Mangala Göçürme Oyunu Metninin Soru ve Cevapları

 

Mangala Göçürme Oyunu Metninin Soru ve Cevapları

 

MANGALA/GÖÇÜRME OYUNU

 

Mangala/göçürme genellikle iki kişi tarafından oynanan, bunun yanı sıra iki grubun birlikte oynamasına da imkân sağlayan Türk strateji ve zekâ oyunudur.
Toprağa kazılan çukurlarda oynanabileceği gibi oyuna özel tasarlanmış tahtalarda da oynanabilir. Her yaştan oyuncunun oynayabileceği bu oyunda amaç, en çok taşı toplamaktır.
Oyunda taş yerine tohum ya da tane de kullanılabilir. Oyun, oyuncu sayısına ve oyunun çeşitlerine göre iki, üç ya da dört sıralı çukurlarda oynanabilir.
Taşlar oyunun kurallarına göre çukurlara dağıtılır ve en çok taşı toplayabilen oyuncu oyunu kazanır. Oyunun süresi de oyunculara ve oyunun kurallarına bağlı olarak değişir.
Osmanlı Döneminde özellikle saraylarda, hanlarda ve cami avlularında oynanan mangala oyunu, sosyalleşme ve kültür paylaşımı araçlarından biri olarak görülmüştür. Bu durum, Osmanlı Dönemine ait pek çok tasvir ve resimde de izlenebilmektedir.
Bugün ise “mangala oyunu”; her yaştan oyuncunun ev, okul, kurs, geleneksel kutlama alanları gibi farklı mekânlarda her an oynanabilmesi bakımından sosyalleşme ve kültür paylaşımı işlevini sürdürmektedir.
Dîvânu Lugâti’t-Türk’te Göçürme veya Köçürme adıyla anılan oyun Türkiye’nin pek çok yerinde “Göçürme”, “Mankala”, “Kümelek”, “Dokuz Kuyu”, “Dokuz Taş”, “Emme”, “Kale”, “Mele”, “Hane”, “Kuyucuk Taşı”, “Göçme” gibi farklı adlarla bilinir.
Geniş bir coğrafyada kendine yer bulan oyun; uygulayıcılarının bilişsel, duyuşsal ve motor becerilerini geliştiren, stratejik ve yaratıcı düşünme kabiliyetini arttıran bir yapıya sahiptir. Dünya üzerinde bu oyunun onlarca farklı çeşidi bulunmaktadır.

Okuduğunuz metinden hareketle aşağıdaki soruları cevaplayınız?


* Mangala oyunu nasıl oynanmaktadır?

Toprağa kazılan çukurlarda oynanabileceği gibi oyuna özel tasarlanmış tahtalarda da oynanabilir. Her yaştan oyuncunun oynayabileceği bu oyunda amaç, en çok taşı toplamaktır.


*  Sizce mangalanın sosyalleşme ve kültür paylaşımı araçlarından biri olarak görülmesinin sebebi nedir?

cevap: Düşünme becerilerini geliştirir,  o iletişimi artırır, duygular ve düşünceler ortaya çıkar. İnsanları bir araya getirdiği için sosyalleşmeyi sağlar.

 

 

*  Metnin anahtar kelimelerini yazınız.

Cevap: Mangala, kültür paylaşımı, taş,  oyun, beceri,  sosyalleşme.

* Aşağıda anlamı verilen kelimelerin metnin anahtar kelimelerinden hangilerine ait olduğunu yazınız.

Cevap:

Anlam: Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence. (Oyun)
Anlam: Kişinin yatkınlık ve öğrenime bağlı olarak bir işi başarma ve bir işlemi amaca uygun olarak sonuçlandırma yeteneği; maharet. (Beceri)


* Zeka oyunlarından hangilerini oynadınız?

Tangram, polyomino, küp sayma, şekil oluşturma, labirentler, düğüm oyunları, rubikkübü, soma küpleri, mekanik ayırma bilmeceleri, mikado, jenga, yap-boz-lar, sudoku oyunlarını oynadım.

 

* Oynadığınız biri zeka oyunundaki gözlem ve deneyimlerinizi anlatan bir konuşma yapınız.


Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım. Benim en sevdiğim zeka oyunlarından biri sudokudur.  Sudoku oyunu Oynama alanı, kenarda 3 hücre ile küçük karelere bölünmüş 9x9 karedir. Oyunun amacı, her bir sırada, her bir sütunda ve her bir küçük 3 × 3 karede her numara sadece bir kez yer alacak şekilde boş hücreleri 1'den 9'a kadar rakamlarla doldurmaktır.


Sudoku, rakamlardan oluşan bir mantık bulmaca oyunudur. Bunu çözmek için konsantre olmanız ve aynı zamanda mantıksal düşünmeyi kullanmalısınız. Sudoku'nun zorluğu, başlangıçta doldurulmuş olan hücrelerin sayısına ve bunu çözmek için kullanılması gereken yöntemlere bağlıdır. Düzenli Sudoku oynamak hafızayı, mental netliği geliştirir ve beyin hücrelerinin yaşlanmasını azaltır. Bunun için bende bu oyunu oynarken büyük keyif alıyorum ve bu oyun sayesinde daha dikkatli oluyorum. Anlatacaklarım bunlardır. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

 

 

 

Deniz ve Öğretmenin Duygu Durumlarını Belirleyip Söyleyiniz

 

Deniz ve Öğretmenin Duygu Durumlarını Belirleyip Söyleyiniz


“ Öğretmen Dede, uçurtmamı kaçırdım, yakala onu, lütfen!

Yakala!... diye bağırıyor küçük Deniz ve bana doğru koşuyor.

“Üzülme!” dedim. “Sana yeniden yapacağım. Hem öyle kocaman, öyle güzel olacak ki gökyüzünde süzülürken tüm kuşlar onu kıskanacak.”

“Şimdi istiyorum” dedi ağlamaklı bir sesle. ”Şimdi!”

Kuyruğunu sallayarak gittikçe uzaklaşan uçurtmanın arkasından hüzünle baktı küçüğüm. Sanki sevinçleri de onunla uzaklaşıyor.


 

Deniz'in duygu durumu şu şekildedir: Uçurtması kaçtığı için kendini çaresiz ve yorgun hissetmiştir. Bundan dolayı da canı yanmış gibi çok mutsuzdur. Çünkü büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Hemen yeniden uçurtma istemiştir. Çocuk olduğu için sabırsız olması son derece doğaldır. Bir an önce kaçan uçurmayı yakalamak istediği için telaşlanmıştır. Yani endişe etmiştir. Çünkü o da diğer çocuklar gibi mutlu olmak istemiş ve olamamıştır. Tüm sevinci gittiği için duygusal bir şekilde , ağlamaklı bir şekilde davranmaya devam etmiştir.

 

Emekli öğretmenin duygu durumu ise şu şekildedir: Deniz’in duygularını anlayabilmiş, onun için üzülmüş ama umudunu kaybetmemiştir. Daha güzelini yapacağına inandığı için, Deniz'i mutlu olarak göreceği için güzel günleri düşünmeye başlamıştır. Bunun için çocuğa karşı şefkatli ve merhametli davranmış, babacan bir tavır takınmıştır. Onu kırmamış, kaybetmeseydin sen de deyip onu azarlamamıştır ve kendisini onun yerine koyarak yani empati kurarak çocuğa güzel bir şekilde yaklaşmıştır. Kötümser olmamış, iyimser davranmıştır. Yardımsever ve çok iyi bir öğretmen, umutlu bir öğretmen, koruyucu ve samimi bir öğretmendir. Çünkü çocuğun duygularını en iyi şekilde anlamaya çalışmış ve ona kibar davranmıştır.

Öğretmenin Sevinci Metnindeki Emekli Öğretmenin Aşağıda Verilen Davranışlarından Hareketle Hangi Kişilik Özelliklerine Sahip Olduğu Söylenebilir?

 

Öğretmenin Sevinci Metnindeki Emekli Öğretmenin Aşağıda Verilen Davranışlarından Hareketle Hangi Kişilik Özelliklerine Sahip Olduğu Söylenebilir? 3. etkinlik


Çocuklarla arasında samimi ve güçlü bir bağ kurması: Samimi, sıcakkanlı,  sosyal ve doğal olduğunu gösterir.

