*-*/k sorgusu için yayınlar tarihe göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Alaka düzeyine göre sırala Tüm yayınları göster
*-*/k sorgusu için yayınlar tarihe göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Alaka düzeyine göre sırala Tüm yayınları göster

Abartma Tozu Kitabı İle İlgili Klasik Sorular ve Cevapları

 

 Abartma Tozu Kitabı İle İlgili Klasik Sorular ve Cevapları

 

1) Buğdaylı kasabasında ortaya çıkan salgının adı nedir?

Cevap: Tozlu cozutma 

2) Kitabın kahramanı olan çocuğun yaşı kaçtır?

cevap: Çocuk 10 yaşındadır.

 3)  Çocuğun rahatsızlığı nedir?

cevap:  Gluten hassasiyeti vardır. Bunun için de buğday ve buğday unundan yapılmış hiçbir şeyi yiyemiyor.

 4) Kasabadaki tek pansiyonun işletmecisi kimmiş?

Cevap: Kitaptaki kahramanın babaannesi olan  Günay Günaydın’dır.

 5) Çocuğun kasabasında ne gibi değişikler olmaya başlamıştır?

Cevap: İnsanlar çılgınca spor yapmaya başlamıştır, bencil olmaya başlamıştır, kolay yoldan para kazanmanın peşine düşmüşlerdir, aşırı sevgi, aşırı para düşkünlüğü başlamıştır. Kısacası abartılı davranışlar sergilenmeye başlanmıştır. İnsanlar birbirine küsmeye başlamış, yardımseverlik yok olmuş, eski  sohbetler yok olmuş, teknolojik aletlere düşkünlük ve bağımlılık artmış vb.


 6) Kasabada normal davranan kişiler kimlermiş?

Cevap: Kitabın kahramanı olan çocuk ve müfettişlik görevini yapmak için kasabaya gelen Tevfik Kılıkırkyarar.

 7)  Ekmek almaya gitmeye bile üşenirken organik bal almak için yaylayan giden kişi aşağıdakilerden kimdir?

 Cevap: Kahramanımızın babasıdır. 

8) İnsanlarda gözlemlenen abartılı  davranışlara örnek veriniz?

Çocuğun yengesi olan Fikriye Hanımda temizlik takıntısı başlamış. Ahsen Hanım kızı Birsen ile  ilgilenmek için işini bırakmış ve kızına çok sayıda özel hoca tutmuş ve abartılı bir şekilde yapmış her şeyi, Tekno Fehmi teknolojik aletlerden çok sayıda evine almış, sosyallik azalmış, sohbetler azalmış, insanlar tüketim çılgını, açgözlü ve bencil kimselere dönüşmüş.

 9) Kasabada insan ilişkileri konusunda neler değişmiştir?

Cevap; İnsanlar birbirine yardım etmemeye başlıyor. Kimse kimseye günaydın demiyor. Bencillik ve para ön planda oluyor vb.

10) 25 çeşit şeye alerjisi olan kişi kimdir?

Cevap: Tevfik Kılıkırkyarar’dır.

  11)  Kasabın hayırseveriyken kasabanın nakitseveri olan kişi aşağıdakilerden hangisidir?

Cevap:  Servet Bey

 12)  Çocuklar günlük yaşamlarında hangi sözcükleri  kullanmaya başlamışlardır?

Cevap:  İndirdim. Yükledim. Level atladım.

13)  Kasabadaki değişimle birlikte bebeklere hediye olarak ne götürülmeye başlandı?

Cevap: Tablet


 

14) Mutluluk Dükkanı adındaki sahte dükkandaki kadın annesinin kulağına ne diye fısıldamıştır?

Cevap:  Sen aslında mutlusun, mutlu olduğunun farkında değilsin, mutluluğunun farkına var demiş ve çocuğun annesi de hemen mutlu olmuş. Oradaki mutluluk da insanları kandırmak için yapılan bir şeydir. Para karşılığı insanlara yapılan her türlü sahtekarlıktır.

 15) Çocuk, kendisine ne diyenlere alerji olmaktadır?

Cevap:   Çocuk kendisine “ufaklık” diyenlere sinir oluyormuş.

 16) Tevfik Kılıkırkyarar’ı kasabaya müfettiş olarak görevlendiren bakanlığın adı nedir?

Cevap:  Pis İşleri Bakanlığı’dır.

 17)  Tevfik Bey'in çocuğa en çok sorduğu sor nedir?

Cevap: “Hep böyle mi?” sorusunu sormaktadır.

 18) Kasabada “j” harfini söyleyen tek kişi kimdir?

Cevap:  Çocuk

 19)  Kasım Bey hangi harfi söyleyemiyordu?


Cevap:  K harfini söyleyemiyordu.

 20) Kasabadaki herkes niçin cozutmuştu?

Cevap:  Abartma tozunu kullandıkları için

 21) Kimin hapşırması ile kabartma tozu dağıldı ve Kasım abi söyleyemediği harfi söylemeye başladı ve  kasabadaki sorunlar ortadan kalktı ve her şey normaline döndü?

Cevap:  Tevfik Kılıkırkyarar’ın

 22) Köyde neden sadece çocukta değişim olmamıştı?

Cevap: Çocuk gluten hastası olduğu için unlu gıdaları dolayısıyla abartma tozunu da yememiştir.

23)   Abartma Tozu adlı kitabın yazarı kimdir?

Cevap:  Şermin Yaşar

K Harfi İle İlgili Tüm Atasözleri ve Anlamları

 K Harfi İle İlgili Tüm Atasözleri ve Anlamları


Kabahat samur kürk olsa, kimse üstüne almaz: Cezalandırılmamak için kimse suçu üstüne almaz.

Kadın erkeğin eşi, evin güneşidir: Kadın erkeğin eşi olmakla birlikte güzelliği ile evin güneşi gibidir.

Kabadayı tükürdüğünü yalamaz: Kabadayı kimse sözünde duran kimsedir.

Kaçan balık büyük olur: Yakalanamayan ve kaçan balık başkalarına abartılarak anlatılır. Her şeyi olduğu gibi anlatmalıyız, abartılarda bulunmamalıyız.

Kabahat öldürende değil, ölendedir: (Kabahat öldüren de mi, ölende mi?): Kimse durup dururken adam öldürmez. Öldüren kadar ölende de suç vardır.

Kader olmayınca kadir bilinmez: Şanssız, başı bir türlü dertten kurtulmayan kişiye kimse saygı göstermez.

Kalaylı bakır küflenmez: Önlemi alınan şeyler, zarara uğramazlar.

Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş: Kardeş kardeşe ne denli kızarsa kızsın, onun zarar görmesini istemez.

Kar kuytuda, para pintide eğleşir: Kar güneşin değmediği yerlerde olur, para da yemesini bilmeyenlerde durur.



Kâr zararın kardeşidir: Kazanmak için yaptığımız işte zara de edebiliriz. Kazanırken iyi oluruz kazanmadığımız zaman da hemen üzülmemeli, yıkılmamalıyız.

