, poğaça, peynir, zeytin, salam, sosis de bir güzel çıkartılmıştı. Hemen kahvaltılarını yapmaya koyuldular ve karınlarını bir güzel doyurdular. Daha sonra ormanda doğa yürüyüşüne çıktılar. Sonra top oynadılar, ağaçlara tırmandılar. Çocuklar rçok yorulmuşlardı ve  hava da da çok sıcaktı. Güneş gökte fırın yakmış gibi belirmişti tepelerinde. Çocuklar evden gelirken su getirmeyi unutmuşlardı ve acayip su çekmişti çocukların canı.

 

Ormanda yürümeye devam ettiler ve belki  temiz su buluruz diye yol boyu yürüdüler. Susuzluk canlarına tak etmişti çocukların. Bu gezme onlara zehir olmuştu. Çünkü susuzluk çok kötü bir şeydi. Dudakları kurumuştu zavallıların susuzluktan. Ormanda yürümeye devam ederken ormanın aşağı yoluna indiler ve orada akan bir çeşme gördüler. Eymen sevinçle bağırdı arkadaşlar koşun buraya doğru. Burada çeşme var ve suyu da buz gibi dediler. Hepsi birden suya koştu ve sırası ile suyu kana kana içtiler. Su içtikten sonra canları geri gelmişti sanki. Eski güçlerine kavuştu çocuklar. Buz gibi su onları yeniden diriltmişti sanki. Bu çeşmeyi kim buraya yaptırdı acaba dedi Kemal. O kişiden Allah razı olsun. Başka insanları  düşünmüş ve insanlar için büyük bir iyilik etmiş. Çeşmede herhangi bir isim yazmıyordu ama. Yapan kimse çocuklar ona dua etti. Çeşmede kişinin adı yazmıyordu ama kişinin çok iyi bir insan olduğu belliydi. Çünkü ormanın bir yerine çeşme yaptırmış ve gelen geçen o sudan içsin demişti ve herkesin de hayır duasını almıştı.

 

Harun ve Hamza da  şunu dedi. Arkadaşlar biz de bu çeşmeyi yaptıran hayırsever sahibi insan gibi olmalıyız. İnsanlara iyilik etmeliyiz ve bunu dile getirmeden, gösteriş yapmadan yapmalıyız dedi. Erdem de onlara gülümsedi ve ne güzel konuştunuz arkadaşlar öyle  koca adamlar gibi dedi ve onların düşüncelerini onayladığını söyledi. Hiç karşılık beklemeden insanlığın faydasına bir şey yapmak ne kadar güzel bir şeydi. İnsan olmak karşılık beklemeden iyilik yapmak, merhametli olmak, ben  değil de biz anlayışı ile hareket etmekti sanırım. Daha sonra çocuklar ormanda oynamaya devam etti, tekrar su içtiler. Buz gibi suyun tadını güneşin yakıcılığını bir nebze de olsa engellemişti ve çocukların içi ferahlamıştı ve bir ohhh.. çekmişlerdi. Daha sonra çocukla evlerine doğru mutlu ama yorgun bir şekilde yol aldılar. Çok güzel bir gün geçirmişlerdi ve aralarındaki güzel konuşmalar da akıllarında kalmıştı.

Doğa, Hayvanlar, Çiçek, Köy Kelimelerinden Oluşan Hikaye Yazınız

 

Doğa, Hayvanlar, Çiçek, Köy Kelimelerinden Oluşan Hikaye Yazınız.

Bugün kalktığımda güneş odamın içini aydınlatmıştı. Hava bugün sıcak olacaktı anlaşılan. Henüz ilkbahar mevsiminde olmamıza rağmen  bu yıl havalar fazla soğuk geçmedi. Kış mevsimi bile ılık geçti. Küresel sınmadan dolayı iklimler değişiyormuş öyle demişti Kemal öğretmenimiz. Biz çocuklar buna seviniyorduk ama büyüklerimiz bunun iyi bir şey olmadığını, her mevsimin özelliklerinin zamanında yaşanmasının bizler için daha faydalı olacağını söyledi. İklim dengesizleşirse hayatımız altüst olurmuş. Doğayı korumak için, doğaya zarar vermemek için elimden geleni yapmaya çalışacağım. Ben bunları düşünürken babam haydi oğlum balık tutmaya gidiyoruz çabuk dedi.

