G Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları
Gayretine dokunmak: Eleştirilere kızarak yapamayacağı sanılan işi başarmaya çalışmak.
Gam çekmek: Tasalanmak, üzülmek.
Gargaraya getirmek: Bir sözü veya bir eylemi karışıklığa boğarak etkisiz duruma getirmek.
Gaf yapmak: Bilmeden yersiz bir davranışta bulunmak veya birini kıracak söz söylemek.
Galebe çalmak: Yenmek.
Gayretine dokunmak: Eleştirilere kızarak yapamayacağı sanılan işi başarmaya girişmek.
Gaipten haber vermek: Gelecekte neler olacağından veya bilinmeyen evrenden haber vermek.
Gafil avlamak: Birini hazırlıksız haldeyken bastırıp istemediği duruma düşürmek.
Gam yememek: Tasa etmemek.
Gani gönüllü (gönlü bol): Varını vermekten çekinmeyen.
Gel gelelim: Şu var ki.
Gem vurmak: Birinin taşkınlığını önlemek.
Gel zaman git zaman: Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra.
Gemi azıya almak: Söz dinlemez olmak.
Gedik açmak: İyi ve sağlam bir durumu sarmaya yol açan bir iş yapmak.
Geleceği varsa göreceği de var: Gelmeye kalkışırsa haddini bildiririm.
Gazel okumak: Olmayacak şeyler söylemek.
Geçmiş ola: Önceki durum geçmişte kaldı.
Geldiği yer şen, gittiği yer harap: Bulunduğu yeri neşelendirir, bulunmadığında aranır.
Geç yiğidim, geç: Benden güçlü olduğu için, çatışmak istemiyorum.
Gelip çatmak: Belli bir zaman çok yaklaşmak.
Gece gündüz dememek: Durmaksızın.
Gelir hane hoş, gelmezse daha hoş: Gelmesine bir şey diyemem ama gelmezse çok sevinirim.
Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye: Fırsatı kaçırdın.
Gelen ağam, giden paşam: Başa geçene de işten ayrılana da saygılı davranırım, büyüklerimle iyi geçinmek isterim.
Gem almamak: Buyruk altına girmemek.
Geniş bir nefes almak: Sıkıntıdan kurtulup rahatlamak.
Geri çevirmek: Geldiği yere göndermek.
Gemisini yürütmek: İşi yoluna koymuş olmak.
Gereği gibi: Nasıl olması gerekirse öyle.
Gırla gitmek: Bolca ortaya döküp harcanmak.
Gerine gerine: Göğsü kabararak.
Gitti gider: Artık ele geçmez.
Göbeği sokakta kesilmiş: Hep sokaklarda gezen.
Gırgıra almak: Biriyle eğlenmek.
Göbeği düşmek: Göbeğinde fıtık olmak.
Gezip tozmak: Farklı yerlerde çokça gezmek.
Geniş mezhepli: Namusla ilgili her türlü olayı normal gören.
Giydiği yakışırken, eller bakışırken: Genç ve güzel durumdayken.
Gık dedirtmemek: Ses çıkarmasına fırsat vermemek.
Gıcık tutmak: Boğazı gıcıklanmak.
Göbeği beraber kesilmiş: Ondan hiç ayrılmaz.
Gına gelmek: Bıkıp, usanmak.
Gömlek eskitmek: Yaşam sürdürmüş olmak.
Gönül eğlendirmek: Geçici bir sevgi göstererek hoşça zaman geçirmek.
Göğe merdiven dayamış: Çok uzun boylu
Gölge düşmek: Üzerine gölge gelmek.
Gömlek değiştirmek Huy ve veya düşünce değiştirmek . Bir ikinci anlamı: Yılan üst derisini değiştirmek.
Göğüs germek: Bir güçlüğe karşı koyup dayanmak.
Gölge etmek: Yolunda giden işi bozacak eylemlerde bulunmak.
Gömleğinden geçirmek: Birini evlat edinmek.
