İftira Atmak İle İlgili Özlü Sözler

 İftira Atmak İle İlgili Özlü Sözler


Dürüst bir insanın adını lekelemek, yapmadığı bir şeyi yapmış gibi millete yaymak cahil ve basit insanların, zalim ve haysiyetsiz insanların özelliğidir. İftiraya uğrayan insan mağdur olurken iftira atan ise bu haysiyetsizliğinin keyfini yaşar ama bir yere kadar. Çünkü Yüce Allah her zaman doğruların yanındadır. Yalan ve iftira bir Müslümanın yapmayacağı kirli şeylerdir.

 

İftira ile ilgili özlü sözler şunlardır:

 

"İnsan iftirayı ancak önem vermemekle yenebilir. İftira edileni değil, edeni kirletir." The Circle

"İftira kılıçtan daha zalim bir silahtır çünkü iftiranın açtığı yaralar hiçbir zaman kapanmaz." Henry Fielding

"İftira erdemi bile sarartıp, soldurur."

"İnsanlara ok atmak, dil ile taşlamaktan daha hafiftir. Zira dil taşlaması hedefini şaşırmaz." Süfyan Es-Sevri

"İftira; birini suçlamak üzere ileri uzattığın elinin üç parmağının seni gösterdiğini unutma!" Nietzchse

"Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar, Allah'ü teâlâ onu Cehenneme sokar." Hadisi Şerif

 

"Kim din kardeşinin ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur." Hz Muhammed

"Kimse oruç tutmak zorunda değil; ama herkes kendini tutmak, öldürmemek, çalmamak ve iftira atmamak zorunda." İhsan Eliaçık

"Düşünme. Düşüneni iftiranın ve sefaletin lağımında boğduktan sonra ellerimizi yıkayıp, efendim bizde filozof yetişmiyor diye ah u vahlar." Cemil Meriç

"Bir iftira başka iftiralar doğurur ve yerleştiği yerde ebediyen kalır." William Shakespeare

"İftira eşek arısına benzer, onu ilk vuruşta öldüremeyecekseniz, hiç dokunmamak daha iyidir." Bernard Shaw

 

"Birine çamur atmadan önce düşün ve sakın unutma; ilk önce senin ellerin kirlenecek." Lev Tolstoy

"İftira korkunç bir şeydir. Onu yok etmeye çalışırsanız, kuvvetlenir, canlanır. Kendi haline bırakırsanız, gücünü yavaş yavaş yitirir, yıkılır, gider." Thomas Paine

"Asiller idare, acizler şikayet, basitler ise iftira ederler."

"İkiyüzlülüğü, dalkavukluğu beceren, iftirayı da becerir." Napolyon

Edatlar İle İlgili Test Soruları ve Cevapları (6. Sınıf)

 Edatlar İle İlgili Test  Soruları ve Cevapları (6. Sınıf)



1. Edatlar cümleye amaç, benzerlik, karşılaştırma vb. birçok anlam katabilirler.

Buna göre,

I. Karadeniz Akdeniz'e göre daha dalgalı oluyor.

II. Yüz kadar gönüllünün çalışmaları ile sahil temizlendi.

III. Çocuklar akşam camiye gitmek için sözleştiler.

Cümlelerinde edatların kurduğu anlam ilgileri hangi seçenekte doğru olarak verilmiştir?

A) Benzerlik - Karşılaştırma - neden

B) Görelik - benzerlik - amaç

C) Karşılaştırma - yaklaşıklık - amaç

D) Karşılaştırma - yaklaşıklık – neden

 

2) "Yalnız" sözcüğü "sadece" anlamında kullanıldığında "edat", "ama" anlamında kullanıldığında bağlaçtır?

Buna göre aşağıdaki cümlelerin hangisinde "yalnız" sözcüğü farklı bir görevde kullanılmıştır?

A) Bu görevi yalnız senin yapabileceğine inanıyoruz.

B) Yalnız senin açtığın dağlarda güller bitmez.

C) Buralarda yalnız onun izni ile bir şeyler yapabilirsiniz.

D) Bu sorunu ben çözebilirim yalnız sen de yardımcı olacaksın.

 

3) "Aradığı kitabı bulduğu için çok mutluydu."

Cümlesinde altı çizili edatın cümleye kattığı anlam aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sebep

B) Amaç

C) Koşul

D) Karşılaştırma

 

 

4) "İle" sözcüğü "ve" anlamı verecek şekilde kullanıldığında "bağlaç", kullanılmadığında ise "edat" görevindedir.

