Kitap alıntıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap alıntıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Şermin Yaşar’ın Abartma Tozu Kitabında Geçen Sözler

 

Şermin Yaşar’ın Abartma Tozu Kitabında Geçen Sözler


Abartma Tozu kitabı aslında günümüzdeki yaşam tarzına eleştiri niteliğinde yazılmış harika bir kitaptır. Burada önemli olan para değil insan yaşamı, çocuklarla geçirilen kaliteli zaman ve eskiye duyulan özlemdir. Şermin Yaşar bu kitabı ile toplumdaki sorunları biraz sivri dille, biraz da mizahi dille harika bir şekilde anlatır. Okunması gereken güzel bir kitaptır.

Abartma Tozu kitabında geçen özlü sözler şunlardır:


“Sokaklar kısa zamanda bomboş kaldı, çocukların ellerinden tablet, telefon düşmez oldu. Kullandıkları kelimeler "indirdim" "level atladım" "yükledim" falan oldu. Bir soru sorduğumuzda " he, hı, neyi, kim" gibi soruya soruyla cevap verir oldular. Bazı anne, babalar çocuklarının bu sessiz sedasız, etliye sütlüye karışmayan hallerinden o kadar memnundular ki çocuklarına en yeni teknolojileri anında aldılar.”

“Kendi çocuğunun farkına varmıyor, ama başka çocukları telefon ekranından seviyordu. Delirecektim...”

“Kendisini çok haklı görüyordu Veli Keskinbıçak. Zaten artık kasabada herkes kendini aşırı derece haklı görüyordu. Herkes haklıydı, herkes... Kimse karşısındakinin de haklı olabileceğini düşünmüyordu. Veli Keskinbıçak da işte bu haklılığa dayanarak kuzu, koyun, dana fiyatlarını on katına çıkarttı. Hayvanın aldığı nefesin parasını bile halktan kesiyordu. Pek de umurunda değildi Veli amcanın. Ne de olsa kasabada tek bir kasap vardı ve mecburen insanlar buradan alışveriş yapacaklardı.”


“Sevdiğin işi yaparken mesai saatin yoktur evlat!”

“Eskiden hafta sonları okula gitmezdik; hafta sonu da gitmeye başladık. Hem de tam gün. Yazın yaz okulu, kışın kış okulu açtılar. Tatillerde de okula gider olduk. Bir kere boş bulundum, "Ne zaman tatil yapacağız?" dedim. Öğrenciler beni öğretmene, öğretmen okul müdürüne, okul müdürü emniyete şikayet etti. Toplumu tembelliğe sürüklemekten hakkımda dava açmak üzereydiler ki okul müdürü, "Duruşmaya gidip gelirken derslerinden geri kalır, otursun ders çalışsın." dedi, kurtuldum.”

“ İnsanlar “günaydın”, “iyi akşamlar”, “kolay gelsin”, “teşekkür ederim” gibi onları birbirine bağlayan sözleri hayatlarından hızla çıkartacaklardı. Çünkü bundan sonra yapmaları gereken çok fazla iş olacak ve selam vermeye vakitleri doğal olarak kalmayacaktı.”

“Sonuçta yıkmak ve bozmak kolaydı, ama yıkıp yaktığını yeniden inşa etmek o kadar da kolay değildi.”


“İnsan bir sorunla karşılaştığında önce ailesine koşuyor. Annem ve babam o kadar hızlı koşuyorlardı ki onları yakalayabilmemin imkanı yoktu.”

“Bir sorunun farkına varırsak ve düzeltmek için gönüllü olursak, mutlaka başarırdık.”

“Eskiden az oyuncağım vardı ama birlikte oynayabilecek bir anne babam vardı. Artık odalar dolusu oyuncağım vardı ama oynayacak kimsem yoktu.”

“Okulda sırasında kımıldayan çocuğa anında hiperaktif dediler. Sağa sola bakınana 'dikkat eksikliği var bunun' dediler. Konuşan geveze, konuşmayan içe kapanıktı. Robot gibi insanlara dönüştüler. Sokaklarda bir tane bile çocuk yoktu. Gündüz hepsi okuldaydı. Akşamları da kurslara gidiyorlardı. Daha önce kasabada bir tane bile kurs yokken, bir hafta içinde her yere kurslar açıldı. Çocukların gittikleri tek yer, kurs ve psikolog oldu.”

“Eskiden birine yardım etmek nazik bir davranıştı, parayla yapılmazdı.”

 

Şermin Yaşar’ın Para Ağacı Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Şermin Yaşar’ın Para Ağacı Kitabında Geçen Özlü Sözler


Tembel bir çocuğun sonsuz paraya sahip olmasıyla birlikte yaşadığı değişimi hem düşündüren hem de bol kahkaha attıran bir Şermin Yaşar eseridir.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Biri sana sarıldığında kollarını ilk gevşeten kişi olma.”

“Bir şeyi tüm kalbinle inanırsan ve inandığın şey uğruna tüm kalbinle çalışırsan; herkes günün birinde sana inanıyor ve yolun açılıyor.”


“Sıkın­tını anlamak ve çözmek için seninle hiç uğraşma­mışlar. En kolayını, yok saymayı seçmişler.”

“Ben yapamıyorum, iyi değilim deme bir daha. Hallederiz, bunlar bilmediğimiz işler değil..." dedi... "Önce matematiği tanımalısın. Tanırsan seversin. Seversen öğrenirsin." dedi. Dediği gibi de oldu.”

“Bizim para ağacımız hayallerimiz ve gayretimiz, asıl güç biziz.”

“Hayatta kaldığımız sürece harcadığımız enerjiyi, hayallerimizin peşinden gitmek için harcamamız gerektiğini anlatacağım.”

"Her şey incelikten, insan kabalıktan kırılır."


"Ünlü bir sıfattı, bunun sonuna bir isim gelmesi gerekiyordu. Ünlü şarkıcı, ünlü oyuncu, ünlü tiyatrocu, ünlü kebapçı, ünlü dönerci, ünlü yazar, ünlü ressam... Bu neyiyle ünlü olacaktı ki? Ünlü tembel diye mi çıkacaktı da zengin olacaktı? Gerçi olur ha! Hiçbir şey yapmadan, saçma sapan videolar çekerek ünlü olanlarla doluydu ortalık.

Ortalama bir yetişkinin herhangi bir çocukla kurabildiği sohbet, şu üç soru etrafında dönüyordu: "Kaça gidiyorsun?" "Dersler nasıl?" "Büyüyünce ne olacaksın?" Yani çocuklar için hayat gerçekten üç sorudan ibaret olamazdı.

“Hayatı yaşamak varken oturup elinizdeki telefondan hayatı izlemek nedir?”

“Ama değişmek insana mahsus bir şey. Bunu gözlerimle gördüm... "İnsan kendi kendini yetiştirebilir." ... Çıkmadık candan umut kesilmez...”

“Kimse gibi olmak istemiyordum. Ben kendim gibi olmak istiyordum. Sadece kendim gibi!”

“Benim Küçük Dostlarım” (Halide Nusret Zorlutuna) Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

“Benim Küçük Dostlarım”  (Halide Nusret Zorlutuna) Kitabında Geçen Özlü Sözler


İdealist ve nitelikli  bir öğretmenin kitap gibi okuduğu öğrencilerin canından çok sevdiği, kıymet verdiği öğrencilerini  ve anılarını edebi bir dille anlattığı zevkle okuyabileceğiniz güzel bir eserdir. Eseri okuyunca öğretmen olmanın güzelliklerini, zorluklarını anlayacaksınız ve bir solukta okuyacaksınız.

Tutulduğum fikir şuydu: "Cenazeye çelenk göndermek yerine, çelenk parası ile yoksul çocuklara yardımda bulunmak, bu dünya için de, öbür dünya için de daha yararlı, daha hayırlıdır.”

“Çocukları pek severim. ...... Yalnız sevimli, terbiyeli, zeki ve çalışkan olanları değil, -Böylesini herkes sever!- ben sevimsiz, somurtkan, haylaz, hatta aptal çocukları da severim.”

