Kitap sözleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap sözleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Rüzgarı Dizginleyen Çocuk Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Rüzgarı Dizginleyen Çocuk Kitabında  Geçen Özlü Sözler


Malavi'deki küçük köyleri kuraklığa teslim olduğunda William Kamkwamba  henüz on üç yaşındadır. Ailesi bütün bir senenin mahsulünü kuraklık yüzünden kaybedince herkesin ailesi gibi  gibi o da açlıkla tanışır. Hemen hemen  her gün   yatağa aç karnına girer, etrafındaki insanların açlıktan birer birer ölmesine şahit olur. Okunması gereken duygu yüklü bir kitaptır. Bir solukta okuyup bitirebileceğiniz ve çok şey öğreneceğiniz harika bir kitaptır.

 

Rüzgarı Dizginleyen Çocuk Kitabında Geçen Özlü Sözler şunlardır:

 

"Dünyanın çöp gördüğü yerde Afrika geri dönüşüm görür. Dünyanın işe yaramaz dediğine Afrika yeniden can verir."

"Ama çoğu zaman paramız olmazdı ve dolayısıyla öğleden sonralarını aç karnımızla hayaller kurarak geçirirdik."

“Uçamıyorsan koş, koşamıyorsan yürü, yürüyemiyorsan emekle...”

“Rüyalarınız onlara inandıkça büyürler, ta ki bir gün sizi de peşlerine takıp gerçek olana dek.”

“İlk kez anne ve babamın gerçekten acı çekerken gördüm ve bunu görmek beni bir büyünün yapabileceğinden çok daha fazla korkuttu.”


“Arkadaşlarınıza bir tuzak kurmayı planladığınızda... Bunu bir daha düşünün çünkü kurduğunuz tuzak sizin ayağınıza dolanır.”

“Dışarıdaki dünya ne kadar yabancı olursa olsun, kendimi ne kadar yalnız hissedersem hissedeyim, kitaplar bana evimi, mango ağaçlarının altında oturduğum zamanları hatırlatıyordu.”

“Bir gün coğrafya dersinde Bay Tembo bir dünya haritası açtı ve Afrika kıtasını gösterdi. Parmaklarımızı ülkemizin üzerinde gezdirdik ve dünyanın geri kalanıyla kıyaslandığında ne kadar küçük olduğunu görünce şaşırdım. Bütün hayatımın bu küçük toprak şeridinde geçtiğini düşünmek inanılmazdı. Haritaya bakarken, orada on bir milyon insan yaşadığını ve tam şu anda çoğunun yavaşça açlıktan öldüğünü hayal edemezdiniz.”

“Bana nedenini sormayın ama eşekler çok cesur hayvanlardır.”

“Akşam yedide kim yatar ki? Şey, size söyleyeyim: Afrika halkının çoğu.”

“Bugün yoksul olduğum için beni aşağılama. Geleceğin neler getireceğini bilmiyorsun.”

"Khamba ölmüş" dedim. İp zorlanmamıştı ve kıpırdamamıştı bile. O anda zihnimde korkunç bir düşünce belirdi. Khamba gidişimi gördüğünde, yaşama istediğini kaybetmişti. Yani onu ben öldürmüştüm.”

“Çünkü insan ancak iyi zamanlarda kötü günleri kabullenir.”

“Belki kitap okumak zihnimi meşgul edebilirdi.”

Babam, "Toprağı doğru dürüst kaz!" diye bağırdı. "Ama çok açım, baba." "Önümüzdeki yılın hasadını düşün, oğlum. Elinden gelenin en iyisini yap."

"Sadece zor olduğu için cesaretini kaybedip vazgeçme."


“Afrika' daki bu küçük yerde büyümemize rağmen, dünyadaki diğer bütün çocukların yaptığı şeyleri yapar, sadece biraz farklı malzeme kullanırdık.”

“Büyücülere saygı duy , oğlum. Ama asla unutma : Tanrı senin yanındaysa , onların senin üzerinde hiçbir etkisi yoktur.”

“Kitabı kapağına bakarak yargılama.”

"Önümüzdeki sene bize ne olacak, baba?" diye sordum. Babam iç geçirip, "Bilmiyorum, oğlum," dedi. "Ama en azından yalnız değiliz. Herkesin başında aynı dert var."

Bay Blessings, " Zorlandığını için moral bozmayı ve pes etmeyi sakın düşünme," dedi bana. "Yaptığın her işe yüreğini koyarsan eğer, başarı muhakkak gelecektir."

“Gerçek bir amacım ve planım olduğu için karşımda ne kadar büyük hazinelerin durduğunu artık görebiliyordum.”

 “Üzerine koyacak yemeğin olmadıktan sonra, mutfak masası ne işe yarardı ki?”

Kibirli Sözcükler Kasabası Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Kibirli Sözcükler Kasabası Kitabında Geçen Özlü Sözler


Kitapların insan yaşamında nasıl bir değere sahip olduğunu anlatan güzel bir kitaptır. Kitap okumak insanı geliştirir, insan ruhuna iyi gelir ve insanın zihnini meşgul eder. Bunun için okumaya devam etmeliyiz. Okunması gereken güzel bir kitaptır.


Kibirli Sözcükler Kasabası Kitabında Geçen Özlü Sözler


"Kalem, kılıçtan üstündür." sözü bile ilk defa bu ülkede söylenmiş. Çünkü kalemin olduğu, doğrunun söylendiği, adaletin yazıldığı bir ülkede kılıca ve diğer silahlara yer yokmuş.

"Çocuklar ve gençler geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir."

"Ana dilimizde anlaşılır sözcükler varken yabancı sözcüklerin kullanılmasına bir anlam veremiyoruz."

"Kimi zaman, güzel günlerin gelebilmesi için olumsuzlukların ve kötü olayların yaşanması gerekiyormuş."

 

"Başarı bir şey öğretir ama başarısızlık çok şey."

“Çocuklar kendilerine masal okuyan ya da masal anlatan kişilere karşı bir sevgi ve saygı duygusu beslemeye başlarmış."

