Barış Manço’nun Halil İbrahim Sofrası Şarkı Sözü Konulu Kompozisyon Yazınız.

 Barış Manço’nun Halil İbrahim Sofrası Şarkı Sözü  Konulu Kompozisyon Yazınız.


 

Barış Manço çok yeri gezmiş ve farklı dünya ülkelerini gezerek kendini geliştirmiş büyük bir sanatçıydı. Rahmetli sanatçının her şarkısında insana, insanlığa mesaj veren güzel sözler vardır. İnsanca yaşamak, yetinmeyi bilmek, sevmek, saygı göstermek , emek ve alın teri vardır şarkı sözlerinde. Çünkü o insan olarak kalmayı başarmış, insanlığa yakışır eylemlerde bulunmuş büyük bir sanatçıdır. Çok sayıda dil bilen kültürlü sanatçı her zaman insan olarak kalmayı yeğlemiştir. Halil İbrahim Sofrası şarkı sözlerinin ne demek istediğine geçmeden önce Halil İbrahim adındaki kişinin kim olduğundan bahsetmek isterim önce.


 Bu konu ile ilgili değişik rivayetler vardır. İlki şu şekildedir: Halil İbrahim  bir Peygamberdir. Cömertliği ile bilinen Halil İbrahim Peygamber çok misafirperver biriydi. Halil İbrahim Peygamber asla misafirsiz yemek yemezdi. Cömert ve gönlü bol olan Halil İbrahim Peygamber bir keresinde evine bir gün misafir gelmediği için bir ay sofra kurdurmamıştır. Halil İbrahim Sofrası diye de onun misafirperverliğinden dolayı söylerler.






Diğer bir söylem ise iki kardeşin hikayesidir.  Halil ve İbrahim adında iki kardeş yaşarmış. İkisi de ekinlerini ekip mahsul zamanı gelince mahsulü paylaşmaya paylaşmış. İbrahim  adında olan kişi kendi mahsulünden abisininkine o görmeden doldurmuş. Abim evli ve çocukları var, ben ise bekarım , onun daha çok mahsule ihtiyacı var demiş. İbrahim az öte gidince bu defa da Halil düşünmeye başlamış.


 İbrahim henüz evli değil ve evleneceği için yuva kuracağı için onun benden daha çok mahsule ihtiyacı var diye düşünerek kendi payından onun çuvalına doldurmuş.  İkisi de birbirinden habersiz birbirine yardım ediyormuş aslında. Gönül bolluğu, gönül zenginliği bu olsa gerek. Böyle olunca  Yüce  Allah da onların mahsullerini bereketlendirmiş ve çuvallar dolmuş, taşmış ve artmış.  Bereket artmış ve mahsul  taşı taşı bitmemiş. Böylece Halil İbrahim sofrası diye bir söylem bizlere kalmış.



Sevgili Barış Manço şu mesajları  vermektedir insanoğluna.


İnsanoğlu haddin bilmeli ve kimseye kötü söz  söylememelidir,  Söz ağızdan çıkmadan önce düşünülmelidir ve  kimsenin kalbini kırılmamalıdır.  El alemin namusuna , onuruna kötü niyetle bakmamalıdır. İnsan dürüst olmalıdır, güvenilir olmalıdır ve namuslu olmalıdır. İnsanların aç gözlü olduğunu, kap  kacak için , geçici dünya malı için boş yere kavga ettiklerini anlatmıştır. Oysa ki dünyadaki her şey , insanlar aç gözlü olmasa tüm insanlığa yeter de artar bile. İnsanlar buldukları ile yetinmeyip hep daha fazlasını istemişlerdir ve bu durum da yine devam etmektedir. 


Kimisi tatlı peşinde, isteklerinin, arzularının peşindeyken kimisinin ise yemeğine atacak tuzu yoktur, bir kuru ekmeği yoktur. Ama bunu insanoğlu nedense akıl edemiyor. Kiminin evleri, arabaları varken böyle kimseler doymak bilmez ve dünyada daha çok mal ve mülk sahibi olmak isterler ve hırslarının ve nefislerinin peşinden koşmaya devam ederler. Halil İbrahim Sofrası bereket sofrasıdır. Orada her şey vardır. O sofrayı dürüst, güvenilir ve alın teri ile ekmek kazanan yiğit insanlar hak eder, emektar insanlar hak eder. 