"Zavallılar “neye ihtiyacım olduğunu” bir türlü anlamıyorlardı. Onlar ihtiyacı yemek, içmek, giyinmekle… sadece “para” ile ölçüyorlardı.”

“Zaten beni Doğu gençliğine hayran eden sebeplerden biri de bu üstün zekâları ve itaatleridir.”

“Hakikat, doğacak güneştir, inan! Mümkün mü geceler sabah olmasın?”


"Eğer rastladığınız bir tabutun içinde bir öğretmen varsa onun birkaç adım da olsa, arkasından gitmekten çekinmeyiniz!"

“Bazen bir insanı mesut edebilmek için ne kadar az bir şey yetiyor!"

“Bütün güzel ve iyi şeyleri bize kaybettiren, göstermeyen; bütün kötülükleri de korkunç kara kanatlarının altında koruyan, geliştiren "bilgisizlik.”

“Fakat genç öğretmen -eğer biraz da sevimli ve güler yüzlü ve zeki ise- bütün acemiliğine, beceriksizliğine rağmen kendini kolayca sevdirebilir.”

“Okuttuğum yüzlerce ve yüzlerce çocuk arasında bir tane "aptal" görmedim, diyebilirim. Güneşi içine sindirmiş olan kara gözlerinde zekâ parıl parıl yanar. Fakat canları isterse okurlar, istemezlerse okumazlar! Ölçüsüz heyecanlarını ayarlayabilirseniz onlarla başarılmayacak iş, kazanılmayacak savaş yoktur.”


“Yaşınız ister yedi, ister on yedi, hatta ister yirmi yedi olsun, başınızda eğer okul kasketi taşıyorsanız, yola size gözleri şefkat ve hasret yaşlarıyla dolu olarak bakan ihtiyarları hemen selâmlayınız! Ve eğer, rastladığınız bir tabutun içinde bir öğretmen varsa, onun birkaç adım olsun, arkasından gitmekten çekinmeyiniz!..”

“Bana “öğretmenim!” diyen ses, beni “annem!” diye çağıran ses kadar sevgili ve kıymetlidir.”

“Bir yaşından, yirmi yaşına kadar her çocuk, bence zevkle okunmaya değer meraklı bir kitap; karşısında uzun uzun, hayran hayran düşünülecek bir bilinmeyenler âlemidir.”

Doğan Cüceloğlu’nun Öğretmenim Bir Bakar Mısın Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Doğan Cüceloğlu’nun Öğretmenim Bir Bakar Mısın Kitabında Geçen Özlü Sözler


Öğretmenlik gönül işidir, sevme işidir, çocuklara değer verme, insana değer verme işidir. Her insan öğretmen olamaz. Öğretmen olmak için insan olmak, sevgi dilini kullanmak gerekir.


Doğan Cüceloğlu’nun Öğretmenim Bir Bakar Mısın kitabında geçen özlü sözler şunlardır:

“Unutmayalım ki bilginin kaynağı geçmiş, coşkunun kaynağı ge­lecektir. Öğrencisinin coşkusunu ayakta tutmak isteyen öğretmen, onun gönlünün muradını keşfetmesine yardımcı olur.”

“Hangi eğitim sistemi içinde olursa olsun, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, öğretmenin öğrenciyle göz göze geldiği bir an vardır, bu anın çok önemli bir potansiyel gücü vardır.”

“Bir çocuğa güvenmek, inanmak ve bunu ona hissettirmek çocuk üzerinde olağanüstü izler bırakıyor ve onun kişilik gelişiminde oldukça etkili oluyormuş.” Güvenilen kişi, o güveni içselleştiriyor ve kendine "Ben güveni­ len biriyim," demeye başlıyor.”

“Ne var ki, kendini dinlemeyi bilmeyen bir başkasını dinleyemez.”


"Öğrencinin zihnine girmek isteyen öğretmen, önce öğrencinin gönlüne girmeyi başarmalıdır."

“İnsan ancak kendisiyle kıyaslanmalıdır; diğer tüm kıyaslamalar zehirleyicidir.”

“Öğretmenin iletişim bilinci; branş bilgisi kadar, belki de branş bilgisinden daha önemlidir."

"Değer veren, hâlden anlar. Hâlden anlayanla gönül bağı kurulur. Gönül bağı kurduğunu seversin ve ondan öğrenmeye açık hâle gelirsin. İşte öğretmenin gücünün sırrı."

“Eğitimin en güçlü aktörü öğretmendir.”

“Sıradan vatandaşın ön yargılı olması kötü, ama öğretmenin ön yargılı olması çok kötüdür. Öğretmenin ön yargısı ömür boyu devam eden psikolojik incinmelere yol açar.”

“Sürdürülebilir toplumsal değişim, öğretmenin gücüyle öğrencinin zihninde ve kalbinde hayat bulur ve gelişir. Ve iyi yetişmiş bu vatandaşlar sağlıklı bir toplum ve sağlıklı, iyi işleyen bir eğitim sistemi oluşturur. Bireyin gelişimi ile başlayan değişim, sistemi düzgün işlemesine yol açar.”

“Sağlıklı sosyal yaşamın ilk adımı selâmdır.”

“Hiç unutmamamız gereken bir gerçek var; hayat şimdi burada yaşanır. Şimdi burada nefes alamazsanız ya da kalbiniz durursa hayat biter. Konuşulacak ne geçmiş kalır ne de gelecek. Şimdi burada yaşayarak oluşan deneyimlerimizle bir geçmiş oluşturur, şimdi burada umut ve beklentilerimizle de bir gelecek inşa ederiz.”

“Bir insanın gelebileceği en yüksek mertebe güvenilir insan olmaktır.”

“Hata yapmak doğaldır; hata yaparım korkusuyla hiçbir girişimde bulunmamak, işte en tehlikeli olan budur.”

“Anne babanın ve öğretmenin geliştirici gücü, bir ulusun en önemli sermayesi ve geleceğinin teminatıdır.”


“Gönül bağı kurduğunu seversin ve ondan öğrenmeye açık hâle gelirsin. İşte öğretmenin gücünün sırrı.”

“Bir çocuğun gönlüne varabilecek en güzel yoldu bu, bir çocuğu ikna edebilecek en güzel dildi. Bu dilin adı sevgi idi.”

“İyi yetiştirilmemiş bir öğretmen, atom bombasından daha tehlikeli olabiliyor.”

Mırıldanan Çocuk Kitabında Geçen Sözler

 

Mırıldanan Çocuk Kitabında Geçen  Özlü Sözler


Bir ev kedisi ile özel bir çocuğun sıra dışı arkadaşlığını anlatan çok güzel bir kitaptır.  Kitapta; otizm, dostluk, dayanışma, aile ve komşuluk bağlarıyla ilgili kalbe dokunan bir hikâye anlatılır. Okurken hem duygulanacak, hem kendinizi iyi hissedeceksiniz. Otizmli bir çocuk ve meraklı bir ev kedisi olan Pepe’nin sıra dışı arkadaşlığı anlatılır.

Kitapta geçen anlamlı sözler şunlardır:


“Yine de insanların bir araya gelmeleri bazen hoşuma gider. Yani en azından fikir olarak. Birçok insanın toplanıp bir şeyleri kutlaması hoşuma gider çünkü bu, bir araya geldikleri o günün diğer günlerden daha önemli olduğunu söylemenin bir yoludur. İnsanların gözlerine, gülüşlerine, birbirlerine sarılmalarına bakınca aslında o günün doğum günü olmasının ya da birinin bin üç yüz otuz metre yükseklikteki bir yaz kampından dönmüş olmasının çok önemli olmadığını anlarım. Hayır, bunun bir önemi yoktur. İnsanlar, aslında bir arada olmayı kutlar. Ve bu çok güzel bir şey.”

“Biz kediler insanların hasta olduğunu hemen anlarız çünkü insanların hasta olduğu ortamdaki hava ağırlaşır.”

“Otizmli çocukların çok özel ihtiyaçları vardır.”

“Yani sonuçta tüm canlıların, insanların, hayvanların(evet, hatta köpeklerin bile) içinde biraz da olsa kedilik var.”

