Kısa hikayeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kısa hikayeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kış, Rüya, Soba, Kavanoz, Battaniye, Tatil Kelimeleri İle İlgili Hikaye Yazınız.

 Kış, Rüya, Soba, Kavanoz, Battaniye, Tatil Kelimeleri İle İlgili Hikaye Yazınız.


Sabah uyandığımda dışarısı buz kesiyordu. Dışarıda göz gözü görmüyordu. Her yer sisle kaplıydı. Babam arabayı çalıştırmaya çalışıyor, annem beslenmemizi hazırlayarak kardeşim ve benim bir an önce okula yetişmesi  için canla başla çalışıyordu. Sobadan çıkardığı böreklerden hem Kemal’e hem de bana iki dilim koydu. Kemal peynirli börek sevmezdi onun için ona kıymalı olanından yapmıştı. Bana ise peynirli olanından. Ben altıncı sınıfa gidiyorum. Adım Erdem. Kardeşim ise dördüncü sınıfa gidiyor. İkimiz de birbirimizi çok severiz ama bazı zamanlar anlaşamayız. İkimiz hem yaramaz hem de tatlı çocuklarız. Çünkü ailem böyle diyor.

 

 O arada annem küçük kavanozların içine karışık kuru yemiş koyarak öğle arası okulda kalmamızı söyledi. Çünkü bugün onunda çarşıda işleri vardı. Babam öğretmen olduğu için okulda çok yoruluyor market alışverişi, diğer alışverişler anneme kalıyordu. Babam arabayı çalıştırdıktan sonra hemen arabaya bindik ve okula gittik. Babam ile aynı okulda değildik. Bizi kendi mahallemizin okulunda okuyor babam ise yaşadığım şehir olan Sivas merkezde görev alıyordu. Babam bizi okula bıraktı. Kardeşimle dersimize girdik ve son der öğretmenler ve öğrenciler kar topu oynamaya başladı. Dışarıdaki sis dağılmış, lapa lapa kar yağmıştı biz dersteyken. O gün muhteşem bir gündü. Doya doya kar yağmıştı. Günlerden Cuma olduğu için ertesi gün de tatil olacaktı.

 

Tatilde de doya doya kardeşimle, arkadaşım Muhammed, Hamza, Eymen ve Arda ile oynamaya devam edecektik. O gün okul çıkışı eve geldim ve sobanın karşısına geçip ısındım. Annem sobada mis gibi patates ve kestane yapmıştı. Yemeği yedik ve çayla birlikte onları yedik. Daha sonra sıcacık yatağıma gittim ve uyumuşum. Rüyamda denizde yüzüyordum. Hava sıcacıktı ve dışarı yaz mevsimi havasıydı.


Tam suyun içinde yüzerken karşıma büyük bir köpek balığı çıktı. Korku ile uyandım yatağımdan. Pencereden dışarı baktım. Hava karanlıktı ve dışarıda kar ar gücü ile yağmaya devam ediyordu. Oh be dedim gördüklerim rüyaydı. Hemen sıcacık yatağıma sokuldum ve uykuya devam ettim. Ne de olsa bugün geç  kalkabilirdim. Çünkü günlerden cumartesiydi. Yaşasın tatil, yaşasın kış mevsimi dedim kendi kendime.

İçinde Yağmur, Tavşan, İpek, Göl, Araba Kelimelerinin Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.

  İçinde Yağmur, Tavşan, İpek, Göl, Araba Kelimelerinin Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.


 

Cuma günü okulumuz bittiği için Cuma gecesinden dedemlerin köyüne gelmiştik. Annemin tatil günü olmadığı için o köye gelememişti. Babam ve ben bir günlüğüne gelmiştik. Köyümüzün adı ise Şenyurt Köyüdür.  Sivas’ta yaşadığım için  buraların köyü daha bir güzel olur. Memleketimi çok sevdiğim için köyüme de hayran biriyimdir.  Bu arada kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Tuna. Henüz sekiz yaşında, üçüncü sınıf öğrencisiyim.  Babamın adı Emin, annemin adı ise Hatice’dir. Babamın mesleği öğretmenlik, anneminki ise doktor. Neyse hikayeme kaldığım yerden devam edeyim.