Aç gözlü ve doyumsuz kişilerin hak ettiği sofra ise  taş köşedir. Bereketin olmadığı ve lezzetin olmadığı sofradır. Çünkü kötü insanlar Halil İbrahim sofrasını hak edecek kadar onurlu kimseler değildir. Çoluk çocuk geçindirip haram nedir bilmeyen namuslu ve adam gibi adamların yeridir Halil İbrahim Sofrası. Kolay değildir çocuk çocuk geçindirmek. Hele hele alın teri ile geçindirmek dünyanın en onurlu eylemidir. İşte tüm bundan dolayı da  böyle kimseler baş köşeye oturtulmalı ve onların kıymeti de her daim bilinmelidir. 


Allah’a değil de çıkarları için, iki kuruşluk menfaatleri için kula kulluk eden insanlar en zavallı ve en aşağılık kimselerdir. Oysa bize nimeti kul değil , Yüce Allah verir. Onun için kula kulluk etmemeliyiz, onurumuzu ayaklar altına alan, kendimizi küçültecek hareketlerde bulunmamalıyız. Haram mal yememeliyiz, alın teri ile kazandığımız yemeliyiz ve onurlu bir hayat sürmeliyiz. İnsan hem iyi , hem gözü tok hem de bilgili ve kültürlü olmalıdır. 






Nasıl ki içi boş tencereden kimse doymazsa içi boş insanlarla iletişim kurmayı da kimse istemez ve içi boş insanların da ne kendilerine ne de içinde yaşadıkları topluma faydaları olur. Onun için içi boş insan olmamalıyız. İyi insan, bilgili insani alçakgönüllü ve tevazu sahibi olmalıyız, gözü tok olmalıyız,  bileğimizin gücü ile helal lokma yemeliyiz, çocuklarımıza da  helal lokma yedirmeliyiz. İnsan paraya pula tapmamalıdır.


 Para pul insanın gözünü bir anlık boyar ama asla mutlu etmez. Önemli olan insanlıktır, insanca yaşamaktır, hak yememektir, adaletli olmaktır. İşte bu güzel davranışları sergileyen  her kimse buyursun Halil İbrahim sofrasına ve hiç eksilmesin bu sofranın bereketi de.

Yaşadığınız Yerdeki Büyüklerinizi ve Yaşıtlarınızı Düşünerek Onlarla Yaşamanın Size Neler Kazandırdığını, Komşuluk İlişkilerini Göz Önünde Bulundurarak Yazınız.

Yaşadığınız Yerdeki Büyüklerinizi ve Yaşıtlarınızı Düşünerek Onlarla Yaşamanın Size Neler Kazandırdığını, Komşuluk İlişkilerini Göz Önünde Bulundurarak Yazınız.


İnsanın gözünü ilk açtığı yer, havasını içine çektiği, toprağının kokusuna bir türlü doyamadığı, suyunun  bir başka güzel olduğu  onun doğduğu, büyüdüğü ve yıllarını geçirdiği çevresidir. Her insanın yaşadığı çevresi, orada yaşanan gelenekleri, görenekleri ve kültürel özellikleri farklıdır. Aynı ülke içinde, aynı şehrin  ilçeleri, köyleri arasında bile farklı özellikler ve gelenekler mevcuttur. İnsanın yaşadığı yer onun için en önemli yerdir. Çünkü oradadır her şeyimiz. Ailemiz, yakınlarımız, komşularımız, çocukluk arkadaşlarımız, bakkal Mehmet Amca, meraklı komşumuz Hatice Teyze , mahallenin yaramaz çocuğu Ali Can vb.


 Yaşadığımız yerdeki insanlar bizim için candır, arkadaştır, zor zamanlarda dosttur. Çevrenizde iyi insanlar, merhametli insanlar varsa onlarla yaşamak daha da bir güzel olur. Sevgiyi, merhameti, empati kurmayı öğrenir insan çevresi sayesinde. Herkese karşı iyi niyetli olunmamasını, kimden kötülük geleceğini, kimden iyilik geleceğini öğrenir. Büyüklerin deneyimlerinden faydalanırız ve yaşama daha farklı açıdan bakarız. Bunun için de aldığımız kararlarda mantıklı olmaya çalışırız ve hata yapmamaya çalışırız. Çevremizle olduğumuz zaman yardımlaşmayı, dayanışmayı öğreniriz. İnsan olmayı, insanca yaşamayı öğreniriz. Yaşıtlarımızla olduğumuz zaman   onlarla arkadaş olabilmeyi, yeri gelip birlikte ağlayıp yeri gelip birlikte gülmeyi öğreniriz.  


