Kitap alıntıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap alıntıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bir İdam Mahkumunun Son Günü Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Bir İdam Mahkumunun Son Günü Kitabında Geçen  Özlü Sözler

 

 Bir İdam Mahkumunun Son Günü adlı romanda; ölüm cezasının insanlık dışı yönünü göstermek amacıyla yazmıştır. Victor Hugo'nun en kült eserlerinden biri kabul eden roman pek çok farklı dile, radyo tiyatrolarına ve çeşitli eserlere dönüştürülüp dilden dile çevrilmiştir. Mahkumun bir gün içindeki duygu ve düşüncelerine ayrıntılı bir şekilde yer verilmiştir. Okunması gereken hüzünlü fakat aynı zamanda düşündürücü bir kitaptır.

 

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


''Bozuk ceza sistemi, ne yöne dönerse dönsün masumu vurur zaten!''

“Yargıç yargılanmıyor! Cellat yargılanmıyor! Hiçbir mahkeme , Tanrının yarattığı bir varlığın kutsal şahsında , yasaların böyle canice yok sayılmasını sorgulamıyor!”

“Etrafımdaki her şey renksiz ve durağan olabilir fakat benim içimde kopan bir fırtına, bir mücadele, bir trajedi yok mu?”

''Bakın! Güneş, ilkbahar, çiçek dolu tarlalar, sabahleyin uyanıp şakıyan kuşlar, bulutlar, ağaçlar, doğa, özgürlük, yaşam, ne yazık ki hiçbiri benim değil artık....''


''Bize yüksek sesle haksız, alçak sesle haklı olduğumuzu söylüyorlardı.''

''Ya siz, '' vicdanınızın katil'' olmadığından emin misiniz?''

''Bir gün çok acıktım. Bir fırının camını kırıp bir ekmek kaptım ama fırıncı beni yakaladı. Ekmeği yiyemedim ama ömür boyu kürek mahkumluğu cezası yedim.''

''Ne güzel bir tavsiye mektubu: Bir kürek mahkumu... Küçük çocuklar benden kaçıyor, herkes yüzüme kapısını kapıyor, kimse bana iş vermiyordu.''

“ Delilik insanı yaşatır derler; en azından akıl acı çekmez; uyur, ölü gibi yaşar.”

''Yazık! Dünyada tek bir varlığı yürekten, bütün kalbinizle seviyorsunuz ve o varlık karşınızda durup sizi görmesine, size bakmasına, sizinle konuşmasına, size yanıt vermesine rağmen sizi tanımıyor.''
''Bağışlayın, bağışlayın. Merhamet edin... Ya da hiç değilse beş dakika daha bekleyin.''

''Yarınlar hep güzel olacak denir. Oysa bugünler, dünün yarınları değil midir?''

''Kralın adli savcılarından birinin nasıl bir insan olduğunu soğukkanlılıkla düşünmek güçtür. O, başkalarını giyotin sehpasına göndererek hayatını kazanan biridir.''

''Ben yazarken yağan ince ve dondurucu bir yağmur; kuşkusuz bütün gün yağacak, ömrü benden uzun olacak bir yağmur.....''

“Yapılması gereken, intikam için cezalandırmak değil, iyileştirmek için düzeltmek olmalı.”

''Konuşmaya ve cevap vermeye layık bir insanla karşılaşamamak...''


“İnsanlar,' diyordu yalnızca iyi şeylerden bahseden bir kitap, 'tüm insanlar kapıyı ne zaman çalacağı belli olmayan bir ölümün mahkûmudurlar.”

“Kişiye özgü durumlar geneli bağlamaz.”

“İnsan içinde bulunduğu umutsuz koşullarda bazen bir zinciri bir saç teliyle koparabileceğini sanır.”

Lo Kitabında Geçen Alıntılar

 

Lo Kitabında Geçen Alıntılar


 Lo kitabı mevsimlik tarım işçiliğiyle hayatını sürdüren bir anne ve babanın oğlu olan Yüksel'in hikâyesiyle hem dünya çapında mücadele edilen çocuk işçiliği sorununa dikkat çekiyor hem eğitimin önemi anlatılır. Kitap bir çocuğun okuma arzusunu, okuma aşkını dile getirir. Çevresindekiler onu anlamaz ama Lo eninde sonunda hayaline kavuşur. Kitap Şermin Yaşar'a ait güzel bir kitaptır.


Lo kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“Eğitim harika bir şeydi, seni zorluklardan kurtarıyordu.”

“Kimse beni anlamıyordu, anlamayacaklarını biliyordum. Kendimi anlatmaya uğraşmaktan vazgeçmiştim.”

“Benim hayalimi tutuyordu parmaklarının arasında. Mavi bir okul çantası vardı Çavuş'un elinde. Çadırdan içeri girince çantayı ters çevirdi. İçindeki her şey yere döküldü: kalemler, defterler, cetvel, boya kalemi, kalemlik, silgi, kalemtraş.. Bir tane de okul forması almıştı Çavuş o kadar güzeldi ki..”


"Sende kimsin, Lo" dedi beni görünce. Hem adımı biliyor, hem de kimsin diye soruyor. "Benim, Lo" dedim.”

"Biz sabah güneş doğar-doğmaz kalkarız. Sizin bildiğiniz gibi bir çalar saatimiz yok. Bizim çalar saatimiz bir insan. Her sabah güneşin doğuşuyla birlikte bizi uyandırmak için çadırlarımızın arasında dolaşıp bağırmaya başlar. Çavuşun çalar saatden tek farkı onu kapatamıyor oluşunuz."

"Şuradaki çuvalı kap da gel Lo." "Benim adım Yüksel." “Ne diyorsun Lo?" "Adım Lo değil, diyorum." “Çuvalı getir Lo.” Böyle... Ben diyorum Yüksel, bunlar diyor Lo.”

“Çavuş'un tabletli oğluna üzülüyordum. Bütün bir günü tablet başında geçiriyordu. Güneş görmemişti.”

"Bizim çadır alanımızda yirmi iki tane çadır var. İşte ben bu çadırlardan birinde doğdum. Doğduğum çadır kocaman bir dağa bakıyormuş. Annem benim hayatta o dağ gibi yükselmemi istiyormuş. Bu yüzden adımı Yüksel koymuş. İyide ben kendi kendime bunu nasıl yapayım? Tek başıma nasıl büyüyüp yükselip, yükselip, yükselip çadırların arasından geçerek bir dağ olabilirim ki?"

“Ne kadar okusam, ne kadar çalışsam, ne kadar öğrensem, araştırsam o kadar kâr...”


“Çocuklarınızı ziyan etmeyin lo, okula gönderin. Ne kadar okusalar o kadar kâr!”

Bizim için sandalyeye oturmak bir hayaldir. Çünkü yerler çok sert ve soğuk. Annem hep der ki "Eğer bir gün zengin olursam, sabahtan akşama kadar sandalyede oturacağım."

“Annem bazen bana çikolata alır, bazen de bisküvi. Ama her zaman değil. Çünkü her zaman alırsak tatlı olmaz diyor annem.”

Sokrates’in Savunması Kitabında Geçen Alıntılar

 

Sokrates’in Savunması Kitabında Geçen Alıntılar

 

Sokrates’in Savunması adlı kitap; Yunan filozof Platon tarafından yazılmış, Sokrates'in bir grup Atinalı tarafından şehrin tanrılarına inanmayışı ve gençlerin ahlakını bozması gerekçesiyle suçlanışını, Atina demokrasisi tarafından yargılanışını ve cezalandırılmasını konu alır.


 Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“İyice bilin ki bir değil, bin kez ölmem gerekse de doğru bildiğimi yapmaktan vazgeçmeyeceğim.”

"Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez."

“İyice bilin ki, bir değil bin kez ölmem gerekse de, doğru bildiğimi yapmaktan vazgeçmeyeceğim.”

“Karınız iyi huylu ise mutlu, değilse filozof olursunuz.”

''Bir insan ya hiç çocuk sahibi olmamalı ya da olursa çocukları için zahmete katlanarak onları eğitip yetiştirmelidir.''

