Borç İle İlgili Atasözleri ve Anlamları

 

Borç İle İlgili Atasözleri ve Anlamları

 

Borç iyi güne kalmaz: Borçlu olan kimse borcunu ödemenin yollarını aramalıdır. İleride öderim diye düşünmesi son derece sakıncalıdır. Çünkü gelecek günlerin ne getireceğini kestiremeyiz.

Borcun iyisi ver kurtul, derdin iyisi öl kurtul: Borçlu ve dertli yaşamak insana dayanılma zacılar çektirir. Borçtan kurtulmanın çıkar yolu onu ödeyip kurtulmak, şifası olmayan hastalıktan kurtulmanın yolu ise ölmektir.


Borcun yoksa kefil ol, işin yoksa şahit ol: Tanıklık boş oturan kimselerin, kefillik ise parası çok olan kimselerin işidir. Zorunluluk olmadıkça şahitlikten ve kefillikten kaçınmak en doğru olanıdır.

Borca haylık, bir aylık: Borç alarak yaşanan güzel günler çok sürmez. Geriye kalan borçtur ve o borcu ödemek büyük sıkıntı yaratır.

Borç güle güle gelir, ağlaya ağlaya gider: Borç alan ihtiyacını karşılayacağı için o an çok sevinçlidir ancak borcunu ödeyeceği gün yaklaştığında durum değişir ve sıkıntı içine girer.

Borca içen iki kez sarhoş olur: Borç alarak alışveriş eden iki kere üzülür. Bir aldığı zaman bir süre sonra parayı nasıl ödeyeceğim diye kaygılanır. İkincisi ise ödeme zamanı gelince bir şey almadan ödeme yaptığı için kendisinin lüzumsuz bir iş yaptığını düşünür ve pişmanlık duyar.


Borç, yiğidin kamçısıdır: Birisine borçlanan, borcunu da ödemek isteyen kimse kendini daha çok çalışmak ve kazanmak zorunda  hisseder, bunun için de çok çalışır.

Borç ödenir, kira ödenmez: Kiracı olmaktansa borca girip ev sahibi olmak daha iyidir.

Adaletin Önemi İle İlgili Kıssadan Hisse

 

Adaletin Önemi  İle İlgili Kıssadan Hisse


Çok eski yıllarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Bu gelenek şu şekildeymiş. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınır ve bu herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde kilisenin çanı iki kez çalınırmış. Kralın bir yakını öldüğünde üç kez, Kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış. Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış. Ahali merak içinde kalıp, papaza koşmuş.

 

“Ey Papaz Efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki, o ölünce çan beş kez çalınsın.”

Papaz yanıt vermiş:

“Kraldan daha önemli bir şey var!...

“Adalet öldü.”

 

 Bir küçük not:  Bir ülkede adalet öldüğü zaman hiçbir şeyin önemi kalmaz. Adalet öldüğü zaman insanlık da ölür, hak ve hukuk da ölür ve insanın devlete olan güveni kalmaz. Toplumda kaos olur ve bu da toplumu parçalar. Bunun için toplumlar her şeyden önce adalete güven duymalı, adaleti savunmalı ve adaletten yana olmalılardır. Çünkü adalet giderse her şey gider. "Adalet bir kutup yıldızı gibi yerinde durur. Geri kalan her şey onun etrafında döner." (Konfüçyus)

Pulsuz Dilekçe Metninin Soru ve Cevapları

 

 Pulsuz Dilekçe Metninin Soru ve Cevapları

 

Sevgili anneciğim, babacığım;

Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim:

Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın.

Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde, her zaman koruyup kollamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim.  Bırakın kendi işimi kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım?

Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin. Ama siz beni şımartmayın. Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutamayınca sizlere güvenim azalıyor.

Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlanmayınca ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan edemiyorum.

Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.

Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır. "Ben senin yaşında iken..." diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım.


Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni, korkutup sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın. Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışım üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece cezama katlanabilirim.

Beni dinleyin. Öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin; hiç değilse çabamı övün. Beni başkalarıyla karşılaştırmayın; umutsuzluğa kapılırım.

Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın; bana süre tanıyın. Yüzde yüz dürüst davranmadığımı görünce ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın; yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın. Unutmayın ki ben de sizi yabancıların önünde güç durumlara düşürebilirim.


Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine, beni size daha çok yaklaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.

Biliyorum, ara sıra sizi üzüyor, belki de düş kırıklığına uğratıyorum. Bana verdikleriniz yanında benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse bir çoğundan vazgeçebilirim; yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.