"Şu insanlar ne kadar da tuhaf varlıklar, konuşmaya başlıyorlar ama dinlemeyi hiç istemiyorlar."

"Haklı bir sebebiniz varsa işleri yoluna koymak için daha fazlasını yapmanız, hatta imkansızı başarmanız gerekir."


"Çünkü bütün varlıkların bazen özgür olmaya, güneşe ve kendine benzeyenlerle konuşmaya, dışarıdaki dünyayı görmeye ihtiyacı var. Yoksa delirirler ya da yavaş yavaş ölürler."

“Bu dünyada hiçbir şey belli olmuyor işte, bazen iyi şeyler yapmasını hiç beklemediğin kişiler seni şaşırtabiliyor.”

“Kitap okumak çok güzel. Hayırla bir kitabın içine girmek, kitap okurken onun sesini duymak, kelimeleri söylerken nefes alışverişini hissetmek çok güzel. Akıp giden hikâyenin bir müzik gibi seni de alıp götürmesi, biri seni kucaklamış gibi içini ısıtması çok güzel. Okumanın bu kadar güzel bir şey olduğunu bilmiyordum doğrusu.”

"İnsanlarla yaşamanın bazı güzel tarafları vardır... İnsanlarla yaşamanın kötü tarafı ise onların insan yani pek de zeki olmayan yaratıklar olmasıdır."

“Üzüntü hastalığı insanların yakalandığı bir hastalıktır. Bu hastalığa nasıl yakalandıklarını tam olarak bilmiyorum ama genellikle hayatta başlarına gelen şeyler yüzünden oluyor.”


“Çiçeklerin bile birilerine ihtiyacı vardır. Yoksa sararıp solarlar. Çiçeklerin başına bu geliyorsa çocukların başına neler geleceğini siz tahmin edin!”

"Aslında bütün mesele bu. Yani birine bir konuda, daha önce hiç sahip olmadığı bir fırsat vermek çok da zor değil. Bu dünyada yapacak başka neyimiz var ki?"

“İşte, diye düşündüm kendi kendime, aslında iletişim kurmak ne kadar da kolay. Anlaşmak için bir hareket, bir bakış, biraz çaba yeterli olur.”

“Biraz samimi olmak çok çaba gerektirmiyor.”

"Bir anneyseniz ve uzaklarda, bin üç yüz otuz metre yükseklikteki bir dağda bir çocuğunuz varsa bir hafta çok uzun bir zamandır."

Çiçeklerin bile birilerine ihtiyacı vardır. Yoksa sararıp solarlar. Çiçeklerin başına bu geliyorsa çocukların başına neler geleceğini siz tahmin edin!

“İnsanlara derdini anlatmanın ne kadar zor olduğunu düşünüyordum .Oysa biz hayvanlar birbirimizi ne kadar da kolay anlıyoruz. Köpek, kedi, inek, cırcır böceği, kurbağa olmamızın bir önemi yok. Havlamamız, miyavlamamız, melememiz, cıvıldamamız, vıraklamamız hiçbir şeyi değiştirmez. Biz hayvanlar çok kolay anlaşırız.”

Mutlu Prens Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Küçük Prens Kitabında Geçen Özlü Sözler


 Kitapta; bir prensin altın heykeli ile bir küçük kırlangıcın, şehirlerinde yaşayan fakirlere ve ezilenlere yardım etme çabalarının romantik öyküsünü anlatır.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Yaşayanlar her zaman altının kendilerine mutluluk getireceğine inanırlar.”

"Doğrusunu isterseniz, bence bu dünyada vefalı bir dost kadar soylu ve az bulunan bir şey yoktur."

“Yoksulluk kadar büyük bir sır yoktur.”

“Çünkü aşk felsefeden daha bilge, kuvvetten daha güçlüdür."


“Nereyi seversen, orası senin dünyandır.”

“Seyahat insanın zihnini geliştiriyor, bütün önyargılardan kurtarıyor.”

“Sevda ölümsüzdür. Ay gibidir, sonsuza dek yaşar.”

“Gerçek dostluk, bencillikten tamamen arınmış olmalıdır.”

“Yıllar geçti. Dev iyice ihtiyarlayıp elden ayaktan düştü. Artık oyun oynayamıyordu. Onun için büyük bir koltuğa oturup çocukların oyunlarını seyrediyor ve hayranlıkla bahçesine bakıyordu. "Çok güzel çiçeklerim var," diyordu, "ama en güzel çiçekler çocuklar."

“Kıskançlık feci bir şeydir, herkesin kişiliğini bozar.”


"Birçok insan güzel davranışta bulunur," diye cevap vermiş Değirmenci, " ama pek az insan güzel konuşur; bu da konuşmanın çok daha zor ve çok daha makbul olduğunu ispat eder.”

“Hayal gücü olmayan herkes sıradan bir zekaya sahiptir.”

"Hayaller ve gerçekler yarışır. Hayaller hep önde gider ama her zaman gerçekler kazanır.”

“Hoş sözleri herkes söyler, herkes pohpohlar, iltifat eder, ama gerçek dost daima acı konuşur ve dostunu üzmekten korkmaz.”


“Beni dinlemiyor diye susacak değilim. Kendi kendime konuşmayı severim. Hatta en büyük zevklerimden biridir. Sık sık kendimle uzun sohbetler ederim, hatta o kadar zekiyim ki bazen kendi dediklerimin tek kelimesini bile anlamam.”

“Ama düşündüğünü aynen söylemedikten sonra, dostluğun ne anlamı kalır? Hoş sözleri herkes söyler, herkes pohpohlar, iltifat eder ama gerçek dost daima acı konuşur.”

“Anne babaların, çocuklarına karşı çok sabırlı davranmaları gerekir.”

Doğan Cüceloğlu’nun Korku Kültürü Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Doğan Cüceloğlu’nun Korku Kültürü Kitabında Geçen Özlü Sözler

Korku kültürü ile çocuk yetiştirilmemelidir. Korku ile, dayatma ile yetiştirilen çocuklarda ileride büyük sorunlar çıkar. Çocukları koşulsuz sevmeliyiz,  onlara güzel ahlaklı olmayı öğretmeliyiz. İyi insan olmalarını sağlamalıyız ve bu konuda onlara örnek olmalıyız. Adaletli, insan haklarına değer veren çocuklarımız olmalıdır. Bir şeyin alın teri ile çalışılarak elde edileceğini çocuklarımıza anlatmalıyız.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


“Uygarlıklar bilgi değil farkındalıklar üzerine kurulur.”

“Unutmayalım, niyet ne olursa olsun, elde edilen sonucu belirleyen, yapılan eylemdir.”

“Ben insanın özüne "can" diyorum. İşte, nasıl ki çiçeğin suya, güneşe, toprağa ihtiyacı var; insan ruhunun, 'can'ın da aynen öyle beslenmeye, doyurulmaya ihtiyacı var. 'Can'ın besini, diğer 'can'lardır.”
“Yaşam başarısı olmadan okulda başarılı olmak, diploma almak, meslek sahibi olmak, mesleğinde başarılı olmak, evlilik yapmış olmak, mış gibi bir hayatın olmasını önleyemez. Anlamsız, coşkusuz, güçsüz bir yaşam oluşur."

"En temel özgürlük, insanın yaşamında kendisi olarak var olabilmesi ve bütünlüğünü yaşayabilmesidir dürüst insan özgürdür "


"Senin planlamamanı, önceden düşünmemeni, ben kendi acil sorunum haline getirmeyeceğim."

“Gülmesini bilmeyenin, ağlamasının bir anlamı yoktur.”

“Türkiye'de insanları işe alırken, unvan verirken, kimliklerine göre işe alır ve unvan veririz. Hangi iş ve pozisyon için olursa olsun, insanları yeteneklerine, mesleğine ya da eğitimine göre liyakat temelinde işe almayız. Ayrıca işini iyi yapan ile işini iyi yapmayanı ayırt etmeyiz. Belediye başkanının hemşehrisi olarak işe başlamış birine bir şey söylenemiyor.”

