Virüs, Temizlik, Hastalık, Maske, Sabun Kelimelerinin de İçinde Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.


Virüs, Temizlik, Hastalık, Maske, Sabun Kelimelerinin de İçinde Geçtiği Bir Hikaye Yazınız.

Sabah uyandığımda Çin’in Vuhan kentinde  Corona virüs adında bir virüsün insanların yaşamına  son  verdiğinden bahsediliyordu. Önce bunu duyduğumda şaka galiba diye düşündüm.  Daha sonra televizyonu açtığımda işin şaka değil gerçek  olduğunu gördüm.  Bu virüs ölümcül bir virüs olduğu için hızla yayılıyordu. Ülkemize de bu virüsün gelmemesi   için dua ediyordum. Günler geçmeye başladıkça virüs ülkelerden ülkeye yayılmaya başlıyordu. Acaba ülkemize de gelirse ne yaparız diye endişelenmeye başlamıştım. Sağlık Bakanımız Fahrettin  Koca Bey televizyonlara çıkıp bu virüs hakkında halkımızı  güzel bir şekilde bilinçlendiriyordu. Avrupa Ülkelerinde de   hızla yayılan virüs  henüz ülkemize gelmiş değildi. Bunun için ülke olarak şanslıyız diye düşünmeye  başladım. Daha sonra anneme ve kardeşlerime zorunlu olmadıkça kalabalık yerlere çıkmamaları gerektiğini söyledim.

Babam ben küçük yaştayken vefat ettiği için aile reisi ben olmuştum . Bunun için de bu tehlikeli virüsten ailemi korumam gerekiyordu. Annem  her gün evleri güzel bir şekilde havalandırıyor, temizliyordu.  Yemeğe kesinlikle elimizi, yüzümüzü sabunlamadan oturmuyorduk. Bu hastalığa karşı temiz olmak ve bağışıklığın güçlü olması gerekiyordu. Babamdan kalma emekli  parası annemin üzerine kayıtlıydı. Annem bana veriyor sağlığımız  iyi yapan, bağışıklığımızı güçlendiren  yiyecekler alıyordum okul çıkışı. Okuldan çıktıktan sonra eczaneye de uğramayı  ihmal etmedim ve hemen kardeşime, kendime ve anneme  bir tane maske aldım. Böylece daha korunaklı olacaktık. Televizyonlarda bu virüs ile ilgili halk bilgilendiriliyordu. Yine bir sabah okula vardığımda arkadaşım Mehmet’in yüksek ateş ve öksürük yüzünden hastaneye kaldırıldığını öğrendik.  Öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımız  hepimiz endişelenmiştik. Acaba ülkemize de bu virüs gelmiş midir diye.  Hastanede Mehmet’e   virüs var mı yok mu diye test yapmışlar ve neyse ki sonuçlar negatif çıkmıştı. Korktuğumuz başımıza gelmemişti ve çok şükür ki Mehmet ufak bir grip geçirmişti. Daha sonra   herkes bilinçli olmaya başladı ve kimse kimseyle tokalaşmadı.  Selamımızı güzel bir şekilde verecektik birbirimize.  Sevmek , ya da saygı duymak illaki sarılmaktan geçmiyordu. Özellikle de bu hassas dönemde  daha dikkat etmeliydik ve öyle de yaptık.


Günler geçmeye devam ediyordu ki  bir sabah yine uyandığımda  ülkemize yabancı bir ülkeden gelen kardeşimizin  hasta olduğu testinin pozitif olduğu haberleri duyuldu.  Testi pozitif çıkan kişi ve ailesinin karantinaya alındığını duyduk. Bu defa ciddi anlamda  önlemler almamız gerekiyordu ve devletimiz de bu  konuda üzerine düşen sorumlulukları hakkı ile yerine getiriyordu. İnşallah bir an önce bu virüs ortadan kalkar ve hiçbir insan ölmez. Allah ülkemizi ve diğer dünya ülkelerinin hepsini korusun.