Buna göre aşağıdakilerin hangisinde "ile" sözcüğü farklı bir görevde kullanılmıştır?

A) Okula araba ile bir saatte ulaşabiliyormuş.

B) Bütün arkadaşları ile arası çok iyidir.

C) Gelin ile damadı görebilmek için yarışıyorlardı.

D) Bir anda korku ile yerinden fırladı.

 

5) “mi” soru edatı cümlelere soru anlamının dışında farklı anlamlar da katabilir.

Bu açıklamadan hareketle “Etrafta oynayan iki çocuk gördü mü dayanamaz hemen yanlarına koşar.”

cümlesinde “mi” edatı cümleye aşağıdaki anlamlardan hangisini katmıştır?

A) Zaman

B) Pekiştirme

C) Soru

D) Koşul

 

6) Tek başlarına herhangi bir anlam ifade etmeyen, birlikte kullanıldığı sözcük aracılığıyla cümlelere yeni anlamlar kazandıran sözcüklere “edat” denir.

Bu açıklamaya göre,

I. Rakiplerini yenebilmek için çok çalışıyor.

II. Kitabı kaptığı gibi sokağa fırladı.

III. Sen de herkes kadar başarılı olabilirsin.

IV. Hiçbir zaman doğru sözlü olmaktan vazgeçme.

numaralanmış cümlelerden hangisindeki altı çizili sözcük edat değildir?

A) I.

B) II.

C) III.

D) IV.

 

7) "Gibi" edatı aşağıdaki cümlelerin hangisinde "olmaya yakın, yaklaşık" anlamı katmıştır?

A) Pırlanta gibi bir kalbi vardır.

B) Ayva çiçek açtı, yaz geliyor gibi.

C) Uzaktan bakınca mühendis gibi gözüküyor.

D) Krallar gibi yaşamak için köle gibi çalışmak mı lazım?

 

8) Aşağıdaki atasözlerinden hangisinde “doğru” kelimesi edat görevinde kullanılmıştır?

A) Doğru sözlü olmak bize her zaman kazandırır.

B) Tüm soruları doğru yapacaksın diye bir şey yok.

C) Ormana doğru koşan kurtları fark ettik.

D) Sürekli doğru işler yapmak için çabalamak gerekir.

 

9) “İçin” edatı aşağıdaki cümlelerin hangisine “sebep” anlamı katmıştır?

A) Hayallerine ulaşmak için çok çalışıyor.

B) Beğendiği oyuncağı almak için para biriktiriyor.

C) Okula dönebilmek için çok çalışıyor.

D) İnsanlardan çekindiği için fikirlerini açıklayamıyor.

 

10) Ülkemizin zor zamanlardan geçtiği çok olmuştur.

A) Ülkemizin zor zamanlardan geçtiği çok olmuştur.

B) Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi'nde Aşık Veysel ile ilgili bir program düzenlenecek.

C) Yıkılan beldelerin yeniden inşası için elbirliğiyle çalışmalıyız.

D)İnsanların başkaları kadar kendisini de düşünmesi gerekir.

 

 

Cevaplar:

1.  C   2.  D   3. A   4. C    5. A   6. D   7. B   8. C    9. D    10.A

İnsanın Fabrika Ayarları Adlı Kitapta Geçen Düşündürücü Sözler

 İnsanın  Fabrika Ayarları Adlı Kitapta Geçen Düşündürücü Sözler


İnsanın Fabrika Ayarları adlı  kitap Sinan Canan’ın yazdığı kişisel gelişim kitaplarından olan çok anlamlı ve güzel bir kitaptır. Okurken zevkle okudum ve bir solukta okudum. Neleri yanlış yaptığımızı, nelere dikkat edeceğimize dair güzel ipuçları buldum kitapta. Şimdi gelin bu kitapta geçen sözlere göz atalım:

Mükemmelin iyiyi öldürmesine izin verme! (...) Mükemmelini yapacağım diye sürekli düşünüp hiç faaliyete geçemeden nice fırsatlar, hatta ömürler kaçıran insanlar çoktur.

Dilinizin sınırları dünyanızın/zihninizin sınırlarıdır.

Sağlık, sadece hasta olmama hali değildir. Sağlık sürekli fit, ince, neşeli ve hareketli olmak değildir. Sağlık, güzel ve genç görünmek de değildir. Sağlık, bütüncül bir barış halidir.

Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa, hazımdadır. Yani kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, yemeği yemek üstüne yemektir. İbni Sina

Zan esarettir ve eğer cesaret varsa esaret de eninde sonunda ortadan kalkacaktır.

Bir insanı mantık yoluyla ne kadar tartışılmaz derecede ikna ederseniz edin, o insanın duygusal devrelerinde gerekli değişiklikler oluşmadığı takdirde davranışlarının değişmesi çok zordur.


Beden ağırlığımız, bu sayılar arasında belki de en popüler, en etkileyici parametredir. Hepimizin “kaç kilo olmamız” gerektiği ile ilgili bir fikri vardır. Bu fikrin nereden geldiği, neden “ideal” olduğu, genellikle doğruluğu hakkında hiçbir fikrimizin olmadığı kulaktan dolma bilgilere yahut bazı ön kabullere dayanır.

Evrim yahut biyoloji tarihi “en güçlü olanı” değil, değişen koşullara “en iyi uyum sağlayanları” seçer; sistem böyle kurgulanmıştır. İnsanoğlunun da bu Homo rekabetinden tek galip olarak çıkması, muhtemelen zekâsı dışında başka etmenlerle de ilgili olmalıdır.

Gıda israf ediyorsak, çöplerimizin önemli bir kısmı yarı yenmiş gıdalardan oluşuyorsa, canımızın her istediğini istediğimiz zaman bulabilmek istiyorsak, özellikle de “mevsimi dışında” bitki ve besin tüketmek alışkanlığına sahipsek, üzgünüm ama çevreye bu denli zarar veren nice uygulamaları da bilmeden talep ediyoruz demektir.

En az 200 senedir var olan bir rutinimiz var: Önce düşün sonra yap. Etrafımızdaki insanlara baktığımızda; az düşünüp hemen faaliyete geçenlerin, hemen denemeye başlayanların genelde daha başarılı olduğunu, daha hızlı mesafe aldıklarını fark ederiz.

"insan ferdi" olarak doğmak işin sadece başlangıç kısmıdır. İnsan kalabilmek, dahası gerçekten gelişkin bir insan olabilmek, sürekli gayret ve çaba ister.Bir kuşun uçması gibidir insan olmak...

Hareket etmenin hayatımızdaki etkisini gösteren bu kadar çok delilimiz varken, bu mucizevî ve basit eklemeyi bir türlü hayatımıza yerleştiremiyor olmamız, fabrika ayarlarımızın çok dışında gelişen yaşam alışkanlıklarımızın bizi nasıl bir duruma soktuğunu açıkça gösteriyor.


İnsanın en çok zorlandığı konu belki de gerçekliğe dair dürüst bir duruş sergilemek olsa gerek.

İnsanların kültür, inanç, alışkanlık ve ön kabullerinden daha zor bir engelle hiç karşılaşmadım.

Yürürken aynı zamanda kulaklığınızı takıp sesli kitaplar ya da ilham veren konuşma kayıtlarını dinlemek, yürüyüş faaliyetinizi saf bir bedensel hareket mecburiyeti havasından çıkaracak, bir fırsat haline getirecektir.

Sırf daha uzun yaşama hesabıyla, sınırlı ömrümüzün ciddi bir kısmını “bizi hiçbir yere götürmeyen” koşu bantları yahut pistler üzerinde terlemek için harcamak ne kadar “sağlıklı”?

Sadece belli koşullar sağlandığında, sadece aynı dar rutin içerisinde "iyi hissedebilen" bir insan, sağlıklı değil "bağımlı"dır.

Hareketi azalan bir bedenin, zihin performansını da azaltması kaçınılmazdır.

Hareket etmek bizzat beyni uyandırarak akıl yürütme ve karar alma sisteminin daha doğru ve daha verimli çalışmasını mümkün kılar.


İnsan, tek damla kan ve bin bir endîşedir. Sadî-i Şirazî

Ağırlıkla, kiloyla, sayıyla sağlık olmaz. Kilonuzdan önce sağlığınızı ve yeme alışkanlıklarınızı düşünün.

Başarıyı eğitim -daha doğrusu yüksek puan alma- başarısına endekslemek gibi anlamsız bir ön kabul neredeyse herkesi sarmış durumda.