Hafta sonu olduğu için sabah erkenden kalkmıştık. Pencereden dışarıyı seyretmeye başlamıştım ki bir anda gelen yağmur  beni şaşkına uğrattı. Yağmur  o kadar güzel yağıyordu ki köydeki ağaçlar, otlar, hayvanlar suya doymuştu bugün.  Yağmur dindikten sonra Ninem ipek şalını başına geçirerek beni tavukların olduğu yere götürdü. Tavuklar kümeslerinde bir güzel yatıyordu. Ninem kapılarını açtı ve tavuklar mutlulukla dışarı çıktılar. Ben de ninemle hemen yumurta toplamaya koyulduk. Ninemin tavuğu çok olduğu için kümeste yirmi tane yumurta vardı.  Yumurtaları toplamak çok güzel bir duyguydu. Biz yumurtaları toplarken babamla dedem arabaya binip köyü gezeceklerini söyledi. 



Ben de onlara katılmak istediğimi söyledim. Dedem iki elini kocaman açarak gel bakalım buraya asla parçası diyerek beni kucakladı ve arabanın arka koltuğuna oturttu. Başladık araba ile köyümüzü gezmeye. Köyümüzde fazla insan kalmıştı. Gençler iş bulmak için şehir merkezlerinde yaşadığı için köyde de genelde yaşlı anne ve babalar kalıyordu. Araba ile giderken  köyün virajlı yollarına da girdik. Dağları seyrederek gidiyorduk ki bir anda karşımıza çıkan tavşan hızlı adımlarla yokuşu tırmanıp kaçtı. İnsanlardan korkuyordu anlaşılan. Çok sevimli ve pamuk gibi bir hayvandı.  Yolumuza devam ederken köydeki göllerden de geçtik. Sabah yağan yağmurun bereketi göllere iyi gelmişti anlaşılan. Göller yağmurla dolduğu için pek de bir parlaktı bugün. 



Dedem ve babam arabadan inerek köyün yakınındaki çeşmeden getirdikleri damacanalara su doldurdular. Buradaki çeşmenin suyu daha lezzetli ve daha yumuşak oluyormuş öyle dedi dedeciğim. Suyumuzu doldurduktan sonra arabaya binerek ninemin yanına gittik. Evin kapısından girdiğimde o kadar güzel kokular geliyordu ki çok acıkmıştım. Karnım da guruldamaya başlamıştı zaten yolda. Hemen eve gidip ninemin yaptığı sıcak ekmeklerden ve  pişirdiği köy tavuğundan bir güzel yedim. Yanında bol köpüklü ayran. Oh mis gibiydi her şeyin tadı. Köyün yemekleri bile bir başkaydı. 







Ninem kestiği ev tavuğundan anneme ayırmıştı bir biraz.  Yemekleri yedikten sonra güzel de bir çay içip yatağıma doğru giderken dedem bana seslendi. Gel bakalım buraya harçlığını unuttun deyip bana harçlık verdi. Çok mutlu olup dedeme sarıldım. Daha sonra ninemin benim için hazırladığı yer yatağına bir güzel yatarak uyumuşum. Sabah uyananınca da kahvaltımızı yapıp  çok sevdiğim ninem ve dedemle vedalaşıp babam ile birlikte evimizin yoluna koyulduk. Anneme köyden yumurta, tavuk, süt, tereyağı, yoğurt, ceviz ve daha bir sürü şey götürmüştüm. Çok güzel bir gün geçirmiştim ve bu günü asla unutmayacaktım.

Siz De Arkadaşlarınızla Doğayı Korumaya Yönelik Bir Kulüp Kurduğunuzu Düşününüz Ve Bu Kulüple Yaptığınız Çalışmaları Anlatan Bir Hikâye Yazınız.

 Siz De Arkadaşlarınızla Doğayı Korumaya Yönelik Bir Kulüp Kurduğunuzu Düşününüz Ve Bu Kulüple Yaptığınız Çalışmaları Anlatan Bir Hikâye Yazınız.



