Emek Kelimesi Size Neler Çağrıştırıyor?

 

Emek Kelimesi Size Neler Çağrıştırıyor?


Emek, İşgücü; mal veya hizmet üretimi sırasında ortaya konan insan kaynağıdır. Üretimi gerçekleştirenlerin fiziksel ve düşünsel katkılarıdır. Kavram, kol emekçilerinin verdiği hizmetlerin yanı sıra, başka birçok hizmet türünü de kapsar. bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü, çalışma. uzun, yorucu ve özenli çalışma. 


Emek kelimesi bana alın terini, çok çalışmayı, kendisine ve içinde yaşadığı ailesine faydalı olan bir insanı, çalışan bir anneyi, babayı, kömür işçisini, mevsimlik işçileri, öğretmeni, dağda koyunlarını otlatan bir çobanı, hastasını hayata geri döndüren bir doktoru ve daha birçok meslek gruplarını çağrıştırıyor diyebilirim. Emek bana özverili olmayı, iyi niyetli olmayı, doğru, dürüst ve güvenilir insan olarak alın teri ile çalışmayı da hatırlatıyor. Emek ile ilgili şu sözleri de aklıma geliyor: ““Başarının gizli formülü: Kalk, çalış, iste, tutkuyla çaba göster ve başar.” - William Zinsser

“Hiç kimse, ellerini kullanmadan başarı merdivenlerini tırmanamaz.” - Abraham Lincoln


“Rızığını sürekli kılan, her işte yardıma koşandır.” Hz. Ali. Emek yorulmadır, bilek gücüdür, zihin gücüdür. yeri geldiği zaman rahatlığından taviz verme ve yorulana kadar ısrarla çalışmaya devam etmektir. Emek sevgidir, umuttur, hayattır, inançtır vb diyebilirim.

Balmumundan İnançlara Sahip Olduğunuz Müddetçe Güneşten Uzaklaşın.

 

Balmumundan İnançlara  Sahip Olduğunuz Müddetçe Güneşten  Uzaklaşın.


“Balmumundan inançlara sahip olduğunuz müddetçe güneşten uzaklaşın.” Epiktetos. Yukarıdaki özdeyişten yola çıkarak kararlı olmanın hedefe ulaşmada ne kadar önemli olduğunu anlatan bir yazı yazı yazı kaleme alınız. Yazınızda günlük hayattan örnekler veriniz.


 Balmumu, kolay şekillenen ve etkilenebilen bir maddeyi simgeler; bu da inançların başkalarının etkisiyle değişmesi anlamına gelir. Eğer inançlarımız bu kadar esnekse, amaçlarımıza ulaşmak  zorlaşır. Balmumu Güneş karşısına çıktığı zaman hızla eriyip yok olacaktır. Balmumu eridi diye sizin de mi inançlarınız, kendinize olan güven ve kararlılığınız yok  mu olacaktır o halde? İşte bunun olmaması için inançlarınız sağlam temeller üzerine kurulmalıdır. Bu sağlam temelde  ancak ve ancak yüksek bir irade ve yüksek bir nefis terbiyesi ile gerçekleşir. Güçlü bir iradeye sahip olmayan, nefsini terbiye etmeyen, amaca ulaşmak için azimli, kararlı ve sabırlı olmayan insanlar hiç bir zaman başarının tadını alamayacak ve başarı duygusundan mahrum kalacaktır.

 

İnsan çelik gibi bir iradeye sahip olmalıdır. Herhangi bir eşyayı kendine model almak yerine kendin iradesini güçlü kılmaya çalışmalıdır. Kendini kendini kandırmamalıdır insan. İradenin gücü ortaya konmalıdır. Güçlü bir iradeye sahip olunduğu zaman bunun üzerine de sabırla çalışıp, kararlı olunduğu zaman istediğimiz şeye eninde sonunda ulaşırız. Yeter ki iradeyi elden bırakmayalım. Allah bizleri canlılar içinde en şerefli  varlık olarak yaratmıştır. Neden mi çünkü bize akıl vermiştir. O akıl sayesinde iradeli olma olma ya da iradesiz olma tercihini vermiştir. Yani ikisi de  kendi elimizde olan bir şeydir. 


