Şermin Yaşar’ın
Ev Yapımı Sihirli Değnek Kitabında Geçen Alıntılar
Şermin Yaşar bu kitabında
insanların eskiye göre olumsuz yönde değiştiğini anlatır. Eskiden oluşan
samimiyet kalmamıştır, insanlar daha bencil olmuştur. İnsan mutlu olmak için
geleceğin değil anın kıymetini bilmelidir. Başkası bir adım atmıyorsa kendisi
ilk adımı başlatmalıdır. Paylaşmak, yardımlaşmak ve dayanışma içinde olmak
gerekir. Kendi ışığımıza güvenmeliyiz, kıskanç olmamalıyız, biz anlayışı ile
hareket etmeliyiz. Gerçek anlamda insan , iyi ve erdemli bir insan olmalıyız.
Gülmeyi bilmek gerekir. Tebessüm etmek gerekir. Mutlu olmaya çalışmak, sahip
olduklarımızın kıymetini bilmek gerekir.
Kitapta geçen alıntılar şunlardır:
“İyi insan olmak için akıl
gerekmez. Ve kötüler her daim akıllılardan çıkar. Bırak biz saf olarak
kalalım." diyordu Fareler ve İnsanlar’da Steinbeck... Öyle kalalım. Çünkü iyi
olmak başka bir sıfat.”
“Gördüğü güzellik karşısında sırf
ne yapacağını bilmediği için çekip giden insanlarla dolu dünya.”
“Beklemeyelim. Gelmeyecek. Kimse
gelip sihirli bir değnekle bizim omuzumuza dokunmayacak. Biz yapacağız.
Kendimiz. Kendimizi tanıyıp, kendimize inanıp, kendimiz için özene bezene,
itinayla, sabırla bir sihirli değnek yapacağız.”
“Birine yardım ettiğimizde, alenen
anlatıyor, anlatıyor, gururla bahsediyoruz. Ama birinden yardım gördüğümüzde
bunu bir zayıflık, eksiklik, beceriksizlik olarak görüp saklıyoruz. Birinin
bize yardım ettiğini söylemek ağır geliyor nedense. İlişkilerimizde hesap tutmayı
öğrendik çünkü. Borçlu çıkmak istemiyoruz. İyiliğin hesabı tutulmaz oysa.”
“Değerli bir vazonun kırılmasını
mesele haline getirirken, insanın kırılmasını sıradan görür olduk.”
“Kalp meselesidir iyilik..”
“Ne oldu, neye gülüyorsun? diye
soruyorlar bana. İlla bir şey olması mı lazım diyorum, buradayız işte, mutluyuz şu
an, gülümsüyorum ....”
“Mutluluk dediğimiz şey belki de
mutlu olduğumuzun farkına varmamaktır.”
“Sor kendine. Senin mutluluğun yolun
sonunda mı, yoksa yolculukta mı? Her ikisi birden olamaz mı?”
"Denizyıldızları kopan bir
uzvunu kendi kendine yeniden oluşturur ve yaşamaya devam eder. Doğa işini şansa
bırakmıyor. Eğer hala hayattaysan, toparlan ve yoluna devam et. Kendi yaramızı
sarmayı öğrenebildiğimizde, daha sıkı tutunacağız..."
“İşime gelmiyor” diyememenin
kılıfı, mükemmelliyetçi olmak.”
“Dünyanın bütün olumsuzluklarına
rağmen, güneş her sabah yeniden doğuyorsa, her sabah yeni bir güne açıyorsak
gözlerimizi, bunun bize sunulan en büyük şans olduğuna inanıp “yeniden”
diyeceğiz... Bir kez daha... Yeniden...”
"Oysa kabullenebilsek
kendimizi, geçmişimizle, geldiğimiz yerle, bizi biz yapan insanlarla
barışabilsek her şey daha kolay olacak. O zaman daha kolay çıkabileceğiz kendi
yolculuğumuza."
“Güven... Sev... Ama temkinli ol.”
“Kendi özünden ödü kopuyor bazı
insanların. Mensup oldukları milletten haz etmeyenler olduğu gibi, kendi
memleketinden, özünden, ailesinden, doğduğu, büyüdüğü, çocukluğunu
geçirdiği şehirden utananlar bile var.”
“Mutluluk denen şeyin bir ömür
olduğunu, seni kavrayıp alıp götürdüğünü, sonsuza kadar sürdüğünü, çok büyük,
çoook büyük olduğunu sanıyor insanlar. Bu yüzden bekliyorlar, çok bekliyorlar,
bazen bir ömür bekliyorlar. Oysa mutluluk denen şey an meselesi. Kısacık anlar,
küçük zamanlarda saklı.”
“Bir arkadaşımla sohbet ederken
aramızda şu konuşma geçti. Dedi ki, “sen bildiğin iyi şeyleri, güzel şeyleri
insanlarla paylaşmaktan çekinmiyorsun. Oysa kadınlar söylemez, kendine saklar.
Bir kıyafeti nerden aldığını söylemez mesela, gidip o da alsın istemez. Bazı
tarifleri kendine saklar, nasıl yaptığını anlatmaz. Genel olarak kadınlar
birbirinin yükselmesini, iyi noktalara gelmesini de istemez. Senin böyle bir
kıskançlığın da yok.” Cevaben dedim ki, °evet kadınlar birbirini çekemeyebilir,
birbirini kıskanabilir, kadınlar paylaşmıyor olabilir ama insanlar paylaşır…”
“Kalbin sadece kan pompalamaya
yaradığına inananlar bize şunu söyleyecekler: “Bu kadar çok sevme, üzülürsün.