Aşağıdaki Duvar Yazılarını İnceleyiniz. Bunlarla İlgili Görüşerinizi Açıklayınız.


Aşağıdaki Duvar Yazılarını İnceleyiniz. Bunlarla  İlgili Görüşlerinizi Açıklayınız. 

1) Çocuklar Bugünün Yarını, Yarının Umududur:
Umut etmek  hayatın belki de en heyecanlı, en güzel duygularından birisidir. İyiliklerin olması için, başarıların gerçekleşmesi için umut edilir ve umut gittiği zaman  yaşama heyecanı da gider.  İşte bizim umudumuz da çocuklarımız olmalıdır.  Çünkü onlar bugünün yarını, yarının umududur. Onları küçük yaşta nasıl yetiştirirsek onlar da bize gelecekte o şekilde cevap verirler. Çocuklarımız nitelikli, bilgili, eğitimli yetiştirmeliyiz.  Her çocuk tek ve özeldir. Hepsi de iyi yaşamayı hak eder, mutlu yaşamayı hak eder. Onun için onların sağlıklı bir ailede büyümesi sağlanmalı ve geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza sahip çıkılmalıdır. Onlara bugün nasıl bir eğitim verirsek gelecekte de alacağımız verim o oranda olacaktır. Onlar bizim umudumuz, geleceğimiz, yarınlarımızdır.  Bundan dolayı çocuklarımız sevelim, onlara güzel ahlak öğretelim ve onların bilinçli , eğitimli, vatanını ve milletini seven insanlar olarak  ilerlemesini sağlayalım. İşte böyle olunca umutlar da güzel olur, hayallerde gerçekleşir. Yeter ki yarınlarımızın umudu olan canların kıymetini bilelim ve onlara  değer verelim.


2) Okumanın Zamanı Yoktur:
Okumak  insanı cahil kalmaktan kurtaran, bizlere yaşama sevinci veren, bizi olumlu yönde değiştiren ve geliştiren bir eylemdir. Yüce Allah Kuran-ı Kerim de bile İkra demiştir. İkra demek oku demektir. Okuyan insan geri kalmaz.  Dinimiz bile okumayı emrediyorken okumanın yaşı , zamanı diye bir düşünce son derece yanlıştır. Çünkü okumanın asla zamanı ve yaşı olmaz. Kişi  eğer isterse yüzü yaşında bile okuyabilir, kendini geliştirebilir.  Bunu  yapanlar da vardır. Yeter ki insanda okuma azmi ve kararlılığı olsun gerisi zaten çorap söküğü gibi kendiliğinden gelecektir.  Bizler , ülke olarak, millet olarak okuyarak gelişmeliyiz, okuyarak ülkemizi çağdaş uygarlıklar seviyesine çıkarmalıyız. Okumanın  yaşı  ve zamanı olmaz, okumanın  istekliliği ya da isteksizliği olur. Okumak isteyen her   yerde her şekilde okumayı öğrenir. Bu kişinin kararlı ve istekli oluşuna bağlıdır. Bunun için her zamanı ve yaşı yoktur olmayacaktır. İnsan bir otobüste  on dakikalığına bile bir yere giderken elinde küçük bir cep kitabından bile çok şeyler öğrenebilir. En basiti hastaneye bile gittiğimizde saatlerde orada sıra beklediğimiz oluyor.  Bir yere oturup elimizdeki kitabımızı açıp okuduğumuz zaman hem zaman geçmiş olur hem boş yere zamanımız  ölmemiş olur ve hem de yeni bilgiler öğrenmiş oluruz. Bu da bizi son derece mutlu eder. Bunun için okumanın zamanı yoktur, okumanın  gücü vardır, faydası vardır, kişi aydınlatıcı yolu , yolları vardır. Yeter ki  bir şeyde kararlı olalım ve okuma duygusundan, merak duygusundan asla vazgeçmeyelim.


