Hz Ebubekir Sözleri

 

Hz Ebubekir Sözleri


 Hz.Ebû Bekir ya da tam adıyla Ebû Bekir Abdullah bin Ebî Kuhâfe Osmân bin Âmir el-Kureşî et-Teymî, İslam peygamberi Muhammed'in sahâbesi ve Dört Halife'nin ilki.

Hz Ebubekir sözleri şunlardır:


“Bir hayrı kaçırırsan onu yakalamaya çalış, elde edince de onu geçmeye bak, daha güzelini yapmaya gayret et!”

“İnsanlara iyilik etmek, kişiyi âfetlerden ve belâlardan muhâfaza eder.”

“Sabırda zarar; hüzün ve telâşta fayda yoktur.”

“Akıllı kimse, takvâ sahibi olan; akılsız da zâlim olandır.”


“Övünmekten sakının! Topraktan yaratılan, yine toprağa dönecek ve kurtlar tarafından yenilecek olan insanın övünmek neyine! O, bugün canlı, yarın ölüdür.”

“Nerede herkesin hayran olduğu güzel yüzlü insanlar! Nerede gençliğine mağrur olan yiğitler! Nerede ihtişamlı şehirler kurup etrâfını yüksek surlarla çeviren hükümdarlar! Nerede harp meydanlarının mağlûbiyet tanımayan kahramanları! Zaman hepsini çürütüp yerle bir etti. Hepsi kabrin karanlıklarına gömülüp gittiler. Acele edin, acele edin! Vakit geçmeden aklınızı başınıza alın da ölüm ötesine bir an evvel hazırlanın! Kendinizi kurtarın, kendinizi kurtarın!”

“Şöhretten kaç ki şeref seni takip etsin. Ölüme karşı hazırlıklı ol ki sana hayat verilsin.”

“Bana göre âfiyette olup şükretmek, (bir musîbetle) imtihan edilip sabretmekten daha makbûldür.”

 

“Sabır îmânın yarısı, yakîn (şüpheden uzak, kuvvetli bir itmi’nan hâli) ise tamamıdır.”

“Dünya mü’minlerin pazarı; gece ile gündüz sermâyeleri; güzel ameller ticaret malları; cennet kazançları; cehennem de zararlarıdır.”

“Allah’tan âfiyet isteyiniz. Hiç kimseye yakînden sonra âfiyetten daha fazîletli bir şey verilmemiştir.”

“Kul, dünya nîmetlerinden bir şey sebebiyle kibirlendiğinde Allah Teâlâ, o nîmet kulundan gidinceye kadar ona buğzeder.”

 

 

Hz Ali Sözleri

 

Hz Ali Sözleri


Ali bin Ebu Talib, İslam Devleti'nin 656-661 yılları arasındaki halifesi. İslam peygamberi Muhammed'in damadı ve amcası Ebu Talib'in oğlu olan Ali, Muhammed'in İslam'a davetini kabul eden ilk erkek kişidir.


Hz Ali sözleri şunlardır:

 Nice zengin vardır ki, yoksuldan da yoksuldur; nice büyük kişi vardır ki, her aşağılık kişiden de aşağıdır, nice yoksul vardır ki, bütün zenginlerden daha zengindir.

Yüzünüze karşı yapılan şişirme övgüleri dinlemekten kendinizi koruyunuz. Çünkü onlar, kalpleri kirletip ortalığa pis bir koku yayarlar.

Sözün güzelliği, kısalığındadır.

Müslüman olsun olmasın herkese aynı davranın. Müslümanlar kardeşleriniz, Müslüman olmayanlar ise sizin gibi bir insandır.

 Kal temiz olursa, dilden güzel sözler çıkar.


 Haddini bilen kimse, hakaret görmez.

İlmini saklayan cahil gibidir.

 Merhamet ve ibâdetlerin en hayırlısı, gizli sadaka vermek ve inzivâ köşesinde ibâdet etmektir.

Yoksulluğunu gizle, yoksa itibarın sıfıra iner.

İnsanların en alçağı haksız yere başkalarına hakaret edendir.

 İnsanlara faydası olmayanı ölüler arasında say, git.

Babanın, çocuğu için bıraktığı en iyi miras onu güzel edeble yetiştirmesidir.

 Gereksiz şeylerin peşinden koşan gerekli şeyleri kaçırır.

 En kötü şey, insanın kendisini beğenmesidir.

 Bütün insanlar Allah'ın kuludur. Lakin hiç bir kimse, diğer bir kimsenin kulu değildir.

 Aynı Anadan babadan doğanlar, senin miras kardeşlerin, uzak yerlerden gelen, huyu suyu sana benzeyenler ise senin öz kardeşlerin sayılırlar.