İradesiz olursak sadece nefsimizin isteklerine bağlı kalırsak başarılı olamayız ve hiçbir zorlukla da baş edemeyiz. Oysa iradeli olan insan bekler, alın teri döker, pes etmez ve amacına er geç ulaşır. Artık zafer onundur. O zaferi ise güçlü bir iradeye borçludur elbette.  Bunun için henüz küçük yaşlardan itibaren aileler çocuklarına güçlü bir irade eğitimi vermelidir. Çünkü iradesine sahip olan çocuk geleceğin yıldızı olacak, nefsinin kölesi olmayacaktır.

 

 Bu konu ile ilgili şunu örnek verebilirim: Örneğin; sürekli yemek düşünen kişiyi ele alalım. Sadece haz almak için, mutlu olmak için yiyor ve kilo üstüne kilo almaya devam ediyor. Sürekli yemek yemek onun hayatı haline geliyor ve bu kötü alışkanlıktan bir türlü kurtulamıyor. Neden mi? Nedeni şu: Çünkü güçlü bir iradeye sahip değil ve gerçekten kilo vermek istemiyor. Bunu gerçekten istese o kilolar zamanla ve sabırla, azim ve kararlılıkla eninde sonunda gidecek ama bunu yapacak  cesaret ve  irade gücü  o kişide yok. Bu insan ne zaman sağlığına kavuşur derseniz cevabı olarak da şunu söyleyeceğim. Ne zaman güçlü bir iradeye sahip olursa, kararlı olursa ve yaşam şeklini diyetlerle değil beslenme şeklini hayat alışkanlığı haline getirdiği zaman, sağlıklı beslenmeye başladığı zaman ve iradesine sahip çıktığı zaman diyebilirim. Yani her şeyin sonu iradeye çıkıyor diyebilirim. Bu siz öğrenciler için de geçerlidir. Küçük yaşta çalışmayı ilke edinen, hemen pes etmeyen, güçlü iradeye sahip olan çocuklar başarıya ulaşıyor. İradesine hakim olmayan, sadece oyunlarla kendini oyalayan ve sürekli erteleme hastalığına tutulmuş çocuklar ise tembel kalmaya devam ediyor ve bu o çocuğun gelecekteki yaşamını da kötü etkiliyor. Ne zaman çocuk silkelenip kendine gelir, iradeyi çelik zırh gibi yapar işte onun hayatı da  o zaman değişmeye ve daha güzel hale gelmeye başlar. Yeter ki azim, güven, kararlılık, irade  terk edilmesin ve bunlar yaşam felsefesi haline gelsin.

Çeşitli Kaynaklardan Süleymaniye Camii, Yıldız Sarayı, Efes Antik Kenti, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Hakkında Araştırma Yapınız.

 

Çeşitli Kaynaklardan Süleymaniye Camii, Yıldız Sarayı, Efes Antik Kenti, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Hakkında Araştırma Yapınız.


1) Süleymaniye Camii: Osmanlı Padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman adına 1551-1557 yılları arasında Mimar Sinan tarafından, İstanbul’da yaptırılan camiidir. Bu camii Mimar Sinan’ın kalfalık eseridir. Süleymaniye Camii Süleymaniye Camii, hastane, imaret, hamam, kütüphane, hazire(Hazîre, külliye, cami, mescit, tekke gibi dini yapıların avlularında yer alan etrafı duvar veya parmaklıkla çevrili mezarlıklara verilen isim.), medreseler ve dükkanlardan oluşan Süleymaniye Külliyesinin bir parçası olarak yapılmıştır. Camii, Yapımından günümüze dek İstanbul’da  yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır. Çok sağlam ve temelleri iyi atılmış muhteşem bir eser olarak günümüzde var olmaya devam etmektedir.

 

2) Yıldız Sarayı:  Yıldız Sarayı, ilk kez Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan için yaptırılmış, özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit döneminde Osmanlı Devleti'nin ana sarayı olarak kullanılmış olan saray. Günümüzde Beşiktaş ilçesinde yer alır.

3) Efes Antik Kenti: Efes, Anadolu'nun batı kıyısında, bugünkü İzmir ilinin Selçuk ilçesinin üç kilometre güneybatısında yer alan antik bir Luvi şehriydi. Şehir Anadolu'da Yunan sömürgeciliğinin başlamasıyla birlikte İyonya ve daha sonra Roma dönemlerinde de önemini korumuştur. Doğu ile Batı arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kenti  konumundaydı. Bu konumu Efes'in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamıştır. Efes'teki Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir. 