Benden "Örnek çocuk" olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz ana-baba olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter.

Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.

 

 

1) Okuduğunuz metnin giriş  bölümünde çocuk anne ve babasından ne istiyor:

cevap: Beni tanımaya ve anlamaya çalışın, oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her zaman ve her yerde kollamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim. Bırakın kendi işimi kendim göreyim diyor.

 

2) Öğütlerden mi yoksa davranışlardan mı daha çok etkilenirsiniz? Niçin?

Davranışlardan daha çok etkilenirim çünkü ailemde neyi görürsem çocuk olarak ben de onu taklit ederim. Ailemin de bana olumlu örnek olması gerekir.

3) Çocuk “Yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır.” sözleriyle anne ve babasına ne anlatmak istemiş olabilir?

cevap: Yüksek sesle söylenildiği zaman çocuk korkmaya başlar ve anne ve babasının ne dediğini de anlamaz. Korkar, suçluluk psikolojisi ile sürekli savunmaya geçer . Çocukta daha iyi izlenim bırakılması için onunla sakin ve tatlı dille konuşulmalı, bağırılmamalı, nazik olunmalıdır. Anne ve babalar iletişimi sağlıklı şekilde gerçekleştirmek için sakin olmalı, güzel iletişimi doğru kullanmalıdır.

 

4)  Mektubun son bölümünde çocuğun anne ve babasına yönelik hangi duyguları ağır basmaktadır?

Çocuk anne ve babasını koşulsuz sevmektedir ve onları her hali ile kabul etmektedir. Yani onları değiştirmeye ve başkalaştırmaya çalışmamış oldukları halleri ile yine severmiş. Sevgi ve koşulsuz kabul ağır basar.

5) Mektubu yazan çocuğun annesi ve babası siz olsaydınız ona neler söylerdiniz?

cevap: Senin ebeveynin olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü sen bana Yüce Allah'ın emanetisin ve seni her halinle çok seviyorum. Sana karşı yanlış davranışlarım olmuştur. Bunları düzelteceğime ve kendimi geliştireceğime son veriyorum canım yavrum. Seni yargılamadan önce dinlemeye çalışacağım, aşırı koruyuculuğu bırakacağım ve hatalarını yapmana izin vereceğim, böylece kendi hatalarını kendin düzeltme fırsatın da doğmuş olacak. Tutarsız olmayacağız. Sana nasihat etmek yerine davranışlarımla örnek olacağım. Yüksek bir sesle konuşmayacağım, sağlıklı bir iletişime geçeceğim.. Senin yaşının üstünde şeyler yapmanı istemeyeceğim. Seni çok iyi dinleyeceğim ve sen konuşurken sözünü asla ve asla kesmeyeceğim. Sana  öğretmek istediğim şeyi adım adım anlatacağım ve bir anda bütün kuralları hemen yapmaya zorlamayacağım. 


Sana karşı sabırlı olacağım, seni seveceğim, sana karşı saygılı olacağım, hata yapmana izin vereceğim. Seni aşağılamak bir yana senin güvenini daha çok artıracak şeyler yapacağım. Seninle kaliteli zaman geçireceğim ve seni sevdiğimi her fırsatta dile getireceğim. Seni sen olduğun için seveceğim ve seni sevgimle kuşatacağım. Seni  sevdiğimi her fırsatta dile getireceğim. Hatalarını sürekli yüzüne vurmayacağım. Az  ve öz konuşacağım. Sana güveneceğim ve seni mutlu etmeye çalışacağım.

Mutlu Bir Hayat Yaşamak İstiyorsan Hayatını Bir Amaca Bağla İnsanlara Veya Eşyalara Değil

 

Mutlu Bir Hayat Yaşamak İstiyorsan, Hayatını Bir Amaca Bağla İnsanlara Veya Eşyalara Değil Albert Einstein

 

Mutlu bir hayat yaşamak, kimseye muhtaç olmadan kendi ayakların üzerinde dimdik durabilmek  güzeldir. Kişinin kendi ayakları üzerinde durması için çalışması gerekir. Çalışması için de belli bir amaca odaklanması ve o amaç için devamlı uğraşması gerekir. Mutlu bir hayat yaşamak istiyorsan hayatını bir amaca bağla, insanlara veya eşyalara değil der Albert Eınsteın. Çünkü amacımız insanlara bağlanmak, eşyalara bağlanmak olduğu zaman bir zaman da sonra insanoğlu bundan da sıkılmaya başlar. Çünkü insanı mutlu edecek olan şey onu meşgul edecek bir işinin, bir amacının olmasıdır. O işi yaparken de zevk alıyorsa durum daha da güzel hale gelir.  


