“Yalancının Evi Yanmış, Kimse İnanmamış.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Yalancının Evi Yanmış, Kimse İnanmamış.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Yalan söylemek erdemli bir davranış değildir. Çünkü yalan söyleyen kişinin yalanı eninde sonunda ortaya çıkar ve o kimseye bir daha güven duyulmaz. Onun için her zaman doğru, dürüst ve güvenilir olmak en iyisidir. Yalancının evi yanmış kimse inanmamış atasözünün açıklaması ise şudur: Her zaman yalan söyleyen kimsenin her sözü  herkes tarafından yalan diye algılanır.


Kişinin söylediği ne kadar can alıcı bir gerçek olsa da artık kimse ona inanmaz. Yani kişi bir gün doğruyu söyleyecek olsa bile ona artık güven yoktur. Çünkü yalancı kişi kendi iradesi ile kendini inanılmayacak, güven duyulmayacak noktaya getirmiştir. İnsanların bize inanması için yalandan uzak durmalıyız. Yalanın kötü bir şey olduğunu, kişinin kendisine olan değeri azalttığını ve kişiyi toplum içinde de değersizleştirdiğini  yetiştireceğimiz evlatlarımıza da anlatmalıyız. Ayrıca yalanın küçüğü büyüğü diye bir şey de olmaz. Bugün ufak bir yalan söyleyen yarın başka insanların başına bela açan yalanlar söyleyebilir ve bu durumda insanların hayatında olumsuz etki yaratır.


 İşte bu olumsuzlukların olmaması için her zaman doğrudan yana olmalıyız. İnsanları yalanlarımızla aldatmamalıyız. Yalan söylemenin yanlışlığı ile ilgili şu söz de önemlidir:  “Sana güvenen bir insana yalan söyleme. Sana yalan söyleyen bir insana asla güvenmez. (Hz. Ali). İşte tüm bunlar için yalan söylememek kişiyi sağlam karakterli kimse yapar ve insanlar yalan söylemeyen kişiye her zaman güvenirler.

“Çocuklara, Babalarının Yeteneklerine Göre Değil, Kendi Yeteneklerine Göre Meslek Bulmak Gerekir.” Sözü İle Kompozisyon

 “Çocuklara, Babalarının Yeteneklerine Göre Değil, Kendi Yeteneklerine Göre Meslek Bulmak Gerekir.” Sözü İle Kompozisyon


Her çocuk doğuştan farklı yetenekle dünyaya gelir. Her birinin içinde keşfedilmeyi bekleyen büyük bir hazine vardır. Ama bilene, ama görene. Çocuklar toplumun geleceğine ışık tutan, gelecek nesillerin yetişkini olacak olan değerlerdir. Onun için çocuk deyince şöyle bir düşünüp sorgulamak gerekir. Çünkü çocuklar dünyanın sevilmeye layık en değerli neşeleridir.

 

Çocuklara babalarının yeteneklerine göre meslek öğretilmeye çalışılmaktadır. Örneğin; Babası iş adamı olan bir çocuğa  babasının mesleği zorla öğretilmekte ve çocuk bu yaptığı işi severek yapmadığı için hayatını zindana çevirmektedir. Çocuğa zorla bir işi sevdirebilmek ve istemediği işi yaptırmaya çalışmak zorbalıktan başka bir şey değildir. Her çocuğun kendi ilgisi ve yeteneği vardır. Onun için çocuklara kendi ilgisi ve yetenekleri doğrultusunda meslek öğretmek gerekir. Yani onları kendi sevdiği mesleklere yönlendirdiğimiz zaman hem daha verimli çalışmış olacaklar hem de yaptığı işten büyük haz alacaklardır. Bundan dolayı çocuklar da kendi yaşamlarına kendileri yön verecekler ve kendi işlerinin patronu olacaklardır.


İşte bu söylediklerimden de çıkarılacağı gibi çocuklar kendi iradeleri ile sevdiği işleri yapmalıdır. Çocuklara babalarının yeteneklerine göre değil, kendi yeteneklerine göre iş bulmak gerekir der Platon. Bunu yaptığımız zaman çocuklar ile ailesi arasındaki iletişim de daha sağlıklı olacak. Mutlu çocuklar da mutlu aileleri beraberinde getirecektir. Yeter ki onları kendi istediği işleri yapmakta özgür bırakalım.

Telefonsuz, Televizyonsuz ve İnternetsiz Bir Gün Hayal Ediniz. Böyle Bir Günde Arkadaşlarınızla ve Ailenizle İlişkilerinizde Neler Değişirdi?

