V Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 V Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları




Vakitli vakitsiz:  Uygun zaman gözetmeden.

Varı yoğu: Nesi varsa hepsi.

Vaktini almak: Yapılması uzun bir zaman gerektirmek.

Vay canına: Şaşılacak şey.

Vıdı vıdı etmek: Durmadan konuşarak çevresindeki rahatsız etmek.

Varıncaya kadar: En büyüğünden en küçüğüne kadar.

Ver yiyeyim, ört yatayım, bekle canım çıkmasın: İşe yaramaz, başkalarının kendisiyle ilgilenmesini isteyen kişinin durumu.

Verilmiş sadakanız varmış: Büyük tehlike atlattınız.

Vaktini öldürmek: Zamanı boş şeylerle geçirmek.

Verip veriştirmek: Ağır sözler söylemek.


Var mı bana yana bakan demek: Kimsenin karşılık veremeyeceği duruma takınmak.

Varlık göstermek: Beğenilir iş yapmak.

Vardık kebap kokusuna, gördük eşek dağlıyorlar: Faydalanacağımızı sandığımız bu konuda hayal kırıklığı yaşadık.

Veryansın etmek: Acımadan sözle saldırmak.

Vurucu güç: Çok iyi silahlarla donatılmış askeri güç.

Vurduğu çok ama öldürdüğü yok: Yüksekten atıyor ama bir hareket geçtiğini göremedik.

Vız gelip tırıs gitmek: O şeye önem vermemek.

Vursam ölecek, vurmasam ekmeğimi elimden alacak: Bana zararı dokunan iki durum karşısındayım.

Vurdumduymaz Kör Ayvaz: Hiç bir şeyi umursamayan kişiler için kullanılır.

Vur patlasın çal oynasın Tüm varlığını eğlenceye harcayan kişinin durumu.

Vur abalıya: Bütün özverinin yumuşak huyluya yüklenmesi.


Vur dedikse öldür demedik ya!: İstediğimiz şeyi zarar verici bir aşırılıkla yapıyorsunuz. Biz bu kadar fazla zarar ver dememiştik.

Volta atmak:  Bir aşağı bir yukarı gidip gelmek.

Ver elini: Haydi falan yere gittim, gideceğim anlamlarına gelir.

Varıncaya kadar: En büyüğünden en küçüğüne kadar.

Varsa o, yoksa o: En çok sevdiği o.


Ü Harfi İle Başlayan Deyim ve Anlamları

 Ü Harfi İle Başlayan Deyim ve Anlamları


Üstesinden gelmek: Hakkından gelmek.

Üç aşağı beş yukarı: Yaklaşık olarak

Üç otuzunda: Çok yakışıklı

Üstüme iyilik sağlık: Şaşılacak şey Bir diğer anlamı da Allah esirgesin.

Üstünden akmak: Şu ya da bu durumu halinden açıkça belli olmak.

Üstü başı dökülmek: Giyimi kuşamı çok kötü olmak.

Üstünde kalmak: Bir mal ya da iş artırma ya da eksiltme sonunda kendisine bırakılmak.

Üst perdeden konuşmak: Üstünlük taşıyarak konuşmak.

Üste çıkmak: Haksız olduğu halde haklıymış gibi davranmak.

Üçe beşe bakmamak: Satışta uzun pazarlığa girmemek.

Üç nalla bir ata kalmak: Elindeki değersiz şeyi değerli gibi göstermek.

Üst başa geçmek: Bir kurulda en büyüklerin oturduğu yere oturmak.

Üstü kapalı konuşmak: Bir şeyi açıkça söylemeyip dinleyenin anlayışına bırakmak.

Üstüne üstlük: Üstelik bir de.

Üstüne evlenmek: Evli olduğu halde başka biriyle yine evlilik yapmak.

Üstüne mal etmemek: Bir işi kendisiyle ilgili saymamak.

Üstüne bakmak: Durum sandığı gibi olmak.

Üstüne toz kondurmamak: Yaptığı işin ya da sevdiği bir kişinin eksiği bulunabilceğini kabul etmemek.

Üstüne düşmek: Çocuğu sevme ve korumada aşırılığa kaçmak.

Üsütne oturmak: Başkasının malını kendi malı edinmek.

Üstüne ölü toprağı serpilmiş: Uyuşuk.

Üstüne gelmek: Bir kişi, bir işin yapılması sırasında gelmek.

Üstünden atmak: Konuyla alakasını kesmek.

Üstünden şu kadar zaman geçmek: Bir durumun oluşu ile bugünkü durumu arasında şu kadar zaman bulunmak.

Üstünden dökülmek: Kıyafetin bol ve biçimsiz olması.

Üzerinize afiyet: Sizden uzak olmanızı dilerim, nen hastayım.

Üstüne yok: Ondan üstünü yok.

Üstüne yıkmak: Ağır bir işi ya da suçu başkasının üzerine atmak.

Üstüne yürümek: Saldırırcasına ona doğru yürümek.

Üstüne üstüne gitmek: Zor bir şeyden  yılmayıp  devamlı onunla uğraşmak.

Üstünlük kompleksi: Kendini herkesten üstün görme tutkusu.

Üsütne güneş doğmamak: Güneş doğmadan uyanmayı ilke edinmek.

U Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

 U Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları


Ucunda bir şey olmak: İçinde net olarak belirtilmeyen gizli bir amaç bulunmak.

Ufak tefek gördün de Karamürsel sepeti mi sandın?:  Görünüşüme bakıp da beni işe yaramaz mı sanma.

