Nazan Bekiroğlu’nun Nar Ağacı Kitabı İle İlgili Klasik Sorular ve Cevapları

 

Nazan Bekiroğlu’nun Nar Ağacı Kitabı İle İlgili Klasik Sorular ve Cevapları

 

1) Nar Ağacı adlı kitapta hangi şehirlerin adı geçer?

Cevap: Trabzon, İstanbul, Batum, Tiflis, Tebriz, Bakü, Batum

2)  Kitapta hangi savaş anlatılır?

Kitapta Balkan Savaşlarından başlayıp Birinci Dünya Savaşına kadar olan olaylar anlatılır.

3)  Settarhan’ın mesleği nedir?

Setterhan'ın mesleği halı tüccarıdır. Babasından kalan bir meslektir.

4) İran’ın en güzel halılarını dokuyan kişinin adı nedir?

Cevap: İran’ın en güzel halılarını dokuyan, en güzel nakışları ortaya çıkaran kız Azam adlı genç ve güzel bir kızdır.

5)  Settarhan’ın ilk aşık olduğu genç kızın adı nedir?

Cevap: Azam


6)  Azam kimi görünce Settarhan ile evlenmekten vazgeçer?

Cevap: Piruz

7) Mektup kaç yıl önce postaya verilmiştir?

Cevap: Otuz yıl önce

8) Settarhan neden Rusya’yı terk etmek zorunda kalmıştır?

Cevap: Rusya’da ihtilal başladığı için. .

 9) Rusya’da ihtilal başladığı sırada Settarhan’ın oradan gitmesine yardımcı olan ve onun hayatını kurtaran kişi aşağıdakilerden hangisidir?

Cevap: Vasili

10)  Settarhan Rusya’dan kaçarak hangi şehre sığınır ve orada bir çaycının yanında çalışmaya başlar?


Cevap: Trabzon

11)  Zehra ile Settarhan’ı tanıştıran kişi aşağıdakilerden hangisidir?

cevap: Çay ocağı sahibidir.

 12) Zehra hangi alanda başarılıydı?

Cevap: Zehra resim alanında başarılıydı.

14)  Zehra ve ailesi neden yaşadığı memleketi terk etmek zorunda kalmıştır?

Cevap: Savaş başladığı için memleketlerini terk etmek zorunda kalmışlardır.

15)  Zehra’nın şehit olan abisinin adı nedir?

Cevap: İsmail


16)  Celil Hikmet Bey annesi ile Zehra’yı istemeye geleceklerdir. Perşembe akşamı isteme olacaktı ama olamadı. Bunun nedeni nedir?

Cevap: Birinci Dünya Savaşı

17)Settarhan’ın atının adı nedir?

Cevap:  Serbülent

18) Geçmiş zamana yolculuk yapan kişi kimdir?

Cevap: Settarhan ve Zehra’nın torunu

19)  Savaş çıktığı zaman kim Trabzon’dan hiç ayrılmamıştır?

Cevap: Büyük Hanımın eşi  Hacı Bey topal olduğu için ve uzun yolları yürüyemeyeceği için  Trabzon'da kalmış ve ben bir yere gitmeyeceğim demiştir.

 20) Nar Ağacı romanında Azam’ın aşkını kendine bile itiraf etmekten çekinen Settarhan’ın duygularına tercüman olan büyük İran şairi aşağıdakilerden hangisidir? 

Cevap: Kirmani


21)  İsmail ve Zehra’yı kim büyütmüştür?

Cevap:  Hacı Dedesi ve Büyük Annesi

22) Zehra, Büyükanne ve diğer kişiler geri memleketi Trabzon'a döndükleri zaman Nar Ağacı ne haldeymiş?

Cevap: Nar Ağacı yarı belinden baltalanmış bir haldeymiş.

 23) Savaşın sonuçlarından aklınızda kalanları yazınız?