Güven duymayı, samimi olmayı , dost canlısı olmayı öğreniriz. Top oynarken düştüğümüzde elimizden tutanlar akranlarımız olur her zaman. Komşularımız sayesinde mutlu oluruz. Onlarla konuşmak, dertleşmek insanın içini açar. Bazen en yakınların bile sana sırtını dönerken , hiçbir kan bağının olmadığı ama gönül bağının olduğu komşular koşar insanın yardımına. İşten ayrılmış bir kişi için mahalleli birlik olur ve zor durumda olan kişi  karanlıktan aydınlığa çıkarılır. Komşuluk budur işte. Birlikte yapılır kışlık turşular, sohbet ve muhabbetle yapılır kışlık tandır ekmeği, sevgi ile kurutulur kışlık tarhanalar ve daha nice güzel şeyler. Yeri gelir darılırız, yeri gelir barışırız ama iyi komşu olursak asla birbirimize sırt dönmeyiz. 






Birlik olunca dirlik olur elbette. Yaşadığımız çevre iyi değilse de kötü alışkanlıklar öğrenir insan. Bencil olmayı öğrenir, güzel davranışlar sergilemez ve kötü çevrede olduğu için, kötü komşulara da sahip olduğu için onları model alır orada yaşayan kimseler. Böyle olunca da ne insanca yaşam olur, ne nezaket , ne sevgi ne de dayanışma olur.


“Yiğit At Kendine Kamçı Vurdurmaz.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Yiğit At Kendine Kamçı Vurdurmaz.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Bir toplumu, bir milleti yükseltecek olan kişiler o toplum ya da millet içinde yaşayan sorumlu kişilerdir. Sorumluluk sahibi insan kendisi üzerine düşen her işi yapar. Bir işi yapmamak için türlü türlü entrikalara başvurmaz. Kendini bilen kimse,  sorumluluklarını yerine getiren akıllı ve çalışkan kimsedir. Atalarımız da “ Yiğit at kendine kamçı vurdurmaz.” sözü ile sorumluluğunu yerine  getiren insana kimse bir laf söyleyemez, o kişi ile uğraşmaz demek istemiştir. 





En basit olarak şu örneği verelim. Anne ve balar çocukları ile çok tartışır. Özellikle de anneler. Çocuk gün içinde anne ile daha çok vakit geçirdiği için , anneler de onların çalışmasını çok istedikleri için arada tatlı tatlı atışmalar olabilir. Oysa sorumluluklarını bilen ve çalışmayı seven bir öğrenci kendisine laf söylettirmemelidir. Sorumluluklarını yapan, derslerine iyi çalışan , sınavına zamanında hazırlanıp iyi puan alan bir çocuğa ne annesi bir laf atar, ne de babası. Çünkü o çocuk  sorumluluk bilincinde olan bir kimse olduğu için ailesi ile yüz yüze gelmek zorunda kalmaz.


 Çocuktan mükemmel bir performans beklenmez , çocuğun kendi istediği ile çalışması ve görevlerini yerine getirmesi beklenir. İnsan yaşamda her zaman sorumluluk sahibi bir birey olmalıdır. Kendimiz için, ailemiz için, vatanımız için üzerimize düşen sorumlulukları kendiliğinden yapmalıyız  ve ülkemize faydalı bir birey olmalıyız.

“Nazik Olun, Çünkü Karşılaştığınız Herkes Farkında Olmadığınız Zorluklarla Boğuşuyor.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Nazik Olun, Çünkü Karşılaştığınız Herkes Farkında Olmadığınız Zorluklarla Boğuşuyor.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.



Mutluluklar, acılar insan içindir. Hayatımızda iletişim kurduğumuz insanlar her zaman mutlu olmayabilir. Onların bazı zamanlar dertleri, acıları olabilir. Onları anlayıp dinlemeden , ön yargılı davranarak kalplerini kırmamalıyız. Söz ve davranışlarımızda dikkatli olmalı, kaba davranışlardan uzak durulmalıdır. Sizin yaşamınızda belki çok büyük sorunlar olmayabilir, onun için herkesin de sizin gibi mutlu ve neşeli görünmesini bekleyebilirsiniz.