 Ayıbın en büyüğü, ona benzer bir ayıp sende de varken, başkasını ayıplamandır.

 Bin defa mazlum olsan da bir defa zalim olma.

İnsanlarla öyle geçinin ki öldünüz mü ağlasınlar size; sağ kaldınız mı sevgiyle çağırsınlar sizi.

İlim maldan hayırlıdır: İlim seni korur, malı sen korursun. Mal vermekle azalır, ilim öğretmekle artar. İlim hakimdir, mal ise mahkum. İlim sahibi cömert olur, mal sahibi cimri olur. İlim ruhun hakimidir. İlim sahibi cömert olur, mal sahibi cimri olur. İlim ruhun gıdasıdır, mal ise cesedin gıdasıdır. Mal uzun zaman sürecinde tükenir, ilim uzun zaman sürecinde tükenmez ve eksilmez. İlim kalbi aydınlatır, mal ise kalbi katılaştırır. İlim peygamberlerin mirasıdır, mal ise eşkıyaların mirasıdır.


 Lisanını küfre alıştırma. Tatlı dilli ol. Yoksa önüne gelene havlayan köpeklere dönersin. Halkı zorla kendine nefret ettirirsin.

Saltanat ve tahakküm hırsına kapılanlar, debdebe ve saltanat içinde yaşamış olsalar bile, daima lanetle anılırlar.

 Övünmeye değer şeyler güçlü akıl, utanma, nefsinden sakınma ve eğitimdir.

Nasreddin Hoca Fıkralarına Örnekler

 

Nasreddin Hoca Fıkralarına Örnekler

 

* Nasreddin Hoca ölüm döşeğindeymiş. Karısını çağırmış. “Hanım en güzel elbiselerini giy, iyice kokular sürün, tak takıştır yanıma gel otur.” “Ayol Hoca delirdin mi sen? Bu durumdayken ben nasıl süslenirim?” “İyi ya Azrail gelince belki beğenip benim yerime seni götürür.”

 

*Bir buzağı Hoca nın bostanını harap etmiş. Ne var ne yok tepelemiş yaramaz buzağı. Hoca nın fena halde canı sıkılmış. Eline bir sopa geçirmiş, buzağının anası olan ineği kovalamaya başlamış: “Yahu” demişler, “bostanını buzağı harap etti. Sen anasının peşinden koşuyorsun... “ “Bilmez gibi konuşmayın.” demiş Hoca. “Çocuk ne öğrenirse anasından, babasından öğrenir...

 

*Bir gün Nasreddin Hoca’ya “Hocam bal ile sirke uyuşmaz,” derler. “Nasıl uyuşmasın?” der ve gidip yarım okka bal yer yarım okkada sirke içer. Yüzünün yemyeşil olduğunu görenler sorar: “Bal ile sirke birbiriyle anlaşamadı değil mi?” Hoca hiç mertliği elden bırakmaz. “Yoo, onlar anlaştılar anlaşmasına da şimdi beni aradan çıkarmaya çalışıyorlar.”

 

* Nasreddin Hoca’ya bir gün yaşını sormuşlar. Hoca “45” demiş. Aradan 5 sene geçmiş. Hoca’ya yine yaşını sormuşlar yine “45” demiş. “Hocam olur mu? 5 sene önce de 45 idin” demişler. Hoca hiç bozuntuya vermemiş: “Erkek adam sözünden dönmez.”

 

*Bayram gecesi Hoca nın karısı tatlı pişirmiş. Karı koca, konuşa gülüşe yemişler, birazı da artmış, bunu da sabaha yeriz deyip kalkmışlar. Uykuları gelince de yatmışlar. Yatmışlar amma Hoca yı bir türlü uyku tutmamış. Nihayet karısını dürtmüş: “Hanım kalk kalk, aklıma pek önemli bir şey geldi, durma, kalk.” Karısı telaşla kalkıp: “Ne var, hayrola” deyince “Şu artan tatlıyı getir”. Karısı, tabağı getirince “Çök yanıma” demiş. Oturup tabağı bir güzel temizlemişler. Rahatlamış bir şekilde karısına şöyle der: “Şimdi yatalım, uyuyalım. Aklımda olacağına midemde olsun.”

 

*Timur ile Hoca bir gün hamama giderler. Hoşbeş ederken Timur, Hoca’ya sorar: “Hoca, ben köle olsam bana kaç para değer biçerdin?” Hoca: “Ben bu işin tellalı değilim ama bir 15 akçe ederdin!” Bu laf üstüne Timur çok sinirlenir: “Hoca” der “Senin dediğini kulağın duyuyor mu? Sadece bu peştemal 15 akçe eder be!” Hoca hiç istifini bozmadan: “Ben zaten peştemale biçtim bu fiyatı!” der.

