İleriki Yaşantında Arkana Baktığında Kendin İçin Nasıl Bir Miras Bırakmak İstiyorsun? Niçin?

 

İleriki Yaşantında Arkana Baktığında Kendin İçin Nasıl Bir Miras Bırakmak İstiyorsun? Niçin?


İleriki yaşamımda arkama baktığım zaman miras olarak bırakmak istediğim güzel bir kitap yazmak, iyi bir yazar olmak ve insanlar kitaplarımı okusun ve ondan faydalanasın isterin. Özellikle de kişisel gelişim kitabı ve çocuklar hakkında kitap yazmak isterim ki aileler daha bilinçli olsun, çocuk yetiştirme konusunda daha bilgili olsun isterim. Bırakmak istediğim şey değişik türden yazdığım kitaplarım olsun isterim.

 

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım,

Miras olarak bırakmak istediğim şeylerden biri de güzel ahlaklı çocuklarımın olmasıdır. İnsanlara merhametli davranan, empati kurma becerisine sahip, erdemli, barışçıl, içinde insan sevgisi, hayvan sevgisi taşıyan çocuklar bırakmak isterim. Ülkesine faydalı olan birer bilim insanları olsun, dürüst, samimi, güvenilir kimseler olsun ve başka insanlar da olumlu yönde etkilesin isterim. Çünkü hayırlı bir evlat, ahlaklı bir evlat topluma çok fayda sağlar diye düşünüyorum.

 

Hem kitaplarımı, hem çocuklarımı miras olarak bırakmak isterim. Ayrıca farklı türden ağaçlar dikmek ve o ağaçların yaşadığımız şehre faydası olsun isterim. Yeşil alan bırakmak isterim. Ağaçların gölgesinde insanlar gelsin dinlensin, otursun ve bana dua etsin isterim. Anlatacaklarım bunlardır. Dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.

Şermin Yaşar’ın Ev Yapımı Sihirli Değnek Kitabında Geçen Alıntılar

 


Şermin Yaşar’ın Ev Yapımı Sihirli Değnek Kitabında Geçen Alıntılar


Şermin Yaşar bu kitabında insanların eskiye göre olumsuz yönde değiştiğini anlatır. Eskiden oluşan samimiyet kalmamıştır, insanlar daha bencil olmuştur. İnsan mutlu olmak için geleceğin değil anın kıymetini bilmelidir. Başkası bir adım atmıyorsa kendisi ilk adımı başlatmalıdır. Paylaşmak, yardımlaşmak ve dayanışma içinde olmak gerekir. Kendi ışığımıza güvenmeliyiz, kıskanç olmamalıyız, biz anlayışı ile hareket etmeliyiz. Gerçek anlamda insan , iyi ve erdemli bir insan olmalıyız. Gülmeyi bilmek gerekir. Tebessüm etmek gerekir. Mutlu olmaya çalışmak, sahip olduklarımızın kıymetini bilmek gerekir.

 

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

 

“İyi insan olmak için akıl gerekmez. Ve kötüler her daim akıllılardan çıkar. Bırak biz saf olarak kalalım." diyordu Fareler ve İnsanlar’da Steinbeck... Öyle kalalım. Çünkü iyi olmak başka bir sıfat.”

“Gördüğü güzellik karşısında sırf ne yapacağını bilmediği için çekip giden insanlarla dolu dünya.”

“Beklemeyelim. Gelmeyecek. Kimse gelip sihirli bir değnekle bizim omuzumuza dokunmayacak. Biz yapacağız. Kendimiz. Kendimizi tanıyıp, kendimize inanıp, kendimiz için özene bezene, itinayla, sabırla bir sihirli değnek yapacağız.”

“Birine yardım ettiğimizde, alenen anlatıyor, anlatıyor, gururla bahsediyoruz. Ama birinden yardım gördüğümüzde bunu bir zayıflık, eksiklik, beceriksizlik olarak görüp saklıyoruz. Birinin bize yardım ettiğini söylemek ağır geliyor nedense. İlişkilerimizde hesap tutmayı öğrendik çünkü. Borçlu çıkmak istemiyoruz. İyiliğin hesabı tutulmaz oysa.”

“Değerli bir vazonun kırılmasını mesele haline getirirken, insanın kırılmasını sıradan görür olduk.”

“Kalp meselesidir iyilik..”


“Ne oldu, neye gülüyorsun? diye soruyorlar bana. İlla bir şey olması mı lazım diyorum, buradayız işte, mutluyuz şu an, gülümsüyorum ....”

“Mutluluk dediğimiz şey belki de mutlu olduğumuzun farkına varmamaktır.”

“Sor kendine. Senin mutluluğun yolun sonunda mı, yoksa yolculukta mı? Her ikisi birden olamaz mı?”