Uç vermek: Bitki filizlenmek.

Uçta yatıp ortada bulunmak: Çok kazançlı bir işe girişmediği halde, rastlantılarla kazançlı çıkmak.

Ucunda ölüm yok ya!: Bunu yapmakla ölmez.

Ucu birine dokunmak: Yapılan işle birine zarar vermek.

Ucu bucağı olmamak: Sonu yokmuş gibi geniş bir alan olmak.

Ucuz atlatmak: Tehlikeli bir durumdan az bir zararla kurtulmak.



Uçan kuşa borcu olmak: Akla gelmeyen yerlere bile borçlu olmak.

Ucu ortası belli olmamak: İşe neresinden başlanacağı belirlenememek.

Uçkuruna sağlam olmak: Namusunu titizce korumak.

Ucu ucuna gelmek: Ancak yetişecek kadar olmak.

Usanç vermek: Usandırmak.

Ut altında kalmak: Gördüğü iyiliğe karşılık verme duygusu içinde olmak.

Uyku tutmamak: Bir türlü uyuyamamak.

Uyku kestirmek: Kısa bir zaman uyumak.

Ut yeri: Vücudun utanılacak yeri.

Usanç getirmek: Usanacak duruma getirmek.

Umurunda değil: Aldırış etmez.

Utancından yere geçmek: Çok utanıp sanki gizlenecek yer aramak.

Ukala dümbeleği: Bir şeyi bilmediği halde  her şeyi biliyormuş gibi konuşan.

Uyku çekmek: Uzun süre uyumak.


Ustamın adı Hıdır, elinden gelen budur: Babamın adı hıdır elimden gelen budur anlamına gelir. Yani benim yapabileceğim ancak bu kadar olur.

Us pahası: Düşünülmeden iş yüzünden  uğranılan zarardan alınacak ders.

Uma uma döndük muma: Umduğumuz şey gerçekleşsin diye  beklemekten bıktık.

Uğurlar ola: İyi yolculuklar.

Un koyup koyultmak, su koyup cıvıtmak: Kimi zaman olumlu, kimi zaman olumsuz davranışlarda bulunmak.

Ununu elemiş, eleğini asmış: Görevlerini yapıp bitirmiş.

Umurunda değil: Umursamaz, aldırış etmez.

Uluorta söz söylemek: Düşünmeden konuşmak.

Uygun düşmek: Yakışmak.

Uyku gözünden akmak: Uykusunun geldiği gözlerinden anlaşılmak.

Uygun görmek: Uygun olduğu kanısında olmak.

 

 

 

T Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 T Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları



Tabana kuvvet: Taşıt olmadığı için yürümek gerekiyor.

Tabanları kaldırmak: Koşmaya başlamak.

Tadı damağında kalmak: Tadını unutamamak.

Taban döşemek: Çok gidip gelmek.

Tabanları yağlamak: Kaçmak

 Tadını çıkarmak: Güzel bir şeyden keyfince yararlanmak.


Tadına varmak: Güzelliğini, tadını gereğini duymak.

Taban yanmış it gibi dolaşmak: Bir yerde duramayıp sürekli gezmek.

Taban tabana zıt: Biri ötekinin büsbütün zıttı.

Taburcu olmak: Hastanın  iyileşip hastaneden çıkması.

Tadına doyum olmamak: Doyulmayacak kadar lezzetli olmak.

Tabanları kaldırmak: Koşmaya başlamak.

Tadını almak: Bir şeyin ne tatta olduğunu anlamak.

Tadı tuzu kalmamak: Eski güzel durumu kalmamak.

Taban tepmek:  (patlatmak) Yorgunluğa katlanarak uzun yol yürümek.

Tadına bakmak: Bir parçasını ağzına alıp tadına bakmak.

Taşı gediğine koymak: Birine dokunsa da sırası gelince duruma uygun söz söylemek.


Tamtakır kuru bakır: İçi bomboş, içinde hiç eşyası yok.

Taş taş üstünde bırakmamak: Bir yerdeki yapıları yerle bir etmek.

Taşa tutmak: Taş saldırısına uğratmak.

Taş çatlasa: Ne denli zorlansa.

Tala atmak: Başını yere koyarak öbür yana dönmek.

Taş kesilmez: Hiç bir şey söylemez olmak.

Talihim olsaydı anamdan kız doğardım: Kadın yaşamsal problemler açısından daha rahat, ben de kadın olup rahat olmak isterdim.

Taş atmak: Söz dokundurmak.

Takke düştü, kel göründü: Çirkinliği kapatan şey ortadan kalkınca, gerçek yüzü ortaya çıktı.

Tahtası eksik: Aklının bir çivisi eksik.

Tası tarağı toplamak: Gitmek üzere tüm eşyasını toplamak.

Takıp takıştırmak: Özenle süs eşyaları takmak.

Taraf tutmak: Birbirine zıt olan kişilerden birini desteklemek.

Tasası sana mı düştü?:  Seni ilgilendiren bir şey yok sen niye üzülüyorsun ki ilgili olan kişi tasa duysun.


Talihine küsmek: Kötü duruma düştüğü için talihini suçlamak

Taş attı da kolu mu yoruldu?: Hiç yorulmadan kazanç elde etti.

Tahtadan çuvaldız; ne yitiren acır ne bulan sevinir: İşe yarayan bir kişi veya nesne değil.