 

*Nasreddin Hoca yla karısı konuşuyorlardı. Karısı: “Benim yüzüme bakarken besmele çekiyorsun.” “Ne olmuş yani?” “İmam efendi, karısının yüzüne bakarak Yasin okuyormuş.” Hoca güldü: “Ben de o kadına baksam, hatim bile indiririm!”

 

*Nasreddin Hoca bir gün Akşehir de camide vaaz vermek için kürsüye çıkıp: “Ey cemaat bugün size ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?” diye sormuş. Camideki topluluk: “Bilmeyiz” demişler. Bunun üzerine Hoca: “Siz bilmeyince ben size ne söyleyeyim.” diyerek kürsüden inmiş ve camide kendisini dinlemeye hazırlanan topluluğu yüzüstü bırakarak cübbesini giydiği gibi camiyi terk etmiş. Hoca ertesi gün yine vaaz etmek için aynı kürsüye çıkmış, bu sefer yine topluluğa aynı soruyu sormuş. Camideki topluluk bu sefer Hoca'yı kaçırmamak için: “Biliriz” cevabını vermişler. Hoca bu sefer de onlara: “Mademki biliyorsunuz o halde benim söylememe ne lüzum var” demiş ve yine topluluğa küserek cübbesini giydiği gibi camiyi terk etmiş. Ertesi gün camideki topluluk Hoca'yı vaazdan kaçırmamak için kimisi biliriz, kimisi bilmeyiz demeyi kararlaştırmışlar. Hoca ertesi gün vaaz etmek için kürsüye çıktığında topluluğa yine aynı soruyu sormuş. Topluluk da daha evvelden kararlaştırdıkları gibi bazıları biliriz bazıları da bilmeyiz diye karşılık vermişler. Bu sefer Hoca büyük bir ciddiyetle topluluğa dönerek: “Ne âla... Öyleyse bilenleriniz bilmeyenlerinize anlatsın.”

 

* Nasreddin Hoca pazarda dalgın yürüyormuş. Bu sırada ensesine bir tokat gelmiş. Hoca tökezlemiş birkaç adım sendelemiş, neyse toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş. Bir bakmış ki Hocanın iki katı iriliğinde dev gibi bir adam karşısında. Yutkunmuş önce, sonra sormuş: “Bana sen mi vurdun be adam?” Adam: “Ben vurdum, ne olacak?” “Şakadan mı vurdun, ciddi mi?” “Ciddi vurdum, ne olacak?” “Aman aman, öyle olsun. Çünkü şakadan hiç hoşlanmam da...”

 

*Bir papaz dünyanın en akıllı adamını bulmak için diyar diyar geziyormuş, sıra Nasreddin Hoca’nın köyüne gelmiş ve köylülere sormuş. “Sizin köyün en akıllı adamı kimdir?” Köylüler de: “Nasreddin Hoca” demişler. Bunun üzerine keşiş köy meydanında Hoca ile görüşmeye başlamış ve eline bir çomak almış yere bir daire çizmiş, Nasreddin Hoca da çomakla daireyi ortadan ikiye bölmüş, papaz bir doğru daha çizerek daireyi dörde bölmüş, Hoca da dörde bölünmüş dairenin üç dilimine çarpı işareti koymuş, papaz elleriyle aşağıdan yukarıya doğru hareket yapmış, Hocada yukarıdan aşağıya yapmış ve kesiş büyük bir hayranlıkla Hoca yı tebrik etmiş. Olup bitenden bir şey anlamayan halk, papaza ne olduğunu sormuş, papaz da: “Bu adam gerçekten dünyanın en akıllı adamı, yere dünya çizdim o ortadan ekvator geçer dedi, ben dünyayı dörde böldüm o da dört de üçü sudur dedi, ben yerden buharlaşma sonucunda ne olur dedim o da yağmur yağar dedi.” Bu sefer Hoca’ya neler olduğunu sorar halk Hoca da: “Bu adam oburun biri, yere bir tepsi baklava çizdi ben de yarısı benim dedim, daha sonra tepsiyi dörde böldü o zaman dört de üçü benim dedim, o da tepsi altından ateşi hafif hafif almalı dedi ben de üstüne fındık fıstık eklersek daha iyi olur dedim”.

Abartma Tozu Kitabı İle İlgili Klasik Sorular ve Cevapları

 

 Abartma Tozu Kitabı İle İlgili Klasik Sorular ve Cevapları

 

1) Buğdaylı kasabasında ortaya çıkan salgının adı nedir?

Cevap: Tozlu cozutma 

2) Kitabın kahramanı olan çocuğun yaşı kaçtır?

cevap: Çocuk 10 yaşındadır.

 3)  Çocuğun rahatsızlığı nedir?

cevap:  Gluten hassasiyeti vardır. Bunun için de buğday ve buğday unundan yapılmış hiçbir şeyi yiyemiyor.

