b ile başlayan deyimler ve anlamları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
b ile başlayan deyimler ve anlamları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

B Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

 B Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları


Bağrını delmek: Çok dertlenmesine sebep olmak.

Baş bağlamak:, Kendini bir yere, bir işe bağlamak

Babaları tutmak:  Öfke nöbetine girip sağa sola bağırmak.

Bacası tütmez olmak: Ailesi dağılmış olmak.

Bağrına taş basmak: Derdini kimseye açıklamayıp o derdi tek başına çekmek, derdine tek başına katlanmak.

Babasının harına mı?:  Bir menfaat beklemeden mi?

Baba değil, trabzan  (iskele) babası: Çocuklarına faydası olmayan babalar için söylenmiş olan bir deyimdir.

Bastığı yeri bilmemek: Çok sevinçli olmak


Barut kesilmek: Çok kızmak

Bağlandığı yerden otlamak: Hiçbir ilerleme kaydetmemek.

Baskın çıkmak: Üstünlük sağlamak.

Baston yutmuş gibi: Dik durup yürümek.

Baş başa vermek: Birkaç kişinin  görüş alışverişi için toplanması.

Bardağı taşıran damla: Sebatı  (sabrı)taşıran, hareket.

Bastığı yerde ot bilmez: Zalim, uğursuz.

Baş aşağı gitmek: Sürekli kötüye gitmek

Baldırının etini yiyip kasaba minnet eylememek: Gereksinimleri güç de olsa kendi imkanları ile karşılayıp kimseden bir şey istememek.


Bahtı açık olmak: İşleri hep yolunda gitmek

Baldırı çıplak: İşsiz.

Barut kokusu gelmek: Savaş tehlikesi sezmek.

Bam teline basmak: Bir kişinin hassas olduğu bir konuda onu kızdıracak söz söylemek.

Bal gibi: Adamakıllı, çok iyi.

Bal alacak çiçeği bilmek:  Çıkar sağlayacağı yeri bilmek

Balık kavağa çıkınca: Gerçekleşmesi  imkansız bir şeyin gerçekleşeceği sanılırsa.

Barış görüş olmak: Aradaki küslüğün sona ererek barışın olması.

Bal dök yala!: Çok temiz.

Bana göre hava hoş: Beni ilgilendirmez.

Balon uçurmak: Yalan haber yaymak.

Baş ağrıtmak: Çok fazla konuşarak bir kimseyi rahatsız etmek.


Balaban aş pişirirmiş, çocuklarının başına üşürmüş: Yaptığı şeyden kendi ve çocukları dışında kimseyi faydalandırmayan insanlar için kullanılan bir deyimdir.

Bal sağmak: Kovandaki balı almak.

Basireti bağlanmak: Doğru yolu görememek, şaşkınlaşmak.

Baskın yapmak:  Birini suçüstü yakalamak.

Bana mısın dememek: Aldırış etmemek.

Başı yerine gelmiş olmak: Dinlenmiş olmak.

Başa gelmek: Kötü bir duruma düşmek

Başı dinç olmak: Tasasız olmak.

Başı taşa değmek: Kötü şeylerden ders almak.

Başı yumuşak:  Uysal, inatçı olmayan kimseler için kullanılmıştır.

Başı önünde: Utangaç.


Başı taşa, taşa başı vurmak:  Başarıya ulaşmak için her yolu denemek

Başı dertte olmak: Sıkıntılı durumda olmak

Başa çıkarmak: Bir işi sonlandırmak

Başa geçmek: En üstün yeri almak.

Baş tacı etmek: Çok değer verip, büyük bir saygı göstermek.

Başı göl, ayağı sal: Kimseden izin alamadan kafasına göre gezen.

Baş elde iken: Ölmeden

Baş kaldırmak: Ayaklanmak

Baş çekmek: Ön ayak olmak.

Baş belası: Sıkıntı verdiği halde bir tülü uzaklaştırılamayan kişi.

Baş göz etmek: Evlendirmek

Baş eğmek: Güçlünün emri altına girmek

Başı yastık yüzü görmemek:  Hiç hastalanmayan  kişiler için kullanılır. Ya da uyumamış olmak anlamlarına gelir.