Tafra satmak: Yapamayacağı şeyleri yapabilirmiş gibi konuşmak.

Tadını kaçırmak: Güzel bir şeyi, aşırılığa giderek zevksiz bir duruma getirmek.

Ş Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

 Ş Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

Şaşa çakıl demektense kör de de kurtul: Dolambaçlı yollara baş vuracağına, doğrudan gerçeği söylesen daha iyi olur.

Şakaya vurmak: Ciddi bir şeyi şaka gibi kabul etmek.

Şart olsun: Nikâhım üzerine yemin olsun ki.

Şanından olmak: Ona yakışır şeylerden olmak.

Şafak atmak: Birden, önemli bir durumla karşı karşıya olduğunu kabul etmek.

Şaka götürmemek: Durumun oldukça ciddi olması.

Şafak sökmek: Gece karanlığının aydınlığa dönüşmeye başlamak.

Şapır şupur: Dudaklarını şapırdatmak.

Şaha kalkmak: Atın azgınlaşarak arka ayaklarının üzerine kalkması.

Şaşıydı, arı da soktu kör oldu: Zaten sakattı, üzerine yeni bir sakatlık gelince tamamen işe yaramaz hale geldi.

Şahken şahbaz oldu. Zaten çirkin olan biri, birtakım etkenler sonucu daha da çirkin hale gelmesi.

Şapa oturmak: İçinden çıkılması güç bir duruma düşmek.

Şeytan görsün yüzünü: Onun yüzünü görmek istemiyorum.

Şeytan diyor ki:  İçimden bir ses kötülük yapmamı istiyor.

Şeytanın art ayağı: Çok kurnaz ve afacan.

Şifayı bulmak: Hastalanmak bir diğer anlamı da  hastalığı atlatmak.

Şeytana uymak: Kötü bir iş yapmak.

Şimşekleri üstüne çekmek: Herkesin öfkelenmesine neden olacak iş yapmak.

Şöhret sahibi: Ünlü olan kişi.

Şeytan bile elini çekmiş: Çok yaşlı olduğu için, kötülük yapacak durumu yoktur.

Şeytana uymak: Kötü bir iş yapmak.

Şeşi beş görmek: Yanlış görmek.



Şişe çekmek: Akciğerdeki kan yükünü azaltmak için şişenin içini alevle havasızlaştırarak sırta yapıştırmak.

Şeytana külahı ters giydirmek: Pabucu ters giydirmek.

Şeytan tüyü bulunmak: Kusurlu bir olmasına rağmen sevimli olduğu için kızılamamak.

Şeyhin kerameti kendinden menkul: Büyük başarıları olduğunu kendisi söylüyor.

Şimşekleri üstüne çekmek: Herkesin öfkelenmesine neden olacak bir iş yapmak.

Şimdi yaya kaldın tatar ağası: Artık bu işten kendini kaçıramazsın, kurtaramazsın.

Şeytan dürtmek: Durup dururken kötü bir şey yapmak.

Şöyle ki: Açıklayayım.

Şöyle dursun: Daha üstününü yapmayı bir kenara bırakalım.

Şunun şurası: Küçümseme anlatan bir söz.

Şunun şurasında: Geleceğe ulaşmaya az bir zaman kalması.

Şunu şunu bilmem: İtiraz kabul etmem.

Şundan bundan konuşmak: Havadan sudan konuşmak

S Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 S Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 

Sabaha çıkmamak: Hasta olan kişinin sabah olmadan hayatını kaybetmesi.

Saçı başı ağartmak: Yaşlanmak.

Sabahlar hayrolsun: Günaydın.

Saçı bitmedik yetim: Doğalı çok olmamış yetim.

Saç sakal birbirine karışmak: Kendine çekidüzen vermemiş olmak.

Saç sakal ağartmak: Bir işte uzun süre çalışmış olmak.

Sabun köpüğü gibi sönmek: Birden öfkelenip sonra  yumuşamak.

 

Saati saatine uymamak: Birinin ne zaman ne yapacağı belli olmamak.

Saat başı galiba: Toplantıda herkes aynı anda konuşurken herkes aynı sustu.

Sabahı bulmak: Bir işle sabaha kadar uğraşmak.

Sağı solu olmamak: Nasıl tepki vereceği belli olmaz.

Sadede gelmek:  Asıl konuya girmek

Sağa sola bakmamak: Çevrede olup bitenlerle ilgilenmemek.

 



Safra atmak: Birlikte bulunması zararlı kişi ya da şeyi ulaştırmak.

Sağ ol: Teşekkür ederim.

Sağda geri gitmek:  Sözünden caymak

Safra sındırmak: Sabah açlığını az bir yiyecekle gidermek.

Sağ eliyle sol kulağını göstermek: Kısa yoldan yapabileceği bir işi, dolambaçlı yolardan halletmeye çalışmak.

Sağ olsun, yerinde olsun:  Birlikte yaşayamayız ama yakınımızdır ona bir zarar gelsin istemem

Sabrı taşmak: Sabredemez duruma gelmek.


Saat tutmak: Bir işin ne kadar süreceğini saate bakarak  bekleyip öğrenmek.

Saçına ak düşmek: İhtiyarlamaya başlamak.

Saçma sapan söz: Tutarsız söz.

Sadakayı saraydan çıkarmamak: Yardımları kendi yakınlarına yapmak.

Saçını süpürge etmek: Birileri için var gücü ile çalışmak. Özellikle de kadınlar için kullanılan bir deyim örneğidir.