Sabah erkenden okula doğru yürüdüğümde çevremizin ne kadar da kirli olduğunu fark ettim. Yol boyunca yerde aklınıza gelecek her türlü atık vardı. Bebek bezinden tutun da yenilen cipslerin  paketleri, içilen meyve suyu kutuları, kuruyemiş çöpleri, naylon poşetler vb. Bunları yerde görünce içim acıdı. Nasıl bir doğa bırakıyorduk gelecek nesillere diye düşündüm. Oysa doğa bize tertemiz vermişti her şeyi . Bizler ise hunharca yok etmeye devam ediyorduk onu. Havayı, suyu, toprağı ne hale getirmişiz bir bilseniz. Okula doğru giderken bunları düşünüyordum.


 Arkadaşım Esra da bana katılarak okula vardık. Bugün dersimizde doğa ile ilgili ders işleyecektik. Günlerden doğayı koruma günüydü bugün bence. Herkes de bunun için grup olacak ve doğayı koruma kulübü kurulacaktı. Bizler beşinci sınıf öğrencileriyiz. Benim adım Ceyda. Henüz küçük olabilirim ama doğayı korumanın yaşı yok diye düşünüyorum. Öğretmenimiz çevre temizliği konusunda, doğayı korumamız konusunda bizlere her şeyi anlattı. Ben, Esra, Mehmet, Ahmet, Nurcan ve Halit hep birlikte doğayı korumak ile ilgili bir kulüp kurduk. Kulübün adı da “Haydi El Ele Ormanlarımızı, Tabiatımızı Koruyalım Kulübü “oldu. 


O gün çok heyecanlıydık. Yaşadığımız şehir olan İstanbul’un Belgrad ormanına geziye gidecektik. Ormandaki çöpleri toplayacaktık arkadaşlarımla birlikte. Akşama kadar orada vakit kuracak gece yarısına doğru da ailelerimiz ile birlikte eve dönecektik. Zorlu ve keyifli bir yolculuk bizi bekliyordu. İçime içime sığmıyordu o gün. Çevreye faydalı olacak, doğamızı temiz tutacaktık. Belgrad ormanları bizim için tüm insanlık için önemliydi. Aslında dünyadaki tüm ormanlar hepimizindi. Onları korumak ve temiz tutmak da hepimizin sorumluluğu olmalıydı bence.


 Belgrad Ormanı, Çatalca Yarımadası’nın  en doğu ucunda, İstanbul İlinin  Avrupa Yakasında yer alan doğal oluşumlu, ağaçlık bir bölgeydi. Orman adını,  Kanuni Sultan Süleyman'ın  Sırbistan Seferi dönüşü beraberinde getirdiği Belgradlıların yerleştirildiği Belgrad köyünden almaktadır. Köy sakinlerinin su kaynaklarını kirlettiği anlaşılınca padişah buyruğuyla köy taşınmış; bu tarihten sonra ormanın ve barındırdığı su kaynaklarının korunması için ilk kez resmî önlemler alınmıştır. Bu ormanımız şu anda da çoğu canlılar için büyük bir yaşam alanıdır. Neyse ormanımız ile ilgili bilgiyi açıkladıktan sonra hikayemize kaldığım yerden devam edeyim. Ertesi sabah erkenden kalktık. Arkadaşlarımla birlikte bir taksi tutarak bizi Belgrad ormanlarına götürmesini rica ettik. Başımızda da ailelerimiz vardı elbette. Ormana varır varmaz hemen çadırı kurduk. 


Çadırın içinde kahvaltı yaptıktan sonra çöplerimizi hemen getirdiğimiz poşetlere koyduk. Daha sonra ormanlık alanları gezmeye ve yerde olan çöpleri seri bir şekilde toplamaya başladık. Arkadaşlar ne hale getirmiştik ormanımızı bir bilseniz. Yerde sigara izmaritleri, alkol şişeleri, çekirdek kabukları, ayran bardakları, pet şişeler  ve daha neler neler. Akşama kadar yorulmak nedir bilmeden çalıştık. Elbette ormanın her yerini temizlemeye zaman yoktu ama az da olsa doğaya bir katkımız oldu diye çok mutlu olduk. Akşama doğru ailelerimizin yaptığı kek, poğaça, börekten yedik. Epey yorulmuştuk. Bu yiyeceklerin üstüne bir de annemin hazırladığı vişne suyunu kana kana  içtik. O kadar çok yorulmuştuk ki elimiz ayağımız tutmuyordu yorgunluktan.