İnsanlar yerinden yurdundan olmuştur. Gençler şehit olmuş, kimileri gazi olmuştur. Savaş ayrılığa neden olmuş, özleme neden olmuş ve insanlar yoksulluk, sefalet çekmek zorunda kalmıştır.

24) Settarhan’ın Rus sevgilisinin adı nedir?

Cevap: Sofia

 25) Setterhan'ın sevdiği kız ile kaçan ve Setterhan’ı büyük hayal kırıklığına uğratan kişinin adı nedir?

Cevap: Piruz

26) )  Nar Ağacı adlı kitabın yazarı kimdir?

B) Nazan Bekiroğlu

 

27) Nar Ağacı adlı kitapta geçen alıntılardan sizi en çok etkileyen alıntılardan aklınızda kalanları aşağıya yazınız.

Cevap:  "Birine altı çizili kitaplarınızı vermek, yaralarınızı emanet etmektir bir bakıma…”

“Ölsen haberi olmayacak birine nasıl olur da kırılıyorsun?”

“Masumlar niye acı çekerdi?

"Başkalarının ayıplarını araştıracak kadar temiz kim var içinizde, densizler?"

“Mucizeler öyle çok sık görülen şeyler değildi ama birilerinin mucizesi olmak da lâzımdı...”


28) Kitabı siz bitirmek isteseydiniz kitabın sonunu nasıl değiştirirdiniz, kısaca anlatınız.

Para Ağacı Kitabının Özeti

 

Para Ağacı Kitabının Özeti


Yatanın yürüyene borcu var diye bir sözle başlar kitap. Kitabımızın kahramanı olan kız misafirliğe gittiği zaman annesi orada küçük çocuk varsa annesi ona o çocukla oynamasını söylerdi. Kendinden büyük bir biri varsa ablası bizim ufaklıkla oynasa biraz der. Kız  çocuğu misafirliğe gidilirken yapılan hazırlıklardan hiç hoşlanmazdı. Bir gün ailece babasının iş yerinden arkadaşı olan bir aileye misafir gittiler. Gittikleri yerde çocuğun çok sayıda eşyası vardı. Oyuncakları vardı ama oyuncakların paketleri bile açılmamıştı. Bu durum kızın dikkatini çekmişti. Kalemler kalemtıraş yüzü bile görmemişti. Çocuk her şeye üşeniyordu. Yatağından kalkmıyor ve bir iş yapmıyordu. Çünkü ailesi ona hiç sorumluluk vermemişti. Bundan dolayı da çocuk bu şekilde hantal  olmuş, tembel, hayata isteksiz ve hazır bulan kişiye dönüşmüştü. Oysa kitabımızın kahramanı olan kızın odası dağınıktı, kitapları kırışıktı. Çünkü çocuklar oyun oynar, kitap okur yeri geldiği zaman da yaramazlık yapardı. 


Kız çocuğu bu çocukla da oyun oynamak istiyordu ama çocuk istemedi.  Tembel çocuk okula bile gitmiyormuş yorulurum diye. Yemek yemeye bile üşeniyordu.  Gel zaman git zaman sonra tembel oğlanın babası (Sami) işten çıkarılmış ve kahramanımızın babası da (Hilmi) buna çok üzülmüş. O aile ile en son böyle bir konuşma geçmişti kızın ailesinde ta ki tembel oğlanın babasını dürümcüde görünceye kadar. Küçük kızın ailesi  çok zengin bir aile değildi kendi halinde olan çalışan insanlardı. Tembel oğlanın babası dönerciden döner alıyordu. Tuhaf olan ise oradaki dönerin hepsini aldı ve sırtına yüklendi. Kız ve ailesi bu duruma şaşırmıştı. Bu adam işten çıkmış, bu kadar dürümü nasıl almış diye merak etmişlerdi. Küçük kız ve babası adama tembel oğlunu sordu. O da benim oğlum zengin oldu durumumuz çok iyi yaşayıp gidiyoruz çok şükür dedi. Küçük kız ve babası bu durumu merak etti. Tembel oğlan iş güç sahibi olmadığı halde nasıl bu kadar zengin olmuştu diye merak ettiler… Küçük kız ileride ekmekçi olmayı istemektedir. Bunun için de gastronomi bölümünü okumak istemektedir. Babası ise kızın doktor annesi ise öğretmen olmasını istemektedir. 