Saçı arkasından çekilmek: Bir yerden ayrılan kadının arkada bıraktığı kişiler olmak.

Saçı uzun aklı kısa: Eskiden kadınları küçümsemek için kullanılan bir deyimdi.

Saçın ak mı kara mı, önüne düşünce görürsün: Aceleye gerek yok sonucu birazdan görürsün.

Saçını başını yolmak: Üzüntüden dövünmek, kendine vurmak.

Safra atmak: Birlikte bulunması zararlı kişi ya da şeyi uzaklaştırmak.

Saçına başına bakmadan:  İlerlemiş yaşına  bakmadan.

Safrası kabarmak: Açlıktan midesi bulanmak.

Saç saça baş başa dövüşmek: Birbirleri ile kapışıp birbirleri  ile dövüşmek.

Saltanat sürmdürmek: Bolluk içinde yaşamak.

Salık vermek: Önermek.

Sakalına gülmek:  Ciddi gibi görünen sözlerle alay etmek.

Sakalı ele vermek: Başkasının oyuncağı olmak.

Saldım çayıra, Mevlam kayıra:  İdare edilmesi güç olan çocukları ya da hayvanları kendi hallerine bırakmak.

Sakalı saydırmak: Saygı gösterilmeyen, alay edilen kişi durumuna düşmek.

Sakalının altının altına girmek:  Yakınlık kurarak ona düşüncesini aşılamak.

Sakızını gözünün önüne yapıştırmak:  Değerli malını her zaman  görebileceği yerde bulundurmak.

Sakaldan kesip bıyığa ulamak:  Bir nesnenin eksiğini yine o nesnenin  artıklarıyla tamamlamak.

Sakalı değirmende ağartmak:  Yaşının gerektirdiği bilgide olamamak.

Sahip çıkmak: Biriyle ilgilenip onu korumak. / Kendisinin olduğunu ileri sürmek.

Sağlam kazığa bağlamak:  İşini sağlama bağlamak.

Sağır sultan bile duydu: Duymayan kalmadı.

Sağlık olsun: Bir zarara uğradık ama canımız sağ olsun.

Sahibi razı olur, tellal razı olmaz:  Söz sahibi kişiyi uygun görüyor ama başkaları uygun görmüyor.

Sakal küçük, söz dinlemez: Deneyimsiz, toy diye sözüne önem verilmez.

Saman altından su yürütmek: Belli etmeden ortalığı karıştırmak.

Samana kazık çakmak:  Amaca ulaşmayan, çürük iş yapmak.

Sana pişmişse bana kotarılmış:  Senin için bir sakıncası yoksa benim için hiç yok.

Sana yalan bana gerçek:  Söylediğim şeyi bilmediğin için  inanmayabilirsin fakat ben sana doğruyu söylüyorum.

Saman eline samanlık senin (  Saman senin değilse  samanlık da mı senin değil?):  Bir şey bedava diye o şeyi bu kadar fazla yemek midene zarar veriri. Mideniz bozmamalısın.

Sandık (çeyiz) düzmek: Çeyiz hazırlamak.

Sayısını Allah bilir:  Sayılamayacak kadar çok.

Sapına kadar: Üstün nitelikte kişi.

Sarmaş dolaş olmak:  Birbirine sarılıp kucaklaşmak.

Satıp savmak: Gereken parayı sağlamak için mal ve eşyalarını satmak.

Satır atmak:  Hepsini kesip öldürmek.

Sandıktaki sırtında, ambardaki karnında: Nesi varsa giyer, nesi varsa  yer.

Sapla samanı birbirine karıştırmak: Nitelikleri benzemeyen  şeyleri birbirleri yerine düşünmek.

Sarı çizmeli Mehmet Ağa: Adresi ve kimliği belirlenmemiş kişi.

Sarımsak yemedik ki ağzım koksun:  Kötü bir iş yapmadım ki  sonucundan korkayım:

Sayılı sarımsak, dikili soğan: Hesabı şaşmaz, sayısı belli.

Sayıp dökmek:  Birçok şey sıralayıp söylemek.

Sarımsağı nerede yedinse ağzını orada kokut:  Hangi ortamda bu hale geldiysen , kahrını da bir zahmet onlar çeksin.

Sebil etmek: Herkese bolca dağıtmak.

Sebilhane bardağı gibi:  Hoşa gitmeyen kalabalık.

Selam verdik, borçlu çıktık:  Yakınlık gösterdik, üzerimize iş yüklendi.

Selam vermek: Birine  selam vermek.

Selamı sabahı kesmek: Dostluk ilişkilerine son vermek.

Sele gitmek: Gereksiz yere yok olmak.

Sen giderken ben geliyordum:  Bu oyunları senden iyi bilirim, beni aldatamazsın.

Sen sağ ben selamet:  Artık yapacak bir şey kalmadı.

Sen söyle sen dinle: Söylediklerimi dinleyen yok.

Senet veririm:  Bu işin şöyle olacağını çok iyi biliyorum.

Sen ekilirken ben göcektim: Sen bu işe daha yeni başladın ama ben tecrübeliyim, bana yutturamazsın.

Selama durmak: Birini selamlamak için yolu üzerinde durmak.

Sel önünden kütük kapmak:  Herkese yıkım getiren bir işten çıkar sağlamak.

Senin aradığın kantar, Bursa’da kestane tartar: Senin söylediğin yöntemi burada uygulama imkanı yoktur.