 

Kahvaltıyı da orada yapalım dedi. Balık tutuyorduk ama balıkları eve getirmiyorduk. Tuttuktan sonra tekrar denize salıyordu babam. Hemen arabaya bindik, yoldan geçerken bir pastaneden simit, poğaça ve meyve suyu aldık. Annemin koyduğu  termostaki çay da sıcacık duruyordu arabanın arkasında. Yolda giderken kaldırımların kenarında açmış çiçekleri gördüm ve taşın içinden bile çiçek açıyor, inadına yaşayacağım diyordu. Bu bana umutsuz olmamamız gerektiğini hatırlattı. Daha sonra bir köye girdik ve orada kuzularını otlatan yaşlı  bir amca gördük. Ne güzel kuzuları vardı. Hepsi besleniyordu otların üzerinde. Yeni hayatımız merhaba dercesine mutluydular sanki.

 

En sonunda balık tutacağımız yere vardık. Oltaları çıkardık ve hazırladık. Daha sonra oltaları denize attık ve beklemeye başladık. O arada sıcak simitler, poğaçalar yenmeye başlandı. Arkasına da bir güzel çay o ne güzel bir duyguydu. Bugün hiç balık gelmedi oltaya ama yine de babamla, doğa ile iç içe olmak çok güzeldi. Doğa ile iç içe olmak, denizin üstünden geçen martıları seyretmek ve daha değişik hayvanları görmek harika duygular hissettirmişti bana.

Çene Çalmak, Gına Gelmek, Tadını Çıkarmak, Ödü Patlamak, ve Tarihe Karışmak Deyimleri İle Hikaye Yazınız

 

Çene Çalmak,  Gına Gelmek,  Tadını Çıkarmak, Ödü Patlamak, ve Tarihe Karışmak Deyimleri İle Hikaye Yazınız


Sabah uyandığımda annem kahvaltımı hazırlamıştı. Bugün okulda son sınavım vardı. Bu hafta sınav haftası olduğu için çok çalışmaktan gına gelmişti. Artık çok yorulmuştum ve bir an önce sınavları başarı ile bitirip ara tatile girmek için can atıyordum. Sınıfa girdiğimde Emine ile Hatice yine çene çalıyordu. Bu kızların sınava hiç doğru dürüst çalıştıklarını görmüyordum ama nasıl oluyorsa yine de sınavdan geçer not alabiliyorlardı. 


 Demek ki evde çalışıyorlardı az olsa. Mete’nin günaydın Yusuf demesiyle kendime geldim ve günaydın dedim. Ne oldu Yusuf çok halsiz duruyorsun dedi en yakın arkadaşım. Çok yoruldum  sınav haftası ya dedim. O da valla ben de çok yoruldum keşke hiç sınav olmasa dedi. Ben de keşke dedim ve gülüştük. Daha sonra saçımın üzerimde bir şey olduğunu fark ettim ve elime aldığımda yaramaz arkadaşım Musa’nın  arkamdan saçıma oyuncak örümcek koyduğunu anladım. Oyuncağı elime almamla yere atmam bir oldu. 


Korkudan ödüm patlamıştı. Sanki gerçek örümcek gibiydi. Çok kızdım Musa’ya . O ise gülmesine devam ediyordu. Daha sonra öğretmen geldi ve son sınavı yaptı. Çok şükür bu sınavımda iyi geçmişti. Sona çıkışı eve gittim ve hemen kendimi yatağıma attım. Hemen uyumaya başladım. Uyandığımda kendime geldim ve çok rahatlamıştım. Çünkü akşama kadara uyumak ruhuma ve bedenime iyi gelmişti.


 Annem börek ve çay hazırlamıştı. Onları bir güzel yiyip televizyon kumandasını elime aldım ve sevdiğim bir sinema filmini izledim. Orada izlediğim bir karakterini annem görünce çok heyecanlandı. Aaa bu aktör benim dedemin çok sevdiği bir aktörmüş ama bu adı tarihe karıştı. Artık yenileri çıktı ya dedi. Ben de hımmm dedim eve sinema filmimi yatarak izlemeye devam ettim. Artık dinlenmenin tadını çıkarma vaktiydi…

Yoksulluk (Fakirlik) İle İlgili Hikaye

 

Yoksulluk  (Fakirlik) İle İlgili Hikaye


 Fatma sekiz çocuklu bir ailede dünyaya gelmiş olup evin beşinci kızıydı. Dört kız kardeş dört de erkek kardeş olmak üzere sekiz çocuktular. Annesi Münevver Hanım ev hanımı, baba Mustafa Bey ise ufak bir bahçesi olan ve o bahçe ile geçimini sağlayan fedakar bir babaydı. Sekiz çocuğa bakmak anne ve baba için çok zor oluyordu. Yoksul oldukları için akrabaları da komşuları da  çocuklara fazla yüz vermiyordu. Kimse onları düğüne çağırmıyor, özel bir yemek olduğu zaman yemeğe davet etmiyorlardı. 