“Ölümün insanoğlunun başına gelen iyiliklerin en iyisi olup olmadığını kimse bilmiyor, ama güya başa gelebilecek en büyük kötülük olduğunu sandıklarından ondan korkuyorlar. Birinin bilmediği bir şeyi bildiğini sanması cehaletin en utanç verici türü değil midir?”


“Haksız yere idam ediliyorsun Sokrates Ne yani, haklı yere edilsem daha mı iyiydi?”

“Bu insanlar çok şey söylüyorlar, ama söyledikleri hakkında hiç fikirleri yok.. “

 “Artık ayrılma vakti geldi çattı, ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece tanrı bilebilir.”

"Göğsüne vurarak kalbine seslendi; dayan kalbim, bir zamanlar daha büyük kötülüklere dayanmıştın. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece Tanrı bilebilir”

“Hiç kimseye haksızlık etmediğimden emin olduğuma göre, kendime de haksızlık edemem...”

“Bütün insanların düşüncelerine değil de bazı insanların düşüncelerine önem verilmesi gerekir.”

“Yanlış konuşmak sadece dile karşı işlenen bir suç değildir, aynı zamanda ruhlara da zarar verir.”

“Haksız suçlamalara ve bana haksız yere saldıranlara yanıt vermeye hakkım olduğuna inanıyorum.”

“Kendilerini gerçekten felsefeye vermiş olanların sadece ölümle ve ölmekle ilgilendiklerini diğer insanlar büyük bir ihtimalle hiç fark etmez.”

“Her tehlike türü için ölümden sakınmanın bir çok yolu vardır, yeter ki tehlikede olan kişi her şeyi söyleyecek ve her şeyi yapacak kadar utanmaz olsun.”

 

Onlara söyleyecek bir sözüm daha var: belki aklanmamı kolaylaştıracak şeyler söylemediğimden, suçluluk kararından kurtulmak için gereken şeyleri söylemeyi ve yapmayı kabul etmediğimden dolayı mahkûm edildiğimi sanıyorsunuz. Hayır; cezalandırılmama neden olan eksiklik, sözlerimde değil. Sizin istediğiniz gibi; ağlayarak, sızlayarak, haykırarak, bence bana yakışmayan, fakat başkalarından sürekli duymaya alıştığınız birçok şeyi söylemememde ve yapmamamdadır. Fakat ben, tehlikeye düştüğüm zaman, ne böyle aşağılık davranışlara, alçaklıklara saparım, ne de kendimi böyle savunmadığım için pişman olurum. Asla! Böyle bir şey yapmaktansa, sizin alıştığınız gibi kendimi savunmaktansa, kendi alıştığım gibi konuşarak ölmeyi üstün görürüm.”

Anna Karenina Kitabında Geçen Alıntılar

 

Anna Karenina Kitabında Geçen Alıntılar


Romanda dürüst bir evliliğin mutluluğu ile yasak bir ilişkinin düş kırıklıkları karşılaştırılır; sadakat, tutku, kıskançlık gibi temalar işlenir; bir yandan da o dönemde Rusya'da kadınların durumu, eğitim reformu gibi konular dile getirilir. Güzeller Güzeli Anna, kardeşi, Kiti ve Levin2in aşk hayatı anlatılır.

Anna Karenina kitabında geçen alıntılar şunlardır:


''Halk bilmemezlik edemez, alın yazısı bilinci halkta her zaman vardır.''

“Bazen en büyük sessizlik, en güçlü çığlıktır.”

''Eğer iyiliğin bir nedeni varsa, o artık iyilik değildir; eğer iyiliğin bir sonucu, yani ödülü varsa yine iyilik değildir. Demek ki iyilik, neden ve sonuç zincirinin dışındadır.''

“Mutluluk, dışarıdan gelmez; insanın içinde doğar.”


“Hangi konuda olursa olsun kendisinden daha şanslı olan rakibiyle karşılaştığında rakibinin bütün iyi özelliklerinden hemen yüz çevirip; sadece kötü tarafını görmeye hazır insanlar vardır; fakat tam tersine bu talihli rakipte, kendilerine karşı zafer kazanmasını sağlayan nitelikleri arayıp bulmak isteyen ve bu rakipteki tek iyiliği yüreği sızlayarak arayan insanlar da vardır.”

“Hayatta en zor şey, kalbinin sesini susturmaktır.”

“İnsan, her şeyden önce kesinlikle kendi ruhunu düşünmelidir.”

“Mahvolmak istemeyen insan kurtarılabilir; ama eğer ahlakı ,ölümü kurtuluş olarak görecek kadar bozulmuşsa ne yapılabilir? ”

“Bütün mutlu aileler birbirine benzer. Her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.”

"İşin en güzel yanı da, ne benim ne de onun tarafından bir tek söz bile edilmediği halde bakışların ve tavırların görünmez konuşmasında birbirimizi o kadar iyi anlamamız, onun beni sevdiğini bu akşam her zamankinden daha açık bir şekilde ifade etmiş olması."


“Kurumlarında önemli ve anlamlı şeyleri hissedebilen ve ancak bunlara değer veren halkların geleceği vardır, ancak bu halklar tarihe adlarını yazdırırlar.”

“Tek tesellim , her zaman sevdiğim bu duadaki gibi, Beni yaptıklarıma göre değil, merhametine göre bağışla demek.”

“İyi iştah vicdanın rahatlığına işarettir!”

“Hiçbir zaman hiçbir konuda aşırıya kaçmamak gerekir.”

İrade Eğitimi Kitabında Geçen Alıntılar

 

İrade Eğitimi Kitabında Geçen Alıntılar


Jules Payot İrade Eğitimi adındaki kitabında irademizi nasıl güçlendirmemiz gerektiği ile ilgili bilgiler vermiştir. İrademizin güçlü olması için çalışmak gerekir ve en ufak bir olayda pes etmemek gerekir. İradeli olmak hayat boyu sürmelidir. Kısa süreli iradeli olmanın insana faydası olmaz önemli olan onu uzun süreye yaymaktır.


İrade Eğitimi kitabında geçen alıntılar şunlardır:


“Her anı belirli bir amaca yönelik kullanmanın değeri paha biçilemez."

“Tembel insan hak edilmiş bir dinlenmenin zevkini bilemez. Çünkü Pascal’ın dediği gibi “ Isınmak üşürseniz, dinlenmek yorulursanız güzeldir.”

“Hemen bütün başarısızlıklarımızın ve bütün felaketlerimizin sebebi bir tanedir: İrademizin zayıflığı...”

"Zaman, onu doğru kullanana yanlış yapmaz..."


“Ne yazık ki sınavlar öğrenciyi gerçekten tanımaya veya değerini ortaya çıkarmaya yönelik değildir. Sadece hafızaya kaydettikleriyle ilgilenilir.”

"İnsanlar ne der?" Sorusuna boyun eğmek, hiçbir orijinalliği olmayan hoş ve kibar insanlar yaratır. Hepsi de başkalarının ellerindeki iplerle harekete geçen, güzel ve mekanik kuklalardır.”

“Beklenmedik sorunlarla dolu bir hayatı ancak zayıflar seçer.”

"Ancak büyük bir mücadele vererek özgürlüğümüzü elde etmeyi bilirsek özgür oluruz."

"Gerçeğe olan sevgimizin temel işlevi, sevdiğimiz şeyin doğru/gerçek olduğuna kendimizi ikna etmektir."

“Mücadele etmeden mutlu olunmaz, her mutluluk az çok bir çaba ister.”

“Yarım saatliğine bile olsa değişen karakterler sabit karakter değildir.”


“Öğrenci nerede olursa olsun sınavlardan küçük bir ezberleme ile paçayı kurtarmaya bakar . onlarda yüksek ideallere rastlanmaz . en büyük istekleri devlet dairesinde birer koltuktur . geleceği olmayan bir devlet memuru sandalyesinde , hareket etmek ve iyi yaşamak şerefinden mahrum olarak , kısır bir uğraş içerisinde akıllarını körelterek yüksek gayelere doğru bir özlem duymadan ömürlerini çürütürler ..”