"Denizyıldızları kopan bir uzvunu kendi kendine yeniden oluşturur ve yaşamaya devam eder. Doğa işini şansa bırakmıyor. Eğer hala hayattaysan, toparlan ve yoluna devam et. Kendi yaramızı sarmayı öğrenebildiğimizde, daha sıkı tutunacağız..."

“İşime gelmiyor” diyememenin kılıfı, mükemmelliyetçi olmak.”

“Dünyanın bütün olumsuzluklarına rağmen, güneş her sabah yeniden doğuyorsa, her sabah yeni bir güne açıyorsak gözlerimizi, bunun bize sunulan en büyük şans olduğuna inanıp “yeniden” diyeceğiz... Bir kez daha... Yeniden...”

"Oysa kabullenebilsek kendimizi, geçmişimizle, geldiğimiz yerle, bizi biz yapan insanlarla barışabilsek her şey daha kolay olacak. O zaman daha kolay çıkabileceğiz kendi yolculuğumuza."

“Güven... Sev... Ama temkinli ol.”

“Kendi özünden ödü kopuyor bazı insanların. Mensup oldukları milletten haz etmeyenler olduğu gibi, kendi memleketinden, özünden, ailesinden, doğduğu, büyüdüğü, çocukluğunu geçirdiği şehirden utananlar bile var.”

“Mutluluk denen şeyin bir ömür olduğunu, seni kavrayıp alıp götürdüğünü, sonsuza kadar sürdüğünü, çok büyük, çoook büyük olduğunu sanıyor insanlar. Bu yüzden bekliyorlar, çok bekliyorlar, bazen bir ömür bekliyorlar. Oysa mutluluk denen şey an meselesi. Kısacık anlar, küçük zamanlarda saklı.”

“Bir arkadaşımla sohbet ederken aramızda şu konuşma geçti. Dedi ki, “sen bildiğin iyi şeyleri, güzel şeyleri insanlarla paylaşmaktan çekinmiyorsun. Oysa kadınlar söylemez, kendine saklar. Bir kıyafeti nerden aldığını söylemez mesela, gidip o da alsın istemez. Bazı tarifleri kendine saklar, nasıl yaptığını anlatmaz. Genel olarak kadınlar birbirinin yükselmesini, iyi noktalara gelmesini de istemez. Senin böyle bir kıskançlığın da yok.” Cevaben dedim ki, °evet kadınlar birbirini çekemeyebilir, birbirini kıskanabilir, kadınlar paylaşmıyor olabilir ama insanlar paylaşır…”

“Kalbin sadece kan pompalamaya yaradığına inananlar bize şunu söyleyecekler: “Bu kadar çok sevme, üzülürsün. Sevdiğini belli etme, kullanılırsın. Çok sevmek zayıflıktır, sen güçlü ol” diyecekler. Bu güçlü ama yalnız olanların, sevgisini kendine saklamış ve “tek başına” kalmışların doğrusu. İnanma. Genişlet kalbini. Herkese yer aç. Sev ve sevdiğini söyle. Birine seni seviyorum dediğinde, karşındakinin “ben de seni seviyorum” deme ihtimali çok yüksektir. Eğer sevdiğini söylemezsen, sevildiğini duyma ihtimalin de aynı oranda düşer. Ne ki, zayıf diyeceklermiş... Varsın öyle olsun, sen kalbinin hakkını ver.”


“Yalnızlık... Edebiyatın yarısı bu kelime üzerine kurulu. Yüzyılın belası. Herkes yalnızlıktan şikayet ediyor, “o kadar yalnızım ki” diyorlar boyunlarını bükerek. İnsan düşünmeden edemiyor, herkes bu kadar yalnızsa neden birbirine yoldaş olmuyor insanlar?”

“Her daraldığında yüzünü soğuk suyla yıka, temiz havayı çek içine ve hemen gözlerini güzelliklere çevir. Sonra bu güzellikleri topla gözlerinde.”

“Birine seni seviyorum dediğinde, karşındakinin “ben de seni seviyorum” deme ihtimali çok yüksektir. Eğer sevdiğini söylemezsen, sevildiğini duyma ihtimalin de aynı oranda düşer.”

“Yüce kapital sistemin tüketim çılgınlığının eseri bu her şeye kolay ulaşılabiliyor ve hiç bir şeyden tat alamayan bir nesil oluşuyor. eskiden bir şeker bile sevinmeye yeterdi.”

“Tangara kuşu; eşsiz bir güzelliğe sahip, renkleri büyüleyici bir kuş. Fakat içler acısı bir sesi var. Çit kuşu; küçücük, çelimsiz, renksiz, bir kuş... Fakat dinlenmeye doyulmaz güzellikte bir sesi var. Bütün güzellikler sende olamaz. Dön bak kendine, boyum kısa ama sesim güzel; sesim kötü ama gözüm güzel dediğinde, kendi baharını bulacaksın...”

Kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz.. Victor Hugo.

“İlk kim dedi "bayramlarda el öpmeyin, el öpmek geriliktir, tokalaşın" diye? Ve ilk kim inandı? İlk kim "aman hastalık bulaşıyor, dikkat çok sarılmayın bayramlarda" dedi ve ilk kim buna itibar etti? İlk kim "bayramlar tatildir, güneye inelim" dedi, ilk hangi araba yolunu memleketten sahile çevirdi? İlk hangi evde kalkılmadı bayram namazına, erkenden uyanmadı ev halkı, ilk hangi evde bayramlaşılmadı? Hangi hain bayramda kapısına gelen çocukları kaçırdı ilk kez? Annelerin gönlüne şüphe, korku tohumları ekti. Onun yüzünden kapılar kapandı ve çalınmaz oldu. Çocuklar bir film geri sarıyormuş gibi anlamsızca uzaklaştılar kapı önlerinden. Şekerler, mendiller, kolonyalar kapının arkasında kaldı. İlk kim kucak kucak kıyafet, ayakkabı taşıdı eve, bayramlık denen o güzelim heyecanın bir önemi kalmadı. İlk kim yatağımızın başından bayramlıklarımızı, kalbimizden bayram heyecanını alıp kaçtı?”

“Kar tanelerinin hepsi altı köşelidir ve hiçbiri birbirine benzemez. Başına düşen, kirpiğine değen, omzuna konan her kar tanesi sana özel, senin için, başka kimsede yok.”

“En büyük sorunlarımızdan biri de bu değil mi? “Kimseye Güvenme!”.. Güvenmeyelim ve sürekli tedirgin yaşayalım. İki değil, dört, altı, sekiz gözümüz olsun. Kesin arkamdan bir iş çeviriyor, kesin başka bir şeyler dönüyor diye düşünüp herkese şüphe ile bakalım ve uykularımızdan olalım. Zerre kadar huzurumuz kalmasın ama güvenmeyelim! Böyle mi koruyacağız kendimizi? Etrafımıza yalnızlıkla, kaygıyla, güvensizlikle ördüğümüz duvar mı koruyacak bizi? Daha makul bir önerim var. Güven... Sev... Ama temkinli ol. Kendi hesabıma şunu söyleyebilirim: Yaşayacağım en büyük hayal kırıklığını, korkarak yaşamaya tercih ederim...”

“Önce sen mutlu et kendini.”

 Böğürtlen lekesini en iyi böğürtlenin yaprağı çıkartır. Dert dermanın yanı başında...

“Hayatın adaletsizliği” diye bağırıyoruz. Yakalayıp incittiğimiz kelebekler sessizce şöyle diyor: “Doğa adil, adaletsiz olan insan.”

Şermin Yaşar’ın Biri Daha Var Kitabında Geçen Alıntılar


Şermin Yaşar’ın Biri Daha Var  Kitabında Geçen Alıntılar


 Şermin Yaşar Biri Daha Var adlı eserinde  masalların görünmeyen kahramanlarını anlatıyor; okuru söylenmeyeni merak etmeye, düşünülmeyeni düşünmeye ve dünyayı her yönüyle görmeye davet ediyor.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Ünlü olmanız, masal kahramanı olmanız, hatta zengin olmanız, iyi mevkilerde olmanız size istediğiniz gibi yaşama hakkı vermiyor.. Herkesin hakkına saygı duymalısınız. Ünlü olmanız sizi ayrıcalıklı yapmaz. Hepimiz eşitiz ve eşit haklara sahibiz.”

“İyiler kendini belli eder biliyor musunuz? İyi insanların yüzleri, bakışları, sakinlikleri, neşeleri, cümleleri, bir çocuğun yüzü, bakışı, hâli, sesi, neşesi gibidir. Ve bütün çocuklar iyidir.”

“Herkes zannediyor ki sadece çirkin olduğu düşünülenlere, dersleri kötü olanlara, bir yetenek gösteremeyenlere zorbalık yapılıyor. Gerçek şu ki zorbalar, kendilerinden farklı olan hiç kimseye tahammül edemezler.”

“Asıl kahramanlık birine zarar verebileceğin halde vermemeyi seçebilmekte. Birine kötülük yapabileceğin halde yapmamayı bilmek de kahramanlık.”


“Birini sevmek böyle bir şey değildir, her haliyle seversin… Karşındakinin dış görünüşüne göre insanın sevgisi değişir mi?”

“Doğuştan sakin ve yavaş olana kimsenin tahammülü yok ama yavaşlamak isteyene kamplar var.”