 4) Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası: Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası olarak bilinen bu yapı topluluğu, cami, darüşşifa ve türbeden meydana gelen bir külliyedir. Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde inşa edilmiştir. Ulu Cami, Süleyman Şah'ın oğlu Ahmet Şah tarafından; Darüşşifa ise eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştır.

Aşağıdaki Gazete Yazısını Okuyarak Ele Alınan Konu Hakkındaki Duygu ve Düşüncelerinizi Yazınız.

 

Aşağıdaki Gazete Yazısını Okuyarak Ele Alınan Konu Hakkındaki Duygu ve Düşüncelerinizi Yazınız.


Psikologlar, sürekli özçekim yapanların “selfitis” hastalığına kapılmış olabileceğini söylüyorlar: Yapılan araştırmada sürekli özçekim yapanların öz güven eksikliği yaşadığı, dikkat çekmek istediği belirtiliyor. Ama bazı araştımacılar da bu duruma hastalık demenin doğru olmadığını ve yanıltıcı olabileceğini ifade ediyorlar. Ben de bu kadar fazla özçekim yapılmasını doğru bulmuyorum. 


Çünkü insan sürekli kendini çekince kendinde fazlaca kusurlar bulmaya başlıyor ve kişinin bir süre sonra psikolojisi bozulabiliyor ve bu bir hastalık haline gelebiliyor. Ayrıca tehlikeli yerlerde özçekim yapan insanların başına akla gelmeyen istenmeyen üzücü olaylar gelebiliyor. Örneğin; Örneğin bu yıl Rusya'da selfie çekerken ölenler oldu; Ural Dağları'nda iki kişi bir el bombasını ateşlerken poz verdiklerinde canlarından da oldular. Haziran ayında da Moskova'daki bir köprüden asılırken selfie çekmeye çalışan bir üniversite mezunu öldü. Yakınlarda da 17 yaşındaki bir erkek, bir çatıda Instagram sayfası için resmini çekmeye girişince yuvarlanarak can verdi. Bu ve bunun gibi çok sayıda örnek verebiliriz. Aşırı özçekimin kişinin benlik algısında olumsuzlar yaratabilir ve bu da kişiyi mutsuz edebilir.


 Özçekimden çok hayatımızı nasıl verimli geçirebileceğimize odaklanmalıyız. Kendimizi her halimiz ile sevmeli ve kabul etmeliyiz. Birilerine benzeme çabası içerisine girmemeliyiz ve abartılı özçekimlerden uzak durmalıyız. Elbette fotoğraf çekmeliyiz, çektirmeliyiz ama her şeyi ölçülü olarak yaparsak ruh halimizde iyi olur ve kendimi bedenimize karşı daha hoşgörülü oluruz ve kendimizi daha çok severiz.

Ara Güler’in En Kolayı Ölmemek Ben Ölmeyeceğim Çünkü Ben Gene Eserlerimde Var Kalacağım Size Merhaba Diyeceğim. Shakespeare Yaşıyor Mu, Ölüyor Mu?

 

Ara Güler’in  “En Kolayı Ölmemek. Ben Ölmeyeceğim Çünkü. Ben Gene Eserlerimde Var Kalacağım, Size Merhaba Diyeceğim. Shakespeare Yaşıyor Mu, Ölüyor Mu?


Ara Güler’in “En kolayı ölmemek, ben ölmeyeceğim çünkü. Ben gene eserlerimde var kalacağım. Size merhaba diyeceğim. Shakespeare yaşıyor mu ölüyor mu? düşüncesine katılıyor musunuz. Düşüncelerinizi nedenleriyle açıklayınız. Ara Güler’in yukarıda söylediği sözlere katılıyorum ve düşüncelerini doğru buluyorum. Çünkü bu dünyaya eserlerini bırakan insanlar bu dünyaya izlerini de bırakmış olurla ve asla unutulmazlar. Kişilerin bedenleri ölse bile, ruhları bu dünyada olmasa bile bıraktıkları muhteşem eserler yaşamaya ve o sahiplerini yaşatmaya devam eder. Çünkü dünyaya iz bırakan başarılı ve çalışkan insanlar unutulmazlar. 


