Kitap Özetleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap Özetleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Tuhaflıklar Asansörü Kitabının Özeti

 

Tuhaflıklar Asansörü Kitabının Özeti

 

Şaban adında bir çocuk okul çıkışı servisi kaçırdığı için yürüyerek  otobüs durağının oraya  varacaktır. Şaban kalabalık insanların içinde yürürken başına katlanmış bir şekilde kağıt düşer ve bu kağıdın içinde şu söz yazmaktadır:

“ Lütfen yardım et, yukarıda tutsak kaldım. Bu kâğıdı bulan kişi beni kurtar.” yazılıdır. Bunun üzerine Şaban hemen yakınındaki otele girer ve otel lobisinde yetmiş yaşlarında bir teyze vardır. Şaban yaşlı bir kadının resepsiyonda çalışmasına şaşırır ve daha sonra kadınla konuşmaya başlar. Kağıdı kadına gösterir ve kadın onunla konuştuktan sonra kağıdı yırtar ve atar. Şaban neden yırttınız polise bunu gösterirdim belki der ama iş işten geçmiştir. Daha sonra yaşlı kadın elinde örgüsü vardır. Yaşlı kadın  Şaban’ın ne dediklerine kulak asmayarak işine devam eder. ve Şaban’ın adını da bilmektedir. Şaban bu duruma çok şaşırır. Daha sonra Şaban otelin asansörüne biner ve önce yukarı daha sonra ise aşağıya iner.

 

Aşağıya indiğinde kendini ıslak bir yerde bulur. Bir denizin içindedir.  Şaban birçok potkalların yüzünden denizin içinde yürümekte zorlanır. Daha sonra dev bir balık onunla konuşmaya başlar ve insanlar bize bu potkallar aracılığı ile yıllardır mektup gönderiyorlar,  insanlar gerçekten çok yalnız der dev yaratık olan balık. Şaban da başta korkar ve daha sonra onunla konuşmaya başlar. Evet bazen kendimizi çok yalnız hissedebiliyoruz der ve balıklar ile arkadaş olur. Daha sonra dev balık Şaban’ı ağzının içine alır ve onu süzgeçleri ile kurutur. Şaban beni yemeyeceksiniz değil mi dediğinde küçük balıklar seni neden yiyelim ki diyerek Şaban’a tuhaf tuhaf bakarlar. Şaban’ın korkusu geçer ve kendine gelir. Daha sonra dev balık Şaban’ı bir adaya götürür ve ona yiyecek bir şeyler ikram ederler.

 

Şaban adada Selman adında bir çocukla arkadaş olur. İnsanların deniz çok kirlendiği için burada zor nefes aldıklarını, ne zorluklar çektiğini görürü. Adada bir de dev ekran vardır. Ekranda genelde savaşlar, çevre kirliliği gösterilir. O sırada Şaban’ın bir akşam yemeğindeki aile hayatı da yansır ekrana. Annesi mercimek çorbası, patlıcan oturması ve pilav yapmıştır ama Şaban bunlara burun kıvırmaktadır. Adadakiler bunun Şaban olduğuna hayret ederler ama Selman’ın kardeşi o Şaban abim değil diyerek adadakilere bakar ama daha sonra hepsi Şaban’ı affederler ve onun bir daha buldukları ile yetineceğine inanırlar ve hepsi birbirine sarılır. Adadaki insanlar bir dilim elma bile bulduklarında şükrederken biz insanların nasıl bu kadar açgözlü olduğumuza, çevreyi nasıl kirlettiğimize değinilir kitapta. Daha sonra Şaban potkalların içinden çıkan mektubu okur ve mektupta Mabah adlı bir çocuktan bahsedilir.

 

Mabah aslında gerçeği arama peşinde olan bir çocuktur. Mabah aklı ve zekası ile sürekli arayış peşinde olur ve babası gibi ateşgede olmaz. Yani ateşe tapmaz.  Mabah; Peygamber Efendimizin peşine düşer. Bu süreçte çeşitli zorluklar ile karşı karşıya gelir ama en sonunda Hz Muhammed’i bulur, onun sırtındaki mührü görür ve daha sonra kelime-i şehadet getirerek Müslüman olur ve Mabah’ın adı Selman Farisi olarak değişir. Kitapta Selman Farisi hazretlerine de kısaca değinilmiştir. Daha sonra Şaban o adan gider ve Selman ile birlikte Selman-ı Farisi hazretlerinin okuduğu Fatiha suresini birlikte okuyarak herkes kendi yerine gider.  Daha sonra Şaban  gözleri çok korkunç olan cunlar ile bir araya gelir ve onlarla sohbet eder. Onlar evrenin Hz Muhammed yüzü hürmetine yaratıldığını söylerler. Daha sonra büyük bir fırtına kopar ve cunların içinde yaşadığı camların erimesini engelleyen şey ise yetmiş yaşındaki kadının ördüğü battaniye olur.