“İş açısından örnek almamız gereken en temel kural şu olsa gerek: "Age quod agis". Yani her işi zamanında yapmalı; acele etmeden, heyecan yapmadan.”

"Güçlü duygular kendilerinden daha zayıf duygulara asla saygı göstermezler."

Abartma Tozu Kitabında Geçen Alıntılar

 

Abartma Tozu Kitabında Geçen Alıntılar


Kitapta insanların abartılı davranışlarına yer vermiştir Sevgili Şermin Yaşar. Kitap çok eğlenceli bir kitaptır. Merak uyandıran bir kitaptır. Şermin Yaşar, Abartma Tozu kitabında, absürtlüğün doruklarında yaşayan bir kasabanın hikâyesiyle, insanın "normal" olma arayışını mizahi bir dille ele alıyor. Etrafındaki kaosa karşı ayakta kalan bir çocuğun gözünden, abartılı hırsların ve uç davranışların yarattığı eğlenceli ve düşündürücü durumları anlatıyor.

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


“Eskiden birine yardım etmek nazik bir davranıştı, parayla yapılmazdı.”

“Kocam benim birtanemm, her seyim, aşkımm, kuzum, kocişim.Ben onu asla yanımdan ayırmam. Ben ne renk giyinirsem oda o renk giyinir. Ben öğrettim ona. Ben sağ kelimi kaldırınca o da kaldırıyor. Ben gülersem güler, gülmezsem gülmez. Niye ? Çünkü biz çoook uyumlu bir çiftizzzz.”

“Herkes haklıydı , kimse karşısındakinin de haklı olabileceğini düşünmüyordu.”

“Eskiden az oyuncağım vardı ama birlikte oynayabilecek bir annem babam vardı. Artık odalar dolusu oyuncağım vardı ama oynayacak kimsem yoktu. “Sevdiğin işi yaparken mesai saatin yoktur evlat!”

"Çocuklar birbirinizi çok sevin ama boğmayın, birbirinize özgürlük alanı tanıyın."

"Ohhhhhh be!" dedim. "Sonunda! Test yok, eğlenerek öğrenebileceğimizi, hayatta her şeyin ödev ve ders demek olmadığını anladı".

‘’ Okulda sırasında kımıldayan çocuğa, anında hiperaktif dediler. Sağa sola bakınana, "Dikkat eksikliği var bunun" dediler. Konuşan geveze, konuşmayan içe kapanıktı. Robot gibi insanlara dönüştürdüler.’’

“Gözünüzün içi parlasın, önemli olan o...”


“Annemle babamın oğlu, babaannemle dedemin torunu, dayımın, teyzemin, yengemin yeğeni, kuzenlerimin kuzeni, arkadaşlarımın arkadaşıyım. Tipim bu şekil, gördüğün gibi. Sokakta oyun oynamayı, evde sohbet etmeyi, kitap okumayı, bir şeyler yazmayı, hayaller kurmayı severim.”

“Zaten artık sevinçler, coşkular hep göstermelikti. Kimse gerçekten bir şeye sevinmiyordu.”

“Herkes her şeyden şikâyet ediyor, herkes sürekli söyleniyordu.”

“Eskiden hafta sonları okula gitmezdik; hafta sonu da gitmeye başladık. Hem de tam gün. Yazın yaz okulu, kışın kış okulu açtılar. Tatillerde de okula gider olduk. Bir kere boş bulundum, "Ne zaman tatil yapacağız?" dedim. Öğrenciler beni öğretmene, öğretmen okul müdürüne, okul müdürü emniyete şikayet etti. Toplumu tembelliğe sürüklemekten hakkımda dava açmak üzereydiler ki okul müdürü, "Duruşmaya gidip gelirken derslerinden geri kalır, otursun ders çalışsın." dedi, kurtuldum.”

“Arada iyice coşup " seni yeneceğiz dünyaaa!" diye çığlıklar atıyor. İçimden, " Peki Birsen, şeyin bundan haberi var mı? Dünyanın?" dedim...”

“Önce iyi insan olmamızı istiyor öğretmenlerimiz. Önce iyi, anlayışlı, güvenilir, saygılı insanlar olun, sonra meslek seçersiniz, bunlar her şeyden önemli diyorlar.”

“Bir sorunun farkına varırsak ve düzeltmek için gönüllü olursak, mutlaka başarırdık.”

“Kendi çocuğunun farkına varmıyor ama başka çocukları telefon ekranından seviyordu.”

“Bazı anne babalar çocuklarının bu sessiz sedasız, etliye sütlüye karışmayan hâllerinden o kadar memnundular ki çocuklarına en yeni teknolojileri anında aldılar. Çocukların tabletle ne kadar erken tanışırsa o kadar başarılı olacağına inandılar.”


“Piyano hocasıyla flüt hocasını aynı anda tutmuş. "Bir eliyle piyano çalsın, öbür eliyle flüt üflesin" dedi ve ağlamaya başladı. "Birsen Başar, seninle gurur duyuyorum, iftihar ediyorum, benim üstün yetenekli ve çok özel çocuğum! Sen bu çağın Beethoven'ısın! Birsen Ludwig Van Beethoven! İçimden, "Peki teyze, şeyin bundan haberi var mı? Beethoven'ın?" dedim.”

“Bundan sonra artık kimse kimseye bakmayacaktı. Biri yol ortasında düşüp bayılsa, görenler yolunu değiştirecek, birinin yardım çığlığını duyduğunda bile koşarak uzaklaşacaktı. Bundan böyle "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" anlayışı hakim olacaktı.”

Bir Küçük Osmancık Vardı Kitabında Geçen Alıntılar

 

Bir Küçük Osmancık Vardı  Kitabında Geçen Alıntılar


Osmancık, ailenin biricik çocuğudur. Kötü emellerine yenik düşmüş, gözlerini para hırsı bürümüş bir çete tarafından kaçırılır. Ailesi Osmancık'ın hayatından çok endişe etmektedir. Bir an evvel biricik yavrularına kavuşmak isterler ve bunun İçin ne gerekiyorsa yapmaya hazırdırlar ve asla Allah'tan umutlarını kesmediler. Bir solukta okunacak harika bir kitaptır.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Kimi çocuğumuz olsun diye avuç dolusu para harcar, kimi yavrusunu başından atar.”

"İnsan yürekten isterse bir şeyi Allah mutlaka verir."

“Hani, çok sıcak günler vardır, insanı bunaltan. Serin bir gölge, ya da bir su kenarı aranır. Ekin solar, gül sararır, yer yer yarılır toprak. Bir rüzgar eser sonra. Peşinden yağmur gelir. Tekrar canlanır yeşil. İnsan ruhu dinlenir.”

"Hayat soluk aldığımız anlarla değil nefesimizi kesen anlarla ölçülür."


“Allah'ım! Bizi sahipsiz koyma.”

"Ama insan zayıf bir varlıktır. Üzülmekten alıkoyamıyor kendini..."

“Abdullah bey, oğlu aklına gelip, içini buruk bir acı kapladığı zaman, kalkar abdest alır, iki rekat namaz kılardı. Yüreğinin sakinleştiğini, ruhunun aydınlandığını hissederdi.”

“Yavrusunu kaybedenler, kaybettiği zaman ağlar. Ama senin gibi yavrusunun ne olduğunu, nereye gittiğini bilmeyenler, ömür boyu bu merakı taşırlar.”

“Gözyaşı yalnız ölüleri geri getirmez.”


“Hayır ve şer Allâh'tandır. Gülü de hoş, dikeni de... Allâh'a inanan kaderine isyan etmez.”

“Hayır ve şer Allah'tandır. Gülü de hoş, dikeni de... Allah'a inanan kaderine isyan etmez.”

" Allah'ım sevdiklerin aşkına sevdiğimi ver."

Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar

 

Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar

 

Beni ödülle cezalandırma! Çocuk eğitimi konusunda öğretmenlere özellikle de ebeveynlere çok faydalı olacak güzel bir kitap. Adından da anlaşılacağı üzere ödül vererek aslında çocuklara nasıl zarar verdiğimizi anlatıyor ve bu konuda bizlere kılavuzluk ediyor.