 Karşınızdaki kişi ya da kişiler sizin moral durumunuza göre hareket etmek zorunda değildir. Çünkü o kişilerin nasıl bir zorluk içinde boğuştuğunu bilemeyebilirsiniz. Belki en yakınınız bile kendi derdini size demiyor olabilir. Onun için her zaman nezaketli olunmaya çalışılmalıdır, empati kurma becerisini de kazanmak gerekir. Mesela komşunuzun yüzü bazı günler gülmeyebilir. Bu durumda ona karşı tavır almanız hiç de doğru olmaz. Belki kadının kocası ile problemleri vardır, belki çocukları hastadır ve ilaç parası alacak parası kalmamıştır, ya da eşi işten çıkartılmış ve evine ekmek getiremeyecek durumda olmuştur. 





Ondan dolayı üzgündür ve karşıdaki kimselere de gülmek zorunda değildir. İnsanlar nelerle boğuşuyor bir bilseniz. Ne acılar, çileler çeken kimseler var. En yakın akrabalarımız bile bazen bizlere sıkıntılarını demiyor olabilir. Onun için zor durumda olan tanıdığımız kişilerin de dertlerini dinlemeli, onları anlamalı ve onlardan zorla mutluluk beklememeliyiz. Bakarsın zaman geçer, zorlukları biter . İşte o zaman da o insanlar daha mutlu olabilir ve siz de mutlu olursanız ve nezakatli olursanız iletişiminiz her zaman devam eder.

 

Atatürk’ün Akıl Ve Bilim İle İlgili Sözleri

 Atatürk’ün Akıl Ve Bilim İle İlgili Sözleri

 

Akıl  ile bilim bir araya geldiğinde muhteşem sonuçlar ortaya çıkar. Çalışmak, ilim ile, bilim ile ilgilenmek  insanlığa büyük katkılar sağlar.  Bir kimsenin yaptığı buluş  tüm insanlığa katkı sağlar. Bilimin geliştiği ülkeler  beyin göçü almaya devam eder. Gelişmemiş ve az gelişmiş ülkeler ise beyin göçü verir. Beyin göçü veren ülke olmak yerine beyin göçü alan, ekonomik olarak güçlü ve gelişmiş bir ülke olmalıyız. Gazi Mustafa Kemal akla ve bilime dayanarak hareket etmek gerektiğini, hurafe bilgilere inanmamak gerektiğini söylemiştir.


Mustafa Kemal Atatürk’ün akıl ve bilim ile ilgili söylemiş olduğu sözler şunlardır:


" Ben askerî deha filân bilmiyorum. Herhangi bir zorluk önünde kaldığım zaman benim yaptığım iş şudur: Vaziyeti iyice tespit etmek sonra bu vaziyet karşısında alınacak tedbirin ne olduğuna karar vermek."

 

“Bütün ilerlemeler insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hâkim olsun ve düşünebilsin yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir.”

 

“Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim  ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.”


“Bu millet ve memleket ilme ve irfana çok muhtaç; eğitim ve öğretim görmek için, ilim ve fen almak için Avrupa’ya, Amerika’ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa, sanat nerede varsa gidip öğrenmeye mecburuz. Çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek ise boşuna yorulmak terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur.”


 

“Geçmişte sayısız uygarlık kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu kanıtlamak için, yapmamız gereken şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz; bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. Bilimsel çalışmalar da bunlar arasındadır. Beni seven arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Kendiniz için değil, fakat bağlı olduğunuz millet için el birliği ile çalışalım; çalışmaların en yükseği budur!”

 

“Bilim gerçeği bilmektir.”

 

 “Toplumu gerçek amacına, gerçek mutluluğuna ulaştırmak için iki orduya gerek vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri ulusun geleceğini yoğuran bilim  ordusudur. Bu ordulardan her ikisi de aynı derece gerekli, kıymetlidir, her ikisi de hayatidir. Ancak bilim  ordusunun kıymet ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, bilim ordusu, ölen ve öldüren birinci orduya, niçin ölüp, niçin öldürdüğünü öğreten ordudur.”