Örneğin; Hayatını arkadaşlarına, çevresine bağlayan kişi onlarla bir sorun yaşadığı zaman, ya da onlar tarafından hançerlendiği zaman büyük hayal kırıklığı yaşar ve bunun sonucunda da bir boşluğa düşer. Hayatını eşyalara  bağlayan insan ise en kaliteli eşyayı alsa, en pahalı eşyayı da alsa bu duruma alışır ve hayatında hiçbir heyecan kalmaz. Çünkü insanı mutlu eden eşya değiş, insanı mutlu eden para, mal, mülk değildir. Asıl mutluluk çalışma ile olur. Örneğin hayat boyunca kitap okumayı alışkanlık haline getirmek gerekir, meraklı olmak ve merak ettiklerinin peşine koşmak gerekir. Bunun için de bilime yönelmek, ilime yönelmek gerekir. Ünlü bilim insanlarına baktığımızda onların günlük dedikodulara ayıracak zamanı bile yoktur çünkü onlar her zaman işleri ile meşgul olan olgun ve aydın kimselerdir. Onlar amaçlarına bağlanmış ve o amaç için yıllarını vermiş insanlardır. Aziz Sancar, Edison vb gibi. 


Bunun için insanlara ve eşyaya bağlanmayı bir kenara bırakmak amaca odaklanmak bizi mutlu eder. Elbette insanlarla sosyal ilişkiler kurulsun, elbette sevilen eşyalar alınsın ama onlara körü körüne bağlılık olmasın. Körü körüne bağlılık sadece çalışmaya, okumaya, araştırmaya olsun ki kişi daima mutlu olsun.

Öfkelendiğiniz Zaman Vücudunuzda Ne Gibi Değişimler Gözlemliyorsunuz?

 

Öfkelendiğiniz Zaman Vücudunuzda Ne Gibi Değişimler Gözlemliyorsunuz?


Öfke, insan duygusal yaşantısının kaçınılmaz bir parçası olarak, davranışsal ve biyolojik düzeyde karmaşık etkileşimlere sahip olan önemli bir duygudur. Öfkelendiğim zaman yanaklarım  kızarıyor, gözlerim dışarı fırlayacak gibi oluyor, elim ayağım titriyor, başım ağrıyor, burnumdan soluyorum, kendime hakim olamadığım için bağırmaya başlıyorum ve ağzımdan pişman olacağım sözler çıkıyor. 


 Öfke anında kalp atışım hızlanıyor ve kalbim çarpmaya başlıyor, daha stresli oluyorum ve stresimi kontrol etmekte zorlanıyorum. Daha hızlı soluk alıp veriyorum, kaslarım geriliyor ve eklemlerim ağrımaya başlıyor. Kan basıncındaki artış nedeniyle yüzümdeki kan damarları genişliyor ve yüzümde kızarma meydana geliyor. Aşırı öfkeli olduğum için sırtımdan terlemeye başlıyorum ve geriliyorum.


Öfke kontrolü için şunlar yapılabilir: Derin nefes almak ve sakinleşmek, hızlı tepki vermekten kaçınmak için biraz zaman ayırmak, düzenli fiziksel aktivite, olumsuz düşünceleri olumlu ve yapıcı düşüncelere çevirmek, geçmişe takılmak yerine geleceğe odaklanmak, etkili iletişim becerilerini geliştirmek.  Tüm bunlar yapıldığı zaman daha sakin bir insan olabiliriz ve öfke anı ile gelen sözleri söylemeyiz ve gereksiz pişmanlıklar da yaşamamış oluruz.

Siz Öfkelendiğinizde Duygularınızı Nasıl İfade Ediyorsunuz?

 

Siz Öfkelendiğinizde Duygularınızı Nasıl İfade Ediyorsunuz?


Öfke aslında her insanın zaman zaman yaşadığı bir duygu durumudur ve aşırıya kaçılmadığı takdirde de normal olan bir şeydir. Önemli olan öfke anında insanlarda yara açmamak, kalp kırmamak, kimseye zarar vermemektir. Elin ile, dilin ile, sözün ile insanları incitmemektir. Elbette öfkelendiğimiz zaman kırıcı sözler söyleyebiliyoruz ama bunun ölçüsünü kaçırmamak gerekir. 