Çocuklara verdiği sözü tutması: Güvenilir, doğru ve dürüst bir insan olduğunu gösterir.


 Çocukların güvenliğini ve mutluluğunu sağlamak için gerekenleri yapması: İnce düşünceli, sorumluluk sahibi, sevecen, koruyucu bir kişilik özelliğine sahip olduğunu gösterir.

Çocukların istediklerini dikkate alması: Empati kurma düşüncesine sahip, anlayışlı ve çocuklara karşı sevgi dolu,  olduğunu gösterir.

Çocukların mutluluğu için çok sayıda uçurtma hazırlayıp yorulması: Fedakâr, sorumluluk sahibi, çalışkan, empati kurabilen bir kişilik özelliğine sahip olduğunu gösterir.


Not: Çocukların emekli öğretmeni sevmelerinde yukarıda yazdığım özelliklerin etkisi çoktur. Çünkü emekli öğretmen her şeyden önce içinde çocuk sevgisi taşıyan, sıcakkanlı, fedakar, empati kuran, sorumluluk sahibi bir insandır. Çocuklarına olan ilgisi ve sevgisi onun nasıl iyi ve anlayışlı bir öğretmen olduğunu da gösterir. Güvenilir olması, özverili olması, sevgi dolu olması, çocuk ruhu ile hareket etmesi ve çocuklarla arasında bağ kurması çocukların onu sevmesinin en önemli nedenlerinden biridir.

Öğretmenin Sevinci Metninin 2. Etkinliğinin Soru ve Cevapları

 

Öğretmenin Sevinci Metninin 2. Etkinliğinin Soru ve Cevapları

 

1)  Öğretmen, emekli olduktan sonra neden uçurtma yapmaya karar vermiştir?

Cevap: Öğretmen boş durmayı sevmediği için, bir işle meşgul olmak ve çocuklardan uzak kalmamak için, onların heyecanına ortak olmak ve mutlu olmak için uçurtma yapmaya karar vermiştir.


 2) Öğretmen, uçurtma sayısını neden artırmaya karar vermiştir?

Daha fazla çocuğu mutlu etmek ve onların yüzündeki mutluluğu görmek için uçurtma sayısını artırmıştır.

3. Çocuklar, uçurtmalarını gökyüzüne bıraktıklarında ne hissetmişlerdir?

Uçurtmaların özgürlüğe giden yol olduğunu hissetmişlerdir. Kendilerini özgür ve mutlu hissetmişlerdir. Çocuklar, uçurtmalarını gökyüzüne bıraktıklarında çok heyecanlanmış ve mutlu olmuşlardır.  Çocukların içi içine sığmamıştır. Mis gibi temiz havayı içine çekmişlerdir ve uçurtmanın özgürlüğü onlara kendi özgürlüklerini d e hatırlatmış olabilir diye düşünüyorum.

4) Deniz, uçurtmasını kaybedince neler hissetmiştir? Öğretmen, Deniz’e nasıl bir öneride bulunmuştur?

cevap: Ağlamış ve çok mutsuz olmuş, hayal kırıklığına uğramıştır. Umduğunu bulamadığı için özgürlük elden gitti diye düşünmüş olabilir. Tüm emek boşa gitti diye yorgun hissetmiş olabilir kendisini Küçük Deniz. Üzülme demiş öğretmen. Sana yeniden bir uçurtma yapacağım. Hem de öyle kocaman, öyle güzel olacak ki, gökyüzünde süzülürken tüm kuşlar onu kıskanacak demiştir.


5) Söz öğretmenin yerinde olsaydınız çocukları sevindirmek için neler yapardınız?

Evimin bahçesinde çocuklara mangal yapardım ve onları kendi elimle beslerdim daha sonra onlara aldığım hediye paketlerini gözlerinin içine bakarak ve onları çok sevdiğimi hissettirerek öğrencilerime verirdim. Onları kütüphaneye götürürdüm ve orada bira zaman geçirirdim. Kırtasiyeye götürürdüm ve her birine sevdiği kitaptan birer tane alırdım. Pikniğe götürürdüm, müze gezisine götürürdüm, okulun bahçesinde onlarla futbol maçı yapardım, voleybol oynadım ve daha birçok şey yapardım.