“Ülkemizin en ileri, en hoş, en güzel yerlerini üç buçuk sene kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenen başarının gizemi nerededir bilir misiniz? Orduların yönetiminde bilim ve fen esaslarını yol gösterici almaktır. Ulusumuzu yetiştirmek için asıl olan okullarımızın, üniversitelerimizin kuruluşunda aynı yolu izleyeceğiz. Evet, ulusumuzun, siyasi, sosyal yaşamında, ulusumuzun düşünce eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır.”


“Gözlerimizi kapayıp yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgilenmeksizin yaşayamayız. Tersine gelişmiş uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız: bu yaşam ancak bilim ve fenle olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için bağ ve koşul yoktur.”





 “Her işin esas hedefine kısa ve kestirme yoldan varmak arzu edilmekle beraber yolun kabul edilebilir; mantıki ve özellikle ilmi olması şarttır.”


“Bizim akıl mantık zekâ ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidirler.”


“Fikirler anlamsız mantıksız boş sözlerle dolu olursa o fikirler hastalıklıdır Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak faydasız zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar. “


“Bu millet ve memleket ilme irfana çok muhtaç; tahsil yapmış diploma almış gelmiş olanları korumak kadar doğal ve lüzumlu bir şey olmaktan başka parti eğitim ve öğretim görmek için ilim ve fen almak için Avrupa´ya Amerika´ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz ve göndereceğiz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa sanat nerede varsa gidip öğrenmeye mecburuz. Bu nedenle artık himaye ok zayıf kalır. Bunun yerine mecburiyet geçerli olur.”


 

 “ Gözlerimizi kapayıp yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgilenmeksizin yaşayamayız. Tersine gelişmiş uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız: bu yaşam ancak bilim ve fenle olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için bağ ve koşul yoktur. “

Atatürk’ün Özgürlük Ve Bağımsızlık Benim Karakterimdir.” Sözünü Yorumlayınız.

 Atatürk’ün  Özgürlük  Ve Bağımsızlık Benim Karakterimdir.”  Sözünü Yorumlayınız.

 

Vatan toprakları işgal edilmeye başlamış, düşman askerleri her yerden saldırmış, çoluk çocuk demeden, kadın erkek demeden vatan evlatlarını  şehit etmiş. Köyler yakılıp yıkılmış. Vatan toprakları için tehlike çanları çalarken , işte tam da böyle zorlu bir zamanda ortaya çıkmıştır Mustafa Kemal ve silah arkadaşları. Vatan evlatları, Mehmetçikler için de o zor koşullarda böyle bir liderin ortaya çıkması moral kaynağı olmuştur. Başka bir ülkenin egemenliği altında düşünün kendinizi. Düşünmesi bile ürkütücü ve korkunç öyle değil mi? 


 Kendi dilini konuşamıyorsun, kültürünü yaşayamıyorsun, dininin gerektirdiği ibadetleri yapamıyorsun? Bunların düşünülmesi bile insanın  vatanına olan  bağlılığını bir kat daha artıyor. Kendi ülkemde, kendi vatan topraklarımda özgürce, bağımsızca yaşamak kadar daha onurluca bir şey olamaz. Mustafa Kemal de bağımsızlık ve özgürlüğün kendisinin karakteri olduğunu söyleyerek şunu demek istemiştir: “ Beni ben yapan, beni değerli kılan şey özgür olmam ve başka bir ülkenin manda ve himayesi altında olmamamdır demek istemiştir.  Bağımsız olan, özgür olan ülkeler  daha çok kalkınır ve daha çok gelişir.






 Özgürlüğün olduğu yerde bilimsel gelişmeler de hız kazanır ve böylece o millet daha güçlü olur, daha uzun ömürlü olur. Başka ülkelerin egemenliği altında olanlar bilirler bağımsızlığın ne kadar önemli olduğunu. Özgürce olamamak, okula bile giderken sanki arkanda bir düşman askeri varmış gibi hissetmek ve daha birçok şeye hasret kalmak. İşte bu kötü duyguların olmaması için vatan topraklarına sahip çıkmalıyız. Atalarımızın, Mehmetçiklerimizin bize emanet ettiği bu vatan topraklarının bir karış yerini bile düşmana vermemeliyiz.  Kimseye minnet eylemeden, özgürce, tıpkı hür bir kuş gibi yaşamalıyız, yaşamanın, bağımsızlığın tadını çıkarmalı ve kıymetini bilmeliyiz.

