Kırk Kere Söyledim Kitabında Geçen Anlamlı Sözler
Profesör Doktor Ziya Selçuk’un çocuklar ile ilgili yazdığı Kırk Kere Söyledim kitabı yetişkinlerin mutlaka okuması gereken bir kitaptır. Çocuklara sürekli emir vererek, onları baş belası gibi görerek çocuk yetiştirilmez. Çocuk sevgi, ilgi ve samimiyet ile büyür, gelişir ve çevresine de bunu yansıtır. Kitapta geçen anlamlı sözler şunlardır:
“Biz "çocukla iletişim"
deyince nedense çoğunlukla "Biz söyleyeceğiz, anlatacağız, çocuk
dinleyecek; biz isteyeceğiz, çocuk yapacak" kabilinde bir iletişim şekli
anlıyoruz.”
“Başkalarını dinleyebildiğimiz,
hislerimizi, düşüncelerimizi onlarla paylaşabildiğimiz ve olup biteni
anladığımız andan itibaren oluyoruz, insanlaşıyoruz.”
“Çocukların okulda ve evde daha çok
soru çözecekleri değil, daha çok soru sorabilecekleri bir ortama ihtiyacı var.”
“Ailede iyilik, iyilik olsun diye
yapılmaz; göz yummak gibi bir bilinçle değil, göz kırpmak gibi kendiliğinden
yapılır.”
“Çocuğunuz eşyaları kırıp dökebilir; koşarken, oynarken, tırmanırken, arkadaşlarıyla iletişim kurarken hata yapabilir. Çünkü öğrenmek için bu deneyime, bir üst seviyeye çıkmak için bu hatayı yapmaya ihtiyacı vardır. Diğer yandan örneğin anne-baba, çocuğa kendisine zarar verir endişesiyle makas vermezse, elini keser endişesiyle portakal soymasını engellerse bu durumda çocuğun hata yapmasının önüne geçilir ancak beceri gelişimi zayıf kalır, ileriki yaşantısında zorluk çeker.”
“İhmal ettiğimiz her şey bir gün mutlaka intikamını alır.”
“Başkalarını dinleyebildiğimiz,
hislerimizi, düşüncelerimizi onlarla paylaşabildiğimiz ve olup biteni
anladığımız andan itibaren birey oluyoruz, insanlaşıyoruz.”
“Çevrenin kötü olması çocuğun
kötülüğe davet edilmesini gerektirmez. Varoluşun amacı her şeye rağmen
hakikate, iyiye, doğruya, güzele yönelmeyi gerektirir. İyilikle kötülüğün
mücadelesinde umudun ve temiz kalmanın tarafında olmak bir ahlak testidir aynı
zamanda.”
Çocukları “büyüklerden” yadigar
“Büyüğünü say, küçüğünü sev,” klişesiyle eğitmeye kalkmadan önce sevgisiz
kalmış büyükleri ve etraflarındaki yetişkinler tarafından “sayılmamış”,
görmezden gelinmiş küçükleri hatırlamak gerek.”
“Çocuk fikirlerine, bakış açısına,
seçimlerine saygı duyulduğunda; yetişkinse karşılıksız sevildiğini
hissettiğinde daha güçlü bir şekilde ayakta durabilir.”
“Bugünün çamaşırları dünkü güneşte
kurumaz.”
“Çocuk, tamdır. Yaşam bu tamlığı
kusursuzluğa, kemale erdirme sürecidir. Çocuk gibi kalabilmek, çocuk gibi
düşünebilmek, çocuk gibi yaşayabilmek, gülebilmek, hatta uyuyabilmek aslında
hepimizin varmak istediği nokta, yani kamil insan olma çabamızın serüveni…
Yapmamız gereken çocukların seviyesine inmek değil, o seviyede kalabilmek ve o
seviyeyi koruyup geliştirme çabasını gösterebilmek. Şairin meramıyla çocuğu
“göklerden gelen bir yadigar gibi” görerek ruhumuzu süslemek.”
Kırk kere uyarıldığı hâlde yine aynı şeyi yapmaya devam eden çocuk ne demek ister? "Bak anne, bak baba. Bir kere uyar“Bazı ebeveynler çocuğun kişisel, sosyal, kültürel özelliklerini ne olursa olsun, ergenliğe girdiği anda ilişkilerinin zaten bozulacağına baştan kendilerini şartlayarak yola çıkıyorlar. Böylece ebeveynler ergenlerin hormonlarının etkisiyle göstermeye başladıkları “isyanların” kendi şahıslarına, otoritelerine ve çocuk yetiştirme tarzlarına hakaret eder nitelikte olduğu yanılgısına kapılabiliyor. Ne de olsa “her zamanki kurallar” altında çocuk daha önce sorun çıkarmadı, öyle değil mi? Şimdi niye böyle? Esas isyanın kendilerine değil, bedenleri, zihinleri ve ruhlarındaki anlamlandıramadıkları değişime olduğunu bir türlü anlayamıyorlar. Daha önce hiç karşılaşılmayan eylem, duygu ve düşüncelerle ortaya çıktığında ve “ergen” denilerek sorunlu ilan edilen çocuk baskıyı da görünce farklı doyumlar, yeni onaylar aramaya başlıyor. Kolay değil.”dın ama yaptım. İkinci kez söyledin, yine yapmaya devam ettim. Üçüncü kez de aynı şey oldu. Peki, siz hangi akılla ilk üç denemede işe yaramayan bir şeyi otuz yedi kez daha söylüyorsunuz? Cümleyi değiştirin, üslubu değiştirin, tekniği değiştirin. Bir şeyleri değiştirin işte!"