 Telefonsuz, Televizyonsuz ve İnternetsiz Bir Gün Hayal Ediniz. Böyle Bir Günde Arkadaşlarınızla ve Ailenizle İlişkilerinizde Neler Değişirdi?


Günlük hayatımızda televizyon, telefon ve internet bizim bağımlı olduğumuz teknoloji ürünleri olduğu için günümüzün çoğunu bunlarla geçiriyoruz. Bunlarsız geçen zaman çok sıkıcı olmaya başladı ve insanlar teknoloji bağımlısı kimseler olmaya başladı. Çocukların elinde, yetişkinlerin elinde telefon saatlerce kullanılmaya başlandı. İnsanlar sosyal yaşamdan kopmaya ve kendi içine kapanmaya başladı. Telefonun olmadığı, internetin olmadığı bir günü hayal ettiğim zaman ilk olarak sıkılmaya ve her şeye çabuk sinirlenmeye başlardım. 

Elimin alışkanlığı olan telefonum, kumandam elimde olmadığı zaman bir işe yaramadığı zaman sıkıntıdan patlardım. Bunlar olmadı diyerek de hayattan umudumu kesmezdim ve ailem ile  güzel bir vakit geçirmek için elimden geleni yapardım. Ailem ile bir araya gelip yüz yüze sohbet ederdik. Annem yemek hazırlarken ona yardım eder ve hep birlikte sohbet ederek güzel anlar geçirirdik. Kitap okuma saati düzenlerdim ve herkes aynı anda başlayıp aynı anda bitirmek üzere bir saat kadar kitap okurdu ve birlikteliğin o muhteşem tadını doyasıya çıkarırdım.

 Dışarıdaki insanların hayatını merak etmek yerine kendi hayatımıza yönelmiş olmanın, kendimizi keşfetmiş olmanın farkına varırdım ve aslında teknolojik ürünler olmadan da hayatın güzel ve anlamlı olacağını anlardım. Arkadaşlarımla dışarıya çıkıp bir lokantada bir araya gelir ve onlarla yemek yer, derslerden konuşurdum ve birlikte çok güzel bir vakit geçirmiş olurduk. Çevremizde yardıma muhtaç olan yaşlılara ailemizin yaptıkları yemeklerden götürür ve birliktelik duygusunun tadını çıkarırdım.

 Güzel toplantılar yaparak, kahkaha dolu anılarımız olurdu. Bir şeye bağlı olmadan da arkadaş çevremiz ve ailemizin bize yetebilen en değerli kimseler olduğunun farkına varırdım. Böylece arkadaşlarımla ve ailem ile ilişkilerim daha normal düzeye gelirdi. Birbirimizle daha uzun sohbetler eder ve daha güzel bir iletişim dili kurulurdu. Her şeye çabuk sinirlenme yerine karşılıklı anlayış, sevgi ve saygı olurdu.

Okumanın Düşünmek Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

 Okumanın Düşünmek Üzerindeki Etkileri Nelerdir?


Okumak insanı farklı bir yolculuğa çıkarır. İnsan okuyarak öğrenir, öğrendikçe yeni bilgileri öğrenmek için merak eder, çaba gösterir ve sürekli okuma isteği içinde olur. Okumak insanın düşünmesi üzerine olumlu etki yapar. Çünkü okuyarak sorgulamaya başlarız, eleştirel düşünme becerimiz gelişir, farklı ülkeler, farklı insan karakterleri hakkında bilgi ediniriz.


 Başka insanlar ile ortak yönlerimizin neler olduğunu, farklı yönlerimizin neler olduğunu okuyup düşünerek öğrenebiliriz. Düşünce gücümüz gelişir. Okuduğumuz kitaplardaki bilgiler bize yeni yollar açar. Dünyada ne gibi insanların olduğunu öğreniriz, ne gibi gelişmelerin olduğunu öğreniriz ve bunlar üzerine kafa yorarız. Okuyarak bilgi dağarcığımızı genişletiriz. Yeni öğrendiğimiz kelimeler olur, deyimler olur, atasözleri olur. Farklı kültürleri öğreniriz. Böylece zengin bir dilimiz olur, zengin bir kültürümüz olur. Okuyarak düşünerek kendimizi daha iyi keşfederiz, içinde yaşadığımız dünyaya daha farklı gözle bakarız. Okuyarak düşündüğümüz için hoşgörüyü öğreniriz, yardımlaşma ve dayanışma gibi erdemleri öğreniriz. Kendi doğrularımızı buluruz, kendi düşüncelerimiz ile toplumda var oluruz ve kimsenin bizi kendi tarafına çekmesine izin vermeyiz. Okuyup düşünerek daha objektif bir insan oluruz ve kimsenin maşası da olmalıyız. Yeter ki düşünmeye devam edelim ve okumayı elden bırakmayalım.