“İnsan doğuştan insan olarak mı doğar, yoksa içinde yetiştiği topluma göre mi insan olma vasfını kazanır ? İnsan her yerde ve her zaman insan mıdır, yoksa içinde bulunduğu topluma, zamana ve mekana göre insan olma tanımı değişir mi ? Kadın ya da erkek olmanın insan olmakla ilişkisi nedir ?”

“Bir insanın yaşamında hakkaniyet anlamını kaybederse, zamanla her şey anlamını kaybeder.”

“Bir çocuk bir köpekle ilk karşılaştığı zaman yanındaki bir büyük, köpek ısırır ,ondan uzak dur derse korkmayı, ne tatlı şey gel sevelim derse sevmeyi öğrenir. Ve çocuğun sevmeyi ya da korkmayı öğrenmesi için bir tek deneyim yeter.”

“Bir sürü seminer verdim ve on binlerce baba katıldı ama Emre'nin babası edindiği bilgiden sorumluluk alıp gereğini yaptı. Çocuğun özüne değer verdi ödevlerine değil. Bu bilgiyi edinmemiş gibi davranmadı.”

"Sabırla beklersen, koruk, üzüm olur."

“Benim meslek ve girişim olanaklarım yaşamımın çok önemli parçalarıdır. Ben örnek bir girişimci olmak isterim, kendi geleceğini inşa eden bir insan örneği olmak isterim. Türkiye'deki kültür, "farklı olma"ya hoş bakmıyor, "farklı olan"a destek vermiyor.”

“Sohbet, hem zihinlerin hem de gönüllerin işin içinde olduğu bir danstır.”


“Keder, kılık değiştirmiş öfkedir. Keder güçsüzün, öfkesini ifade etme tarzıdır.”

“Gönlünün muradını keşfederek, kendi istediği alanda gelişerek bir şeyler yapma, istediği alanda başarılı adımlar atma, kendi yaşamında kendi olarak var olmak insan mutluluğunun temel bir koşuludur.”

“Seven sevdiğini değiştirmek istemez, onun gelişmesine olanak sağlamak ister ve onun olabileceğinin en iyisi olmasını ister.”

“Bir gün seminere başlamadan önce biri geldi, elimi öpmek istedi. "Niye elimi öpmek istedin?" diye sorduğumda anlattı .Üç yıl önce benim bir seminerime gelmiş; o seminerin sonlarına doğru ben, "Bir insanın anavatanı çocukluğudur; çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması zordur. O nedenle, bir anne ve babanın en temel görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamalarına olanak yaratmaktır," demişim. "Hocam ,"dedi seminerden sonra çalıştığım şehre gece otobüsle dönerken hiç uyuyamadım. Yarama dokunmuştunuz. Çocukluğu boyunca oğluma bir gün bile, 'Oğlum, bugün doya doya oynadın mı?' diye sormadım. Sormak aklıma bile gelmemişti o sözü söyleyinceye kadar sormadığımın farkında bile değildim.”


“Evvelden nineler masal anlatırmış, şimdi masal anlatan yok ama kitap okuyan da yok. Çocuklar ne annelerini, ne babalarını, ne dedelerini, ne ninelerini, ne ağabeylerini, ne ablalarını, ne dayılarını, ne komşularını ve en acısı ne de öğretmenlerini kitap okurken görüyorlar. Hiç kimseyi okurken görmüyorlar.”

“İnsan kendine saygısı olan ben olmayı gerçekleştirmeden biz olmayı gerçekleştiremez.”

“Niyetin saflığına eren insanların keşkeleri  az olur.”

Momo Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Momo Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Momo, büyük bir kentin ortasında yer alan amfi tiyatro kalıntıları içinde, yıkık bir kulübede yaşayan kimsesiz bir kız çocuğudur. Bu küçük kızın nereden geldiğini ve ailesi hakkında hiçbir şeyi bilmeyiz. Momo hikaye kitabı boyunca, arkadaşları ile birlikte yaşadığı yerde, başına gelen olayları okuruz ve kitap bizi başka bir dünyaya götürür. Okunması gereken çok güzel bir kitaptır.

Momo kitabında geçen özlü sözler şunlardır:

“Nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri, sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürek ve algılanmayan zamanda öyle boşa gider, kaybolur. Ama ne yazık ki düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır.”

“Momo'nun hiç kimsenin yapamayacağı şekilde başardığı şey dinlemekti. Belki şimdi pek çok kimse, bu da bir şey mi herkes dinlemesini bilir, diyecektir. Oysa hiç de öyle değil. Çok az insan gerçekten iyi bir dinleyicidir.”

“Yalnız geçirdiğin saatlerden sana ne kaldı? Seni ezen bir lanet, seni patlatan bir sıkıntı, seni boğan bir deniz, seni kahreden bir keder. Bütün insanlardan soyutlandın.”

“Zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.”


“Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi.”

"Önemli olan işini iyi yapmaktır. Öyle de olmalı."

"Çok az insan gerçekten iyi bir dinleyicidir."

“Dünyadaki bütün anlaşmazlıklar kasıtlı ya da kasıtsız, aceleye getirilerek söylenmiş birtakım yalan yanlış sözlerden kaynaklanıyordu.”

"Çünkü zamanlarını nasıl kullanacaklarına insanlar kendileri karar verirler. Zamanlarını korumak da onlara düşer."

"Günün birinde insanın canı hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez ve kurur gider. Üstelik bu isteksizlik geçici değildir, hatta giderek de artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. İnsan kendinden hoşlanmaz, sanki içi bomboştur ve dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz ve hiçbir şey hissetmez olur."

 "Bazen öyle anlar olur ki hiçbir şeyin değeri kalmaz. Bu duyguyu herkes bilir."

"Başkalarıyla paylaşılmayan zenginlikler insanı mahvediyordu."

“Bir insanın çok dostu olabilir ama insan, onların içinden bazılarını kendine daha yakın bulur ve onları daha çok sever.”

"Bir de bakarsın ki adım adım bütün yolu bitirmişsin. Nasıl olduğunu anlamadan ve yorulmadan."


“Günlük yaşam içinde çok büyük bir sır vardır. Herkesin bunda bir payı bulunur ve herkes onu bilir, ama pek az kimse bu konuya kafa yorar. Çoğu kimse onu olduğu gibi benimser ve ona asla şaşırmaz. Bu büyük sır, zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı ve uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. 

“Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı... Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti. İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe, zaman azalıyordu.”

"Dünyayı, artık kendileri gibilere yer kalmayacak hale yine kendileri getirdiler."

Vanilya Kokulu Mektuplar Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Vanilya Kokulu Mektuplar Kitabında Geçen Özlü Sözler


Annesiyle Babası ayrılan Kıymık, bir süreliğine anneannesinin yanına yerleşmek zorunda kalır. Hayal gücü çok geniş bir çocuk tur. Bundan dolayı  Kıymık kendi dedektiflik ve keşif bürosunu kurar. Bir gün postacı bay güler yüz, Kıymık'ın ölen dedesine, otuz yıl önce Paris'ten postalanmış bir mektup getirir ve kitap bu şekilde ilerlemeye devam eder. Okunması gereken harika bir kitaptır.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

"Koku deyip geçme, bazen bir koku insanı taa nerelere götürür. Çocukluğa, bir gemi yolculuğuna, eski bir düşe..."

"Eskimez ya. Dünyada eskimeyen bir dil vardır, o da müziğin dilidir. Müzik eskimeyince müzisyenler eskir mi? Her zaman çağa ayak uydururlar."

“Sevgiyle verilen her haber güzelleşir.”

“En harika şeyler kaybettiklerimizdir.”


"Müzik aletlerini kullandıkça ruhunun zenginleştiği" sözü içine öyle işlemiş ki!”

“İlkler hep iz bırakır.”

“Dünyayı, insanları tanımak yetmez. Dünyayı değiştirmekte gerekir.”

“Hayal kurmadan hiçbir mesleği başarıyla yürütemezsiniz. Bir terzi hayal edemediği bir giysiyi dikemez, öyle değil mi?”

“Hayal kurmadan hiçbir mesleği başarıyla yürütemezsiniz.”

“Yolunda gitmeyen bir iş varsa bir suç ve bir suçlu da mutlaka vardır.”