3) Dünü Doğru Okursan Yarını Sen Yazarsın:
İnsanın geçmişte yapmış olduğu hatalar, yaşadığı pişmanlıklar,  başarılı olmak isteyip de başaramadığı birtakım şeyler olabilir. Önemli olan bunlara takılıp kalmamaktır. Geçmişteki hatalardan ders çıkarmalı, geleceğe emin adımlar ile yürünmelidir.  Geçmişte olmuş bitmiş şeyleri bir kenara bırakmalı , artık geleceğe yön vermenin zamanı geldi diyerek  bir an önce yola koyulmalıdır. Bunun  için de önce dünü doğru okumalıyız, dünün analizini ortaya  koymalıyız ve  yapılan  eksiklikleri görmeliyiz,  deneyimlerimizden yola çıkmalıyız ve geleceğe bakmalıyız ve durmadan çalışmaya, ilerlemeye devam etmeliyiz. Zararın  neresinden dönülürse kardır mantığını da aklımızdan çıkarmamalıyız.


4) Umut, Cesaretin Yarısıdır:
Umut  etmek insanı  yaşatır, insanı diriltir. Çünkü umutlardır gönlümüzdeki baharı getiren, gönlümüzdeki tohumları yeşerten . Umudun  olduğu yerde cesaret vardır. Cesaretli insan da  amacı için girişimlerde bulunmaktan korkmaz,  çalışır, didinir ve umutla yola koyularak hedeflerine doğru yol alır.  Bunun içinde umut cesaretin yarısıdır. Bir yerde umut varsa orada cesareti  de görürüz ve  hayat daha bir anam kazanır , yaşamın  belli amaçları olur  ve heyecanla  bu yola baş koyarız ve emellerimize doğru  umutla, cesaretle uzun bir yolculuğa çıkarız .

Saz İle İlgili Kompozisyon Yazınız


Saz İle İlgili Kompozisyon Yazınız

Saz  bizim kültürümüzde çok önem verilen ve kültürümüzün bir parçası olan telli bir  çalgıdır. Diğer adıyla bağlama da denilir.  Duygu ve düşüncelerimizi dile getiren ve bizi en iyi anlatan bu müzik aleti insanın   hayatına  renk  katar.  Çünkü saz çalındığı zaman  farklı duygular içine gireriz ve  bunun sonucunda da hasretler, özlemler, ayrılıklar, acılar vb. duygular ortaya çıkar.  Milletimizin  çok önem verdiği bu müzik aleti  yüzyıllardan beridir geleneksel kültürümüzün parçası olarak çalınmaya devam etmekte,  insanları ortak bir  duyguda birleştirmektedir.  Bunun için  saz bizim için çok önemlidir.  

Büyük şairimiz Aşık Veysel Şatıroğlu da  sazını çok seven ve sazı ile  güzel şiirler söyleyen,  türküler icra eden büyük bir üstattır.  O sazını çok sevmiştir ve sazı ile insanlara çok şeyler öğretmiştir.   Çünkü sazı sayesinde duygularını dile getirmiş, insanlara öğütler vermiş, bir olmanın, beraber olmanın önemini anlatmıştır. Hoşgörüyü, farklılıklara saygıyı sazı ile anlatmıştır bize büyük şair. Bunun için saz  çok ama çok farklı bir yerdedir bizim için.

Nice büyük mesajlar insanlığa saz aracılığı ile verilmiştir. Mesela aşağıdaki sözler sazın ezgisi esnasında tüm dünyaya yayılmıştır.
‘’ Beni hor görme kardeşim. Sen altındın ben tunç muyum? Aynı vardan var olmuşuz. Sen gümüşsün ben sac mıyım? Ne varise sende bende. Aynı varlık her bedende. Yarın mezara girende, sen toksun da ben aç mıyım?

İşte tüm bu güzel duygular saz ile  söze dökülmüş ve insanları duygulandırmış, mutlu etmiştir. İşte bunun için  bu müzik aletinin unutulmamasını ve gelecek nesillere de öğretilmesini sağlamak için  sazın kıymetini bilmeliyiz ve yeni saz ustalarının ortaya çıkmasını sağlamalıyız ve onlara gereken desteği de vermeliyiz.

