Siz De Arkadaşlarınızla Doğayı Korumaya Yönelik Bir Kulüp Kurduğunuzu Düşününüz Ve Bu Kulüple Yaptığınız Çalışmaları Anlatan Bir Hikâye Yazınız.

 Siz De Arkadaşlarınızla Doğayı Korumaya Yönelik Bir Kulüp Kurduğunuzu Düşününüz Ve Bu Kulüple Yaptığınız Çalışmaları Anlatan Bir Hikâye Yazınız.



Sabah erkenden okula doğru yürüdüğümde çevremizin ne kadar da kirli olduğunu fark ettim. Yol boyunca yerde aklınıza gelecek her türlü atık vardı. Bebek bezinden tutun da yenilen cipslerin  paketleri, içilen meyve suyu kutuları, kuruyemiş çöpleri, naylon poşetler vb. Bunları yerde görünce içim acıdı. Nasıl bir doğa bırakıyorduk gelecek nesillere diye düşündüm. Oysa doğa bize tertemiz vermişti her şeyi . Bizler ise hunharca yok etmeye devam ediyorduk onu. Havayı, suyu, toprağı ne hale getirmişiz bir bilseniz. Okula doğru giderken bunları düşünüyordum.


 Arkadaşım Esra da bana katılarak okula vardık. Bugün dersimizde doğa ile ilgili ders işleyecektik. Günlerden doğayı koruma günüydü bugün bence. Herkes de bunun için grup olacak ve doğayı koruma kulübü kurulacaktı. Bizler beşinci sınıf öğrencileriyiz. Benim adım Ceyda. Henüz küçük olabilirim ama doğayı korumanın yaşı yok diye düşünüyorum. Öğretmenimiz çevre temizliği konusunda, doğayı korumamız konusunda bizlere her şeyi anlattı. Ben, Esra, Mehmet, Ahmet, Nurcan ve Halit hep birlikte doğayı korumak ile ilgili bir kulüp kurduk. Kulübün adı da “Haydi El Ele Ormanlarımızı, Tabiatımızı Koruyalım Kulübü “oldu. 


O gün çok heyecanlıydık. Yaşadığımız şehir olan İstanbul’un Belgrad ormanına geziye gidecektik. Ormandaki çöpleri toplayacaktık arkadaşlarımla birlikte. Akşama kadar orada vakit kuracak gece yarısına doğru da ailelerimiz ile birlikte eve dönecektik. Zorlu ve keyifli bir yolculuk bizi bekliyordu. İçime içime sığmıyordu o gün. Çevreye faydalı olacak, doğamızı temiz tutacaktık. Belgrad ormanları bizim için tüm insanlık için önemliydi. Aslında dünyadaki tüm ormanlar hepimizindi. Onları korumak ve temiz tutmak da hepimizin sorumluluğu olmalıydı bence.


 Belgrad Ormanı, Çatalca Yarımadası’nın  en doğu ucunda, İstanbul İlinin  Avrupa Yakasında yer alan doğal oluşumlu, ağaçlık bir bölgeydi. Orman adını,  Kanuni Sultan Süleyman'ın  Sırbistan Seferi dönüşü beraberinde getirdiği Belgradlıların yerleştirildiği Belgrad köyünden almaktadır. Köy sakinlerinin su kaynaklarını kirlettiği anlaşılınca padişah buyruğuyla köy taşınmış; bu tarihten sonra ormanın ve barındırdığı su kaynaklarının korunması için ilk kez resmî önlemler alınmıştır. Bu ormanımız şu anda da çoğu canlılar için büyük bir yaşam alanıdır. Neyse ormanımız ile ilgili bilgiyi açıkladıktan sonra hikayemize kaldığım yerden devam edeyim. Ertesi sabah erkenden kalktık. Arkadaşlarımla birlikte bir taksi tutarak bizi Belgrad ormanlarına götürmesini rica ettik. Başımızda da ailelerimiz vardı elbette. Ormana varır varmaz hemen çadırı kurduk. 


Çadırın içinde kahvaltı yaptıktan sonra çöplerimizi hemen getirdiğimiz poşetlere koyduk. Daha sonra ormanlık alanları gezmeye ve yerde olan çöpleri seri bir şekilde toplamaya başladık. Arkadaşlar ne hale getirmiştik ormanımızı bir bilseniz. Yerde sigara izmaritleri, alkol şişeleri, çekirdek kabukları, ayran bardakları, pet şişeler  ve daha neler neler. Akşama kadar yorulmak nedir bilmeden çalıştık. Elbette ormanın her yerini temizlemeye zaman yoktu ama az da olsa doğaya bir katkımız oldu diye çok mutlu olduk. Akşama doğru ailelerimizin yaptığı kek, poğaça, börekten yedik. Epey yorulmuştuk. Bu yiyeceklerin üstüne bir de annemin hazırladığı vişne suyunu kana kana  içtik. O kadar çok yorulmuştuk ki elimiz ayağımız tutmuyordu yorgunluktan.