 4) Kasabadaki tek pansiyonun işletmecisi kimmiş?

Cevap: Kitaptaki kahramanın babaannesi olan  Günay Günaydın’dır.

 5) Çocuğun kasabasında ne gibi değişikler olmaya başlamıştır?

Cevap: İnsanlar çılgınca spor yapmaya başlamıştır, bencil olmaya başlamıştır, kolay yoldan para kazanmanın peşine düşmüşlerdir, aşırı sevgi, aşırı para düşkünlüğü başlamıştır. Kısacası abartılı davranışlar sergilenmeye başlanmıştır. İnsanlar birbirine küsmeye başlamış, yardımseverlik yok olmuş, eski  sohbetler yok olmuş, teknolojik aletlere düşkünlük ve bağımlılık artmış vb.


 6) Kasabada normal davranan kişiler kimlermiş?

Cevap: Kitabın kahramanı olan çocuk ve müfettişlik görevini yapmak için kasabaya gelen Tevfik Kılıkırkyarar.

 7)  Ekmek almaya gitmeye bile üşenirken organik bal almak için yaylayan giden kişi aşağıdakilerden kimdir?

 Cevap: Kahramanımızın babasıdır. 

8) İnsanlarda gözlemlenen abartılı  davranışlara örnek veriniz?

Çocuğun yengesi olan Fikriye Hanımda temizlik takıntısı başlamış. Ahsen Hanım kızı Birsen ile  ilgilenmek için işini bırakmış ve kızına çok sayıda özel hoca tutmuş ve abartılı bir şekilde yapmış her şeyi, Tekno Fehmi teknolojik aletlerden çok sayıda evine almış, sosyallik azalmış, sohbetler azalmış, insanlar tüketim çılgını, açgözlü ve bencil kimselere dönüşmüş.

 9) Kasabada insan ilişkileri konusunda neler değişmiştir?

Cevap; İnsanlar birbirine yardım etmemeye başlıyor. Kimse kimseye günaydın demiyor. Bencillik ve para ön planda oluyor vb.

10) 25 çeşit şeye alerjisi olan kişi kimdir?

Cevap: Tevfik Kılıkırkyarar’dır.

  11)  Kasabın hayırseveriyken kasabanın nakitseveri olan kişi aşağıdakilerden hangisidir?

Cevap:  Servet Bey

 12)  Çocuklar günlük yaşamlarında hangi sözcükleri  kullanmaya başlamışlardır?

Cevap:  İndirdim. Yükledim. Level atladım.

13)  Kasabadaki değişimle birlikte bebeklere hediye olarak ne götürülmeye başlandı?

Cevap: Tablet


 

14) Mutluluk Dükkanı adındaki sahte dükkandaki kadın annesinin kulağına ne diye fısıldamıştır?

Cevap:  Sen aslında mutlusun, mutlu olduğunun farkında değilsin, mutluluğunun farkına var demiş ve çocuğun annesi de hemen mutlu olmuş. Oradaki mutluluk da insanları kandırmak için yapılan bir şeydir. Para karşılığı insanlara yapılan her türlü sahtekarlıktır.

 15) Çocuk, kendisine ne diyenlere alerji olmaktadır?

Cevap:   Çocuk kendisine “ufaklık” diyenlere sinir oluyormuş.

 16) Tevfik Kılıkırkyarar’ı kasabaya müfettiş olarak görevlendiren bakanlığın adı nedir?

Cevap:  Pis İşleri Bakanlığı’dır.

 17)  Tevfik Bey'in çocuğa en çok sorduğu sor nedir?

Cevap: “Hep böyle mi?” sorusunu sormaktadır.

 18) Kasabada “j” harfini söyleyen tek kişi kimdir?

Cevap:  Çocuk

 19)  Kasım Bey hangi harfi söyleyemiyordu?


Cevap:  K harfini söyleyemiyordu.

 20) Kasabadaki herkes niçin cozutmuştu?

Cevap:  Abartma tozunu kullandıkları için

 21) Kimin hapşırması ile kabartma tozu dağıldı ve Kasım abi söyleyemediği harfi söylemeye başladı ve  kasabadaki sorunlar ortadan kalktı ve her şey normaline döndü?

Cevap:  Tevfik Kılıkırkyarar’ın

 22) Köyde neden sadece çocukta değişim olmamıştı?

Cevap: Çocuk gluten hastası olduğu için unlu gıdaları dolayısıyla abartma tozunu da yememiştir.

23)   Abartma Tozu adlı kitabın yazarı kimdir?