Değmişti ama her zorluğa rağmen. Biz yerdeki çöpleri toplarken oraya gelen insanlar bizi görmüş ve onlar da bizi örnek alarak yerdeki çöpleri toplamaya yardım etmişti. Küçüktük ama bazen büyükler de küçükleri örnek alıyordu. İşte biz de bu örneklerden biriydik. Orada yaptığımız her şeyin fotoğrafını çektik, video çektik ve ertesi sabah okula götürerek sınıf arkadaşlarımıza sunum yaparak kendi hikayemizi anlattık. Öğretmen yaptığımız sunumu ve görselleri çok beğendi. Canım arkadaşlarımla iyi bir iş çıkarmıştık o gün. Doğayı korumaya bir nebze de katkı sunduğum için o gece yatağımda rahat uyudum. Bundan sonraki yaşamımda da  asla yerlere çöp atmayacak ve atanları da kibarca uyaracaktım.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı İle İlgili Bir Hikaye Yazınız.

 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı İle İlgili Bir Hikaye Yazınız.


Sonbahar mevsimi demek havaların yavaş yavaş kendini değiştirmesi, sıcaktan soğuğa geçiş demektir. Gündüz hava bir anda ısınır, akşama doğru bir anda soğur  hava bu mevsimde . Havalar soğumaya başlasa da  gündüzleri ara ara sıcak olur ve bu sıcak da insanın hoşuna gider. Ne de olsa artık havalar soğuyacağı için bu sıcaktan bunalmayız ve daha çok isteriz sıcağın gitmemesini. Yine bir sonbahar mevsiminde yine bir bayram kutlaması yaklaşıyordu benim güzel memleketime. Babam akşam işten geldiğinde  heyecanlı  bir şekilde konuşmaya başladı. Bana dönerek ; Ada kızım haftaya Cumhuriyet Bayramı , neler hissediyorsun? Dedi.



 Ben de bu çok mutlu olduğumuzu, sınıfı bayraklarla donatacağımızı, çeşit çeşit balonlar, süslemeler alarak okulu cumhuriyet şölenine dönüştüreceğimizi söyledim. Annem yemekten sonra çay yapmıştı. Kardeşim Melih’i çaya çağırdı ve konuşmaya başladı. Ne güzel  bir ülkemiz var şükürler olsun dedi annem. Cumhuriyetle, demokrasi ile yönetilen ülkede yaşamamız çok güzel. Cumhuriyetin olduğu yerde halkın iradesi var, seçim var, özgürlük var dedi. İyi ki  Gazi Mustafa Kemal Atatürk ülkemize cumhuriyeti getirmiştir. Şu anda cumhuriyet olmasaydı baskı ile yönetim olurdu, herkes kafasına göre yasa koyar ve haklı kim haksız kim belli olmazdı dedi. Babam da elbette canım kesinlikle sana katılıyorum diye annemi onayladı. 



İnsan haklarına önem verilmez, eşitlik olmazdı dedim ben de . Babam aferin kızım kim anlattı bunları dedi. Ben de öğretmenimiz dedim. Kardeşim Melih babama dönerek şunu sordu? Babacığım cumhuriyetten önce ülkemiz ne ile yönetiliyordu dedi. Babam da saltanat dedi. Saltanatın ne olduğunu bilmeyen Melih’e dönerek şunu dedi: Saltanat demek, hakimiyetin babadan oğula geçmesi, başa geçen kişinin oy çokluğu işle geçmemesi demek dedi. Bunun üzerine Melih bize dönerek şunu dedi: İyi ki cumhuriyet var o zaman , yaşasın cumhuriyet, Mustafa Kemal’i çok seviyorum diye haykırdı. 