"Kitaplar, sessiz öğretmenlerdir," demiş. "O nedenle insanlar burada öğretmenlerine saygı gösterir ve kimseyi rahatsız etmeden kitap okurlar."

"Çünkü kitap okumak; başkalarının düşüncelerini görmek, duymak ve tanımak anlamına geliyormuş.”

"Kitaplar yoksa gözler görmez, kulaklar duymaz, diller tutulur. Çünkü 'kitapsız yaşamak; kör, sağır ve dilsiz yaşamaktır.”

"Kitaplar öyle bir güce öyle bir büyüye sahipmiş ki bir kez kitap okuyan biri, bir daha okumak istermiş."

"Sahip olduğumuz bu güzel ülkede küskünlüklerin, dargınlıkların, kavgaların ve savaşların yaşanmasını istemiyorsak yazıya ve kitaplara daha çok değer vermeliyiz."


"Hata yapmak öğrenmenin en iyi yollarından biridir."

"Kitap yazımının durmadan devam etmesi gerekiyormuş. Çünkü halk okumaya ve düşünmeye devam ettikçe yeni bilgiler ortaya çıkıyor ve bu bilgilerin de yazıya dökülmesi gerekiyormuş. İlerlemenin ve gelişmenin en önemli unsuru okumakmış."

"Okuyan kimsenin hayattan nasıl bir zevk aldığını da biliyorsunuz."

“Şiir okumak da çok zevkliydi. Sözcükler o kadar güzel sıralanmıştı ki müzik dinler gibiydik. Okurken bir an şarkı söylediğimizi sandık.”

"Başarı bir şey öğretir, ama başarısızlık çok şey."

Boynu Bükük Öldüler Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Boynu Bükük Öldüler Kitabında Geçen Özlü Sözler


Ağaların zenginlik içinde yaşarken köylülerin ne gibi zorluklar çektiğini  gelişmiş bir gözlem yeteneği ile anlatan Yılmaz Güney harika bir eser ortaya çıkarmıştır. Köylülerin yokluğu, kuru bir ekmeğe  muhtaç olması, Emine ile Halil’in aşkı ve Emine’nin başına gelenler çok güzel bir şekilde anlatılmıştır. Kitabı okurken hem ağlayacak, yeri gelecek gülecek ama çoğu defa ise düşüneceksiniz. Çünkü insana insan olduğu için verilmeyen değer insanları hayattan soğutmaktadır. Her şey para ile olacağını zanneden cahil ağaların köylüye yaptığı zulme de yer verilir.


Boynu Bükük Öldüler kitabında geçen özlü sözler şunlardır:


“Evin yok, paran yok, su içecek bir tasın yok. Sen kim kız sevmek kim? Sen bu sevdadan namusunla cay."

“Ölümüyle toprağı beslemiş insanların türküsü yorgun ve yavan söylenir. Bu toprak ve bu güneş çok kişiyi yutmuştur.”

“Kimsesizin ardından gideni de olmazmış.”

“Olsa yaşamasını biz de biliriz.”

“Bu devirde her işin başında para gelir. Var mı pulun? Herkes kulun Yok mu pulun? Cehennemdir yolun."

“N'olacak be Hasan, dünyada iyilikten başka ne var oğlum?
Yarın bir gün hepimiz ölüp gitmeyecek miyiz? Elimizden gelen bir işi niye yapmayalım? Şunun şurasında hepimiz insan değil miyiz? İyilik, iyilik! Başka bir şey kalmaz geride. Ne para, ne pul, ne mal, ne mülk. Hepsi boş bunların, hepsi. Adamın yanın­ da yalnız iyiliği kalır, ardından da iyiliği söylenir.”

“Yaşamanın tüm özlemlerini kanatlarına doldurmuş bir kelebek gelir, mutluymuş sanısını veren bir çiçeğe konar.”


"Herkesin özlediği, düşlerini kurduğu bir şehir vardır..."

 "Olmuş ile ölmüşe çare bulunmaz."

“Canımızı sıkmayan şeyimi kaldı be derviş? Burnumuzu sıksan canımız çıkacak. Ağzımızın tadı kaçmış bir kere, diriliğimizi bozulmuş. Ne yapsan boş, ne yapsan hava.”

Gevurun ekmeğini yiyen, gevurun kılıcını çalar."

“Sıkıntı çekmeyen genişliğin kıymetini bilmez. İyi bunlar, iyi. Adamın başına her bir iş gel­meli ki hayatı anlasın.”

“Her renk bir özlemi, bir yaşantıyı özetler.”

‘Artık gitme zamanıdır. Baba toprağını, evi, evin önündeki ağacı bırakıp uzaklara gitme zamanıdır. Evlerin, ağaçların çizgileri  karanlıkta silinir, sessizlik çöker, toprak uyur; gitme zama­nıdır. Dağ başlarına beyaz bulutla r dolanır, dorukları bulutlara gömülür, dağlar morlaşır, lacivertleşir. Sisler evreni içine alır , yel saçları uçurur; yel saçları alır uzaklara götürür; çünkü gitme zamanıdır.”


“Çok uzak bir ölüm bile, insana kendi acısını getirir.”

'Vaktiyle eşeğin birini düğüne davet etmişler, buyur eşek kardeş bizim düğünümüze demişler. Eşek biraz düşünmüş, sonra da semerini almış çıkmış. Bunu görenler, yahu demişler, eşeğe seni işe değil, düğüne çağırıyorlar, düğüne davetlisin. Eşek başını sallamış, ben iyi bilirim kendimi beni boşuna çağırmazlar, taşınacak ya su vardır, ya odun.''

“Baş eğmem , diz çökmem , boyun bükmem. Zalime direnmeyene ben adam demem !”

“Daha önce acı çekmiş biriyle birlikte olun. Çünkü onlar mutluluğun değerini iyi bilirler.”

“Kişiyi yaşatan, acılarını unutturup hayatına bir renk katan hayal gücü, umut, sevgi, bir noktada bütün güçlükleri yeniyor, insana kendi güvenini kazandırıyordu.”

