Sınıfınızda Mevsim Değişikliklerinin İnsanlar Üzerindeki Etkileri Konulu Bir Tartışma Düzenleyiniz

 

Sınıfınızda Mevsim Değişikliklerinin İnsanlar Üzerindeki Etkileri Konulu Bir Tartışma Düzenleyiniz


Ülkemizde dört mevsim yaşandığı için ülkemizin insanları olarak çok şanslı konumdayız diye düşünüyorum. Çünkü her mevsimin kendine göre farklı yanları vardır.

Sevgili öğretmenim, değerli sınıf arkadaşlarım,

Mevsim değişikliklerinin insanlar üzerindeki etkilerine bakacak olursak kış mevsiminde havan genelde kapalı olur ve  güneşi göremediğimiz için  içimizde karamsar duygular oluşabilir ama bunu genele yayamayız. Çünkü kimi insanlar kış mevsimini ve kapalı havayı daha çok sevmektedir. Kış geldiği zaman insanları bir telaş kaplar, herkes kışa hazırlık için aile bütçesini hazırlamaya başlar ve kışlık yiyecekler hazır hale getirilir. Ele güne muhtaç olmama anlayışı hakim olur kışa hazırlanırken. İnsanlar yağan karı izlemeyi çok sever ve ama kardan sonra yolla buz olup kazalar başlayınca durum farklı bir boyuta geçebilir. Kışın kar yağdığı zaman kar topu oynanır, kızakla kayılır ve akşam eve vardığımız zaman sobada pişen kestaneler, patatesler, sobanın üzerinde kaynayan kuşburnu çayı aile sıcaklığını daha çok artırır.


İlkbahar mevsimi yeniden doğuş yeniden diriliş gibidir. Toprak ana uyanır ve her yer yemyeşil olur. Havanın kokusu ve tadı daha bir ayrı olur. İnsanların içi açılır ve karamsar hava yerini aydınlık havaya bırakır.  Yaz mevsiminde hava güneşli olduğu için insan hayata geri dönmüş gibi olur ve güneşe doyarız, denize ve kuma doyarız. Çeşitli rengarenk meyvelere  ve sebzelere doyarız. Yaz mevsimi mutluluk demek, içimizin açılması demektir. Pikniklere gidilir, mangallar yapılır, açık havada istediğimiz kadar gezebiliriz.


Sonbahar mevsimin tadı ise bir ayrı güzeldir. Hüzün mevsimidir aslında sonbahar ama bu hüzün tatlı bir hüzün yaz mevsiminin bitiş hüznü gibidir. Ağa. yapraklarının renkten renge girmesi ve dışarıda renk cümbüşünün yaşanmasına şahit oluruz. Aşırı sıcaklardan kurtulmaya başlarız ve hava hafiften rüzgarlı ve yağmurlu bir hale gelmeye başlar. Yine de sonbaharın da kendine göre güzellikleri ve farklılıkları vardır.

Kendinizi Hangi Mevsimde Daha Mutlu Hissediyorsunuz? Neden? Anlatınız

 

Kendinizi Hangi Mevsimde Daha Mutlu Hissediyorsunuz? Neden? Anlatınız


İlkbahar, kış, sonbahar ve yaz mevsimlerinin kendine göre güzellikleri, farklılıkları, hissettirdiği farklı duyguları vardır. Her mevsimin güzel yanları da vardır sıkıcı yanları da vardır ama ben en çok yaz mevsiminde kendimi mutlu hissediyorum. Çünkü yaz mevsimi geldiği zaman güneşli gün sayısı daha çok oluyor ve güneşi vücudumuzda doya doya hissediyoruz.


 Günler yaz mevsiminde daha uzun ve daha eğlenceli oluyor. Sokağa çıkıp mahalledeki arkadaşlarımla doyasıya  farklı oyunlar oynuyoruz ve kış mevsimindeki gibi sürekli kapalı bir ortamda içeride kalmak zorunda kalmıyoruz. Tatile gidip denizde güneş ve kumun tadını çıkarıyorum. Yaz mevsimin birçok meyvesi oluyor. Karpuz, şeftali, erik, kiraz, kavun, vb bunlardan çokça tüketiyorum ve bunları yediğim zaman da kendimi daha dinç hissediyorum. Sabahın güneşli günlerinde evimizin bahçesinde kahvaltımızı yapıyoruz ve dışarıda daha fazla vakit geçiyor. Bu da beni daha çok mutlu ediyor. 