Ben öfkelendiğim zaman duygularımı kimi zaman konuşarak kimi zaman da bağırarak ifade etmeye çalışıyorum ve bu durumda da en büyük zararı kendime veriyorum. Çünkü bedenen ve ruhen çok yoruluyorum ve öfke sonrası başım çok ağrıyor ve pişmanlıklar yaşayabiliyorum. Kimi zaman da öfkeme hakim oluyorum ve rahatsız olduğum durumu sert bir şekilde dile getiriyorum ve fazla güler yüzlü olamıyorum. Her zaman aynı şekilde davranmıyorum. Bazen de tatlı bir dille konuşarak sorunlarımı çözmeye çalışıyorum ve karşı tarafa yanlış olanın ne olduğunu ifade etmeye çalışıyorum.


 Çünkü her zaman bağırmak, çağırmak, kötü söz söylemek insanlar  üzerinde olumsuz etki yapar ve sevdiğimiz kişiler zamanla bizden uzaklaşmaya başlar ve böylece çevremdeki kişilerin sayısı da azalır ve yalnız kalmaya başlarız. Bunun için öfkeyi kontrol altına almak önemlidir ve her zaman sağduyu ile hareket etmek ise en önemlisidir.

Hangi Durumlarda Kendinizi Mutlu Hissedersiniz? 5. sınıf Türkçe ders kitabı

 

Hangi  Durumlarda Kendinizi Mutlu Hissedersiniz? 5. sınıf Türkçe  ders kitabı


İnsanın mutluluk anlayışı kişiye ve göre yaşa göre farklılık gösterir. Mutluluk göreceli bir kavramdır. Örneğin; Küçük bir çocuk bir şeker ya da çikolata ile mutlu olurken yetişkin biri ise hafta sonu tatili ile mutlu olabilir çünkü hafta sonu iyice dinlenecektir. Benim mutlu olduğum durumlar ise şunlardır. 


Öğrenci olduğum için sınavlardan yüksek not aldığım zaman çok mutlu olurum, ailemle birlikte alışveriş merkezine gidip orada yemek yitip eğlendiğim zaman çok mutlu oluyorum. Hafta sonları pikniğe gittiğimiz zaman, arkadaşlarımla oyunlar oynadığım zaman mutlu oluyorum. Günlük tutmayı çok seviyorum ve gün içindeki hallerimi günlüğüme yazdığım zaman mutlu oluyorum. Bir yerden güzel bir haber geldiği zaman heyecanlanıyorum ve mutluluktan havalara uçuyorum. İmkanı olmayan insanlara ailemle yardım ettiğim zaman, empati kurup iyi bir insan olmaya çalıştığım zaman mutlu oluyorum. 


Ülkem bağımsız olduğu için, başka bir ülkenin kölesi olmadığımız için seviniyorum. Yemek yediğim zaman, eğlendiğim zaman, sevdiğim macera kitabını okuduğum zaman, sinemaya gittiğim zaman, matematik problemi çözdüğüm zaman mutlu oluyorum. Bağlama çaldığım zaman, gitar çaldığım zaman, yüzmeye gittiğim zaman mutlu oluyorum ve günün stresinden de kurtulmuş oluyorum. Ailemde huzur olduğu zaman ise daha çok mutlu oluyorum.

Şikayet İle İlgili Özlü Sözler

 

Şikayet İle İlgili Özlü Sözler

 

Sürekli şikayet etmek insanı ileriye götürmez ve insan yerinde kalmaya devam eder. Şikayet etmek yerine sorunları çözmek için uğraşmalıyız ve sorun odaklı değil problem çözme odaklı olmalıyız.


Şikayet ile ilgili özlü sözler şunlardır:

 "Başına gelen sıkıntıdan şikayet etme. Az ağla, çok sabret. Çünkü sabır, darlığın, sıkıntının anahtarıdır." Mevlana.

“Düşünme yetkinleştiğinde şikayeti bırakır.” Dücane Cündioğlu

"İnsanoğlu ilgi çekmek için dertlenir, çünkü şikâyet etmeyi sever." Eddi Anter.