 

“Hayatımızdaki Gölgelerin Çoğu Kendi Güneşimizin Önünde Durmamızdan Olur.” Sözü İle İlgili Bir Düşünce Yazısı Yazınız.

“Hayatımızdaki Gölgelerin Çoğu Kendi Güneşimizin Önünde Durmamızdan Olur.”  Sözü İle İlgili Bir Düşünce Yazısı Yazınız.


Hayatımızda kendimiz ile ilgili aldığımız yeni kararlar olabilir, sevmediğimiz bir özelliğimizi değiştirmek isteyebiliriz, kendimizi geliştirmek ve daha iyi ve sağlıklı bir yaşan sürmek için kilo vermek isteyebiliriz. Ya da daha çok sayıda kendimiz ile ilgili farklı kararlar alabiliriz. Bu kararları alırken bir anda umutsuzluğa düşüp ya başaramazsam, ya kilolarımı geri vermeyip yine aynı yaşam şekline devam edersem, kilo verme konusunda aldığım karardan geri vazgeçersem insanlar benim hakkımda ne düşünür der gibi aslında kendi hayallerimizi, kendi mutluluğumuzu engelleyen olumsuz fikirlere kapılıp kendi güneşimizi  gölgeleriz.



 İnsan kendi eli ile bunu yapar ve sonra  başaracağına da inansa, başarmayacağına da inansa haklı çıkar. Çünkü hayatımızdaki olumsuzlukların çoğunu kendi elimizle oluştururuz aslında. Kendimize engel oluruz. Yeniliğe, değişime ve bizi mutlu edecek şeyleri engellemeye devam eder sonra da halimizden şikayet etmeye devam ederiz. Günün sonunda kendimizde değersizlik hissi oluşur. Benden bir şey olmaz, yine yapamadım, yine aynıyım gibi. Oysa olumsuz düşüncelere takılmadan, kendimizle barIşık olursak, değişime lafla değil uygulama ile başlarsak gerçekten m utlu oluruz. Bunun olması için de insanın kendini sevmesi, kendini koşulsuzca kabul edip sevmesi gerekir. Ben değerliyim, ben yapabilirim, başarabilirim gibi sözlerle kendini motive etmesi gerekir. Bunları yaptığı zaman kendi güneşini, kendi aydınlığını da köreltmemiş olur. Yeter ki kendimizle barışı olalım, kendimizi olduğumuz gibi kabul edelim ve başarmaya, ilerlemeye , inançla devam edelim.






 Böyle yaptığımız zaman yaşamda daha mutlu oluruz. Yeter ki inançlı ve kararlı olalım. Tüm bunlar yapıldığı zaman kilo da verilir,  yüzme de öğrenilir, en sevdiğin meslek de kazanılır, alanında da  en iyisi de olursun. Bir karara vardığımızda o kararı uygularken yanlışlar da yapabiliriz, hatalarımız da olabilir. Önemli olan kendi deneyimlerimiz ile yaptığımız hatadır. Zaten kararlıysak yaptığımız o hatalar da eninde sonunda yok olacaktır. Yeter ki kendimiz deneyelim, kararımızı hayata geçirelim. Kendi gelişimimizin önüne set kurmayalım.

 


“Ak Akçe Kara Gün İçindir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Ak Akçe Kara Gün İçindir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Yıllar hızlı hızlı akıp giderken, yeni yeni ürünler piyasaya sürülürken, insanların da istekleri artmaya başlamaktadır. Sürekli istek halinde olduğumuz için tüketim çılgınlığı da haliyle artmaktadır. İhtiyacımız olanı elbette almalıyız ama sürekli yeni şeyler isteği kişinin parasının boş yere çar çur olmasına sebep olur. O boş yere harcanan paralar bizim en kötü günlerimizde kurtarıcımız olacaktır belki de. Çünkü iyi günler de kötü günler de biz insanlar içindir.


 Atalarımız da kendi deneyimlerinden yola çıkarak bizlere şu mesajı vermek istemektedir. Para kazandığımız zaman bu paranın hepsini bir anda harcamamalıyız. Şu anda çok kazanıyorum, yine kazanırım , harcamaya, lükse devam düşüncesi ile hareket etmemeliyiz. İnsan her zaman iyi bir gelire hatta normal bir gelire bile sahip olmayabilir. Gün gelir,  kötü ve maddi açıdan zor günler bizi bekleyebilir. Bunun için de kazandığımız paranın bir miktarını saklamalıyız ki, o kötü günler gelip çattığında ele güne muhtaç olmayalım, kendi ayaklarımız üzerinde dimdik durabilelim.