Baş göstermek: Ortaya çıkarmak

Başında torbası eksik: Kaba saba kimse.

Başını taştan taşlara vurmak: Çaresiz kalmak, eldeki fırsatı kaçırıp çok pişman olmak, üzülmek.

Başına karalar bağlamak: Yas tutmak


Başında değirmen çevirmek: Çok ses çıkararak, gürültü yaparak başını döndürmek.

Başını ezmek: Birini kıpırdayamaz duruma getirmek.

Başına vurmak: Ne yaptığını bilmez duruma gelmek.

Başına ekşimek: İstenmeyen kişi ya da şey üstünde kalmak.

Başına çıkmak: Şımarmak

Başıboş kalmak: Denetimsiz kalmak.

Başına çorap örmek: Bir kişiye tuzak kurup ona sinsi oyunlar oynamak.

Başını kaşımaya zamanı olmamak: İşleri sıkışık durumda olmak, çok fazla işi olmak.

Başında kavak yeli esmek: Gerçekleşmeyecek şeylerin hayalini kurmak, düşünmek.

Başına çalmak: Bir şeyi sert bir şekilde vermek, öfkeli vermek.

Başına dolamak: Zor bir işi birine yıkıp gitmek.


Ben sana hayran, sen cama tırman: Onu sevdiğimle hiç ilgilenmiyor bile.

Baştan savma: Özensiz

Belaya çatmak: Beklenilmeyen bir olumsuz durum ile karşı karşıya kalmak.

Bayram etmek: Çok sevinmek

Ben deniz cennet kuşu: Ben zarif kulunuz.

Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur: Devamlı kendini tekrar eden, verimsiz bir çalışma içinde olan kişi.

Ben gidemem, bendere, alışmışım kaba döşek mindere: Nazlı büyüyen kişiler zor koşullarda yaşamak istemezler.

Benim gözümden geçermiş, senin gözünde uçarmış: Oysa sen benden daha da istekliymişsin.

Ben de o göz var mı?: Ben buna inanacak kadar saf mıyım?

Başını vermek: İdealleri uğruna ölmek

Battı balık yan gider: Durum kötü ve durumun iyiye gitme imkanı da yok.

Benim gönlüm öküz ile danada, onun gönlü rastık ile kınada: Ben zaruri gereksinimlerimle ile uğraşırken o süsüne, püsüne uğraşıyor.

Benim diyen: Kendine güvenen.


Ben bilmez miyim güttüğüm eşeğin huyunu?:  Uzun süredir birlikte olduğum o kişiyi bana övme, ben onun ne olduğunu senden daha iyi bilirim.

Benzetmek gibi olmasın: Benzetmek amacı ile söylemiyorum ama senin çocuğunun yaşlarında denilir ya hani işte bu da onu anlatan bir deyimdir.

Başköşe: Büyüklerin oturması için ayrılmış olan yer.

Bel bağlamak: Birine inanmak, güvenmek.

Benden uzak olsun da Mısır’a sultan olsun: Benden uzak olsun da istediği kadar başarılı olsun anlamlarına gelir.

Beğenmeyen kızını  vermesin: Kimsenin beğenip beğenmemesi umurumda değil.

Bektaşi sırrı: Çok gizli tutulan sır.

Başını yemek: Bir kimsenin ölümüne sebep olmak.

Bin dereden su getirmek: Dolambaçlı nedenler öne sürmek

Bir ayağı çukurda olmak: Ölüme giderek daha fazla yaklaşmak.

Bin pişman olmak: Çok pişman olmak.

Bir abam var atarım, nerede olsa yatarım: Tek başımayım ve  basit bir şekilde de yaşamla yetinirim.

Bir araya gelmek: Bir yerde toplanmak.

Bir aşağı bir yukarı dolaşmak: Belli bir alanda dönerek yürümek.

Bindiği dalı kesmek: Kendine yararlı olan şeyi eliyle yok etmek.

Bini bir paraya: Çok ucuz.