 Tüm bunlar devam derken küçük kız tembel oğlanı aklından bir türlü çıkaramıyor ve nasıl zengin olduğunu merak etmeye devam ediyordu. Bunun için de harekete geçti. Öğretmen bir gün röportaj ödevi verdi. Kız da tembel oğlanın evine gitti. Evin kapısında güvenlik görevliler vardı. Kız çocuğun yanına vardığında şok oldu. Çünkü ağaçları para ile doluydu. Meğer babası tembel oğlana bozuk para veriyormuş çocuk da bu paraları bir gün toprağa ekmiş sabah kalktığında ne gördün ağaç paralar ile doluymuş. Bunu duyan kız çok şaşırmıştı ama hayatını böyle devam etmeyeceğini, çalışmanın gerekli olduğunu söyledi çocuğa. Günler sonra yine çocuğu ziyaret etti. Bir de ne görsün para ağacının yerinde yeller esiyordu. Bir gün dolu yağmış ve ağaçta para falan kalmamıştı. Yani para ağacı yok olmuştu. Günler günleri kovaladı ve kız istediği bölümü kazandı ve okudu. 


Daha sonra ekmek dükkanı açtı ve o dükkana da ortak buldu. O dükkana ortak olan kişi de tembel oğlandı. Çünkü o da artık tembel değildi. Harekete geçmişti ve kendi hayatını kurmaya hazırdı. O tembel oğlanın adı ne diye merak ederseniz adı Uysal Duran’dı. Çünkü Uysal Duran artık tembel bir insan değildi ve işe başlamıştı. Buna en büyük katkıyı sağlayan da küçük kızdı ama artık o kocaman kız olmuştu. Bir şeye gerçekten kalpten inanır ve çalışırsan başarılı olursun. Yeter ki iste, inan, çalış ve üretmeye devam etti. Uysal Duran ve kız artık çok geziyorlar, çok çalışkan olmuşlardı. Uysal Duran çok kitap okumaya, günlerini kütüphanede geçirmeye başlamış ve ekonomi bölümünü kazanarak eğitimine güzelce devam etmiştir. Asıl para ağacı kişilerin hayalleri ve gücüdür bunu unutmamalıyız. 

Cingo Kitabının Özeti

 

Cingo Kitabının Özeti


Her çocuğun hayali bir köpek sahibi olmaktır. Can adındaki çocuk da 11. yaş gününde hiçbir hediye istememiştir çünkü onun tek istediği şey köpek sahibi olmaktır. Kardeşim yok bari eve köpek alın demiştir ailesine. Ailesi de bunu kabul etmemiştir başlarda fakat daha sonra okul rehber öğretmeni eve bir köpek alınırsa Can’ın daha mutlu olacağını söyler. Can’ın annesi Binnur Hanım  ve babası Taner başlarda karşı çıksa da daha sonra eve bir köepek gelir. Bu köpeğin adı da Cingo’dur. Can’ın adı Cango, Binnur Hanımın adı Bingo, Taner Beyin adı adı Tango olmuştur artık. Köpek’in dilinden konuşmalar yapılır. Mesela Cingo adlı köpek neden bir bebeğiniz olduğu zaman ona çok değer veriyorsunuz da bana vermiyorsunuz gibi kendi kendine konuşmalar yapar. İnsanların sıradan olduğunu, farklılıkların hoş görülmediğini falan anlatır Cingo. 