Ana Dilimizi Korumak Konulu Kompozisyon Yazınız.

Ana Dilimizi Korumak Konulu Kompozisyon Yazınız.

Dil bir toplumun en önemli yapı taşıdır ve kurallar bütünüdür.  Kişinin okuduğunu kavrayabilmesi,  yorumlayabilmesi ancak dilini doğru ve etkin kullanması ile gerçekleşebilir. Ülkesini ve milletini korumak isteyen, milli benliğinin  sağlam bir şekilde  devam etmesini sağlayan en önemli unsurdur dil. Ana dilimiz Türkçemiz bizim  her şeyimizdir. Çünkü bizler bu dil ile  ana karnında   ile iletişim kurduk, bu dil ile dünyayı, olayları anlamaya çalıştık ve  buna hala da devam ediyoruz.  Kendi ana dilimiz dururken   neden yabancı dillere  özenti son zamanlarda bir hayli arttı anlamıyorum. Oysa bizim dilimiz zengin bir hazine gibi çeşitli kelimeler türeten bir dildir.

Dilimizdeki kelimelerin eş anlamlısı, eş seslisi  vardır. Başka  hangi dillerde  bu kadar anlam zenginliği vardır.  Bizim dilimizdeki kadar yoktur en azından.  Dil bir milletin  aynasıdır, bir milletin kültürüdür, geleneğidir, göreneğidir.  Ana dilimiz,  bizim   iletişim kurduğumuz, birbirimizi en iyi şekilde  anladığımız  değerli bir elmastır. Bunun için ana dilimizin değerini bilmeliyiz. Günlük yaşamda sıkça kullandığımız yabancı sözcüklere bir an önce dur demesini bilmeliyiz. Her şeyin Türkçesini kullanmaya özen göstermeliyiz. Eğer bunu yapmazsak dilimiz elde gider ve giden dili de bir daha eskisine döndüremeyiz. Dilimizin dünya dilleri arasında yer almasını istiyorsak ona hak ettiği özeni göstermeliyiz. Kendi kelimelerimizi türetmeliyiz  ve konuşmalıyız.  Günlük yaşamda ana dilimizi doğru ve düzgün kullanmalıyız. Telefonda bile mesajlaşırken  “mrb” yerine “merhaba” , “grş” yerine “görüşürüz” demeliyiz. İşte burada basın yayın ve medya kuruluşlarına da çok önemli görevler düşmektedir. Onlarda dilin doğru kullanımı için  üzerlerine düşen sorumlulukları en iyi bir şekilde yerine getirmelidir.

 Ayrıca ana dilimizi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak için  var gücümüzle çalışalım ve  ana dilimizi kendi içimizde yoğuralım, zenginleştirelim. Dilin önemi ile ilgili şu sözü hatırlatmak isterim:  “Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.’’ Mustafa Kemal Atatürk   ‘’ Dil, bir medeniyet olayıdır. Bir medeniyetin kurduğu dil, başka bir medeniyetin düşündüklerini söyleyemez. Yetmez onu söylemeye. Bir ulus, medeniyetini değiştirdi mi, dilini de değiştirmek zorundadır.’’ Tüm bu olumsuzluklara maruz kalmamak için haydi hep birlikte ana dilimize sahip çıkalım ve  milli benliğimizi sonsuza kadar yaşatalım.

Aşağıdaki Unsurları Kullanarak Bir Hikaye Yazınız. Hikayenizde Öyküleyici Ve Betimleyici Anlatım Tekniklerinden Yararlanınız.


Aşağıdaki Unsurları Kullanarak  Bir Hikaye Yazınız. Hikayenizde Öyküleyici Ve Betimleyici Anlatım Tekniklerinden  Yararlanınız. 

