Yırtıcı Kuşlar Zamanı Kitabının Özeti

 

Yırtıcı Kuşlar Zamanı Kitabının Özeti


 Kitap; Başkomser Nevzat, yardımcıları Ali ve Zeynep, müdürleri Sabri, eski emekli amir  İlhami ve gelişen cinayetler ile başlar. Avla’da meydana gelen sel ve toprak kaymasının sonucu olarak bir ceset ortaya çıkar. İlk olarak köyün muhtarı ile görüşülür ve muhtar olayı abartarak Nevzat Komser'e anlatmaya başlar. İki kardeş arasındaki kavgadan bahseder ama muhtarın anlattıkları doğru değildir. Çünkü cesedin iki kardeş ile hiçbir ilgisi yoktur.  Muhtar;  kaptan lakablı kişinin kendisine toprağını satmadığı için kaptanın kardeşini öldürebileceğini söyler ve kaptana iftira atar. Oysa olayların bunlarla hiçbir ilgisi yoktur. Ceset bir polis memuruna aittir. O polis memurunun cesedi incelenir ve cesedin vücuduna giren kurşunların da Nevzat Başkomserin tabancasından çıktığı belli olur. Yıllar önce Nevzat Başkomser  ailesi ile ödül törenine gitmeye hazırlanırken eşi Güzide ve kızı Aysun arabaya binerler. Arabada henüz Nevzat Komser yoktur. O sırada araca bombalı saldırı düzenlenmiştir ve bombalı saldırıda Nevzat Başkomserin eşi Güzide ve kızı  Aysun hayatını kaybeder. Olayın şoku ile Nevzat aklını kaybeder ve hastaneye yatırılır. Doktor Nevrez Bey onunla çok iyi ilgilenir.


 Daha sonra Nevzat’a şok tedavisi uygulanır ve bundan dolayı da Nevzat geçmişteki olayları unutur. Nevzat tedaviden sonra iyileşmeye başlamıştır. Avla’daki olay geçmişte yaşadığı bu duruma tekrar gün yüzüne çıkarır ve geçmişi yavaş yavaş hatırlamaya başlayan Nevzat olayların peşine düşer. Başka bir yerde şehit edildiği düşünülen polis memurunun cesedi ortaya çıkınca olaylar başlar. Nevzat’ın ailesini kaybettiği yıllarda birisini evine girmiş, onun tabancasını almış, onun adına şok tedavi uygulaması kararını vermiştir. Nevzat, Ali ve Zeynep bir arada çalışmaya başlar ve Nevzat çocukluk arkadaşı olan Sabri Müdüründen şüphelenir, karısını ve kızını öldürenin Sabri müdür olduğunu düşünür. Bir de İlhami adında eski amir vardır. Emekli amir İlhami de Sabri'den nefret eder ve o adamdan her şey beklenir der. İlhami denen emekli amir çevresi çok geniş olan bir kimsedir. Nevzat başlarda ondan hiç şüphe duymaz. Daha sonra uyuşturucu kaçakçılığı yapan yabancı uyruklu Darkon adlı kişiyle uğraşmaya başlar. Bu arada Nevzat’a kısa aralıklarla suiskastlar düzenlenir ve bundan sağ çıkar Nevzat. Olaylar böyle devam ederken aslında suçlu olan kişinin İlhami olduğu ortaya çıkar. Emekli amir paraya yenik düşer ve uyuşturucu baronları ile işbirliği yapar ve bunu devlet adına yaptığını söyleyerek yaptığı ahlaksızlıklara ve cinayetlere kılıf uydurmaya çalışır. 


İlhami Nevzat’ın yeni hayat arkadaşı olan Evgenia ve evlatlık aldıkları küçük kızı Azez’i kaçırtır. Sonra Nevzat’ı da kaçırır ve  ve  ölen kendi kızını ve eşini ( öldürmek istemezdim diyerek olaylar kabul eder. O sırada eve bir bomba atılır. Darkon denen yabancı kişi ve İlhami arasında kavga başlar. Darkon ölür, daha sonra Nevzat kendini kurtarır ve kavga sırasında  İlhami’de ölür ve olaylar sonuca bağlanır. Tüm olayların suçlusu İlhami’dir. Janti Cemal’in, Sabri'nin hiçbir suçu yoktur. Nevzat çocukluk arkadaşı Sabri hakkında düşündüklerinden dolayı pişman olur ve üzülür. Evgenia ve Azez kurtulur  ve kitap mutlu bir sonla biter.