 

Bu tehlike de atlatıldıktan sonra Selman kendini Ayasofya Camiinde bulur. O sırada Şeyh efendi ile tanışır ve bir yaratık görünümünde veba görülür ve bundan çok korkulur. Daha sonra dualar edilir ve veba görünümlü yaratığın gitmesi için Şeyh Efendi kendi balıklarını feda eder ve vebaya burada yaşam sürmene izin vermeyeceğim der ve bu dorun da böyle halledilir. Daha sonra Şeyh Efendi Şaban’a şu sözleri söyler: Geçmişinizi unutmayın evladım. Hayvanları dedelerinin mezarını ziyaret etmez. Sizin de geçmişiniz Osmanlı’dır. Osmanlı Devleti’ni, tarihini unutma der. İsraf etmemelisiniz, çevreyi kirletmemelisiniz, gıybetten uzak durmalısınız der. 


Daha sonra Şaban bundan büyük ders çıkarır. Hani Şaban okula giderken başına bir kağıt düşmüştü ve o kağıtta Şaban’dan yardım isteniyordu ya. İşte yardıma muhtaç olan kişinin aslında Şaban'ın kendisi olduğunu söyler kitap.  Yani kişi ilk olarak kendine yönelmeli ve kendini geliştirmeli, yetinmeyi bilmeli ve açgözlü olmamalıdır. Kendimizi değiştirmeliyiz, çevreyi temiz tutmalıyız, ailemizin yaptığı yemeklere burun kıvırmamalıyız ve şükretmesini bilmeliyiz. Savaşlara son vermeli, insanlığı yaşatmalı ve doğada bizden başka canlıların da yaşadığını düşünerek empati kurma becerisine sahip olmalıyız.

Levent Mardin’de Kitabının Özeti

 Levent Mardin’de Kitabının Özeti


Leventlerin eski komşuları olan Emel Hanım ve Sabri  Bey başka bir şehre taşınmışlardı. Bu duruma üzülen Levent ise yeni gelen komşuları  Ferhat ile tanıştı ve onunla arkadaşlık kurdu. Ferhat da iyi kalpli, duygusal ve arkadaş canlısı bir çocuktur. Ferhat’ın annesi devlet memuru ,babası ise Mardin’de mesleğine devam eden telkâri  ustasıdır. Babası işinden dolayı   Ferhatlar ile gelmemiştir. Bir süre daha Mardin’de olmaya devam edecektir.


 Levent’in okulu kulüp olarak yine bir gezi düzenleyecektir. Levent de öğretmeninin hangi şehre gitme önerisine Mardin şehrine gitmeyi istediğini söylemiştir. Çünkü Ferhat da Mardinlidir ve memleketinin ne kadar köklü ve geniş kültüre sahip bir memleket olduğunu Levent’e önceden anlatmıştı. Bunun üzerine okul ve öğrenciler hep birlikte Mardin’e gitme kararı alır. Yalnız Ferhat bazı maddi sorunlar yaşadığı için memleketine gidemeyeceğini üzülerek Levent’e söyler. 


Levent öyle iyi kalpli ve empati kurma becerisi yüksek olan çocuktur ki bu durumu öğretmenine bildirir ve öğretmen de Ferhat’ın masrafını okul karşılar , Ferhat da misafir öğrenci olarak gider demiştir ve böylece hep birlikte uçakla Mardin’e gidilmiştir. Çocuklar uçakla gittikleri için hem çok sevinmişler hem de çok mutlu olmuşlardır. Uçaktan çok korkan kişi ise Kâmil olmuştur. Kamil her zamanki şirinliklerine devam etmiştir yine.


 Levent’in kardeşi Mert de şirinliklerine devam etmiştir. Abisinin şapkasını arkadaşına vermiş, kendi şapkasını başına geçirmiştir.  Önceden buranın sıcak olacağını araştırmış ve onun için de şapkaları yanında getirmiştir. Levent de kardeşi için ne akılı bir çocuk diye gülmüş. Mardin kenti  altı bin beş yüzyıllık  geçmişi olan köklü bir kenttir. 