Münevver Hanım bu acı durumu görüyor ve bunu çocuklarına üzülmesin diye fazla anlatmıyordu ama onların başarılı olması için elinden geleni yapıyordu. İlkokulu mezunu olmasına rağmen müthiş azimli olan anne çocuklarının çalışması için her şeyi yapıyordu. Sabah kalkıp sobayı yakıyor, halıyı dokuyor, çocukların yemeklerini hazırlıyor ve işleri bitince çocukların dersine yardım ediyor, büyük olanlar küçüklere de yardım ediyordu. Yoksulluğa rağmen ailede huzur vardır, birlik ve dayanışma vardı ve ama gel gör ki yoksulluk onla için biraz zor oluyordu. Ayda yılda bir kere evlerine et giriyordu, çocukların canı çikolata, cip istiyor ama ne yazık ki alınamıyordu. Çünkü temel besinleri bile zor alınıyordu, çünkü  para yoktu. Yokluğun gözü çıksın  dedi çocukların anneleri. Kimsesizin ardından gideni de olmazmış, yoksuluz ya kimse yanımıza bile gelmiyor diye dert yandı eşine. İkisi de duygulandılar ve sustular. Daha sonra günler ilerledi ve çocuklar çok başarılı çocuklar oldu.


 Evin iki büyük kızı doktor oldu, iki erkek çocuk savcı oldu ve Fatma da iyi bir mühendis oldu. Hepsi hayırseverlerin de yardımı ile okudu ve bu defa komşuları, akrabaları bu yoksul aile ile iletişime geçmek istediler ama bu kez de aile onları kabul etmedi. Çocuklar anne ve babasına güzel bir ev ve araba aldı. Kendi mutlu yuvalarını kurdular ve bir daha kimseye muhtaç olmamak için daha çok çalıştılar. Çünkü zorluk çekilerek varlığın kıymetini anlamıştı ve güzel yavrucaklar. Başarılı olan bu gençler kendileri gibi yoksul olan çocuklara diğerlerinin yaptığı gibi yapmadılar ve yardım ettiler. Çünkü insan olmak ancak başkasının acısına, yokluğuna da duyarlı olmaktı. Farkında olmaktı, merhametli olmaktı, paylaşmayı bilmekti her şey.

Kirli Bir Doğada Niçin Yaşamak İstemezsiniz Sorusuna Cevap Olacak Hikaye Edici Bir Metin Yazınız.

 

Kirli Bir Doğada Niçin Yaşamak İstemezsiniz Sorusuna Cevap Olacak Hikaye Edici  Bir Metin Yazınız.


Yaz tatili geldiği için artık dinlenme zamanım da gelmişti. Yıl boyunca derslerime çok güzel çalışmıştım ve şimdi iyi bir tatile ihtiyacım vardır. Karneyi aldıktan iki  gün sonra İzmir yollarına düştük  ve İzmir’deki bir denize gittik. İnsanlar sahile gelmiş, güneşleniyordu. Kimisi yüzüyor, kimisi  denizde deniz topu ile oynuyordu. Ben de hemen ailem  ile denize girdim ve ara ara dinlendim. Daha sonra sahilde yürüyüşe çıktık.  Sahilde yürürken gördüğüm teneke kutuları, çekirdek kabukları, meyve kabukları, su kapları denizin çevresini çok kötü gösteriyordu. İnsanlar denizden güzel bir şekilde yararlanmasını biliyor ama onu temiz tutmaya gelince iş hiç de istenildiği gibi olmuyordu.

 

Sahil kenarı çok pis görünüyordu. Yerdeki sigara izmaritleri midemi bulandırmaya başlamıştı. Hemen sahilde olan herkese sesim duyulacak şekilde bağırdım ve sahili ne hale getirdiğimizi haykırdım. Herkesin yüzü kızardı ve başını önüne eğdi.  Onlara hep birlikte elimize bir çöp poşeti almamızı ve sahili tertemiz etmeyi önerdim. Hepsi de kabul etti. Çünkü kimse kirli bir doğada yaşamak istemezdi. Yanlışlarını kabul etmeleri de güzel bir şeydi. Doğayı bu kadar fazla kirletirsek yarın bir gün girebileceğimiz bir denizimiz olmayabilirdi. İki saat sonunda sahilin kenarını tertemiz yaptık.