" Ben vardım, varım. Kimse görmek istemese de varım. Her masalda sizin görmediğiniz, bilmediğiniz, dinlemediğiniz birileri mutlaka vardır. "

“Ve biz, Çirkin Ördek Yavrusu'na üzülürken; güzel, başarılı ve çalışkan dediklerimizden de zorbalığa uğrayabileceğini hiç düşünmedik.”

“Kahramanlar konuşulur... Başarılılar, güzeller, yakışıklılar, göz önündekiler, hızlı ve dikkat çekici olanlar konuşulur. Oysa her hikâyede birileri daha vardır. Görmediğimiz, bilmediğimiz, konuşulmayan, anlatılmayan ama en az anlatılanlar kadar değerli olan birileri.”

“İnsanlar kötüler için genellikle dua etmezler, onlar için iyi dileklerde bulunmazlar. Kimse bize "Kötülere yardım edin," diye başvuruda bulunmaz. Bütün dilekler hep iyiler içindir. Oysa kötülerin iyi olmak, kötülüğü bırakmak için yardıma ihtiyacı vardır.”

“Babam hep, ”Eğer sen dürüst biriysen, sadece dürüstlüğü bilirsin. İnsanların yalan söyleyebileceklerine ihtimal vermezsin. Onlar da seni kandırdıklarını ve senin saf olduğunu düşünürler çünkü dürüstlüğün ne olduğunu bilmezler,” derdi.”


“Kızlara kaç kez, “Arkadaşım bak tesadüfen karşına çıkacak bir prens seni prenses yapmaz. Bırak kurbağa peşinde koşmayı, git oku, eğitimine odaklan, kendi sarayını kur. Bunu yapmak varken ne diye kurbağa peşinde koşuyorsun?” dedim. Ama kimseye dinletemedim.”

“Masaldaki kurabiyeleri ve yemek sepetini ben hazırlamıştım zaten. Ama masalın içinde çok küçük bir detay yemek sepeti. İçinde ne olduğunu kimse merak etmedi bugüne kadar. Acaba o gün her şey yolunda gitseydi, büyükannem hangi yemekleri yiyecekti, kimse sormadı. Dedim ya, insanlar ayrıntıları merak etmiyor.”

Başınızdan Geçen İlginç Bir Olayı Anlatınız

 

Başınızdan Geçen İlginç Bir Olayı Anlatınız

 

Her insanın başından geçen olaylar olur zaman zaman. Benim de başımdan geçen ve benim için ilginç olan olay  şuydu: İzmir’e ablamın yanına tatile gitmiştim küçük kardeşimle. Ablam hastanede çalıştığı için gece nöbete kalmış daha eve gelmemişti. Ben de erkenden kalkıp o eve gelmeden çöpleri dökeyim kahvaltıyı hazırlayım da o da rahat etsin diye düşündüm.

 

Sevgili öğretmenim, değerli dinleyiciler,

Yaz tatili olduğu için dışarısı hele hele İzmir’in o sıcağı çok bunaltıcıydı. Ben biraz panik insan olduğum için en ufak bir şeyde çok heyecanlanırım. Asansöre bindim aşağı indim ve  evden dışarıya çıkıp çöpü döktüm ve tekrardan asansöre bindim. Yukarı kata çıkacaktım.  Hava beni bunaltmıştı. Asansöre bindim ama o sırada  gideceğim katın numarasına basmadığım için asansörün içi karardı ve hiçbir ilerleme olmadı. Unutmuşum düğmeye basmayı. Bekliyorum bekliyorum ne ses geliyor ne de bir ilerleme. Bir anda paniğe kapıldım ve kalbim sıkışmaya başladı. Bir anda havasız kaldığımı ve burada öleceğimi düşündüm ve korkmaya ve ağlamaya başladım. Allah’a dua ediyor, yalvarıyor ve bana yardım etmesini diliyordum. “Allah’ım ne olur yaşayım, ne olur kurtar ben daha çok küçüğüm.” diye ağlıyordum ama kalbim bu arada yerinden fırlayacakmış gibi atıyor ve  yavaş yavaş öbür yere  gidiyor gibi oluyordum.

 

 Korku, kaygı, aşırı heyecan beni bayıltacak gibi oldu ve son anda aklıma asansörün düğmesine dokunmadığım geldi ve dokunur dokunmaz asansör çalıştı ve bir ohhhh çektim ve kapı açılıp ablamın evine vardım. Bu olay başımdan geçen ve benim için ilginç olan bir olaydı. O olaydan sonra uzun süre asansöre tek başıma binmedim ancak yeni yeni binmeye başladım. Şimdi biner binmez hemen  numaraya basıyorum ve çok şükür bir şey olmuyor.