Senin kanın benimkinden kırmızı mı?:  Sen benden daha üstün , daha ayrıcalıklı biri değilsin.

Seninki can da benimki patlıcan mı?:  Zarar göreceğini söyleyerek yapmak istediğin şeyi benim yapmamı istemen doğru mu?

Senin gönlün Döndü ile Döne’de, benim gönlüm inek ile danada: Senin eğilim ve isteklerinle benimkiler bağdaşmıyor.

Senden gelen çıraya püf!:  Artık senden yardım beklemeyeceğim.

Semeri devirmek: Eşek gibi kabaca yatmak.

Senli benli olmak:  Aralarında sıkı ilişki olmak.

Sepet havası çalma: İşine son vermek.

Sepet örene çöp vermek:  Kötü işler düşünene yardım etmek.

Serilip serpilmek:  Kollarını, bacaklarını açıp yatmak./  Büyüyüp gelişmek.

Sepet örene çöp vermek: Kötü işler düşünene yardım etmek.

Sepette pamuğu olmamak: Bilgisi bulunmamak.

Serde kabadayılık var: Kabadayı derler bize, bizde bize yakışan davranış budur.

Sermayeyi kediye yüklemek: Parasını yitirmek, zarar edip batırmak.

Ses çıkarmamak:  Bir şey dememek.

Ses vermemek:  Yanıt vermemek.

Set çekmek: Engel olmak.

 Sevda çekmek:  Aşk tutkusu içinde olmak.

Sıcak bakmak: İlgi ve yakınlık  göstermek.

Sıcak  yüz göstermek: Yakınlık göstererek karşılamak.

Sıçan deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış: Bir iş başaramayacak durumda olduğu halde bir iş daha yükleniyor. / Kendisi sığıntı durumunda olmasına karşın, yanına birini daha alıyor.

Ses seda çıkmamak:  Birinden haber ya da  tepki gelmemek.

Sıcak yüz göstermek: Yakınlık göstererek  karşılamak.

Sıkboğaz etmek: Bir şey yaptırmak için birini sıkıştırmak.

Sırasına göre: Durum gerektirirse.

Sırtından  çıkarmak: Harcamayı ona yüklemek.

Sırra kadem basmak: Biri ortalıktan yok olmak.

Sırtı kaşınmak: Dayak yemeyi hak edecek davranışlarda bulunmak.

Sırtında yumurta kefesi yok ya!: Sözünden caymakta bir sakınca görmez.

Sırtından çıkarmak: Harcamayı ona yüklemek.

Sıkı durmak: Güçlü durumunu korumak.

Sıkıntıya gelmemek:  Sıkıntı verecek işler yapmamak.

Sıkı fıkı: Birbirine çok yakın kişiler.

Sıkıntıya düşmek: Geçim darlığı içine girmek.

Silip süpürmek: Ne varsa hepsini yemek.

Sıdkı sıyrılmak: Birinden veya birşeyden soğumak, tiksinmek.

Sıfıra sıfır elde var sıfır:  Hiçbir şey kazanılamadı.

Sıfırı tüketmek:  Bütün gücünü tüketmek, yapılacak başka şeyi kalmamak.

Sıçan olmadan çuval delmek: Yeni öğrenmeye başladığı konuda üstün işler yapmaya kalkışmak.

Sıçan düşse başı yarılır:  O evde yiyecek, kullanılacak bir şey yok.

Sırtı kaşınmak: Dayak yemeyi hak edecek davranışlarda bulunmak.

Sinek avlamak: İşi ya da müşterisi olmadığından boş oturmak.

Sinekten yağ çıkarmak: Olmayacak yerden çıkar elde etmeye bakmak.

Sineye çekmek: Bir zararı kabullenmek zorunda kalmak.

Sinirleri altüst olmak:  Sinirleri bozulmak.

Sittinsene:  Çok uzun zaman.

Siniri oynamak (sinir olmak):  Sinirleri bozulmak.

Sinirleri boşanmak: Kendini tutamayarak gülmek veya ağlamak.

Sinirleri gergin olmak:  Hemen sinirlenecek durumda olmak.

Sivri akıllı: Kimsenin aklını beğenmeyen.

Siz siz olun: Sakın unutmayın.

Sizden iyi olmasın: Sizinle kıyaslamıyorum ama o da çok iyi bir insandır.

Sizlere ömür: O öldü.

Sofrası açık: Sofrasından misafiri eksik olmayan.

Soğuk almak: Üşüyerek hastalanmak.

Soğuk beyinli: Anlayışı kıt olan.

Soluk aldırmamak: Dinlendirmeden çalıştırmak.

Soluğu bir yerde almak:  Hemen oraya gitmek.

Sol yapmak:  Motorlu taşıtın direksiyonunu sola çevirmek.

Sokağa atsan: En ucuz fiyatla satsan bile.

Soluğu kesilmek: Soluk alamaz durumda olmak, gücü tükenmek.

Soğuk duş: Ansızın  bildirilen tatsız bir haber.

Sineksiz yaz etmek:  Rahatını kimsenin bozmadığı şekilde dinlenme.

 


Sorma gitsin: Anlatılması güç.

Sorguya çekmek: Bir suçla ilgili sorular sorup cevaplar istemek.

Sonunu getirememek:  İyi başladığı işi başarıyla bitirememek.

Soluk soluğa: Koşa koşa.

Sonunu almak: Bir işi bitirmek.

Soyup soğana çevirmek: Var olan her şeyi alıp bitirmek.