 

Çok yorulmuştuk ama buna değmişti. Daha sonra sahildekiler bana teşekkür etti ve küçücük yaşınla bize çok şey öğrettin yavrum dediler ve başımı okşadılar. Ben de onlara kirli doğada yaşarsak salgın hastalıklar artar, temiz bir çevrede yaşamadığımız zaman kirli havaya maruz kalırız ve kendi sonumuzu getiririz dedim ve herkes beni alkışlamaya başladı. Çok mutlu olmuştum. Daha sonra denizde yüzmeye devam ettik. Nerede kirli bir çevre görsem orayı temizlemeye başladım ve kirli bir dünyada yaşamanın ne gibi zararlar vereceğini bildiğim için hep bilinçli ve çevre gönüllüsü insan olmaya devam ettim.

Ada, Deniz, Define, Gemi, Fırtına, Mücadele Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Ada, Deniz, Define, Gemi, Fırtına, Mücadele Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Bir grup genç akşamdan konuşmuşlar, anlaşmışlar ve yarın sabah erkenden denize açılacakları konusunda hemfikir olmuşlardı. Bu gençler çok  arkadaşlardı, Yunus, Melih, Batu ve Ahmet küçüklüğünden birbirlerini tanır, sever ve korurlardı. Dördü de büyüdüğü zaman balıkçı olmuşlardı. Karadeniz’de yaşayan gençler çok mutluydular. Çünkü onlar deniz ile iç içe olmayı seviyorlardı. Yarın sabah olunca gemiye binip define bulmaya gideceklerdi. Define bulma hayallerinden asla vazgeçmiyorlardı.


Akşam erkenden yatan gençler sabah denizde buluştular. Gemiye atlayıp define bulmak için yola çıktılar. Yıllardır define bulma hayali ile yaşayan gençler gemiye bindiler. Gemi ilk başlarda hiç sıkıntı yaşamadan ilerliyordu ama ansızın çıkan rüzgar genç adamları çok korkuttu. Hemen geminin yönünü eski haline getirmeye çalıştılar ve rüzgar dinmek bilmiyordu ve deniz bir coşup bir iniyordu. Bir anda esen rüzgar kıyıya çarptı ve gemi yerle bir oldu. Yunus, Melih, Batu ve Ahmet gemiden canlarını zor kurtardılar. O kadar mücadele etmelerine rağmen gemiyi ne yazık ki paramparça olmuştu. Kıyaya çarpan gemiden ne kurtarabildilerse hemen alıp denizden çabucak uzaklaştılar. Hiç bilmedikleri bir adaya düşmüşlerdi. Define hayali yalan olmuş, gençler umutsuzluk için adada nasıl yaşayacaklarını düşünmeye başlamışlardı. 


Orman meyveleri ile karınlarını doyuruyorlar, bazen geyik avlıyorlar ve günler böylece geçiyordu.  Ağaç dallarından kendilerine korunaklı ev yapmışlardı ama yine de içleri rahat etmiyordu çok korkuyorlardı. Akşam olmuştu, Çeşitli hayvan sesleri geliyor ve gençler korkuyordu. Gençler eve gelmediği için aileleri bu durumu hemen polise bildirdiler. Bütün polis ekipleri kaybolan gençlerin bulunması için haberdar edildi. 


Daha sonra gençlerin olduğu adada yanan ateşi gören pilot ve ekibi oraya helikopterle iniverdi ve gençler adada kalmaktan kurtuldular ve balıkçı olarak kalmaya devam ettiler. Boş hayallerin peşinden gitmediler. Hayatını kurtaran ekiplere teşekkür eden gençler artık daha mutluydular. Çünkü yaşadıkları korkunç bir kazaydı. Adada  vahşi hayvanlara yem olabilirlerdi ve daha birçok kötü olay yaşayabilirlerdi. Kurtuldukları için mutluydular. Bir daha boş amaçlar peşinde koşmadılar. Çünkü hiçbir şey insanın canından daha kıymetli değildi.