Doğanın bütün güzelliklerinden faydalanmaya çalışıyorum. Salıncakta sallanıyorum, denizde yüzüyorum, akşam yürüyüşlerine katılıyorum, bisiklet sürüyorum vb. Yaz tatili de olduğu için ailemle daha kaliteli vakit geçiriyorum. Sevdiğim kitapları okuyabiliyorum. İstediğim kadar uyuyabiliyorum ve yeni döneme daha iyi hazırlanıyorum. D vitamini alıyorum güneşten. Yeşil alanlarda daha fazla vakit geçiriyorum ve daha birçok güzelliği yaşayabiliyorum. Yaz mevsimi bana güven veriyor, kendimi daha rahat ve daha mutlu hissediyorum. Dışarıda daha fazla vakit heçirdiğim için bu mevsimi çok ama çok seviyorum.

Aşağıdaki Metni Okuyunuz. Siz Metindeki Askerin Yerinde Olsaydınız Nasıl Davranırdınız? (Yaradaki Bir Tutam Ot)

 

Aşağıdaki Metni Okuyunuz. Siz Metindeki Askerin Yerinde Olsaydınız Nasıl Davranırdınız? (Yaradaki Bir Tutam Ot)


Fransızlar, Çanakkale Savaşı'nda çok ağır kayıplar vermişlerdir. Kirte Savaşları’nda sağ kolunu kaybeden Fransız subayı bir anısını şöyle anlatmaktadır.

“Biz Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştığımız için övünebiliriz. Şiddetli bir süngü savaşından sonra savaş sahasında dolaşırken bir Türk askerinin kendi gömleğini yırtarak bir Fransız askerinin yarasını sardığını gördüm. Tercümanımın aracılığıyla sordum:

“Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun?”

Mecalsiz Türk askeri şu cevabı verdi.

“Bu asker yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı… Herhalde resimdeki annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. O kurtulsun, anasının yanına dönsün istedim.”

 

Bu asil davranış karşısında gözyaşlarımı tutamadım. Bu sırada emir subayım, Türk askerinin yakasını açtığında gördüğüm manzara karşısında yanaklarımdan sızan yaşlarımın dahi donduğunu hissettim. Çünkü Türk askerinin göğsünde bizim askerden daha derin bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de öldü.

 

 Sorunun cevabı:  Metnin bende uyandırdığı duygu ve düşünceler şunlardır. Öncelikle çok duygulandım ve gözlerim doldu. Nasıl büyük bir geçmişe sahip olduğumuzu düşünüyorum ve askerimizin gösterdiği asil davranış karşısında ona minnet duyuyorum ve onu şükranla anıyorum. Allah askerimizin mekanını cennet eylesin inşallah. Türk askerinin yerinde olsaydım ben de tıpkı o asil Türk askeri gibi davranırdım ve yaralı olan bir kişiyi öldürmek istemezdim. Çünkü zaten yaralı derdim ve bir de anasının fotoğrafı varsa o ana evlatsız kalmasın isterdim ve yabancı askeri hayattan koparmazdım. Yani tıpkı ecdadımın asil  ve şerefli askeri gibi davranmaya çalışırdım. Kendi yaramı düşünmezdim bile. Çünkü yaram çok ağır olduğu için öleceğimi bilirdim ve bari bu asker yaşasın da vatanına kavuşsun derdim. Duygu ve düşüncelerim bu şekildedir.

Herkesler Doğrudur Sen Doğru İsen Bulunmaz Doğruluk Sen Eğri İsen Bilgilendirici Metin

 

Herkesler Doğrudur Sen Doğru İsen. Bulunmaz Doğruluk Sen Eğri İsen Bilgilendirici Metin


Yunus Emre “Herkesler Doğrudur Sen Doğru İsen. Bulunmaz Doğruluk Sen Eğri İsen” sözü ile insanların önce kendilerinin doğru, dürüst ve güvenilir kimseler olması gerektiği daha sonra çevrelerine yönelmesi gerektiği anlatılmak istenmiştir. İyiliğe önce kendimizden başlamalıyız. Önce kendimiz doğru ve dürüst bir şahsiyet olmalıyız.