Mardin’de belli yerler gezilmeye başlanır. Bunlardan biri de  Latifiye Camiidir. Daha sonra Ulu Cami’ye gidilmiştir. Ulu Caminin diğer adı ise  Cami-i Kebir’dir. Ulu Cami  1176 tarihinde Kutbeddin İlgazi tarafından yaptırılmıştır. Çocuklar caminin etrafında fotoğraflar çektirilmiştir. Öğretmen gidilen her yerin geçmişi hakkında çocuklara bilgi vermiş ve böylece çocuklar gittikleri yer hakkında daha fikir sahibi olmuşlardır. Daha sonra Bakırcılar Çarşısına gidilmiş ve orada  cezveler, tepsiler ve çeşit çeşit su  güğümler satılıyormuş. Bu arada Ferhat da Mardin’de babasın kavuşmuş ve o memleketini çok iyi bildiği için akşama kadar babası ile hasret gidermiş ve akşam olunca uçağa gelmiş.


 Ferhat’ın babası telkâri ustası olduğu için  kelebekten yaptığı  incecik tellerden yaptığı gümüş  ve altından olan  kelebek motifini öğretmene hediye etmiştir. Öğretmen kabul etmese de Ferhat’ın babası  siz bana oğlumu getirdiniz bu küçücük hediyeden ne olacak diye öğretmene hediyeyi alması için rica etmiş, öğretmen de onu kırmamış ve hediyeyi teşekkür ederek kabul etmiştir. 


Daha sonra Zinciriye Medresesine gidilmiştir. Bu medrese 1385 tarihinde Sultan İsa tarafından yaptırılmıştır. Buradan sonraki yer Mardin  Kalesi olmuş. Mardin Kalesinin diğer adı ise Kartal Yuvasıdır. Bu kale çok yüksek olduğu için buraya Kartal yuvası denmiş. Yeni durakları ise Deyrülzafaran Manastırı olmuştur. Bu manastır çok büyük ve çok eski bir manastırdır. Bu manastırda milattan önce  yapılmış olan bir kısım yerde harç kullanılmamıştır, taşlar birbirine kenetlenmiş gibi ilginç bir şekilde yapılmıştır.


Daha sonra Antik Dara  kentine gidilmiş,  Mezopotamya’nın ilk sulama barajı bu kentte yer alıyormuş. Su sarnıcına gidilmiş, Nusaybin’e gidilmiştir.  Nusaybin çok eski bir geçmişi olan bir ilçeymiş. Telkâri dükkanları en fazla Nusaybin’de bulunuyormuş. Midyat İlçesi’ne gidilmiş. Kasımiye Medresesi’ne gidilmiş ve böylece gezi sonlandırılmıştır. Ferhat da babasından ayrılarak Leventlerin yanına gelmiş.  Uzun ve yorucu bir günün ardından herkes otobüse binip hava alanına doğru yol almış. Çok güzel ve dolu dolu bir gün olmuş.

 

               

 

Levent Şanlıurfa’da Kitabının Özeti

 Levent Şanlıurfa’da Kitabının Özeti


Levent, kardeşi Mert  ve arkadaşları ile birlikte öğretmenleri gözetiminde Şanlıurfa’ya bir gezi düzenlenmiştir. Bu geziye uçak ile gidilmiştir. Kitapta  Urfa’ya Peygamberler Şehri dendiğinden bahsedilmiştir. Öğretmen Şanlıurfa’da çocuklara Balıklı gölün hikayesini anlatmıştır.  Normalde bu hikayeyi anlatma görevi Kamilinken Kamil fazla çalışmadığı için birkaç cümle ile konuyu çok kısa anlatmıştır. Fazla çalışmadığı için de arkadaşlarımı sıkmak istemedim öğretmenim demiştir ve sadece şunları anlatmıştır: Balıklı göl çok önemli bir yerdir. Burada  bir peygamber ateşe atılmıştır demiştir.


 Daha sonra öğretmen asıl konuya geçmiştir. Çok eski zamanlarda Nemrut adında kötü ve zalim bir kral yaşarmış. Bu kral rüyasında şunları görmüş: Rüyasında bir ışık çıkmış o ışık çok fazla parladığı için Yıldızlar, Güneş ve Ay da görünmez olmuş. Bunun üzerine kötü kral Nemrut bu rüyasını yanındakilere yorumlatmış. Yorumlayanlar ise şunları söylemiş: Kralım bir Peygamber gelecek, sizi tahtınızdan edecek , bunun için de hemen önlem almanız gerekiyor demiş. Bunun üzerine Nemrut o yıl doğan n kadar erkek çocuğu varsa hepsinin öldürülmesi emrini verdirtmiş. O sırada ise Hz. İbrahim doğmak üzereymiş.