"Başkası düştü mü, çürük tahtaya basmasaydı deriz, kendimiz düşünce,  tahtanın çürük olmasından şikâyet ederiz." Cenap Şahabettin

"Yalnızlıktan nasıl şikayet edersin? Benim olmadığım yerde yalnızlık en güzeli değil mi?" Cemil Meriç

"Bir şeyi beğenmiyorsan, değiştir. Değiştiremiyorsan, tavrını değiştir. Şikayet etme." Maya Angelou

"İnsanların inanç ve ibadetleri ne kadar azsa, şikayetleri o kadar çoğalır." Hekimoğlu İsmail

“Herkes, ölmek zorunda olmamız ne fena, deyip duruyor. Yaşamak zorunda kalmış insanların ağzından çıktığı düşünülürse, ne tuhaf bir şikayet."  Mark Twain

Şikayet ettiğiniz yaşam, belki de başkasının hayalidir."  Tolstoy

İlerlemeyi, bizi şikayet edenlere borçluyuz. Memnun insanlar hiçbir değişiklik istemezler." H.G. Wells

“Hayatınızın sonuna kadar yaşamadıkça talihinizden şikâyet etmeyin." Anton Çehov.

"Ve bir şey daha anladım ki şikayet etmek insanı hayat yolunda geri itiyor. Ne bileyim, eskiden arkadaşlarımla dertleşmek beni çok rahatlatırdı, oysa şimdi sıkıntılarımdan bahsetmek beni sadece yoruyor." Lüset Kohen Fins

"Şikayetçi, kötü huyludur. İyi huylu şikayet etmez, tahammül eder." Mevlana

"Şikayetler duyulduğu sürece, yolsuzluk, zulüm ve kötülük yayılamaz." Muhammed Bozdağ.

 

“Bakın etrafa hep maziden şikayet ediyoruz, hepimiz onunla meşgulüz." Ahmet Hamdi Tanpınar.

"Şikayet ettiğiniz yaşam, belki de başkasının hayalidir." Tolstoy

"Sabrın alameti şikayeti terk, musibet ve sıkıntıları gizlemektir." Abdullah Araz.

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz Kitabında Geçen Alıntılar

  

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz Kitabında Geçen Alıntılar


Aziz Nesin'in 1977 yılında roman olarak Nesin Yayınları'ndan yayınlanarak elimize ulaşan eserinde hapse giren Yaşar Yaşamaz adlı bir gencin, nüfus kaydında yapılan hatadan dolayı hayatı boyunca yaşadığı sorunlar, ülkenin durumu ile birlikte biraz abartı ve gülmeceyle anlatılmaktadır. 


Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz Kitabında geçen alıntılar şunlardır:

"Aman oğlum, bişeyi bedava dediler mi, aman alma sakın, ordan kaç... Bedeline almaktan çok daha pahalıya gelir."

"Biz eşek olduktan kelli, sırtımıza binecek çok bulunur."

“Bir insan pek çok türlü ölür: Hukuki olarak ölür. Siyasi olarak ölür. Fizik olarak ölür. Psikolojik olarak ölür. İnsanın tam olarak yaşayabilmesi için, bunların hepsinin birden yaşaması gerekir.”

“Biz, son derecede idareci insanlarızdır. Bu dünyada bizim gibi idareci yoktur, tarihte gelmemiştir ve gelemez... Bakın neden? Dünyanın başka yerlerinde de idareci insanlar çok var. Var ama, onlar ancak olan bişeyi idare ederler. Olan şeyi herkes idare eder yahu... Marifet, olmayan bişeyi idare etmektir.”


“Öyle deme arkadaş, bizden beterleri de var. Hani herif idama götürülürken biri, " Üzülme arkadaş, beterin beteri var! " demiş de, idama giden de "Ulan bundan beteri olur mu?" deyince öbürü, "Olur," demiş, " seni asmaya götürüyorlar yine, senden önce birini kazığa oturtmuşlardı. " Beterin beteri vardır.”

“Normal insan, dengesiz insandır. Çünkü insan, ateş üstünde duran su dolu bir kazana benzer. Nasıl içindeki su kaynayınca kazanın kapağı atarsa, makinelerin buhar kazanlarına da artık buğu dışarı fışkırsın diye supap yapmışlardır. Buğunun artığı dışarı fışkırır delikten, kazandaki buğu da gerektiği kadar kalır, yani dengede durur. Yoksa kazan patlar. İnsan da böyle işte… Kızınca, duygulanınca, üzülünce, acılanınca, insan içinden bir şey boşaltacak ki, patlamasın da dengesi yerine gelsin. Ee nasıl içini fışkırtacak? Nasıl kazanın supabı varsa, insanın da bir tahtası eksik olacak ki, buradan dışarıya su koyuversin… Bu yüzden işte, dengeli insan bir tahtası eksik insan demektir. O normal denilen tahtası eksik olamayanlar, günün birinde birden patlayıp bombok olur, bir daha da onarılmazlar.”