  Düşünerek kendi cümlelerimizi kurarız ve kendimizi toplum içinde daha iyi ifade ederiz. Edebi dilimiz son derece gelişir, empati kurma becerimiz gelişir ve okuyup düşünerek yeni ufuklar açarız. Okumayan insanın beyni ise çürümeye başlar ve kişi en basit konular hakkında bile düşünemez ve sorgulamaya yeteneğini de kaybetmeye başlar.

"Bilmemek Ayıp Değil Sormamak Ayıp" Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 "Bilmemek Ayıp Değil Sormamak Ayıp." Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Dünyadaki en bilge insan bile her şeyi bilemez. Çünkü insanın her şeyi öğrenmeye ne zamanı vardır, ne de her şeyi öğrenmeye ömür yeter. Her şeyi öğrenemeyiz ama çalışırsak kendi alanımızda iyi bir yerlere gelebiliriz ama kendi alanımızda bile bazen çok iyi olamayız. Bildiğimiz konular vardır, bilmediğimiz konular vardır. Bizim bilmediğimizi başka biri bilebilir. Başka birinin bilmediği bir konuyu ya da bir işi biz bilebiliriz.

 Onun için bilmiyorsak mutlaka bir bilene danışmalıyız. İşte bunun için de atalarımız “Akıl akıldan üstündür.”  “Bin bilsen de bir bilene danış.” demiştir. Onun için öğrenmek istiyorsak bilmediğimiz şeyleri başkasına sormalıyız ve öğrenmeye çalışmalıyız. Çünkü bilmemek ayıp değildir öğrenmemek, sormamak ayıptır. Bilmiyorum ayağında yan gelip yatan o kadar çok insan vardır ki. Bu insanlar bilmedikleri şeyleri öğrenmek için en ufak bir gayret göstermezler ve bilmiyorum diyerek geçiştirirler. Oysa o bilmediği şeyleri bilen birine sorsalar iş daha başka duruma gelecektir. Sormak ayıp bir şey değildir aksine soran insana değer  verilir,  o kişi takdir edilir ve çabası destek görürü.

Bir de çok bilmişler vardır. Bunlar kimseye sorma ihtiyacı içinde olmazlar ve her şeyi en iyi ben bilirim kafasında olup kendi cahil halleri ile yaşamaya devam ederler. İşte böyle kimselerden de olmamak gerekir. Bilmiyorsak öğrenmeliyiz, bilen insana sormalıyız, merak etmeliyiz ve merak ettiğimiz konuyu iyice öğrenene kadar kararlılığımızı sürdürmeliyiz. İmkanımız varken  bilmediklerimizi öğrenmeliyiz ve hayata geç kalmamalıyız. Sormazsak, öğrenmezsek hep bir sıfır geriden başlarız hayata.

Eski İnsanlar Daha Mutludur Konulu İkinci Münazara

 Eski İnsanlar Daha Mutludur Konulu 2.Münazara 


Günümüz insanları her ne kadar bilim ve teknolojinin hızla gelişmesi ile istediği çoğu şeye kavuşmuş, tüketim çılgını insanlar olmuş, gözü doymayan kimseler olmuştur. Her şeye daha kolay kavuşmasına rağmen yine de eski çağlarda yaşayan insanlar kadar mutlu olamamıştır. Çünkü ilkel çağlarda yaşayan insanlar daha mutludur. O zamanki insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için çok çalışıyorlar, yürüyorlar ve doğal besleniyorlardı. Kimseye oturduğu yerden  pizza, hamburger gibi yiyecekler gelmiyordu. İnsanlar avcılık ve toplayıcılıkla geçindiği için o gün bir hayvan buluyorsa yiyorlar bulamıyorsa yemiyorlardı. Yani vücutlarında günümüz insanları gibi fazla yağ biriktirmiyorlar, çok hareket halinde oluyorlar, yoruluyorlar, alın teri döküyorlar ve yorgunluktan da rahat bir uyku çekiyorlar ve daha mutlu oluyorlardı.