Göklere çıkarmak: Çok övünmek.
Gökten zembille mi indi: Onun bir ayrıcalığı mı var?
Gölgesinden korkmak: Şüpheli olmak.
Gök gürlemeden “Allah Allah !” dememek: Tehlike belirtisi olmadan önlem almamak.
Gölgesi altında: Koruyuculuğundan yararlanmak.
Göbek havası: Göbek atarak oynamaya uygun çalgı.
Göbek çalkalamak: Göbeği çeşitli yönlere doğru oynatmak.
Gönül yapmak: Birinin dargınlığını olumlu davranışlarla sona erdirmek.
Gönül vermek: Sevgiyle bağlanmak.
Gönül okşamak: Güzel söz ve davranışla birini sevindirmek.
Gönül gezdirmek: Birçok şey üzerinde düşünüp seçim yapmamak.
Gönül hoşluğuyla: İsteyerek
Gönül indirmek: Kendi değerinde olmayan şeye razı olmak.
Gönül kırmak: Davranışı ile birini incitmek.
Gönül koymak: Gücenmek.
Gönülden çıkarmak: Artık sevmez olmak.
Gönüllü gönülsüz: Pek istekli olmayarak.
Gördüğünden göz kirası istemek: Her gördüğünden kendisine verilmesini istemek.
Göreyim seni: Senden başarılı sonuçlar bekliyorum.
Gövdesinden canı olmamak: Bir işe özveriyle koşmak.
Görüp gözetmek: Birini korumak.
Görüp göreceği rahmet bu: Kendisine sağlanan yararın hepsi bu kadar.
Göründü Sivas’ın bağları: Umutla beklenen sonuç, ters yönde gerçekleşti.
Görücüye çıkmak: Evlenecek kızın görücülerin odasına girip çıkması.
Görücü gitmek: Evlenecek erkek için kız görmeye gitmek.
Görmüş geçirmiş (Gün görmüş): Geçmişte iyi günler yaşamış kişi.
Görmezlikten gelmek: (Göz kapamak- göz yummak): Görmemiş gibi davranmak.
Göz açamamak: Yoğun iş sebebiyle başka şeylerle ilgilenememek.
Göz açtırmamak: Başka bir iş yapmasına fırsat vermemek.
Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok kısa zamanda.
Göz alabildiğine: Gözün görebileceği en uzak yerlere değin.
Göz ardı etmek: Görmezlikten gelmek.
Göz ucuyla bakmak: Sezdirmeden bakmak.
Göz kulak olmak: Korunması gereken kişi ya da şeyi gözetmek.
Göz hapsine almak: Birini gözetlemek.
Göz kesilmek: Çok dikkatlice bakmak.
Göz kırpmadan: Duraksamadan.
Göz kırpmamak: Hiç uyumamak.
Göz koymak: Bir şeyi ele geçirmeyi planlamak.
Göz boyamak: Kötü bir şeyi iyi gibi göstererek kandırmak.
Göz değmek, göz gelmek: Kıskanç ya da hayran bakışlar nedeniyle kötü duruma düşmek.
Göz göze gelmek: Bakışları ile karşılaşmak.
Göz gözü görmemek: Karanlık, toz ya da duman sebebiyle bir şeyin görülemez olması.
Göz kulak olmak: Korunması gereken kişi ya da şeyi gözetmek.
Göz göre göre: Herkes görüyorken.
Göz aydına gitmek: Sevindirici durum nedeniyle birini kutlamaya gitmek.
Göz aşinalığı: Uzun zaman önce görmüş olmak.
Göz atmak: Üzerinde çok durmayıp şöyle bir bakmak.
Gözleri dönmek: Saldıracak durumda olmak.
Gözleri dolu dolu olmak: Gözleri yaşla dolmak.
Gözleri buğulanmak: Gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek.
Gözüyle yemek: Birine ya da bir şeye istekle, dik dik bakmak.