Sövüp saymak: Kötü sözler sıralamak.

Söz açmak: Bir konuda konuşmaya başlamak.

Sökün etmek:  Birbiri ardından gelmek.

Söz ağzından dirhemle çıkmak: Çok az konuşmak.

Söz almak:  Birinin bir işi yapacağını kesin olarak bildirmesini sağlamak.

Söz anlayan beri gelsin: Hiçbiriniz söz anlamıyorsunuz.

Söz bir Allah bir: Sözümü yerine getireceğime inanın.

Söz işitmek: Azarlanmak.

Söz gelmek: Bir davranıştan dolayı eleştirilmek.

Söz çıkmak:  Ortalıkta bir haber dolaşmak.

Söz dinlemek:  Verilen bir öğüdü kabul etmek.

Söz ayağa düşmek: Bir konu, sorumsuz ve yetkisiz kişilerin  düşünce bildirdikleri duruma gelmek.

Söz götürmez: Tersi savunulamayan.

Sormak ayıp olmasın: Densizlik olarak görmezseniz sormak istiyorum.

Soyunup dökünmek: Sokak kıyafetlerini çıkararak ev kıyafetlerini giymek.

Son kozunu oynamak: Elindeki son olağanı kullanmak.

Söz vermek:  Yapacağını kesin olarak söylemek.

Söz sahibi olmak: Bir konuda konuşma yetkisi bulunmak.

Sözde kalmak: Yapılacağı söylenen iş gerçekleştirilmemek.

Sözü açılmak: Bir şey üzerinde konuşulmaya başlamak.

Sözü ağzında bırakmak: Söylemekte olduğu sözü bitirtmemek.

Sözü bağlamak:  Konuşmayı sonuçlandırmak.

Sözü geçmek: İstediği şeylere uyulmak.

Sözü kesmek:  Konuşmasını bitirmeden susmak. / Başkasının konuşmasını durdurmak.

Sözü yere düşmek:  Sözüne uyulmamak.

Sözüm meclisten dışarı (sözüm yabana): Kaba kelimelerim sizin için değil, beni affedin.

Sözüm ona: Sanki, sözde.

Sözünde durmak:  Verdiği sözü yerine getirmek.

Sözünden çıkmamak: Davranışlarında onun isteklerine uymak.

Sözüne gelmek:  Sonunda onun söylediklerini kabul etmek.

Sözünü balla kestim: Sözünüzü kesmemi hoş görün.

Sözünü esirgememek: (sakınmamak): Düşündüğünü söylemekten çekinmemek.

Sözünü geri almak:  Söylediği sözün yanlış olduğunu kabul etmek.

Sözünü tutmak: Verdiği sözü yerine getirmek.

Söz kesmek: İstenilen kızın verildiğini kesinleştirmek.

Söz kaldırmamak:  Kendisine söylenen söze dayanamayıp karşılık verir yaradılışta olmak.

Sözü bir yere getirmek:  Sözü, açıkça söylemek istemediği bir düşünceyi belirtecek biçimde söylemek.

Sözü yere düşmek:  Sözüne uyulmamak.

Sözünü yemek: Verdiği sözü yerine getirmemek.

Sözünün eri olmak: Verdiği sözü ne pahasına olursa olsun yerine getiren kişi olmak.

Su başlarını devler tutmuş: Yüksek düzeydeki yerlere yenilmez kişiler yerleşmiş.

Su dökünmek: Yıkanmak.

Su gibi gitmek: Bol para harcamak

Su götürmez: Başka türlü yoruma elverişli olmayan.

Su gibi akmak:  Birine bol para gelmek./ Zaman hızla geçmek.

Su götürür yeri olmamak: Başka türlü yorumlanacak yönü bulunmamak.

Su içinde: Kolaylıkla.

Su içinde kalmak: Çok terlemek.

Su katılmamış:  Başka bir etkenle değişmemiş, bozulmamış olan.

Su koyuvermek:  Sözünde durmamak, cıvıtmak.

Sular kararmak: Akşam karanlığı başlamak.

Sudan cevap: Baştan savma, inandırıcı olmaktan uzak yanıt.

Sucuk gibi ıslanmak:  Giysisi ter ya da  su ile iyice ıslanmak.

Su yüzüne çıkmak:  Bir zaman belli edilmemiş bir düşünce ya da tutum artık belli olmamak.

Su yüzü görmemiş: Hiç yıkanmamış, çok kirli.

Su içinde kalmak: Çok terlemek.

Sucuk gibi ıslanmak:  Giysisi su veya ter ile iyice ıslanmak.

Su gibi ezberlemek: Yanlışsız ve hızlı okuyabilecek düzeyde ezberlemek.

Surat asmak:  Kaşlarını çatıp yüzüne küskün bir anlam vermek.

Surat bir karış: Asık yüzlü, dargın.

Surat etmek: Birine karşı dargın durmak.

Surat bağlamak:  Şişmanlama sonucunda yüzün irileşmesi

Surata bak, süngüye davran: Bakışları öyle sert ki insan düşmanla karşılaştığını sanıyor.

Suret almak: Kopyasını çıkarmak.

Suratına bakanın kırk yıl işi rast gitmez: Yüzünden uğursuzluk akıyor.

Suyu kesilmiş değirmene dönmek: Ortalıkta gürültü patırtı kalmamak.

Suyu ısınmak:  İş başından uzaklaştırılması yakın olmak.

Suya çizgi çizmek:  Kalıcı olmayan bir iş yapmak.