Sabah kalktıkları zaman tekrar hareket halinde yemek aramaya çıkıyorlar, bir ateşin başında akşam olduğu zaman toplanıyorlar, konuşmalar yapılıyor, destanlar anlatılıyor, yüz yüze iletişim kuruluyor ve insanlar doğal bir şekilde yaşayıp gidiyorlardı. İnsanlar arasında güven bağları daha kuvvetliydi ve günümüz insanları gibi bencil kimseler değillerdi. Herkes kendine yetecek kadar olanı alıyor fazlasını almak istemiyordu. Çünkü insanlarda mal biriktirme hırsı, daha iyi olma, daha başarılı olma hırsı yoktu. 

Birimiz hepimiz için hepimiz birimiz için anlayışı vardı. Biri hastalandığı zaman o hastalığın tedavisinde doğal yollara başvuruluyor hastalanan kişi günümüzdeki gibi hemen antibiyotiklerle iyileşmeye çalışmıyor, doğal yollardan, bitkisel karşımlar ile iyi oluyordu. İnsanlar arası iletişim yüzü yüz yüzeydi ve daha çok samimiyet, yardımlaşma ve dayanışma vardı. İnsanlar daha sosyaldi. Çocuklar çocukluğunu yaşayabiliyor ellerine bir teknoloji aleti alıp odalarına kapanıp kendi beyinlerini çürütmüyorlardı. Çünkü o zamanlar mağaralarda yaşıyorlar bir odaları da yoktu, o zamanlar bilim ve teknoloji de gelişmemişti.

Bunun için her şey doğal oluyordu ve haliyle insanalar da daha mutlu oluyordu. En ufak bir zorlukta herkes bir yerlere dağılmıyor, birlik ve beraberlik oluyor, huzur oluyordu. Onun için eski insanlar daha mutluydu. O zamanlarda yaşam koşulları daha zorlayıcıydı ama insanlar daha iyiydi, daha güvenilirdi ve daha mutluydu. Çünkü doğal beslenme vardı, günümüzdeki gibi yemekten kaynaklanana hastalıklar fazla olmuyordu o çağlarda. Oysa günümüzde her türlü hastalık çoğu zaman yanlış beslenme şeklimizden dolayı olmakta ve insanlar da bunun için mutsuz olmaktadır.

Günümüz İnsanları Daha Mutludur Konulu Münazara

 Günümüz İnsanları Daha Mutludur Konulu Münazara


İlkel çağlarda insanlar yemek bulmak için günlerce, haftalarca  arayış içine girer ve bunun için de avcılık ve toplayıcılıkla  geçinirlerdi. En basit gereksinimlerini karşılamak için çok zaman geçmesi gerekirdi ve o zamandaki insanların zamanı da boş yere akıp giderdi. Oysa günümüzde bilim ve teknolojinin hızla gelişmesi, insanoğlunun kendini geliştirip iyi yerlere gelmesi ilkel çağlardaki gibi insanların zor hayat koşullarında yaşamasını sona erdirmiştir. Günümüz insanları daha mutludur çünkü istediği şeylere ulaşabilmesi daha kolaydır. Günümüz insanları daha mutludur çünkü gündemde ve dünyada olan gelişmelerden internet sayesinde  anında haberdar olmakta ve gelişmelere kayıtsız kalmamaktadırlar.

Teknoloji geliştiği için bir taşla birden fazla kuş vurulmaya başlanmış ve insanlar kısa zamanda kendi faydalarına, kendi eğlencelerine daha iyi zaman ayırmaya başlamışlardır. Günümüz koşullarında eğitim sistemleri daha iyi geliştiği için insanlar cahil kalmaktan kurtulmuş  ve kendilerine, içinde yaşadığı topluma faydalı olmak için icatlar yapmış, keşifler yapmış ve insanlığa katkı sağlamışlardır. Günümüz insanları daha mutludur çünkü isteğimiz bir şeye ulaşma imkanı daha kolaydır. Aklını kullanana ve çalışkan olan insan istediği şeylere alabilir ve  temel gereksinimleri için çok fazla kendini yormaz. Fiziksel gücü fazla kullanmadan çalışarak iyi yerlere gelebilir ve kendini maddi açıdan güvence altına alabilir. Günümüz insanları tiyatroya gitmekte, sinemaya gitmekte, konserlere gitmekte ve orada duygularını coşkulu bir şekilde yaşayabilmekte, öğrendiği şeyler ile kendini başka insanların yerine koyabilmekte yani empati kurabilmektedir. Günümüz insanının hayat kalitesi daha yüksektir.