Kalın incelene kadar ince üzülür: Kalın bir cisim incelene dek cisim kırılır, denge sağlanamaz. Doğal bakımdan eşit olamayan şeyler, yapay yollarla eşit duruma getirilemez.

Kadının fendi erkeği yendi: Kadınlar işve naz ile erkeği kandırır ve erkeğe her istediğini bu sayede yaptırır.

Kara haber tez duyulur: Kötü haber herkes tarafından hemen duyulur

Kar ne kadar çok yağsa yaza, kalmaz: Doğada her şey karşıtını da içinde barındırır.

Kardeşin büyüğü peder, küçüğü evlat yerine geçer: Kardeşler arasındaki sevgi ve saygıyı karşılıklı anlayış doğurur.

Kardeşte karın yakın, kulaktan burun yakın: Eş ile tüm yaşam paylaşıldığı için , eşlerin kardeşten daha yakın olması doğaldır.

Karpuz sulandıkça büyür: İyi bir ürün elde edebilmek için , bakımını da iyi yapmak gerekir.

Kavak yaprağını tepeden dökerse kış çok olur: Halk tarafından denenmiş bir durumdur. Doğanın oluşturduğu denge, kimi olayların belirtilerini de  beraberinde getirir.

Karnı tok it gölgede yatar: Tembel kişiler, karınları tok olduğu sürece çalışmak istemezler ve tembelliğe devam ederler.

Karpuz kökünde büyür: İyi bir ailede yetişen çocuklar, daha başarılı olur.

Kavganın iyisi olmaz: Kavga her iki tarafa da zarar verir ve bir fayda sağlamaz.

Kaza, dur ben geliyorum demez: Kazanın ne zaman geleceği bilinmez.

Kaynayan kazan kapak tutmaz: Dirliğin olmadığı yerde kargaşa ve kaos vardır.

Kazanırsan dost kazan, düşmanını anan da doğurur: Bazen kardeşler de düşman olur. Önemli olan dost kazanmaktır. En yakınımız bile düşman çıkabilir. Herkesle iyi geçinmeye bakmalıyız.

Keçinin sevmediği ot burnunun dibinde biter: Her zaman umduğumuz şeylerle karşılaşmayabiliriz, her duruma hazırlık olmak gerek.

Kazanamayanın kazanı kaynamaz: Yoksul kişi yemek pişiremediği için kazanı da kaynamaz.

Keçinin uyuzu, çeşmenin gözesinden içer suyu: Kimi pis kişiler, durumlarına bakmaksızın en tiksindirici şeyleri yaparlar.

Kelin ayıbına takke örter: Erdemsiz bir çok kişi, zenginliği ile, varlığı ile erdemsizliklerini gizlemeye çalışır.

Kendi düşen ağlamaz: Suçlu kişi kendi düştüğü için ağlamaz.

Kelle sağ olsun da külah bulunur: Yaşayan her insan başını örtecek şapkayı bulur. Sağlıklı insan da kendi geçindirecek bir yol bulur.

Kel derman bulsa kendi başını onarır: Daha kendine bile faydası olmayanın başkalarına hiç bir faydası olmayacağını bilmeli ve böyle kimselerden yardım beklenilmemelidir.

Kedinin gideceği yer samanlığa kadardır: Suçlu kişiler isteseler de bildikleri çevreden fazla yere gidemezler, onları orada aramalıyız.

Kem söz, kem akçe sahibinindir: Kötü söz sahibine aittir. Karşılığı olmayan her şey sahibinindir. Kötü söze karşılık vermediğimiz zaman o söz sahibinin olmuş olur.

Kedi erişemediği ciğere mundar (pis) der: Beceriksiz kimseler, elde edemedikleri başarıları küçümser.

Kırkından sonra azanı teneşir paklar: (Azana çare bulunmaz):  Kırk yaşından sonra gençmiş gibi davranan kişi, bu hareketliliğine uzun zaman dayanamaz. Yaşımıza göre davranmalı, kendimizi gülünç duruma düşürmemeliyiz.

Kız evi naz evidir: Geleneklerimize göre, erkek tarafı kız evine gider ve kızı erkeğe istedikleri için kız tarafı naz eder.

Kırk yıl yağmur yağsa, mermere geçmez: Kararlı ve dayanıklı kimseleri hiçbir şey yolundan döndüremez.

Kısmetsiz köpek, sabaha karşı uyuyakalır: İnsanlar, kısmetinde olmayan şeyleri elde edemezler.

Kırk yıl tavuk olmaktansa bir gün horoz olmak yeğdir: Horoz yöneticidir ve kendini kimseye ezdirmez. Dünyadaki en değerli şey de özgürlüktür. İnsan özgürlüğünün kıymetini bilmelidir.

Kısmet gökten zembille inmez: İnsan kısmetini kendi çalışması ile alır. Kısmet durup dururken kimsenin ayağına gelmez.

Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş: Koşullar ne olursa olsun insanın kaderinde ölüm yoksa ölemez. Salgın, ölümcül hastalık dahi eceli gelmeyen kişiyi öldürmez.

Kiminin parası (devesi), kiminin duası: Her iş para karşılığı yapılmaz.

Kimi köprü bulamaz geçmeye, kimi su bulamaz içmeye: Kimileri suyun bolluğundan , kimisi de suyun kıtlığından yakınır. Toplumda sosyal adalet sağlanmalıdır.

Kimse kimsenin çukurunu dolduramaz: Birinin yerine başkasının ölmesi doğanın kanuna ters düşer.

Kişi anasından üryan doğar: Doğarken herkes çıplak ve eşit durumdadır.

Kiraz güzelliğine mağrur olduğu için kurtlanmış: Kendini beğenen kişiler bir süre sonra yalnız kalırlar.

Komşu iti komşuya ürümez:  Komşu komşuyu tanıdığı için  birbirlerine kötü davranmazlar. Komşunun delisi, serserisi birbirini tanıdığı için birbirine kötü davranmaz.

Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür: İnsanlar sahip olmadıkları şeylere özlem duydukları için  sahip olmadıkları şeyi abartırlar.

Kocamış tilki faka basmaz:  Yaşlı, tecrübeli ve  bilgili kimseler hemen tuzağa düşmez ve kurnazlığa inanmazlar, işlerini düzenli yaparlar.

Komşu komşunun külüne muhtaçtır: En önemsiz şeylere bile yeri geldiğinde ihtiyacınız olacağını düşünerek komşularınız ile iyi geçinmek gerekir.

Korkunun ecele faydası yoktur: Korku ölümü engellemez.

Korkma martın kışından, kork aprilin beşinden: İlkbahardayız deyi açılıp saçılmamak gerekir. Çünkü bu mevsimde de hava yine soğuktur.

Komşunun kötüsü, insanı mal sahibi yapar:  Kötü komşu yardımsever olmadığı için  hiçbir şeyini vermez. Biz de araç ve gerecimizi kendimiz almak için daha çok çalışırız.