Özgür Bolat’ın Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar şunlardır:

“Çocuklara bir iş karşılığında ödül verilince, amaç o işi en iyi şekilde yapmak değil, en kısa sürede bitirip ödülü almak olur.”

“Sürekli övgü alan ve övgüye bağımlı olan çocuk, övgü almadığı zaman, kendisini cezalandırılmış hisseder.”

“Kendi ihtiyacını değil de çocuğun ihtiyacını öncelikli hale getiren aile, çocuğunu kontrol etme ihtiyacı duymaz ve doğal olarak ödül, ceza gibi kontrol mekanizmalarına başvurmaz..”

“Ödül gibi tüm kontrol mekanizmaları yaratıcılığı olumsuz etkiler. Seçme hakkı verilince çocuk daha yaratıcı olur.”

“İnsanların , sahip oldukları şeylere alışıp, o şeylerden daha az keyif almalarına , psikologlar " hedonistik adaptasyon " diyor. Bundan dolayı insanlar ödüllere alıştıklarından aynı ödülle motive olmazlar. Ödülün miktarını sürekli artırmak gerekir.”


“Gerçek sevgide koşul yoktur.”

“Özdenetimli insanlar, gelecekteki daha iyi bir şey için, şu anda çekici görünen isteklerini ve dürtülerini erteleyebilirler.”

“Ödül ve ceza aynı paranın iki ayrı yüzü gibidir. Özünde ikisi de kontroldür.”

“Ödül, amacı araca dönüştürür. Ödülle ödev yapan çocuk, ödevi araç ödülü amaç olarak görür. Hatta çocuk ödevi ödüle engel görerek ödevden soğur.”

“Çocuk sınavdan 70 alıyor. Anne soruyor: "100 alan var mı?", "En yüksek kim aldı?", "Sınıf ortalaması kaç?" veya "Ayşe kaç aldı?" Çocuğa verilen mesaj net: sen başarılı olduğun sürece değerlisin, sınıf ortalamasının üstünde olursan değerlisin. Çocukta değersizlik duygusu başlıyor. Çünkü bunlar yapay sevgidir. Bir çocuk, "Ben sadece ben olduğum için değerliyim" demelidir. Aile çocuğunu sadece o olduğu için severse, çocuk kendini değerli hisseder.”

“Bir okulun yanı başında yaşayan yaşlı bir adam varmış. Okuldan çıkan çocuklar onun evinin önünden geçerken ellerindeki değnekleri balkonun demirlerine sürtermiş demirden çıkan dırrrrttttt sesinden de büyük mutluluk duyarmış ama yaşlı adam bu gürültüden çok rahatsız olurmuş. Çocuklara kızsa veya ceza verse olmayacak. Onları bu davranıştan vazgeçirmek için aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Çocukları yanına çağırmış ve şöyle demiş: Çocuklar çıkardığınız ses çok güzel, onun için size her gün bu sesi çıkarmanız için bir lira vereceğim. ... yaşlı adam çocuklara her gün bir lira vermiş. İkinci hafta olmuş yaşlı amca çocukları bir defa daha çağırmış çocuklar param azaldı onun için size 1 lira değil 50 kuruş verebileceğim demiş. ... 3 hafta gelmiş yaşlı amca çocukları son defa çağırmış çocuklar maalesef param kalmadı onun için size para veremeyeceğim demiş. Çocuklarda para yoksa dırrrrttttt da yok demiş ve değnekleri demirlere sürtmeyi bırakmış.”

“Sürekli kontrol edilen bir çocuk da bir süre sonra kendini kontrol etmeyi bırakır.”

“Not ve sınav sistemi de bir değerlendirme ve dolayısıyla bir kontrol mekanizması. Sınav çocuğun neye çalışacağını kontrol eder. Çocuk kendi ilgisine göre değil sınavın içeriğine göre çalışır zaten sınavdan sonra da asla eski konulara geri dönmez. Neden? Çünkü gerek yoktur. Oradan bir daha soru çıkmaz.”

“Çocuk kulaktan değil, gözden eğitilir.”

“Mutlu ve başarılı çocuk yetiştirmenin en önemli prensibi, kolay olanı değil, zor olsa da doğru olanı yapmaktır.”

“Kısacası, insanlara sevdikleri şeyleri ya da sorumluluklarını yapmaları için dışarıdan ödül vermeye gerek yoktur. Ödül verilirse, kişi bilişsel çelişki yaşar, o iş kendi içinde değerli değildir algısı oluşur. Bundan dolayı da o işten soğutur  ve ilgisi azalır.”

“Yargının olduğu yerde sevgi olmaz. Çünkü sevginin özünde koşulsuz kabul vardır. Örneğin, denizi seviyorum dediğinizde, denizi değiştirmek hiç aklınızın ucundan geçmez. "Allah kahretsin birazcık daha mavi olsaydı " demezsiniz.”

“En etkili eğitim, ödülsüz eğitim.”

“Ödül, sosyal normları, pazar normuna dönüştürür. Sosyal sorumluluk ya da yardımcı olmak isteyen bir insana ödül verilince, ilişki pazar normuna dönüşür. Kişi de o işi ödül için yapacak olursa, kendini ucuz hisseder. Ucuz hissetmemek için yapmak istemez.”

“Kültürümüzde birçok kişi yapmak istemediği bir şeyi ayıp olmasın diye yapıyor. Ayıplanırsa kötü veya suçlu hissedeceğinden, ayıp kavramını kendisine uyguluyor. Kendini suçlu hissediyor ama kendi değerini ihlal ettiği için değil, başkaları yüzünden yargılanmaktan korktuğu için.”


“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler. Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhlar yarındadır, Siz ise yarını düşlerinizle bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.”

“Ödül çocuğun sorumluluk bilincini öldürür ve muhakeme becerisini köreltir.”

“Cezanın daha ağır olması bile davranışı etkilemez. Öyle olsaydı, idam olan ülkelerde insanlar, ölüm cezası gerektiren suçlardan kaçınırdı. İdam olduğunu bilmesine rağmen insanlar hâlâ suç işlemektedir.”

“Amacımız ailede değerleri güçlü ve okulda da öğrenmeye ilgisi olan iç motivasyonlu öğrenciler yetiştirmek olmalıdır.”

“Özellikle aileler çocuklarını karşılaştırarak, onları değersiz hissettirir. Bu çocuğun başarısıyla veya davranışıyla sevmek, yapay sevgidir. Kimliği ile sevmek gerçek sevgidir.”

Filistin Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar

 

Filistin Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar


Gazze'de bulunan mekânların ve şehitlerin ağzından olup biteni anlatıyor. Filistin, denizden nehre kadar özgür olana dek gündemini değiştirmeme kararında olan tüm kalplere... Savaşın ne denli korkunç bir canavar olduğu anlatılır. Filistinli çocuklar, anneler, babalar, kardeşlerin dramı ve daha çok şey…

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


“Bizim gerçekliğimizde insanlar yaşar ve ölür. Onun gerçekliğinde insanlar ölür ve yaşar. “Gazze hayattır.” diyen Roshdi, Gazze yaşamaya devam etsin diye öldü.”

“Kurşun başıma isabet ettiğinde canım acımadı. Ahirette nasıl karşılandığımı anlatmaya ise süper güçlerim bile yetmez. Sadece annemin özenerek tarafını saçlarım bozulduğu için öfkeliyim. Melekler saçlarımı yeniden tarayınca o da geçti.”


"Siz, bana yaşımdan dolayı çocuk diyebilirsiniz ama doğduğum ülkede çocuklar çabuk büyür."

“Burada herkes eline ne geçiyorsa onunla savunur memleketini. Kimimiz taşla, kimimiz kalemle, kimimiz fırçayla..”

"Gerçekliğimizi biz seçmedik ama onun bir parçasıyız." demişti Roshdi Sarraj. Gazetecilik yapıyor, kısa filmler çekiyor, "Evin nerede?" sorusuna "Gazze" diye cevap veriyordu. Onun gerçekliğiyle bizim gerçekliğimiz yan yana geldiğinde afalladık hepimiz.”