“Bu Sevda bahar gibidir adama her yan güllük gülistanlık görünür, kokulu görünür, hoş görünür. Adamı esrik eder, mahveder. Birde bunun yazı var, kışı var. İnsan ömrü hep bahar değildir yavrum.”

“Bir yaprağın düşmesinde, bir dalın acı acı sallanmasında, insan hayatından kopan bir an ve insan hayatını etkileyen acılar gizlidir.”


“Okumak iyi şeydir. Ama biz okumadık, ba­bamızın malına güvendik.”

“Et vardı, kemik vardı, tavanı basık bir ev vardı, ama mutluluk yoktu..”

“Allah deldiği boğazı aç bırakmaz.”

“İstiyorlar ki bütün millet onların kölesi olsun. Hep kendilerine istiyorlar.”

"Sana bir şey soracağım, benim neyime bu kadar üsteliyorsun Emine? Güzel desen güzel adam değilim, para desen param yok, ev desen ev de yok." "Vay deli! Vallaha sen delisin Halil. Lan ben sana gönlümü vermişim, gönül çirkin güzel arar mı?"

" Biliyor, okursa buralarda durmayacağını biliyor, baş eğmeyeceğini biliyor, ondan istemiyor. İstiyor ki herkes kendisine muhtaç olsun, istiyor ki herkes onun esiri olsun, kölesi olsun."

" Kurt kocayınca çakallara maskara olurmuş."

" Ele bakma sen el konuşur; konuşur ama ekmek vermez, sen yemene bak."

''Ben bilmem mi çocuk nasıl sevilir? Baban hepsini bilir. Hepsini bilir ya, gözü çıksın yokluk var başımızda.''

Arkadaşıma Veda Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Arkadaşıma Veda Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün vatan için nasıl alın teri döktüğünü, halkına nasıl yol gösterdiğini anlatan harika bir kitaptır.

Arkadaşıma Veda adlı kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Dershanemiz karanlık, ama bizim yüreğimiz aydınlık.”

“Bir gün Atatürk'ün doktorlarından biri bana "Arkadaşınızı hiç kıskanmadınız mı? diye sordu. Bir süre samimiyetle düşündüm ve ona şöyle cevap verdim: "Belki bir zamanlar ben niye onun kadar önemli olamıyorum diye düşünmüşümdür. ama sonra emin olun böyle bir duyguya kapılmadım. Bu duygu şuna benziyor: Ağrı Dağı'nı kıskanabilir misiniz? Ya da gökten geçen bir bulutu? Ya da denizi? Mustafa Kemal'i kıskanmak, İşte o kadar akıl dışı birşey benim için."

“Soru sorma, koçluk çalışmalarında farkındalık ve içgörüyü artırmanın en büyük anahtarıdır. Sorulara cevap verebilmek için danışan öncelikle düşüncelerine ulaşmaya, ardından onları organize etmeye ve en nihayetinde bunları telaffuz etmeye çalışır.”

"Eğer vatan savunması için zorunlu değilse her savaş bir cinayettir." Mustafa Kemal Atatürk.

"Ağaçlar sığındığım gölgeyi, soluduğum havayı, yediğim meyveyi sağlayan askerler gibidir, elbette selam vereceğim."


“Savaş kahrolmak demektir oğlum. Gece gündüz burnuna dolan ölüm kokusundan yıllar boyu kurtulamamak demektir.”

“Türkleri Orta Asya'ya sürmek lazım' diyen Lloyd George demiş ki, 'Birkaç yüzyılda bir dâhi yetişir, bu sefer maalesef Türklere nasip oldu.”

“Mustafa Kemal her zaman bir milletin sadece askeri birliklerle değil, bilimle, eğitimle, kültürle ve sanatla güçleneceğini söylerdi.”

“Mustafa kemal, 1934'te kabul edilen soyadı kanunu'ndan sonra, kendisine verilen soyadıyla anılmaya başladı.O halkının babasıydı, Atatürk'tü."Mustafa"olarak doğmuş, "Kemal'le" büyümüş , "Paşa" ile  tanınmış, " Gazi" ile lider olmuş ve sonunda "Atatürk" ile  halkın atası kabul edilmişti.”

“Mustafa Kemal görevini sürdürürken yeniçeri kostümü ile bir baloya katılmış ve ona “siz Türk tarihinden bir rehber seçtiniz mi kendinize? “ sorusuna, “Benim rehberim Plevne Zaferi’nin dâhi komutanı Osman Paşa’dır,” diye cevap vermiştir.”

"Subaylar ya orduyu ya siyaseti seçmelidir. Siyaset yapacak olan askerler üniformalarını çıkarmalıdırlar. Orduda kalanlar ise siyasetle ilişkisini kesmelidirler." Mustafa Kemal Atatürk.

“Mustafa Kemal kararlı adımlarla ortaya geldi, kollarını kaldırdı ve zeybek oynamaya başladı. Herkes susmuş onu izliyordu. Her dönüşünde, her diz vuruşunda koca imparatorluğu dize getiren güçlere tek başına kafa tutuyordu adeta. Çakır efemiz boyun eğmeyecekti.”

“Sonraki yıllarda cephede üzerimize mermiler yağarken bile gaz lambasının ışığında kitap okuduğunu hayretle görecektik.”


“Evini kaybetmek ne demektir, bilen bilir oğlum. Her şeyin kayıp gider, elinde bir tek gözünü yaşartan türküler kalır.”

“Mustafa Kemal, halkından uzak duran bir yönetici değildi, onlarla her fırsatta iç içe olmaya çalışırdı. Florya’da yüzerken özellikle gençler ve çocuklar hiç utanıp sıkılmadan yanına gelir, birlikte şakalaşır, saatlerce yüzerlerdi.”

“Unutma, zamanı gelen fikirler geri çevrilemez.”

Tuttuğu defterinden birkaç satır: “1.Egemen ve güçlü analar yetiştirmek. 2.kadınlara özgürce yaşama hakkı sağlamak. 3.karşılıklı sevginin gereği olarak, kadınlarla bir arada, ortak yaşamak.”

“Savaş kahrolmak demektir... Gece gündüz burnuna dolan ölüm kokusundan yıllar boyu kurtulamamak demektir.”