Korkulu rüya görmektense, uyanık durmak hayırlıdır: Korkulu rüya görmektense uyumamak daha yeğdir.

Korkak bezirgâna ne kâr eder ne zarar: Korkak iş adamı girişimci olmadığı için, olduğu yerde kalır.

Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler: Güzel olan bulunmazsa çirkinle de yetinilir.

Köpeksiz köy olmaz: Kötü durumlara karşı önlem almalıyız.

Köşe taşı köşede yakışır: Kişiliği yüksek olan kimseler, toplumda önemli bir yere yakışırlar.

Köpeksiz sürüye kurt girer: İyi yönetilemeyen toplumlar düşmanları tarafından yok edilir.

Köpek nerede ise kuyruğu oradadır:  Saldırgan ve kötü amaçlı kişilerin beslenmeleri de  yanlarından eksik olmazlar.

Kör görmez sezer, sağır duymaz uydurur: Sezgilerimiz bizi aldatabilir, yargılarımızda dikkatli olmak gerekir.

Kör Âşığa yoldaş olan it güder:  Becerikli ya da usta kişilerin yanında durmalı, onlardan bir şey öğrenmeliyiz.

Kurdun adı çıkmış, tilki dünyayı yıkmış: Kimilerinin adı kötüye çıkmış ama kimileri de sinsi olduğu için asıl gerçek kötü onlardır.

Kurdun oğlu kurt olur: Kötü bir ailede yetişen çocuğun  iyi olmasını beklememeliyiz.

Kul bunalmayınca Hızır yetişmez: En sıkıntılı zamanlarda bile bir çözüm yolu olur.  İnsan umudunu her ne pahasına olursa olsun yitirmemelidir.

Köyden köye köpek ürümez:  Bize kötülüğü dokunmayan kişilere sataşmamalıyız.

Kurdun davetine gidersen, köpeği beraber al: Düşman olan bir kişinin birden yumuşamasına asla inanmamalıyız, uyanık olmalıyız.

Kötü söyleme eşine, ağı katar aşına: Evde huzur iyi ilişkiler ile sağlanır.

Kurdun yanında kuş da geçinir: Güçlü olanların fazlasından güçsüzler de geçinir.

Kurt dumanlı havayı sever: Kötü niyetli kişiler, karışık ortamı sever ve yapacağını da o karmaşada yapar.

Kurtla koyun, kılıçla oyun olmaz: Birbirlerine zararlı olacak nesnelerin bir arada bulunmaması gerekir.

Kurt kocayınca köpeğin maskarası olurmuş: Büyük görevlerde bulunmuş kişiler eskiki güçlerini yitirince, önce saygısızlık yapmaya başlar , sonra selam bile vermezler.

Kurunun yanında yaş da yanar: Toplumsal olaylarda, haklıyla haksızı birbirinden ayrılmak zor olduğu için, sonuç herkesi etkiler.

Kuşa kafes lazım, boruya nefes: Bir şeyden yararlanmak için  kullanılacak olan araç o şeyin niteliğine uygun olmalıdır.

Kuş, kanadına kira istemez: Kendimize harcadığımız  emek için başkasından yardım isteyemeyiz.

Kuşa süt olsa, anasından olurdu: Gereken yardımı yakınlarımızdan alamazsak tanımadığımız kimselerden hiç alamayız.

Kürkçünün kürkü olmaz:  İnsanlar genelde yaptıkları şeyden para kazandığı için  yaptıkları şeyden yararlanmayı düşünmezler.

Küçük suda büyük balık olmaz: Küçük işlerden büyük kazançlar beklememeliyiz.

Külhancının beyliği hamamcılık, demişler:  Herkes görebildiği yüksekliği amaçlar. Külhancı da  hamamcı olmayı beylik zanneder.

Keyif çatmak: Tembellik edip eğlenmek.

Keyif sormak: Hâl hatır sormak.

Keyif  hâli:  Sarhoşluk durumu.

Kıl payı: Çok az bir fark.

Kılı kıpırdamamak:  Umursamamak.

Kırk tarakta bezi olmak: Birbirinden ayrı birçok işle uğraşır olmak.

Kılı kırk yarmak:  En ince ayrıntılara dek titizlikle incelemek.

Kılıçtan geçirmek:  Hepsini kılıçla öldürmek.

Kılık kıyafet, köpeklere ziyafet:  Üstü başı pis.

Kıran kırana:  Kıyasıya yarış, öldüresiye kavga.

Kırılıp bükülmek:  Kırıtarak konuşmak.

Kırıp sarmak: Çeşitli yerlerden bulduğu parayı bir araya getirmek.

Kılını bile kıpırdatmamak:  Bir iş karşısında  en küçük bir davranışta bile bulunmamak.

Kırk katır mı satır mı?: Ölümlerden ölüm beğen.

Kırk bir buçuk maşallah: Nazar değmesin.

Kırıp sarmak:  Çeşitli yerlerden bulduğu parayı bir araya getirmek.

Kıran girmek:  Öldürücü hastalığın yayılması. /  Daha önce bulunan bir nesne bulunmamak.

Kırk kargaya bir sapan: Birçok kişinin paylaşacağı küçük bir nesne.

Kırk öksüzle bir mağarada mı kaldı:   O denli çaresiz mi kaldı?

Kırıp geçirmek:  Kırdığı koz kırkı aşmak:  Yaptığı yanlış işlerin sayısı çok olmak.

Kılık kıyafet, köpeklere ziyafet:  Üstü başı pis.

Kılına hata gelmemek:  En küçük zarara bile uğramamak.

Kıtlıktan çıkmış gibi yemek: Doymaz bilmezcesine yemek.

Kıyamet gibi (kadar):  Pek çok.

Kıyameti koparmak:  Aşırı derecede bağırıp çağırmak.

Kıtlıkta elinde buğday bulunmak: Kimsede bulunmayan şeye sahip olmak

 


K Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 K Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları



 

Kabak tadı vermek: Bıktırıcı olmak.

Kadınlar hamamına dönmek: Herkesin konuştuğu çok sesli bir ortamda oluşmak.

Kabul olunmayacak duaya âmin demek: Olmayacakmış şeye olacakmış gibi inanmak.

Kaderine küsmek: Şanssızlığından dert yanmak.

Kabak başına patlamak Çok kişi olduğu halde olaydan sadece bir kişinin zarar görmesi.

Kaç para eder: Neye yarar?

Kabak çıkmak: Ham, kelek, olgunlaşmamış çıkmak.

Kabuğuna çekilmek: Dışarı ile ilgisini keserek kimseyle görüşmemek.

Kaçmaktan kovalamaya vakti olmamak: Çok önemli işleri olduğundan başka işler ile ilgilenememek.

Kabasını almak: Bir şeyin göze batan  pürüzlerini gidermek.

Kabak çiçeği gibi açılmak: Sıkılgan birinin kısa zamanda serbest hareketler yapmaya başlaması.

Kabir suali sormak: Çok ayrıntılı sorular sormak.