Bir araba laf: Bir yığın söz.

Bir atımlı barutu olmak: Yapabileceği çok az şeyi bulunmak.

Bir ayağı üzengide olmak: Devamlı gezen biri olmak.

Bir ayağı kıyıda, bir ayağı kuyuda: Yarı güvenli, yarı tehlikeli durumda.

Bir ayak üstünde bin yalan söylemek: Çok yaşan söylemek.

Bir ayağı çukurda olmak:: Ölümü çok yaklaşmış olmak.

Bir bakıma: Başka yönden bakılırsa. Bir baştan bir başa: Bir alanın  bir ucundan diğer ucuna.

Bir ayak önce: Bir an önce.

Bir bardak suda fırtına koparmak: Küçük bir sorunu abartarak büyük bir olay durumuna getirmek.

Bir başına: Yalnız olarak.

Bir ayağı yerde olmak: O yere sıkça gitmek.

Bir baltaya sap olmak: Belli bir iş sahibi olmak.

Bir dalda dokuz ceviz görmeyince taş atmamak: Çok kazançlı olmayan işe girişmemek.

Bir çıktı, pir çıktı: Bir tane yetişti ama onun da benzeri bulunmaz.

Bir burnuna tuz, bir burnuna biber koymak: Bir işi yapması için çok sıkıştırmak.

Bir deri bir kemik kalmak: Çok zayıflamak.

Bir dalda durmamak: Devamlı iş ya da tutum değiştirmek.

Bir çift söz: Bir iki söz.

Bir çekirdek geri kalmamak: Herkesle aynı düzeyde olmaya çabalamak.

Bir buldu iki ister, akça buldu çıkın ister: Eline geçenle yetinmez, daha çoğunu ister.

Bir boy gitmek: Aradaki uzaklık boyunca gitmek.

Bir dirhem bal için bir çeki keçiboynuzu çiğnemek: Çok iş yaparak az verim sağlamak.

Bir dikili ağacı olmamak: Toprak üstünde hiç bir malı olmamak.

Bir çuval inciri berbat etmek: Yolunda olan işi bozmak.

Bir bu eksikti: Sıkıntılar yetmezmiş gibi , bir de bu sıkıntı eklendi.

Bir ben bilirim bir de Allah: Çektiğim sıkıntıların acısını  sadece Allah bilir.

Bir çırpıda çıkarmak: Ele alır almaz bitirmek.

Bir dereyi bal, bir dereyi yağ etmek: Yapılan işin  çok faydalı olduğunu abartarak söylemek.

Bir dilim ekmekle aç, bir dilim ekmekle tok olmak: Yaşamak için çok şeye gereksinim duymamak.

Bir don gömlek: Üstünde don ve gömlekten başka bir şey yok.

Bir Köroğlu, bir Ayvaz: Bir karı, bir koca.


Bir mum al da derdine yan!: Başkalarıyla uğraşacağına, kendi derdine üzül!

Bir gömlek aşağı: Bir derece daha düşük.

Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte: Masallardaki deve benziyor, onlar gibi korkunç ve çirkin .

Bir içim su: Kadınlar için söylenmiş bir deyimdir. Çok güzel anlamına gelir, bakmalara doyamazsın da denilir.

Bir köşeye çekilmek: Çevre ile ilişkisi kesmek.

Bir eli balda, bir eli yağda: Bereket ve bolluk içinde yaşayıp gitmek.

Bir elle verdiğini öbür elle almak: Birine sağladığı yararı, olumsuz tavrı ile geçersiz hale getirmek.

Bir iğne bir iplik kalmak: Çok zayıflamak.

Bir eli kan, bir eli katran: Çeşitli fenalıklar, kötülükler yapan kimse.

Bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak: Söylenen söze önem vermemek.

Bir gömlek fazla eskitmiş olmak: Daha yaşlı ve daha tecrübeli olanlar için kullanılan deyimdir.

Bir hoşluğu olmak: Hasta gibi bir halde olmak, neşesi olmamak.

Bir düşüncedir almak: Uzun uzun düşünmeye başlamak.