“Zaman , gençlerin yetiştirilme zamanıydı artık . Eğitimin iyileştirilmesi , okuma yazma oranının çoğalması gerekiyordu . Çağdaş okullar artmalıydı , öğretmenler yetişmeliydi ve bunlar hızla yapılmalıydı.”


“Sömürgeci devletler Osmanlı’yı parçalıyor, Mustafa ise hasta böbrekleriyle cepheden cepheye koşuyordu.”

Atatürk'ün , annesini ( Zübeyde hanım ) kaybettikten sonraki sözü ; " Annemi kaybettiğim için şüphesiz ki çok üzgünüm . Ancak bir tesellim var . En büyük anamız olan vatan kurtulmuştur ! "

“Belki de dünya üzerinde çocuklarla bu kadar ilgilenen tek liderdi.”

 

Cengiz Aytmatov’un "Dişi Kurdun Rüyaları" Kitabında Geçen Özlü Sözler

 Cengiz Aytmatov’un "Dişi Kurdun  Rüyaları" Kitabında Geçen Özlü Sözler


 Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Yaşantımız boyunca karşılaştığımız bazı olayların, bizim için Tanrı’nın bir lütfu olduğunu düşünürüz. Ne var ki insan, bazı olayların olumlu veya olumsuz etkilerini zamanla öğrenir. Lütuf Tanrı’dandır ama onu değerlendirmek, ondan sonuç almak, insanların kendilerine aittir.”

“İnsanın varoluş sebebi ruhunu olgunlaştırmak, mükemmel hale getirmektir. Hayatta bundan daha yüce bir amaç olamaz.”

"Büyük dâvalar kayıp vermeden kazanılmıyor."

"Korkunun mantığı yoktur."

"Oysa insanlar kendi çıkarlarına, kendi hırslarına, kendi kusur ve erdemlerine göre hareket ederler."

“Tabii eğerler ve keşkeler ile bir yere varılmaz… Geleceğin ne getireceğini kim bilebilir ki? Kaderi bilmek asla mümkün değildir.”

“İyi niyetle yaklaştığı bütün insanlar devamlı şekilde acı veriyorlardı ona."

“İnsan için en güç olan, her gün insan olarak kalmasıdır.”



“Çünkü, hayalden doğan umutlar, genellikle zaman içinde kırılıp giderler, temelleri yoktur. Tıpkı köksüz bazı ağaçlar ve çiçekler gibi.”

"Bu dünyada karşılıksız bedelsiz bir şey var mı? Hayatın da bedeli var. Yaşayan bunu ölümle öder."

“Dünyada çok çeken, çok bilir.”

“İnsanlar da çok tuhaf, kimse kimsenin derdiyle ilgilenmiyor. Ne boşluktur bu! Hiçbir bağlılık, hiçbir dayanışma yok insanlarda.”

“İnsanın hayatını yönlendiren yasalar hesap kabul etmez. Uzay boşluğundan dönüp duran dünyamız da kanlı dramların sahnelendiği bir yerdir sadece… Bu dünya güneşin etrafında döndüğü sürece, kıyamete kadar kan akması mı gerekir?’’

“İnsanlar her zaman yaptıkları gibi kendilerini haklı çıkarmak için mazeret uydurmayacaklar mıydı?”

‘‘Yaşam ve ölüm, aşk, merhamet, hasret; müziğin birbirine yoğurduğu kavramlardır. Nitekim müzik bize, var olduğumuz günden beri elde etmek ve asla ayrılmak istemediğimiz özgürlüğü tanır. Müziğin verdiği özgürlük, başka hiçbir şeyin veremeyeceği değerde bir duygudur.’’

"İman" ve "şüphe"nin ikisine de teşekkür etmeli; çünkü bunlar hayatın akışını sağlayan asıl kuvvetlerin mayasıdır.”

"Kader" boş bir kelime değildir: İyi olsun, kötü olsun, bütün olayları o belirler.”

“Bugünküler, dün olanları yaşıyor, eğer yarınkiler bugün olanları unutur, hatırlamazlarsa bu, herkes için büyük bir felaket olacaktır.’’

‘‘ İnişli çıkışlı varlığımızda sahip olduğumuz hiçbir şey, daimî değildir.’’

“Hayat bütün yokluklardan daha kuvvetlidir ve dünyada ondan daha mukaddes bir şey yoktu.”

"Sevmek, bu dünyada sahip olunacak en büyük servet, en büyük amaç değil miydi?"

“Bütün mücadelelerimize ve çelişkilerimize rağmen bir evrensel uzlaşmayı sağlayabiliriz. Çünkü selamete, kurtuluşa açılan tek kapımız budur.”

" İnsan başkalarıyla beraber olmaktan vazgeçemiyor, aynı zamanda, birlikte yaşamak da pek zor geliyor ona."



“İnsanoğlu çıkarları uğruna yerküreyi bir limon gibi sıkabilirdi.”

“Dünyanın herhangi bir noktasında işlenen her suç, her kötülük, hepimizi ilgilendirir. O kötülüğün işlendiğini bilmesek ve çok uzağında olsak bile ilgilendirir.”

“İnsan, babasına borçlu olduğu saygıyı, ancak baba olunca duyar, demişti sevdiği yazar Goethe.”

'Kötü, hemen hemen her defasında, niçin 'iyi” den daha güçlü olarak ortaya çıkıyor?”

“Yeni bir şeyler yapanı değil, yapabilecekken yapmayanları cezalandırmak gerekir. Oysa bizde bunun tam tersi...”

“Öyle görünüyordu ki, yönetim sisteminde bir bozukluk olduğunu bildirecek alarm zilini çalmak için, insanın birçok meziyetleri yanında, kendi aleyhine olacak şeylerden de korkmaması gerekirdi.”