Kalıbı dinlendirmek: Ölmek

Kalır yeri olmamak: Hangi bakımdan olursa olsun, birinden aşağı durumda olmamak.

Kafa büyük içi boş, tut kulağından çifte koş: Öküz gibi akılsız anlamına gelir.

Kafasına koymak: Bir şeyi yapmaya karar vererek zamanını beklemek.

Kafese koymak: Birini tuzağa düşürüp ondan yararlanmak.

Kafası almamak: Olabileceğine inanmamak

Kafa tutmak: Boyun eğmemek.

Kafasını vura vura: Zorla.


Kafadan atmak: Bir konu hakkında inceleme yapmadan gelişigüzel konuşmak.

Kafayı üşütmek: Delilik belirtisi göstermek.

Kafası durmak: Yorgunluktan düşünemez duruma gelmek.

Kafdağı’ndan  kar bağışlamak: Olmayacak bir konuda  söz vermek.

Kağıt üzerinde kalmak: Yapılmak üzere yazılmış olan şeyin uygulanmaması.

Kafayı yere vurmak: Uyumak için yatmak.

Kaldı ki: Şu  da var ki.

Kalıbını basmak: Bir şeye bütün içtenliği ile  tanıklık etmek.

Kaleme almak: Bir konuyu yazmak.

Kahır yüzünden lütfa uğramak: Birine yapılan kötülüğün bir başkasının işine yaraması.

Kalbini açmak: Duygu ve düşüncelerini söylemek.

Kalıp kıyafet yerinde : Üstü başı düzgün, iyi.

Kaleminden kan damlamamak: Çok güzel ve etkili bir yazı yazmak, duygulu yazmak.

Kalburla su taşımak: Verimsiz bir işle uğraşmak.

Kalbine göre: Başkasının beslediği duyguya göre.

Kalbinde alası karası bulunmamak: Temiz insan olmak, iyi yürekli olmak.



Kaleyi içeriden fethetmek: Elde edilmek istenen şeyi, sonuç kendisine dayanan kişi ile anlaşarak elde etmek.

Kaleme gelmemek: Yazılacak şeylerden olmamak.

Kalbini kırmak: Birini incitecek söz ve davranışlarda bulunmak.

Kalayı basmak: Ağır bir şekilde küfür etmek, sövmek.

Kalıbının adamı olmamak: Göründüğünden beklenilen insan çıkmaması.

Kalbi olmamak: Merhametsiz, acımasız olmak.

 

Kambur kambur üstüne: Bir zorluk üstüne bir zorluk daha geldi.

Kan revan içinde: Her tarafı kan olmuş.

Kan ter içinde kalmak: Sırılsıklam ter içinde olmak.

Kan tutmak: Kan görünce bayılmak./  Ansızın ölmek.

Kanadı altına almak: Koruyuculuğu altına almak.

Kana kan istemek: Ölüme karşılık ölüm istemek.

Kan yutturmak:  Bir iş oluncaya dek o işi yapana çok sıkıntı çıkarmak.

Kanadı altına almak: Koruyuculuğu altına almak.

Kan olmak: Aralarında kan davası olmak.

Kan oturmak: Sıkıştırma sonucu vücudun bir yerinden kan sızıp biriktirmek.

Kan gövdeyi götürmek: Çok insanın öldürülmesi.

Kan çekmek: Kişiliğinin ya fiziki görüntüsünün ana ya da babaya çekmesi.

Kan akıtmak: Adak karşılığı bir hayvanı kesmek.

Kan alacak damarı bilmek: Nereden ya da kimden çıkar sağlayacağını bilmek.

Kanı kaynamak: Çok sevmek.

Kanı pahasına:  Yaşamını tehlikeye atarak.

Kancayı takmak:  Birine kötülük yapmaya girişmek.

Kanı kurumuş:  Acıma duygusu kalmamış.

Kandilde yağ kalmadı:  İşi devam ettirecek güç bitti.

Kanına dokunmak: Zoruna gitmek, sinirlenmek.

Kanını emmek: Acımasızca sömürmek.

Kanını içine akıtmak:  Acısını ve üzüntüsünü kimseye söylememek.

 Kanını (İliğini)  kurutmak: Birine çok sıkıntı vermek.

Kanıyla ödemek: Yaptığı iş hayatına mal olmak.

Kanını su etmek:  Aşırı özveride bulunmak.

Kanlı bıçaklı olmak:  Birbirini öldürecek kadar düşman olmak.

Kantarın topuzunu kaçırmak:  Aşırılığa varmak.

Kapıdan koyuvermek: Birdenbire salıvermek.

Kapıdan kovulsa bacadan girer:  Yüz verilmemesine rağmen  yine de sırnaşır, yüzsüzleşir, gitmez.

Kapağı atmak: İstediği daha iyi bir yere geçmek.

Kanı kaynamak: Çok sevmek.

Kan gütmek: Yakınını öldüren kişiyi öldürme peşinde olmak.

Kanına girmek:  Birini öldürmek./  Bir şeyi ziyan etmek.

Kapanın elinde kalmak: Bir şeyden çabuk davrananların faydalanması.

Karanlığa kurşun sıkmak:  Rastgele davranışta bulunmak.

Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu: Olağan göründüğüne aldanmayın, sonradan böyle olmadığını göreceksiniz.

Karalar bağlamak: (giymek):  Bir üzüntü dolayısı ile kara kıyafetlere bürünmek.

Karada ölüm yok: Artık hiç bir zorlukla karşılaşmadan işini devam ettirir.

Karadeniz’de gemilerin  mi battı?: Öyle derin derin düşünecek ne var?

Kapıyı büyük açmak: Bir işte çok masraflı bir yol tutmak.

Karaca, kuruca, gönlüme görece: Başkaları çirkin olduğunu söylese de umrumda değil çünkü ben seni seviyorum.

Karabatak gibi: Bir görünüyor, bir yok oluyor.

Kapıyı kırıp odun etmek: Çok sıkışık durumdan kurtulmak için en kıymetli  malını gözden çıkarmak.

Kapıyı açmak: Asıl konuya girmeye hazırlayıcı söze başlamak/ Bir işe başlayarak başkalarına örnek olmak.

Kapısını aşındırmak: Evine çok gidip gelmek.

Kapısı açık olmak: Evinin her misafire açık olması.

Kapıda büyümek: Evinde hizmet, eğitim görüp yetiştirmek.

Kapısını yapmak: Daha sonra istenecek bir şey için önceden hazırlık yapmak.

Karanlıkta göz kırpmak: Anlamasını istediği kimse tarafından anlaşılamamak.

Karşı koymak: Engel olmaya çalışmak.

Karda gezip izini belli etmemek: Yaptığı uygunsuz işi, kimseye sezdirmeden yapmak.

Karşı durmak: Direnmek.

Karşı gelmek: Boyun eğmeyip başkaldırmak.

Karşı karşıya: Biri ötekinin karşısında.