 Kitap hakkında kısa açıklama:

Ailesini katledenlerin peşinde maceradan maceraya koşarken, Nevzat ve ekibinin yaşadıkları olaylar bir 21. yüzyıl Türkiye'si portresi çiziyor. Yırtıcı Kuşlar Zamanı kitabında  Ahmet Ümit Türkiye'nin yıllardır mustarip olduğu toplumsal hastalıkların röntgenini çekiyor. Polislerin de kirli işlere bulaştığı, her polisin işini şerefi ile yapmadığı ama her şeye rağmen şerefli polislerin görevlerini hakkı ile yaptığı da çok güzel bir şekilde anlatılmıştır.

Bam Telimiz Dinleme Metni, Soruları ve Cevapları

Bam Telimiz Dinleme Metni, Soruları ve Cevapları 


Bu kadar zaman geçti. Barış Manço’nun yüreğindeki o barış şarkıları hala bitmiyor. Kemal Sunal’ın filmlerinden hiçbir kanal vazgeçemiyor. Zeki Müren dahil nice kayıplar verdiğimiz halde Manço ve Sunal  hepsinden farklı biçimde yaşatılıyor. Demek ki tam bam telimizden yakalamışlar bizi. Acaba neden? Nedeni basit. Öyle bir pisliğe saplanmışız ki. Barış Manço’nun şarkılarında şimdi artık ruhumuzu galiba yıkamaktayız. Gelenek, görenek, hatır, gönül, sevgi, saygı, sadakat hepsi var o şarkılarda.  Bayram, mendil, şeker, pide, simit, atasözü, vecize, bir fincan kahve ve bir yastıkta 40 yıl hepsi var. Yani bütün kaybettiklerimiz. Bunları derinden hissetmek tekrar ümit veriyor bana. İşte 3 Şubat'taki anma gecesi için gençliğin şimdiden kuyruğa girmesi ulusal bir benlik arayışıdır. Eğlenmek varken niye Barış Manço’ya akıyor bu gençlik niye bu kara sevda. Bizi silip süpüren o duygusuzluk selini elbette ki Barış Manço tek başına göğüsleyemezdi ama gençlik ona sırt veriyor. Sıradan bir nostalji değil bu iyi düşünün. Altında büyük anlam yatıyor.


 Beri tarafta Kemal Sunal vazgeçilmezliği ile beni bir kere daha ümitlendirdi. Yardımlaşmayı ve paylaşmayı, sonuna kadar dayanışmayı simgeleyen yürek ve vefa sergileyen, insaniyet aşılayan, hoşgörü dağıtan, vicdan ve izan sahibi saf ve temiz bir Anadolu çocuğu kibirle gurur arasındaki farkı ve maddiyatla maneviyat arasındaki uçurumu bütün filmlerinde işlemiş, kin ve husumete asla cevap vermemiş, derleyici, toplayıcı, barıştırıcı, en mühimi de  ibret verici bir delikanlı. Yani toplumda artık bulamadıklarımızı  dönüp dolaşıp yine onda arıyoruz. Bence aramaya devam edelim. Aramak yarı yarıya bulmak demektir. Anneler, babalar çocuklarına yine şabanı seyrediyorsun kaçıncı bu diye takılıyorlar ya kulak asmayın. çünkü göz ucuyla kendileri seyrediyorlar. Çünkü kendileri de arayış içindeler. Şaban her gece her evde yaşıyor. 


Bazen bir  aşk için servet yapıyor, bazen arkadaş uğruna canını tehlikeye atıyor. Bazen fedakar bir öğretmen, bazen affına sığınan muzip bir öğrenci, bazen de disiplinli bir polistir. Neleri kaybettiğinizi hatırlarsanız şimdi yüreğimizde gittikçe büyüyen Barış Manço ve Kemal Sunal özlemini çok iyi kavrarsınız. Evet muhtaç olduğumuz o güzellikleri barış şarkılarında ve Şaban filmlerinde aramaya devam….