"Diploman var mı, okul diploman?" dedi. "Yok, dedim, okula gidemedim." "Hmmmm, demek diploman yok... Öyleyse sana yüksek bir iş vereceğiz..." dedi.”

“Medeniyetin okulu, kursu mursu olmaz. İnsanın kendinde olmayınca ne yapsan boş.”

“Ölmek istesen de ölünmüyor. Yaşanmıyor da... Sürün sürünebildiğin kadar. Anladım ki, insanın şansı yoksa ölemiyor bile...”

“Ben sana okula gitmedim diyorum… -Ben de sana bu yüzden büyük işler düşünüyorum ya, hatta vali bile olmak için, hatta elçi bile olmak için diploma gerekmez de, mahalle bekçisi olmaya kalksan diploma ister.”

“Dünyada hiçbir deli, 'ben deliyim' diyecek kadar deli değildir.”


 "Siz gerçekten polis gelsin istiyorsanız, benim dediğimi yapın. Öyle sizin çağırdığınız gibi polis çağrılmaz." "Ya nasıl çağrılır?" "Çıkın şu bankın üstüne. Sonra da ordan, 'Bu ne biçim düzen? Bu ne rezalet! Bu ne alçaklık! Bu ne utanmazlık!' diye bağırın. İşte o zaman, yerden mantar gibi polis biter, havadan karga gibi polis üşer, sen de şaşar kalırsın..."

“Politikacıdır bu, herkesi öper de, sever de, kucaklar da…”

“Ben asıl kime sövüleceğini çok iyi bilirim ama, sövülecek olana sövünce başım derde giriyor. Yani, çorbadan ağzım çok yandığından, ben de şimdi yoğurdu bile üfleyerek yiyorum. Asıl sövülecek olanlara sövülmesi gerekenlere sövüp saysak, polis yakamıza yapışır. Biz de, asıl sövmemiz gerekenlerin yerine feleğe söveriz. Bu millet feleğin olmadığını bilmez de mi, yatar kalkar feleğe söver, hiç durmaz boyuna feleğe ilenir? Bilir bilmesine… Ama feleğe söverken, feleğe ilenirken, kime sövüp ilendiğini bilir, yüreğinin ataşını söndürür, deneceklere ilensek, mahkemeye verirler; hapislere atarlar. Millet de yolunu bulmuş, feleğe söver, kadere ilenir, yazgısını yerer. Yüreğini serinletir, biraz olsun erinir. ”

Orhun Kitabelerinin Önemi Nedir?

 

Orhun Kitabelerinin Önemi Nedir?


Orhun kitabelerinin  (yazıtlarının) önemi şudur: Tarihte bilinen ilk yazılı kaynaklardır. Türk adının ilk kez geçtiği kaynaklardır. Orhun ya da diğer adı ile Kök Türk Kitabeleri bizlere Türklerin siyasal, sosyal ve ekonomik yaşamları hakkında bilgi veren kitabelerdir. Bu kitabeler günümüzde Moğolistan sınırları içerisinde yer almaktadır. Göktürk Kitabeleri (Orhun Yazıtları) Türk yazı dilinin Eski Türkçe Dönemi'ne ait yazılı ürünleridir.


 Bu kitabeler, Türk dilinin bilinen ilk yazılı kaynakları olması nedeniyle dilimizin tarihi ve gelişimi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir.  2. Kök Türk Devleti döneminde Kök Türkler tarafından yazılmış yapıtlardır. Orhun yazıtları Türkçenin tarihsel süreçteki gramer yapısı ve bu yapının değişimiyle ilgili bilgiler verdiği gibi Türklerin devlet anlayışı ile yönetimi, kültürel ögeleri, komşuları ile soydaşlarıyla olan ilişkileri ve sosyal yaşantısıyla ilgili önemli bilgiler içermektedir Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tonyukuk adına dikilmiş yazıtlardır. Ülkemizde   Orhun Yazıtları ile ilgili ilk kitap 1924 yılında Türkolog  Necib Asım  tarafından Osmanlı Türkçesi ile yazılmış ve Orhun Abideleri adıyla yayımlanmıştır. 


Orhun ırmağı yatağında bulunan kitabeler, Danimarkalı dilbilimci Wilhelm Thomsen tarafından okunmuştur. Runik harflerle yazılmış olan kitabelerde ilk önce "tengri" kelimesini okumayı başaran Thomsen daha sonra tüm yazıları okuyarak kitabeleri dünyaya tanıtmıştır.