Eve gelen Cingo’yu başlarda Can’ın annesi Binnur Hanım sevmese de sonraları sevmeye başlar. Çünkü başlarda her yere tuvalete eden Cingo olur olmaz olmaz yerde de havlamaya başlar ve daha birçok yaramazlıklar rapar. Bunun için Cingo’nun okula gitmesi gerekir ve gider de. Okulda aldığı eğitim sayesinde Cingo artık akıllı ve eğitimli bir köpektir. Orada en yakın arkadaşları Gon ve Kemik ile güzel ve eğlenceli anlar geçirir. Eğitimi bittikten sonra Canların evine döner. Artık daha uslu olmuştur, olur olmaz  her yere çişini yapmamaktadır ve sahibine bağlı bir köpek olmuştur. Zaten tüm köpekler zamanla sahibine benzermiş. Herkes onu çok sever. Cingo en çok asansöre binmeye bayılır, kemik yemeye bayılır. Eve gelen kimi kadınları sevmez çünkü onlar çok konuşmakta ve gereksiz konuşmaktadır. Örneğin; Müşerref Teyze gibi. Taner Bey’in bir iş yemeği olur ve oraya Cingo’da götürülür. Herkes yemeğe gittiğinde  Cingo şirkette kalır o sırada şirkete hırsız girer ve o hırsızı da Cingo yakalar. Böylece Cingo kahraman ilan edilir ve ona her gün iki kemik verilir. Günler böyle geçerken Cingo bir gün yeme ve içmeden kesilir çünkü Cingo, Sayko adlı bir kangal köpeğine aşık olur. Başlarda bir araya gelirler fakat daha sonra Sayko’nun sahibi Sayko’yu memleketine yani Sivas’a götüreceğini söyler. Cingo bu duruma üzülür fakat zaman içinde alışır. 


Bir gün Can, Cingo, Binnur Hanım ve Taner Bey araba ile köye gider ve köye giderken Binnur Hanım arabaya kusar. Kusmasından sonra hastaneye giden Binnur Hanım hamile olduğunu öğrenir ve Can bu duruma çok sevinir ama Cingo çok üzülür. Bir sabah evi terk eder. Çünkü artık sevilmeyeceğini düşünür ama sahipleri Cingo’nun kayıp ilanını verir ve Cingo bu ilanı görür ve sevinir şunu der: Belki geri dönmez belki  de geri evime dönebilirim de diyerek kitap sona erer.

Göz Görmeyince Gönül Katlanır

 

Göz Görmeyince Gönül Katlanır


İnsanlar sevdikleri yakınlarındayken bir sevinci veya üzüntüsü olduğunda ona destek olmak ve hep yanında olmak ister. Oysaki sevdikleri uzakta olan kimseler, onları ne kadar özleseler bile her an göremeyeceklerini bilirler. İçlerinde onları sık sık görebileceklerine dair umut bir umut olmadığı için yokluklarına da alışırlar. Bunun için de atalarımız göz görmeyince gönül katlanır demiştir. Örneğin; Çocuğu üniversiteyi kazanan bir anne, baba çocuğu şehir dışına gideceği için kaygılanır, üzülür ve veda vakti geldiği zaman ağlamaya başlar. Çünkü çocuğunu çok sevmektedir ve ondan ayrı kalmamıştır daha önceki zamanlar.


 Başlarda bu şekilde ağlayan anne ve baba zaman içinde bu duruma alışmaya başlar. Çünkü  artık alışmaya başlamışlardır. Çocukları ülke dışına gitse, dünyanın bir diğer ucuna da gitse aile artık daha iyidir çünkü göz görmese de gönül katlanmaya, sabretmeye başlamıştır. Yani zaman her şeye çare olur. Sabır her şeye çare olur. Yeter ki sevdiklerimizi unutmayalım, onlarla irtibat halinde olmaya devam edelim ve onları sevmeye, hatırlamaya gayret gösterelim. 


Hiçbir şey ilk ayrılık gibi etkili olmaz ve zaman içinde insanoğlu o ayrılığa da, o uzaklığı da alışacaktır. Çünkü hayatın doğası budur.