Değmişti ama her zorluğa rağmen. Biz yerdeki çöpleri toplarken oraya gelen insanlar bizi görmüş ve onlar da bizi örnek alarak yerdeki çöpleri toplamaya yardım etmişti. Küçüktük ama bazen büyükler de küçükleri örnek alıyordu. İşte biz de bu örneklerden biriydik. Orada yaptığımız her şeyin fotoğrafını çektik, video çektik ve ertesi sabah okula götürerek sınıf arkadaşlarımıza sunum yaparak kendi hikayemizi anlattık. Öğretmen yaptığımız sunumu ve görselleri çok beğendi. Canım arkadaşlarımla iyi bir iş çıkarmıştık o gün. Doğayı korumaya bir nebze de katkı sunduğum için o gece yatağımda rahat uyudum. Bundan sonraki yaşamımda da  asla yerlere çöp atmayacak ve atanları da kibarca uyaracaktım.

Büyüklerinizin Çocukken Oynadığı Oyunlardan Birini Kısaca Anlatınız.

 Büyüklerinizin  Çocukken Oynadığı  Oyunlardan Birini Kısaca Anlatınız.


Büyüklerimin çocukken oynadığı  oyunlar şunlarmış: Söbe oyunu, can tatlı oyunu,  beş taş oyunu (ebe taşı) , yakar top, ip atlama, sürek, halat çekme oyunu vb.

Büyüklerimin en sevdiği oyun beş taş oyunuymuş. Şimdi sizlere beş taş oyunu ya da ebe taşı ile ilgili bilgiler aktaracağım.


Beş Taş Oyunu Hakkında Kısa Bilgi

Beş taş oyunu; en az iki kişi ile oynanır. ve Beş  tane taş ile oynanan  bir oyundur. Taşların boyutu bir avucumuzu dolduracak kadar küçük olmalıdır.  Oyun yere oturarak ya da sandalyeye oturarak masa, ya da sıra üzerinde oynanabilir. Oyun esnasında, oyuncu taşı düşürürse veya yerdeki  taşı alamazsa oyundan çıkar ve oyun oynama sırası diğer oyuncuya yada diğer ebeye geçer.


  Kura çekilir. Kura sonucunda belirlenen birinci kişi oyuna başlar.  Taşlardan birini eline alarak havaya doğru atar. Attığı taş havadayken hemen diğer taşı eline alıp havadaki taşı tutmaya çalışır. Bunu yaparken de hızlı olmak gerekir.  Taşları önce birer birer, sonra ikişer, üçer ve dörderli gruplar halinde toplar ve bir sonraki bölüme geçilir. Bir sonraki bölümde,  beş taşı oynayan kişi  işaret parmağını orta parmağın üzerine koyarak elini köprü  olacak şekilde yapar.




 Öteki oyuncunun seçtiği taşa değdirmeden tüm taşları bu köprüden geçirir. Bu şekilde de taşları toplarsa diğer bölüme geçer. Son bölümde ise oyuncu elindeki tüm taşları havaya atıp elinin tersi ile tutar ve daha sonra tuttuğu bu taşları fırlatıp bu kez de avucu ile yakalar. Avucunda ne kadar taş varsa o kadar fazla puan kazanmış olur.

10 Kasım’ın Bizde Uyandırdığı Etki İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 10 Kasım’ın  Bizde Uyandırdığı  Etki İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Çok küçüktü henüz Mustafa Kemal. İçine askerlik ateşi düşmüştü bir kere. Asker olacağım ben, hiç kimsenin önünde diz çökmeyeceğim diyordu daha o yıllarda. Sarı saçları, mavi gözleri ile arkadaşlarının gözdesi olmuştu. Sadece fiziki görüntüsü müydü onu böyle yapan?  Elbette hayır. Aynı zamanda yardımlaşma ve dayanışma içinde hareket etmesini bilen, içi sevgi dolu, vatansever  ve  merhametli  bir insandı Mustafa Kemal. Milletini, vatan topraklarını çok seviyordu. Bir yıldız gibi, bir güneş gibi doğmuştu vatanın en zor şartlarında o. O doğmuştu. O vardı artık. 


Korkulur muydu hiç düşmandan, düşmanın zalimliklerinden. 19 Mayıs 1919 yılında başlattığı Kurtuluş Savaşını, Anadolu halkının da desteğini alarak silah arkadaşları ile birlikte yok etmişti düşmanı yurdumuzdan. O koca yürekli, çok düşünen ve sürekli milletinin geleceği ile ilgili fedakarlıklar yapan önder bir  yiğitti. Bir sonbahar sabahı ayrıldı aramızdan. Yapraklar sararmış, ağaçlar yükünden kurtulmuştu o sabah. Türk Milleti’nin acı günüydü o gün. Paşam diyordu, Atam diyordu ona milletinin fertleri. Mustafa Kemal yoktu artık dünyada.  Ne büyük bir acı, ne büyük bir kayıptı onun aramızdan ayrılışı. Atatürk olmasa da düşünceleri, fikirleri ölmemişti daha. Bizler, biz gençler yaşatacağız cumhuriyeti, demokrasiyi. Koruyacağız onun emanet ettiği her şeyi ve seveceğiz milletimizi vermeyeceğiz vatan topraklarımız düşman ellerine.