Bir gözünü kör, bir kulağını sağır etmiş olmak: Kimi şeyleri görmemiş, duymamış gibi yapmak.

Bir kaşık suda boğmak: Elinden gelse, gık demeden öldürecek anlamına gelir.

Bir kalemde: Toptan, bir işlemde gibi anlamlarına gelir.

Bir kazanda kaynamamak: Uyuşamamak.

Bir kapıya çıkmak: Aynı sonuca ulaşmak.

Birbirinin ağzına tükürmek: Yalan ve kötü söz söylemede ağız birliği etmek.

Bir sıkımlık canı olmak: Cılız ve güçsüz almak.

Bir yumup on dökmek: Çok ağlamak.

Bir yastığa baş koymak: Eşlerin acı ve tatlı günlerini paylaşması.

Bir pula satmak: Birini küçük bir çıkar uğruna harcamak.

Bir olmak: Söyleye söyleye bir oldum denilir ya. Bu deyim de söyleye söyleye bitkin düşmek anlamına gelir.

Bir vakitler: Geçmiş zamanda.

Birbirine girmek: Kavga ederek birbirlerine şiddetle saldırmak.

Bir taşla iki kuş vurmak: Bir eylemle yararlı iki sonuç elde etmek.

Bir yaşıma daha girdim: Şimdiye kadar görmediğim bir şeyi görmenin şaşkınlığı içindeyim.

Bir sözünü iki etmemek: Her istediğini yapmak.

Bir solukta: Hemen.

Bir pire için yorgan yakmak: Küçük bir çıkar için  büyük zararı göze almak.

Bir yakadan baş çıkarmak: Bir çatı altında dirlik ve düzen içinde yaşamak.

Bir yastıkta kocamak: Eşlerin ölene kadar hayatlarını birlikte devam ettirmesi.

Birbirine düşmek: Aralarında anlaşmazlık çıkıp birbiriyle uğraşmaya başlamak.

Birinden biri: Bir yerde toplu olarak bulunanlardan biri.

Bire bin katmak: Olan şeyi abartarak söylemek.

Biri vardı geceden, biri düştü bacadan: Eski sıkıntının üstüne bir yenisi eklendi.

 Biz attık kemik diye, el kaptı ikil diye: Bizim değer vermeyip attığımız şeyleri başkası değerli buldu.

 Biri eşikte, biri beşikte: Çocuklarının hepsi küçük.

Biz bizeyiz: Aramızda yabancı yok.

Bit yeniği: Güven vermeyen yön, durum.

Boğaz tokluğuna çalışmak: Karnını doyurma karşılığında çalışmak.

Boğaz derdi: Yaşamak için kazanç sağlama endişesi.

Bizim gelin bizden kaçar, tutar ele başın açar: Yakınlarına karşı çekingen davranıyor ama ele karşı  bir şeyini esirgemiyor.

Biz leblebi deyinceye kadar Pazar savulur: Biz karar verene kadar Pazar çoktan dağılmış olur.

Bizim tavuk bir yumurta yumurtlar, yedi mahalle duyar; elin kısrağı küheylan doğurur, sesi çıkmaz: Bizim azıcık kazancımız milletin dilinde olur. Başkalarının milyonlarıyla kimse ilgilenmez.

Bizim evde yalanırsın, Kirkor’un bağında mı ürürsün? İyiliği bizden görürsün ama bize bir iyilik etmez, başkalarına hizmet edersin, nankör.

Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz: Birbirimizi yakından tanırız ve herkes birbirinin özelliklerini iyi bilir.

Biti kanlanmak: Yoksul birinin varlık sahibi olması.

Boş atıp dolu vurmak: Umutsuzca girişilen bir işin sonucunun olumlu olması.

Boğazı işlemek: Durmadan bir şeyler yemek.

Boğazı kurumak: Çok konuşmaktan sesi kısılma.

Boğazına durmak: Yediği şeyi yutamamak.

Borç har: Bor ederek.

Bostan korkuluğu: İş başında olduğu halde işini yapmayan.