Gözdağı vermek: Korkutucu davranışlarda bulunmak.
Göz nuru dökmek: Gözleri çok yoran bir dikkatle uzun süre çalışmak.
Göz önünde tutmak: Dikkate almak.
Göz süzmek: Göz kapaklarını birbirine yaklaştırarak nazlı nazlı bakmak.
Gözyaşı, burun sümüğü: Çok çalışıp yorularak ter dökmek.
Göze girmek: Davranış ve yetenekleriyle sevgi ve güven kazanmak.
Gözleri bayılmak: Uyku ya da naz nedeniyle göz kapakları birbirine yaklaşmak.
Gözleri çakmak çakmak olmak: Gözleri parlamak.
Gözleri çukura gitmek: Gözleri içeri doğru çökmüş gibi görünmek.
Göze göz, dişe diş: Kötülük yapana aynı karşılığı vererek öç alma yöntemi.
Gözü dalmak: Dalgın bakmak.
Gözü dar: Kıyımsız.
Gözü dışarıda: Evine, işine bağlı olmayan.
Gözü doymak: İstediklerini bolca elde etmek.
Gözü gibi sakınmak: Bir zarar gelmesin diye özenle korumak.
Gözü gitmek: Bir şeye elinde olmayarak bakmak.
Gözü gönlü açılmak: Neşelenmek.
Gözü ısırmak: Tanır gibi olmak.
Gözü kör olsun!: İstemiyorum, yerin dibine geçsin.
Gözü korkmak: İşe girişmeyi göze alamamak.
Gözü olmak: Bir şeyi elde etme isteği taşımak.
Gözüm görmesin: Onu görmek istemiyorum.
Gözü takılmak: Bir şeyden bakışlarını uzun süre ayıramamak.
Gözü yükseklerde olmak: Bulunduğu durumdan daha iyisini elde etme amacını taşımak.
Gözü üzerinde olmak: Birini ya da bir şeyi denetim altında tutmak.
Gözü doymak: İstediklerini bolca elde etmek.
Gözü bulanmak: Baktığı şeyleri keskin çizgileriyle seçemez olmak.
Gözü gitmek: Bir şeye elinde olmayarak bakmak.
Gözü bağlı: Çevresinde olup bitenleri görüp anlamayan. Sorup anlamadan.
Gözün aydın: Sevincin kutlu olsun.
Gözünde kalmak: İstediği şeyi elde edememenin özlemi içinde olmak.
Gözünden uyku akmak: Çok uykusu geldiği için gözleri kapanır gibi olmak.
Gözünde büyümek: Bir şeyi olduğundan büyük görmek.
Gözünde olmamak: Bir şeye sahip olma tutkusu içinde olmamak.
Gözünün çapağını silmeden: Uyanır uyanmaz.
Gözünü korkutmak: Yıldırmak.
Gözünü dört açmak: Çok dikkatli olmak.
Gözüne karasu inmek: Gözü görmez olmak.
Gözüne kestirmek: Bir işi başarabileceğine inanmak.
Gözünün çapağını silmeden: Uyanır uyanmaz.
Gözünü korkutmak: Yıldırmak.
Gözünü dört açmak: Çok dikkatli olmak.
Gözünü kan bürümek: Öfkelenerek adam öldürmeye kalkışmak.
Gözüne uyku girmemek: Uyuyamamış olmak.
Gözüne hiçbir şey görünmemek: Her türlü tehlikeyi göze alacak kadar kızmış olmak.
Gözüne bit düşmüş gibi: Gözünü işinden ayırmıyor.
Gözünü daldan budaktan esirgememek: Tehlikeli işlere atılmaktan çekinmemek.
Gözüne sokmak: Görmek istemediği şeyi zorla göstermek.
Gözünün yaşına bakmamak: Sızlanmasına aldırış etmemek.
Gözünü seveyim: Çok rica ederim.
Gözünün üstünde kaşın var dememek: Alınmasına yol açacak bir şey söylememek.