 İbrahim’in annesi İbrahim’ bir şey olmaması için yavrusunu bin bir zorluklar içinde mağarada büyütmüş. Daha sonra Yüce Allah tarafından İbrahim’e Peygamberlik verilmiş. Peygamber olan Hz İbrahim de bundan sonraki yaşamında insanları iyiyi, doğruyu, adaletli olmayı, insan hakkı yememeyi anlatmış ve Allah’tan başka kimseye tapmamak gerektiğini söylemiş. Putların bir ilah olamayacağını söylemiş.


 Nemrut İbrahim Peygambere putlara tapmasını emretmiş ama İbrahim Peygamber bunu kabul etmemiş.  Buna çok öfkelenen Nemrut ise Balık gölde büyük bir ateş yakarak o ateşin içine de İbrahim Peygamberi atmış. O sırada olağanüstü bir durum yaşanmış ve Yüce Allah suya “soğu!” emrini vermiş ve bunun üzerine Hz İbrahim de kurtulmuş. Bu anlatılanların hepsinin de Kuran-ı Kerim’de geçtiğini ifade etmiş öğretmen. Bundan dolayı da burasının adı Balıklı göl olmuş ve buradaki balıklara kimsenin zarar vermediğini söylemiş.


 Daha çok sonra biraz yem alarak balıklara atmışlar ve balıkların karınlarını doyurmasını sağlamışlar. Hatta Kamil de aldığı yemlerin bir kısmını bir güzel mideye indirmiş.  Daha sonra Halil’ür Rahman cami ziyaret edilmiş. Bu cami ise  Muzafferrüddin Musa tarafından yapılmıştır. Daha sonra Ayn-ı  Zeliha gölü ziyaret edilmiş. Urfa Kalesi’ne çıkılmış ve çocuklar kaleye çıkarken kan ter içinde kalmışlar. İnişleri daha rahat olmuş. Kalede evleri olmadıklarına şükretmişler çünkü kale çok yüksekmiş. Öğretmen ise kalenin bu kadar yüksek yapılmasının nedeni  ise  yüksekte olan kalenin ele geçirilmesinin daha zor olacağını anlatmış çocuklara. Daha sonra Bakırcılar Çarşısına gidilmiş. 



Herkes kendine küçük bakır tabak alırken Kamil ise kocaman almış, ona göre küçük bakır tabaktaki yemekten o doymazmış onun için de küçük değil kocaman bakır tabak almış. Daha sonra Gümrük Han’a gidilmiş ve orada Mert isot görmüş. Onun ne olduğunu merak ederken Levent hemen internetten bakmış ve bu arada Metin kaybolmuş . Nedeni ise ağzına değirdiği isot onun dilini acayip yakmış ve koşarak su olan yere gitmiş ve üstünden su da dökülmüş .Levent onu bulduğunda turistlerin onun ıslak hali ile fotoğraf çektiğini görmüş ve kardeşini elinden tutup yanına çekmiş Levent. Bu arada isot Şanlıurfa'da yetişen bir baharat çeşididir ve genelde çiğ köftede ve o bölgeye özgü yemeklerde sıkça kullanılır ve tadı da hafif acı da olsa  harikadır.


 Daha sonra hep birlikte Ulu Cami ziyaret edilmiş. Kamile babası çok büyük bir görev vermişti önceden. Kamil bunu yeni açıklamaya başlamış arkadaşlarına. Babası ona para vermiş ve mutlaka Urfa'daki ciğeri yemelisiniz demiş . Babası arkadaşları için de para vermiş  herkes ciğercide bir güzel karnını doyurmuş. Daha sonra Eyüp Aleyhissselam'ın makamına gidilmiş. Eyüp Aleyhisselam da Kuranda adı geçen Peygamberlerden biridir.


 Eyüp Peygamber sabırlı olması ile bilinir.  Önceleri çok zengin olan bu Peygamber daha sonra malını, mülkünü, çiftliklerini kaybetmiş. Daha sonra bir deprem ile çocuklarını kaybetmiş. O her şeye rağmen sabretmeye devam etmiş. Daha sonra hasta olmuş ve vücudunda yaralar çıkmış, Çıkan yara her yerini sarmış. Onun bu durumunu gören yakınları Eyüp Peygamberin yanından uzaklaşmışlar. Eyüp Peygamberin hastalığının şehre yayılmasından korkan şehir halkı onu şehirden kovmuş fakat bu büyük insan yine sabretmiş  ve Allah’a dua etmiş. 