Sanatçılar, fikir adamları, nitelikli öğretmenler, bilim insanları unutulmazlar. Çünkü bu kişilerin yaptığı işler asla unutulmazlar. Eserler yaşamaya devam ederken aslında o eserlerin de sahipleri yaşamaya devam eder. Fikirler yaşamaya devam ederken o fikrin sahipleri de yaşamaya devam eder. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi, elektriği bulan Edison gibi ve daha birçok sanatçı ve bilim insanı, fikir adamı gibi örneklerle bu durumu çoğaltabiliriz. Bugün  Rus edebiyatının önemli yazarlarından olan Tolstoy, Dostoyevski hayatta olmayabilir ama yazdığı muhteşem eserler ile düşünceleri yaşamaya devam ediyordur. Çünkü böyle kimseler ölmez ve eserleri sayesinde yaşamaya devam ederler. 


Mimar Sinan, İbni Sina, Fatih Sultan Mehmet gibi daha çok sayıda değerli insanları bu konuya dahil edebiliriz. Shakespeare  bedenen ve ruhen bu dünyadan ayrılmış olabilir ama eserleri yıllardan beri okunmaya, yaşatılmaya devam ediyor.

Ressam Satabileceğini Çizer Sanatkâr İse Çizdiğini Satar

 

Ressam Satabileceğini Çizer, Sanatkâr İse Çizdiğini Satar


Ressam sanatını icra ederken bunu maddi bir beklenti içinde yapıyorsa resmini yapar, boyar ve ona değişik süsler vererek resmini satar. Ressam  satmak amacı ile yapılan bir eserini  satar ve bundan belirli bir miktarda maddi gelir elde eder. Sanatkâr olan kimse ise yaptığı eseri yürekten yapar, severek yapar ve çok özgün bir eser ortaya koyar. Amacı para kazanmak değil sanat yapmaktır.


Amaç bu eseri birilerine satmak değil amaç ortaya harika bir eser çıkarmaktır. Bunun sonucunda da muhteşem bir eser ortaya çıkacağı için sanatkârın eserini satmasına gerek kalmaz. Zaten onu almak için yoğun bir talep olur ve insanlar gerçek sanat eserini kendiliğinden satın almak için sıraya girerler. Kısacası  bu sözle ilgili şunları söyleyebilirim: Gerçek sanatta maddi bir menfaat  sağlama amacı yoktur. Amaç ortaya estetik bir ürün koymaktır.


 Eserlerini satmak, maddi kazanç sağlamak amacıyla yapan bir kişiye gerçek anlamda sanatçı denemez. O sadece bu işin ticaretini  yapan bir kişi olur. Ticaret amacı ile yapılan bir eser de gerçek sanat amacı ile yapılan bir eser gibi harika olmaz. Ben de bu görüşe kesinlikle katılıyorum. Çünkü sanat eseri ortaya konması için sevgi gerek, büyük bir zaman, sabır ve emek gerekir. İşini sevgi ile yapan sanatkarlar harika bir eser ortaya çıkarabilir.

Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar

 

Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar

 

Beni ödülle cezalandırma! Çocuk eğitimi konusunda öğretmenlere özellikle de ebeveynlere çok faydalı olacak güzel bir kitap. Adından da anlaşılacağı üzere ödül vererek aslında çocuklara nasıl zarar verdiğimizi anlatıyor ve bu konuda bizlere kılavuzluk ediyor.

Özgür Bolat’ın Beni Ödülle Cezalandırma Kitabında Geçen Alıntılar şunlardır:

“Çocuklara bir iş karşılığında ödül verilince, amaç o işi en iyi şekilde yapmak değil, en kısa sürede bitirip ödülü almak olur.”

“Sürekli övgü alan ve övgüye bağımlı olan çocuk, övgü almadığı zaman, kendisini cezalandırılmış hisseder.”

“Kendi ihtiyacını değil de çocuğun ihtiyacını öncelikli hale getiren aile, çocuğunu kontrol etme ihtiyacı duymaz ve doğal olarak ödül, ceza gibi kontrol mekanizmalarına başvurmaz..”