Cevap:  Şermin Yaşar

Abartma Tozu Kitabında Geçen Alıntılar

 

Abartma Tozu Kitabında Geçen Alıntılar


Kitapta insanların abartılı davranışlarına yer vermiştir Sevgili Şermin Yaşar. Kitap çok eğlenceli bir kitaptır. Merak uyandıran bir kitaptır. Şermin Yaşar, Abartma Tozu kitabında, absürtlüğün doruklarında yaşayan bir kasabanın hikâyesiyle, insanın "normal" olma arayışını mizahi bir dille ele alıyor. Etrafındaki kaosa karşı ayakta kalan bir çocuğun gözünden, abartılı hırsların ve uç davranışların yarattığı eğlenceli ve düşündürücü durumları anlatıyor.

Kitapta geçen alıntılar şunlardır:


“Eskiden birine yardım etmek nazik bir davranıştı, parayla yapılmazdı.”

“Kocam benim birtanemm, her seyim, aşkımm, kuzum, kocişim.Ben onu asla yanımdan ayırmam. Ben ne renk giyinirsem oda o renk giyinir. Ben öğrettim ona. Ben sağ kelimi kaldırınca o da kaldırıyor. Ben gülersem güler, gülmezsem gülmez. Niye ? Çünkü biz çoook uyumlu bir çiftizzzz.”

“Herkes haklıydı , kimse karşısındakinin de haklı olabileceğini düşünmüyordu.”

“Eskiden az oyuncağım vardı ama birlikte oynayabilecek bir annem babam vardı. Artık odalar dolusu oyuncağım vardı ama oynayacak kimsem yoktu. “Sevdiğin işi yaparken mesai saatin yoktur evlat!”

"Çocuklar birbirinizi çok sevin ama boğmayın, birbirinize özgürlük alanı tanıyın."

"Ohhhhhh be!" dedim. "Sonunda! Test yok, eğlenerek öğrenebileceğimizi, hayatta her şeyin ödev ve ders demek olmadığını anladı".

‘’ Okulda sırasında kımıldayan çocuğa, anında hiperaktif dediler. Sağa sola bakınana, "Dikkat eksikliği var bunun" dediler. Konuşan geveze, konuşmayan içe kapanıktı. Robot gibi insanlara dönüştürdüler.’’

“Gözünüzün içi parlasın, önemli olan o...”


“Annemle babamın oğlu, babaannemle dedemin torunu, dayımın, teyzemin, yengemin yeğeni, kuzenlerimin kuzeni, arkadaşlarımın arkadaşıyım. Tipim bu şekil, gördüğün gibi. Sokakta oyun oynamayı, evde sohbet etmeyi, kitap okumayı, bir şeyler yazmayı, hayaller kurmayı severim.”

“Zaten artık sevinçler, coşkular hep göstermelikti. Kimse gerçekten bir şeye sevinmiyordu.”

“Herkes her şeyden şikâyet ediyor, herkes sürekli söyleniyordu.”

“Eskiden hafta sonları okula gitmezdik; hafta sonu da gitmeye başladık. Hem de tam gün. Yazın yaz okulu, kışın kış okulu açtılar. Tatillerde de okula gider olduk. Bir kere boş bulundum, "Ne zaman tatil yapacağız?" dedim. Öğrenciler beni öğretmene, öğretmen okul müdürüne, okul müdürü emniyete şikayet etti. Toplumu tembelliğe sürüklemekten hakkımda dava açmak üzereydiler ki okul müdürü, "Duruşmaya gidip gelirken derslerinden geri kalır, otursun ders çalışsın." dedi, kurtuldum.”

“Arada iyice coşup " seni yeneceğiz dünyaaa!" diye çığlıklar atıyor. İçimden, " Peki Birsen, şeyin bundan haberi var mı? Dünyanın?" dedim...”

“Önce iyi insan olmamızı istiyor öğretmenlerimiz. Önce iyi, anlayışlı, güvenilir, saygılı insanlar olun, sonra meslek seçersiniz, bunlar her şeyden önemli diyorlar.”

“Bir sorunun farkına varırsak ve düzeltmek için gönüllü olursak, mutlaka başarırdık.”

“Kendi çocuğunun farkına varmıyor ama başka çocukları telefon ekranından seviyordu.”

“Bazı anne babalar çocuklarının bu sessiz sedasız, etliye sütlüye karışmayan hâllerinden o kadar memnundular ki çocuklarına en yeni teknolojileri anında aldılar. Çocukların tabletle ne kadar erken tanışırsa o kadar başarılı olacağına inandılar.”


“Piyano hocasıyla flüt hocasını aynı anda tutmuş. "Bir eliyle piyano çalsın, öbür eliyle flüt üflesin" dedi ve ağlamaya başladı. "Birsen Başar, seninle gurur duyuyorum, iftihar ediyorum, benim üstün yetenekli ve çok özel çocuğum! Sen bu çağın Beethoven'ısın! Birsen Ludwig Van Beethoven! İçimden, "Peki teyze, şeyin bundan haberi var mı? Beethoven'ın?" dedim.”

