Ara Güler’in En Kolayı Ölmemek Ben Ölmeyeceğim Çünkü Ben Gene Eserlerimde Var Kalacağım Size Merhaba Diyeceğim. Shakespeare Yaşıyor Mu, Ölüyor Mu?

 

Ara Güler’in  “En Kolayı Ölmemek. Ben Ölmeyeceğim Çünkü. Ben Gene Eserlerimde Var Kalacağım, Size Merhaba Diyeceğim. Shakespeare Yaşıyor Mu, Ölüyor Mu?


Ara Güler’in “En kolayı ölmemek, ben ölmeyeceğim çünkü. Ben gene eserlerimde var kalacağım. Size merhaba diyeceğim. Shakespeare yaşıyor mu ölüyor mu? düşüncesine katılıyor musunuz. Düşüncelerinizi nedenleriyle açıklayınız. Ara Güler’in yukarıda söylediği sözlere katılıyorum ve düşüncelerini doğru buluyorum. Çünkü bu dünyaya eserlerini bırakan insanlar bu dünyaya izlerini de bırakmış olurla ve asla unutulmazlar. Kişilerin bedenleri ölse bile, ruhları bu dünyada olmasa bile bıraktıkları muhteşem eserler yaşamaya ve o sahiplerini yaşatmaya devam eder. Çünkü dünyaya iz bırakan başarılı ve çalışkan insanlar unutulmazlar. 


Sanatçılar, fikir adamları, nitelikli öğretmenler, bilim insanları unutulmazlar. Çünkü bu kişilerin yaptığı işler asla unutulmazlar. Eserler yaşamaya devam ederken aslında o eserlerin de sahipleri yaşamaya devam eder. Fikirler yaşamaya devam ederken o fikrin sahipleri de yaşamaya devam eder. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi, elektriği bulan Edison gibi ve daha birçok sanatçı ve bilim insanı, fikir adamı gibi örneklerle bu durumu çoğaltabiliriz. Bugün  Rus edebiyatının önemli yazarlarından olan Tolstoy, Dostoyevski hayatta olmayabilir ama yazdığı muhteşem eserler ile düşünceleri yaşamaya devam ediyordur. Çünkü böyle kimseler ölmez ve eserleri sayesinde yaşamaya devam ederler. 


Mimar Sinan, İbni Sina, Fatih Sultan Mehmet gibi daha çok sayıda değerli insanları bu konuya dahil edebiliriz. Shakespeare  bedenen ve ruhen bu dünyadan ayrılmış olabilir ama eserleri yıllardan beri okunmaya, yaşatılmaya devam ediyor.

Ressam Satabileceğini Çizer Sanatkâr İse Çizdiğini Satar

 

Ressam Satabileceğini Çizer, Sanatkâr İse Çizdiğini Satar


Ressam sanatını icra ederken bunu maddi bir beklenti içinde yapıyorsa resmini yapar, boyar ve ona değişik süsler vererek resmini satar. Ressam  satmak amacı ile yapılan bir eserini  satar ve bundan belirli bir miktarda maddi gelir elde eder. Sanatkâr olan kimse ise yaptığı eseri yürekten yapar, severek yapar ve çok özgün bir eser ortaya koyar. Amacı para kazanmak değil sanat yapmaktır.


Amaç bu eseri birilerine satmak değil amaç ortaya harika bir eser çıkarmaktır. Bunun sonucunda da muhteşem bir eser ortaya çıkacağı için sanatkârın eserini satmasına gerek kalmaz. Zaten onu almak için yoğun bir talep olur ve insanlar gerçek sanat eserini kendiliğinden satın almak için sıraya girerler. Kısacası  bu sözle ilgili şunları söyleyebilirim: Gerçek sanatta maddi bir menfaat  sağlama amacı yoktur. Amaç ortaya estetik bir ürün koymaktır.


 Eserlerini satmak, maddi kazanç sağlamak amacıyla yapan bir kişiye gerçek anlamda sanatçı denemez. O sadece bu işin ticaretini  yapan bir kişi olur. Ticaret amacı ile yapılan bir eser de gerçek sanat amacı ile yapılan bir eser gibi harika olmaz. Ben de bu görüşe kesinlikle katılıyorum. Çünkü sanat eseri ortaya konması için sevgi gerek, büyük bir zaman, sabır ve emek gerekir. İşini sevgi ile yapan sanatkarlar harika bir eser ortaya çıkarabilir.

Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar

 

Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar

 

Beni ödülle cezalandırma! Çocuk eğitimi konusunda öğretmenlere özellikle de ebeveynlere çok faydalı olacak güzel bir kitap. Adından da anlaşılacağı üzere ödül vererek aslında çocuklara nasıl zarar verdiğimizi anlatıyor ve bu konuda bizlere kılavuzluk ediyor.

Özgür Bolat’ın Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar şunlardır:

“Çocuklara bir iş karşılığında ödül verilince, amaç o işi en iyi şekilde yapmak değil, en kısa sürede bitirip ödülü almak olur.”

“Sürekli övgü alan ve övgüye bağımlı olan çocuk, övgü almadığı zaman, kendisini cezalandırılmış hisseder.”

“Kendi ihtiyacını değil de çocuğun ihtiyacını öncelikli hale getiren aile, çocuğunu kontrol etme ihtiyacı duymaz ve doğal olarak ödül, ceza gibi kontrol mekanizmalarına başvurmaz..”

“Ödül gibi tüm kontrol mekanizmaları yaratıcılığı olumsuz etkiler. Seçme hakkı verilince çocuk daha yaratıcı olur.”

“İnsanların , sahip oldukları şeylere alışıp, o şeylerden daha az keyif almalarına , psikologlar " hedonistik adaptasyon " diyor. Bundan dolayı insanlar ödüllere alıştıklarından aynı ödülle motive olmazlar. Ödülün miktarını sürekli artırmak gerekir.”


“Gerçek sevgide koşul yoktur.”

“Özdenetimli insanlar, gelecekteki daha iyi bir şey için, şu anda çekici görünen isteklerini ve dürtülerini erteleyebilirler.”

“Ödül ve ceza aynı paranın iki ayrı yüzü gibidir. Özünde ikisi de kontroldür.”

“Ödül, amacı araca dönüştürür. Ödülle ödev yapan çocuk, ödevi araç ödülü amaç olarak görür. Hatta çocuk ödevi ödüle engel görerek ödevden soğur.”

“Çocuk sınavdan 70 alıyor. Anne soruyor: "100 alan var mı?", "En yüksek kim aldı?", "Sınıf ortalaması kaç?" veya "Ayşe kaç aldı?" Çocuğa verilen mesaj net: sen başarılı olduğun sürece değerlisin, sınıf ortalamasının üstünde olursan değerlisin. Çocukta değersizlik duygusu başlıyor. Çünkü bunlar yapay sevgidir. Bir çocuk, "Ben sadece ben olduğum için değerliyim" demelidir. Aile çocuğunu sadece o olduğu için severse, çocuk kendini değerli hisseder.”

“Bir okulun yanı başında yaşayan yaşlı bir adam varmış. Okuldan çıkan çocuklar onun evinin önünden geçerken ellerindeki değnekleri balkonun demirlerine sürtermiş demirden çıkan dırrrrttttt sesinden de büyük mutluluk duyarmış ama yaşlı adam bu gürültüden çok rahatsız olurmuş. Çocuklara kızsa veya ceza verse olmayacak. Onları bu davranıştan vazgeçirmek için aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Çocukları yanına çağırmış ve şöyle demiş: Çocuklar çıkardığınız ses çok güzel, onun için size her gün bu sesi çıkarmanız için bir lira vereceğim. ... yaşlı adam çocuklara her gün bir lira vermiş. İkinci hafta olmuş yaşlı amca çocukları bir defa daha çağırmış çocuklar param azaldı onun için size 1 lira değil 50 kuruş verebileceğim demiş. ... 3 hafta gelmiş yaşlı amca çocukları son defa çağırmış çocuklar maalesef param kalmadı onun için size para veremeyeceğim demiş. Çocuklarda para yoksa dırrrrttttt da yok demiş ve değnekleri demirlere sürtmeyi bırakmış.”