Gönül Dağı Türküsünün Hikayesi

Gönül Dağı Türküsünün Hikayesi


Gönül Dağı hikayesi kıymetli sanatçımız , adam adam gibi adam olup, insanlara tepeden bakmamış olan, yakın zamanda aramızdan ayrılmış olan sevgili Neşet Ertaş’ın hikayesidir. Neşet Ertaş Leyla adında bir kıza aşık olmuştur ve o kızı çok sevmiştir. Gece gündüz sadece onu düşünmüş ve onun için türküler yazmaya başlamıştır. Babası Neşet’in Leyla ile  olan gönül ilişkisine onay vermemiştir. Çünkü babası Leylayı hor görmüştür. Bundan dolayı da Neşet Ertaş şu sözü söylemiştir: “Anneler, kadınlar insandır, erkekler de insanoğludur. Böylelikle baba oğulun aşıklar atışması olur birbirlerine türkü sözleriyle cevap verirler. Daha sonra Neşet Leyla ile evlenir ve bu evlilikten iki çocukları olur. 


Daha sonra Neşet ile Leyla’nın evliliği uzun sürmez ve boşanırlar. Alkol ve sigara bağımlısı olan Neşet Ertaş   parmaklarından felç geçirir ve uzun bir süre bağlamasının tellerine dahi dokunamaz ve böylece işsiz kalır. Çünkü önceleri düğünlerde, eğlencelerde çalan biriydi. Şimdi ise işsiz kalır. Almanya’da tedavi görür ve tedaviden sonra iki binli yıllarda tekrar müziğe döndüğünü ilan eder. Süleyman Demirel döneminde  kendisine devlet sanatçısı unvanı verilmek istenir fakat kabul etmez ben halkın sanatçısıyım diye belirtir. 


Neşet Ertaş yaşadığı aşkı, acıları, ayrılığı Gönül Dağı türküsüne döker ve muhteşem bir eser ortaya çıkar. Bu türküde Leyla’ya seslenir Neşet Ertaş. Bir “dağ” var, bir de “dağ” var. Demiri kızdırırlar da derinin üstüne basarlar ya, işte o da “dağ”dır. Gönül de öyle dağlanıyor” diyerek türkünün adının gerçek manasını aktarmıştır. Bu türkü ile aşkını yazmıştır. 

Gönül Dağı türküsünün sözleri şunlardır:

Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca

Sinemi yaralar yar oy
Dil gizli gizli dil gizli gizli

Dost elinden gel olmazsa varılmaz
Rızasız bahçenin gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez

Gönülden gönüle gider yar oy
Yol gizli gizli yol gizli gizli

Seher vakti garip bülbül öterken
Kirpiklerin oku yar yar cana batarken
Cümle alem uykusunda yatarken

Kimseler duymadan yar oy
Gel gizli gizli gel gizli gizli



Gönül dağı yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli

Dost elinden gel olmazsa varılmaz
Rızasız bahçenin gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
Gönülden gönüle (gider) yol gizli gizli

Dost yoluna can verilir ölünür
Uzak yoldan canan için gelinir
Göz göze gelince hemen bilinir
Gönül bir olunca hal gizli gizli

Seher vakti (garip) Garip Bülbül öterken
Kirpiklerin oku cana batarken
Cümle alem uykusunda (gafletinde) yatarken
Hoyratlar (Kimseler) görmeden gel gizli gizli

Neşet Ertaş

İki Keklik Türküsünün Hikayesi

 İki Keklik Türküsünün Hikayesi


İki Keklik türküsü Balıkesir yöresine ait bir türküdür. Balıkesir’de yaşayan Mehmet Şevki Bey adında bir adam varmış ve onun bir de eşi varmış. Bilindiği gibi Balıkesir’de zeytin ağaçları çoktur. Maddi durumu iyi olan bu ailenin hanımı  Şöhret Hanım zeytin toplamaya giderken bile güzel ve parlak ayakkabılarını giyerek gidermiş. Ne kadar zengin olduğumu herkes görsün diye. Bir gün yine zeytin toplamaya gittiği sırada oğlunun şehit haberini almış.


 Oğlu   Sarıkamış ilçesinde askerlik görevini yaparmış. Askerlik görevi yaparken karlı dağları, zorlu yolları  aşması gerekiyormuş. Karlı dağlarda arkadaşlarına yol açmaya çalışan Şöhret Hanım’ın oğlu orada bulunan  kar kuyusunun içerisine düşüverip oracıkta şehit olmuş. Karlı kuyuda son nefesini veren Şöhret Hanım’ın oğlu böylece şehit olmuş. Bu haberi kekliklerin yanında almış ve bu acılı anne ondan sonra İki keklik türküsünü söylemeye başlamış. Bu türkü bir annenin evlat acısını dışa vurumudur. 