 Yaptığımız birikimlerimizi de doğru zaman da doğru amaç için kullanalım. İşte bunu başardığımız zaman geriye dönmek zorunda kalmayız ve paramız konusunda da pişmanlık yaşamayız. Bu atasözü ile ilgili bir örnek verelim: Bir iş adamını düşünelim. Bu iş adamının bir şirketi vardır.  Bu insanın gün gelir şirketi batar. İş adamı şirketten hep aynı faydayı göreceği düşüncesi ile kazandığı paraları, geleceğini düşünmeden hemen tüketmiştir. Ne kendisine ev almıştır, ne araba. Elinde hiç parası olmayan bu iş insanı bir zaman sonra pişman olsa da iş işten geçer. Evi olmadığı için zorluklar yaşar.






 Zamanla oturduğu evin bile kirasını ödeyemez duruma gelir. Otobüse verecek parası bile kalmaz. İşte bu kötü durumlara düşmemek için, sağlıklıyken, gençken, elimiz iş tutuyorken ve iyi bir gelir de elde elde ediyorsak o elde ettiğimiz gelirin bir kısmını mutlaka gelecek için saklamalıyız. Hayatın bize nerde, ne zaman, ne gibi sürprizler getireceği hiç belli olmaz. Bunun için birikim yapalım ve birikimlerimizi de zamanı gelince, işimize yaradığı an kullanalım.

Yalan İle İlgili Hikaye Yazınız.

 Yalan İle İlgili Hikaye Yazınız.


Sonbahar mevsiminin gelmesi ile birlikte  çevredeki değişim de yavaş yavaş kendini gösteriyordu. Çimenler sararmaya başlıyor, çam ağaçlarının arasına sarı renkler karışıyor ve yaza elveda diyordu bu mevsim. Havalar soğumaya başlamıştı. Sivas’ın soğuğunu bilen bilir. Bu aylarda hava gündüz sımsıcak olurken akşamları hava bir anda soğumaya başlar. Eeee boşa dememişler Sivas’ın soğuğu sert, insanı mert olur diye. Gerçekten de soğuk bir memlekettir bizim memleketimiz. Biz  Sivas’ta yaşayan beş kişilik bir aileyiz. 


Benim adım Merve. İki tane de kardeşim var. Sanem ve Aydın. Ben 13 yaşındayım. Sanem 8 Aydın ise 11 yaşında. Annem ev hanımı, babam ise kaynakçı. Emek insanı benim babam, yazın o aşırı sıcağında bile kaynak yapar. Bunu yapar ki çocuklarına ekmek parası götürsün. Biz zor durumda olmayalım. Çok merhametlidir benim babam. Kim ne derse hemen inanır. İçinde en ufak bir kötülük yok. Onun için mahallemizde yiğit adam diye bilinir. Babamın adı Abdullah, annemin adı ise Hüsne. Neyse böyle bir aileyiz işte. Anlatmak istediğim asıl konuya dönelim. Babam yine  işten çıktıktan sonra  akşam üzeri  eve geldi. İşten geldiğinde eli yüzü yaptığı işten dolayı tozlu ve hafif de kara görünüyordu. Bazen gözüne kaynak yaparken ateşin kıvılcımları giriyor. Onun için de bazı zamanlar gözü kıpkırmızı oluyor.


İşten gelip hemen üstünü çıkardı. Banyo yaptıktan sonra hep birlikte sofraya oturduk. Annem kuru fasulye, pirinç pilavı ve bir de bizim yörenin turşusu olan dal turşusu koymuştu sofraya. Ayranımız da eksik olmazdı elbette. Hep birlikte yemeğimizi yedik. Daha sonra babam annemle konuşmaya başladı. İşlerinde Hakan adında genç bir delikanlı işe başlamış. Yeni evli olduğunu, iki tane ikiz bebeğinin olduğunu ve maddi durumun çok kötü olduğunu söylemiş. Babamla konuştuktan sonra babamdan biraz borç para istemiş. Babam da ona çok üzüldüğünü ve bir hafta önce parayı verdiğini söyledi anneme.