Karşı çıkmak: Bir düşünceye katılmamak./  Gelenleri karşılamaya gitmek.

Karnından söylemek:  İşitilmeyecek seviyede hafif sesle konuşmak.

Karnım tok: Bu gibi sözleri dinlemeye ihtiyaç duymuyorum.

Karnı zil çalmak: Aç olmak, çok acıkmış olmak.

Karnı tok sırtı pek: Rahat bir hayatı ve geçimi var.

Karda gezip izini belli etmemek: Yaptığı uygunsuz işi, kimseye sezdirmeden yapmak.

Kardeş değil kara taş: Duygusu olmayan kardeş.

Karga derneği:  Budala kişiler topluluğu.

Karnı karnına geçmiş: Zayıflıktan karın bölgesi içine geçmiş.

Karnı burnunda: Doğumu yaklaşmış kadın.

Karışılanı görüşeni olmamak:  İşine karışanın olmaması.

Kargayı bülbül diye satmak: Çirkini güzel diye göstermeye çalışmak.

Karga tulumba etmek: Birkaç kişi, bir kişiyi kol ve bacaklarından tutup kaldırmak.

Karıncanın kavmi çıkmış, o da bir ayağı yok: Güçsüz olan kişiye kendinden daha güçsüz birinin yardım etmesi anlamında söylenmiş deyimdir.

Karınca duası gibi: Küçük, karışık, okunaksız yazı.

Karınca kararınca: Gücünün yettiğince.

Kazık kadar: Çocuk değil, kocaman adam.

Kazık atmak: Bir malı ederinden pahalıya satmak.

Kazı koz anlamak: Söylenen şeyi yanlış anlamak.

Kazan kazana dibin kara demiş, tavanında da gülmeden aklı gitmiş: Başkasının ayıplayıp güldüğü şey kendinden de var.

Kavga çıkarmak: Kavgaya yol açacak davranışlarda bulunmak.

Kaşlarını çatmak: Kaşlarını birbirine yaklaştırarak kızgınlığını belli etmek.

Kaşıkla toplayıp kepçeyle dağıtmak:  Zor kazanıp kolay harcamak.

Kaşık atmak: İştahla yemek.

Kaşıkla aş verip sapıyla göz çıkarmak: Bir yandan iyilik yaparken, diğer yandan da onu yerle bir edecek kötülükte bulunmak.

Kaşla göz arasında: Çok kısa bir zaman içinde.

Kaş yapayım derken göz çıkarmak: Küçük bir iyilik yapayım derken büyük zarar vermek.

Kasıp kavurmak: Ortalığı büyük zarara uğratmak.

Karşıdan bakmak: Bir işe karışmayarak uzaktan izlemek.

Karşısına dikilmek: Gelip karşısında durmak.

Kar yağdı, iz örtüldü: Kötülükler kapandı, görünmez oldu.

Kavuk sallamak: Dalkavukluk etmek.

Kazan kaldırmak: Topluca ayaklanmak.

Kazdığı kuyuya kendi düşmek: Başkası için hazırladığı tuzak, kendi ayağına dolaştı anlamında kullanılan deyimdir.

Kazık yemek: Kandırılarak bir şeyi değerinden pahalıya satmak.

Kazık yerini buldu, tokmağa gerek yok: Söz gereken etkiyi yaptı, başka yaptırıma gerek yok.

Keçeden topuz: Uyduruk, aldatıcı güç aracı.

Kel kız,  teyzesinin saçıyla övünüyor: Kendinden bulunmayan şeyin  yakınlarında bulunması ile övünüyor.

Kel kâhya: Kendi iş beceremediği halde herkese iş buyuran.

Kel başa şimşir tarak: Züğürt birinin , durumu ile çelişen pahalı şeyler alması.

Kefeni yırtmak: Ölüm tehlikesini atlatmak.

Kediyi camiye mütevelli yapmak: Hırsıza çalma kolaylığı sağlamak.

Kedi olalı bir fare tuttu:  İlk kez bir işte başarılı oldu.

Kedi ne, budu ne?:  Güçsüz, varlıksız kişi olduğu için, yapacağı iş ya da vereceği şey de büyük olamaz.

Kedi gibi dört ayak üstüne düşmek:  En zor durumlardan, en güç durumlardan bile zarar görmeden kurtulmak.

Keçileri kaçırmak: Aklını yitirmiş gibi olmak.

Kedi ciğere bakar gibi bakmak:  Hayran kaldığı şeye büyük bir istekle bakmak.

Keçeyi suya attık, çıkan yerini taşlıyoruz:  İşimiz bozuldu ve işimizi düzeltme imkanımız da yok.

Kazın ayağı öyle değil: İş senin bildiğin gibi değil.

Keçeden topuz: Uyduruk, aldatıcı güç aracı.

Keçeyi sudan çıkarmak: Durumunu düzeltip iyi sonuca ulaşmak.

Keçe kepeneğe gümüş düğmeler:  Değersiz nesneyi, pahalı süs eşyaları ile  süsleme.

 Kendi kendini yemek:  İşler istediği gibi gitmeyince kişinin  sürekli üzüntü içine girmesi.

Kendi hâlinde: Kimsenin işine karışmaz.

Kendi gelen: Kendiliğinden ele geçen yararlı şey.

Kendi havasında olmak: Hoşlandığı işi yapmak.

Kendi gözündeki merteği görmez, elin gözündeki çöpü görür:  Kendinin büyük kusurlarına bakmadan başkalarının küçük kusurlarını bulmaya çalışır ve onlarla uğraşır.

Kendi derdine düşmek: Kendi sıkıntısından  başka şeyle uğraşamamak.

Kendi kendine gelin güvey olmak: Başkasıyla birlikte kararlaştırılması gereken işi kendi başına tasarlayıp olmuş saymak.

Kel kızım saçlı diye ağlamak:  Aslında değerli olmayan şey kaybolunca değerliymiş gibi üzülmek.

Kelle kulak yerinde Bedensel olarak gösterişli

Kelle görünmek: Kusuru ortaya çıkmak.

Keli körü toplamak: Sakat, işe yaramaz kimseleri toplamak.

Kelleyi koltuğa almak:  Ölümü göze alarak bir işe kalkışmak.

 

Kitaba el basmak: Yemin etmek.

Kitaba uydurmak: Yasal olmayan bir işi yasalmış gibi gösterecek bir yol  bulmak.

Koltuğuna sığınmak: Birinin koruyuculuğuna sığınmak.

Koltuk değneyiyle: Başkasının yardımıyla.

Koltukları kabarmak: Kendisinin ya da bir yakınının övülmesinden kıvanç duyup büyüklenmek.

Koluna girmek: Birilikte yürümek üzere kolunu, birinin koltuğu altından geçirmek.

Kolları sıvamak: Bir işe hazırlanmak.

Kollarını açmak:  Kucaklamaya hazır olduğunu göstermek veya bildirmek.

Kolayını bulmak: Kolayca yapma yolunu bulmak.