Suya düşmek: Bir iş gerçekleştirememek.

Susta durmak:  Birinin önünde korkak ve saygılı durmak.

Sustaya kalkmak:  Köpek arka ayaklarının  üzerine kalkarak durmak.

Surat değil mahkeme duvarı: Kimseye gülmeyen, taş gibi suskun vaziyette duran kişinin yüz ifadesi.

Suyu bulandırmak: Yolunda giden bir işi  kötü niyetle karıştırmak.

 

Suya sabuna dokunmamak: Davranışlarında kimsenin tepki göstermeyeceği  sakıncasız bir yol seçmek.

Suyu kesilmiş değirmene dönmek:  Ortalıkta gürültü patırtı kalmamak.

Suya götürüp susuz getirmek:  Onu aldatabilecek kadar kurnaz olmak.

Suyu baştan kesmek:  İşin aslını söyleyip ayrıntılarını konuşmaya gerek kalmamak.

 

 

 

 

 

R Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

 R Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

Rahmetli olmak: Ölmek.

Rekor kırmak: Daha önce ulaşılmamış üstün bir duruma ulaşmak.

Rafa koymak: Bir işi artık üzerinde konuşulmaya değer vermeden bir kıyıya atmak.

Rayına oturmak: İş, amacına uygun bir şekilde yoluna girdi.

Rast getirmek: Aranmakta olan şeyi umulmadık bir yer veya zamanda bulmak.

Rayına girmek: Bozulmuş işin düzene girmesi.

Rahat yüzü görmemek: Hiç rahat etmemek.

Rahatına bakmak: Başka şeylerle ilgilenmeden rahat bir hayat sürmek.

Rahat batmak: Rahat olan yaşantısını bırakıp başka bir yaşantı aramak.

Rast gelmek: Karşılaşmak.


Raydan çıkmak: Düzeni bozulmak.

Rahmet okutmak: Yeni, eskisinden daha kötü çıkmak.

Ramak kalmak: Olmasına az kalmak.

Ruhunu teslim etmek: Ölmek.

Rüzgar gelecek delikleri kapamak:  Bir işin sıkıntı yaratabilecek yönlerine karşı önlem almak.



Ruhu bile  duymamak: Bir işin yapıldığını hiç sezmemek.

Rufailer karışır: O işin nasıl yapıldığını ya da yapılacağını kimse bilmez.

Renk vermemek: Duygu ve düşüncesini belli etmemek.

Resmiyete dökmek: Bir işi resmi bir şekilde  geliştirme yolu tutmak.

Rengi atmak: Birinin korku ya da üzüntüden benzi sararmak.

Rest çekmek: Kesin ve olumsuz olarak  son sözü söylemek.

 

P Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

 P Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları



Paçası düşük:  Giyim, kuşamına nem vermeyen.

Pabucunun  teki bir yerde kalmak: Oraya çok sık gidip gelmek.

Paçayı kurtarmak: Güç durumdan kendini kurtarmak.

Pabuç eskitmek: Bir iş için bir yere sık gidip gelmek.

Para tutmak: Parasını biriktirmek.

Pabucu büyüğe okut:  Sen çıldırmışsın, kendini üfürükçüye okut ki kendine gelesin, akıllansın.

Paçaları sıvamak:  İşe bütün gücüyle girişmeye hazırlanmak.

Pabucu dama atılmak: Daha iyisine kavuşulduğunda, eskisini bir köşeye atmak.

Paçasını kaptırmak: Giriştiği ama caymak istediği işten  kendini kurtaramamak.

Pabuç pahalı: Uğraşılan kişi güçlü biri çıktığı zaman  söylenen sözdür.

Pabucuna kum dolmak: Ortaya çıkan durumdan tedirgin olmak.

Paçavrasını çıkarmak: İşe yaramaz durumda olduğunu ortaya koymak.

Pabuç bırakmamak (gürültüye pabuç bırakmamak): Bu gibi şeylerden yılmayıp yapacağını yapmak.

Para etmemek: İşe yaramamak.

Para yatırmak: Gerektiğinde almak üzere bir yere para vermek.

Para ile değil, sıra ile: Parası olanın değil, sırası gelenin işi yapılır.

Para kesmek: Çok para kazanmak.

Para yapmak: Para kazanıp biriktirmek.

Papara yemek: İyice azarlanmak.

Paha biçmek: Değer biçmek.

Pahaya geçmek: Değerli bir şey gibi esirgemek.

Paha çıkmak: Pahalılaşmak.


Para çekmek: Bir yere yatırılmış olan paranın bir kısmının çekilmesi.

Palavra savurmak: Uydurma söz ve veya haber.

Para bozmak: Büyük parayı alıp yerine küçük paralar vermek.

Para dönmek: Bir işin yapılabilmesi için haksız yere şuna buna para verilmesi.

Para ipliği ile bağlamak: Bir işi kısa süreliğine bir çözümlemek. Yani bir soruna kalıcı çözüm bulamamak da diyebiliriz.

Paniğe kapılmak: Bir olay sebebiyle telaş ve korkuya  kapılmak.

Para çıkarmak: Başka bir yerde bulunan birine posta ya banka aracılığıyla para göndermek.

Para sızdırmak: Birinden, vermek istemediği halde farklı yöntemlerle para almak.

Para vurmak: Yasadışı yollarla para almak.

Ö Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

 Ö Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

Ölçü almak: Uygun bir nesneyi yapmak için o nesnenin boyutlarını ölçmek.