“Bundan sonra artık kimse kimseye bakmayacaktı. Biri yol ortasında düşüp bayılsa, görenler yolunu değiştirecek, birinin yardım çığlığını duyduğunda bile koşarak uzaklaşacaktı. Bundan böyle "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" anlayışı hakim olacaktı.”

Bir Küçük Osmancık Vardı Kitabında Geçen Alıntılar

 

Bir Küçük Osmancık Vardı  Kitabında Geçen Alıntılar


Osmancık, ailenin biricik çocuğudur. Kötü emellerine yenik düşmüş, gözlerini para hırsı bürümüş bir çete tarafından kaçırılır. Ailesi Osmancık'ın hayatından çok endişe etmektedir. Bir an evvel biricik yavrularına kavuşmak isterler ve bunun İçin ne gerekiyorsa yapmaya hazırdırlar ve asla Allah'tan umutlarını kesmediler. Bir solukta okunacak harika bir kitaptır.


Kitapta geçen alıntılar şunlardır:

“Kimi çocuğumuz olsun diye avuç dolusu para harcar, kimi yavrusunu başından atar.”

"İnsan yürekten isterse bir şeyi Allah mutlaka verir."

“Hani, çok sıcak günler vardır, insanı bunaltan. Serin bir gölge, ya da bir su kenarı aranır. Ekin solar, gül sararır, yer yer yarılır toprak. Bir rüzgar eser sonra. Peşinden yağmur gelir. Tekrar canlanır yeşil. İnsan ruhu dinlenir.”

"Hayat soluk aldığımız anlarla değil nefesimizi kesen anlarla ölçülür."


“Allah'ım! Bizi sahipsiz koyma.”

"Ama insan zayıf bir varlıktır. Üzülmekten alıkoyamıyor kendini..."

“Abdullah bey, oğlu aklına gelip, içini buruk bir acı kapladığı zaman, kalkar abdest alır, iki rekat namaz kılardı. Yüreğinin sakinleştiğini, ruhunun aydınlandığını hissederdi.”

“Yavrusunu kaybedenler, kaybettiği zaman ağlar. Ama senin gibi yavrusunun ne olduğunu, nereye gittiğini bilmeyenler, ömür boyu bu merakı taşırlar.”

“Gözyaşı yalnız ölüleri geri getirmez.”


“Hayır ve şer Allâh'tandır. Gülü de hoş, dikeni de... Allâh'a inanan kaderine isyan etmez.”

“Hayır ve şer Allah'tandır. Gülü de hoş, dikeni de... Allah'a inanan kaderine isyan etmez.”

" Allah'ım sevdiklerin aşkına sevdiğimi ver."

Emek Kelimesi Size Neler Çağrıştırıyor?

 

Emek Kelimesi Size Neler Çağrıştırıyor?


Emek, İşgücü; mal veya hizmet üretimi sırasında ortaya konan insan kaynağıdır. Üretimi gerçekleştirenlerin fiziksel ve düşünsel katkılarıdır. Kavram, kol emekçilerinin verdiği hizmetlerin yanı sıra, başka birçok hizmet türünü de kapsar. bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü, çalışma. uzun, yorucu ve özenli çalışma. 


Emek kelimesi bana alın terini, çok çalışmayı, kendisine ve içinde yaşadığı ailesine faydalı olan bir insanı, çalışan bir anneyi, babayı, kömür işçisini, mevsimlik işçileri, öğretmeni, dağda koyunlarını otlatan bir çobanı, hastasını hayata geri döndüren bir doktoru ve daha birçok meslek gruplarını çağrıştırıyor diyebilirim. Emek bana özverili olmayı, iyi niyetli olmayı, doğru, dürüst ve güvenilir insan olarak alın teri ile çalışmayı da hatırlatıyor. Emek ile ilgili şu sözleri de aklıma geliyor: ““Başarının gizli formülü: Kalk, çalış, iste, tutkuyla çaba göster ve başar.” - William Zinsser

“Hiç kimse, ellerini kullanmadan başarı merdivenlerini tırmanamaz.” - Abraham Lincoln


“Rızığını sürekli kılan, her işte yardıma koşandır.” Hz. Ali. Emek yorulmadır, bilek gücüdür, zihin gücüdür. yeri geldiği zaman rahatlığından taviz verme ve yorulana kadar ısrarla çalışmaya devam etmektir. Emek sevgidir, umuttur, hayattır, inançtır vb diyebilirim.

Balmumundan İnançlara Sahip Olduğunuz Müddetçe Güneşten Uzaklaşın.

 

Balmumundan İnançlara  Sahip Olduğunuz Müddetçe Güneşten  Uzaklaşın.