Mekan: Bir sahil kasabası
Zaman: Sonbahar
Kişiler: Zeliha, İsmail, Ömer ve  Nermin
Olay:  Balık tutarken  fırtınaya yakalanma

Karadeniz’in  hırçın ve güneşsiz bir gününde , bir sonbahar mevsiminde arkadaşlarım Zeliha, İsmail, Ömer  ve Nermin ile birlikte bu hafta sonu balık  tutmak için  anlaşmıştık. Kasabımıza yakın bir yerde balık tutmak için, denizin o koyu mavi renkleri ile iç içe olmak için bir araya gelecektik bu defa.  Aslında hiç balık tutmamış değildik fakat  bugün   canımız daha da bir istemişti balık tutmayı. Dışarısı serin ve rüzgarlıydı.  Hava durumuna da bakmadığımız için  çıkmıştık artık bir kere yola. 

Arkadaşlarımla anlaştığımız yere geldik ve balık tutmak için ağlarımızı, oltalarımızı hazırladık ve bekledik  balıkların gelmesini.  Nermin:  Ne güzel bir hava öyle değil mi arkadaşlar. Bu fırtınalı havaları ben çok severim dedi.  İsmail ise ben  de bu havaları severim fakat hava sanki bugün biraz daha  sert geçecek dedi. Balıkları beklerken o arada martıların çığlıkları da eşlik ediyordu sanki bize. Martıların o muhteşem çığlıkları bize dalgaların hırçınlığını unutturuyordu. Yol kenarındaki arabalar ise gecenin yorgunluğunu atıyordu sanki sabahın bu saatlerinde. Günün ilk ışıkları ile  insanlar  sahilin kenarında temiz havanın kokusunu içlerine çekerek yürümeye koyulmuşlardı. Ah bir de  deniz kokusunun  o muhteşem  hissiyatı beni benden alıyordu. Bu kadar güzel duygulardan sonra Ömer tuttum diye bağırmaya başladı. Ömer’in oltasına balık gelmişti. Hemen elindeki kova dolu suyun içine balığını koydu. Daha sonra balıklar hepimizin oltasına gelmeye başlamıştı. Çok seviniyorduk.  Artık eve gitmeye karar vermiştik ki  Zeliha biraz daha  kalmamızı istedi. Biz ise hava kötü oluyor, rüzgar sert yüzünü göstermeye başladı, fırtınaya kapılmayalım dedik.  Zeliha kapılmayız hadi arkadaşlar lütfen deyince biz de onu kıramadık. Oradan geçen  balıkçıların teknesine  binip  denizde balık aramaya koyulduk. Biraz sonra şiddetli bir rüzgar öyle sert esti ki içinde olduğumuz tekne yerle bir olacak gibiydi. Hemen balıkçı amcalara bizi kıyıya  kadar götürmeleri için rica ettik. Onlar da biz de bu havada balık tutamayız  çocuklar, bu kadarı yeter bugünlük dedi.  O kadar çok korkmuştuk ki bir daha hava durumuna bakmadan balık tutma  planı yapmayacaktık. Neyse ki o   gün kimseye bir şey olmamıştı. Daha sonra hepimiz balıklar ile dolu olan kovalarımızı alıp eve doğru yürümeye başladık.  Herkes evine gitti. Ben de hemen eve gittim. Annem elimdeki kova dolu balığı görünce çok heyecanlandı ve o masum , alnında birkaç çizgisi olan yüzü gülümseye başladı.

Balıkları hemen temizledik ve akşama bir güzel ziyafet çektik. Balıkların tadında deniz yosunlarının o berrak kokusu vardı. Çok güzel bir gün geçirmiştik. Ne güzel bir şeydi Karadeniz’in kıyısında balıkların gelişini beklemek ve onları bir güzel afiyetle yemek.

Vefalı Olmanın İnsan İlişkilerindeki Önemi Hakkında Kompozisyon


Vefalı Olmanın  İnsan İlişkilerindeki Önemi Hakkında Kompozisyon Yazınız.

Vefa;  kişinin  sevdiklerine, kendisine iyilik edenlere bağlı olması, onların yaptığı fedakarlıkları unutmamasıdır. Vefalı insan her nerede olursa olsun  sevdiği insanları, kendisine iyilik edenleri insan asla satmaz ve  onları asla unutmaz. Çünkü vefalı olmak da bir erdem gerektirir.  Vefalı olan  insanın her yerde değeri bilinir ve böyle insanlara da hak ettiği değer verilir. Bunun için her zaman vefalı kimseler olmalıyız  vefasızlıktan uzak durmalıyız.