Çaylarımızı içtikten sonra hepimiz yatmaya koyulduk. Gece yatağıma gittiğimde şunları düşündüm. Atalarımız bizim için ne kadar çok kan akıtmıştı. Bu vatan, bu topraklar hür olsun diye canlarını feda etmiş, cumhuriyete, demokrasiye katkı sağlamışlardı. İstemediğimiz kötü yöneticiler olduğu zaman halkın oyu ile o yöneticiler indirilebilirdi ve bu muhteşem bir şeydi.  Cumhuriyet özgürlük demekti,  cumhuriyet baskının olmaması , halkın iradesinin ön planda olması demekti. Bunları düşünürken uyudum. Günler geçti ve derken bayram sabahına uyandım. Sabah okul kıyafetlerimizi ve yeni aldığım ayakkabıyı giyerek koşarak tören alanına gittim. En küçüğünden en büyüğüne herkes bu coşkuyu, bayramı kutlamak için gelmiş, yaşasın cumhuriyet, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti  diye sesler  memleketim  Kayseri’yi çınlatıyordu. Valimiz cumhuriyet ile ilgili konuşmasını yaptı, daha sonra diğer protokol üyeleri konuşma yaptı, cumhuriyetin önemine değindi. 




Çok güzel bir bayram havasıydı bugün. Cumhuriyet ile ilgili şiirler okundu, yazılar okundu. Müzik öğretmenlerimiz bağlaması ile güzel türküler söyledi. Mustafa Kemal’in sevdiği Bülbülüm Altın Kafeste şarkısı da söylendi ve alkışlar havada uçuştu. Bizler de sekizinci sınıf öğrencileri olarak güzel gösteriler yaptık. Şehitlerimize, gazilerimize ve Mustafa Kemal’e minnet duyguları dile getirildi. Bize cumhuriyeti emanet eden Mustafa Kemal’e çok şey borçlu olduğumuzu düşündüm ve ülkem için artık daha da çok çalışacaktım. Türkçe öğretmenimizin Mustafa Kemal’in şu sözü ile konuşmasını bitirmesi beni çok duygulandırdı:



"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."   İşte bizler de bu sözden etkilenerek  , cumhuriyete , demokrasiye sıkı sıkıya bağlı kalacağımıza  arkadaşlarımızla söz verip daha sonra evlerimize dağıldık.





Öğretmene Verilen Değer İle İlgili Hikaye Yazınız.

 Öğretmene Verilen Değer İle İlgili Hikaye Yazınız.

 

Okulların açılmasına çok az kalmıştı. Güz mevsiminin gelmesi ile  birlikte hava da esmeye başlamıştı. Sonbahar yağmurlarında arkadaşlarımla ıslanmak, doya doya yağmur ve toprağın birleşmesinden ortaya çıkan o muhteşem kokuyu içimize çekmek bizi çok mutlu ediyordu. Dışarda oynamaktan her yerimiz çamur olmuştu. Aslı ile birlikte eve doğru giderken köye doğru kırmızı renkli , son model bir araba geliyordu. Araba yavaşça yanımızdan geçti. Köye böyle güzel bir araba ile gelen kişi güzel bir bayandı. Hemen arabanın arkasından koştuk ve arabanın okula doğru girdiğini gördük.


 Okula doğru giden bu arabanın içindeki kişi de  bu yıl ki öğretmenimiz olmalıydı. Geçen yılki öğretmenimiz doğum iznine ayrıldığı için bu yeni öğretmeni atamıştı galiba devlet. Hemen okula doğru gittik. Arabadan bir yetmiş beş boylarında kahverengi saçlarını bukle bukle etmiş, başında güzel bir tacı olan güzel bir öğretmen indi. Hayranlıkla izliyorduk onu. Ayağındaki ayakkabıyı hiçbir yerde görmemiştim. Çok güzeldi, ayakkabısı da  bembeyazdı. Hiç leke yoktu ayakkabıda. O okula girdi biz de hemen eve doğru gittik. 