 Biz doğru bir insansak bizi kimse kolay kolay eğip bükemez fakat biz dürüst ve güvenilir bir kimse değilsek ortaya da doğruluk diye bir şey çıkmaz. Çünkü eğriysek, yalancı ve samimiyetsiz bir kişiysek önce işe kendimizi düzeltmekten başlamalıyız. Yani önce herkes kendine bir dönüp bakmalıdır. Kendimin yanlışları ne, doğru bir insan mıyım, yanlışlarım nelerdir diye  kişi önce kendini bir süzgeçten geçirebilmelidir. Sen eğri isen kimseden de doğruluk bekleyemezsiniz. Önce kendin doğru insan, güzel ahlaklı insan, emin insan ol diyor Yunus Emre.  


Doğru bir insan olursak daha iyi bir insan oluruz, daha adaletli bir insan oluruz, yetim ve öksüz hakkı yememiş oluruz ve haksızlık karşısında da dimdik durabiliriz. Çünkü doğru insanlar her zaman haktan ve adaletten yana olan kimselerdir. Sen doğru ise eğri zaten belasını eninde sonunda bulacaktır.

Herhangi Bir Hazırlık Yapmadan Sınıfınızda Sevginin Gücü Konulu Bir Konuşma Yapınız.

 

Herhangi Bir Hazırlık Yapmadan Sınıfınızda Sevginin Gücü Konulu Bir Konuşma Yapınız.


Sevgi belli temel öğeler ile ortaya çıkar. Bunlar; ilgi, sorumluluk, saygı ve empatik anlamadır. Sevginin var olduğu yerde huzur vardır, anlama vardır, koşulsuz kabul vardır. Çünkü sevgi tüm yaraları zaman içinde iyileştiren büyük bir güçtür.

 

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım!

Sevgi sayesinde insanlar bir araya gelir. İnsanın empati kurma becerisi sevgi sayesinde daha çok artar. Çünkü sevginin içinde başka insanları anlama, başka insanlara merhamet gösterme, vicdan duygusuna sahip olabilme vardır. Sevgi sadece insanları içine almaz. Doğada yaşayan her canlı sevilmeye layıktır. Bir sokak hayvanına merhamet gösterip onun başını okşama, onun yarasını iyi etmeye çalışma da sevginin gücü sayesinde olur. Çünkü sevgiye doğadaki her canlının gereksinimi vardır diye düşünüyorum. Sevginin olduğu yerde kırgınlıklar olmaz, barış ortamı ortaya çıkar ve insanlar arası iletişim daha sağlıklı ve daha güçlü hale gelir. Örneğin bir öğretmen en yaramaz öğrencisini bile iyi hale getirebilir ve o öğrenci öğretmenine olan sevgisinden ve öğretmeninin de ona olan sevgisinden dolayı kendini değiştirebilir, geliştirebilir ve dünyaya farklı bir pencereden bakabilir. İşte tüm bunlar da sevginin gücü sayesinde gerçekleşir. 


Bir çocuğun başını okşama, ona sarılma, bir yaşlının elini tutup onu karşıdan karşıya getirme, anne ve baba sevgisi almamış olan bir kimseye kucak açma vb işte tüm bunları iyileştirecek olan sevginin gücü, sevginin  değeridir. Sevgi, insanları bir araya getirir ve ortak bir amacı paylaşmamızı sağlar. Sevgi, insanları daha iyi bir gelecek için çalışmaya teşvik eder ve umut verir. Sevgi ile ilgili şu sözü de aklımızda bulundurmak gerekir:  “Sevgi insanı birliğe, bencillik ise yalnızlığa götürür.” der Schiller. Anlatacaklarım bunlardır. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Budur Benim Hayatta Beğendiğim Meslek, Sözün Odun Gibi Olsun Doğrun Tek Sözü İle İlgili Bilgilendirici Metin

 