Tess Gerritsen’in Kitabı “Gece Gelen” Kitabında Geçen Özlü Sözler

 Tess Gerritsen’in Kitabı “Gece Gelen”  Kitabında Geçen Özlü Sözler


Geçmişinde çok büyük bir pişmanlığı olan yemek kitabı yazarı Ava, Maine’de deniz kenarında çok güzel ve çok büyük bir geçmişi olan evi geçici süreliğine kiralamıştır. Eve adımını atar atmaz ise evin içindeki gizemli olay ile ya da ona anlatılanlardan etkilenip kendi duygularını da birleştirip etkilenmeye başlamıştır.  Evin ilk sahibi Kaptan Brodie 1875’de gemisinin alabora olmasıyla hayatını kaybederken geceleri Ava’nın karşısına çıkıyor ki Ava bundan korkacağına onun gelmesini dört gözle bekler oluyor.  Evin geçmişini öğrenmesiyle ise cinayet kısmı ortaya çıkıyor ve sonunu sizin okuyarak öğrenmenizi istiyorum.


Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Sessizlik bazen, sevgimizi ispat etmemizin tek gerçek yoluydu.”

“Kaçmanın her şeyi değiştireceği düşüncesine nereden kapılmıştım ki? İnsan nereye giderse gitsin kendi mutsuzluğunu çürümüş bir kadavra misali yanında sürüklüyordu.”

“Birini gerçek anlamda ne kadar tanıyabilirdik?”


“Bir olayın tetiklediği güçlü duygular, o olayın yaşandığı yerde kalır.”

“Dışarıdaki dünya anlaşmazlık ve kalp kırıklıklarıyla doluydu.”

İlişkimizin zamana yenik düşmesine izin vermeyecek ve beni mutlu edecek adamın o adam olduğuna inandırdığı diğer geceleri düşündüm.

"Güvendeyim. Kendimin saldırısı dışında yani."


“Gerçekten de istediğim şey sırtımı gerçek dünyaya dönmek miydi?”

“Merak bulaşıcıdır; gerçekte görmek istemediğimiz şeylere bakmaya zorlar bizi.”.

“İnsanlar karmakarışıktır...Görünüş aldatıcı olabilir.”

“Kendimle göz göze gelmekten çekiniyordum.”

Kırk Kere Söyledim Kitabında Geçen Anlamlı Sözler

 Kırk Kere Söyledim Kitabında Geçen Anlamlı Sözler


Profesör Doktor Ziya Selçuk’un çocuklar ile ilgili yazdığı Kırk Kere Söyledim kitabı yetişkinlerin mutlaka okuması gereken bir kitaptır. Çocuklara sürekli emir vererek, onları  baş belası gibi görerek çocuk yetiştirilmez. Çocuk sevgi, ilgi ve  samimiyet ile büyür, gelişir ve çevresine de bunu yansıtır. Kitapta geçen anlamlı sözler şunlardır:

 “Çocuklarla konuşurken kullandığımız dil, biz daha farkına varmadan bir kişilik inşasını hayata geçirmektedir.”

“Biz "çocukla iletişim" deyince nedense çoğunlukla "Biz söyleyeceğiz, anlatacağız, çocuk dinleyecek; biz isteyeceğiz, çocuk yapacak" kabilinde bir iletişim şekli anlıyoruz.”

“Başkalarını dinleyebildiğimiz, hislerimizi, düşüncelerimizi onlarla paylaşabildiğimiz ve olup biteni anladığımız andan itibaren oluyoruz, insanlaşıyoruz.”

“Çocukların okulda ve evde daha çok soru çözecekleri değil, daha çok soru sorabilecekleri bir ortama ihtiyacı var.”

“Ailede iyilik, iyilik olsun diye yapılmaz; göz yummak gibi bir bilinçle değil, göz kırpmak gibi kendiliğinden yapılır.”

“Çocuğunuz eşyaları kırıp dökebilir; koşarken, oynarken, tırmanırken, arkadaşlarıyla iletişim kurarken hata yapabilir. Çünkü öğrenmek için bu deneyime, bir üst seviyeye çıkmak için bu hatayı yapmaya ihtiyacı vardır. Diğer yandan örneğin anne-baba, çocuğa kendisine zarar verir endişesiyle makas vermezse, elini keser endişesiyle portakal soymasını engellerse bu durumda çocuğun hata yapmasının önüne geçilir ancak beceri gelişimi zayıf kalır, ileriki yaşantısında zorluk çeker.”

“İhmal ettiğimiz her şey bir gün mutlaka intikamını alır.”

 

 

“Başkalarını dinleyebildiğimiz, hislerimizi, düşüncelerimizi onlarla paylaşabildiğimiz ve olup biteni anladığımız andan itibaren birey oluyoruz, insanlaşıyoruz.”

“Çevrenin kötü olması çocuğun kötülüğe davet edilmesini gerektirmez. Varoluşun amacı her şeye rağmen hakikate, iyiye, doğruya, güzele yönelmeyi gerektirir. İyilikle kötülüğün mücadelesinde umudun ve temiz kalmanın tarafında olmak bir ahlak testidir aynı zamanda.”

Çocukları “büyüklerden” yadigar “Büyüğünü say, küçüğünü sev,” klişesiyle eğitmeye kalkmadan önce sevgisiz kalmış büyükleri ve etraflarındaki yetişkinler tarafından “sayılmamış”, görmezden gelinmiş küçükleri hatırlamak gerek.”

“Çocuk fikirlerine, bakış açısına, seçimlerine saygı duyulduğunda; yetişkinse karşılıksız sevildiğini hissettiğinde daha güçlü bir şekilde ayakta durabilir.”

“Bugünün çamaşırları dünkü güneşte kurumaz.”

“Çocuk, tamdır. Yaşam bu tamlığı kusursuzluğa, kemale erdirme sürecidir. Çocuk gibi kalabilmek, çocuk gibi düşünebilmek, çocuk gibi yaşayabilmek, gülebilmek, hatta uyuyabilmek aslında hepimizin varmak istediği nokta, yani kamil insan olma çabamızın serüveni… Yapmamız gereken çocukların seviyesine inmek değil, o seviyede kalabilmek ve o seviyeyi koruyup geliştirme çabasını gösterebilmek. Şairin meramıyla çocuğu “göklerden gelen bir yadigar gibi” görerek ruhumuzu süslemek.”