“Sürekli kontrol edilen bir çocuk da bir süre sonra kendini kontrol etmeyi bırakır.”

“Not ve sınav sistemi de bir değerlendirme ve dolayısıyla bir kontrol mekanizması. Sınav çocuğun neye çalışacağını kontrol eder. Çocuk kendi ilgisine göre değil sınavın içeriğine göre çalışır zaten sınavdan sonra da asla eski konulara geri dönmez. Neden? Çünkü gerek yoktur. Oradan bir daha soru çıkmaz.”

“Çocuk kulaktan değil, gözden eğitilir.”

“Mutlu ve başarılı çocuk yetiştirmenin en önemli prensibi, kolay olanı değil, zor olsa da doğru olanı yapmaktır.”

“Kısacası, insanlara sevdikleri şeyleri ya da sorumluluklarını yapmaları için dışarıdan ödül vermeye gerek yoktur. Ödül verilirse, kişi bilişsel çelişki yaşar, o iş kendi içinde değerli değildir algısı oluşur. Bundan dolayı da o işten soğutur  ve ilgisi azalır.”

“Yargının olduğu yerde sevgi olmaz. Çünkü sevginin özünde koşulsuz kabul vardır. Örneğin, denizi seviyorum dediğinizde, denizi değiştirmek hiç aklınızın ucundan geçmez. "Allah kahretsin birazcık daha mavi olsaydı " demezsiniz.”

“En etkili eğitim, ödülsüz eğitim.”

“Ödül, sosyal normları, pazar normuna dönüştürür. Sosyal sorumluluk ya da yardımcı olmak isteyen bir insana ödül verilince, ilişki pazar normuna dönüşür. Kişi de o işi ödül için yapacak olursa, kendini ucuz hisseder. Ucuz hissetmemek için yapmak istemez.”

“Kültürümüzde birçok kişi yapmak istemediği bir şeyi ayıp olmasın diye yapıyor. Ayıplanırsa kötü veya suçlu hissedeceğinden, ayıp kavramını kendisine uyguluyor. Kendini suçlu hissediyor ama kendi değerini ihlal ettiği için değil, başkaları yüzünden yargılanmaktan korktuğu için.”


“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler. Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhlar yarındadır, Siz ise yarını düşlerinizle bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.”

“Ödül çocuğun sorumluluk bilincini öldürür ve muhakeme becerisini köreltir.”

“Cezanın daha ağır olması bile davranışı etkilemez. Öyle olsaydı, idam olan ülkelerde insanlar, ölüm cezası gerektiren suçlardan kaçınırdı. İdam olduğunu bilmesine rağmen insanlar hâlâ suç işlemektedir.”

“Amacımız ailede değerleri güçlü ve okulda da öğrenmeye ilgisi olan iç motivasyonlu öğrenciler yetiştirmek olmalıdır.”

“Özellikle aileler çocuklarını karşılaştırarak, onları değersiz hissettirir. Bu çocuğun başarısıyla veya davranışıyla sevmek, yapay sevgidir. Kimliği ile sevmek gerçek sevgidir.”

Filistin Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar

 

Filistin Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar


Gazze'de bulunan mekânların ve şehitlerin ağzından olup biteni anlatıyor. Filistin, denizden nehre kadar özgür olana dek gündemini değiştirmeme kararında olan tüm kalplere... Savaşın ne denli korkunç bir canavar olduğu anlatılır. Filistinli çocuklar, anneler, babalar, kardeşlerin dramı ve daha çok şey…

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


“Bizim gerçekliğimizde insanlar yaşar ve ölür. Onun gerçekliğinde insanlar ölür ve yaşar. “Gazze hayattır.” diyen Roshdi, Gazze yaşamaya devam etsin diye öldü.”

“Kurşun başıma isabet ettiğinde canım acımadı. Ahirette nasıl karşılandığımı anlatmaya ise süper güçlerim bile yetmez. Sadece annemin özenerek tarafını saçlarım bozulduğu için öfkeliyim. Melekler saçlarımı yeniden tarayınca o da geçti.”


"Siz, bana yaşımdan dolayı çocuk diyebilirsiniz ama doğduğum ülkede çocuklar çabuk büyür."