Vefasız insan olunduğu zaman  hayatta hiç değerimiz olmaz ve bizi seven insanları da tek tek kaybederiz. Böyle olunca da toplum içinde iletişim kuracağımız, sohbet edeceğimiz kişiler azalır. Böyle olunca da yalnız  ve mutsuz kalmaya mahkum oluruz. İşte bu olumsuzlukların olmaması için, hayatımızın daha neşeli, daha sevgi dolu olması için vefalı kimseler olmalıyız; hayatın, nefes almanın kıymetini bilmeliyiz. Güzel yıllarımızı vefa dolu bir şekilde geçirmeliyiz ve bu dünyadan ayrıldıktan sonra da iyi anılmalıyız.  Bunun için de ahde vefa olmalıdır.

Vefalı olmanın  önemi ile ilgili şu sözü de unutmamalıyız:‘’ Cömertlik olmayınca malın vefa olmayınca arkadaşın hayrı yoktur. ‘’ Ahmet Bin Kays ‘’ Dostlarını daima vefa ile hatırla can! Arayan sen ol bulan sen tanıyan sen ol kucaklayan sen. Kula vefası olmayanın Hakka vefası olmaz. ‘’Mevlana.  Gerçekten de durum böyledir.  Bunun için vefalı olmaya, değer vermeye, gönüllere girmeye devam etmeliyiz.

Çanakkale Ve Mehmet Akif Ersoy Hakkında Kompozisyon Yazınız


 Çanakkale Ve Mehmet Akif Ersoy Hakkında Kompozisyon Yazınız

Mehmet Akif Ersoy  vatanına ve milletine aşk ile bağlı olan  büyük insan, vefalı insan, gururlu insan. Onun için ne kadar güzel sözler söylesek az bile. Çünkü o büyük bir yazar, şair, vatanına kalemi ile ışık tutan değerli bir insandır. Ümitsizliğe yer vermeyen, vatanının kurtuluşu için  elinden gelen her türlü fedakarlığı yapan ve milletine  milli marşı hediye eden dava adamıdır Mehmet Akif Ersoy. Kendi maddi durumu çok iyi olmadığı halde elinden  geldiğince başkalarına yardım etmeye çalışan, cömert, yardımsever bir kişidir.  Mehmet Akif Ersoy ülkesinin kurtuluşa ermesi için   çok güzel yazılar yazan, eserler ortaya   koyan ve insanları bilinçlendiren kimsedir. Yaşadığı onca maddi zorluklara  rağmen vatan sevgisinden asla vazgeçmeyen, önce  vatan diye yazılarını yazan ve sabahlara kadar çalışan büyük bir düşünür, değerli bir insandır.

Çanakkale Harbi sırasında milletimiz yok olma tehlikesi ile  karşı karşıya kalmıştı. Bu zorlu yıllarda ya yok olup gidecektik ya da  yeniden dirilecek ve iman gücü ile vatanımızı kurtaracaktık. İşte bizim asil ecdadımız da bunu yaptı ve  Çanakkale ‘de öyle bir destan yazıldı ki bu destan yüzyıllar geçse bile asla unutulmayacak ve  yaşamaya devam edecek. İtilaf  güçlerinde her türlü maddi güç vardı, bizim ülkemiz ise maddi açıdan çok zor durumdaydı. Bizi kurtuluşa erdiren ise atalarımızın iman gücü  kurtarmıştır. Seyit Onbaşı, Niğdeli, Ali, Cevat Komutanlar, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemaller ve niceleri…. 