Kof çıkmak: Beklendiği gibi çıkmamak.

Kokusu çıkmak: Gizlice yapılan iş herkesçe anlaşılmaya başlamak.

Kol gezmek:  Gücünü ve etkinliğini sürdüren bir durum göstermek.

Kolayını bulmak: Kolayca yapma yolunu bulmak.

Kolayına gelmek: Böyle yapmayı daha kolay bulmak.

Kol kanat germek (olmak):  Birini koruyuculuğu altına almak.

Kokusunu almak: Gizli tutulan bir şeyi sezmek.

Kocaya vermek: Kızı ya da kadını bir erkekle evlendirmek.

Kocaya varmak: Evlenmek.

Kolaçan etmek: Çevreyi dolaşıp ne olup bittiğini anlamak.

Koltuk vermek: Birini yüzüne karşı övmek.

Kemer sıkmak: Tutumlu bir hayata katlanmak.

Kelle götürür gibi:  Çok hızlı giderek.

Kem küm etmek: Verecek cevap bulamayınca, anlaşılmayan sözler söylemek.

Kenar gezmek:  Yaklaşmadan uzakta durmayı tercih etmek.

Kendi çalıp kendi oynamak:  Konuyu ilginç duruma getirdiği halde , işine kimseyi karıştırmayıp ortalığı telaşa vermek.

Kendini göstermek: Beğenilecek özelliklerini sergilemek.

Kendini dinlemek: Önemsiz rahatsızlıkları büyütmek.

Kendini dev aynasında görmek: Kendini çok büyük bir adam saymak.

Kendini bilen: Onurunu koruyan.

Kendini bırakmak: Fiziğine, giyim kuşamına artık önem vermemek.

Kendini bulmak: Durumunu düzeltmek. / Kişiliğini kazanmak.

Kendini alamamak: Kendini tutamayıp yapmak.

Kendini ateşe atmak:  Tehlikesi bilinen bir işe girişmek.

Kendini ağıra satmak: Yapması istenen işi birçok istekten sonra kabul etmek.

Kendini atmak: Hemen gitmek.

Kendini dar atmak: Güçlükle ve acele olarak bir yere sığınmak, kaçmak.

Kendine yedirememek: Başkasının kendine yaptığı  işi onur kırıcı bularak tepki göstermek.

Kendine gelmek:  Düşünebilecek duruma gelmek.

Kendinden pay biçmek:  Kendi durumu ile karşılaştırmak.

Kendinden geçmek: Bayılmak. / Uyuyakalmak./ Coşkuya kapılmak.

Kendinde olmamak: Düşünebilecek durumda olmamak.

Kendi payıma:  Ben olsam , düşünceme göre gibi anlamlara gelir.

Kendi yapıyla kavrulmak:  İhtiyaçlarını kendi imkanları ile sağlamak.

Kendini toplamak: Durumunu düzeltmek.

Kendini kaybetmek:  Öfkesinden ne yaptığını bilememek.

Kendini kaptırmak: Uğraştığı işin etkisinden  kendini kurtaramamak.

Kendini tutamamak: Bir durum karşısında sessiz kalmayı başaramamak.

Kestirme cevap: Kısa ve kesin cevap.

Ket vurmak: Engel olmak.

Keyfi yok: Hasta

Keyfi gelmek: Neşelenmek.

Keyfi kaçmak: Neşesi kaçmak.

Keyfi oluncaya kadar: Razı oluncaya dek.

Keyfini çıkarmak: Bir işi ya da durumu eğlenceli duruma getirmek.

Keyfinin kâhyası olmamak: Dilediğini yapmasına engel olma hakkı olmamak.

Kestane kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş: Kendisini yetiştiren, koruyan kişi beğenmemiş.

Kesenin ağzını  açmak: Bol para harcamak.

 Kesenin dibi görünmek: Paranın tükenmesi.

Kesesine bir şey girmemek: Durumdan yararlanmamak.

Kesip atmak: Kesin konuşmak.

Kesip attığı tırnak olamamak: Söz konusu kişiden değerce çok aşağı olmak.

Kendini vermek: Bütün gücünü bir şeyi yapmaya adamak.

Kene gibi yapışmak: Yararlandığı kişinin yakasını bırakmamak.

Kendini naza çekmek: Kendinden beklenen işi yeniden istenmedikçe yapmamak.

Kerameti kendinden bilmek: Başka bir etkenle kavuştuğu iyi durumu kendi çabası ile elde etmiş saymak.

Kırk yılda bir: Pek seyrek olarak.

Kırk yılın başı: Pek uzun zaman sonra ilk kez.

Kıtlığına  kıran girmek: Bir şey ortadan çekilip bulunmaz olmak.

Kıssadan hisse:  Anlatılan olaydan ders çıkarmak.

Kıt kanaat geçinmek:  Yoksulluk içinde  ve güç geçinmek.

Kısmetini ayağıyla tepmek: Elde edeceği iyi durumu, değerlerini bilmeyerek istememek.

Kırklara karışmak: Artık ortalarda görünmez olmak.

Kırkı çıkmak:  Doğumun üzerinden kırk gün geçmek.

Kırkından sonra azmak (saz çalmak):  İleri yaşta yapmaması gereken şeyleri yapmak.

Kırk yılın çarşambası bir araya gelmek:  Ayrı ayrı yapılması gereken işler bir arada yapılır durumda olmak.

Kısa kesmek: Sözü uzatmamak.

Kısa tutmak: Bir şeyi gereken uzunlukta ya da genişlikte ele almamak.

Kısmeti çıkmak: Evlenmek üzere bir kızın bir erkek tarafından istenmesi.

Kıtı kıtına: Tam yetecek kadar.

Kıtır atmak: Yalan söylemek.

Kilo almak: Şişmanlamak

Kilo vermek: Zayıflamak.

Kim bilir: Belli değil.

Kirişi kırmak: Kaçmak

Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek: Kimsenin haber olmadığı utanılacak şeylerini herkese söylemek.

Kimi kimsesi olmamak:  Hiç akrabası, koruyucusu bulunmamak.

Kime ne?: Kimseyi ilgilendirmez.

Kim kime dum duma:  Kalabalık içinde kimse kimseyle ilgilenmiyor.

Kime niyet, kime kısmet: O  faydalansın  diye hazırlanan şey ona değil, başkasına yaradı.

Kimsenin tavuğuna kış dememek:  Kimsenin işine karışmamak.

Kimin arabasına binerse onun türküsünü çığırmak:  (düdüğünü çalmak):  Kimden çıkar görürse, ona yaranmaya çalışan kimseler için kullanılan deyimdir.

Kimi kimsesi olmamak: Hiç akrabası, koruyucusu olmamak.

Kim vurduya gitmek:  Boşu boşuna ölmek/ Kimin vurduğu belli olmamak/ Hiç bir suçu olmayan kişinin arada kaynaması.

Kız kaçırmak: Bir kızı zorla yakalayıp uzak yerlere götürmek.