Kırk kere uyarıldığı hâlde yine aynı şeyi yapmaya devam eden çocuk ne demek ister? "Bak anne, bak baba. Bir kere uyar“Bazı ebeveynler çocuğun kişisel, sosyal, kültürel özelliklerini ne olursa olsun, ergenliğe girdiği anda ilişkilerinin zaten bozulacağına baştan kendilerini şartlayarak yola çıkıyorlar. Böylece ebeveynler ergenlerin hormonlarının etkisiyle göstermeye başladıkları “isyanların” kendi şahıslarına, otoritelerine ve çocuk yetiştirme tarzlarına hakaret eder nitelikte olduğu yanılgısına kapılabiliyor. Ne de olsa “her zamanki kurallar” altında çocuk daha önce sorun çıkarmadı, öyle değil mi? Şimdi niye böyle? Esas isyanın kendilerine değil, bedenleri, zihinleri ve ruhlarındaki anlamlandıramadıkları değişime olduğunu bir türlü anlayamıyorlar. Daha önce hiç karşılaşılmayan eylem, duygu ve düşüncelerle ortaya çıktığında ve “ergen” denilerek sorunlu ilan edilen çocuk baskıyı da görünce farklı doyumlar, yeni onaylar aramaya başlıyor. Kolay değil.”dın ama yaptım. İkinci kez söyledin, yine yapmaya devam ettim. Üçüncü kez de aynı şey oldu. Peki, siz hangi akılla ilk üç denemede işe yaramayan bir şeyi otuz yedi kez daha söylüyorsunuz? Cümleyi değiştirin, üslubu değiştirin, tekniği değiştirin. Bir şeyleri değiştirin işte!"


 

“Unutmayalım , çocuk özümüzün özüdür. insanın özü , özüne hiç yük olur mu ?”

“Uydurmak hep olumsuz çağrışımlarla kullanılıyor, istenmiyor. Çocuklarımız uydurmasın istiyoruz. Oysa kelimenin kökü ve sözlük anlamı daha ziyade olumlu içerikler taşıyor. “Uygun kılmak, yakıştırmak, düzmek, icat etmek, olmayan bir şeyi yaratmak, uymasını ya da uymalarını sağlamak, düş gücünü kullanarak gerçekdışı bir şey söylemek…

 

 “Daha fazla aile bireyinin sohbetine maruz kalmak çocuğun kelime ve deneyim dağarcığını geliştirir. Bu tutum çocuğun toprağa daha fazla, daha sağlam kökle tutunan ağaçlar gibi güçlenmesine, özgüveninin artmasına vesile olur. Elbette geniş aile üyelerinin de bu bilinçte olması koşuluyla…”

“Toplumun beklentilerine göre davranan ailelerde çatışma kaçınılmazdır. Aile kendi içinde bir toplumdur, takımdır, ekiptir. Kararları kendi içinde alır.”

“Dile uzak, doğaya uzak, insana uzak, kültüre uzak, yaşadığı zaman uzak insanın kendi özüne yakın olmasını beklemek, çekirdeği toprakla buluşturmadan topraktan bize bir erik ağacı vermesini beklemek gibidir.”

“Oysa çocuğun yerde, toprakta, suda oynaması bedava sağlık hizmeti gibidir. Stresi azaltma, mikroorganizmalarla tanışarak bağışıklığı güçlendirme, alerji riskini azaltma gibi faydalar uzmanların ortak kanısı. Ruh sağlığı açısından da son derece olumlu katkıları olan bir hareket çocukların yerde, toprakta, suda, çamurla oynaması.”

“Çocuğun doğası kendi hamurunda, çamurunda var olana yönelmeyi ve o potansiyele hürmet etmeyi gerektirir. Bunu fark etmek için çocukların büyüyüp “Bu benim hayatım, saygı duy,” diye yüzümüze yüzümüze konuşmasına gerçekten gerek yok. Bu, çocuğun hayatı ve bu hayat yolculuğuna çekmeden, itmeden, engel olmadan eşlik etmek mümkün…Bizden beklenen; çocuğun ihtiyacı olan sınırları, hizaları sevgiyle, şefkatle yoğurup sessizce sergilemek.”

“Çocuğun büyük olmaya yönlendirilmesi, “Büyü artık!” denilerek büyümeye teşvik edilmesi ve hatta zorlanması, onların küçükken doğal olan davranışı ileriki yaşlarda olmadık ve istenmedik biçimde yaşamak zorunda kalmalarına sebep olabiliyor. Örneğin ergenlik çağında çocuk için son derece doğal olan davranışların ileriki yaşlarda patolojik biçimde gösterilmesinin ve kişinin ellili yaşlarda dahi ergenliğini üzerinden atamamasının kapılarını aralıyor. Çocuklardaki bu büyüme hissinin tetikleyicisi olan yetişkinler, davranışları ve sözleriyle bu durumu kamçılıyor. Çocuklarımızın haline bir baksanıza; her biri yetişkin olmak, bir an önce büyümek, çocukluktan kurtulmak için beyhude bir çaba içerisindeler. Küçücük çocukların giyim kuşamları, saçları ve -şaşırtıcı olmakla birlikte- makyajları tıpkı bir yetişkine benziyor; bazen sosyal medya üzerinde izlediğimiz videolarda bir çocuğun öfkesinin bir yetişkinin öfkesine ne kadar yakın olduğunu fark ediyoruz. Bunun sebebini çocuğun/çocukluğun doğasında değil, yetişkinin yönlendirmesinde aramak gerekiyor.”

“Ben sizin ödünç fikirleriniz ve kimliğinizle yaşamak istemiyorum. Kendi gökyüzümü inşa edeceğim.”

“Çocuklardaki büyüme hissinin tetikleyicisi olan yetişkinler, davranışları ve sözleriyle bu durumu kamçılıyor. Çocuklarımızın haline bir baksanıza; her biri yetişkin olmak, bir an önce büyümek, çocukluktan kurtulmak için beyhude bir çaba içerisindeler. Küçücük çocukların giyim kuşamları, saçları ve şaşırtıcı olmakla birlikte makyajları tıpkı bir yetişkine benziyor; bazen sosyal medya üzerine izlediğimiz videolarda bir çocuğun öfkesinin bir yetişkinin öfkesine ne kadar yakın olduğunu fark ediyoruz. Bunun sebebini çocuğun/çocukluğun doğasında değil yetişkinin yönlendirmesinde aramak gerekiyor.”