Canı o kadar yanmıştır ki bu türküyü söylemeye başlamış ve böylece türkü de dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelmiştir. İki kelik türküsünün hikayesi de bu şekildedir.

Türkümüzün sözleri şunlardır:

İki keklik bir kayada ötüyor
İki keklik bir kayada ötüyor
Ötmede keklik derdim bana yetiyor
Aman, aman yetiyor
Ötmede keklik derdim bana yetiyor
Aman aman, yetiyor

Annesine karada haber gidiyor
Annesine karada haber gidiyor

Yazması oyalı kundurası boyalı
Yar benim amman aman, yar benim

Uzunda geceler yar boynuma
Sar benim aman aman, sar benim

İki keklik bir dereden su içer
İki keklik bir dereden su içer
Dertlide keklik dertsizlere dert açar
Aman amman, dert açar
Dertlide keklik dertsizlere dert açar
Aman amman, dert açar

Buna yanık sevda derler tez geçer
Buna yanık sevda derler tez geçer

Yazması oyalı kundurası boyalı
Yar benim aman aman, yar benim
Uzunda geceler yar boynuma
Sar benim aman aman, sar benim

Yazması oyalı kundurası boyalı
Yar benim aman aman, yar benim
Uzunda geceler yar boynuma
Sar benim aman aman, sar benim

Kara Tren Türküsünün Hikayesini Araştırınız.

 Kara Tren Türküsünün Hikayesini Araştırınız.


Yıl 1915, ülkemizin en karışık olduğu, Birinci Dünya Savaşı’nın en yoğun şekilde gerçekleştiği yıllardır.  Geleceğimizin ne olacağının belli olmadığı yorgun ve zor yıllardır bu yıllar. Hem de savaşın en kızışmış olduğu en yoğun olduğu yıllar. O yıllarda kahraman askerlerimiz, kahraman evlatlarımız birden çok cephede, birden çok ülke ile savaşmaktadır ve düşmanlar her yerde bir bir ortaya çıkmaktadır ve bir türlü düşmanın sonu gelmemektedir. 


İşte bu yıllarda birçok cephede amansız bir mücadele veren Türk milletinin eli silah tutan genci yaşlısı herkes cephededir.  Kimi biricik evladını, kimi eşini, kimi yeğenini, kimi en yakın akrabasını yollamıştır cepheye .  Cepheye giden trenlerde vatan evlatları vardır. Sevdiklerinden ayrılan, vatan için canını feda eden o kahraman evlatlar. Bir yandan cepheye giden askerler vardır. Bir yandan da cepheden gelen askerler. Trenle kimileri gider, kimileri gelir. Kara haber getiricisidir kara trenler. Giden  askerlerden yakınları olanlar başlar treni aramaya  ve bekler  saatlerce, günlerce tren gelecek de sevdiğime kavuşacağım, yavruma, eşime, dostuma kavuşacağım diye. Kara tren haber getiriyordu cepheden. Herkesin yüreğinde aynı hüzün vardır.


 Gelecekler mi, ayrılıklar sona erecek mi …Türk milletinin çok sayıda cephede savaştığı akla gelen tüm ihtiyaç malzemelerinin kıt olduğu zorlu bir dönemden geçerken kalplerden dökülenlerin dışa vurumudur kara tren. Hasretlerin, acıların, ayrılıkların dile dökülmesidir kara tren. Tren garları çok seslidir. Civarında ki her şey ve herkes trenin gara girmesiyle çıkmasını mutlaka duyar hisseder, dağların tepelerinden nasıl demir yollarından dolaşarak geldiğini görür. 


O yüzden bekleyenlerin hasret beslediği özlediği kimseler bir defa yitirilmiş ise o her  trenin gara dayandığı zaman aldığı haberin acısını hep daha taze hisseder kalbinde. Karadır tren o yüzden getirdiği haber kadar karadır o kara trenler. Kara trenin hikayesi de bu şekildedir.