Sizce Çocukların Zaman Geçirdiği Ortak Yaşam Alanlarının Korunmaması Ne Gibi Sorunlara Yol Açabilir?

 

Sizce Çocukların Zaman Geçirdiği Ortak Yaşam Alanlarının Korunmaması Ne Gibi Sorunlara Yol Açabilir?


Hepimizin ortak kullandığı bazı yaşam alanları vardır: Sahil, çocuk parkı, yeşil alanlar gibi. Bu alanları temiz ve düzenli tutmak herkesin sorumluluğundadır. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için çevreye karşı duyarlı olmalıyız. Bu, aynı zamanda sağlıklı ve huzurlu bir ortamda yaşamımızı sürdürmek için de önemlidir. 


Çocukların zaman geçirdiği ortak yaşam alanları korunmadığı zaman çocukların oynayabileceği, eğlenebileceği ve kaliteli vakit geçirebileceği yerler azalmış olur ve çocuklar mutuz olur. Çocuklar ortak yaşam alanlarında birbirleri ile kaynaşmakta ve sosyalleşmektedirler. Bu alanları ortadan kaldırdığımız zaman çocukları yalnızlığa itmiş oluruz ve ruhsuz ve mutsuz çocukla ortaya çıkar. Çocuklar bu alanlarda oynamayıp streslerini atmadığı için rahatlayamazlar ve yaramazlık yapmaya başlarlar.  Ortak yaşam alanlarını hep birlikte korumalı ve temiz tutmalıyız.


 Çocukların mutlu olması için, arkadaşlıklar kurup yeni şeyler öğrenmesi için ortak yaşam alanlarına gereksinim vardır. Bunları yok ettiğimiz zaman, korumadığımız zaman bu alanlar büyük zarar görür ve çocuklar pis bir ortamda oynarlar ve bu da salgın hastalıkları beraberinde getirir.

Ahirete İnanmak İnsan Davranışlarını Nasıl Etkiler?

 

Ahirete İnanmak İnsan Davranışlarını Nasıl Etkiler?


Ahirete inanan insan, her türlü kötülükten uzak durmaya çalışır. Yalan söylemez, başkalarının arkasından konuşmaz. Haksızlık, hırsızlık, içki, kumar, iftira, büyüklenme gibi olumsuz davranışlardan kaçınır. Ahirete inanan insan, daima iyi işler yapmak için çaba harcar. Din ahlaktır. İslam dini de güzel ahlakı, iyi insan olmayı emretmiştir. Dinimiz iyi insan olmaya, dürüst ve güvenilir insan olmayı emretmiştir. 


Ahirete inanan insan kimseye karşı kötülük düşünmez, dili ile kalbi aynı olur. Bu dünyanın gelip geçici olduğunu bildiği için dünya menfaatleri için fırıldak olmaz. Bir öleceğini gerçek anlamda kavrayan bir insan bu dünya için de öbür  dünya için de çok çalışır. Peygamber Efendimiz “Hiç ölmeyecek gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışın.” der. Ahirete inanan insan da her iki dünya için çalışır. Alın teri ile ekmeğini kazanır. Adaletli olur, insan haklarına saygı duyar, hoşgörülü olur. Haksızlık karşısında sessiz kalmaz ve mazlumun yanında zalimin ise karşısında olur. Kendisine verilen işi hakkı ile yerine getirir, devlet malı yemez, rüşvet almaz, rüşvet vermez. Torpille bir işe girmez.


Kısacası;

* Ahirete inanan kişi insanlığın faydasına işler yapmak için çok çalışır ve gününü asla boş geçirmez. Çünkü “bir günü diğer gününe denk olan bizden değildir.” Hz Muhammed.

* Allah yolunda cihat ederler.

Adaletli olur ve ırk ayrımı yapmazlar.

*Yetim ve öksüz hakkı yemezler.