“Dişlerinden kan damlayan mavi beyaz renkli canavar, bana sığınanları "Zaten öleceklerdi" diyerek katletti. O sırada koridorlarımda anneler Yasin suresini okuyordu. Yıkılan duvarlarımın üzerinde kahkahalar atarak dolaşan canavar, katliamın adını "Merhamet Ölümü" koydu.”

“İnsanlık zaman aşımına uğramak üzere...”

“Oysa yakmak her dinde yasaktı, yakmak tanrıya mahsustu.”

Sudaki Umut Benoy Kitabında Geçen Alıntılar

 

Sudaki Umut Benoy Kitabında Geçen Alıntılar


Bu ülkenin ılıman iklimi, verimli toprakları, zengin madenleri, büyük ormanları ve kumsalları. Bu kumsalların doğu sahilinde yer alan bir eyalet. Ve bu eyalette yaşamaya çalışan, onca geniş sınırlara rağmen kendilerine yaşanacak yer bırakılmayan insanlar: Roghinyalar. İşte onların hikayesi. Kitabı okuduğunuz zaman çok duygulanacaksınız  ve çok mutlu olacaksınız. Önemli olan ırk değil insan olmak, insanca yaşamak, birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmaktır. İşte kitapta tüm bunlar anlatır.


Sudaki Umut Benoy kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“İstediği şey çok para kazanabilmek ya da rahat bir işte çalışabilmek değil; vatanlarında yaşayabilmek.”

“İnsana yakışan, insanca yaşamaktır ama kibriniz buna izin vermiyor.”


“Hiçbir şey rastgele değil, her şey Allah'ın takdiriyle yaşanıyor.”

“Yaratıcımız, hayat yolumuzu da çiziyor.”

“O suç ne mi? O suç, onlarla aynı soydan ve aynı dinden olmamaları...”

''Selamünaleyküm Aleykümselam Bu ne güzel kelam yaşasın İslam elimizde kuran, dilimizde iman. Bir Allah'a inanan Müslümanız Müslüman.''


“Ama çaresizlik insana her şeyi yaptırıyordu.”

“Yalnız su akmazdı. Zaman da akan bir şeydi.”

“İnsan olmak , birlikte yaşamak için en büyük sebeptir.”

Soba, Pencere Camı Ve İki Ekmek İstiyoruz Kitabında Geçen Alıntılar

 

Soba, Pencere  Camı  Ve İki Ekmek İstiyoruz Kitabında Geçen Alıntılar


Gerçeğin rengini görmeyi, tadına bakmayı, sesini duymayı vadediyor Yılmaz Güney, Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz romanında.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır: 

“Her yeni gün binlerce muştuyla doluydu çünkü her yeni gün yeni bir şeyin öğretmeniydi.”

“Ağrılarının eskisi gibi acı vermediğini görüyordu şimdi ve düşünüyordu; ne denli zor ve dayanılmaz olursa olsun, zor ve dayanılmaz yoktu demek.”

“(…) Sen Ankara'da bir çöpçüsün ama tek değilsin, binlercesiniz, şehri sizler temizliyorsunuz pisliğinden, kirinden. Bir gün, tek bir gün çalışmazsanız n'olur?" "Olur mu? Sokaklar pislikten kokar canını yediğim." "Koksun! Senin açlıktan nefesin kokuyor, kimsenin umurunda mı? Biraz da şehir koksun bakalım.(…)”

“Ölüm her zaman iç sızlatan bir türküdür.. Ağıttır.. Dövünmedir.. Sonu yenilgiyle biten umutsuz bir isyandır.”


“Size diyorlar ki; siz küçük balıksınız, büyük balığa karşı gelmeyin sakın. Aman ha! Büyük balığı kızdırırsanız, sizi yutar. İşte sizin kafanıza sokmak istedikleri budur. Amaçları, sizi korkuyla umut arasında yaşatmaktır. Amaçları, sizi sürekli yaltaklanan, boyun büken, muhtaç durumlarda, birbirinizden kopuk bırakmaktır.”

“Her kitaba kuşkuyla bakma alışkanlığı edinirler Çünkü kitap esrardan,  bıçaktan da tehlikeli sayılıyor....”

“Bugün milyonlarca insan, bu çocuklarla aynı durumda; onlar da soba, pencere camı ve ekmek istiyorlar, bu isteği iyi kavramalıyız.”


“Yılların biriktirdiği güvensizlikleri bir günde silmek, yılların yarattığı ürküntüyü bir çırpıda gidermek mümkün müydü? Yeni bir hayatin çatısı için zamana , sabra, dayanıklılığa gerek vardı.”

“Ülkemizde işçilerin, köylülerin ve geniş emekçi kitlelerin gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek parti yoktur.”

"Sen benim kardeşimsin. Eğer bir ülkede bir adam kardeşiyle konuşmaktan, kardeşini aramaktan korkuyorsa, bunun suçu sadece korku salanlarda değil, korkuya boyun eğenlerdedir aynı zamanda. Biz birbirimizin hakkını, hukukunu arayıp soramazsak, bu adamlar, tahtakurusu gibi, iki parmakları arasında ezerler bizi."

"Sen doldururken çileni, düşmanlar göz ediyor. Yakın dostların bile arkandan söz ediyor..”

Dede Korkut Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar

 

Dede Korkut Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar


Dede Korkut Hikayelerinde Türklerin yaşayış biçimlerinden gelenek ve göreneklerine kadar pek çok olay anlatılır. Bu olayların kiminde Türklerden Şamanizm'e inanan bir topluluk, kiminde ise Müslüman bir topluluk olarak bahsedilir. Dede Korkut Hikayeleri asırlar boyunca dilden dile anlatılarak aktarılmıştır. Kitabın içinde on iki hikaye bulunur.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


“Aç görürsen doyur Çıplak görürsen donat Borçluyu borcundan kurtar.”

"Kötülere acımak, iyilere zulümdür. Zalimleri affetmek mazlumlara zulmetmektir."

“İyi dost, İyi günde çağrıldığında, Kötü günde ise çağrılmadan gelendir.”

“Dedem der, "Fakir ve miskinin hayır görmediği cimri zenginler yağmalansa daha iyi."

 "Ecel vakti ermeyince kimse ölmez, Ölen adam dirilmez, çıkan can geri gelmez."


“Eski pamuktan bez olmaz, eski düşman dost olmaz.”

"Geçen günün geçmiştir, gelen günün hayra dönsün"

“Deve kadar büyümüşsün, yavrusu kadar aklın yok Tepe kadar büyümüşsün, darı kadar beynin yok”

“Evvel ahir , uzun yaşın ucu ölüm Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın Günahınızı Muhammed Mustafa yüzü suyuna bağışlasın Amin diyenler didar görsün hanım hey!”

“Hani dediğim bey erenler Dünya benim diyenler Ecel aldı, yer gizledi Fani dünya kime kaldı Gelimli gidimli dünya Ahir son ucu ölümlü dünya.”

Karşı yatan Kara Dağ'ını aşmaya gelmişim Akıntılı suyunu geçmeye gelmişim Dar eteğine, geniş koltuğuna Sığınmaya gelmişim Tanrı buyruğuyla, peygamber kavliyle Kızını almaya gelmişim.”


“Yerli Kara Dağ'ın yıkılmasın Gölgelice kaba ağacın kesilmesin Coşkun akan görkemli suyun kurumasın Kanatlarının ucu kırılmasın Kadir seni namerde muhtaç etmesin Koşarken ak boz atın sürçmesin Çalışında kara polat öz kılıcın kertilmesin Allah'ın verdiği umudun kesilmesin Ahir sonu arı imandan ayırmasın Ak alnında beş kelime dua kıldık , kabul olsun Derlesin toplasın , günahınızı Adı güzel Muhammed'e bağışlasın hanım hey!”

“Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin Görklü Tanrı Nice cahiller seni gökte arar , yerde ister Sen hod müminlerin gönlündesin Daim duran Cebbar Tanrı Baki kalan Settar Tanrı”

“Karanlık akşam olanda günü doğan Kar ile yağmur yağanda er gibi duran Kara koç atları kişnettiren Kızıl deve gördüğünde bağrıştıran Akça koyun gördüğünde kuyruk çarpıp kamçılayan Arkasını vurup berk ağılın ardını söken Karma bökeçin semizini alıp tutan Kanlı kuyruk yüzüp çap çap yutan Avazı kaba köpeklere kavga salan Çakmaklıca çobanları gece koşturan Yurdumun haberini bilir misin, söyle bana Kara başım kurban olsun kurdum sana.”