Kızağa çekmek: Birini etkinlik gösterdiği işten alıp çalışmayı gerektiren işe vermek.

Kız vermek: Kişinin kendi kızını bir aileye gelin olarak vermesi.

Kızarıp bozarmak: Utançtan renkten renge girmek.

 Kızım sana söylüyorum, gelinim sen de dinle: Düşüncemi en yakınımdakine söylüyorum ama aslında mesaj vermek istediğim kişi en yakınımdaki değil, diğeridir.

Korktuğu başına gelmek:  Olmasından korktuğu iş gerçekleşmek.

Koyduğum yerde otluyor:  Uzun zaman hiçbir ilerleme sağlamadı.

Koydunsa bul:  Bulunduğu yerden yitmiş.

Kozunu kaybetmek:  Karşısındakine istediğini yaptırabilme olanağını yitirmek.

Koyun yaşı kadar yaşı kalmak:  Her an ölebilecek yaşlılıkta olmak.

Koyuversem pekmez dökülür, koyuvermesem belim bükülür:  Sakıncalı bir ikilem karşısındayım.

Kök söktürmek:  Birine yaptığı işte zorluk çıkarmak.

Koyun kaval dinler gibi dinlemek:  Hiçbir şey anlamadan dinlemek.

Kökten sürme: Meslekten yetişme.

Kör değneğini beller gibi: Tutumunda bir yenilik, değişiklik yok.

Köprüleri atmak: Girişilen işten caymayı olanaksızlaştıran  bir durum yaratmak.

Köpeksiz köy bulmuş da çomaksız geziyor:  Kendisine engel olacak kimse olmadığı için istediği işi yapıyor.

Köpeğin ağzına kemik atmak:  Belalı birini susturmak için ona çıkar sağlamak.

Kozunu paylaşmak:  Aradaki anlaşmazlığı üstün gücüne dayanarak sona erdirmek.

Köküne kibrit suyu dökmek:  Bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok etmek.

Köprünün altından  çok su geçti: Koşullar ve durum değişti.

Körün istediği tek göz, Allah verdi iki göz: İstediği şey fazlası ile eline geçti.

Kör kadı: Doğruyu herkesin yüzüne söyleyen kişi.

Kör dövüşü: Düzensiz, birbirine uymaz çabalar.

Kör kör parmağım gözüne: Bunu görmemek için kör olmak gerek.

Kör topla: Yarım yamalak.

Köşe kapmaca oynamak: Birbirini arayıp durmak.

Köşeyi dönmek: Züğürtlükten kurtulup zengin olmak.

Kötü kötü düşünmek:  İçinden çıkılmaz bir durum içine girmek.

Kötü yola düşmek:  Uygunsuz işler yapmak.

Kraldan çok kralcı olmak:  Birinin davasını ondan çok savunmak.

Kulağı delik:  Olup bitenleri çabuk haber alan.

Kulağı kirişte:  Söylenecek sözü ya da gelecek haberi her an bekleyen.

Kulağı elinde!: Müjde!

Kötü yüz olmak: Kötü bir amaç gütmediği halde incitici bir davranış yüzünden dostuyla arası açılmak.

Kötü kişi olmak:  Kötülük yapmayı düşünmemesine karşın davranışlarıyla birilerinin düşmanlığını üzerine çekmek.

Köşeye sıkışmak: Güç bir duruma gelmek.

Kösteği kırmak: Çocuğun yürümeye başlaması./ Bağlı bulunup bir türlü ayrılamadığı yerle ilişkisini kesmek.

Kulağına çalınmak: İşitmiş olmak.

Kulağına girmek: Söylenenlere önem vermek.

Kulağına kar suyu kaçma:  Rahatını kaçıran bir haber işitmek.

Kulağına söylemek: Fısıldamak.

Kulağını açmak: Söylenene dikkat çekmek.

Kulağını çınlatmak: Birini anmak, birinden söz etmek.

Kulağına küpe olmak: Başına gelen işten unutamayacağı bir ders çıkarmak.

Kulakları paslanmak: Uzun zamandır müzik dinlememiş olmak.

Kulakları dolmak: Bir şeyi çok dinlemekten usanç gelmek.

Kulakları çınlasın: Onu güzel duygularla anıyoruz.

Kulak kabartmak: Belli etmemeye çalışarak dinlemek.

Kulak kesilmek: Bütün dikkatiyle dinlemek.

Kulak vermek: İyi anlamak üzere dinlemek.

Kulak ardı etmek: İşitmemiş gibi davranmak.

Kulağını açmak: Söylenene dikkat çekmek.

Kulağına koymak: Sırası geldiğinde anımsaması için  birine bir şey söylemek.

Kulak dolgunluğu:  Tam ve sağlam olmasa da işiterek edinilmiş bilgi.

Kulak misafiri olmak:  Yakınında konuşulanları dinlemek.

Kulak kesilmek: Bütün dikkatiyle dinlemek.

Kulaklarını dikmek:  Hayvanın dikkat kesilmesi

Kulaklarını tıkamak: Dinlemek istememek.

Kulaktan âşık olmak: Anlatılanlarla birine ya da bir şeye aşırı sevgi beslemek.

Kulaktan dolma: Şundan bundan dinleyerek edinilen bilgi.

Kulaktan kapmak: Okuyarak değil, söylenenleri dinleyerek bilgi edinmek.

Kulaktan kulağa:  Birini ötekine söyleyerek.

Kulp takmak: Kusur bulmak.

Kumpas kurmak:  Birini tuzağa düşürecek gizli bir iş düzenlemek.

Kurdu koyunla barıştırmak: Düşmanlığı ortadan kaldıran adil  bir yönetim kurmak.

Kursağında ekmeği bulunmamak:  Onun besleyip büyüttüğü kişi olmak.

Kurşuna dizmek: Kurşun sıkarak birinin hayatına son vermek.

Kurt masalı okumak:  Uzun sözlerle inandırıcı olmayan gerekçeler ileri sürmek.

Kuru tahtada kalmak: İçi eşyasız evde oturmak zorunda kalmak.

Kuru başına kalmak: Kimsesiz kalmak.

Kurtlarını dökmek:  Çoktan beridir özlediği şeyi bolca yapmak.

Kurşun dökmek:  Nazardan korunsun diye kapta eritilen kurşunu başın üstündeki su dolu kaba dökmek.

Kuş kadar canı olmak: Küçük ve güçsüz bir yaratık olmak.

Kuşsütünden başka her şey var: Her türlü yiyecek var.

Kuş mu konduracak?: Yapacağı şey görülmemiş bir sanat  yapıtı mı olacak?

Kuşsütüyle beslemek: En değerli besinle gereği gibi beslemek.

Kuş uçmaz, kervan geçmez: Kimsenin uğramadığı ıssız ve sapa bir yer.

Kuş uçurtmamak: Kimsenin geçmesine olanak vermeyecek önlemler almak.

Kuşa benzemek: Güdük, biçimsiz bir durum almak.