 

Sorular ve Cevapları

1)  Barış Manço’nın şarkılarında ruhumuz neden yıkanmaktadır?

Cevap: Çünkü . Gelenek, görenek, hatır, gönül, sevgi, saygı, sadakat hepsi var o şarkılarda.  Bayram, mendil, şeker, pide, simit, atasözü, vecize, bir fincan kahve ve bir yastıkta 40 yıl hepsi var. Yani bütün kaybettiklerimiz.

2) Size göre  Barış Manço ve Kemal Sunal neden bu kadar  çok sevilmekte, dinlenilmekte ve izlenilmeye devam edilmektedir?

Cevap: Çünkü her ikisi de bizi bam telimizden yakalamıştır. Çünkü her ikisi de halkın dilinden anlayan, halkın içinden gelen, halkın sorunlarını en iyi şekilde bilen kimseler olduğu için.  Yani her ikisi de bizden biridir. Kendilerini halktan ayrı görmemişlerdir. Kibirli değillerdir, hoşgörülüdürler, insanları ötekileştirmemişlerdir. Bundan dolayı onlar halk tarafından çok sevilir ve sayılır.

 

3) Size göre bam teli ne demektir?

Cevap: Bam teli; bir konuda en hassas, en önemli noktayı ifade etmek için kullanılan bir deyimdir.

 

4)  Kemal Sunal’ın ve filmlerinin bu kadar çok sevilmesinin nedeni nedir?

 Çünkü Kemal Sunal; yardımlaşmayı ve paylaşmayı, sonuna kadar dayanışmayı simgeleyen yürek ve vefa sergileyen, insaniyet aşılayan, hoşgörü dağıtan, vicdan ve izan sahibi saf ve temiz bir Anadolu çocuğu kibirle gurur arasındaki farkı ve maddiyatla maneviyat arasındaki uçurumu bütün filmlerinde işlemiş, kin ve husumete asla cevap vermemiş, derleyici, toplayıcı, barıştırıcı, en mühimi de  ibret verici bir delikanlıdır.

 

5)  Barış Manço ve Kemal Sunal ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bu sanatçılarımızda samimiyet vardır, sevgi vardır, saygı vardır. Şarkılarında ve filmlerinde insanlığa mesajlar vardır, onlar bizden biridir, bizi en iyi şekilde yansıtan değerli sanatçılardır. Bunun için asla unutulmayacaklar ve yüreğimizde yaşamaya devam edeceklerdir.

Bir Öğrenci Olarak Kendinizden Memnun Olduğunuz Yönlerinizi ve Memnun Olmadığınız Yönlerinizi Açıklayınız

 

Bir Öğrenci Olarak Kendinizden Memnun Olduğunuz Yönlerinizi ve Memnun Olmadığınız Yönlerinizi Açıklayınız


Her çocuğun kendi ile ilgili sevdiği ve sevmediği huyları vardır. Ben de bir öğrenci olarak kendime göre olumlu ve olumsuz davranışlarım vardır, ya da huylarım vardır diyebilirim.


Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım,


Benim en sevdiğim yönlerim merhametli bir insan oluşumdur. İnsanları seviyorum, hayvanları seviyorum ve doğadaki her şeye saygı ile yaklaşıyorum ve her şeyi seviyorum. Empati yeteneğim yüksek bir insanım. İnsanların yaşadığı acıyı hissedebiliyorum ve bunun için kötü durumlar yaşayan arkadaşlarıma, yakın çevreme elimden geldiği kadar destek olmaya çalışıyorum. Arkadaşlarımla aram çok iyidir. Kin tutan bir insan olmadım ve olmayacağım da. Liderlik yönüm vardır ve bu yüzden insanları bir araya getirebiliyorum, onların arasını yapabiliyorum ve böylece daha etkili bir iletişim ortamı kurabiliyorum. Paylaşmayı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı çok seviyorum. Kötü alışkanlıklarım yok ama bazı yönlerimi sevmiyorum. Bunlardan biri de okuldan eve geldiğim zaman dinlenmeme rağmen ders çalışmak içimden gelmiyor. Annem ve babam bana güzel bir şekilde yaklaştığı halde yine de içimden çalışmak gelmiyor ve biraz zorla çalışıyorum ve bu yönümü sevmiyorum. Bu yönümü değiştirmek için daha sorumlu olacağım ve konfor alanımı terk edeceğim. 