“Ödül gibi tüm kontrol mekanizmaları yaratıcılığı olumsuz etkiler. Seçme hakkı verilince çocuk daha yaratıcı olur.”

“İnsanların , sahip oldukları şeylere alışıp, o şeylerden daha az keyif almalarına , psikologlar " hedonistik adaptasyon " diyor. Bundan dolayı insanlar ödüllere alıştıklarından aynı ödülle motive olmazlar. Ödülün miktarını sürekli artırmak gerekir.”


“Gerçek sevgide koşul yoktur.”

“Özdenetimli insanlar, gelecekteki daha iyi bir şey için, şu anda çekici görünen isteklerini ve dürtülerini erteleyebilirler.”

“Ödül ve ceza aynı paranın iki ayrı yüzü gibidir. Özünde ikisi de kontroldür.”

“Ödül, amacı araca dönüştürür. Ödülle ödev yapan çocuk, ödevi araç ödülü amaç olarak görür. Hatta çocuk ödevi ödüle engel görerek ödevden soğur.”

“Çocuk sınavdan 70 alıyor. Anne soruyor: "100 alan var mı?", "En yüksek kim aldı?", "Sınıf ortalaması kaç?" veya "Ayşe kaç aldı?" Çocuğa verilen mesaj net: sen başarılı olduğun sürece değerlisin, sınıf ortalamasının üstünde olursan değerlisin. Çocukta değersizlik duygusu başlıyor. Çünkü bunlar yapay sevgidir. Bir çocuk, "Ben sadece ben olduğum için değerliyim" demelidir. Aile çocuğunu sadece o olduğu için severse, çocuk kendini değerli hisseder.”

“Bir okulun yanı başında yaşayan yaşlı bir adam varmış. Okuldan çıkan çocuklar onun evinin önünden geçerken ellerindeki değnekleri balkonun demirlerine sürtermiş demirden çıkan dırrrrttttt sesinden de büyük mutluluk duyarmış ama yaşlı adam bu gürültüden çok rahatsız olurmuş. Çocuklara kızsa veya ceza verse olmayacak. Onları bu davranıştan vazgeçirmek için aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Çocukları yanına çağırmış ve şöyle demiş: Çocuklar çıkardığınız ses çok güzel, onun için size her gün bu sesi çıkarmanız için bir lira vereceğim. ... yaşlı adam çocuklara her gün bir lira vermiş. İkinci hafta olmuş yaşlı amca çocukları bir defa daha çağırmış çocuklar param azaldı onun için size 1 lira değil 50 kuruş verebileceğim demiş. ... 3 hafta gelmiş yaşlı amca çocukları son defa çağırmış çocuklar maalesef param kalmadı onun için size para veremeyeceğim demiş. Çocuklarda para yoksa dırrrrttttt da yok demiş ve değnekleri demirlere sürtmeyi bırakmış.”

“Sürekli kontrol edilen bir çocuk da bir süre sonra kendini kontrol etmeyi bırakır.”

“Not ve sınav sistemi de bir değerlendirme ve dolayısıyla bir kontrol mekanizması. Sınav çocuğun neye çalışacağını kontrol eder. Çocuk kendi ilgisine göre değil sınavın içeriğine göre çalışır zaten sınavdan sonra da asla eski konulara geri dönmez. Neden? Çünkü gerek yoktur. Oradan bir daha soru çıkmaz.”

“Çocuk kulaktan değil, gözden eğitilir.”

“Mutlu ve başarılı çocuk yetiştirmenin en önemli prensibi, kolay olanı değil, zor olsa da doğru olanı yapmaktır.”

“Kısacası, insanlara sevdikleri şeyleri ya da sorumluluklarını yapmaları için dışarıdan ödül vermeye gerek yoktur. Ödül verilirse, kişi bilişsel çelişki yaşar, o iş kendi içinde değerli değildir algısı oluşur. Bundan dolayı da o işten soğutur  ve ilgisi azalır.”

“Yargının olduğu yerde sevgi olmaz. Çünkü sevginin özünde koşulsuz kabul vardır. Örneğin, denizi seviyorum dediğinizde, denizi değiştirmek hiç aklınızın ucundan geçmez. "Allah kahretsin birazcık daha mavi olsaydı " demezsiniz.”

“En etkili eğitim, ödülsüz eğitim.”