 İnsanlar eskiye nazaran eğitim ve öğretime çok önem vermekte, çok okumakta ve zihnini yeni bilgileri öğrenmek için meşgul etmekte ve böylece çalışarak mutlu olmaktadır. Günümüz insanları daha mutludur çünkü sadece fiziksel çalışma ile kazanç sağlanmamakta insanlar sabahtan akşama kadar fiziksel çava gerektiren işlerde çalışmayarak da gelir elde edebilmektedir. Çok iyi çalışmayan kimseler ise fiziksel güç gerektiren işlerde çalışmaya devam ederek kendini mutlu edebilmektedir. Günümüzde her şey daha iyi geliştirdiği için insan sağlığı da daha ön plana çıkmıştır.

Geçmiş yıllarda insanlar herhangi basit bir hastalıktan tedavisi bulunmadığı için ölebiliyordu. Oysa günümüzde tıp alanında gelişmeler kat kat fazla olduğu için artık her türlü hastalığın olma da çoğu hastalıkların tedavisi bulunabilmekte ve insanlar hemen hayattan ayrılmamaktadır. Çünkü sağlık sektörü eskiye nazaran müthiş bir şekilde ilerleme göstermiştir. Bunun için günümüz insanları daha şanslı ve daha mutludur. Ulaşımda, sağlıkta, tarımda, ticarette, ekonomide vb her alanda gelişe günümüzde daha çok olmuş bundan dolayı günümüz insanları da daha mutludur.

“Akan Su Yosun Tutmaz.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Akan Su Yosun Tutmaz.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Hayatın en büyük zevki çalışmaktır. Çalışan insan kafasını bir şeylerle meşgul eder ve kendi geleceğini hazırlamak için var gücü ile çalışır. Çalışan insan zihnini, bedenini işi ile meşgul ettiği için aktif olur  ve hayata karşı pasif bir tutum sergilemez. Çalışan insan paslanmaz.


 Her zaman beyni de aktif olur, ruhu da. Akan su sürekli hareketli olduğu için bu su yosun tutmaz. Çünkü devamlı gelen bir su vardır ve gelen su da  bulunduğu yeri taze tutar ve orada yosun oluşmasını engeller. İşte bunun gibi çalışmak da insanın daha hareket halinde olmasını sağlar ve hayata çalışarak tutunan insan kolay kolay pes etmez. Hayallerini gerçekleştirmeye devam eder, okumaya, araştırmaya devam eder. Kendini toplumdan soyutlamaz. Çalışarak kendini mutlu edeceğini ve kendi ruhunu öldürmeyeceğini anlar. Çalışmayan insan ise bir süre sonra tembel biri olur. Tembel olduğu için de  bu durum hayatının alışkanlığına döner ve böylece kişi kendini adım adım  paslanmaya doğru götürür.


 İşte bunun olmaması için hangi yaşta olursak olalım bir işimiz olsun ve o işle kendimizi meşgule edelim. Evdeysek ev işlerini yapalım, kitap okuyalım, kendimizi meşgul eden bir şeyler bulalım ve böylece boş düşünerek hayatımızı zehir etmeyelim. Aşırı konfor sahibi olmayalım ve çalışarak hayatın gerçek anlamına ulaşmaya çalışalım.

Engelliler İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Engelliler İle  İlgili Kompozisyon Yazınız.


Hayatın her zorluklarına rağmen ayakta kalabilmeyi beceren, yetenekleri ve muhteşem zekaları ile büyük başarılara imza atan engelli bireyler bir toplumun  en önemli  ve en özel kişileridir.  Engelli olmayan insanlar kendilerini engelli olan bireylerin yerine koymalı, empati kurarak o kişilerin nasıl zorlu hayat koşullarından geçtiğini tahmin etmelidir. İnsan bedenen engelli olabilir önemli olan  kalpten engelli olmamaktır. Yani insani duygulara sahip olabilmek, üretebilmek, çalışabilmek ve kendine değer vererek yapılamayacak zannedilen şeylerin üstesinden gelmektir. Bazen engelli olmayan bireylerde şımarıkça hareketler, sahip oldukları şeyleri küçümseme, kimseyi beğenmeme gibi tavırlar gözlenir.