“Burada herkes eline ne geçiyorsa onunla savunur memleketini. Kimimiz taşla, kimimiz kalemle, kimimiz fırçayla..”

"Gerçekliğimizi biz seçmedik ama onun bir parçasıyız." demişti Roshdi Sarraj. Gazetecilik yapıyor, kısa filmler çekiyor, "Evin nerede?" sorusuna "Gazze" diye cevap veriyordu. Onun gerçekliğiyle bizim gerçekliğimiz yan yana geldiğinde afalladık hepimiz.”


“Dişlerinden kan damlayan mavi beyaz renkli canavar, bana sığınanları "Zaten öleceklerdi" diyerek katletti. O sırada koridorlarımda anneler Yasin suresini okuyordu. Yıkılan duvarlarımın üzerinde kahkahalar atarak dolaşan canavar, katliamın adını "Merhamet Ölümü" koydu.”

“İnsanlık zaman aşımına uğramak üzere...”

“Oysa yakmak her dinde yasaktı, yakmak tanrıya mahsustu.”

Sudaki Umut Benoy Kitabında Geçen Alıntılar

 

Sudaki Umut Benoy Kitabında Geçen Alıntılar


Bu ülkenin ılıman iklimi, verimli toprakları, zengin madenleri, büyük ormanları ve kumsalları. Bu kumsalların doğu sahilinde yer alan bir eyalet. Ve bu eyalette yaşamaya çalışan, onca geniş sınırlara rağmen kendilerine yaşanacak yer bırakılmayan insanlar: Roghinyalar. İşte onların hikayesi. Kitabı okuduğunuz zaman çok duygulanacaksınız  ve çok mutlu olacaksınız. Önemli olan ırk değil insan olmak, insanca yaşamak, birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmaktır. İşte kitapta tüm bunlar anlatır.


Sudaki Umut Benoy kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“İstediği şey çok para kazanabilmek ya da rahat bir işte çalışabilmek değil; vatanlarında yaşayabilmek.”

“İnsana yakışan, insanca yaşamaktır ama kibriniz buna izin vermiyor.”


“Hiçbir şey rastgele değil, her şey Allah'ın takdiriyle yaşanıyor.”

“Yaratıcımız, hayat yolumuzu da çiziyor.”

“O suç ne mi? O suç, onlarla aynı soydan ve aynı dinden olmamaları...”

''Selamünaleyküm Aleykümselam Bu ne güzel kelam yaşasın İslam elimizde kuran, dilimizde iman. Bir Allah'a inanan Müslümanız Müslüman.''


“Ama çaresizlik insana her şeyi yaptırıyordu.”

“Yalnız su akmazdı. Zaman da akan bir şeydi.”

“İnsan olmak , birlikte yaşamak için en büyük sebeptir.”

Soba, Pencere Camı Ve İki Ekmek İstiyoruz Kitabında Geçen Alıntılar

 

Soba, Pencere  Camı  Ve İki Ekmek İstiyoruz Kitabında Geçen Alıntılar


Gerçeğin rengini görmeyi, tadına bakmayı, sesini duymayı vadediyor Yılmaz Güney, Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz romanında.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır: 

“Her yeni gün binlerce muştuyla doluydu çünkü her yeni gün yeni bir şeyin öğretmeniydi.”

“Ağrılarının eskisi gibi acı vermediğini görüyordu şimdi ve düşünüyordu; ne denli zor ve dayanılmaz olursa olsun, zor ve dayanılmaz yoktu demek.”

“(…) Sen Ankara'da bir çöpçüsün ama tek değilsin, binlercesiniz, şehri sizler temizliyorsunuz pisliğinden, kirinden. Bir gün, tek bir gün çalışmazsanız n'olur?" "Olur mu? Sokaklar pislikten kokar canını yediğim." "Koksun! Senin açlıktan nefesin kokuyor, kimsenin umurunda mı? Biraz da şehir koksun bakalım.(…)”

“Ölüm her zaman iç sızlatan bir türküdür.. Ağıttır.. Dövünmedir.. Sonu yenilgiyle biten umutsuz bir isyandır.”