Annem ne kadar verdiğini sorunca babam ise üç bin beş yüz lira verdim dedi. Adamın haline üzüldüğü için babam o adama hemen inanmıştı. Adam babama parasını iki gün içinde getireceğini söylemiş ama bir haftadır da işe geldiği yokmuş. Babam ve oradaki arkadaşları işe yeni başlayan bu delikanlının kim olduğunu araştırmışlar. Meğer ki o delikanlı evli falan değilmiş. İşe yeni girdim ayağından, maddi durumumum kötü ayağından ve değişik şeylerden herkesi kandırıyormuş. Yani yalancının, dolandırıcının biriymiş. Babamı kandırmış. Ah benim zavallı babam. Sen bir ay boyunca çalış, didin, alın teri dök ve bir aylık kazancını hiç tanımadığın bir adama gözü kapalı ver. Babam olanları anlattıktan sonra annem sessizce durdu. O da üzülmüştü anlaşılan. 







O para bizim okul ihtiyaçlarımız için alınacaktı. Haliyle bu ay da çok zorlanacaktık. Ama yine de annem babama asla kızmadı. Ona asla suratını falan da asmadı. Onunla güzelce konuşup bir daha herkese inanmaması gerektiğini anlattı. Günler yavaş yavaş akmaya devam ederken babam yine bir iş günü sevinçle evine döndü. O dolandırıcı genç,  çok kişiyi kandırıp yalan söylediği için polisler tarafından yakalanmıştı. Milletten  aldığı paraları bir odada saklamış. Polis alıp onu hapse atmış. Yalanlar ne de olsa er geç ortaya çıkardı bunu bilmiyordu bizim yalancı genç galiba. Babam da helal rızkı ile kazandığı   parasını kurtarmıştı. Bir daha asla her yalana inanmayacağım diye söz verdi o akşam. Eve gelirken bize gofret ve cips almıştı. Bir kilo da kıyma almıştı. Annem o kıymadan çok güzel bir Sivas köftesi yaptı. Yanına da ayran yaptı. Afiyetle bir güzel yedik ve o gün bizim için bayram günü olmuştu sanki.

“Damlaya Damlaya Göl Olur.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Damlaya Damlaya Göl Olur.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


 

Musluktan akan bir damla su zamanla artmaya başlayınca su musluğun aktığı yerden taşar ve bir zaman sonra orası  bir göle dönüşür. Atasözünün gerçek anlamı budur. Bize vermek istediği mesaj ise şudur: İnsanlar kazandığı paralarını bir anda harcamak yerine , ihtiyaçlarından fazlasını az da olsa biriktirmeye başlarsa o az dediğimiz para bir zaman sonra çoğalmaya başlar.

 

Çoğalan para sonucunda da kişi maddi olarak iyi duruma gelir ve kendini kimseye muhtaç etmez. Benim maddi durumum çok iyi değil ben biriktiremem gibi düşüncelere de sahip olmamalıyız. Buradaki amaç hiçbir şey yeme içme, aç kal, çalıştığın paranın hepsini sakla demek değildir, kuruş da olsa bir kenara koy ki o kuruş zamanla altına dönüşsün.

 

 Bazen küçükmüş gibi görünen, önemsizmiş gibi görünen şeyleri gözden kaçırmamalıyız. Aslında adım adım olur her şey. Bu sadece para için geçerli bir durum değildir. Bu durum aynı zamanda bilgi için geçerlidir. Mesela kitap okumayan insan bir zaman sonra bildiği şeyleri de unutmaya başlar. Oysa her gün az da olsa kitap okusak ve kendimize bir kitap okuma saati düzenlesek o okuduğumuz bilgiler bir zaman sonra bizi kültürlü bir insana dönüştürür.





 

Yavaş yavaş gerçekleşen okuma eylemi bizi iyi konuşan, hafıza gücü iyi olan, insanlarla iyi iletişim kurabilen bir kimseye dönüştürür. Yani  yavaş yavaş da olsa bir şeyi devamlı yapmak kişinin her açıdan zengin olmasını sağlar. Zenginlik sadece maddi zenginlik olarak düşünülmemelidir. Aynı zamanda bilgi zenginliği, düşünce zenginliği de damlaya damlaya olur. Yeter ki durmadan biriktirelim ve her şeyin kıymetini bilip her şeyi önemseyelim.