* Ahirete inanan kişi dini ve dünyevi  sorumluluklarını yerine getirir.

*Ahiret inancı insanların kalbine barış ve adalet duyguları kazandırır.

* Ahirete inanan insan güzel ahlaklı olur, yalandan ve gıybetten uzak durur.

* Dünya menfaatlerine  ölesiye bağlanmaz ve dünyanın geçici olduğunun farkındalığı ile iyi bir Müslüman olarak hayat yaşar ve gösterişten ve riyakarlıktan uzak durur.

* Ahiret inancı insanların ümitlerini taze tutar, acılarını hafifletir, zor durumlara katlanmasını sağlar.

Nazım Hikmet’in Yaşamaya Dair Şiiri İle İlgili Deneme

 

 Nazım Hikmet’in Yaşamaya Dair Şiiri İle İlgili Deneme


Nazım Hikmet’in Yaşamaya Dair şiiri insanlara çok güzel mesajlar veren muhteşem bir şiirdir. Yaşamın şakaya gelmeyeceğini ve yaşamının tadını çıkararak yaşamak gerektiği ve yaşamın tadı da ancak çalışarak çıkarılacağı anlatılmıştır. Yaşamı ciddiye almalıyız. Yaşamda anın tadını çıkarmayı bilmek gerekir. Yaşamak demek çalışmak demektir. İnsanlık için, insanlığın faydasına dokunacak buluşlar yapılmalı ve tüm dünya insanlarına faydalı olunmalıdır. 


Bir bilim insanı olunmalı, bir doktor, savcı, hakim vb olunmalıdır ve ülkem için, dünyadaki diğer ülkeler için çalışılmalıdır. Yapılacak şey insan sevgisidir,  Hak için, hukuk için, adalet için, düşünce özgürlüğü için kimi zaman kişinin kendi menfaatlerinden vazgeçmesi gerekir. Çünkü adalet herkese gerekir. Bunun için yaşamı ciddiye almak gerekir. Yaşın kaç olursa olsun yaşamaktan umudunu kesmeyeceksin. Mesela bir fidan dikeceksin ve o fidana aşkla, özlemle, sevgi ile bakacaksın. Ölüme inat yaşamak için der Nazım Hikmet. Yaşamın güncel sorunlarıyla her şeye rağmen ilgilenmeye devam etmeliyiz. Ağır bir hastalığa yakalansak da ağır bir ameliyata girecek olsak da yaşamdan umudumuz kaybetmemeliyiz her şeye rağmen.


 Nerede olursak olalım ister hapishanede, ister dışarıda yine hiç ölmeyecekmiş gibi hayata bağlanalım ve umudumuz asla kaybetmeyelim. Çünkü yaşam her şeyden daha kıymetlidir. Başımıza her türlü kötülükler gelebilir, başımıza tahmin edemeyeceğimiz kötü işler gelebilir ama he şeye rağmen dört elle tutunmalıyız bu hayata. Çünkü yaşamak gerekir, havayı, suyu, yıldızları seyretmek, inadına yaşamak, inadına umutlu ve mutlu olmak gerekir. Bir gün dünyanın bile sonu gelir ve her şey sona erer, ölmediysek eğer yine de yaşamaya devam etmeliyiz. Yeter ki yaşayalım, yeter ki nefes alalım.

 

Yaşamaya Dair 1 Şiiri

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

                       bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

                       yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

                        beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

                                    insanlar için ölebileceksin,

                        hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

                        hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

                        hem de en güzel en gerçek şeyin

                                      yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

                                      yaşamak yanı ağır bastığından.

                                                                                     1947  Nazım Hikmet

                Yaşamaya Dair 2 Şiiri

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan,

              bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

                                en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,

                               diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

                           yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

                        fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

                        belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,

yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

                                    yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

          hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

                                                                      1948

3

Bu dünya soğuyacak,

yıldızların arasında bir yıldız,

                       hem de en ufacıklarından,

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,

                       yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,

hatta bir buz yığını

yahut ölü bir bulut gibi de değil,

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak

                       zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,

duyulacak mahzunluğu şimdiden.