“Ödül, sosyal normları, pazar normuna dönüştürür. Sosyal sorumluluk ya da yardımcı olmak isteyen bir insana ödül verilince, ilişki pazar normuna dönüşür. Kişi de o işi ödül için yapacak olursa, kendini ucuz hisseder. Ucuz hissetmemek için yapmak istemez.”

“Kültürümüzde birçok kişi yapmak istemediği bir şeyi ayıp olmasın diye yapıyor. Ayıplanırsa kötü veya suçlu hissedeceğinden, ayıp kavramını kendisine uyguluyor. Kendini suçlu hissediyor ama kendi değerini ihlal ettiği için değil, başkaları yüzünden yargılanmaktan korktuğu için.”


“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler. Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhlar yarındadır, Siz ise yarını düşlerinizle bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.”

“Ödül çocuğun sorumluluk bilincini öldürür ve muhakeme becerisini köreltir.”

“Cezanın daha ağır olması bile davranışı etkilemez. Öyle olsaydı, idam olan ülkelerde insanlar, ölüm cezası gerektiren suçlardan kaçınırdı. İdam olduğunu bilmesine rağmen insanlar hâlâ suç işlemektedir.”

“Amacımız ailede değerleri güçlü ve okulda da öğrenmeye ilgisi olan iç motivasyonlu öğrenciler yetiştirmek olmalıdır.”

“Özellikle aileler çocuklarını karşılaştırarak, onları değersiz hissettirir. Bu çocuğun başarısıyla veya davranışıyla sevmek, yapay sevgidir. Kimliği ile sevmek gerçek sevgidir.”

Filistin Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar

 

Filistin Hikayeleri Kitabında Geçen Alıntılar


Gazze'de bulunan mekânların ve şehitlerin ağzından olup biteni anlatıyor. Filistin, denizden nehre kadar özgür olana dek gündemini değiştirmeme kararında olan tüm kalplere... Savaşın ne denli korkunç bir canavar olduğu anlatılır. Filistinli çocuklar, anneler, babalar, kardeşlerin dramı ve daha çok şey…

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


“Bizim gerçekliğimizde insanlar yaşar ve ölür. Onun gerçekliğinde insanlar ölür ve yaşar. “Gazze hayattır.” diyen Roshdi, Gazze yaşamaya devam etsin diye öldü.”

“Kurşun başıma isabet ettiğinde canım acımadı. Ahirette nasıl karşılandığımı anlatmaya ise süper güçlerim bile yetmez. Sadece annemin özenerek tarafını saçlarım bozulduğu için öfkeliyim. Melekler saçlarımı yeniden tarayınca o da geçti.”


"Siz, bana yaşımdan dolayı çocuk diyebilirsiniz ama doğduğum ülkede çocuklar çabuk büyür."

“Burada herkes eline ne geçiyorsa onunla savunur memleketini. Kimimiz taşla, kimimiz kalemle, kimimiz fırçayla..”

"Gerçekliğimizi biz seçmedik ama onun bir parçasıyız." demişti Roshdi Sarraj. Gazetecilik yapıyor, kısa filmler çekiyor, "Evin nerede?" sorusuna "Gazze" diye cevap veriyordu. Onun gerçekliğiyle bizim gerçekliğimiz yan yana geldiğinde afalladık hepimiz.”


“Dişlerinden kan damlayan mavi beyaz renkli canavar, bana sığınanları "Zaten öleceklerdi" diyerek katletti. O sırada koridorlarımda anneler Yasin suresini okuyordu. Yıkılan duvarlarımın üzerinde kahkahalar atarak dolaşan canavar, katliamın adını "Merhamet Ölümü" koydu.”

“İnsanlık zaman aşımına uğramak üzere...”

“Oysa yakmak her dinde yasaktı, yakmak tanrıya mahsustu.”

Sudaki Umut Benoy Kitabında Geçen Alıntılar

 

Sudaki Umut Benoy Kitabında Geçen Alıntılar


Bu ülkenin ılıman iklimi, verimli toprakları, zengin madenleri, büyük ormanları ve kumsalları. Bu kumsalların doğu sahilinde yer alan bir eyalet. Ve bu eyalette yaşamaya çalışan, onca geniş sınırlara rağmen kendilerine yaşanacak yer bırakılmayan insanlar: Roghinyalar. İşte onların hikayesi. Kitabı okuduğunuz zaman çok duygulanacaksınız  ve çok mutlu olacaksınız. Önemli olan ırk değil insan olmak, insanca yaşamak, birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmaktır. İşte kitapta tüm bunlar anlatır.