İstemediğim bir şey olduğunda hemen suratımı asıyorum ve ailem de bu durumdan rahatsız. Bunu da değiştirmek isterim ama inşallah değiştirebilirim. Biraz dağını bir insanım, ödevlerimi bazen unutabiliyorum. Bu yönlerimi sevmiyorum. İnşallah bir gün daha olumlu yönde değişirim ve kendimi daha iyi geliştirme yolunda adımlar atabilirim.

Lo Kitabında Geçen Alıntılar

 

Lo Kitabında Geçen Alıntılar


 Lo kitabı mevsimlik tarım işçiliğiyle hayatını sürdüren bir anne ve babanın oğlu olan Yüksel'in hikâyesiyle hem dünya çapında mücadele edilen çocuk işçiliği sorununa dikkat çekiyor hem eğitimin önemi anlatılır. Kitap bir çocuğun okuma arzusunu, okuma aşkını dile getirir. Çevresindekiler onu anlamaz ama Lo eninde sonunda hayaline kavuşur. Kitap Şermin Yaşar'a ait güzel bir kitaptır.


Lo kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“Eğitim harika bir şeydi, seni zorluklardan kurtarıyordu.”

“Kimse beni anlamıyordu, anlamayacaklarını biliyordum. Kendimi anlatmaya uğraşmaktan vazgeçmiştim.”

“Benim hayalimi tutuyordu parmaklarının arasında. Mavi bir okul çantası vardı Çavuş'un elinde. Çadırdan içeri girince çantayı ters çevirdi. İçindeki her şey yere döküldü: kalemler, defterler, cetvel, boya kalemi, kalemlik, silgi, kalemtraş.. Bir tane de okul forması almıştı Çavuş o kadar güzeldi ki..”


"Sende kimsin, Lo" dedi beni görünce. Hem adımı biliyor, hem de kimsin diye soruyor. "Benim, Lo" dedim.”

"Biz sabah güneş doğar-doğmaz kalkarız. Sizin bildiğiniz gibi bir çalar saatimiz yok. Bizim çalar saatimiz bir insan. Her sabah güneşin doğuşuyla birlikte bizi uyandırmak için çadırlarımızın arasında dolaşıp bağırmaya başlar. Çavuşun çalar saatden tek farkı onu kapatamıyor oluşunuz."

"Şuradaki çuvalı kap da gel Lo." "Benim adım Yüksel." “Ne diyorsun Lo?" "Adım Lo değil, diyorum." “Çuvalı getir Lo.” Böyle... Ben diyorum Yüksel, bunlar diyor Lo.”

“Çavuş'un tabletli oğluna üzülüyordum. Bütün bir günü tablet başında geçiriyordu. Güneş görmemişti.”

"Bizim çadır alanımızda yirmi iki tane çadır var. İşte ben bu çadırlardan birinde doğdum. Doğduğum çadır kocaman bir dağa bakıyormuş. Annem benim hayatta o dağ gibi yükselmemi istiyormuş. Bu yüzden adımı Yüksel koymuş. İyide ben kendi kendime bunu nasıl yapayım? Tek başıma nasıl büyüyüp yükselip, yükselip, yükselip çadırların arasından geçerek bir dağ olabilirim ki?"

“Ne kadar okusam, ne kadar çalışsam, ne kadar öğrensem, araştırsam o kadar kâr...”


“Çocuklarınızı ziyan etmeyin lo, okula gönderin. Ne kadar okusalar o kadar kâr!”

Bizim için sandalyeye oturmak bir hayaldir. Çünkü yerler çok sert ve soğuk. Annem hep der ki "Eğer bir gün zengin olursam, sabahtan akşama kadar sandalyede oturacağım."

“Annem bazen bana çikolata alır, bazen de bisküvi. Ama her zaman değil. Çünkü her zaman alırsak tatlı olmaz diyor annem.”