“Size diyorlar ki; siz küçük balıksınız, büyük balığa karşı gelmeyin sakın. Aman ha! Büyük balığı kızdırırsanız, sizi yutar. İşte sizin kafanıza sokmak istedikleri budur. Amaçları, sizi korkuyla umut arasında yaşatmaktır. Amaçları, sizi sürekli yaltaklanan, boyun büken, muhtaç durumlarda, birbirinizden kopuk bırakmaktır.”

“Her kitaba kuşkuyla bakma alışkanlığı edinirler Çünkü kitap esrardan,  bıçaktan da tehlikeli sayılıyor....”

“Bugün milyonlarca insan, bu çocuklarla aynı durumda; onlar da soba, pencere camı ve ekmek istiyorlar, bu isteği iyi kavramalıyız.”


“Yılların biriktirdiği güvensizlikleri bir günde silmek, yılların yarattığı ürküntüyü bir çırpıda gidermek mümkün müydü? Yeni bir hayatin çatısı için zamana , sabra, dayanıklılığa gerek vardı.”

“Ülkemizde işçilerin, köylülerin ve geniş emekçi kitlelerin gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek parti yoktur.”

"Sen benim kardeşimsin. Eğer bir ülkede bir adam kardeşiyle konuşmaktan, kardeşini aramaktan korkuyorsa, bunun suçu sadece korku salanlarda değil, korkuya boyun eğenlerdedir aynı zamanda. Biz birbirimizin hakkını, hukukunu arayıp soramazsak, bu adamlar, tahtakurusu gibi, iki parmakları arasında ezerler bizi."

"Sen doldururken çileni, düşmanlar göz ediyor. Yakın dostların bile arkandan söz ediyor..”

Akıl Akıldan Üstündür

 

Akıl Akıldan Üstündür


Her insan aynı anlayış, bilgi ve düşünme yapısına sahip değildir. Birinin aklına gelmeyen, bir başkasının aklına gelebilir. Hepimiz bir konuda farklı düşüncelere sahip olabiliriz. Birimiz bu konuda daha pratik düşünebilir, bir başkası daha zor yoldan düşünebilir ama herkes eninde sonunda düşünür. Tüm bunlara rağmen herkesin aklı değildir. Çünkü akıl akıldan üstündür. 


Biri bizden daha iyi düşünüp karanlık bir noktada bize ışık tutabilir. Bu bakımdan önemli işlerimizde güvenli, geniş düşünce sahibi kimselere danışmaktan, onların bilgiye tecrübesine başvurmaktan kaçınmamalıyız. Sadece kendimiz çok akıllı görürsek bir adım bile öteye gidemeyiz ve yerimizde saymaya devam ederiz. Onun için bizden daha iyi düşünen insanların, bizden daha aydın insanların var olacağı bilinci ile hareket etmeliyiz ve  bunun için başka düşüncelere de saygı duymalıyız ve o başka düşünen insanların güzel fikirlerinden faydalanmalıyız. İşte tüm bunun için de atalarımız “Akıl akıldan üstündür.” sözünü söylemiştir.


 İyi bildiği bir konuda bile her insanın bir başkasından öğreneceği, bilgi alacağı yan vardır. Sorunlar karşısında insanların bilgilerini ve deneyimlerini paylaşarak dayanışma içerisinde ortak akılla hareket etmeleri gerekir. Böyle yapılırsa kişi daha çok gelişir ve daha çok ilerler.

Yavuz Hırsız Ev Sahibini Bastırır Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Yavuz Hırsız Ev Sahibini Bastırır Atasözü İle İlgili  Kompozisyon


Arsız, edepsiz, ahlaksız, şarlatan öyle kimseler vardır ki bunlar suç işlemekle kalmazlar, işledikleri suçu reddettikleri gibi bir de bu suçu, zarar verdikleri kimseye yüklemeye ve onu susturmaya çalışırlar. Kısacası suçlu kişi zarar verdiği kişiyi edepsizce suçlar ve sanki suçu yapan kendisi değilmiş gibi ahlaksızlığına, pişkinliğine devam eder. Bunun için atalarımız yavuz hırsız ev sahibini bastırır sözünü söylemiştir. Bu tip insanların yüzü bile kızarmaz.