Gücüne gitmek: Onuru kırılmak.
Gözyaşı dökmek: Ağlamak.
Gücü gücü yetene: Kimin gücü kime yeterse.
Gün ağarmak: Gece karanlığı bitip gündüz aydınlığının başlaması.
Gözünü sevdiğim: Sevgili dostum.
Güç gelmek: Zorlanmak.
Güç hâl ile: Zorlukla, güçlük çekerek.
Gözünü toprak doyursun: Mala mülke bir türlü doymayan kimseler için denilir.
Güme gitmek: Bir şey ya da bir kişi boşu boşuna yok olmak.
Gururunu okşamak: Değerli olduğunu söyleyerek birini duygulandırmak.
Güçlük çekmek: Çok zor yapabilmek.
Gümrükten mal kaçırır gibi: Acele ile herkesten kaçırırcasına .
Gülmekten kırılmak: Gülmekten hâlsiz düşmek.
Gözünün önünden gitmemek: Hep görür gibi olup hatırlamak.
Gözüyle görmek: Kesin olarak görmüş olmak.
Gülüp geçmek: Bir durumu gülünç bularak üzerinde durmamak.
Gözyaşı dökmek : Ağlamak
Gün doğmak: Sabah olmak. Bir diğer anlamı da şudur: Elverişli koşulları yakalamak.
Gün görmek: Bolluk içinde yaşamak.
Gün ışığına çıkmak: Açıklığa kavuşmak.
Gün ola harman ola: Dilerim ki iyi bir gün olsun.
Günübirliğine: Sabah gidip akşamdan önce dönmek üzere.
Gündüz gözüyle: Her şeyin açık seçik olarak görüldüğü saatte.
Günah çıkarmak: Kötü davranışlarını açıklamak.
Gün koymak: Yapılacak iş için gün saptamak.
Güngörmüş: Yaşam tecrübesi olan kimse.
Güneş olsa kimsenin üstüne doğmamak: Olanakları olsa bile kimseye yardım etmeme özelliğine sahip olma.
Gündeme gelmek: Üzerinde konuşulacak bir konu durumuna gelmek.
Gün görmemek, gün görmek: Bolluk içinde yaşamamak, bolluk içinde yaşamak.
Günah işlemek: Günah olarak sayılan bir davranışı yapmak.
Günleri sayılı olmak: Ölümü yakın olmak.
Güneş çarpmak: Güneş altında çok kalmaktan hasta olmak.
Günahı (vebali) boynuna: Bu bir suçsa sorumlusu odur.
Günahını çekmek: Başkasına yaptığı kötülüğün cezasını görmek.
Güneşinde mendil kurumamak: Kimseye faydası olmamak.
Günaha sokmak: Birine dini bakımdan suç sayılan bir iş yapmak.
Gündeme gelmek (girmek): Üzerinde konuşulacak bir konu durumuna gelmek.
Günlerden bir gün: Geçmişte bir gün.
Günübirliğine: Sabah gidip akşamdan önce dönmek üzere.
Güvendiği dağlara kar yağmak: (Güvendiği dal elinde kalmak): Güvendiği kişi ya da şeyin işe yaramadığı anlaşılmak.
Güven beslemek: Güven duygusu içinde olmak.
Gürültüye vermek: Ortalığı telaşa düşürmek.
Gürültüye pabuç bırakmamak: Tehditlere aldırış etmeyerek bildiğini yapmak.
Gününü görmek: Davranışının cezasını çekmek.
Günü yetmek: Yapılacak iş için belirlenen süre dolmak. / Ölüm zamanı gelmek. / Hamile kadınlar için doğumun geldiği an.
Gününü görmek: Davranışının cezasını çekmek.
Güven vermek: Güvenilir bir kişi olduğu izlenimini bırakmak.
Gününü beklemek: Son günlerini yaşamak.
Gürültüye vermek: Ortalığı telaşa düşürmek.
0 Comments:
Yorum Gönder
Deneme