Ölmek var, dönmek yok: Neye mal olursa olsun.

Ölçüyü kaçırmak:  Kantarın topuzunu kaçırmak.

Ölme eşeğim ölme, yaz gelip yonca bitecek: Şimdi gerekli olan şey  uzak bir gelecekte olacaksa ben bunu bekleyemem.

Öl dediği yerde ölmek, kal dediği yerde kalmak: Emrinden çıkmamak.

Öleceğim, sağ yanım yere gelecek: Yalan söylersem ahiret azabından korkarım.

Öküz öldü, ortalık bozuldu: Aradaki yakınlığının dayanağı yok oldu.

Ölçüp bitmek: Nasıl yapacağını düşünmek.

Öğüdü özünden almış: Her şeyi bildiği gibi yapar, söz dinlemez.

Ödü patlamak: Aniden çok korkmak.



Öküzün altında buzağı aramak: Akla uymayan gerekçelerle  suç veya suçluyu bulmaya çalışmak.

Önüne geçmek: Önünde yer almak.

Ölümüne susamak: Ölümcül tehlikesi olan bir işe girmek.

Ölmüş eşek arıyor ki nalını söksün: Olmayacak yerden menfaat sağlamaya çalışan biridir.

Ömrüne bereket: Uzun ömürlü olmasını dilerim.

Önü sıra gitmek: Önünde yürümek.

Ölür müsün, öldürür müsün?: İlişkide bulunduğum kişi  içinden çıkılmaz bir sorun yarattı.

 Ölü bizim, Allah rahmet etsin: Yapılan işler uygun değil ama bizimkiler  yaptıkları için hoş görüyorum.

Ölüsünü öpesin: Bunu yapmazsan çok sevdiğin kişi ölsün.

Ölümle kalım meselesi: Yaşamsal değer taşıyan sorun.

Ölü gözü gibi: Çok sönük ışık.

Ömrümün varı: Sevgilim, canım.

Öp babanın elini: Beklenmedik bir durum çıktı, şimdi ne yapacağız?

Önüne gelen: Rastgele herkes.

Ölüp ölüp dirilmek: Art arda çok sıkıntılı durumlara girmek.

Ölüm döşeğinde: Ağır hasta olarak yatıyor.

Önayak olmak: Öncülük etmek.

Önünde ardında gidilmez: Arkadaş olunmaz.

Önüne geleni kapar, ardına geleni teper: Katır gibidir, herkese saldırır, insanları incitir.

Ölü gözü gibi: Çok sönük ışık.

Önünü kesmek: Yola gitmesine engel olmak için önüne çıkmak.

Ölüm kalım meselesi: Yaşamsal önem taşıyan sorun

Ömür çürütmek: Uzun zaman emek harcamış olmak.

Ölümü göze almak: Yapmak istediği bir iş uğruna ölmekten kaçınmak.

Önünü almak: Önlemek.

 

 

O Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 O Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

O kapı senin, bu kapı benim dolaşmak: Bir kapıdan öbür kapıya dolaşmak.

O dolabın beygiri değil: İşi yapabilecek yetenekte bir değil.

O tarakta bezi olmamak: O tarafla ilişiği olmamak.

O duvar senin bu duvar benim: Bir sağa, bir sola sendeleyerek.

O yolun yolcusu: Kötü bir yola gidiyor.

O ki düştün bu arka, ya kurt yer gözünü ya karga: Bu tehlikeli durumda başına er ya da geç bir şey gelecek.

Ocağına incir dikmek: Birinin ocağını yani evini, barkını dağıtmak.

O taraflı olmamak: Konu ile alakası yokmuş gibi davranmak.

Ok yaydan çıkmak: Geri dönüşü olmayan bir iş yapmak.

Olmasa gerek: Olmadığını sanıyorum.

 Oh demek: Rahat bir nefes almak

Ocağına düşmek: Birine korunması için sığınmak.



 Oğlan aldı oyuna gitti, çoban aldı koyuna gitti: Herkesin parasını yöneticiler rast gele harcayıp çar çur ettiler.

Oğul balı: Anne baba için evlat

O gün bugündür: O günden beri.

Oğlan mısın, kız mısın?: Getirdiğin haber iyi mi kötü mü?

Oflayıp puflamak: Sıkıntısını belli etmek.

O çekmek: Birinin sıkıntısına sevinmek.

Omzuna yüklenmek: Bir işin kendisinin üzerine yıkılması.

Omuz omuza: Yan yana.

Omuz silkmek: Umursamamak.

 Olursa çat pat, olmazsa aç yat: İyi kazanınca çok harcıyor kazanamayınca da  perişan duruma düşüyor.

Olup olacağı: En son olacağı.

Okka çekmek: Büyüklüğüne göre ağır çekmek.

Okunu atmış, yayını asmış: Artık bu işlerle uğraşmayı bırakmış.

Omuz öpüşmek: İkisi bir derecede olmak.

Olur şey değil: Gerçekleşmesi kabul edilemeyen.

Oldu olanlar: İstenmeyen birtakım olaylar oldu.

Oldubittiye getirmek: Bir işi yapılmış duruma getirmeye çalışmak.

Okkanın altına girmek: Haksız yere ezilmek.

Oldum bittim: Başından beri.

Olan oldu:  Bir olay gerçekleşti, yapacak bir şey yok artık.

Ola ki: Belki

Olan biten: Gelişen olaylar.

Omuz vermek Omzuyla desteklemek.