Dünya, İsmail, İzel, Arda, Emine, Üniversite, Köy Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Dünya, İsmail, İzel, Arda, Emine, Üniversite, Köy Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

İsmail, Arda, İzel ve Emine bu yıl aynı şehrin üniversitesini kazanmış ve aynı bölümde, aynı sınıflara düşmüşlerdi.  Bu dört kafadar arkadaşlar aynı köyde doğup büyüyen yakın arkadaşlar, kardeş gibi büyümüşler ve birlikte çalışarak bu yıl Tıp Fakültesini kazanmışlardı. Dünya onların olmuştu, çok mutlu olmuşlardı çünkü. Dördünün de ailesinin maddi durumu olmayan çocuklar ailelerinin durumunu görmüşler ve her hafta bir ailede toplanarak üniversite sınavına çok iyi hazırlanmışlar ve en sonunda Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanmışlardı. Aynı sınıfta okuyan çocuklar orada da kendilerini belli etmişler ve başarılı olmuşlardı. 


İsmail, Arda, İzel ve Emine yedi yıllık eğitim sürecinin sonucunda doktor olmuşlar ve daha sonra  her birinin tayini farklı memleketlere çıkmıştı. Gençlerin  yaşadığı köy olan Şenyurt köyünde şenlik düzenlenmişti. Çünkü ilk defa bir köyden doktor çıkmış, üstelik dört doktor birden çıkmıştı. Bunun için köylüler şenlik düzenlediler, kurban kesitler ve dört kafadarı da davet ettiler.


 Aileleri onlar ile gurur duymuş köylüleri, onlar ile gurur duymuş, Sivas halkı onlarla gurur duymuştu. Kafadarların dördü de iyi bir doktor olmuş ve başarılı işlere imza atmışlardır. Onlar doktor olduktan sonra maddi durumu olmayan ve başarılı olan öğrencilere bursu vermişler, hem iyi insan hem de iyi doktor olarak mutlu bir şekilde yaşamlarına devam etmişlerdir.

Ağaç, Toprak, Yurt Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Ağaç, Toprak, Yurt Kelimeleri İle İlgili Hikaye


 Yaz tatiline girmeden okulca piknik düzenledik ve uzun süre bir arada olmayacağımız için hemen işe başladık. Bu hafta sonu okuldaki öğretmenlerimiz ile birlikte  ormana pikniğe gittik. Hepimiz aramızda para toplamıştık ve ormanın insanlara ayrılan yerinde piknik yapmaya başladık. Önceden alınmış, tavuk, köfte ve sucuklar mangalda cızır cızır pişmeye başladı. O sırada ben ve arkadaşlarım top ile pas oynamaya başladık. Bir grup arkadaşımız da ormanda yürüyüşe çıkmıştı. Yemek hazır olduğu vakit öğretmen hepimizi çağırdı. 


Biz de yemeğe oturduk ve herkes eline ekmek arası köftesini, sucuğunu alarak keyifli bir şekilde yemeye başladı. Hem yemeğimizi yiyor hem de konuşuyorduk. Okul Müdürümüz Sabahattin Öğretmen hepimize döndü ve şunu söyledi: Bakın çocuklar bu yurt kolay kazanılmadı, bugün bu ormanda özgürce nefes alabiliyor ve pikniğimizi yapabiliyorsak, bu çam ağaçlarının güzel kokusunu içimize çekebiliyorsak bunu bu yurt için hayatını kaybetmiş kahramanlarımıza borçluyuz dedi. O hafta yine şehidimiz olmuştu ve ülke olarak çok üzülmüştük. Onlar bu vatanı korumak için canlarını feda etmiş sayısız kahramanlardı. Bu topraklar için şehit düşmüş nice kahramanlarımızı andık piknikte. 


Ormanlarımıza, ana yurdumuza, toprağımıza sahip çıkacağız diye kendi kendimize söz verdik. Çok duygulanmıştık, hepimiz dalıp gitmiştik ki öğretmenimiz hadi bakalım üzülmeyelim bu vatan için çok çalışırsak, her alanda ülkemiz geliştirip güçlü bir devlet olursak kimse bizi ayıramaz, kimse bize saldıramaz dedi. Hepimiz silkindik ve kendimize  geldik.  Öğretmenin anlattıkları karşısında ağlayan kız arkadaşlarımız olmuştu. Daha sonra kaldığımız yerden yemeye, içmeye, eğlenmeye devam ettik.


 Akşama kadar ormanda temiz hava aldık. temiz kaynak suyunu kana kana içtik. Bu arada getirdiğimiz küçük çam fidanlarını ormana diktik ve farklı ağaçlar da diktik. Diktiğimiz çam ağaçlarının toprağını da kürekle yumuşacık hale getirdik. Çok yorulmuştuk. Hem eğlenmek hem çalışma günü, hem de duygulanma anı olmuştu. Birçok duyguyu bir arada yaşadık. Sanırım insan olmak böyle bir şeydi. Akşam olunca da arabalara doluşup öğretmenler tarafından evlerimize bırakıldık.