İşte biz bunlar sayesinde kahraman kadınlarımızın,  gencecik  yavrularımın, çocuklarımın, anaların ve babaların sayesinde kurtuluşa erdik. Onlar bizim için canlarını feda etmeselerdi biz şu anda yaşamıyor olurduk ya da başka bir ülkenin manda ve himayesi altında köle olarak yaşamaya devam ediyorduk. Bugün  özgür  ve bağımsız bir ülkeysek bunu askerlerimize, milletimizin aziz insanlarına, Mehmet Akif Ersoylara, Mustafa Kemallere borçluyuz. Elbette ki yiğitlerimiz, Mehmetçiklerimize borçluyuz. Bunun  için bu vatanın kıymetini bilmeliyiz ve Mehmet Akif Ersoy’un sözlerini de aklımızdan asla çıkarmamalıyız.

Sevgili Mehmet Akif’in  Çanakkale şehitleri  için yazdığı şu şiiri de unutmamalıyız:
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupa'lı"

Dedirir, yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahut kafesi!

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak
Boşanır sırtlara vadilere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler,
Kahraman orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam

Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar taşlar...
O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem sığmazsın.

Hercümerc ettiğin edvara da yetmez o kitap
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
Bu taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına,
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına,

Sonra gök kubbeyi alsam da rida namiyle
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan.

Sen bu avizenin altında bürünmüş kanına
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına.

Türbedarın diye ta fecre kadar bekletsem,
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem.

Tüllenen magribi akşamları sarsam yarana,
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana..
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

‘’Sağlıklı Olanın Umudu , Umudu Olanın Her Şeyi Vardır Demektir.’’ Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


‘’Sağlıklı Olanın  Umudu , Umudu Olanın Her Şeyi Vardır Demektir.’’   Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

Hayatımızda sahip olabileceğimiz en değerli hazine sağlığımızdır.  Çünkü sağlıklı olmayan insan sağlıklı düşünemez, sağlıklı düşünemeyen  kimseler de sağlıklı işler yapmaz .  Böylece sağlığı olmayan insanın  yaşamdan zevk alma hissi de azalır. Onun için ilk ve en önemli şey sağlıklı olmaktan geçer. 

Sağlıklı olan insan  ise kendini güçlü ve iyi hissettiği için  işlerini iyi bir  şekilde yapabilir ve mutlu olur. Sağlığı olanın umudu, umudu olanın  ise her şeyi vardır. Çünkü umuttur  bizi yaşama bağlayan, umuttur bize her olumsuzluğa rağmen  aydınlık yollar açan. Umudu olmayan insan, yaşamdan  umudunu kesmiş insan  mutlu olamaz. Kendi mutlu olmayınca  çevresi de mutlu olmaz. Oysa her şeye rağmen umutla yola çıkmak, umut etmekten asla vazgeçmemek güçlü insanların özelliğidir. Bunun için   başımıza gelen her türlü zorluklara rağmen yaşamdan umudumuzu kaybetmemeliyiz. Çünkü umut  bize hiç beklemediğimiz anlarda  daha güzel şeyler verebilir ve yaşama bizi daha çok bağlar. Bundan dolayı umutla yaşamaya devam edelim ve yaşamdan  umudumuzu  kesmeyelim.

Çünkü  hayat öyle bir şeydir ki çok zor zamanlarda yaşamınız bir anda  bambaşka ve güzellikler içinde olabilir. Yeter ki umut olsun, yeter ki umutlar sönmesin.

“Niçin Nefret Ederiz” İle İlgili Kompozisyon


“Niçin Nefret Ederiz”  İle İlgili Kompozisyon

Nefret kelimesini duyunca insanın  ruhu  bir karanlığa gömülüyor gibi  fakat  insan olduğumuz  için zaman zaman bu  duygulara maruz kalabiliyoruz. Nefret etmek, kin duymak elbette güzel bir şey değildir fakat bazen  bu kötü duyguya esir olabiliyoruz. Nefret etmenin nedenleri şunlardır:

Kendi kusurlarını yansıtma (ayna), kişiden zarar görme, aşağılık kompleksi, öteki korkusu, şefkat  eksikliği, kendini kabul ettirme isteği, bastırılmaya çalışılan kıskançlık, olamadığın şeylerin hatırlatıcısı olma vb. nedenlerdir. Yaşamda  her duygu vardır. Nefret de doğal olarak bu duygulardan biridir elbet.  İnsan   yaşadığı olaylar karşısında, zorluklar karşısında ve daha birçok şeyler karşısında nefret edebiliyor.  Nefret etmek aslında kişinin  kendine de zarar verebiliyor. Çünkü nefret eden kimse olumsuz düşüncelere sahip olduğu için,  mutlu olmadığı için , karşı tarafı kıskandığı için bu duyguya teslim oluyor ve böylece de daha mutsuz olabiliyor. Nefret etmek yerine  kendi eksikliklerimizin neler olduğunu bilsek, karşı tarafı   suçlamadan,  karşı tarafa kötü  hisler beslemeden önce kendimizi düzeltmeye çalışsak  daha doğru olmaz mı aslında? Çünkü insan  bazen kendi yapamadıklarını başkasının yaptığını görünce de o kişi ya da kişilerden nefret edebiliyor. Bu son derece yanlış bir tutumdur. Bunun için bu duygudan bir an önce kurtulmak ve yaşamın güzelliklerini yaşamaya bakmak gerekir. 

Kimse ile yarış içine girmeden, kendin için güzel işler yaparsan, başarılı işler yaparsan kimseden de nefret etmezsin.  Başkalarının başarılarını da tebrik etmek gerekir ve insanların başarılarını kıskanarak bunu nefrete dönüştürmemek en büyük erdem olsa gerek.


Sokak Hayvanlarının Korunması İle İlgili Kompozisyon


 Sokak Hayvanlarının Korunması İle İlgili Kompozisyon

Hayattaki tüm canlılara can veren , elbette ki Yüce Allah’tır.  İnsanlar, hayvanlar, bitkiler… Hepsi birer candır ve değerlidir.  İnsanı diğer canlılardan farklı kılan  ise akıldır.  O halde aklı olan insanın diğer canlıları da koruması gerekmez mi?  Özellikle de sokak hayvanlarının içler acısı durumunu görüyoruz ve buna insan  olarak bir  an önce çözüm bulmalıyız. Sokakta üşüyen, aç kalan,  bakıma ve korunmaya muhtaç olan bu  canlara sahip çıkmak bizim görevimizdir.

Çünkü insan olana, erdemli insana yakışan hareket canlılara zarar vermemek ve onları korumaktır. Sokak hayvanlarına kötü davranmamalıyız. Kendimizi onların yerine koymalıyız ve  biz de bir hayvan olarak dünyaya gelmiş olabilirdik.  Bunu  hatırlamalıyız ve onun için o değerli canlara da sahip çıkmalıyız. Sokak  hayvanlarına  zalimlik yapan, onlara eziyet eden kimselere  dersini vermeliyiz ve öyle kötü niyetli kimseleri gereken yerlere şikayet etmeliyiz. Hayvanlar bizim en yakın dostlarımız, vefalı canlarımızdır. Onlara lütfen  kötü davranmayalım ve  onların kötü koşullarda  yaşamasına müsaade etmeyelim. Sokak hayvanları için barınaklar oluşturulmalıdır, yaralı olanların iyileştirilmesi için  çaba gösterilmelidir, sabit su istasyonları oluşturulmalıdır, yemek artıkları mama olarak değerlendirilmelidir, belediye veterinerleri ile iletişim halinde kalınmalıdır,  sokak hayvanlarına pire tasması takılmalıdır, çevremizdeki hayvanlardan haberdar olmalıyız, arabamızı çalıştırmadan önce kaputuna vurmalıyız, insanları sokak hayvanlarını sahip çıkmaya  özendirmeliyiz ve onlara sevgimizi göstermeliyiz. 

Kısacası insanoğlu bu dünyada tek başına yaşamadığının farkında olmalı ve tüm canlılara merhamet göstermeli. Özellikle şehirlerde, köylerde bizlerle beraber yaşayan ve karnını doyurabilmek için bizlere muhtaç olan sokak hayvanlarına özellikle şefkat göstermeliyiz.