“Onlar da bu dünyaya geldi geçti Kervan gibi kondu göçtü Onları da ecel aldı, yer gizledi Fani dünya kime kaldı Kara ölüm geldiğinde geçit versin Sağlık, saygınlık ve devletini Hak artırsın O övdüğüm yüce Tanrı dost olup medet eriştirsin.”

Gençlerle Baş Başa Kitabında Geçen Alıntılar

 

Gençlerle Baş Başa Kitabında Geçen Alıntılar


Ali Fuat Başgil; Gençlerle Baş Başa kitabında; bilgi ve tecrübesiyle genç nesillere rehberlik etmiş, gençlere başarılı olma yolunun tehlikeli düşmanlarını anlatmış ve başarıya ulaşmanın şartları üzerinde durmuştur.


Gençlerle Baş Başa kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“Kibirli olma. Kibirli insan sarımsak kokan ağız gibidir. Herkesi kendisinden uzaklaştırır.  Alçak gönüllü ol. Mütevazı insan, meyve ağacına benzer. Meyve dalının yere eğilmesi meyvesinin çokluğundandır.”

Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.  Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.”

“Okuduğun bir kitapta rastladığın güzel bir parçayı veya orijinal bir fikri yerini ve sahifesini işaret ederek not et. Bu suretle biriktirdiğin notları bir dosyaya ve bir fiş kutusuna sırası ile yerleştir. Bir yazı yazmak veya bir eser yapmak istediğin zaman, bu notlar senin için zengin bir malzeme hâzinesi olur.”


 “Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumağa oturmadan evvel düşün ve çalışman için lâ­zım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Tâ ki, ikide bir kalem, kâğıt aramağa kalkıp ta dikkatin dağılmasın. Çalışmağa oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol, ve dikkat kesil. Ve bütün ruhî ve bedenî kuvvetinle kendini işe ver.”

“Herkesin imrendiği pırlanta gibi kıymet sahibi ol. Korkma, yerde kalmazsın.  Kendinden üsttekilere değil, kendinden alttakilere bak, rahat edersin.  İşinde ve sözünde doğruluktan ayrılma. Hak doğ­ruların yardımcısıdır. Çalış, daima çalış, fakat hırsı bırak. Zira hırs, verimli çalışmanın, sağlık ve saadetin düşmanıdır.  Çalış, fakat haris olma. Haris insan, ciğer bulaş­mış eğeyi yalayan aç kedi gibidir: dilinden akan kanı yalar da bilmez.”

“Hayatın ve tutacağın yol hakkında tereddüde ve kararsızlığa düşüp de bir ışık aradığın zaman, fikrini ve reyini soracağın kimseyi iyi seç. Düşün ki, isabetsiz bir fikirden hareket ederek verdiğin karardan bütün ö­mür boyunca pişmanlık duyman mümkündür. Fakat isabetli bir fikirden aldığın ışık da bütün Ömrünce yolunu aydınlatır.”

 “Sebat önünde güçlükler erir ve imkansız görünen, mümkün olur. İşinde rastladığın bir güçlüğü evvelâ parçala. Her parçayı birer birer ve sıra ile yenmeğe çalış. Bunun için de, meselâ, bir dersi, bir kitabı en basit elemanlarına, kısım, fasıl ve bahislerine ayır. Sıra ile her bahsi iyice ve noksansızca anlayıp öğrenmeden öbür bahse geçme. Fasıllar ve bahisler üzerinde bir kör gibi yürü. Yani attığın adımı iyice basmadan öbürünü atma.”

“Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinlenme bahanesi ile, asla boş oturma. Boş oturanın içi, işlemeyen demir gibi, pas tutar. Çok düşün. Ve bil ki, çalışmak mutlaka hareket etmek veya okumak, yazmak demek değildir.”

 İşinde ve dersinde herhangi bir fikri ve noktayı küçümseyerek ihmal edip geçme. Küçük ihmalden bazen büyük zararlar doğduğunu unutma.  Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yaptı­ğını ve yarın ne yapacağını kendine sormadan uyuma. 

“Düşünen bir insan, maden kuyularında kazma sallayan işçiden daha çok çalışıyordur. Verimli çalışmayı sakın iş üzerinde geçirdiğin zamanla ölçüp de, eh bugün şu kadar saat çalıştım, yeti­şir deme.”


“ Çalıştığın bir dersin, bir kitabın fasıl ve bahislerini bitirdikçe, kitabı kapayıp, okuduğunu ezberden hülâsa halinde not et. Bir dersi, bir suretle iyi anlayıp öğrenmenin yolu, onu bu suretle yazmaktır. Bir dersten öğrendiğin, bir kitaptan okuduğun fasıl ve bahisleri arkadaşlarınla ezberden müzakere ve münakaşa et. Bu suretle hem zekân işler ve öğrendiğin hazmolur, hem hafızan kuvvetlenir; hem de düzgün konuşma ve fikirlerini vuzuh ile ifade etme melekesi elde edersin.”

“Herkesçe beğenilen asıl güzellik, ahlâk güzelliğidir. Çünkü ahlâkı güzel insan her yaşta güzeldir.  Ahlâkını güzelleştirmeğe daima çalış. Ahlak güzelliği insan için en kıymetli bir servettir.  En yakın arkadaşlarınla bile şakaların zarif ol- sun. Kaba şakadan hayvan bile hoşlanmaz.  Dost ol, tâ ki sana da dost olsunlar.”  

Fahrenheit 451 Kitabında Geçen Alıntılar

 

Fahrenheit  451 Kitabında  Geçen Alıntılar


Kitap; enformasyon çağında oluşabilecek olası bir yaşamı anlatır. Yangına dayanıklı evlerin, böcek adı verilen dönüşebilen araçların, mekanik tazıların, evlerde adına “duvar” denilen son teknoloji canlı yayın ekranlarının bulunduğu gelişmiş ve robotikleşmiş bir dünyayı betimliyor yazar.


Kitapta geçen alıntı cümleler şunlardır:


"Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu bildiğim tek şey, on on iki yıldır yaktığım kitaplardı. Bu yüzden kitapların faydası olur diye düşündüm."

“Belki kitaplar bizi mağaradan biraz çıkarabilir. Belki hep aynı, lanet olası, çılgınca hataları yapmaktan alıkoyabilirler bizi!”

“Bir insan kaç kez dibe vurup da yaşamayı sürdürebilir?”


“Bir kitabı kapağına göre yargılama.”

“Bir kadın kitaplar uğruna yanabiliyorsa, kitapların içinde birşeyler olmalı...”

“İyi yazarlar genellikle hayatın gerçeklerine dokunurlardı. Bu bakımdan kitaplardan neden bu kadar nefret edildiğini, korkulduğunu anlıyor musunuz? Hayatın gerçek yönlerini veriyorlar.”

“Hakkımda söyledikleri her şey doğru sanırım. Hiç arkadaşım yok. Bu anormal olduğumu kanıtlıyormuş. Ama tanıdığım herkes ya bağırıyor ya ortalıkta çılgınca dans ediyor ya da birbirini dövüyor. Bugünlerde insanların birbirini nasıl incittiğini fark ediyor musun?”


“İnsan bilmediği şeyden korkar hep.”

“Kurtarılma arayışına da girme. Kendini kurtar, boğulursan da en azından kıyıya doğru gittiğini bilerek ölürsün.”

“Gözlerini merakla doldur ve sanki on saniye sonra ölecekmiş gibi yaşa...”

Sergüzeşt Kitabında Geçen Alıntılar

 

Sergüzeşt Kitabında Geçen Alıntılar

 

Samipaşazade Sezai, Sergüzeşt'te döneminin en büyük toplumsal gerçeklerinden biri olan esirliğin yakıcılığını tüm yönleriyle anlatıyor.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Gönül sevdaya karşı daima çocuktur…”

“Kalbe sükûnet gelince insanı yerin altına koyarlar.