 Haline şükretmeyen ve tembel olmaya yatkın olan kimselerdir bunlar. Oysa engelli olup dünya dalında büyük başarılara imza atmış, zekasına hayran kaldığımız, insanlığına, merhametine hayran kaldığımız görünüşte engelli ama yüreğinde ne coşkun denizler olduğu, ne gibi güzel işleri yapacağını aklından geçirdiği nice engelli kardeşlerimiz vardır. Bu  engelli kardeşlerimizin yaptığı takdire değer şeylerdir.  Örneğin  Milli Ampute Futbol takımımız büyük başarısı ile dünyada bu yıl birinciliği hak etmiş ve herkesin gözü önünde olan bu başarı büyük sevinç göz yaşlarına neden olmuş, o futbolcuların eşleri, çocuklar tribünlerde sevinçten ağlayarak zafer göz yaşları dökmüştür. Sadece onlar mı biz seyirciler de hem ağladık hem de onlarla gurur duyduk. İzlenmesi gereken muhteşem bir şölendi birinciliğimiz. Şampiyonluğu getirmişti engelli kardeşlerimizi ülkemize.

 Her ne kadar onlar her türlü engeline karşı hayata tutunsa da bazen çevresel koşullar, bazen de insanların onlara karşı olumsuz tutumu engelli kardeşlerimizi derinden yaralamaktadır. Onlara ön yargı ile bakılması üzer en çok da engelli bireyleri. Oysa engelli olup hiçbir engeli olmayan kişilerden daha büyük işler yapmış kişilerin sayısı da az değildir. Engelli bir bireyin illaki çok başarılı olması gibi bir beklenti de doğru değildir aslında. Onları olduğu gibi kabul edebilmek, onların da sosyal yaşama uyum sağlamasına destek olmak insanlık görevidir. Engelli kimselerin ailelerine de destek olmak ve onlara moral vermek gerekir. Çevre koşulları onlar için daha kullanışlı hale getirilmeli ve her ne yapılacaksa engelliler de düşünülerek yapılmalıdır. 

Engellilere yönelik her türlü şiddete de toplum olarak tepkimizi sert bir şekilde ifade etmeliyiz. Onların kötü niyetli insanlara değil iyi niyetli kimselere gereksinimi vardır. Onları severek, sayarak, onlara şefkat göstererek insan oluruz ancak ki eğer ki kendimizi insan olarak görüyorsak. Bizden bir şey için yardım istediklerinde candan yardım ederek mutlu edebiliriz onları. Bizden yardım istemediklerinde onlara acıyormuş gibi yaparak zorla yardım etmeye çalışıp onların canını yakmaya çalışmamalıyız. Yani duyarlı ve bilinçli insanlar olmalıyız.

“Adam Ahbabından Bellidir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

“Adam Ahbabından Bellidir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

İnsan yalnız kalmayı sevmeyen bir canlıdır. Başkaları ile arkadaş olmak ister, dostluk ilişkileri kurmak ister ve böylece sosyal bir varlık olur. Her ne kadar başkaları ile arkadaşlık kurmayı sevse de insanoğlu gezdiği kişilerin, dostluk kurduğu kişilerin kimler olduğuna da dikkat etmelidir. Çünkü kiminle gezersek, kiminle iletişim halinde daha çok olursak bir zaman sonra ya o bize benzemeye başlar, ya da biz ona benzemeye başlarız.


Yani kişi ahbabından belli olur atasözü ile atalarımız şunu demek istemiştir: Kişi arkadaşından belli olur. Kötü bir arkadaşla geziyorsak ve kendimizde kötülüğe meyilli biriysek bizde onun gibi kötü oluruz ve kendimize kötü alışkanlıklar ediniriz. İyi bir arkadaşa sahipsek ve bizim de içimiz iyi olmaya niyetli ise iyi bir insan oluruz ve birbirimize faydalı oluruz. Mevlana’nın arkadaşlığın önemi ile ilgili bu atasözüne yakışır şöyle bir sözü vardır: “ Kiminle gezdiğinize, kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Çünkü; bülbül güle ,karga çöplüğe götürür.” der. Yani insan kendine iyi bir arkadaş seçmeli ve  güzel alışkanlıklar kazandıran kişileri arkadaş edinmelidir. Eğitimli, güzel ahlaklı , içinde şefkat ve merhamet duygusu olan bir arkadaşınız sizi güzelliklere götürür.


Eğitimsiz, cahil, her türlü kötü alışkanlığı yaşam şekli haline getirmiş, kaba, ağzından küfür eksik olmayan kişide sizi kendine benzetir ve siz de onun gibi toplum tarafından örnek alınmayan ve sevilmeyen bir insana dönüşürsünüz. Onun için kimle gezdiğimize dikkat etmeliyiz ve kendimize güzel ahlaklı insanlar bularak onlarla arkadaşlık kurmalıyız.