Böylesine sevilecek bu dünya

"Yaşadım" diyebilmen için...

Nazım Hikmet                            

 

 

 

 

Mevlana’nın “Sevgiden Acılar Tatlı Olur, Sevgiden Bakırlar Altın olur, Sevgiden Tortular Berrak Olur, Sevgiden Dertler Şifa Bulur, Sevgiden Ölüler Dirilir, Sevgiden Padişah Köle Olur, Bu Sevgi De Bilginin Sonucudur.” Dizelerinden ve Bu Temada Edindiğiniz Bilgilerden Yararlanarak İnsan Sevgisi Konulu Bilgilendirici Metin Yazınız.

 

Mevlana’nın “Sevgiden Acılar Tatlı Olur, Sevgiden Bakırlar Altın olur, Sevgiden Tortular Berrak Olur, Sevgiden Dertler Şifa Bulur, Sevgiden Ölüler Dirilir, Sevgiden Padişah Köle Olur, Bu Sevgi De Bilginin Sonucudur.”  Dizelerinden ve  Bu Temada Edindiğiniz Bilgilerden  Yararlanarak İnsan Sevgisi Konulu Bilgilendirici Metin Yazınız.


Dünyadaki sorunlar, bencillikler, merhametsizlikler, savaşlar, acılar sevgisizlik yüzünden olmaktadır. Çünkü sevginin olmadığı yerde acı vardır, açgözlülük vardır, hırs vardır. Oysa sevgiden acılar tatlı olur. Çünkü bir insanın yarasına merhem olursanız, acı günlerinde onu severseniz, onun yanında olduğunuzu acı çeken kişiye hissettirseniz o kişinin acıları hafifleyecek acıları tatlı olacak, kişi kendini daha iyi hissedecektir. Çünkü sevgi insanları iyileştiren büyük bir güç, büyük bir silahtır ama iyi bir silah, etkili bir silahtır. Sevgi güçlü bir bağışıklık sistemi, güçlü bir stres atma merkezidir.

 

 Sevgi sayesinde onulmaz denen şeyler olur çünkü sevgi insanları birleştirir, insanların birbirine daha çok saygı duymasını sağlar.  Sevgi sayesinde insanlar empati kurma becerisini daha iyi anlarlar. Sevgi dünyaya gerçek anlamda yayılmış olsaydı bugün savaşlar olmaz, çocuklar bombalar altında can vermez, doğamız kirletilmezdi. Tüm bunların nedeni insanların empatiden yoksun olması, sevgiden yoksun olmasıdır. Oysa sevginin olduğu yerde gül açar, esenlik olur, refah olur. Birlik, beraberlik, kardeşlik ve dayanışma ortaya çıkar. Barış ve huzur dolu bir dünya olur dünyamız. Sevgi dertlere şifa olur, sevgi hayattan umudunu kesmiş, yaşayan ölü gibi olan insanları  yeniden yaşama döndürür ve o kişiler de sevginin gücü sayesinde hayata yeniden dört elle tutulur. Yeter ki insanları birbirini olduğu gibi kabul etsin, ötekileştirmesin, hoşgörülü olsun. Ben değil biz olsun, açgözlülük değil paylaşma olsun. Kibir değil alçakgönüllülük olsun.

 

Sevgi sayesinde en acımasız kibirli insanı bile değiştirebiliriz. Yeter ki gerçek sevginin ne olduğunu bilelim. Tatlı dilli güler yüzlü olalım. Çıkar için sevmeyelim, sevmek için, değer vermek için, ilgilenmek için, insanları gerçekten anlamak ve dinlemek için sevelim. Sevgi de bilginin sonucudur çünkü insan ne kadar çok kitap okursa, ne kadar çok kendini geliştirirse sevgiyi de etrafına nasıl yayacağını bilir ve böylece sevgi kişiden kişiye bulaşır. Yeter ki okuyalım, öğrenelim ve insanları, hayvanları kısacası Yüce Allah’ın yarattığı her canlıyı sevelim, koruyalım, sevgi ile bir olalım. Kusurlarımızı kabul edelim, kusur gören gözlerimizi kör edelim, arabozucu değil ara yapıcı olalım. Hayat boyu öğrenmeye, küsleri barıştırmaya, sevgiyi nasıl daha iyi yayabilirim düşüncesi ile hareket etmeye devam edelim.