Kuyruğa girmek:  Sıraları geldikçe işlerini görmek için  arka arkaya dizilmek.

Kuyruğu dikmek. Koşmaya, bulunduğu yerden uzaklaşmaya çalışmak.

Kuyruğu kapana kısılmak: Kendini kolay kurtarmayacağı bir duruma düşmek.

Kuyruğuna basmak: Birini incitip saldırmasına yol açmak.

Kuyruğunu kısmak:  Korkup sinmek.

Küçük dilini yutmak: Çok şaşmak.

Kuzu postuna bürünmek: Öyle olmadığı halde kendini zararsız ve uysal göstermeye çalışmak.

Kuyruğunun almadığı yere başını sokmak: Olmayacak işi yapmaya çalışmak.

Kuyruğunu kıstırmak:  Birini kımıldamayacak duruma getirmek.

Kuyruğuna basmak: Birini incitip saldırmasına yol açmak.

Kül yutmamak: Oyuna gelmemek.

Külah giydirmek: Oyun etmek.

Külah kapmak: Açıkgözlülükle önemli bir işe yerleşmek.

Külahıma anlat: Söylediklerine inanmıyorum.

Külahını önüne koyup düşünmek:  Olup bitenlerden ders çıkarmak.

Külahı ters giydirmek:  Kurnaz olanı aldatacak kadar kurnaz olmak.

Külahları değiştirmek:  Araları bozulmak.

Külünü göğe savurmak: Yok edip hiçbir şey bırakmamak.

Küplere binmek: Çok öfkelenmek.

Küpünü doldurmak: Eline geçen fırsattan yararlanarak çok para biriktirmek.

Kütüüne balta değmemiş olmak: Varlıklı olmasına karşın iyilik yapmamış olmak.

Külahını önüne koyup düşünmek: Olup bitenlerden derr çıkarmak.

Küçük düşürmek: Bir söz ya da davranış nedeniyle utanacak duruma gelmek.

Kül olmak: Varını yoğunu yitirmek/  Bir acıdan dolayı üzülmek

Külah giydirmek: Oyun etmek

 

 

 

 

 

 

 

 

K Harfi İle İlgili Fazla Bilinmeyen Atasözleri ve Anlamları

 K Harfi İle İlgili Fazla Bilinmeyen Atasözleri ve Anlamları


 

Kabahat samur kürk olsa, kimse üstüne almaz:   Ceza almamak için kimse suçu ben işledim demez.  Suç işlememeli, bir suç işlediğimiz  zaman ise bunu asla başkaları yapmış gibi göstermemeli, insanlara iftira atmamalıyız.


 

Kelle sağ olsun da külah bulunur: İnsan sağlıklı olsun da iş  her türlü bulunur, para her türlü kazanılır.

 

 

Keçinin uyuzu , çeşmenin gözesinden  (gözü) içer suyu:  Keçi biraz aksi ve inatçı hayvandır. Kimi pis kimseler de  durumlarına bakmadan en iğrenç şeyleri yaparlar, tiksindirici hareketlerde bulunurlar.

 

 

Kadının fendi erkeği yendi:   Kadınlar cilve yaparak naz yaparak erkeği çabuk kandırıp erkeklere istediklerini yaptırırlar. İşte bunun için duygulara egemen olmalı, daha sonra pişman olunacak hatalar yapılmamalıdır.





Kar kutuda, para pintide eğleşir:   Güneşin girmediği yerde kar da durmaya devam eder. Parasını yemeyi bilmeyen kimselerin de parası tükenmez ve para sahibinde kalır. Para biriktirmek için boğazımızdan kesmemeliyiz ve pintilik yaparak kendimizi ihmal ederek hiç bir fayda sağlamayız.


 

Kardeşten karın yakın, kulaktan burun yakın:  İnsan eşi ile bir bütündür. Eşimizle hayatımız ömür boyu sürdüğü için onunla kardeşten daha samimi ve daha yakın oluruz.


 

Kırk dereyi bir tepe( belen) keser:   Derelerin sayısı fazla olsa da  tepeye çıkılınca derenin yönü de değişir. Nitelikli ve istikrarlı kimseler  niteliksiz ve kararsız çok kişiyi geri püskürtebilir.


 

Keserin tıkırtısı  gündeliğe  göredir:  Gündelik çalışan işçi insanlarımız aldığı gündeliğe göre çalışır. Çalıştırdığımız kimselerin hakkını zamanında ve tam olarak vermeliyiz.  Böyle yaptığımız zaman sonuç da güzel olur. Verimli bir iş çıkmış olur.

 


Kedinin gideceği yer samanlığa kadardır:   Kedi kaçsa bile en fazla samanlığa kadar gider. Suçlu kimseler ise ne kadar kaçarsa kaçsın kendi tanıdığı çevreden fazla uzaklaşamaz. Bunun için de suçlu kimseler kendi çevrelerinde aranmalıdır, çok uzağa kaçamazlar.

 


Kırk yıl yağmur yağsa,  mermere geçmez:   Mermer yağmur ve neme dayanıklıdır. Onun için yağan yağmur mermerin yapısına zarar veremez.  Kararlı ve dayanıklı kimseleri de kimse baş koyduğu yoldan geri çeviremez.


 

Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş:  Koşullar ne olursa olsun, ecel gelmeden hayata veda edilmez. Kişi ancak eceli geldiği zaman yaşamını kaybeder. Salgın, bulaşıcı hastalık olsa bile kişinin eceli gelmediyse o kişi vefat etmez.

 

Kocamış tilki  faka basmaz:  Deneyimli tilki kolay kolay tuzağa düşmüş. Yaşlı , bilgili ve deneyimli kimseler de  tuzağa düşmez ve işlerini iyi yaparlar.

 


Kiraz güzelliğine mağrur olduğu için  kurtlanmış: Kiraz ne kadar güzel olursa  zamanla kurtlanabilir. Kendini beğenen , güzel olan kimseler de böyle olmaya devam ettiği sürece yalnız kalırlar ve çevrelerinde kimse kalmaz.

 


Kişi anasından üryan doğar: Her insan doğuştan çıplak doğar ve her insan eşit olarak dünyaya gelir.  İşte bunun için de kimse kimseye üstünlük sağlamamalı, insanlar dayanışma içinde olmalı, kimse aç ve açıkta bırakılmamalıdır.


 Kuşa süt olsaydı anasından olurdu:   Kuş süt ile karnını doyurmaz, süt ile karnını doyursaydı anası  onu beslerdi. Bize gerekli olan yardımları yakınlarımızdan görmediysek yabancı kimselerden hiç görmeyiz.


 

Kurdun adı çıkmış, tilki dünyayı yakmış: Kurdun adı bir kere kötüye çıkmış ve kötü olarak etiketlenmiştir. Oysa tilki kurnazlığı ile her işini halleder. Sinsi ve kurnaz kimselere karşı dikkatli olmalıyız. Onlar kurt sandığımız kimselerden daha tilki çıkabilir. Çünkü tilki bazen büyük zararı verir.