“Balmumundan inançlara sahip olduğunuz müddetçe güneşten uzaklaşın.” Epiktetos. Yukarıdaki özdeyişten yola çıkarak kararlı olmanın hedefe ulaşmada ne kadar önemli olduğunu anlatan bir yazı yazı yazı kaleme alınız. Yazınızda günlük hayattan örnekler veriniz.


 Balmumu, kolay şekillenen ve etkilenebilen bir maddeyi simgeler; bu da inançların başkalarının etkisiyle değişmesi anlamına gelir. Eğer inançlarımız bu kadar esnekse, amaçlarımıza ulaşmak  zorlaşır. Balmumu Güneş karşısına çıktığı zaman hızla eriyip yok olacaktır. Balmumu eridi diye sizin de mi inançlarınız, kendinize olan güven ve kararlılığınız yok  mu olacaktır o halde? İşte bunun olmaması için inançlarınız sağlam temeller üzerine kurulmalıdır. Bu sağlam temelde  ancak ve ancak yüksek bir irade ve yüksek bir nefis terbiyesi ile gerçekleşir. Güçlü bir iradeye sahip olmayan, nefsini terbiye etmeyen, amaca ulaşmak için azimli, kararlı ve sabırlı olmayan insanlar hiç bir zaman başarının tadını alamayacak ve başarı duygusundan mahrum kalacaktır.

 

İnsan çelik gibi bir iradeye sahip olmalıdır. Herhangi bir eşyayı kendine model almak yerine kendin iradesini güçlü kılmaya çalışmalıdır. Kendini kendini kandırmamalıdır insan. İradenin gücü ortaya konmalıdır. Güçlü bir iradeye sahip olunduğu zaman bunun üzerine de sabırla çalışıp, kararlı olunduğu zaman istediğimiz şeye eninde sonunda ulaşırız. Yeter ki iradeyi elden bırakmayalım. Allah bizleri canlılar içinde en şerefli  varlık olarak yaratmıştır. Neden mi çünkü bize akıl vermiştir. O akıl sayesinde iradeli olma olma ya da iradesiz olma tercihini vermiştir. Yani ikisi de  kendi elimizde olan bir şeydir. 


İradesiz olursak sadece nefsimizin isteklerine bağlı kalırsak başarılı olamayız ve hiçbir zorlukla da baş edemeyiz. Oysa iradeli olan insan bekler, alın teri döker, pes etmez ve amacına er geç ulaşır. Artık zafer onundur. O zaferi ise güçlü bir iradeye borçludur elbette.  Bunun için henüz küçük yaşlardan itibaren aileler çocuklarına güçlü bir irade eğitimi vermelidir. Çünkü iradesine sahip olan çocuk geleceğin yıldızı olacak, nefsinin kölesi olmayacaktır.

 

 Bu konu ile ilgili şunu örnek verebilirim: Örneğin; sürekli yemek düşünen kişiyi ele alalım. Sadece haz almak için, mutlu olmak için yiyor ve kilo üstüne kilo almaya devam ediyor. Sürekli yemek yemek onun hayatı haline geliyor ve bu kötü alışkanlıktan bir türlü kurtulamıyor. Neden mi? Nedeni şu: Çünkü güçlü bir iradeye sahip değil ve gerçekten kilo vermek istemiyor. Bunu gerçekten istese o kilolar zamanla ve sabırla, azim ve kararlılıkla eninde sonunda gidecek ama bunu yapacak  cesaret ve  irade gücü  o kişide yok. Bu insan ne zaman sağlığına kavuşur derseniz cevabı olarak da şunu söyleyeceğim. Ne zaman güçlü bir iradeye sahip olursa, kararlı olursa ve yaşam şeklini diyetlerle değil beslenme şeklini hayat alışkanlığı haline getirdiği zaman, sağlıklı beslenmeye başladığı zaman ve iradesine sahip çıktığı zaman diyebilirim. Yani her şeyin sonu iradeye çıkıyor diyebilirim. Bu siz öğrenciler için de geçerlidir. Küçük yaşta çalışmayı ilke edinen, hemen pes etmeyen, güçlü iradeye sahip olan çocuklar başarıya ulaşıyor. İradesine hakim olmayan, sadece oyunlarla kendini oyalayan ve sürekli erteleme hastalığına tutulmuş çocuklar ise tembel kalmaya devam ediyor ve bu o çocuğun gelecekteki yaşamını da kötü etkiliyor. Ne zaman çocuk silkelenip kendine gelir, iradeyi çelik zırh gibi yapar işte onun hayatı da  o zaman değişmeye ve daha güzel hale gelmeye başlar. Yeter ki azim, güven, kararlılık, irade  terk edilmesin ve bunlar yaşam felsefesi haline gelsin.

