Türkülerin hikayesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkülerin hikayesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kırmızı Gül Demet Demet Türküsünün Hikayesi

 

Kırmızı Gül Demet Demet Türküsünün Hikayesi


Erzurum'un meşhur tüccarları yakın ticaret merkezlerine mal götürüp mal getirirlermiş. Tebriz ve Revan (Erivan) bu ticaret merkezlerinin en gözde şehirleriymiş. Tebriz'e giden tüccarlar, Revan’a da mal almaya gider, aldıkları malları da Erzurum pazarında satarlarmış. Rivayete  göre  yıllar yılla önce genç yaşında dul kalmış, oldukça zengin bir hanım ile onun biricik çocuğu varmış. Kadının eşi tüccar olan eşi ölünce kadın ve çocuğu yapayalnız kalmışlar. Kadın da bu duruma üzülmüş ama yine eşinin bıraktığı işlerin başına geçmiş. Çocuğu ise kadının tek tesellisi olmuş.  Kadın oğluna o kadar düşkünmüş ki onu yere göğe sığdıramazmış. Esen yelden, doğan günden esirgermiş. Kadın oğlunu en güzel şekilde yetiştirmiş ve çocuk büyümüş ve genç ve çalışan, sevecen, merhametli bir delikanlı olmuş. Kadının oğluna olan düşkünlüğü ise her geçen gün daha da artmaya başlamış. 


Oğlan  küçük yaşlardan beri arkadaşlarıyla oyundan dönerken bile iner bahçeye gül toplar ve onları anasına sunarmış. Bu oğlan da öyle bir alışkanlık haline gelmiş ki kırmızı gül toplamadan eve, anasının yanına gitmez olmuş. Ana da oğlunu, dünyanın en güzel güllerinden daha güzel görürmüş. Bu kırmızı güller zamanla, ana ile oğul arasında adeta sevginin bir sembolü haline gelmiş.  Kadının biricik oğlu büyümüş ve çalışkan ve başarılı bir genç olmuş. İnsanlar tarafından da çok sevilmiş. Gel zaman, git zaman, bir keresinde, bu zengin kadının oğlu yine bir sıcak yaz günü kervancılara katılıp Revan pazarına mal almaya gitmek üzere yola koyulmuş. Yazın sıcağı öğle vakti olunca çökmüş kervanın başına. 


 Aşırı sıcak herkesi yorgun düşürmüş: Bir de salgın bir hastalık başlamış ve bu salgın hastalıkta kadının biricik oğlu da ölmüş. Kadın çocuğundan haber alamayınca çıkıp gelmiş kervancıların olduğu yere ama kimse ona oğlun öldü diyememiş. Nihayet acı haberi kervancıbaşı söylemiş gözü yaşlı anaya. Yaka yırtmış, yaş dökmüş, başını taştan taşlara vurmuş. Sonra acı bir feryat koparıp ağaçlara doğru koşmuş. O ağaç senin bu ağaç benim gitmiş gelmiş. Ağaçlara sarılmış ağlamış, toprağa yüzünü sürmüş ağlamış. Gözlerinden kanlı, topraklı yaşlar akmış. Yüreğindeki evlat acısını bağıra bağıra haykırmış dağlara, taşlara kadıncağız.


 O duygu yüklü kadın,  o evlatsız kalan ana, bağrını yerlere sürümüş durmuş. Oğlunun güzel cemalini, kırmızı güller toplayıp getirdiği güzel günleri düşlerken içine farkı bir sızı çökmüş ve ardı sıra yanık mı yanık bir türkü tutturmuş. İşte bu türkü o kadının oğlu için söylediği türküdür. Bütün yurtta yıllardan beri sevilerek söylenen bir türküdür kırmızı gül türküsü. Bir annenin evlat acısının ona söylettiği ağıttır Kırmızı Gül türküsü. Her söyleyende ve dinleyenin yüreğine bir burukluk bırakır bu türkü, bu ağıt.


Kırmız Gül Demet Demet Türküsünün Sözleri

Kırmızı gül, demet demet
Kırmızı gül, demet demet
Sevda değil bir alamet
Balam nenni, yavrum nenni
Sevda değil bir alamet
Balam nenni, yavrum nenni

Gitti gelmez o Muhammed
Gitti gelmez o Muhammed
Şol revanda balam kaldı
Yavrum kaldı, balam nenni
Şol revanda balam kaldı
Yavrum kaldı, balam nenni

Kırmızı gül her dem olmaz
Kırmızı gül her dem olmaz
Yaralara merhem olmaz
Balam nenni, yavrum nenni
Yaralara merhem olmaz
Balam nenni, yavrum nenni

Ol tabipten merhem gelmez
Ol tabipten merhem gelmez
Şol revanda balam kaldı
Yavrum kaldı, balam nenni
Şol revanda balam kaldı
Yavrum kaldı, balam nenni

Sevdiğiniz Bir Türkünün Oluşum Hikayesini Anlatıp Seçtiğiniz Türküyü Sınıfta Okuyunuz

 

Sevdiğiniz Bir Türkünün Oluşum Hikayesini Anlatıp Seçtiğiniz Türküyü Sınıfta Okuyunuz

Ülkemizin başkenti olan Ankara’nın meşhur bir elması vardır. Bu elmaya misket adı verilir. Küçücük bir elmadır bu elma türü. Ganizade ailesinin Huriye adında şirin mi şirin güzel mi güzel bir kızı vardır. Huriye evlerinin bahçesinde olan elma ağacına çıkar ve aşık olduğu, canından çok sevdiği Osman Efe’yi bekler orada. Osman Efe de  Ankara’nın sayılı efelerinden biridir. Yakışıklı, genç, geniş omuzlu,  yiğit bir delikanlıdır.  Osman Efe Huriyelerin evinin önünden geçtiği zaman Huriye hemen elma ağacına çıkıyor ve Osman Efe de onu görüyor. İkisinin de yüreğinde  heyecan, aşk  duygusu başlıyor. Osman Efe Huriye’ye Misket diye hitap ediyor.