Eğer Öğretmen Olsaydım Konulu Konuşma

 

Eğer Öğretmen Olsaydım Konulu Konuşma


Öğretmenlik çok özel ve anlamlı bir meslektir. Nasıl ki sanatçılar sanatını icra ederse öğretmenin sanatı da insan yetiştirmek, insanı topluma katmak, erdemli bireylerin geleceğimizi aydınlatmasını sağlamaktır. Öğretmen olmayı çok istiyorum çünkü bu mesleğin  çok anlamlı ve değerli bir meslek olduğuna yürekten inanıyorum. Çocukları sevmek, onlarla vakit geçirmek dünyanın en güzel duygusudur.


Sevgili öğretmenim, değerli dinleyiciler,


Eğer öğretmen olsaydım; öğrencilerimi koşulsuz severdim ve onların arasında hiçbir şekilde hiçbir zaman ayrım yapmazdım. Onları onlar olduğu için severdim. Onların önce iyi bir insan sonra da başarılı bir insan olmaları için elimden gelen her türlü özveriyi gösterir ve bundan asla kaçmazdım. Öğrencilerime yeni fikirler ve bakış açıları kazandırmaya çalışır, onların hayatına ufak da olsa dokunur, onların mutlu olmalarını sağlardım. Dersimi daha canlı hale getirmek için öğrencilerimi harekete geçirecek görseller hazırlayarak sınıfa giriş yapardım. Onların yaparak yaşayarak öğrenmesini sağlardım.

 

Sevgili öğretmenim,

Her öğrencimin farklı öğrenme stilleri olduğunu göz önünde bulundurarak bireysel gereksinimlere göre öğretim stratejileri geliştirmeye çalışırdım. Sürekli okur, kendimi geliştirmeye devam ederdim. Çünkü ben ne kadar çok okursak, ne kadar çok öğrenmeye meraklı olursam öğrencilerime de o kadar faydalı olacağım bilinci ile hareket ederdim. Eğitimli ve erdemli bireyler yetiştirmek ve topluma kazandırmak beni mutlu eder. Bunun için de çok çabalardım ve onlara her türlü emeğimi esirgemeden harcardım. 


Disiplinli olurdum, öğrencilerimin de programlı olması için onları motive ederdim. Modern eğitim araçlarını dersimde mutlaka kullanırdım. Öğrencilerimin gelişimini düzenli bir şekilde takip ederdim. Merhametli ve güzel kalpli bir öğretmen olmaya çalışırdım. Anlatacaklarım bunlardır. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Çok Zengin Olsanız Paranızı Nasıl Değerlendirirsiniz Konulu Konuşma

 

Çok Zengin Olsanız Paranızı Nasıl Değerlendirirsiniz Konulu Konuşma

 

Çok zengin olmak, kimseye muhtaç olmamak, kendi ayakların üzerinde durmak güzel bir duygudur ve zengin olmak  insanın daha özgüvenli olmasını sağlar. Çok zengin olsaydım uzun vadeli yatırımlar yapardım. Mesela altın alırdım, dolara alırdım, ve bunları hemen Türk parasına çevirmezdim. Kendim ve sevdiklerim için her türlü maddi desteği sağlardım. Mesela çok sayıda daire alırdım ve bu dairelere kiracılar alırdım. Onlardan gelen para ile de  bankaya paralarımı yatırırdım. 


Kişisel gelişimin için kendime yatırım yapardım. Mesela iyi bir yabancı dil öğrenirdim, arabayı çok iyi öğrenirdim ve kendime güzel ve pahalı bir araba alırdım. Maddi durumu olmayan çocukların eğitimini devam ettirebilmeleri için onlara her türlü desteği sağlardım. Kendi adıma vakıf kurardım ve bu vakfın topluma faydalı bir vakıf olması için çabalardım. Kendi sağlığıma ve ailemin sağlığına yatırım yapardım.  Dünyayı gezerdim ve farklı kültürler hakkında bilgi edinirdim. Geleceğin teknolojilerine yatırım  yapardım. Sanat ve kültür  projelerine elimden geldiği kadar destek olurdum. Komşularımıza yardım ederdim.