Kara tren türküsü de şu şekildedir:

Gözüm yolda gönlüm darda
Ya kendin gel yada haber yolla
Gözüm yolda gönlüm darda
Ya kendin gel yada haber yolla
Duyarım yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene halini unutup
Duyarım yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene halini unutup

Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez

Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez

Yara bende derman sende
Ya kendin gel yada bana gel de
Yara bende derman sende
Ya kendin gel yada bana gel de
Duyarım yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene halini unutup
Duyarım yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene halini unutup

Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez

Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez

Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez

Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez.

Mamoş Türküsünün Hikayesini Araştırınız.

 Mamoş Türküsünün Hikayesi


Bu hikaye aslen Elazığlı  zengin bir ailenin tek çocuğu olan Mehmet ya da lakabı ile Mamoş’un hikayesidir. Hikayenin diğer tarafında olan kişi ise Bekir Hoca’nın genç ve güzel eşidir. Bekir Hoca da Elazığ’da yaşayan dürüst, iyi kalpli  ve güvenilir bir hocadır. Mahalleli tarafından çok sevilir. Çok sevildiği için herkes ona güvenir. Hoca kendinden yaşça küçük olan genç ve güzel bir kızla evlenir. Ailesi Hoca iyi bir insan olduğu için kızı hoca ile evlendirir. Kız başlarda hocaya fazla alışmaz fakat daha sonra alışır ta ki Mehmet’i pazarda görene kadar. Mehmet de iyi eğitim almış ve okulunu bitirip memlekete gelmiştir. 


Ailesi ona kız bulmaya çalışır ama o kendi gibi eğitim alan kızları bile istemez ve evlenmemek için ayak sürür ta ki pazarda hocanın eşini görene kadar. Pazarda göz göze gelen iki genç o anda birbirine aşık olur ve artık gizli gizli buluşmaya başlarlar. Bu olay hocanın kulağına kadar gelir ancak birbirine sevdalanmış iki genç aşklarının sarhoşluğu ile  hocanın kendilerinden haberdar olduğunun farkına dahi varmazlar. Günlerden bir gün hoca karısına Harput’ta gideceğini söyler. Arkasından da gece onu beklememesini ve sabah erken saatte geleceği bilgisini verir. Genç kız  bu duruma mutlu olur ve heyecanlı olduğunu belli etmemeye çalışır. Hoca gider gitmez sevgilisini eve çağıran genç kız, birkaç saat sonra olacaklardan  habersiz sevgilisi ile birliktedir.  


Hoca ise bir yere gitmemiştir ve onları takip etmektedir. Hoca saatler sonra evin kapısına gelir, sessizce kapıyı açar. İçeride gördüğü manzara karşısında şok olur. Elindeki silah ile iki el ateşler. Kurşunun  biri Mehmet’in kalbine öbürü de eşinin yüzüne gelir ve iki aşık oracıkta can verir. Bu  türkünün hikayesi de bu şekildedir.


Mamoş türküsünün sözleri şunlardır:

Pencereden bir taş geldi
Ben zannettim Mamoş geldi
Uyan Mamoş uyan uyan
Başımıza bir iş geldi

Eyvah Mamoş eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak

Evlerinin önü kavak
Yağmur yağar ufak ufak
Kör olasın Bekir Hoca
Ağzımdaki kurşuna bak

Eyvah Mamoş eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak

Penceresi yeşil yaprak
Mamoş giyer siyah kalpak
Kör olasın Bekir Hoca
Yatağımız kara toprak

Eyvah Mamoş eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak

Mamoş urban tutayım mı
Hayrın için satayım mı
Mezarında boş yer var mı
Ben de girip yatayım mı

Eyvah Mamoş eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak

Evlerinde koyun kuzular
Vuruldum ben yaram sızılar
Öldüğümü aramam ben
Yetim kaldı yavru kızlar

Eyvah Mamoş eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak


Mağusa Limanı Adlı Türkünün Hikayesini Araştırınız

  Mağusa Limanı Adlı Türkünün Hikayesini Araştırınız


Mağusa,  Kıbrıs’ın ana liman şehirlerinden biridir. Bu üzücü olay Kıbrıs’ın henüz kuzey ve güney olarak ikiye ayrılmadığı  1943 yılında yaşanmıştır.  Hamal olarak yaşamını devam ettirmeye çalışan Arap Ali’nin hikayesidir aslında. Ali Mağusa limanında hamal olarak çalışan bir işçidir. Genç yaşta evlenmiş olan bir çocuk babası  Ali işten çıktığı zaman akşamları meyhaneye giderdi.  Meyhanede biraz içerek geri evine dönerdi. 