İsraf, Buğday, Kıtlık, Nesil Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

İsraf, Buğday, Kıtlık, Nesil Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Bugün hava ço sıcaktı. Adana’nın sıcağı, hele hele Çukurova’nın sıcağı bir başka olur. Güneş’ten yanarsınız da kendinize zor gelirsiniz. Annem ve babam sabah  erkenden kalkıp pamuk tarlasına gitmişlerdi. Alın teri ile çalışan annem ve babam bizim içn ellerinden gelen her türlü fedakarlığı yapıyordu. Onların ne kadar çalışkan, ne kadar sorumlu kişiler olduğunu biliyordum  ve onları çok seviyordum. Ben de kalktım, kardeşimi de uyandırdım. Bugün hafta sonu olduğu için biraz geç kalktık.

 

Hemen çayı demledim, ekmek kızarttık, yumurta kaynattım, patates kızarttım ve güzelce kahvaltımızı yaptık. Daha sonra dışarı çıkıp arkadaşlarımla oynadık. Akşama doğru anca eve girdik. Annem ve babam tarladan dönmüştü. Annem yemek hazırlamış, babam ise kanepeye uzanmış, haberleri izliyorlardı. İkisi de çok yorgundu. Annem bana dönerek Elif kızım neden ekmekleri çöpe attın diye sitem etti.  Anne yiyemedik hepsini onun için çöpe attık dedim. Annem bana dönerek ama böyle olmaz benim güzel kızım. Dünyada açlık sorunu var, küresel ısınma her geçen gün daha da artıyor, ileride buğday dahi bulamayacağımız günler olabilir. Yeni nesli  daha zor şartlar bekliyor dedi. Lütfen bir daha yiyeceğiniz kadar  ekmek ile tost edin. Bunu bulmayan çocuklar var dedi.

 

Ben de tamam anneciğim dedim ve ona sarıldım. Ne kadar duyarlı, çevre dostu bir annem var diye sevindim. Bir daha evimizde hiçbir şeyi israf etmedim ve her zaman yiyeceğimiz kadar ekmekten tost yaptım. Bu sırada annem tarhana çorbasını kaselere koyuyordu ben de ona yardım ettim. Tavadaki etin kızaran kokusu ise beni daha çok acıktırmıştı. Hemen ailece sofraya oturduk ve harika bir hafta sonuydu.. Alın teri ile evine ekmek götüren annem ve babama ise bir kez daha bakıp yatağıma yöneldim.

Tatil, Kitap, İyilik, Yemek Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Tatil, Kitap, İyilik, Yemek Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Yarıyıl tatili yaklaştığı için çok seviniyordum. Yazılılar bitmiş ve güzel bir dönem  geçmişti. Artık yeme, içme, eğlenme, dinlenme ve bol bol kitap okuma zamanıydı. Birinci dönem çok çalışmıştım ve karnem de çok iyi gelmişti. Tatilde dinleneceğimi bildiğim için durmadan çalışmıştım. Şimdi de güzel bir yarıyıl tatilini hak etmiştim. Biz Bursa’da yaşadığımız için bu tatilde Uludağ’a kayak yapmaya gidecektik. Kayak alanına yakın olduğumuz için de çok şanslıydık.

 

Annem akşamdan kıyafetlerimizi hazırladı ve ailece Uludağ’a vardık. Orası  buz gibiydi. Hemen kayak yapmaya başladık. Yukarıdan aşağıya hızla iniyordum ve kaymak müthiş eğlenceli oluyordu. Annemin dışında herkes güzel kaymıştı. Annem arada bir pat diye düşüyor ve hepimizi kahkahaya boğuyordu.  Öğle arası kaymaya mola verdik ve otelin yemek bölümüne geçtik ve orada güzel bir yemek yedik. Daha sonra dışarı çıktık ve tekrar kaymaya başladık. Uludağ’a yeni gelen insanlar da vardı ve kaymaya başlamıştı. Acemi oldukları çok belli oluyordu. Benim yaşlarımda olan bir kız çocuğu da vardı. on iki yaşında olan. O kaymaya çalışıyordu, yeni öğreniyordu ama sürekli düşüyordu.