Budur Benim Hayatta Beğendiğim Meslek, Sözün Odun Gibi Olsun Doğrun Tek Sözü İle İlgili Bilgilendirici Metin


 Milli marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy “Budur Benim Hayatta Beğendiğim Meslek, Sözün Odun Gibi Olsun Doğrun Tek”  sözü ile insanlara şunu mesajı vermek istemiştir: Doğruluk her şeyden daha yüksektedir. Belki doğruları savunmak için farklı bir konuşma tarzı seçebilirsiniz, yani sert olabilirsiniz, hızlı konuşabilirsiniz ama söylediğiniz şey doğru olan bir şey ise  bunun hiçbir önemi yoktur. 


Önemli olan doğruyu olduğu gibi söylemek, doğrunun arkasında durmaktır. İşte bu da insana yakışan en büyük erdemlerden biridir. Çünkü doğru söylendiği zaman, doğrudan yana olunduğu zaman mazlumun hakkı yenmemiş olur, mazlum korunmuş, zalim de hak ettiği cezayı almış olur. Bundan dolayı ses tonumuzun ne kadar kibar ya da kaba olduğu değildir önemli olan. Sözlerimiz dümdüz olmalıdır. Konuşmalarımızı eğip bükmeden doğrudan söylemeliyiz. 


Edebiyat yaparak söylemek önemli değildir . Önemli olan dobra olmak, doğruyu insan gibi konuşabilmek, dürüst olmak, güvenilir olmaktır. İki yönlü olmamaktır. Böyle olunduğu zaman iyi bir insan oluruz. Çünkü doğruyu  savunmuş oluruz.

Toplumsal İlişkilerde Dürüstlük Önemli Bir Değer Midir? Niçin?

 

Toplumsal İlişkilerde Dürüstlük Önemli Bir Değer Midir? Niçin?


Toplumsal ilişkilerde dürüst olmak önemli bir değerdir. Çünkü dürüst insanlar toplum tarafından sevilen ve sayılan kimselerdir. Kimi menfaatlerine uygun olmayan kişiler dürüst olmadıkları için dürüst insanları sevmezler ama genel tabloya baktığımızda dürüstlük her zaman toplumuzda önemli bir değer olmuştur.


 Çünkü dürüst insanlar devlet malını çalıp çırpmaz, ahlaksızlık yapmazlar, yetim ve öksüz hakkı yemezler. Kendi alın teri ile kazanıp alın terinin ekmeğini yiyen kimselerdir. Yalana ve dolana asla başvurmazlar. Güvenilir kimseler oldukları insanlar da böyle kimseler ile iletişim içinde olmak ister, iş yapmak ister ve böyle kimseler her zaman el üstünde tutulur. Özü ve sözü doğru olan bu kimseler hem toplum için de hem de Yüce Allah katında erdemli kimselerdir. Dürüst olmak kişiyi daha çok sevdirir ve kişiye olan güveni daha çok artırır. 


Bunun için bizler de hayatımızda her zaman dürüst insanlar olmalıyız, özümüz ve sözümüz bir olmalıdır ve asla çıkarlarımız için başka insanların hakkını yememeliyiz. Adaletli olmalıyız, açık olmalıyız ve temiz niyetli kimseler olmalıyız. Dürüstlük çok önemli bir değer, çok önemli bir özelliktir. Çocuklarımızı da korku kültürü ile değil sevgi kültürü ile yetiştirirsek onlar da daha dürüst insanlar ve  sağlıklı bir toplum yapısı ortaya çıkar. "Namuslu olmak sizi diğer insanlardan üstün yapmaz, övünme hakkını vermez, zaten herkes yaşadığı sürece namuslu olmak zorundadır."  der Dostoyevski"

 

Rıfat Ilgaz’ın Türkçemiz Şiirindeki Güzellik De Bakım Bakım İster Sözüyle Anlatılmak İstenen Nedir?

 

 Rıfat Ilgaz’ın Türkçemiz Şiirindeki Güzellik De Bakım Bakım İster Sözüyle Anlatılmak İstenen Nedir?