“Unutmayalım , çocuk özümüzün
özüdür. insanın özü , özüne hiç yük olur mu ?”
“Uydurmak hep olumsuz çağrışımlarla
kullanılıyor, istenmiyor. Çocuklarımız uydurmasın istiyoruz. Oysa kelimenin
kökü ve sözlük anlamı daha ziyade olumlu içerikler taşıyor. “Uygun kılmak,
yakıştırmak, düzmek, icat etmek, olmayan bir şeyi yaratmak, uymasını ya da
uymalarını sağlamak, düş gücünü kullanarak gerçekdışı bir şey söylemek…
“Toplumun beklentilerine göre
davranan ailelerde çatışma kaçınılmazdır. Aile kendi içinde bir toplumdur,
takımdır, ekiptir. Kararları kendi içinde alır.”
“Dile uzak, doğaya uzak, insana
uzak, kültüre uzak, yaşadığı zaman uzak insanın kendi özüne yakın olmasını
beklemek, çekirdeği toprakla buluşturmadan topraktan bize bir erik ağacı
vermesini beklemek gibidir.”
“Oysa çocuğun yerde, toprakta, suda
oynaması bedava sağlık hizmeti gibidir. Stresi azaltma, mikroorganizmalarla
tanışarak bağışıklığı güçlendirme, alerji riskini azaltma gibi faydalar
uzmanların ortak kanısı. Ruh sağlığı açısından da son derece olumlu katkıları
olan bir hareket çocukların yerde, toprakta, suda, çamurla oynaması.”
“Çocuğun doğası kendi
hamurunda, çamurunda var olana yönelmeyi ve o potansiyele hürmet etmeyi
gerektirir. Bunu fark etmek için çocukların büyüyüp “Bu benim hayatım, saygı
duy,” diye yüzümüze yüzümüze konuşmasına gerçekten gerek yok. Bu, çocuğun hayatı
ve bu hayat yolculuğuna çekmeden, itmeden, engel olmadan eşlik etmek
mümkün…Bizden beklenen; çocuğun ihtiyacı olan sınırları, hizaları
sevgiyle, şefkatle yoğurup sessizce sergilemek.”
“Çocuğun büyük olmaya
yönlendirilmesi, “Büyü artık!” denilerek büyümeye teşvik edilmesi ve hatta
zorlanması, onların küçükken doğal olan davranışı ileriki yaşlarda olmadık ve
istenmedik biçimde yaşamak zorunda kalmalarına sebep olabiliyor. Örneğin
ergenlik çağında çocuk için son derece doğal olan davranışların ileriki
yaşlarda patolojik biçimde gösterilmesinin ve kişinin ellili yaşlarda dahi
ergenliğini üzerinden atamamasının kapılarını aralıyor. Çocuklardaki bu büyüme
hissinin tetikleyicisi olan yetişkinler, davranışları ve sözleriyle bu durumu
kamçılıyor. Çocuklarımızın haline bir baksanıza; her biri yetişkin olmak, bir
an önce büyümek, çocukluktan kurtulmak için beyhude bir çaba içerisindeler.
Küçücük çocukların giyim kuşamları, saçları ve -şaşırtıcı olmakla birlikte-
makyajları tıpkı bir yetişkine benziyor; bazen sosyal medya üzerinde
izlediğimiz videolarda bir çocuğun öfkesinin bir yetişkinin öfkesine ne kadar
yakın olduğunu fark ediyoruz. Bunun sebebini çocuğun/çocukluğun doğasında
değil, yetişkinin yönlendirmesinde aramak gerekiyor.”
“Ben sizin ödünç fikirleriniz ve
kimliğinizle yaşamak istemiyorum. Kendi gökyüzümü inşa edeceğim.”
“Çocuklardaki büyüme hissinin
tetikleyicisi olan yetişkinler, davranışları ve sözleriyle bu durumu
kamçılıyor. Çocuklarımızın haline bir baksanıza; her biri yetişkin olmak, bir
an önce büyümek, çocukluktan kurtulmak için beyhude bir çaba içerisindeler.
Küçücük çocukların giyim kuşamları, saçları ve şaşırtıcı olmakla birlikte
makyajları tıpkı bir yetişkine benziyor; bazen sosyal medya üzerine izlediğimiz
videolarda bir çocuğun öfkesinin bir yetişkinin öfkesine ne kadar yakın
olduğunu fark ediyoruz. Bunun sebebini çocuğun/çocukluğun doğasında değil
yetişkinin yönlendirmesinde aramak gerekiyor.”
0 Comments:
Yorum Gönder
Deneme