 

 O küçük kıza babam yardım etti ve onun da kaymasını sağladı. Ayrıca ona nasıl kayacağını da öğretti. Babam küçük kıza iyilik ettiği için annem de çok mutlu olduk. Daha sonra kaldığımız yerden eğlenceye devam ettik. Akşam eve vardığımızda ise Momo adlı kitabı okumaya başladım ve uykum geldiği esnada kitaba ara verip mis gibi uykuya daldım.

Kar, Soba, Çocuk, Kestane, Eldiven Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Kar, Soba, Çocuk, Kestane, Eldiven Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Okuldan çıkmış eve doğru arkadaşlarımla birlikte yürüyorduk. Bir anda lapa lapa kar yağmaya başladı ve on beş dakika içinde her yer bembeyaz olmuştu. Hemen koşarak evlere dağıldık ve evden eldivenlerimizi alıp dışarı çıktık. Sivas kış mevsiminde bir başka güzel oluyordu. Kar yağdıkça yağıyor biz de seviniyorduk. Hemen arkadaşlarımla birlikte eldivenlerimizi takıp kar topu oynamaya başladık. Mahallenin diğer çocukları da dışarı çıkmış ve kar topu oynamaya başlamıştı.

 

Kar yumuşacıktı ve  çok güzeldi. Onu elime aldım ve kocaman bir kar topu alarak Ayşe’ye fırlattım. Ayşe’de bana kendi kar topunu fırlattı ve böylece kar topu savaşı başladı.  Mert, Buğlem, Mine, Ayşe ve ben Ramazan oynamaya başladık. Akşama kadar doya doya eğlendik. Üşüdüğümüzü anlamaya başlayınca evlere dağıldık. Eve girdiğimde her yerim ıslanmıştı. Ayak parmak uçlarım donuyordu. Annem hemen yeni kıyafetler getirdi ve onları giydim. Daha sonra sobanın yanına oturdum ve ısınmaya başladım. Bu arada annem sobanın fırınına balık koymuştu. Pişen balığı alıp hemen arkasına kestaneleri fırına attı. Kışın balık ve roka da harika giderdi. Yemeğimizi yedik ve daha sonra annemin sobada kaynattığı ıhlamur çayını içtik.

 

Kestaneler de pişmişti. Annem de siyah  çay demlemişti. Kestane ve çay harika gidiyordu. Kestaneleri yerken okulların tatil haberini duymak ayrı bir keyif vermişti. Anlaşılan yarın sabah yine kara doyacaktık ve akşama kadar kar topu oynayacak, kardan adama yapacak ve kızaklarda kayacaktık. İyi ki yağmıştı kar , iyi ki biz çocukları mutlu etmişti. Şimdi uykum geldi ve uykuya gidiyorum…

Arkadaşlık, Empati, Yardımseverlik, Fedakarlık, Zorbalık Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Arkadaşlık, Empati,  Yardımseverlik,  Fedakarlık, Zorbalık Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Melik sabah okula geldiğinde hiçbir gücü olmayan, sessiz sakin olan ama sınıfın en çalışkan öğrencisi olan Cahit ile uğraşmaya başlamıştı. Onun konuşması ile dalga geçiyor, onun yoksulluğunu yüzüne vuruyor ve sınıf arkadaşları içinde onu rencide ediyordu.  Cahit ise efendiliğini bozmuyor aynı zaman da Melik belalı olduğu için ona bulaşmıyordu ama kendini çok kötü hissediyordu. Anne ve babasını küçük yaşta kaybetmiş olan Cahit halası ile kalıyordu. Melik’in Cahit’e hakaret ettiğini gören Melisa ise Cahit’e bu yaptıklarının yanlış olduğunu söyledi ve ona bağırdı. Senin kimseye zorbalık yapmaya hakkın yok, o bizim arkadaşımız dedi. Cahit çok efendi ve ahlaklı biri bunu ona yapamazsın dedi. Sana da aynı şey yapılsaydı mutlu olur muydun. Empati kursana dedi.

 

Melik bu durumda sessiz kaldı ve sustu.  O sırada öğretmen geldi. Melik yine çok konuşmaya, öğretmenle de dalga geçmeye başladı. Öğretmeni de umursamıyordu.  Öğretmen soru soruyor, soruların cevabını bilmiyordu. Hayatı çok fazla önemsemiyordu Melik.  Oysa öğretmenimiz bizim için her türlü fedakarlığı yapıyor, daha başarılı çocuklar olalım, daha güzel ahlaklı insanlar olalım diye elinden geleni yapıyordu ama değişmeyen yine değişmiyordu. Teneffüs zili çaldığımda Melik’in yanına gittim ve onunla konuşmak istedim. O neden zorba biriydi bunu merak ediyordum. Melik okul çıkışı bir kafede buluşalım mı dedim. O da kabul etti. Daha sonra kafede buluştuk ve Melik’in neden zorba olduğunu öğrendim. Bana baktı Merve ben çok zor günler geçiriyorum dedi ve her şeyi ağlayarak anlattı. Babası eve gidince her gün onu dövüyormuş, eve ekmek parası getirmiyorsun diye ona hakaretler ediyormuş ve onu hiç sevmiyormuş. Onun için Melik de  de güçlü olmak için babası gibi olmaya karara vermiş. Bunları anlattığında kanım donmuştu.