Borç içinde yüzmek: Borcun çok olması

Borusunu çalmak: Menfaat sağladığı kişinin  davasını gütmek.

Borç gırtlağına çıkmak: (Gırtlağına kadar borcu olmak): Pek çok borcu olmak.

Borç bilmek: Bir şeyi yapmayı kendisine iş olarak kabul etmek.

Bol keseden: Çokça vermek, ölçüsü olmamak.

Bohçasını koltuğuna vermek: İşine son verip kovmak.

Borç benim kasavet senin mi?: Benim borcumdan dolayı sen niye üzülüyorsun?

Boğazına düşkün: Yemeyi, içmeyi çok seven.

Borcunu kapatmak: Borcunu ödeyip bitirmek.

Borusu ötmek: Sözü geçer olmak.

Borcunu bilmek: Borcunu zamanında öder olmak.

Boğazına sarılmak: Boğmak istercesine kavga etmek.

Boynunun borcu: Yapması gereken ödevi.

Boy göstermek: Bir işi yapmayarak yalnızca gösteriş için orada bulunmak.

Boşu boşuna: Gereksiz yere.

Boy ölçüşmek: Kendini eşit durumdaki biriyle karşılaştırmak.

Boşa çıkmak: Sonuç vermemek.

Boy vermemek: İnsan boyunu aşan derinlikte.

Boynunda kalmak: Başkasının yapması gereken bir işi yapmak zorunda kalmak.

Boynu bükük: Kimsesiz, yardım edilecek durumda olan.

Boydan boya: Bir uçtan öbür uca.

Boynu eğri: Kendini başkasının istediğini yapmaya borçlu sayan.

Boşa koysam dolmaz, doluya koysam almaz: Bu güç işi yoluna koyacak çözümü bulamıyorum.

Boy atmak: Boyu uzamak.

Boş bulunmak: Dikkatsiz ve dalgın olmak.

Boş gezenin boş kalfası: İşsiz güçsüz dolaşan kişi.

Boyacı küpü değil ki hemen daldırıp çıkarasın: Öyle kolayca ve kısa zamanda yapılacak iş değil.

Boya çekmek: Şişmanlamadan boyu uzamak.

Boynu armut sapına dönmek: Çok zayıflayıp boynu incelmek.

Boynum kıldan ince: Verilecek her türlü cezaya razıyım.

Boynuz isterken kulaktan olmak: Daha fazlasını isterken, elde olanı da yitirmek.

Boyu boyuna, huyu huyuna uymak: Birbirlerine denk olmak.

Boyun eğmek: Karşısındakinin üstünlüğünü kabul etmek.

Boyu bacadan mı aştı: Daha evlenecek yaşta değil.

Boyunduruk altına girmek: Başkasının buyruğu altında yaşamayı kabul etmek.

Boyun bir karış uzadı: Gereksiz bir iş yapmakla büyüdüğünü mü sanıyorsun?

Bucak bucak kaçmak: Ortada görünmemeye çalışmak.

Boyun kesmek: Saygı ve bağlılık gösterisi olarak başı öne eğmek.

Boyunun ölçüsünü almak: Yetersizliğini anlamak.

Bozuk düzen: Düzensiz.

 Bozum olmak: Utanacak duruma düşmek.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu: Söz ve davranışları birbirini tutmayan.

Bozuntuya vermemek: Hoşuna gitmeyen bir durumu anlamamış gibi davranmak.

Böylesine can kurban: Her türlü özveriye değer.

Bu yel böyle eser, bu yengeç böyle sıkarsa: Bu olumsuz koşullar böyle sürüp giderse.

Bu kadar kusur kadı kızında da olur: Sözünü etmeye değmeyecek kadar kusursuz.

Bu abdestle daha çok namaz kılınır: Bu boş inançla daha çok  kötü işler yaptığını göreceğiz.

Bu hamur daha çok su götürür: Bu konuda daha çok sorun çıkar.

Bozuk çalmak: Canı sıkılmış olmak.

Boyun kesmek: Saygı ve bağlılık gösterisi olarak başı öne eğmek