“Yaşam bir aynadır, sen ona gülümsersen o da sana gülümser.”

"Uzakta, sislerin içinde bir adam var. Bana kucak dolusu meyve sunuyor. Meyveler lezzetli de olabilir, kurtlu da."

“Dünyada eskimeyen bir dil vardır, o da müziğin dilidir.”

"Vanilya dünyanın en güzel kokusudur. Vanilya kokusu giren eve mutsuzluk girmez".

"Acı insanı küçültür. omuzlarını çöktürür, gövdesini büzer, başını yere yakınlaştırır. bir insanın gözümün önünde küçülmesine dayanamam."


“Bir gün denizde şişe içinde bir mektup bulursan mektup senindir, demişti.”

Belki de şu anda en iyisi kar olmak... Kar olup Bay Tırtır'ın üstüne lapa lapa yağmak isterdim. Bedenini bembeyaz örtümle sarar, iyileştirici gücümü boca ederdim. Eriyip suya dönüşürken hastalığını alır, sağlığını geri verirdim. Tonton Tırtır Amcam, kim bilir ne sevinirdi! "Bir gecede felç olmuştum, bir gecede sağlığıma kavuştum. Yaşam bu kadar şaşırtıcı işte." derdi.

“Yüreğindeki kuşlar neden susmuş ötmüyor?”

“Küçük dostum, insanların yüreklerine en kolay neyle ulaşabilirsin, biliyor musun? “ Ne sözle, ne gösterişle. Müzikle.”

"Şu sandalyeye çakılı gördüğün yaşlı adam belki de sağlıklı insanlardan daha az sıkılıyordur. yaşamanın, soluk alıp vermenin, bir günün öneminin herkesten çok farkındadır. kim bilir!"

"Savaşlar oyun bile olsa hiçbir işe yaramazlar. mezar taşlarını artırır, göğsü madalyalarla dolu ama kolu, bacağı, gözü olmayan insanlar türetirler."

"Felçli bir adama kitap okuyacak bir genç aranıyor." İlanı okur okumaz kendimi denizde boğulmak üzereyken bir sala tutunmuş hissettim. Beni kurtarsa kurtarsa böyle bir iş kurtarabilir ancak, dedim.”

“Kendimi en iyi, en güvenli hissettiğim zamanlar siz dostlarımla birlikte olduğum anlardır."

“Dünyanın en hızlı çoğalan şeyi soru işaretleridir. Birini yok etseniz, ikisi, üçü gelir yerine.”

"Başarının sırrını anladım. Bir işe ne kadar çok sarılırsan, başarılı olma şansın o kadar artar.”

“Yüreğindeki kuşlar neden susmuş ötmüyor?”


“Kimi belki de hiç gelmeyecek bir mektubu bekler. Gelenlerin hiçbiri heyecanlandırmaz onu. Gözü hep gelmemiş olandadır.”

“Bay Güleryüz'ün gözünde yaptığı işin en önemli yanlarından biri, mektubun alıcıya veriliş şeklidir. Mektubu sevgiyle iletmenin çok önemli olduğuna inanır. "Sevgiyle verilen her haber güzelleşir," der.”

“İnsan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.”

“Mutluluk akıl işidir bir kere.”

“O günden sonra başkemancı kızın yaşamı bayağı hareketlenmiş. Yeni kemanını okşayıp çaldıkça, ünü bütün dünyaya yayılmış. Birçok ülkede konserler vermeye başlamış. Kız, Sava'ya her gittiği yerden mektup yolluyor, kemanıyla dostluğunun her geçen gün arttığından söz ediyormuş. Sava, artık günlerini kemancı kızın mektuplarını okuyarak, hayaller kurarak geçirir olmuş.”

Halil Cibran’ın Ermiş Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Halil Cibran’ın Ermiş Kitabında Geçen Özlü Sözler


Kitap okunması gereken ve içinde size ince mesajlar veren bir kitaptır.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Gerçekten de aynada kendini seyreden sevecenlik taşa döner ve kendine methiyeler düzen iyi bir edim, felaketlere gebedir.”

" Pişmanlık sınırsızca insanı uykusundan uyandırıp kendine bakmasına neden olur."



"Amacınıza doğru sağlam ve cesur adımlarla yürürken iyisinizdir. Ama bu yolda topalladınız diye kötü olmazsınız. Topallayanlar bile geriye doğru gitmezler.”

“Dostunuz ne içindir ki onu zaman öldürmek için arayasınız? Onu hep yaşanası zamanlarla arayın. Çünkü o sizin ihtiyacınızı karşılamak için vardır, boşluğunuzu doldurmak için değil.”

“Sizler şarkılar söylediniz bana yalnızlığımda ve ben özlemlerinizden bir kule yaptım gökyüzünde. Ama şimdi uykumuz kaçtı, düşümüz bitti ve artık şafak vakti değil. Öğle vakti yaklaştı ve mahmurluğumuz kemale ermiş güne döndü; ayrılmak zorundayız. Eğer belleğin alacakaranlığında bir kez daha buluşacak olursak, yine birlikte konuşacağız ve siz bana daha derin bir şarkı söyleyeceksiniz. Eğer ellerimiz bir başka düşte buluşacak olursa gökyüzünde bir başka kule yapacağız.”

“Kıyafetleriniz güzelliğinizin büyük kısmını kapatırken güzel olmayanı saklamaktan aciz. "

“Acılarınızın çoğu kendi seçiminizdir. Acı, içinizdeki hekimin hasta nefsinizi sağaltmakta kullandığı acı iksirdir.”



“Davulun sesini boğabilir, lirin tellerini gevşetebilirsiniz ama tarlakuşuna şakımamasını kim buyurabilir?

“Günleriniz dertsiz, geceleriniz eksiksiz ve hüzünsüz olduğu zaman değil. Tam tersine, bütün bunlar yaşamınızı kuşatmışken, çıplak ve tüm bağlardan kurtulmuş olarak hepsinin üzerine yükseldiğiniz zaman özgürsünüz gerçekten.”

“Dans ederseniz kimsenin prangalarına takılmadan, çekinmeniz gereken bir yasa olabilir mi? Giysinizi yırtıp atar ama kimsenin yolu üzerine bırakmazsanız kim yargılayabilir sizi?”

İçimizdeki Müzik Kitabı İle İlgili Özlü Sözler

 

İçimizdeki Müzik Kitabı İle İlgili Özlü Sözler


İçimizdeki Müzik kitabı  fiziksel engelli bir çocuğun diğer çocuklardan farklı olmadığını kanıtlamak için bıkmadan çalıştığını anlatan duygu dolu bir kitaptır. Kitapta geçen sözler şunlardır:

“Tüm çocuklar özeldir.”

"Bazen kafamda bir ''sil' tuşu olsun istiyorum.."

“Bana bakan insanlar sorunlarımın uzun listesini yaptıktan sonra, belki oldukça güzel gülümseyişimi ve gamzelerimi fark edebilirler. Gamzelerim bence çok havalı.”

 “Birkaç tuşa bastım ve cihaz benim hiçbir zaman söyleyemeyeceğim yeni kelimeleri seslendirdi. Sizi seviyorum.”

“Birisi benim de söylemek istediklerimi başımın üzerindeki baloncuklara yazsa, böylece insanlar ne düşündüğümü bilse?”

“Sessizlik nasıl bu kadar gürültülü olabilirdi?”



“Düşüncelerin kelimelere ihtiyacı vardı. Kelimelerin de sese.”

“Kapısı ve anahtarı olmayan bir kafeste yaşıyor gibiyim. Ve kimseye beni buradan nasıl çıkaracağını anlatamıyorum.”

“"Müzik çok güçlüdür. Bizi anılarımıza götürür. Ruh halimizi etkiler ve karşılaştığımız problemlere karşı alacağımız tavrı belirler."

“Sonunda ağladım çünkü hiçbir zaman hiç kimseye gerçekte ne düşündüğümü anlatamıyordum.”

“Sanırım hiçbir şeyi unutmamak güzel bir şey, hayatımın her anı kafamın içinde.”