"Güzellikten büyük asalet, kalp temizliğinden büyük zenginlik mi olur?"

“İnsan, hayatının hangi devrinde olursa olsun anneye karşı daima çocuktur…”


"Korkma! Bu ağaçlar, çiçekler sır saklar. İnsan değil ki ihanet etsin."

"Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz birkaç asırdan beri insanlığın altında inlediği esaret zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları, güzel çiçekleri okşamak içindir."

“Bir kalp, sevmek için mutlak servete ve asalete mi muhtaçtır?”

“Yalnız dökülen gözyaşları acıdır.”

“Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan kuvvet kalıntılarının bir feryadıdır.”

“İnsan hiç bir kimseye ve bilhassa Allah ile annelere yalan söylememelidir.”

“Zavallı hafıza! ... Hüzünlü bir bakışı senelerce muhafaza eder... Bir sözü, bir tebessümü yıllarca saklar...”


''Bir kalp, sevmek için mutlak servete ve asalete mi muhtaçtır? Bence en hakiki ikbal, ruhun göründüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan akseden tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, temiz kalpten büyük bir servet mi olur?''

-"Niçin ağlıyorsun?" diye sordu. -"Hiç! Ağlamak esaretin en büyük hakkıdır. Biz o hakka sahibiz!"

"Gönül sevgiye karşı her zaman çocuktur."

Ateşten Gömlek Kitabında Geçen Alıntılar

 

Ateşten Gömlek  Kitabında Geçen Alıntılar


Ateşten Gömlek, Halide Edip Adıvar'ın savaş sırasında yaşanan bir aşk hikayesini anlatan  ve 1922 yılında Kurtuluş Savaşı devam ederken tefrika edilmiş olan romanı. Roman, savaşta iki bacağını kaybeden ve kafasından vurulan Peyami'nin hastanede yazdığı hatıralarından oluşur.


Ateşten Gömlek Kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“İngiliz kanıyla Türk kanı bir midir madam?” “Mikroskop altında İngiliz kanını görmedim. Rengi bizimki kadar kırmızı mı yoksa mavi mi, bilmiyorum. Fakat Türk kanı ateş gibi sıcak ve kırmızıydı.”

Çanakkale'de dövüşürken ne asi ne esirdik. Namuslu bir millet gibi dövüştük, öldük, öldürüldük. Ne zamandan beri ve hangi milletle savaşılır da mağlup olduğu zaman ona katil denilir?

“Esasen bütün milletlerin kudurmuş gibi, boğaz boğaza, milyonlarca insanı parçalamalarını manasız buluyordum.”

 

"Ne ıssız ve insansız, tekdüze, sonsuz bir dünya. Ne rengi ne hayatı ne çeşitliliği var."

“Çünkü hayat bana en korkak adamların iddia ile cesaretten bahsedenler olduğunu öğretti.”

“İngiliz kadınına hakaret etti diye [bir] Hintli’yi İngilizler dört ayak hayvan gibi yerde yürütmüşlerdi. Türk kadının azametini çekemeyenlere, yerde sürdürenlere karşı ordumuz aynı ihtirasla ceza etmeyi istemeyecek mi? Kadınına hakareti, bayrağına hakaret gibi düşünmüyor mu?”


“Sırf eğlence için beş yaşında bir çocuğa nişan alıyorlar.”

“Çanakkale'de dövüşürken ne asi ne esirdik. Namuslu bir devlet gibi dövüştük, öldük, öldürdük...”

“Kafamdan, kafamın içindekinden kaçmak mümkün mü?”

“Etrafınızı sizde olmasını istediğiniz alışkanlıklara sahip olan insanlarla çevreleyin. Birlikte yükselirsin.”

“İnsan en çok sevdiklerine ancak en iyi yapabileceği şeyi verebiliyor.."


“Yöneten kafadır fakat ölen huy ve kalptir.”

 “Çanakkale'de dövüşürken ne asi ne esirdik. Namuslu bir devlet gibi dövüştük, öldük, öldürdük...”

“Çanakkale'de bunlar girmesin diye saatte on bin Türk'ün şehit düştüğü harpler yaptık.”

Kaşağı Kitabında Geçen Alıntılar

 

Kaşağı Kitabında Geçen Alıntılar


Kitabın ana konusu; okuyucuya (özellikle çocuklara) yalan söylemenin ve iftiranın zararlarını göstermek ve basit yalanların bile büyük sorunlara yol açabileceğini anlatmaktır. Eserde kısaca, kardeşine (Hasan) iftira atıp onun ölümünden sonra vicdan azabıyla yanıp tutuşan bir çocuğun (Ömer) dramı anlatılmaktadır. Ömer vicdan azabı çeker ama iş işten geçmiştir.


Kaşağı Kitabında geçen alıntılar:


“İnsanın hayvanlığı yemekle, insanlığı okumakla yaşar."

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan”

“Beni üzen şeylerin hiçbirini unutmadım.”

“Bir şair, insanlara: "Kurbağalar gibi feryat etmeyiniz! diyor. Bu öğüt anlayan için ne kıymetli bir hazinedir. Dinle, sus.”

“Liyakât karşısında senin ne ilmin, ne fennin, ne edebin, ne malûmatın para eder, ne de tahsilin, iktidarın...”


“Biz ordudan evvel milletin, Türklerin ahlakını düzeltmeliyiz. Namuslu ruhlar, milliyetini idrak etmiş bilinçli beyinler, lekesiz vücutlar yetiştirmeliyiz.”

“İnsanlar ne tuhaftır. Fikrine, ümidine, arzusuna muhalif bir şeye rastgelince hemen bozulur.”

“Korkma, sen Türksün! Türkler hiç bir zaman, hiç bir yerde, hiç bir yerden korkmazlar!”

"Liyâkat" kuvvetten daha büyük, daha yüce, daha yüksek bir şeydir. Kuvvet vücutsa, liyâkat ruhtur.”

“Kendin için, kendi iyi olman ve şeytanın yalanlarına aldanmaman için dua et.”

“Ölüm mutlak ve zorunluydu. Ondan kaçmak mümkün değildi.”

“Ben sana her zaman: – Fertlere ehemmiyet verme! demez miyim? Fertler uğraşmaya değmez. Fertler bir denizin dalgaları gibidir. Asıl olan denizdir; yani toplum... Dalgalar, yani fertler gelip geçici şekillerdir. Biraz felsefî fikri olan, dalgaların bazen büyük olmasına, bazen taşkın olmasına hiç önem verir mi?”


“Geçme namerd köprüsünden, kopartsın su seni! Korkma düşmandan, ki ateş olsa yandırmaz seni! Müstakim ol, Hazreti Allah utandırmaz seni!”

“Yıllarca devam etmiş hakiki bir aşk ölebilir. -Nasıl -Tıpkı yılların, mevsimlerin gıdasıyla yetişmiş bir fidana birdenbire indirilmiş bir balta darbesi gibi... Evet, birdenbire sevilemez fakat birdenbire insan soğur.”

Şimdiki Çocuklar Harika Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

 Şimdiki Çocuklar Harika Kitabında Geçen Özlü Sözler


Bu romanda, çocuklar ana babalarını, öğretmenlerini ve büyüklerini eleştiriyor. Bu roman, çocuk eğitiminde gerekli sanılan, günümüzde geçerli birtakım değer yargılarının yanlışlığını anlatıyor. Bu roman, çocukların büyüklerine karşı haklarını ve kendilerini savunmalarıdır.


Kitapta geçen özlü sözler:

"Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak yerine, dünyaya daha iyi çocuklar bıraksanız, sorun kendiliğinden çözülecek aslında."

“Fakat bir çocuğun annesini sevmesi, hiçbir zaman onu bütün vasıflarıyla beğendiği anlamına gelmez.”

“Yaşlarınız küçük diye hiçbir gerçeğin sizlerden saklı kalmasından yana değilim. Çocukların anlayamayacakları sorun yoktur. Olsa olsa, dinleyenlerin yaşlarına göre, konuların anlatılış biçimi değişebilir.”