 

 Onun elini tutum ve üzülmemesi gerektiğini, durumu öğretmenimizle konuşmamız gerektiğini söyledim. O da kabul etti. Ertesi günü öğretmenin yanına gittik ve yanımıza Cahit’i, de aldık. Öğretmen üçümüzle de konuştu, dertleşti. Bu arada Melik Cahit’ten özür diledi ve birbirlerine sarıldılar. Öğretmenimiz maddi durumu olmayan iki arkadaşımız için yardımsever insanlardan aldığı parayı arkadaşlarımın annesine verdi ve onların ihtiyaçlarının karşılanmasını sağladı. Babası tarafından zorbalığa uğrayan Melik ise devlet korumasına alındı ve babası bir daha ona asla dokunamadı. melik günden güne daha merhametli biri oldu. Artık kimseye zorbalık yapmıyor ve başarılı ve iyi bir insan olma mücadelesi veriyordu. Cahit ise artık zorbalığa uğramıyordu. Ayrıca kendine olan güveni de gelmişti. Cahit, ben ve Melik çok yakın arkadaş olmuştuk. Bu arada bazı çocuklar neden zorba oluyor bunu büyüklerin araştırması daha iyi olurdu. Aileler çocuklarını sever ve onlara sevgiyi, şefkati öğretirlerse çocuklar da zorba olmazdı.

Kral, Adalet, Mahkum, Sabır Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Kral, Adalet, Mahkum, Sabır Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Hiçbir suçu olmadığı halde hırsızlık suçu ile hapse giren marangoz  Mehmet Ali yıllardır hapiste kalmaktadır. Sarayda çalışırken büyük bir iftiraya uğrayan Mehmet hayal kırıklığı içinde hapse gider ve ömür boyu hapse mahkum edilir. Kendisi hırsızlık yapmadım dese de ona kimse inanmamıştır ama o inanan tek kişi ise küçük bir çocuktur. Küçük çocuk hırsızlığı yapan kişinin  kralın en yakın koruması olduğunu söyler ama çocuğa kimse inanmaz. Çocuk sarayda çalışan bir hizmetlinin oğludur. 


Bir gün çocuk sarayın içinde oynarken kralın korumasını görür ve hemen kapı ardına saklanarak onu izlemeye başlar. Kralın koruması kralın odasına girmiştir ve elindeki anahtarla kralın mücevher dolu sandığını açar ve tam oradaki mücevherleri alacakken Kral gelir ve korumasını suçüstü yakalar. Çünkü çocuk hemen kralın yanına gitmiş ve kralı çağırmıştır. Kral koruması tarafından böyle bir ihanete uğradığı için çok  üzgündür ve büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Hemen korumasının öldürülmesini emreder ve marangoz Mehmet’in de huzuruna çağrılmasını ister. Yıllardır mahkum olan Marangoz Mehmet gelir ve Kral neden hakkını aramadın evlat dediğinde Mehmet şu cevabı verecektir: "Açıklama yapsaydım bana inanmayacaktınız. Korumanıza inanacaktınız. Çünkü kimse en yakınında olan kişiden kötülük ummaz." dedi ve sustu.


 Kral sen nasıl bunca yıl sabrettin evlat, affet bizi dedi  ve ona bir kese dolusu altın verdi ve onu yanına alarak sarayda iş verdi. Marangoz Mehmet krala korumasını öldürtmemesini, her insanın hata yapabileceğini söyledi. Kral da korumasını affetti ama bir daha saraya alınmadı. Böylece adalet yerini buldu ve Marangoz Mehmet eşi, çocukları ile sarayda güzle bir hata sürdü. Çalışkanlığı, sabrı ve dürüstlüğü ile kralın gözdesi oldu. Sarayda çalışan o küçük çocuk ise büyük bir altın ile ödüllendirildi ve o da Marangoz Mehmet'in yanına çırak olarak verildi.