Yarın okul olduğu için annem,  benim emektar annem kıyafetlerimizi yıkamış, ütülemiş ve bir kenara asmıştı. Hemen anneme okula yeni gelen öğretmenden bahsettim. O da çok merak etmişti. Ertesi sabah okula doğru gittik arkadaşlarımla. Aslı, ben Ve Murat çok sıkı dostlardık. Benim adım ise Melisa. Okul zili çaldı ve hepimiz sıramıza geçtik. Hakkari’nin bir köyünde yaşayan çocuklarız. Bizim buralar kışın çok soğuk olduğu için okullar açılmadan sobalar kurulmuştu ama henüz sonbahar olmadığı için sobaların içine odun, kömür atılmamış, soba yakılmamıştı. Sınıfta heyecanla beklemeye koyulduk. Öğretmenimiz geldik.


 Aman Allah'ım ne kadar da güzel bir öğretmendi. Ay tenli biriydi. Gözleri simsiyahtı tıpkı zeytin gibi. Elleri narin  ve tertemizdi. Tırnakları bakımlıydı. Güzel bir elbise giymişti okulun ilk günü. Bize  günaydın diyerek içtenlikle gülümsedi. Adı Nalan’dı. O da ne?  Ben hayatımda böyle güzel dişlere sahip birini görmemiştim. İnci tanesi gibi o güzel dişleri ile gülünce güzelliği ikiye katlanıyordu öğretmenimizin. Bu yıl dörtleri yani bizi okutacağı için mutlu olduğunu söyledi. Hepimizle tek tek tanıştı, ailelerimiz hakkında bilgi aldı. Bizi çok sevdi ve bize samimi davrandı. Günler yavaş yavaş akıp giderken biz öğretmenimize öğretmenimiz de bize alışmıştı. Çok  çalışıyordu bizim için çok uğraşıyordu. Alın teri akıtıyordu. 


Yaparak yaşayarak öğretiyor ezber bilgiler öğretmiyordu. Öğrendiğimiz her şeyi de aklımıza çabuk kazıyor ve unutmuyorduk. Günler böyle akıp giderken öğretmenimiz köyde çok sevilen sayılan biri olmuştu. Köylülerin bir sorunu olduğunda hemen gelip Nalan Öğretmene sorarlardı. Çünkü Nalan Öğretmene güven tamdı ve o neyi nasıl yapacağını Bilen, okumuş, bilgili, kültürlü bir insandı. Her şeyden önce bizi seven, olduğumuz gibi kabul eden ve hor görmeyen biri olduğu için herkesin gönlünde taht kurmuştu Nalan Öğretmen. Kimi veliler çocuklarını okula göndermiyor ve çekiniyordu. Muhtar bu durumu öğretmenimize dedi.




 Öğretmenimiz de o aileler ile görüştü ve aileler kararını değiştirdi ve çocuklarını okula götürdü. Öğretmenimize değer verilirdi köyde. Çünkü o ışığı ile hepimize aydınlık oluyor, geleceğimize emin adımlarla ilerletiyordu bizi. Onun için de çok seviyorduk öğretmenimizi.  Çalışıyordu, durmadan bizim için çalışıyordu ve devamlı yeni şeyler öğretiyor ve köylüleri de aydınlatıyordu. Onun için çok şey borçluyuz öğretmenimize. Biz ona sevgimizi ve saygımızı göstermekte asla kusur etmedik ve o köyün en değerli hazinesi olmuştu. Ona olan sevgimizi, ona verdiğimizi değeri bir pahalı bir hediye ile belli edemezdik belki ama köydeki çiçeklerden toplayıp ona hediye ettik ve o da çok duygulandı ve mutlu oldu. İyi ki bizim öğretmenizmidi o değerli insan ve bize insan olarak kalmayı öğreten değer.


Okul Kütüphanesindeki Bir Kitabı Konuşturarak Aşağıya Onun Duygularını Anlatan, Bir Hikaye Edici Bir Metin Yazınız.

 

Okul Kütüphanesindeki Bir Kitabı Konuşturarak Aşağıya Onun Duygularını Anlatan, Bir Hikaye  Edici Bir Metin Yazınız.

 

Merhaba, küçük sevgili dostlarım!