 

“Ama bir insan teşhis tablosundaki isimlerden çok daha fazlasıdır.”

“Muhtemelen kelimeleri babamdan daha önce kalbimle öğrendim.

“Kelimeler kar taneleri gibi etrafımda uçuşuyor. Her biri narin ve eşsiz, yere düşmeden avcumda eriyip gidiyor.”

““Sanki hayatımın arka planında durmaksızın devam eden bir müzikal vardı. Neredeyse renkleri duyuyor ve müzikle birlikte imgelerin kokusunu alıyordum.”

“Nerdeyse her gün altına yaptığı için tüm sınıf hayvanat bahçesindeki maymun kafesi gibi kokar. Yine de görevliler ona karşı çok sabırlıdır. Lastik eldivenlerini takıp Carl'ı temizler, üstünü değiştirir ve her zaman eşofman giyer ve tekrar sandalyesine oturturlar. Bu görevliler madalyayı hak ediyor. Bizimle uğraşmak hiç kolay değil.”

 “Vücudunun nasıl göründüğü ile beyninin nasıl çalıştığı arasında bir bağlantı yoktur!”

“Şimdi kendine acıyormuş gibi yapmaktan vazgeç ve çalışmaya başla.”



“Ve eminim ki tüm bu insanlar kelimelerin gücünün farkında değildi. Oysa ben farkındaydım.”

“Müzik çok güçlüdür, bizi anılarımıza götürür. Ruh halimizi etkiler ve karşılaştığımız problemlere karşı alacağımız tavrı belirler.”

“Herkes kendisini ifade etmek için kelimeleri kullanıyordu. Ben hariç. Ve eminim ki tüm bu insanlar kelimelerin gücünün farkında değildi. Oysa ben farkındaydım. Düşüncelerin kelimelere ihtiyacı vardır. Kelimelerin de sese. Yıkandığı zaman annemin saçının kokusunu seviyorum.”

“Sihirli baş parmaklara sahibim. Vücudumun geri kalanı, düğmeleri yanlış iliklere geçirilmiş bir ceket gibi.”

“Karmaşık şeyleri anlamakta güçlük çekse de Maria insanları ve onları hislerini anlayabilir.”

"Uçabilsen ne yapardın ?"..... _"Gitmeye korkardım," "Düşmekten mi korkardın?" "Hayır. Çok iyi hissettirmesinden ve sonra uçup gitmekten."

Daniel Keyes’in “Algernon’a Çiçekler" Kitabında Geçen Özlü Sözler

 Daniel Keyes’in “Algernon’a Çiçekler Kitabında Geçen Özlü Sözler


Kitap hakkında kısa bir bilgilendirme:  Charlie düşük bir zeka ile dünyaya gelmiştir. Hayvanlar üzerinde yapılacak olan deneyi kabul eden ilk kişidir. Zeka seviyesini artıracak deneysel ameliyatı kabul eder. Bu deney Algernon adındaki laboratuar  faresinde test edilmiş ve büyük bir başarı elde edilmiştir. Ameliyattan sonra Charlie’nin durumu günlüğüne yazdığı raporlarda takip edilmeye başlanmıştır. İlk yazdığı raporlarda çocuksu bir dil ve imla kullanan Charlie daha sonra bunları mükemmel hale getirir. 


Artık insanların kendisi ile dalga geçemeyeceğini ve birçok arkadaş edineceğini düşünür. Fakat zekası normalin üstüne çıktığı için çevresi tarafından yadırganır, kıskanılır ve yine yalnız kalır Bu deney son derece önemli bir buluştu ama ta ki Algernon’da zeka geriliği başlayana kadar. Kitabın devamını okuyunca neler olduğunu göreceksiniz.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Sevgi ve şefkat eli değmeyen zeka ve eğitim beş para etmez.”

“Öğrenmek tuhaf bir olay: Ne kadar derinlere gidersem, var olduğunu bile bilmediğim şeylerle karşılaşıyorum. Kısa bir süre önce, her şeyi - dünyadaki tüm bilgileri - öğrene­bilirim gibi aptalca bir hisse kapılmıştım. Şimdi ise, sadece onların var olduğunu bilebilmeyi ve bir nebzesini anlaya­bilmeyi ümit ediyorum.”

“ Düşünmek ve hatırlamak çok zor ve artık rahat yatamıyorum. “

“Nasıl oluyor da, kolsuz ve bacaksız doğan insanlardan faydalanmayı akıllarından bile geçirmeyen dürüst ve du­yarlı kişiler, düşük bir zeka düzeyiyle doğanları istismar et­mekte bir mahsur görmezler?”


"Her şeyi yaptınız! Beni bir insan olarak görmenin dışında"

“Her şeyi... sözcüklere dökmek her zaman gerekli olmayabilir.”

“ Eğer zekanın ne olduğunu veya nerede olduğunu bilmiyorlarsa – bir insanda ondan ne kadar bulunduğunu nasıl anlayacaklar ki ? ”

"Hayat dediğin şey nedir ki? Labirentlerden oluşan bir kutu."

“Kadir bilmezlik gibi gelebilir ama benim ağrıma giden şeylerden biri bana kobay gibi davranılmış olması. Nemur sürekli olarak bana beni ben yapanın o olduğunu veya günün birinde gerçek insan haline girecek benim gibi sürüyle insan olacağını söylüyor. Beni yaratanın o olmadığını anlaması için ne yapmalıyım acaba ? ( zeka geriliği yaşayan bir karakterin bir takım tedaviler ile zeka düzeyinin geliştirilmesini konu alan bir kitap. ) O da, geri zekalı bir kişiye baktıkları vakit, onun da duyguları olan bir insan olduğunu düşünmeden gülen diğer insanların yaptığı hatanın aynısını yapıyor. Benim de buraya gelmeden önce bir insan olduğumu unutuyor.”


“Babam benim öteki çocuklar gibi olmaya zorlanmamamı ve rahat bırakılmamı savunurdu. Diğer çocuklar gibi olmasam da, kendime ait bir hayatım olmasından yana tavır almıştı .Hep beni savunmuştu. Bir şeyler paylaşabileceğim biriydi o benim için.”

“Şimdi anlıyorum ki, üniversiteye gitmenin ve bir eğitim almanın en önemli nedenlerinden biri, tüm hayatınız boyunca doğru olduğuna inandığınız şeylerin doğru olmadığını ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını öğrenmekmiş. “

Ben zekanın tek başına hiçbir anlam taşımadığını öğrendim. Burada, sizin üniversitenizde zeka, eğitim ve bilgi büyük idoller haline gelmiş. Ama şimdi biliyorum ki, hepinizin atladığı bir şey var; “Sevgi ve şefkat eli değmeyen zeka ve eğitim beş para etmez.”


“Aklı başında olan herkes, insan gözünün iki nedenden dolayı şaşkınlık geçirdiğini ve iyi göremediğini bilir. Birinci neden, insanın aydınlıktan karanlığa geçmesi, ikinci neden ise karanlıktan aydınlığa çıkmasıdır. Bu, beden gözü olduğu kadar akıl gözü için de geçerlidir.”

Sevgi alma ve sevgi verme yeteneğinden yoksun zeka, zihinsel ve ahlaki çöküşe, nevroza ve muhtemelen psikoza bile yol açar.

 

Küçük Ağacın Eğitimi Adlı Kitaptan Alıntılar

 

Küçük Ağacın Eğitimi Adlı Kitaptan Alıntılar

 

Kitap;  Çerokilerin düşünüş şeklini ve onların yaşam tarzını anlatıyor. Bunu yaparken kendi Çeroki eğitimini anlatıyor. Okunması ve içinde öğrenilmesi gereken nice güzel anlamlı bilgiler barındırmaktadır. Kitabın yazarı  olan Forrest Carter Keseri çok güzel yazmıştır. Oradaki okuduğumuz bilgiler kişiye geçmektedir.


Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Büyükbaba dedi ki verdiğin bir şeyi nasıl yaptığını ona anlatmak, yalnızca “bir şey” vermekten daha iyiymiş. Dedi ki “Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman o adam iyi olur.. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca  sürekli veriyor olursun.” O adama yanlış hizmet etmiş olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın. Bazı insanlar sürekli vermeyi severmiş, çünkü bu onları kibirli, verdiği kişiden daha kılarmış.” Yapmaları gereken tek şeyin, kişiye kendisine bağımlı olmamasını sağlayacak küçük bir şey öğretmek olduğu halde.

 

“ Büyükbaba “Politikacılar… dedi” Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur.”

“Büyükbaba dedi ki, ‘Kahrolası aptal sözcük oyunu adamları aptallaştırır. Bir kişinin başka birine karşı sözcükleri kullandığını işitirsen, onu tanımak için sözcüklerden yola çıkma. Kahrolası sözcüklerin hiçbir anlamı yoktur çünkü. Sesinin tonuna dikkat et. Dürüst olup olmadığını yalan söyleyip söylemediğini anlarsın.”

"Yalnızca arılar, ihtiyaçlarından fazlasını depolar ve bu yüzden ayılar tarafından soyulur. Paylarından fazlasını depolayan insanlar için de durum böyledir. Bu yüzden savaşlar çıkar ve herkes kendi payını arttırmak için söz oyunlarına başvurur."

"Büyükbaba dedi ki, daha az sözcük olsaydı, dünyada bu kadar sorun olmazmış. Bana, özel olarak, sorun yaratmaktan başka bir işe yaramayan bir sözcük oluşturmanın her zaman çok aptalca olduğunu söyledi. Ki bu da mantıklıydı. Büyükbaba sesten ya da bir sözcüğün söyleniş biçiminden, anlamından yanaydı. Farklı sözcükler konuşan insanların müziğin sesini dinleyerek aynı şeyi hissedebileceğini söyledi."


“Annenin kollarında, annesi yürürken kapanmayacak gözlerle sarsılarak gökyüzüne bakan katılaşmış bebek hakkında şiir yazamazsınız. Karısının ölü bedenini yere koyarak geceleri birlikte yatan ve sabah yeniden omzuna alan ve en büyük oğluna, en küçüğün bedenini taşımasını söyleyen babanın şarkısını söyleyemezsiniz…. Ve bakamazsınız… Sözünü edemezsiniz… Ağlayamazsınız… Dağları hatırlatamazsınız… Bu güzel bir şarkı olmazdı.”

“Bütün insanlar gevşek davranırsa, o zaman politikacılar kontrolü alabileceklerini görürler. Gevşek insanlar üzerinde kontrol kurarlar ve çok geçmeden bir diktatörün olur.”

“Büyükbaba, sert kışların zaman zaman gerekli olduğunu söyledi. Bu, doğanın işleri temizleme ve daha iyi büyümesini sağlama yoluydu. Buz, ağaçların zayıf dallarını kırıyor, böylece yalnız güçlüler gelişiyordu. Zayıf meşe palamudunu, ceviz ve kestaneleri temizliyor ve dağlarda daha iyi bir ürün için hazırlık yapıyordu.”

“Büyükbaba “Yalnızca gereksinim duyduklarını al. Geyik alıyorsan, en iyisini alma. En küçük ve en yavaş olanını seç, o zaman geyik daha güçlü olur ve her zaman sana et verir. “

Büyükanne ölü insanı kolayca tanıyabileceğini söyledi. “Ölü insanlar….” Dedi. “Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktıkları zaman kötüden başka bir şey görmezler., hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır.”

Jules Verne’nin İki Yıl Okul Tatili Kitabında Özlü Sözler

  Jules Verne’nin İki Yıl Okul Tatili Kitabında Özlü Sözler


Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

 “Çocuk olmak ve gelecek için endişelenmeden anın tadını çıkarmak ne güzeldi!”

"Zahmetli işlerin kıymetini bilin çünkü hepsinin bir yararı vardır."

"Hiçbir çabadan çekinmeyin çünkü yararsız çaba yoktur."

"Çalışmakla, sağduyuyla, cesaretle yenilemeyecek hiçbir tehlike, baş edilemeyecek hiçbir engel yoktur."


“Herhangi bir şeyden korsanız bile, çekinmeden üstüne gidin Bedeninizi çalıştırmaktan asla kaçınmayın Hiçbir zaman çaba göstermekten vazgeçmeyin Çünkü hiçbir çaba boşuna değildir Eğer bu ilkeleri uygularsanız, kafanızda bedeninizde sağlıklı kalır.”

"Ancak tüm çocuklar şunu iyi bilmeliydiler ki, düzenlilik, gayret ve cesaretle, en tehlikeli olayların bile üstesinden gelmek mümkündü."

"Sadece hayatta kalabilmek için birine tutunmak zorunda değilsiniz. Tehlikelerle de mücadele etmek zorundasınız."

"Merak etme, çaresizlik yol gösterir bize."

“İnsanın en büyük düşmanı kendisidir.”


"Şu dünyada her şey ne kadar da önemsiz ayrıntılara bağlıdır! Gerçekte şu çocuk topluluğu, toplumun bir aynası değil miydi ve daha yaşamın başlangıcında çocuklar, "yarının büyükleri" olduklarını kanıtlamıyorlar mıydı?" “Yaşamın zorluklarıyla baş edebilen her çocuk, er geç olgunlaşacak, küçükler büyüyecek, büyükler birer erişkin olacaktı.”

“Benim için insanların hangi milletten oldukları önemli değildir. İyi bir kişiliğe sahip olmaları önemlidir.”

'' 'İhtiyaç en iyi öğretmendir, ' dedi Gordon, 'cesaretimizi kaybetmeyelim!' ''

Necip Fazıl Kısakürek’in Çöle İnen Nur Kitabında Geçen Anlamlı Sözler

 Necip Fazıl Kısakürek’in Çöle İnen Nur Kitabında Geçen Anlamlı Sözler


Çöle İnen Nur adlı kitap Hz Muhammed’in hayat hikâyesini anlatan muhteşem  bir eserdir.  Necip Fazıl eserde edebi kişiliğini kullanmış ve kitabı harika bir akıcılıkla anlatmıştır. Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Doğmuştur. Allah'ın Sevgilisi, Kainatın Efendisi, Âlemlere Rahmet, Gâye-İnsan ve Ufuk-Peygamber dünyaya gelmiştir. Tarihe sorarsanız şöyle diyecektir: - Kamerî Rebiülevvel ayının 12'nci günü. Mekke ufukları ağarırken...”

“Mekke, Kâbe'nin etrafında bir fanus; Kâbe, Mekke'nin içinde bir nur... Mekke bir şehir, Kâbe bir sır...”


“Güneşin karşısında ancak kamer vücut bulabilir; başka bir güneş değil…”

“Çare yoktu; Allahın Mühürlediği kalbi kimse açamaz.”

“Bir gün Allah Resûlünün: -Ölürsen seni ellerimle teçhiz eder ve sana dua ederim. Sözüne: -Öleyim de benim hücreme yeni bir zevce getiriniz, öyle mi? Diye karşılık verdi ve İnsanlığın Nurunu güldürdü.”

“Uğradığın dertlerden mahluklara şikayeti kes! Merhametliyi merhametsize şikayet etmiş olursun.”

“Günahkara kibir gözü ile bakmaktan ve günahkarı hakir görmekten büyük günah yoktur.’ Ve islam büyükleri şu ölçüyü şiirle heykelleştirdiler: ‘Günah ki, sahibine nefsini hor görme ve Allah’a sığınma hissi verir; Nefse izzet ve kibir veren ibadetten daha hayırlıdır.”


“Allahım; dışımı güzel ettiğin gibi içimi de güzel eyle.”

“Hiç bir günah, günahsızlık gururundan, günahsızlık iddiasından daha büyük olamaz.”

“Dün akşam uyuduğunuz gibi bir gün ölecek ve bu sabah uyandığınız gibi bir gün dirileceksiniz!”

“Zaman bir dairedir; ne başını bulmak mümkün, ne sonunu…”

Abdullah ölünce melekler Allah’a dedi ki: - Ya Rab, Resûlün öksüz kaldı. Hitap: -Onun koruyucusu benim.


“Mümine Mirâç olan namaz, onun ayakları yere basarken bu dünyadan ötelere geçişini temsil eder.”