 

O yörenin  bir de meşhur ağası vardır. Adı Kır Ağa’dır. Kır Ağa  günlerden bir gün Huriye’yi su doldururken görüyor ve Huriye’yi çok beğeniyor. Kır Ağa, Huriye’ye görücü gönderiyor. Huriye’nin babası ise Kır Ağa zengin diye buna mutlu oluyor ve Annesi, Huriye’nin ağzını arıyor, fakat Huriye ”Ölsem DE  Kır Ağa’ya varmam” diyor. Huriye, akşamı zor ediyor ve olanları bir an önce sevdiğine anlatmak istiyor. Bahçeye çıkıp, Osman Efe’nin yolunu gözlemeye başlıyor. Uzaktan atını görünce, tırmanıp çıkıyor elma ağacına. Başına gelenleri anlatıyor sevdiğine,  Osman Efe’sine. Osman Efe bunları duyunca çılgına dönüyor ve  Kır Ağa’ya haber gönderiyor , ”Kendini sever, sayarım. Yiğit kişi bellerim. Yolumdan çekilsin. Sonu iyi olmaz” diyor.. Haberi Osman Efe’den Kır Ağa’ya götürenler, bire bin katarak anlatıyorlar Kır Ağa’ya . Şunu diyorlar:  ”Osman diyor ki, Kır Ağa kim oluyor da benim yavuklumu alacak. Leşini sararım”  falan diyerek yalan yanlış abartmalarla dolduruyorlar Kır Ağa’yı.

 

Kır Ağa, ”Demek dünkü çocuk bize meydan okuyor. Kendine güveniyorsa karşıma çıksın” diye Osman Efe’ye haber gönderiyor.  Tabii haberi götürenler Osman Efe’ye de olayı  abartarak anlatıyorlar. Osman Efe Kır Ağa’ya, Kır Ağa Osman Efe’ye  öfkeleniyor ve kinleniyorlar. Sonunda  kıran kırana kavga ediyorlar ve kazanan Huriye’yi alsın diyorlar. Belirlenen gün ve yerde karşılaşıyorlar. Bıçaklar çekiliyor. Huriye ise durumu merakla bekliyor. Çıkmış elma ağacı üstüne, olanları gözlüyor. Bir yandan da Osman Efe için dua ediyor. Osman Efe ise Kır Ağa karşısında aslanlar gibi dövüşüyor. Kır Ağa birden duruyor. ”Benimle böylesine boy ölçüşen yiğide, ben kıyamam. Koç olacak kuzuya bıçak çekemem. Vur bıçağını bağrıma. Misket senin olsun” diyor. Osman Efe önce şaşırıyor, sonra oda bıçağını yere atıyor ve koşup ellerine sarılıyor Kır Ağa’nın ve her ikisi barışıyorlar. 


 Huriye olayları ağaçtan izliyor ve ne olduğunu tam anlayamıyor. Derken kalabalık yaklaşır, önde Kır Ağa, arkasında kalabalık.  Huriye’nin  gözleri Osman Efe’yi arıyor ama Osman Efe görünmüyor o sırada Huriye’nin gözüne.  Daha sonra ağaçta  Huriye’nin aniden başı dönüyor, gözleri kararıyor, tepe üstü ağaçtan aşağı düşerek cansız bir şekilde yere yığılıyor. Çok geçmeden kalabalık elma ağacına ulaşınca, bir feryattır kopuyor. Osman Efe, sığmıyor oralara. Kadınlar kızlar perişan. Misket kızın yani Huriye’nin hikayesi dilden dile dolaşıp türkü oluyor.

 

Güvercin Uçuverdi (Misket) Türküsünün Sözleri ise şunlardır:

Güvercin uçuverdi
Kanadın açıverdi
Elin oğlu değil mi
Sevdi de kaçıverdi

A benim aslan yarim
Duvara yaslan yarim
Duvar cefa götürmez
Sineme yaslan yarim

Güvercinim uyur mu
Çağırsam uyanır mı
Yar orada ben burda
Buna can dayanır mı

A benim hacı yarim
Başımın tacı yarim
Eller bana acımaz
Sen bari acı yarim

Caminin müezzini yok
İçinin düzeni yok
Çok memleketler gezdim
Misget’ten güzeli yok

Daracık daracık sokaklar
Misget şeker topaklar
Pul pul olsun dökülsün
Seni öpen dudaklar

Caminin ezan vakti
İçinin düzen vakti
Ben Misget’i yitirdim
Sonbahar gazel vakti

Gökte yıldız sayılmaz
Çiğ yumurta soyulmaz
Üçer avrat almayan
Hiç erkekten sayılmaz