Çeşitli Kaynaklardan Süleymaniye Camii, Yıldız Sarayı, Efes Antik Kenti, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Hakkında Araştırma Yapınız.

 

Çeşitli Kaynaklardan Süleymaniye Camii, Yıldız Sarayı, Efes Antik Kenti, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Hakkında Araştırma Yapınız.


1) Süleymaniye Camii: Osmanlı Padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman adına 1551-1557 yılları arasında Mimar Sinan tarafından, İstanbul’da yaptırılan camiidir. Bu camii Mimar Sinan’ın kalfalık eseridir. Süleymaniye Camii Süleymaniye Camii, hastane, imaret, hamam, kütüphane, hazire(Hazîre, külliye, cami, mescit, tekke gibi dini yapıların avlularında yer alan etrafı duvar veya parmaklıkla çevrili mezarlıklara verilen isim.), medreseler ve dükkanlardan oluşan Süleymaniye Külliyesinin bir parçası olarak yapılmıştır. Camii, Yapımından günümüze dek İstanbul’da  yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır. Çok sağlam ve temelleri iyi atılmış muhteşem bir eser olarak günümüzde var olmaya devam etmektedir.

 

2) Yıldız Sarayı:  Yıldız Sarayı, ilk kez Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan için yaptırılmış, özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit döneminde Osmanlı Devleti'nin ana sarayı olarak kullanılmış olan saray. Günümüzde Beşiktaş ilçesinde yer alır.

3) Efes Antik Kenti: Efes, Anadolu'nun batı kıyısında, bugünkü İzmir ilinin Selçuk ilçesinin üç kilometre güneybatısında yer alan antik bir Luvi şehriydi. Şehir Anadolu'da Yunan sömürgeciliğinin başlamasıyla birlikte İyonya ve daha sonra Roma dönemlerinde de önemini korumuştur. Doğu ile Batı arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kenti  konumundaydı. Bu konumu Efes'in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamıştır. Efes'teki Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir. 


 4) Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası: Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası olarak bilinen bu yapı topluluğu, cami, darüşşifa ve türbeden meydana gelen bir külliyedir. Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde inşa edilmiştir. Ulu Cami, Süleyman Şah'ın oğlu Ahmet Şah tarafından; Darüşşifa ise eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştır.

Aşağıdaki Gazete Yazısını Okuyarak Ele Alınan Konu Hakkındaki Duygu ve Düşüncelerinizi Yazınız.

 

Aşağıdaki Gazete Yazısını Okuyarak Ele Alınan Konu Hakkındaki Duygu ve Düşüncelerinizi Yazınız.


Psikologlar, sürekli özçekim yapanların “selfitis” hastalığına kapılmış olabileceğini söylüyorlar: Yapılan araştırmada sürekli özçekim yapanların öz güven eksikliği yaşadığı, dikkat çekmek istediği belirtiliyor. Ama bazı araştımacılar da bu duruma hastalık demenin doğru olmadığını ve yanıltıcı olabileceğini ifade ediyorlar. Ben de bu kadar fazla özçekim yapılmasını doğru bulmuyorum. 


Çünkü insan sürekli kendini çekince kendinde fazlaca kusurlar bulmaya başlıyor ve kişinin bir süre sonra psikolojisi bozulabiliyor ve bu bir hastalık haline gelebiliyor. Ayrıca tehlikeli yerlerde özçekim yapan insanların başına akla gelmeyen istenmeyen üzücü olaylar gelebiliyor. Örneğin; Örneğin bu yıl Rusya'da selfie çekerken ölenler oldu; Ural Dağları'nda iki kişi bir el bombasını ateşlerken poz verdiklerinde canlarından da oldular. Haziran ayında da Moskova'daki bir köprüden asılırken selfie çekmeye çalışan bir üniversite mezunu öldü. Yakınlarda da 17 yaşındaki bir erkek, bir çatıda Instagram sayfası için resmini çekmeye girişince yuvarlanarak can verdi. Bu ve bunun gibi çok sayıda örnek verebiliriz. Aşırı özçekimin kişinin benlik algısında olumsuzlar yaratabilir ve bu da kişiyi mutsuz edebilir.


 Özçekimden çok hayatımızı nasıl verimli geçirebileceğimize odaklanmalıyız. Kendimizi her halimiz ile sevmeli ve kabul etmeliyiz. Birilerine benzeme çabası içerisine girmemeliyiz ve abartılı özçekimlerden uzak durmalıyız. Elbette fotoğraf çekmeliyiz, çektirmeliyiz ama her şeyi ölçülü olarak yaparsak ruh halimizde iyi olur ve kendimi bedenimize karşı daha hoşgörülü oluruz ve kendimizi daha çok severiz.