 Okul yaptırırdım, huzur evi yaptırırdım, çocuk bakım evleri yaptırırdım ve devletime olan vergimi düzenli bir şekilde öderdim. Kendi ülkemdeki yoksul çocuklar başta olmak üzere Afrika’daki çocuklara ve Filistin'deki çocuklara yardım gönderilmesini sağlardım. Kısacası elimden gelen her türlü iyiliği yapar ve şımarık bir insan olmazdım. Anlatacaklarım bunlardır. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Amâk-ı Hayal Kitabı İle İlgili Kompozisyon

 

Amâk-ı Hayal Kitabı İle İlgili Kompozisyon


Bu kitap Filibeli Hilmi Efendi’nin bir eseridir. Kitapta Ahmet Raci adında bir kişi vardır. Ahmet Raci kendini manevi bir boşluk içinde hisseder  ve her şeyden şüphe duymaya başlar. Kendini kötü hisseder. Bir  bir gün mezarlığa gider ve orada Aynalı Baba adında biriyle tanışır ve olaylar ondan sonra başlar. Kitap vahdeti vücut anlayışını yansıtan bir kitaptır. Her şeyin tek sahibi Yüce Allah’tır. İnsan yazgısına boyun eğmelidir çünkü her şey Yüce Allah’ın istediği ile gerçekleşir ve kimse bunun önüne geçemez. Bütün evren Allah’ın bir parçası, Allah’ın bir yansımasıdır aslında. Her şeyi sev çünkü her şey Yüce Allah’ın bir parçasıdır. 


Yaratılanı sev yaratandan ötürü anlayışı da vahdet-i vücut anlayışından gelmektedir. İnsanı seven Allah’ı da sever. Ahmet Raci bu kitapta bir yolculuğa çıkar ve kendisi çeşitli rüyalar görür ve bu rüyalardan büyük bir ders çıkarır. Her ne kadar birçok farklı bilim, felsefe ve inanç ile sorularına cevap aramışsa da bu kültürlü genç bir türlü tatmin olamaz. Bu ruh haliyle bir gün mezarlıkta karşılaştığı Aynalı Baba'dan çok etkilenir.


 Aynalı Baba ile düzenli olarak buluşurlar ve her buluşmalarında kahve yapıp içtikten sonra, Aynalı Baba ney üflemeye başlar. Bu ney sesiyle Râci dalar ve hayaller görmeye başlar. Her hayalde çok farklı bir dünya ve durumda bulur kendini. Bu hayallerin her biri birer hikâye şeklindedir ve hepsi  tasavvufun  özellikle de Vahdet-i Vücûd inancının bir yönünü anlatır. 

Eğer Bir Gün Bir Hayvanın Dilini Konuşabilseydin Bu Hangisi Olurdu? Neden?

 

Eğer Bir Gün Bir Hayvanın Dilini Konuşabilseydin Bu Hangisi Olurdu? Neden?


Eğer bir gün bir hayvanın dilini konuşabiliyor olsaydım bu hayvan kuş olurdu. Kuşlar gökyüzünde özgürce salınan, istediği ülkelere istediği zaman uçabilen, uçma sırasında farklı yerlerin güzelliklerini gören, tehlikeli alanları gören muhteşem canlılardır. Konuşuyor olsaydım kuşların dilini konuşuyor olurdum.


 Gezip gördüğümüz yerleri diğer kuşlarla konuşmak harika olurdu. Havada özgürce uçmak, özgürlüğün tadını konuşa konuşa çıkarmak muhteşem olurdu. Kuşların dilini konuşmak isterdim çünkü doğa ile iç içe olurdum. Gökyüzünden dünyada olup bitenleri izlerdim. Doğa ile daha derin bir ilişki içinde olurdum. Doğanın sesini anlardım, doğanın bir parçası olmak harika bir şey olurdu. Kuşlar çok masum hayvanlardır. Onun için masum olmak isterdim, saf olmak isterdim, araştırmacı ve gözlemci olmak isterdim, meraklı olurdum.


 Yeni yerler keşfetme arzum hiç bitmezdi. Kuşların dilini konuşmak, insanın içindeki merakı, temiz duyguları ve ve evrensel iletişim istediğini simgeler. Bunun için kuş olmak isterdim, kuş arkadaşlarımla doya doya gezmek isterdim ve özgürlüğümün tadını son nefesime kadar tadar, yaşar ve hayatı özgürce anlamlandırmaya çalışırdım.