Atatürk Bugün Hayatta Olsaydı Yurt ve Dünya Sorunlarına İlgi Gösterir Miydi? Hangi Sorunlara Nasıl Çözüm Yolları Üretirdi?

 

Atatürk Bugün Hayatta Olsaydı Yurt ve Dünya Sorunlarına İlgi Gösterir Miydi? Hangi Sorunlara Nasıl Çözüm Yolları Üretirdi?


Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ilk cumhurbaşkanı, devlet adamı, başöğretmen, lider, büyük insan Mustafa Kemal Atatürk bugün hayatta olsaydı yurt ve dünya sorunlarına ilgi gösterirdi çünkü onun hayatı zaten ülkesinin sorunları ile uğraşmakla geçti. Ülkesini her alanda geliştirmek için hayatı boyunca çok çalıştı. Hasta yatağında bile Hatay’ın ana vatana katılması  için mücadelesine devam etti ve tek derdi vatandı, tek derdi vatanımı nasıl daha iyi yerlere getirebilirim, nasıl muasır medeniyetler seviyesine çıkarabilirim düşüncesi ile hareket ederdi. Çünkü o öncü bir lider, büyük bir komutan büyük bir vatanseverdi. “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesi ile hareket geçer ve sorunları deha zekasının verdiği incelikle çözmeye çalışır, akılcı davranır ve aklı ve bilimi kendine rehber edinirdi.  

 

Zorunlu olmadıkça savaşmayı tercih etmezdi. Bizim ülkemizi ilgilendirmeyen  başka ülkeler arasında olan savaşa tarafsız kalırdı ama barıştan yana olduğunu, sivillerin üzerine bomba yağmaması gerektiğini de ısrarla vurgulardı. Çocukların, yaşlıların ve kadınların zarar görmemesi için dünyaya seslenirdi. Sorunları akılcı bir yolla çözümlemeye çalışırken bağımsızlıktan asla ödün vermezdi. Cumhuriyet, laiklik gibi kavramların ortadan kalkması gibi tartışmalara kesinlikler yer vermezdi çünkü cumhuriyet onun en büyük eseridir. Ülkesini ekonomide, sanayide, ticarette ve her şeyden önemlisi eğitimde en iyi yerlere getirmeye çalışır, vatan çocuklarının aydın birer cumhuriyetçi olmasını ister ve bunun için de çalışmalarına devam ederdi. O yaşıyor olsaydı bugün belki de başka ülkelere beyin göçü veren değil beyin göçü alan gelişmiş ülkelerden biri olurduk. İnsanlar hak ettiği yere mülakatla ya da torpille değil de çalışarak gelirdi. Atanamayan öğretmenler atanır, mühendisler, avukatlar, vb  atanır ve işsizlik fazla olmazdı. Ekonomik durumumuz bugünkü gibi olmazdı ve her açıdan daha gelişmiş ve ilerlemiş bir toplum olurduk. Lafa değil icraate bakılırdı o olsaydı.

 

Mustafa Kemal köylüsünün yanında olurdu, köylünün ürettiği ürünler halka ulaşırdı ama burada sadece ticaret eden değil köylüler de kazanırdı, kısacası herkes kazanırdı. İnsanların refah seviyesi daha yüksek olurdu. Milli Eğitime çok önem verirdi ve eğitim alanında dünyanın en iyi ülkesi olmak için var gücü ile çalışmaya devam ederdi. Ülkemizde şu anda ekonomik sorunlar yaşanıyor. Mustafa Kemal bu ekonomik sorunlara çeşitli çözüm yolları bulurdu. Köy Enstitüleri yeniden açılırdı ve oradan yetişen insanlar Anadolu’nun her yerinde ülkesi için çalışmaya, üretken olmaya devam ederdi. İnsanlar dini duyguları ile kandırılmazdı ve sömürülmezdi. Daha adaletli, daha hoşgörülü yönetim egemen olurdu ülkemize. Ötekileştirme yapmadan birlik, beraberlik ve dayanışma içinde yaşayacağımız ortam olurdu. Gündemi oyalayan basit konuları bir kenara atar asıl ülkenin sorunu olan ekonomik sorunlara çözüm yolu  bulur bunun için de kurmaylarıyla gece gündüz demeden çalışmaya, yorulmaya, alın teri dökmeye devam ederdi.