Ben Ankara’da çok tanınmış bir kütüphanede yaşıyorum. Beni oraya yıllar kırtasiyeden bir emekli öğretmen almıştı. O zaman yeni ve pırıl pırıldım. Şimdi dış görünüşüm eski olsa da içeriğim aynı güzellikte  devam ediyor. Beni kitapların yuvasına emekli bir öğretmen teslim etti. Bana çok iyi baktı o öğretmen, Yıllarca gözü gibi korudu evinde ama artık seni başka yavrucaklar da okumalı dedi. Onun için de kaç zamandır  bu  kütüphanede yaşıyorum.  Kütüphaneye girişte tam kütüphane görevlisinin yan tarafındaki bir rafta sizleri bekliyorum.

 

Biliyor musunuz?

Sayfa sayısı olarak az olabilirim ama hikayemi okuduğunuzda çok duygulanacaksınız ve  beni arkadaşlarınıza anlatacaksınız. Kaç zamandır burada, hemen şu köşede sessizce sizi  bekliyorum ve şu an gelen giden olmadı beni almaya. Artık ışıklar kapanıyor ve görevli de kendi evine gidiyor. İşte tüm kitapların kaynaşma zamanı . Hepimiz birbirimizle konuşuyoruz şu anda. Biz gece olunca ne konuşuyoruz hadi tahmin edin? Tahminlerinizi duyar gibiyiz. Evet sizi konuşuyoruz sevimli çocuklar, geleceğin aydınları. Geçen gün bir arkadaşım şunu dedi: Salı günü  beni çok mutlu bir çocuk alıp evine götürecekti ama arkadaşı ona bunun sayfaları çok uzun internetten özetini oku deyince hüngür hüngür ağlamış, çok üzülmüştü . Onu zor teselli ettik.

 

Sizlerin bizi neden hatırlamadığını konuşup tartışıyoruz arkadaşlarımızla. Aslında anne ve babalarınıza da kızmıyor değiliz. Onlar size elektronik cihazları daha az verse ve sizleri okumaya, ellerinizle bizim sayfalarımızı kibarca çevirmeye  yönlendirse siz eminiz ki bizi çok seveceksiniz. Çok farklı dünyalara götüreceğiz siz. Gitmediğiniz ülkeleri, yemekleri, yöresel oyunları, değişik kültürleri öğreneceksiniz. Rafların hangi köşesinde olursak olalım siz bulursunuz bizi  sevimli minikler. Çünkü meraklısınız, sorgulayıcınız ama telefonla bu kadar vakit geçirirseniz tüm bu sorgulama ve merak etme yönleriniz de kaybolacak. Lütfen bizi alın buradan.

 

 Sizin o ufacık ama bir kadarda tombul ve tatlı ellerinizde, evinizde olmak ve aile muhabbetleriniz de duymak istiyoruz. Benim hikayem çok farklı. Japonya’da yaşayan küçük bir kızın  Amerika’nın yıllar önce attığı atom bombasından dolayı hastalanması ve ama onca şeye rağmen hayata tutunmaya çalışması hikayem.  Geri kalanını da siz merak  edin. Beni okuyunca çok etkilenip arkadaşlarınıza, öğretmenlerinize, komşularınıza hatta uzaktaki yakınlarınıza bile önereceksiniz.

 

Bakalım aranızda okumak isteyecek olan var mı beni. Bekliyorum ve beklemeye   de devam edeceğim. Çünkü sizler cumhuriyet çocuklarısınız, okumaya ve eğitime önem  veren bir neslin torunlarısınız. Diğer arkadaşlarım uyumuş galiba. Neyse benim de çok uykum geldi. Gözlerim kapandı kapanıyor . Galiba gün içinde umut etmekten, beklemekten ve ağlamaktan çok yoruldum. Ama hayata umutla bakmaya devam edeceğim. Geleceksiniz biliyorum, size inanıyorum sevgili minikler! Hadi öyleyse bizim dünyamızı da tanıyın , bizi de keşfedin, ben benim gibi binlerce arkadaşım keşfedilmeyi, gün yüzüne çıkmayı umuyor.