 “Her çocukta bir kabiliyet vardır ama bu ruhunda gizli bir tohumdur. Bu tohumu keşfedip filizlendirmeli, çocuğun kabiliyetini ortaya çıkarmalı.”

“Kazanmamak kaybetmek demek değildir.”

“Oğlum, her şeyi yap, yalnız yalan söyleme! Çünkü, dünyada en çok doğuran şey yalandır. İnsan bir küçücük yalan söyledi mi, o yalanını gizlemek için biraz daha büyük yalan söylemek zorunda kalır.”

“Ben anladım bu vicdan azabı denilen şeyi. Hiç kimse kendininkini hatırlamıyor. Herkes başkalarının çekmesi gereken vicdan azabını biliyor.”

“Mizah, dünyamızı gülünç olmaktan kurtarır.”

“Ben terbiyeyi, terbiyesizlerden öğrendim.”

“Oğlum, her şeyi yap, yalnız yalan söyleme! Çünkü dünyada en çok doğuran şey yalandır. İnsan bir küçücük yalan söyledi mi, o yalanını gizlemek için biraz daha büyük yalan söylemek zorunda kalır. Sonra o yalanı ortaya çıkmasın diye daha büyük yalan söyler. Her yalan, daha çok, daha büyük yalan doğurur. Onun için yalan söyleme!”

“İster kadın ister erkek olalım kendi kendimizden memnunsak şanslıyız demektir.”


“Sence de fedakarlıkla gösteriş başka şeyler değil mi?”

“Onun bir çocuk olarak eğlenmek hakkına sahip olduğunu unutmadan, aşırı ciddiyetinizle küçücük yaşlarda yaşama zevkini kaybetmesine sebep olmayınız.”

“İnsan ancak kadın ve erkek olarak bütünlenir.”

“Kendi kendimizden memnunsak, şanslıyız demektir.”

“Büyümüş insanlarla kendi çocuklukları arasında, belki bin, belki iki bin yıllık bir zaman vardır. Onun için biz büyümüşler, kendi çocukluğumuzu unuturuz.”

“Yalnız kendi öz çocuklarımı değil, yalnız Türk çocuklarını değil, Amerikan, Rus, Alman, Ermeni, Çin, Çingene bütün çocukları seviyorum.”

“Bir davranış fedakârlık olsun, bunu herkes bilsin, duysun diye yapıldı mı, o davranış fedakârlık olmaktan çıkıyor."

"Yani, dedim, çocuk çocuk olursa normaldir, büyük olursa değil.”

“Çocuk ne yapsa harika oluyor. Konuşsa harika... Çocuk bu, konuşur elbet, havlayacak değil ya...”

Küçük Kara Balık Kitabında Geçen Alıntılar

 

Küçük Kara Balık Kitabında Geçen Alıntılar


“Küçük Kara Balık” nehirde yaşayan küçük bir balığın merak duygusu ve öğrenme isteğiyle evden ayrılmasını anlatmaktadır. Küçük Kara Balık, içinde yaşadığı sosyal çevreden, evden ayrılma isteği nedeniyle diğer balıklardan büyük bir tepki görür. Yaşlı balıklar Küçük Kara Balık'ın düşüncesinin yersiz olduğunu savunurlar. Küçük Kara Balık özgürlüğün simgesidir.

“Sizin gibi yaşlanmış ve cahil kalmış olmaktansa, dünyayı keşfedip bilgin balık olmak istiyorum.”

“Biz özgürlüğümüzü istiyoruz.”

“Ömür dediğimiz minicik bir yerde aşağı yukarı yüzmekten mi ibaret sahiden?”


“Yüz yıl yaşasan bile yine de cahil ve umutsuz biri olarak kalacaksın.”

“Dostça yaşamak varken, insanlar niçin kötülük yapıyordu.”

“Bir gün nasıl olsa öleceğim. Ölmek önemli değil, önemli olan, yaşamımla da, ölümümle de başkaları üzerinde etkili olabilmektir.”

“Dünya çok büyük. Her tarafı dolaşamazsın. Olsun; gidebildiğim kadar gideceğim.”

“Ben bilmek istiyorum, hayat gerçekten bir avuç yerde durmadan dönüp durmak, sonra da yaşlanıp ölüp gitmek mi yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak da mümkün mü?”

“Görgüsüz olmasaydınız, herkesin kendine özgü beğenilen bir yanı olduğunu bilirdiniz.”

“Siz çok düşünüyorsunuz. Hep düşünmek, hep düşünmek gerekmez. Yola çıkınca korkunuz mutlaka geçer.”

“Ömür dediğimiz minicik bir yerde aşağı yukarı yüzmekten mi ibaret sahiden?”


“Her an ölümle yüz yüze kalabilirim. Ama yaşayabildiğim sürece ölümü karşılamaya gitmem gerekmez. Bir gün ister istemez ölümle karşılaşacağım; bu önemli değil. Önemli olan benim yaşamamın veya ölümümün başkalarının yaşamını nasıl etkileyeceği....”

"Ben sizin bu kadar kendini beğenmiş olduğunuzu düşünmezdim doğrusu. Ama olsun, yine de sizi bağışlıyorum çünkü bu sözlerin hepsi cahillikten, bilmezliktendir."

Uğur Mumcu’nun Bir Pulsuz Dilekçe Kitabında Geçen Alıntılar

 

Uğur Mumcu’nun Bir Pulsuz Dilekçe Kitabında Geçen Alıntılar

 

 Suikasta uğrayarak hayatını kaybeden onur ve dürüst gazeteci Uğur Mumcu Bir Pulsuz Dilekçe kitabında 12 Mart döneminin arkasından gelen ve aslında onun uzantısı olmaya çabalayan Milliyetçi Cephe rejiminin marifetleri ve marifetlileriyle uğraşıyor. Ülke gerçeklerine  değinen Uğur Mumcu Bir Pulsuz Dilekçe kitabında şunları yazmıştır:

 

“Türkiye bir garip ülke oldu. Yolsuzluklar, cinayetler, son zamanlarda çok partili hayatımızın vazgeçilmez unsurları yapıldı, kimsenin bu işlere aldırdığı yok. Toplum olarak cinayetlere de yolsuzluklara da alıştırıldık.”

“Özgürlüklerin kısıldığı bir toplumda, insanlar, bir maskeli balodaymış gibi, kimlerle beraber olduğunu bile bilmiyor. Işıklar açıldıkça, maskeler çıkıyor, ve herkes gerçek yüzleriyle tanınıyor...”


“Devleti ele geçirmek, her zaman tankla tüfekle olmaz. Devlet bürokrasisi içinde, önemli köprü başlarının tutulması, karar organlarında egemenlik kurulması da bir bakıma, devletin ele geçirilmesidir. “Milliyetçi Cephe” adıyla ortaya çıkan sermaye partileri, devleti adım adım egemenlikleri altına sokmuşlardır.”

Cinayet, yolsuzluk ve işkence... Bu uğursuz üç geni kırmadan, ne demokrasiden söz edebilirsiniz, ne de özgürlükten.”

“Arslanın sırtında hükmetmeye özenenler de bir gün bu arslana yem olurlar.”

"Şiddet, şiddeti besler " gerçekten de öyledir. Şiddetin egemen olduğu toplumlarda, yasalara bir yana atılır, öç alma ve kin, bir " siyasal kan davası " gibi herkesi sarar.”


“ Atatürk’ün hangi ilkesini bir bayrak yarışı gibi genç kuşaklara sapasağlam verebildiler? Ülkemizin bağımsızlığını mı korudular? Kırk bin karanlık köyü ışıklarla mı donattılar? İnançları uğruna yiğitçe mi dövüştüler? Yenilmezliğin, ulusallığın simgesi mi oldular? Atatürk milliyetçiliğinin hangi mirasına sahip çıktılar?. Ülkeyi yönetmiş ve yönetmekte olan ve <Nizam-ı alem > adına bir kuşağı ezmek isteyenlere soruyoruz: —Sizler, Atatürk’ün mirasını harcamış bir kuşağın sorumluları ve suçluları değil misiniz? . Ne ektiniz ki , ne biçmek istiyorsunuz?...