Milli Mücadele’nin Kadın Kahramanlarıyla İlgili Edindiğiniz Bilgilerden Hareketle Bu Kahraman Kadınlardan Birinin Yaşamını, Milli Mücadele’deki Yerini ve Önemini Anlatan Bilgilendirici Bir Metin Yazınız.

 

Milli Mücadele’nin Kadın Kahramanlarıyla İlgili Edindiğiniz Bilgilerden Hareketle Bu Kahraman Kadınlardan Birinin Yaşamını, Milli Mücadele’deki Yerini ve Önemini Anlatan Bilgilendirici Bir Metin Yazınız.


Milli Mücadele’nin kadın kahramanları şunlardır:

*Çete Emir Ayşe,

*Kara Fatma

*Tayyar Rahmiye (Rahime Hatun)

*Şerife Bacı

 *Ayşe Hafız 

*Selman İzbeli,

*Halide Onbaşı,

*Süreyya Sülün Hanım

*Kılavuz Hatice

*Kamacı Fatma

*Satı Çırpan

*Asker Saime Hanım

*Halime Çavuş,

*Gördesli Makbule,

*Nezahat Onbaşı.

Bu  kadın kahramanlarımızdan hayatını anlatacağım kişi ise  Tayyar Rahmiye’dir.


Tayyar Rahmiye


Osmaniye’nin Kaypak nahiyesi Raziyeler (günümüzdeki adı Kayalı) köyünün Kanlıgeçit mahallesinde 1890 yılında dünyaya gelmiştir..Tayyar Rahmiye,’nin a asıl adı Rahime'dir.[  Babasının adı Köse Abdullah, annesinin adı Hatice'dir. Okulda öğrenim görüp görmediği, okuryazar olup olmadığı konusunda bilgi yoktur. İki evlilik yapan Rahime Hatun'un ilk evliliğinden iki kızı, ikinci evliliğinden iki oğlu olmuş; oğullarının ikisini de genç yaşta hayatını  kaybetmiştir.


Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda yenik çıkmıştı. Fransızlar Sykes Picot Antlaşmasını gerekçe göstererek Anadolu’nun güneyine askerlerini gönderdiler.  İşgal güçlerinin yöredeki Ermeni çetelerle işbirliği yaparak halkı öldürmeye ve mallarını yağma etmeye başlamıştı. Bunun üzerine Osmaniye’de bir çete savaşı başladı. öldürmesi ve mallarını yağma etmesi üzerine. Rahime Hatun, 1920 yılının Şubat ayında, Kanlıgeçit çete reislerinden Hüseyin Ağa'nın Milli Kuvvetlerine katılmaya gönüllü bir asker  oldu.


 Cephe gerisinde çalışmayı kabul etmedi ve erkeklerle cephede çatışmayı, düşmanla karşı karşıya kalmayı istedi. Karayiğit ve Yanıkkışla köylülerinden oluşan  Kırmızı Müfreze’ye  onbaşı olarak girdi.  Fransızlar ile girdiği çatışmadan Fransızların seksen tüfeğini ve iki de makineliği tüfeğini ele geçirdi. Çatışma sırasında hayatını kaybeden askerlerin intikamını almak için hızla düşmanın üzerine ilerlemeye başladı ve bunun için de kendisine Rahime Hatun’a Tayyar (uçan) lakabı verildi. Fransızlar ile yapılan çatışmada kimi gençler çatışmaya girmek istemiyor ve tereddüt ediyordu  bunun üzerine Rahime Hatun’un onları dönüp şu konuşmayı yaptığı söylenir: "Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürünmekten ve saklanmaktan utanmıyor musunuz?"  Bu çatışmada Rahime Ana şehit edildi.