Yine  bir akşam meyhaneye girdiğinde İngiliz kolonisine ait  yedi  Hintli askerin kahkahalar eşliğinde laubali hareketlerini gördü ve bundan rahatsız olmaya başladı. Ali gözlerini askerlere diker ve rahatsız olduğunu anlamalarını ister. Bunun üzerine bu askerler Ali’ ye doğru yaklaşırlar ve Ali’den güzel bir dayak yerler ve meyhaneden çıkarlar. Ali’ye yaklaşırlar ancak beklenmedik bir şekilde Ali tarafından dayak yiyerek ve meyhaneden ayrılırlar. Arkadaşları Ali’ye oradan ayrılmasını ve bir daha bu meyhaneye gelmemesi gerektiğini söyler ama Ali buna aldırmaz ve meyhaneye gelmeye devam eder. Asıl gitmesi gereken onlar der.  Ve bu olay o gece tüm Kıbrıs’a yayılır. İngilizler Ali’yi aramaya başlarlar ve Ali’nin peşini bırakmazlar. Ertesi gün Ali iş çıkışı aynı meyhaneye gider ve bu sefer meyhanede  her şey Ali’nin istediği gibi gitmez. Tüfeklerinde süngü olan yedi Hintli asker onu beklemektedir. 


İçlerinden biri Ali’ye doğru bir adım atar. Ali ilk askeri yumruğuyla yere serer ama diğer altı askerin  elinde süngü vardır. O altı asker ellerindeki süngüler ile Ali’yi bıçaklar ve Ali süngü darbesine dayanamayarak kan kaybetmeye başlar. Hızla kan kaybetmeye başlayan Ali’yi ibret olması için Hint askerleri sürükleyerek Mağusa limanına getirirler ve Arap Ali’yi  orada bırakırlar. Bu olayı haber alan zavallı Ali’nin karısı hemen olay yerine gider. Oraya vardığında Ali’yi kanlar içinde bulur ve Ali’nin ağzından  ölmeden önce şu sözler dökülmektedir: “ İskeleden çıktım yan basa basa Mağusa’ya vardım kan kusa kusa. 


Mağusa limanı, limandır liman, beni öldürenlerde yoktur din iman ” sözlerinin ardından Ali ölür. Ali’nin karısı, “uyan Alim uyan uyanmaz oldun yedi bıçak yarasına dayanmaz oldun” diye ağıt yakar.  Bu sözleri duyan mahalle sakinleri, bu sözlerden türkü yaparlar.  Yediği bıçak darbesi ile Ali hayatını kaybeder ve bu türkü de dilden dile dolaşarak hayatımızda kalıcı bir iz bırakır ve asla unutulmaz.


Mağusa Limanı türküsünün sözleri şunlardır:

Magusa limanı, limandır liman, amman amman

Magusa limanı, limandır liman, amman amman

Beni öldürdende yoktur din iman

Beni öldürdende yoktur din iman

Uyan Alim uyan, uyanmaz oldun

Yedi bıçar yarasına dayanmaz oldun

Uyan Alim uyan, uyanmaz oldun

Yedi bıçar yarasına dayanmaz oldun

İskeleden çıktım yan basa basa, amman amman

İskeleden çıktım yan basa basa, amman amman

Magusaya vardım, kan kusa kusa

Magusaya vardım, kan kusa kusa

Uyan Alim uyan, uyanmaz oldun

Yedi bıçar yarasına dayanmaz oldun

Uyan Alim uyan, uyanmaz oldun

Yedi bıraç yarasına dayanmaz oldun

Magusa Limanı'ndan aldılar beni, aman aman

Magusa Limanı'ndan aldılar beni, aman aman

Üç mil uzağına attılar beni

Üç mil uzağına attılar beni

Uyan Alim uyan

Uyanmaz oldun

Yedi bıçak yarasına

Dayanmaz oldun

Uyan Alim uyan

Uyanmaz oldun

Yedi bıçak yarasına

Dayanmaz oldun…

 


Anne İle İlgili Özdeyişler

 Anne İle İlgili Özdeyişler

 

Çocukları için gecesini gündüzüne katan, sabahlara kadar uyumayan ve onlar için her türlü fedakarlığı yapan kişi annedir. Anneler çocuklarını koşulsuz seven ve onlar için endişe duyan varlıklardır. Onun için anne hakkı asla ödenemez.