 Doğru, dürüst  olan insanı suçlamaya çalışırlar ve onun kendisini kötü hissetmesine neden olabilirler. İşte böyle insanlar arsız insanlardır. Böyle insanlarla iç içe olmamak gerekir. En iyisi onlardan uzak kalmaktır. Çünkü böyle insanalardan her türlü tehlike beklenir.  Kötü arkadaşlardan uzak durulmalı, iftiracı kimselerden uzak durulmalıdır. Onların haya duygusu kaybolduğu için her türlü kötülüğü çekinmeden derler ve bu şekilde arsızca yaşamı benimseler. 


Dürüst ve güvenilir, ahlaklı olan, utanma duygusu olan insanlarla iletişim içinde olmalıyız. Çünkü böyle insanları kimseye zarar vermez ve pişkin olmazlar. Pişkin olmadıkları için de kimseyi suçlamazlar, kimsenin malına göz koymazlar, hırsızlık yapmazlar, masum insanların yanında olurlar.

Ara Güler Sözleri

 

Ara Güler Sözleri

Ara Güler, Türkiye Ermenisi gazeteci, foto muhabiri ve yazardır. 


Ara Güler sözleri şunlardır:

“Cahilsin; okur, öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur. “

“Eğer ben bu insanların fotoğrafını çekmese idim, Türk Edebiyatı (100’süz) kalacaktı.” 

“Fotoğrafın çok büyük gücü var. Ama insanlar fotoğrafa da bakmıyorlar. Hayata bakmayan fotoğrafta ne görsün?”


“İstanbul'u tanımadıkça kendimizi bulamayız.”

"Eski İstanbul'da mimarînin saltanatına rekabet eden başka güzellik varsa, o da ağaçlardır."

“İnsanlar nerede doğduysa, oranın adamıdır. Ben Şark'ın adamıyım. Bunu hissediyorum. "

“Rastgele çekilen fotoğraflar daha güzel çıkar, tesadüfen tanışılan insanlarla daha mutlu oluruz, kıyıda köşede uyuyakalmak uykunun en keyiflisidir, plansız hadi denilerek yapılan aktiviteler daha eğlencelidir. Her şeyin "kendiliğinden" olanı güzel.” “Yaşam size verilmiş boş bir film. Her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın.”

“Bir kere görmesini bilmek lazım.”

“Sevgisiz insan, insansız da fotoğraf olmaz.”

“Sevginin bir hali vardır ki sevileni sarar ve o sevilenin, onu saran kolları ve sevgisinin dışına çıkmasını istemez... ne var ki istemez amma kollarının ve sevgisinin bir hapishane olmasını da istemez, tuhaf ve tatlı bir şeydir bu sevgi.”

“Hasret sade geçmiş zamana ait olan ve bugünkü hayatımızla, mantığımızla zarurî olarak çatışan bir duygu değildir.”


“Binlerce, milyonlarca insan binlerce, milyonlarca yoldan dünyanın dört yanına gider. Birbirine kavuşanlar, birbirinden ayrılanlar olur. Binlerce otobüs, milyonlarca yol yalnızca bu işe hizmet eder. Binlerce, milyonlarca insan aynı şeyi duyumsar, aynı şeyi ister. Birbirlerinin yanından geçer, konuşur, ayrılırlar… Her insanın pusulası, sanırsın onları birbirinden uzaklaştırmak için yaratılmıştır. Her an yanından geçen binlerce, milyonlarca mutluluktan habersizdir insan. Köpük içinde hapsolmuş sinekler gibi…”

“Zaman insanları değiştiriyor. Zevkler, görünüşler, her şey değişiyor. Kent değişti, insanlar değişti, görüntüler değişti, fikirler değişti, gittikçe pislendi. Bazı şeyler gelişti ama insanlar bitti. Doğa can çekişiyor. Ben bu değişimin şahidi oldum yalnızca.”