Sudaki Umut Benoy kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“İstediği şey çok para kazanabilmek ya da rahat bir işte çalışabilmek değil; vatanlarında yaşayabilmek.”

“İnsana yakışan, insanca yaşamaktır ama kibriniz buna izin vermiyor.”


“Hiçbir şey rastgele değil, her şey Allah'ın takdiriyle yaşanıyor.”

“Yaratıcımız, hayat yolumuzu da çiziyor.”

“O suç ne mi? O suç, onlarla aynı soydan ve aynı dinden olmamaları...”

''Selamünaleyküm Aleykümselam Bu ne güzel kelam yaşasın İslam elimizde kuran, dilimizde iman. Bir Allah'a inanan Müslümanız Müslüman.''


“Ama çaresizlik insana her şeyi yaptırıyordu.”

“Yalnız su akmazdı. Zaman da akan bir şeydi.”

“İnsan olmak , birlikte yaşamak için en büyük sebeptir.”

Soba, Pencere Camı Ve İki Ekmek İstiyoruz Kitabında Geçen Alıntılar

 

Soba, Pencere  Camı  Ve İki Ekmek İstiyoruz Kitabında Geçen Alıntılar


Gerçeğin rengini görmeyi, tadına bakmayı, sesini duymayı vadediyor Yılmaz Güney, Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz romanında.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır: 

“Her yeni gün binlerce muştuyla doluydu çünkü her yeni gün yeni bir şeyin öğretmeniydi.”

“Ağrılarının eskisi gibi acı vermediğini görüyordu şimdi ve düşünüyordu; ne denli zor ve dayanılmaz olursa olsun, zor ve dayanılmaz yoktu demek.”

“(…) Sen Ankara'da bir çöpçüsün ama tek değilsin, binlercesiniz, şehri sizler temizliyorsunuz pisliğinden, kirinden. Bir gün, tek bir gün çalışmazsanız n'olur?" "Olur mu? Sokaklar pislikten kokar canını yediğim." "Koksun! Senin açlıktan nefesin kokuyor, kimsenin umurunda mı? Biraz da şehir koksun bakalım.(…)”

“Ölüm her zaman iç sızlatan bir türküdür.. Ağıttır.. Dövünmedir.. Sonu yenilgiyle biten umutsuz bir isyandır.”


“Size diyorlar ki; siz küçük balıksınız, büyük balığa karşı gelmeyin sakın. Aman ha! Büyük balığı kızdırırsanız, sizi yutar. İşte sizin kafanıza sokmak istedikleri budur. Amaçları, sizi korkuyla umut arasında yaşatmaktır. Amaçları, sizi sürekli yaltaklanan, boyun büken, muhtaç durumlarda, birbirinizden kopuk bırakmaktır.”

“Her kitaba kuşkuyla bakma alışkanlığı edinirler Çünkü kitap esrardan,  bıçaktan da tehlikeli sayılıyor....”

“Bugün milyonlarca insan, bu çocuklarla aynı durumda; onlar da soba, pencere camı ve ekmek istiyorlar, bu isteği iyi kavramalıyız.”


“Yılların biriktirdiği güvensizlikleri bir günde silmek, yılların yarattığı ürküntüyü bir çırpıda gidermek mümkün müydü? Yeni bir hayatin çatısı için zamana , sabra, dayanıklılığa gerek vardı.”

“Ülkemizde işçilerin, köylülerin ve geniş emekçi kitlelerin gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek parti yoktur.”

"Sen benim kardeşimsin. Eğer bir ülkede bir adam kardeşiyle konuşmaktan, kardeşini aramaktan korkuyorsa, bunun suçu sadece korku salanlarda değil, korkuya boyun eğenlerdedir aynı zamanda. Biz birbirimizin hakkını, hukukunu arayıp soramazsak, bu adamlar, tahtakurusu gibi, iki parmakları arasında ezerler bizi."

"Sen doldururken çileni, düşmanlar göz ediyor. Yakın dostların bile arkandan söz ediyor..”