 “Patoloji psikoloji dersimizde bir hocamız "hastayı zamanından önce iyileştirmemek lazım, yoksa kendisine yeni bir hastalık bulur demişti."

İki Yeşil Su Samuru Kitabında Geçen Anlamlı Sözler

 İki Yeşil Su Samuru Kitabında Geçen Anlamlı Sözler


“ Birinin iyi niyetini istismar etmek, o iyi niyetin başkalarına sunulmasını da yok eder.”

“Kıskançlıkla nazar arasında benzer bir kimya olduğunu anlatmıştı birisi. İkisi de negatif elektronlar saçar çevreye. Tek farkı, birincisi sahibine, ikincisi yöneltildiği kişiye zarar verir, demişti.”

'Kullanılmış hayat'ı olan bir insanla yeni bir yaşam kurmak zordur!

“Yaşamın kimi yerlerinde, bir iğne deliğinden geçiyor kişi. Geçebilirse ilerliyor, geçemezse yerinde kalıyor..”

“Kendini tanımadan, ne istediğini bilmeden ciddi ilişkilere girmek, bir insanın hem kendine hem de karşısındakine yapabileceği en büyük haksızlıktır.”

“İyi ama, kendini sevmeyen, kimi sevebilir ki?”


“Yaşamın kimi yerlerinde, bir iğne deliğinden geçiyor kişi. Geçebilirse ilerliyor, geçemezse yerinde kalıyor. Yerinde saymaksa, geri kalmak değil midir?”

“Düşünmeyi annem öğretti bana, dahası, düşünmenin de bir eylem olduğunu.”

“Fiziksel hastalığı olan Aspirin ya da Tylenol alır, ruhu ağrıyansa karar alır. Öyle yaptım.”

“Güvensizlik ve belirsizlik, bir çocuğun gelişimine vurulabilecek en öldürücü darbedir.”

“Bir birinin en yakın çocukluk şahidi, ancak kardeşlerdir.”


“İki yıl sonra öldüğünde ölüm raporuna, “yetmiş dokuz yaşında beyin kanaması” yazıldı. Bence ölüm nedeni yürek kanamasıydı çünkü insan mutsuzluktan ölebilirdi.”

“Kıskançlıkla nazar arasında benzer bir kimya olduğunu anlatmıştı birisi. İkisi de negatif elektronlar saçar çevreye. Tek farkı, birincisi sahibine, ikincisi yöneldiği kişiye zarar verir, demişti.”

“İnsanın en şiddetli hayal kırıklığı, kendi kendini uğrattığı değil midir?”

“Çok gençken herkesi, her şeyi, hatta dünyayı değiştirebileceğimizi sanırız. Nasılsa hiç yaşlanmayacak, hiç ölmeyecek ve sonsuza ulaşmayacağızdır. Oysa duvarda tek bir tuğla olduğumuzu ve ancak 'iyi bir tuğla' olmayı başarmakla yükümlü olduğumuzu görürüz bir gün.”

“Bir insana asla ulaşılamayacak anlar vardır. Kim olduğu, neyiniz olduğu, nasıl biri olduğu hiç önemli değildir. Gidilen bütün yolları, girilen bütün kapıları, görünen bütün perdeleri kapalıdır, kimse açamaz!”

“Adlar, yalnızca sembollerdir. Ve biz yaşantımız boyunca sembollerin ardından koşarız.”

“Teşhis koymaktaki güçlük, kabullenmeyi geciktirmeye yönelik umutsuzluktur!”

“Soyut düşünmek, analitik bir düşünce yapısını gerektirir.”

“Yaşantısının çocukluktan sonraki 'kendine ait' yıllarını yalnız yaşayarak geçirenler, daha sonra en uyumlu, en heyecanlı ve verimli beraber yaşamlarda bile, yalnızlıklarını özlerler. Bunun, birlikte olunan kadın/erkekle hiç ilgisi olmadığını tamamen kişisel bir gereksinme, alışkanlık ve durum olduğunu, ancak bilenler anlarlar.”

“Mutlaka meslek sahibi olmalısın Nergis! Bir kadının en kıymetli mesleği, 'anne' ve 'eş' olmadan önce sahip olacağıdır.”

"Çizgili Pijamalı Çocuk" Kitabında Geçen Anlamlı Sözler

 "Çizgili Pijamalı Çocuk" Kitabında Geçen Anlamlı Sözler


“Baktığı her yerde iki tip insan görüyordu: Mutlu, gülen, bağıran üniformalı askerler ve çizgili pijamaları içinde mutsuz, ağlayan, bir çoğu sanki uyuyormuş gibi boşluğa bakan insanlar...”

“Eğer bana sorarsan hepimiz aynı gemideyiz ve gemi su alıyor.”

“Ruhunu; küçük bedeninde artık yaşamamaya, oradan kaçıp yelken açmaya, gökyüzüne yükselip çok uzaklara ulaşana kadar bulutlara uçmaya ikna etmek ister gibi, yere bakıyordu Shmuel.”

''Keşfetmekte önemli olan keşfettiğin şeyin bulmaya değer olup olmadığı. Bazı şeyler orada kendi hallerinde duruyor ve keşfedilmeyi bekliyor , Amerika gibi. Bazı şeyleri de keşfetmemek daha iyi, bir dolabın arkasındaki ölü fare gibi.''


“Burası evim değil ve asla olmayacak!” dedi. İki nefes arasında söylenerek odasına girdiğinde, giysilerinin yatağın üzerine dağılmış, oyuncak ve kitap kutularının daha açılmamış olduğunu gördü. Maria’nın, onun önceliklerinin farkında olmadığı belliydi.”