Rıfat Ilgaz’ın Türkçemiz adlı şiiri aşağıdaki yazılmıştır. Türkçemiz adlı şiir de güzellik de bakım ister sözü ile anlatılmak istenen şudur: Güzel olmak için de belli bir emek ve özen gerekir. Yani güzellik kolay bir şey değildir. Belirli bir birikim, ilgi ve özen gerektirir. 


Türkçemize de gerekli özeni göstermek için onu daha çok geliştirmeli, onun inceliklerini öğrenmeye çalışmalıyız. Sadece annemizden öğrendiğimizle yetinmemeliyiz. Ana dilimizin ne kadar zengin olduğunu ortaya çıkarmalı ve onu öğrenmeliyiz. Onu doğru ve etkin konuşmalıyız. Kelimeleri yutmamalıyız. İstenilen cümle ne ise o cümleyi kuralına göre konuşmayı bilmeliyiz vb.


 Yani türkülerimizi, ninnilerimizi, ağıtlarımızı öğrenmeliyiz ve eskilerin nasıl bir Türkçe konuştuğuna dikkat etmeliyiz ve dilimizi özünden koparmamalıyız. Yani bunların hepsi emek ister ve bunun için de yorulmak, araştırmak ve çalışmak gerekir diye düşünüyorum.

 

TÜRKÇE'MİZ

Annenden öğrendiğinle yetinme

Çocuğum, Türkçe'ni geliştir.

Dilimiz öylesine güzel ki

Durgun göllerimizce duru,

Akar sularımızca coşkulu…

Ne var ki çocuğum,

Güzellik de bakım ister!

 

Önce türkülerimizi öğren,

Seni büyüten ninnilerimizi belle,

Gidenlere yakılan ağıtları…

Her sözün en güzeli Türkçe'mizde,

Diline takılanları ayıkla,

Yabancı sözcükleri at!

 

Bak, devrim ne güzel!

Barış, ne güzel!

Dayanışma, özgürlük…

Hele bağımsızlık!

En güzeli, sevgi!

Sev Türkçe'ni, çocuğum,

Dilini sevenleri sev!( Rıfat Ilgaz).

Mustafa Kemal Atatürk'ün Aşağıdaki Özdeyişiyle İlgili Düşüncelerinizi Açıklayınız. ( "Her Milletin...)

 

Mustafa Kemal Atatürk'ün Aşağıdaki Özdeyişiyle İlgili Düşüncelerinizi Açıklayınız.


“Her milletin kendine mahsus gelenekleri, kendine mahsus âdetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet, aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet, ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti içinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki acıdır.”


Mustafa Kemal Atatürk her milletin gelenek ve görenekleri  farklıdır diyor. Çünkü her milletin tarihi, yaşadığı zorlu günleri, zor zamanlarda milletin nasıl tepki verdiği ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilir. Çünkü her millet farklıdır. Her milletin gelenekleri farklı olduğu için bir başka milletin kültürünü, geleneklerini benimsememek gerekir. Öyle olursa insanlar milli benliğini zamanla kaybetmeye başlar, kendi özünden, kendi kültüründen uzaklaşır ve kendi kültürüne yabancı kalır. Bunun sonu da acı olur ve istenilmez sonuçlar ortaya çıkar. Bizler de Türk Milleti olarak başka milletlerin taklitçisi olmamalıyız. Şekilci olmamalıyız. Kendi içimizde büyümeye, gelişmeye ve çağdaş bir ülke olmaya var gücümüzle devam etmeliyiz. Kendi gelenek ve göreneklerimize sahip çıkmalıyız, kendi kültürümüzü yaşatmalıyız. Taklit yapmak, kendin olamamak, kendi değerlerine uzak kalmak o milleti bir süre son ra yıkıma götürür ve bunun sonucu da çok kötü olur. Bundan dolayı da Mustafa Kemal aşağıdaki sözü söylemiştir: “Her milletin kendine mahsus gelenekleri, kendine mahsus âdetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet, aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. 


Çünkü böyle bir millet, ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti içinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki acıdır.” Kötü sonuçların ortaya çıkmaması için milli benliğimizi korumalı, milli benliğimize sonsuza kadar sahip çıkmalıyız ve özümü her daim korumalıyız.