Yüce Allah onun duasına cevap vermiş ve Eyüp Peygamber’e ayağını yere vurmasını emretmiş. Ayağını yere vurunca oradan bir anda su fışkırmış ve Eyüp Peygamberin yarasını temizlemiş ve o da sağlığına geri kavuşmuş. Hikaye bittikten sonra öğretmen çocukları Harran’a götürmüş. Harran’dan çok sayıda bilim ve ilim insanları çıkmış. Bunlara örnek olarak; Cabir Bin Hayyam, Sabit Bin Kurra,, El Battani vb. gibi. Daha sonra Cennet Camii’ne ve Birecik adında bir ilçeye gidilmiş. Birecik kelaynak kuşları ile tanınan bir ilçedir. Bu kuşlar göçmen kuşlardır. Kelaynakların nesli tükenmek üzeredir. Bu nedenle bu kuşlara göç yasağı konulmuştur. Birecik de ziyaret edildikten sonra Şanlı Urfa gezisi sona ermiş ve herkes uçağa doğru gitmiş ve gezi çok güzel ve eğlenceli bir şekilde bitmiş.

Yürüyen Şato Kitabının Kısa Özeti

Yürüyen Şato Kitabının Kısa Özeti 

Sophie Hatter 3 kız kardeştir ve kız kardeşler içerisinde en büyüğüdür . Büyük olmasının kendisine büyük  sorumluluklar yüklediğine ve kötü şansla bezeli bir hayatı olacağına çoktan kanaat getirmiştir . Babasının sonsuz alem göç etmesinden sonra ona ve ailesine Pazar kasabasındaki küçük şapka dükkanından başka hiçbir şey kalmamıştır .


İşlerin istedikleri gibi gitmeyeceğini düşünen üvey anne  kardeşlerinden birini pastaneye çırak olarak, diğer kardeşini  büyücü bir krabasının yanına, Sophie’yi ise terzilikte ustalaştığı için Şapkacı dükkanına koyar .

Sophie 18 yaşında fiziki görüntüsü güzel , şirin, uzun kızıla yakın saçlara sahip, dikişte uzmanlaşmış  vücudunun aksine ruhu yaşlanmış ve geleceğinden umutsuz olan  gencecik bir kızdır . Zamanını  dükkan ve ev arası mekik dokumaktan başka bir iş  yapmadan geçiren Sophie , dünyayla arasında ki iletişimi  koparmış şekilde gece gündüz şapka tasarlamakta ve endişeleriyle  günlerini geride bırakmaktadır .

Bir gün dükkanına davetsiz bir konuğun gelmesiyle yaşamı değişir. Gelen kişi, kimsenin adını söylemeye cesaret edemediği, kasabalıların korkulu rüyası olan Çöl Cadısının ta kendisidir .

Çöl Cadısı Sophie'ye birkaç soru sormasının ardından onu aradığı kişi sanarak , ruhunun hissettiği yaşa dönüştürür . Sophie artık yaşlanmış , eli ayağı tutmayan, vücudu  buruşmuş pamuk babaanneleri andırmaktadır  fakat bunu kimsenin görmesini istemediğinden evden gider . Pazar kasabasının karşısında dağlık alanda bir görünüp bir kaybolan “Yürüyen Şato” da hayatını sürdüren  o zamana kadar kimsenin görmediği fakat söylentilere  göre genç kızların kalbiyle beslenen kötü kalpli büyücü Howl’a gitmeye karar verir. Artık yaşlı bir kadın olduğu için Howl’un ona zarar vermeyeceğini sanmaktadır .

Howl ona yardımcı olacak mıdır ?
Sophie eski şekline kavuşabilecek midir ?
Howl söylendiği  kadar kötü biri midir?
Sophie, Howl’u yanında kalmaya ikna edebilecek midir?


Kitap anlattığım gibi fantastik özellikler barındıran, ufkunuzu ve yaratıcılığınızı uç noktalara taşıyacak  nitelikte bir romandır. Çocuk romanı diyenler var . KATILMIYORUM ! Biz yetişkinliğe yavaş yavaş  adım atan gençlerin ve her yaştan insanın kafa dağıtmak için okuyabileceği yumuşacık bir kitap. Diana Wynne Jones’un yazdığı bu eşşiz kitap 3 seridir.
          
  "Yürüyen Şato, Uçan Şato, Sihirli Ev"  

Yürüyen Şato kitabından etkilenen Hayao Miyazaki kitabı beyaz perdeye uyarlayarak  animasyon film yapmış , film çok başarılı olmuş ve Oscar’a aday gösterilmiştir.