Türkçe Dersi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkçe Dersi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çevrenizde Türkçe Olmayan Tabelalar Var Mı? Varsa Bunlar Hakkındaki Düşüncelerinizi Söyleyiniz.


Çevrenizde Türkçe  Olmayan Tabelalar Var Mı?  Varsa Bunlar  Hakkındaki Düşüncelerinizi Söyleyiniz.

Çevremizde  ne yazık ki Türkçe olmayan tabelalar vardır.  Arapça, İngilizce  gibi -ne yazık ki- yabancı iş yerleri adları kendi ülkemizde vardır. Kendi dilimizin kelimelerini  kullanmak varken nedense yabancı adlarını kullanmaya özen gösteriyoruz. Bu son derece  yanlış bir tutumdur. Örneğin yemek evlerine “Cafe, Restaurant” deniliyor. Ayrıca “Pizza Hut, Cafe Show, SHOW ROOM” gibi yabancı sözcükleri kullanmak son derece doğal karşılanır oldu. Daha birçok yabancı isimler kullanılıyor. Böylece kendi  çocuklarımız kendi kelimelerine yabancı kalıyor ve milli benliğini kaybediyor. Kendi özümüzü korumak için ana dilimize sahip çıkmalıyız ve her zaman Türkçe kelimeler kullanmalıyız, iş yerlerimize de Türkçe isimler vermeliyiz.

Not: Türkçesi varken  yabancı sözcüklerin kullanılmasını doğru buluyor musunuz? Niçin?
Cevap: Tabi ki yanlış buluyorum. Çünkü kendi dilimiz o kadar zengin bir dildir ki   başka dillerin kelimelerini kullanmaya ve özenti bir toplum olmaya hiç gerek yoktur. Kendi ana  dilimiz varken , kendi özümüz varken yabancı toplumların dilini kullanmak kendi benliğini kaybetmekten başka bir şey değildir. Her zaman ana dilimizin güzel sözcüklerini kullanmalıyız ve yeni kelimeler türetmeliyiz.  Kültürümüzü korumak için, gelenek ve göreneklerimizi yaşatmak için kendi dilimizin kıymetini bilmeliyiz ve Türkçe kelimeler  kullanmalıyız. Mustafa Kemal Atatürk’ün dilimiz ile ilgili şu sözünü de unutmamalıyız:

Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.


Ezberlediğiniz Gurbet Konulu Şiiri Arkadaşlarınıza Okuyunuz


Ezberlediğiniz Gurbet Konulu  Şiiri  Arkadaşlarınıza Okuyunuz.

İnsanların  kendi vatanlarından ayrılması, başka yerlerde yaşaması zordur. İnsanın sıla hasreti  çekmesi kadar zor bir şey yoktur. Çünkü insan  kendi vatanının  toprağını, havasını, suyunu özler. Orada insanın anıları vardır, özlemleri vardır, hasretleri vardır.

Gurbet Konulu ezberlediğim şiir şudur: 
Bu o acılardan ki
Tadını tadan bilir
İçimde bir acı var
Doğunca sorsam aya;
Gözümün ağlamaya
Ne çok ihtiyacı var…

Bu öyle bir sızı ki
Vatandan bıkılmadan,
Gurbete çıkılmadan
Anlaşılmaz, bilinmez…

O gurbetin kızı ki:
Saçlarını ay örer;
Ona ait sevgiler
Kavuşmadan silinmez…

Kavuşunca o kıza
Duyduğum ayrılığı,
Ne hıyanet, ne ölüm,
Ne saçı büklüm büklüm
Bir bakışın ışığı

Yakamaz, duyuramaz.
Ne kadar anlatsam az
Gurbet denen acıyı
O gönüller anlar ki

Gurbeti vatan bilir;
Bu onulmaz sancıyı
Gurbette tek başına
Kalarak kana kana
Candan ağlayan bilir.  Orhan Şaik Gökyay

Gurbet ile ilgili ezberlediğim  diğer şiir ise şudur:
Gurbet o kadar acı
Ki, ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı
Hepsi başka biçimde

Eriyorum gitgide
Elveda her ümide!
Gurbet benliğimi de
Bitirdi bir biçimde

Ne arzum ne emelim
Yaralanmış bir El’im
Ben gurbette değilim
Gurbet benim içimde.   Kemalettin Kamu

Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı Hakkında Edindiğiniz Bilgileri Aşağıya Kısaca Yazınız.


Mehmet Akif Ersoy’un  Hayatı Hakkında Edindiğiniz Bilgileri Aşağıya Kısaca Yazınız.

Hayatı:
- İstanbul’da dünyaya gelmiştir.
- İstiklal Marşı’nın yazarıdır. Kendisine Milli Şair de denilir.
-  Kaynağını İslam Dininden almıştır. İmani şiirler ve manzum hikayaler yazmıştır.
- Fatih Rüştiyesini  ve İstanbul İdadisini bitirdikten sonra, Halkalı Baytar Mektebinden mezun olmuştur.
- Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi ile Edebiyat  Fakültesinde  edebiyat dersleri okutmuştur.
- Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’ya  inceleme gezisine gönderilmiştir.
- Burdur Milletvekili  olmuştur .
- Türk şiirine gerçek realizmi getiren kişidir.
- Aruz ölçüsünü ustalıkla kullanmıştır .
- Epik ve didaktik şiirler yazmıştır.
- Şiirinin konusunu genelde günlük olaylardan esinlenerek yazmıştır.
- İstiklal Marşı’nı halka armağan ettiği için  marşı kitabına almamıştır.
- Nazmı nesre yaklaştırmıştır.

Tarihimizdeki Değeri:
Milli şairimiz olan Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’nı  yazmış ve bunu milletine armağan etmiştir. Yazdığı bu marş o kadar güzel ve o kadar etkilidir ki milletimiz marşımızdan  çok etkilenmiş ve marşı çok beğenmiştir. Onun için Mehmet Akif Ersoy gönüllerde taht edinmiştir. Yazdığı İstiklal Marşı için tek kuruş dahi talep etmemiş, para verilirse bu işi yapmayacağını söyleyen değerli bir şahsiyettir.


Eserleri: Çanakkale Şehitlerine, Asım, Küfe, Safahat, Seyfi Baba, Gölgeler, Hatıralar, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Bülbül.


Eserlerinde işlediği konular: Vatan sevgisi, millet sevgisi, yoksulluk, cehalet,  kahramanlık,  manzum hikayeler, epik ve didaktik şiirler.

Not: Mehmet Akif Ersoy’un bir şiirini burada paylaşalım:

Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ;
Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre .
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sîs-i İlâhî o metîn istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer ;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.