“Öyleler vardır ki aleme karşı cennetlik ameller işlerler, onların yeri cehennemdir. Öyleleri de vardır ki, cehennemliklere mahsus işler içindedir; fakat cennetliktir.”

“Aişe, bir günah işledinse tövbe et; Allah tövbeleri kabul eder. Günahın yoksa, Hak, masumluğuna şehadet edecektir.”

“Allah isteyince yok yoktur. Zaten her varın bir gizli yoku ve her yokun bir gizli varı var ya…”

Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna Kitabında Geçen Özlü Sözler

 Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna Kitabında Geçen Özlü Sözler


Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


“Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz.”

"Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim."

*” Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.”

“İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o ka­dar artıyordu.”


“İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.”

"Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?"

“İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil, sevgilerine ve alakalarına muhtaçlar.”

“Demek ki insanlar birbirini ancak belli bir sınıra kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adımda daha çok uzaklaştırıyor.”

“Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin..”


" İnsanlara olduklarından başka gözlerle bakmakta ısrar edişime içerliyordum. "

"Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi."

“İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor.”

“Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum.”


“Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hâlâ kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar.”

“Bir insan bir insana elbette yeterdi.”

" Fakat karşısındakinin her kanaatini doğru bulup benimsemek için vesile aramak da bir nevi ruh yakınlığı alameti değil miydi? "

 

 

Romeo ve Julıet Kitabında Geçen Özlü Sözler

 Romeo ve Julıet Kitabında Geçen Özlü Sözler


İki düşman ailenin birbirlerine aşık olan iki genci arasında yaşanan tiyatral bir eserdir. Sonu hüsranla biter ve gençler birbirlerine kavuşamazlar ve ölürler. Okunması gereken kısa ve zevkli bir eserdir. Wıllıam Shakespeare bu eserinde insanlara çok güzel mesajlar vermiştir. Gelin kitapta nasıl anlamlı sözler geçtiğine hep birlikte göz atalım. Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


* “Ah zavallı kurbanları düşmanlığımızın.”

* “Hissetmediğin bir şeyi anlayamazsın.”

*  Bu arada kendinize hakim olun da felaket sabrın kölesi olsun.”

* "Yara ile alay eder yaralanmamış olan.”

*"Demek yüzüstü düştü ha!

* "Sırtüstü düşeceksin akıllandığın gün.”


* Güzellikte zengin ama, yoksul da sayılır. Ölünce çünkü güzelliğiyle birlikte gidecek varı yoğu.”


* “Aramak boşuna bulunmak istemeyeni.”

* "Hasta adama vasiyetname yazdırmak ölümü hızlandıran bir şey olur ancak.”

* "En yararlı şey bile yanlış kullanılırsa yok edip doğru sonuca ulaşır zarara. Kullanmayı bilmezsen iyi döner kötüye, kötü de bazen yücelir erdemmiş gibi.”

* “Uykudan da tatlıydı huzurumuz.”


* Şu minicik çiçeğin taze filizlerinde

Zehir de var, iyileştiren özler de:

Koklanırsa dinçlik verir her yerine insanın

Tadılırsa öldürür tüm duyuları, durdurur yüreği.

İnsanın içinde de otlarda olduğu gibi

Karargâh kurmuştur birbirine düşman iki kral

Bir erdem, öteki gemsiz istem,

İçlerinden en kötüsü egemen oldu mu bir kez

Kurt Kemirip çürütür tez elden o bitkiyi.”


*”Bilmecemsi itirafın bilmecemsi cevabı olur.”

*Hedefe hızlı giden yavaş kadar geç varır.”

“Dilencidir ancak servetini sayanlar.”

“Mutluluğun değerini değerini bilmeyen sefil olur.”

“Aş işte altınların- daha beter zehirdir insan ruhuna.”

* “Şu bizim düşmanlar nerede? Capulet! Montague!

Görün işte nasıl bir cezaya uğradı nefretiniz,

Tanrı hayatınızın mutluluğunu sevgi ile öldürür.”

Doğan Cüceloğlu’nun İnsan İnsana Kitabında Geçen Özlü Sözler

 Doğan Cüceloğlu’nun İnsan İnsana Kitabında Geçen Özlü Sözler


İnsan kendini sevmeli, kendine değer vermeli, diğer insanlarla da sağlıklı bir iletişim kurmalıdır. Hayata küsmemeli, savaşçı olmasını bilmelidir. Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


“Toplumdaki ilişkiler genellikle "reddetme" yönündeyse, o toplumda cinayetler, kavgalar, sürtüşmeler çoğalır, genellikle "umursamama" nın ağır bastığı toplumlarda ise akıl hastalıklarında bir artma olur.”

“Herkesin, psikolojik anlamda son derece duyarlı olduğu “yaralı” yerleri vardır.”

“Umursamama, psikolojik bakımdan en zehirli, en öldürücü ortamı yaratır.”


“Karşımızda konuşan kişinin elindeki kağıdı sürekli büküp katladığını, parmaklarıyla masaya sürekli vurduğunu ve gözlerini bakışlarımızdan hep kaçırdığını görürsek bu tür davranışlar karşımızdaki ne derse desin onun gerçek heyecanlarını açığa vurmaktadır.”

“Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, “Kendin Olarak Kalabilmek” dünyanın en zor savaşını vermek demektir.”

“İletişimin iki yönlü bir olay olduğunu unutan kişiler sadece konuşmak, konuşmak ve yine konuşmak isterler. Karşılarındaki ağızlarını açınca hemen atılırlar ve “Lafını balla kestim,” tavrıyla kendileri konuşmaya başlarlar. Sizin kafanızı bir süre daha ütüledikten sonra, “Ne kadar güzel sohbet ettik, yine gel, beklerim,” diye sizi uğurlarlar.”

“Bir insanın ilişkilerinin niteliği, o insanın yaşamının kalitesini belirler.”

“Gergin bir toplum içinde yaşıyoruz. Kişileri kuşatan bu gerginliğe esir düşmemek için kişinin kendisiyle ve çevresi ile bilinçli ilişki kurması gerekir. Bilinçli iletişim anlamlı yaşama, anlamlı yaşam da sakin ruh halinin gelişmesine yol açar.”


“Savunucu olmak her zaman zararlı ve kötü değildir. Savunma, ruhsal sağlık açısından bazen gerekli ve yararlı bir davranıştır. Fakat savunma, kendini sık gösteren bir davranış haline gelir ve aşırı derecelere ulaşırsa, sosyal ilişkileri gerçekçi bir zeminde sürdürmeyi engeller ve uyumsuz bir davranış kaynağı haline gelir.”

“İletişim konusunda teknik bilgiler ve beceriler gerekli, fakat kendi başına yeterli değildir. İletişim bilgi ve becerilerinin arkasında gönül zenginliği, sevgi, anlayış ve hoşgörü olmalıdır. Bu temel olmadan her türlü iletişim becerisi yalın ve anlamsız bir egzersizden ileri gidemez.”

"Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez.."

“Dokunma, bir insana en kısa yoldan "Sen benim için önemlisin, seni yalnız bırakmayacağım," mesajları verir. Hiçbir söz bu mesajı dokunma kadar etkili olarak ifade edemez. Bir babanın çocuğunun başını şefkatle okşaması, kızgın birkaç sözden sonra sevgilinin sarılması saatlerce açıklama ve anlatımlardan daha etkilidir.”


“Karşı cinsten biriyle daha kolay ilişki kurmak mı istiyorsunuz? Ağzın değil, bedenin söylediklerini anlamaya çalışın!...”

“Ne ekersen onu biçersin!” çocuk eğitiminde geçerli olan bir deyiştir. Çocuklarının duygu ve düşüncelerini doğal ifadesi içinde kabul eden anne babalar kendine güveni olan, girişimci, insan ilişkilerinde başarılı bireyler yetiştirirken, çocuklarını olumsuz yönde eleştiren, kısıtlayan, onların duygu ve düşüncelerini doğal bir biçimde ifade etmesini engelleyen anne babalar pısırık, çekingen, içine kapanık, alıngan bireyler yetiştirirler.”