Stoacı Filozofların Söylediği Düşündürücü Sözler

 

Stoacı Filozofların Söylediği Düşündürücü Sözler

 

Stoacılık, yıkıcı duyguların üstesinden gelmenin bir yolu olarak özdenetim ve metanetin geliştirilmesini öğretir; felsefe, açık ve tarafsız bir düşünür olmanın kişinin evrensel aklı (logos) anlamasını sağladığını savunur


Stoacı Filozofların Söylediği Düşündürücü Sözler Şunlardır:

“Çok yaşaman kaderle ilgili bir iştir, dolu bir yaşam sürmen, ruhunla ilgilidir!” Seneca

“Başına gelenleri ve kaderin olanı sev. Bundan daha uygun ne olabilir?” Marcus Aurelius

“Hakikati arıyorsan, her yoldan zafer kazanmaya çalışmayacaksın ve hakikati bulduğunda da yenilmekten korkmayacaksın.” Epiktetos

“Olayların istediğiniz gibi olmasını talep etmeyin, nasıl oluyorlarsa öyle olmalarını isteyin, böylece mutlu olursunuz.” Epiktetos

“Hiç kimsenin başına katlanamayacağı bir şey gelmez.” Marcus Aurelius

“Başkalarına bakma ve yolundan sapmadan dosdoğru ilerle. Biri yanlış bir şey mi yapıyor? Yanlışı kendisine yapıyor.” Marcus Aurelius

 

“Gözlerine eskileri unutmayı öğret, kulaklarını daha sağlıklı sözlere alıştır. İleri attığın her adımda, geçişin hızlı bile olsa, ihtiraslarını kamçılayacak bir şey, şu ya da bu, karşına çıkacak.” Seneca

“Gücümüz dâhilinde olan şeyler vardır ve gücümüzün ötesinde olan şeyler vardır. Gücümüz dâhilinde olanlar düşüncelerimiz, amaçlarımız, arzularımız, nefretlerimiz, tek kelimeyle bize ait olan şeylerdir. Gücümüzün ötesinde olanlar ise bedenimiz, malımız, itibarımız, işimiz yani tek kelimeyle, bize ait olmayan şeylerdir. Gücümüz dâhilinde olan şeyler doğaları gereği özgürdür, sınırlandırılmamıştır, engellenmemiştir; fakat gücümüzün ötesinde olanlar zayıftır, bağımlıdır, sınırlıdır ve yabancıdır.” Epiktetos.

“Yaşamda size bir şey mi sunuldu? (İş, zenginlik, güç, kariyer, eş…) Elinizi uzatın ve ölçülü bir miktar alın. Yanınızdan mı geçti? Onu durdurmayın. Henüz gelmedi mi? Ona doğru bir arzu hissetmeyin, o size ulaşana kadar bekleyin. Böyle olmadığı zamanlarda da önünüze konan şey kadar alın, hatta onları bile bırakabilir durumda olun.” Epiktetos

“Yanlış yapanlar kendilerine kötülük eder. Adaletsiz davrananlar, kendilerine haksızlık etmiş olur, kendi doğalarına zarar verir ve kendilerini kötü yapar.” Marcus Aurelius

 

“Okuma zekâyı besler, çalışmaktan yorulan insanı, çalışmadan bütünüyle de uzaklaştırmadan, dinlendirir.” Seneca

“Gözlerine eskileri unutmayı öğret, kulaklarını daha sağlıklı sözlere alıştır. İleri attığın her adımda, geçişin hızlı bile olsa, ihtiraslarını kamçılayacak bir şey, şu ya da bu, karşına çıkacak.” Seneca

“UNUT! Geçmiş acıları hatırlamaktan vazgeçmeliyiz. Ne acılar çektim! Benim acım herkesten daha fazla oldu. Ne zorluklara katlandım. Bunlar yaşanmış olsa da bitti artık. Geçmiş acıları tekrarlamak ve bunlarla mutsuz olmak neye yarar?” Seneca.

“İnsan sadece yaşamının her geçen gün tükendiğini ve zamanının giderek daha da azaldığını düşünmekle kalmamalı, aynı zamanda eğer uzun süre yaşasa, anlayışının bir şeyleri kavramak için hâlâ yeterli olup olmayacağının, Tanrısal ve insana ait bilgiyi edinmeye yarayan tefekkür gücünü kaybetmeyeceğinin oldukça belirsiz olduğunu da göz önünde bulundurmalıdır.” Marcus Aurelius