Sevdiğini belli etme, kullanılırsın. Çok sevmek zayıflıktır, sen güçlü ol”
diyecekler. Bu güçlü ama yalnız olanların, sevgisini kendine saklamış ve “tek
başına” kalmışların doğrusu. İnanma. Genişlet kalbini. Herkese yer aç. Sev ve
sevdiğini söyle. Birine seni seviyorum dediğinde, karşındakinin “ben de seni
seviyorum” deme ihtimali çok yüksektir. Eğer sevdiğini söylemezsen, sevildiğini
duyma ihtimalin de aynı oranda düşer. Ne ki, zayıf diyeceklermiş... Varsın öyle
olsun, sen kalbinin hakkını ver.”
“Yalnızlık... Edebiyatın yarısı bu
kelime üzerine kurulu. Yüzyılın belası. Herkes yalnızlıktan şikayet ediyor, “o
kadar yalnızım ki” diyorlar boyunlarını bükerek. İnsan düşünmeden edemiyor,
herkes bu kadar yalnızsa neden birbirine yoldaş olmuyor insanlar?”
“Her daraldığında yüzünü soğuk
suyla yıka, temiz havayı çek içine ve hemen gözlerini güzelliklere çevir. Sonra
bu güzellikleri topla gözlerinde.”
“Birine seni seviyorum dediğinde,
karşındakinin “ben de seni seviyorum” deme ihtimali çok yüksektir. Eğer
sevdiğini söylemezsen, sevildiğini duyma ihtimalin de aynı oranda düşer.”
“Yüce kapital sistemin tüketim çılgınlığının eseri bu her şeye kolay ulaşılabiliyor ve hiç bir şeyden tat alamayan bir nesil oluşuyor. eskiden bir şeker bile sevinmeye yeterdi.”
“Tangara kuşu; eşsiz bir güzelliğe
sahip, renkleri büyüleyici bir kuş. Fakat içler acısı bir sesi var. Çit kuşu;
küçücük, çelimsiz, renksiz, bir kuş... Fakat dinlenmeye doyulmaz güzellikte bir
sesi var. Bütün güzellikler sende olamaz. Dön bak kendine, boyum kısa ama sesim
güzel; sesim kötü ama gözüm güzel dediğinde, kendi baharını bulacaksın...”
Kendi ışığına güvenen, başkasının
parlamasından rahatsızlık duymaz.. Victor Hugo.
“İlk kim dedi "bayramlarda el
öpmeyin, el öpmek geriliktir, tokalaşın" diye? Ve ilk kim inandı? İlk kim
"aman hastalık bulaşıyor, dikkat çok sarılmayın bayramlarda" dedi ve
ilk kim buna itibar etti? İlk kim "bayramlar tatildir, güneye inelim"
dedi, ilk hangi araba yolunu memleketten sahile çevirdi? İlk hangi evde
kalkılmadı bayram namazına, erkenden uyanmadı ev halkı, ilk hangi evde
bayramlaşılmadı? Hangi hain bayramda kapısına gelen çocukları kaçırdı ilk kez?
Annelerin gönlüne şüphe, korku tohumları ekti. Onun yüzünden kapılar kapandı ve
çalınmaz oldu. Çocuklar bir film geri sarıyormuş gibi anlamsızca uzaklaştılar
kapı önlerinden. Şekerler, mendiller, kolonyalar kapının arkasında kaldı. İlk
kim kucak kucak kıyafet, ayakkabı taşıdı eve, bayramlık denen o güzelim
heyecanın bir önemi kalmadı. İlk kim yatağımızın başından bayramlıklarımızı,
kalbimizden bayram heyecanını alıp kaçtı?”
“Kar tanelerinin hepsi altı
köşelidir ve hiçbiri birbirine benzemez. Başına düşen, kirpiğine değen, omzuna
konan her kar tanesi sana özel, senin için, başka kimsede yok.”
“En büyük sorunlarımızdan biri de
bu değil mi? “Kimseye Güvenme!”.. Güvenmeyelim ve sürekli tedirgin yaşayalım.
İki değil, dört, altı, sekiz gözümüz olsun. Kesin arkamdan bir iş çeviriyor,
kesin başka bir şeyler dönüyor diye düşünüp herkese şüphe ile bakalım ve
uykularımızdan olalım. Zerre kadar huzurumuz kalmasın ama güvenmeyelim! Böyle
mi koruyacağız kendimizi? Etrafımıza yalnızlıkla, kaygıyla, güvensizlikle
ördüğümüz duvar mı koruyacak bizi? Daha makul bir önerim var. Güven... Sev...
Ama temkinli ol. Kendi hesabıma şunu söyleyebilirim: Yaşayacağım en büyük hayal
kırıklığını, korkarak yaşamaya tercih ederim...”
“Önce sen mutlu et kendini.”
“Hayatın adaletsizliği” diye bağırıyoruz. Yakalayıp incittiğimiz kelebekler sessizce şöyle diyor: “Doğa adil, adaletsiz olan insan.”
0 Comments:
Yorum Gönder
Deneme