Geldi Yine On Bir Ayın Sultanı Konulu Kompozisyon

 

Geldi Yine On Bir Ayın Sultanı Konulu Kompozisyon


On bir ayın sultanı,  gönüllerin bir olduğu, yardımlaşmanın hat safhaya ulaştığı, insanın empati kurma becerisinin en yüksek olduğu aydır Ramazan Ayı. Çünkü bu ayda sahura kalkılacak, oruçlar tutulacak, namazlar kılınacak ve sabahlara kadar alemin yaratıcı olan Yüce Allah’a eller açılıp dua edilecektir. Bu ay bereket ayıdır, bu ay birlik olma ayıdır, bu ay daha iyi insan olma, daha merhametli olma ayıdır diye düşünüyorum.

 

Ramazan Ayı Müslüman aleminin en özel aylarından biridir. Günler öncesinden başlar Ramazan hazırlığı. Evler tertemiz hale getirilir, sarmalar, mantılar, dolmalar yapılıp donduruculara konulur. Evin ihtiyaçları alınır ve en önemlisi de akşam ezan okunması ile hurma, zeytin ve tuz eşliğinde açılan orucun bana verdiği muhteşem duygudur. Oruç tutmak çok güzel bir duygudur. İnsan bu ayda yoksul insanların durumunu daha iyi anlıyor ve bunun için de daha hassas oluyor. Onun için de yardımlaşma haliyle artmaya başlıyor ve insan olma duygusu bu ayda daha da anlamlı oluyor.

 

Aslında insan tüm aylarda da iyi insan olmalı, her zaman yardımlaşma ve dayanışmadan yana olmalı, her zaman dedikodudan uzak durmalı ve her zaman iyi insan olmalıdır diye düşünüyorum. Çünkü insana yakışan insanca yaşamak, insanca davranmak ve insanca konuşmaktır. Bu ayda biraz daha artan güzel özellikler her zaman bizde var olmalıdır.

Eğer Mimar Olsaydım Konulu Konuşma

 

Eğer Mimar Olsaydım Konulu Konuşma

 

Her çocuğun geleceğe dair bir hayali vardır. Kimi öğretmen, kimi doktor, kimi de futbolcu olmak ister. Benim de kendime göre bir hayalim vardır. İleride yapmak istediğim meslek mimarlıktır. Mimar olmak istiyorum çünkü kendime model olarak Mimar Sinan’ı alıyorum.

 

Sevgili öğretmenim, değerli sınıf arkadaşlarım,

 Eğer mimar olsaydım çok iyi bir mimar olurdum. İşini düzgün yapan, ahlaklı, erdemli bir mimar olurdum. Yaptığım binaların temelini çok sağlam yaptırırdım ve insanların sağlam evler içinde oturmasını sağlardım. Bildiğiniz gibi mimarlık;  yeni bina tasarlama, eski binaları restore etme ve mevcut binaları kullanmanın yeni yollarını geliştirme ile sorumlu olan kişilere verilen mesleki unvandır. Mimar, inşaat projelerinin başlangıç aşamasından tamamlanma aşamasına kadar görev alan kişidir.  Eğer mimar olsaydım; çizimlerimi  elle ya da bilgisayar programları desteğiyle detaylandırarak sunumlar hazırlardım ve çeşitli ihalelere katılırdım. Güzel binalar tasarlardım, insanların zevkine göre evler yapılmasını sağlardım. Bana verilen sorumluluğu hakkı ile yerine getirmeyi çalışırdım.  

 

Eğer mimar olsaydım meslek alanıma giren konularda teknolojik gelişmeleri takip eder, mevcut veya yeni yaptırılacak tesislerin verimli ve ekonomik kullanımına yönelik gelişmelerini uygulanmasını sağlardım. Görev ve sorumluluklarımı  yerine getirirken planlayarak Uygulamak ve uygulama esnasında gerekli kontrolleri yaparak, sonuca ulaşmaya engel olacak risklere karşı gerekli önlemleri alırdım. Nitelikli bir mimar olurdum. Anlatacaklarım bunlardır. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.