 

Anne ile ilgili özdeyişler şunlardır:

 

“Yaşamdaki güzel şeylerin çoğu ikişer, üçer, düzinelerle ve yüzlercedir.  Sayısız yıldız, gül, kardeş, hala ve kuzen vardır; ama anne tektir.”  Kate Douglas Wiggin

“Hiç unutulmayacak yüz, anne yüzüdür.” Hz. Muhammed.

“Beşik sallayan eller, dünyayı yerinden oynatacak bir gücü simgeler.” Peter de Vries

“Anneler, her şeyi görmeseler bile kalpleriyle duyarlar.”  Ostrovski

 

“Anne kolları şefkatten yorulmamıştır, çocuklar orada derin derin uyurlar.” Victor Hugo

"Kadınlar zayıftır; ama analar kuvvetlidir." Victor Hugo

 "Bir anne yüreği, dibinde her zaman af bulunan bir uçurumdur." Honore De Balzac

"Bana iyi analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim." Napoleon Bonapartee

"Şefkatin en büyük amili analardır. Hayatımdaki bütün hatalarım, ana terbiyesi görmeyişimden ileri gelmiştir."  Jean J. Rousseauu

"Hiç kimse kollarında bir çocuk tutan anne kadar muhterem ve birkaç çocuk arasındaki bir anne kadar, saygı değer değildir." Wolfgang Van Goethe

"Koparılması mümkün olmayan tek bağ anne ile evlat arasındaki bağdır" Sokrates

"Bana okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız, söyleyeyim annemdir." Abraham Lincoln

"Bir adam en çok sevgilisini, en iyi şekilde ailesini, en uzun da annesini sever." İrlanda Atasözü

 

“Annem her yerde… Bir gül kokusunda, bir kaplanın gözlerinde, bir kitabın sayfalarında, yediğimiz yemekte, çölün fırtınasında, gün batımının pırıldayan cevherinde, dolunayın kristal ışığında, gün doğumunun tüllerinde.”  Grace Seton Thompson

"Hiçbir süs ve makyaj bir kadını; ' Analık Sevgisi ' kadar güzelleştiremez. " Emile Zola

“Anne kalbi, çocuğun okuludur.” Henry Ford Beecber

“Gençlik geçer, aşk söner, arkadaşlık yaprakları dökülür; fakat bir annenin gizli ümitleri baki kalır.” Oliver Wendell Holmes.

“İlimden Gidilmeyen Yolun Sonu Karanlıktır.” Sözünden Ne Anlıyorsunuz.

 “İlimden Gidilmeyen Yolun Sonu Karanlıktır.” Sözünden Ne Anlıyorsunuz.


İlim; “bilmek” anlamına gelen ilim (ilim) genellikle “bilgi” ve “bilim” karşılığında kullanılır.  İnsanın bu dünyada diğer canlılardan ayıran en önemli fark akıl ve o aklı nasıl kullandığıdır. İnsan aklını ilim yolunda harcarsa aydınlanır , bilgi ve birikim sahibi olur. İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır çünkü o yolda hiçbir şeye ulaşılamaz ve kişi yerinde kalmaya devam eder. 

Kişide en ufak bir gelişme ve ilerleme kaydedilmez. Merak duygusu, öğrenme duygusu kişiye harekete geçirir. Öğrenilen bilgiler bizi karanlıktan çıkarıp aydınlığa ulaştırır ve ilimin beşiğine oturtur. İlim yolunda ilerlemeyen toplumlar ise ilerleyemez ve bilim ve teknolojiden habersiz bir şekilde gelişmemiş toplum olarak kalmaya devam ederler. Bunun sonucunda da o toplum ya da toplumların yok olması kolaylaşır. İşte bu gibi durumların olmaması için ilimi kendimize rehber edinmeliyiz. Bilim ve ilim sayesinde ülkemizi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmalıyız ve kendi kendine yeten ülkeler arasında yer almak için her yönden gelişmeli, ilerlemeli ve diğer ülkelere örnek olmalıyız. 


İlimin önemi ile ilgili şu sözü de unutmamalıyız: “İlimle geçen bir gece, ibadetle geçen bin geceden hayırlıdır.” (Hz. Muhammed). Peygamber Efendimiz bu sözü ile ilimin ne kadar hayırlı ve faydalı olduğunu söylemiştir.