Adsız Çeşme Adlı Şiirde Ele Alınan Duygu, Düşünce, Hayal Ya Da Olayları Geliştirip Yaratıcılığınızı Kullanarak Defterinize Bir Hikâye Yazınız.

 

Adsız Çeşme Adlı Şiirde Ele Alınan Duygu, Düşünce, Hayal Ya Da Olayları Geliştirip Yaratıcılığınızı Kullanarak Defterinize Bir Hikâye Yazınız.

 

Eymen, Kemal, Erdem, Harun ve Hamza adlı çocuklar sabah erkeden kalkmış ve evlerinden uzakta olan ormana doğru yol almışlardı. Çocuklar ormanda eğlenecek, koşacak, zıplayacak, yeşile doyacak ve temiz havayı doya doya içlerine çekeceklerdi. Evlerinden getirdiği kahvaltılıkları da alıp ormana vardılar. Önce çadırlarını kurdular. Daha sonra termosta getirdikleri çayı bardaklara doldurdular. Annelerinin koyduğu simit, poğaça, peynir, zeytin, salam, sosis de bir güzel çıkartılmıştı. Hemen kahvaltılarını yapmaya koyuldular ve karınlarını bir güzel doyurdular. Daha sonra ormanda doğa yürüyüşüne çıktılar. Sonra top oynadılar, ağaçlara tırmandılar. Çocuklar rçok yorulmuşlardı ve  hava da da çok sıcaktı. Güneş gökte fırın yakmış gibi belirmişti tepelerinde. Çocuklar evden gelirken su getirmeyi unutmuşlardı ve acayip su çekmişti çocukların canı.

 

Ormanda yürümeye devam ettiler ve belki  temiz su buluruz diye yol boyu yürüdüler. Susuzluk canlarına tak etmişti çocukların. Bu gezme onlara zehir olmuştu. Çünkü susuzluk çok kötü bir şeydi. Dudakları kurumuştu zavallıların susuzluktan. Ormanda yürümeye devam ederken ormanın aşağı yoluna indiler ve orada akan bir çeşme gördüler. Eymen sevinçle bağırdı arkadaşlar koşun buraya doğru. Burada çeşme var ve suyu da buz gibi dediler. Hepsi birden suya koştu ve sırası ile suyu kana kana içtiler. Su içtikten sonra canları geri gelmişti sanki. Eski güçlerine kavuştu çocuklar. Buz gibi su onları yeniden diriltmişti sanki. Bu çeşmeyi kim buraya yaptırdı acaba dedi Kemal. O kişiden Allah razı olsun. Başka insanları  düşünmüş ve insanlar için büyük bir iyilik etmiş. Çeşmede herhangi bir isim yazmıyordu ama. Yapan kimse çocuklar ona dua etti. Çeşmede kişinin adı yazmıyordu ama kişinin çok iyi bir insan olduğu belliydi. Çünkü ormanın bir yerine çeşme yaptırmış ve gelen geçen o sudan içsin demişti ve herkesin de hayır duasını almıştı.

 

Harun ve Hamza da  şunu dedi. Arkadaşlar biz de bu çeşmeyi yaptıran hayırsever sahibi insan gibi olmalıyız. İnsanlara iyilik etmeliyiz ve bunu dile getirmeden, gösteriş yapmadan yapmalıyız dedi. Erdem de onlara gülümsedi ve ne güzel konuştunuz arkadaşlar öyle  koca adamlar gibi dedi ve onların düşüncelerini onayladığını söyledi. Hiç karşılık beklemeden insanlığın faydasına bir şey yapmak ne kadar güzel bir şeydi. İnsan olmak karşılık beklemeden iyilik yapmak, merhametli olmak, ben  değil de biz anlayışı ile hareket etmekti sanırım. Daha sonra çocuklar ormanda oynamaya devam etti, tekrar su içtiler. Buz gibi suyun tadını güneşin yakıcılığını bir nebze de olsa engellemişti ve çocukların içi ferahlamıştı ve bir ohhh.. çekmişlerdi. Daha sonra çocukla evlerine doğru mutlu ama yorgun bir şekilde yol aldılar. Çok güzel bir gün geçirmişlerdi ve aralarındaki güzel konuşmalar da akıllarında kalmıştı.