‘Bir ev; bir sokak, bir şehir ya da tuğla ve harç gibi yapay şeyler değildir. Ev, insanın ailesinin olduğu yerdir…’

“Yemeğe ihtiyaç duymanın ne demek olduğunu bilemezsin. Hiç aç kalmadın, değil mi?" Pek çok insan, anne babasından tamamen farklı şekilde büyür." "Herkes böyle düşünmek ister," dedi kendinden gayet emin, başını iki yana sallayarak. "Ama bunun gerisinde hepimiz silik taklitlerden ibaretiz."


“Onu en çok öfkelendiren şey, bilmediği bir şey olduğunda yetişkinlerin ona gülmeleriydi ;özellikle de soru sorarak cevapları bulmaya çalışırken.”

"Acıyor mu?" "Artık hissetmiyorum," dedi Shmuel. “Acıyormuş gibi görünüyor." "Artık hiçbir şey hissetmiyorum," dedi Shmuel.

“Her kötü şeyin iyi bir yanını bulmalıyız ."

Sinekli Bakkal Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Sinekli Bakkal Kitabında Geçen Özlü Sözler


Rabia: Romanın ana kahramanı: İlhâmi İmamın kızı Emine ve Kız Tevfik diye bilinen orta oyuncusunun kızı “Rabia”dır. Rabia, Yazarın romanda kendisi yerinde gösterdiği ve “İdeal Türk kadını nasıl olmalı?” sorusunun cevabı olan kişidir. Roman ana kahraman olan Rabia ve  Rabia ile evlenmek için dinini değiştiren Peregrini yeni adı Osman olan kişi etrafında döner. Okunması gereken muhteşem bir kitaptır.

Sinekli Bakkal kitabında geçen özlü sözler şunlardır:


“Dil, din, millet bunlar insanların ruh ikileminden başka bir şey değildir.”

“İmkansız bir aşkın mücadelesi. Bazı şeyler nedensiz olabiliyor sonu nereye giderse gitsin. Bazen o nedensiz derinliklerin küçük bir anı için ömür bile verilir.' -bazı şeyler yarım kalır ama yarım kalması için bile yaşanır.”

“Kim demiş feleğin çarhı kördür, sağırdır, kemirdiği gönül, ezdiği kafa bir tesadüf eseridir. Hayır, hayır. Her şeyde bir hikmet vardır.”

“Sen hiç sevdin mi? - Sevmesem insan olmam. Her zaman severim, hem de ne kadar çok... - Bu iptidaî bir şey... Kimse kimsenin olamaz. Eşya bile bizim değil. Yani senin dediğin mülkiyet insan için de, eşya için de olmamalı. Sevdiğimiz her şey esasen bizimdir. Kalbimizin içindedir. Ona o kadar sahibiz ki, dünyanın orduları kalbimizden onu koparıp atamaz...”

“Hayatta mütemadiyen yenilik peşinde koşuyordu. Fakat eline geçen her yeni şeyi çarçabuk yıprandırıyordu.”

"Beni dinle, Rabia. Hiçbir zaman korkunun kalbin- de, kafanda başkaldırmasına meydan verme. İnan ki kainatta Halik'in halk etmediği, bir tek şey korkudur. İnan ki korkuyu ilk hayvanlar, ilk insanlar acizlerinden, çaresizliklerinden kendi kendilerine, kendi içlerinde yaratmışlardır. Korku, efsane cinsinden bir ejderhadan başka bir şey değildir."

“Evrende ne varsa hepsi kuruntu ve hayal, yani aynalara vuran yansımalar ve gölgeler.”


Aşk ve kin, bunlar karanlık, aydınlık gibi birbirini itmam eden (tamamlayan) hakikatler… Bir taraftan öbür tarafa sallanan bir rakkasın (sarkaçın) ucu. Rakkasın üstünden geçtiği başka şeyler hep ikinci derecede. Yalnız aşk ve kin edebî…

'”sevmek demek; sevdiği için ceza görmeyi göze almak demektir, osman.'”

“Milletin yarısı, öbür yarısının hayvaniyetini doyurmakla meşgul.”

“Ayrılmak biraz ölmektir.”

"Hepimiz geçici birer gölgelerden başka bir şey değiliz."

“Cennet yolcuları bambaşka insanlardır. Gülmezler, oynamazlar, rahat etmezler ve kimseye rahat vermezler. Onlar için zevk ve neşe veren her şey günahtır. Oyun ve eğlence zihniyeti ile işlenen her fiil büyük günahlardandır. Onun dünyaya öğretmek istediği bir şey vardır; hazza ve sevince, umum hayat tecellisine karşı dinmeyen bir kin, affetmeyen bir düşmanlık. İşte bunun için bunları görenlerin tebessümleri yarıda kalır, kahkaha kısılır, çocuklar öcü görmüş gibi dağılır.”


“Sevdiğimiz her şey esasen bizimdir. Kalbimizin içindedir. Ona o kadar sahibiz ki, dünyanın orduları kalbimizden onu koparıp atamaz…”

“Esaret çok çirkin şey... Bir anayı evlâdından koparır gibi ayırmak... Bu ne zulüm!”

“Fikrin maddeye ne kadar hâkim olduğunu düşündün mü? fikir gidince insan da kâğıt gibi cansız, manasız oluyor.”

“Esaret çok çirkin şey... Bir anayı evlâdından koparır gibi ayırmak... Bu ne zulüm!”

“Allah insanoğluna gücünü aşan bir şeyi vermez.”

“Hayal de insan gibi diyar diyar gezer, hey oğul!”

“Sevmek hiçbir zaman günah değildir.”

“Mesela bizim hanımın sadrazam olduğunu farz edin. Emin olun bugünkü sadrazamdan daha dirayetle idare eder. Fakat bir de vazifesiyle analık hissi karşı karşıya gelsin, değil idare ettiği devleti, kainatın bütün devletlerini eliyle yıkar. ”

“Gözlerini toprak doyursun, ne rütbeye ne nişana ne paraya doyuyorlar!”


“Bütün varlık, yerler, hattâ gökleri dolduran güneş manzumeleriyle bile birer gölge, geçici birer gölge oyunu!”

“Günah diye düşündüğün hata... Sevmek hiçbir zaman günah değildir. Sebebi varlığımızın sebebidir.”