 Her 10 Kasım sabahında içimi bir hüzün kaplar. Arabaların saat dokuzu beş geçe siren sesleri ile durması, insanlarımızın Mustafa Kemal’e olan sevgisinin yüreklerinde çarpması, gözlerimizin dolması onu ne kadar çok sevdiğimizin de göstergesidir aslında.  Unutur mu seni bu millet be Paşam? Sen adını yüreğimize yazdırdın bir kere. Önce vatan dedin de durmadın, yılmadın çalışmaya devam ettin. Son zamanlarında bile devlet işleri ile uğraştın. Ülken için, toprakların için  çok çalıştın. Bizler bugün Türkiye Cumhuriyeti olarak  özgür ve bağımsızsak bunu sana ve askerlerimize borçluyuz. Seni hiç unutmayacağız sarı saçlı, mavi gözlü yiğit. Mekanın cennet olsun, kabrin nurla dolsun  Atam. İyi ki bu milletin evladı olmuşsun Atam.

“En İyi İntikam, Düşmanınız Gibi Olmamaktır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “En İyi İntikam, Düşmanınız Gibi Olmamaktır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


İnsanlarla ilişkilerimizde çeşitli sorunlar yaşayabiliriz. İyi zannettiğimiz,, iyilik ettiğimiz kişiler gün gelir bizim düşmanımız olabilir. Bu hayatın farklı bir yönüdür aslında.  Düşman ise kötü niyetlidir ve kişiyi yıpratmak, mutsuz etmek için uğraşır. Yaşadığınız çoğu acıların nedeni düşmanlardan kaynaklanabilir. “En iyi intikam , düşmanınız gibi olmamaktır.” sözü ile anlatılmak istenen ise düşman gibi olarak onun seviyesine düşmememiz gerektiğini söylemek istemiştir.






İntikam aldığımız zaman biz de kötülük yapmış oluruz ve o kötü kimseden bir farkımız kalmamış olur. Oysa intikam almadığımız zaman, insan olarak kalmaya devam ettiğimiz zaman belki o düşman bile yaptığından utanacak ve pişman olacaktır. O da iyi insan olma yönünde eğilim gösterecektir. İntikam haktır ama alınmasa insanı daha insancıl yapar ve kişinin kalbinin kin ve nefretle dolmasını engeller. Düşmanca tavırlar bir yana bırakılmalı, iyi insanlar iyi olarak, sevgi dolu ve merhamet dolu olarak kalmaya devam etmelidir.


 

 Kötü insanlar gibi olduğumuz zaman çocuklarımız da kötülüğü öğrenecek ve bundan dolayı da onlar da kötü insan olmaya , intikam hırsı ile kalplerini kinle doldurmaya devam edecektir. Hal böyle olunca da iyilik yapan insanlar azalacak, kötülükler her yere virüs gibi yayılacaktır. Bunun için her zaman iyi olmalıyız, affetmeyi ve unutmayı bilmeli, düşmana bile örnek olmalıyız.

“Mutluluğu Tatmanın Tek Çaresi, Onu Paylaşmaktır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Mutluluğu Tatmanın Tek Çaresi, Onu Paylaşmaktır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Mutlu olmak, yarınlara umutla bakmak isteriz hep. Mutlu olmanın yolu ise bunu başka insanlarla paylaşmaktan geçer. Mutluluğu tatmanın tek çaresi onu paylaşmaktır. Mutlu anlarımızı, güzel anılarımızı  sevdiklerimizle paylaşarak onları da mutlu etmiş oluruz. Bizi seven, sayan insanlar mutlu anlarımızda yanımızda olan kimselerdir. Mutluluk tek başına yaşanılacak bir duygu değildir.


 Mutluluğu mutluluk yapan asıl şey onu bir başkaları ile paylaşabilmek ve yaşayabilmektir. Örneğin; girdiğimiz bir sınavda yüksek puan aldığımızı düşünelim. İstediğimiz bölüme gitmek ve istediğimizi mesleği yapmak bizi çok mutlu eder. Bu mutluluğu aile bireylerimizle, arkadaşlarımızla, akrabalarımızla paylaştığımız zaman onları da mutluluğumuza dahil etmiş oluruz. Ya da başka bir örnek verelim: Yeni evlenen gelin ve damat düğününde ailesi olunca mutlu olur.  Gelin ve damat mutluluğunu sevdikleri ile paylaşarak daha da mutlu olur ve  yaşam da daha anlam kazanır.






 Nadiren de olsa  mutluluğunu paylaşmayan insanlarda olabilir. Onlara da saygı duymalıyız. Mutluluğunu sevdikleri ile paylaşan insanların içi içine sığmaz. Onlar çok mutlu ve kıpır kıpır olurlar. Çünkü paylaşarak sevginin ve mutluluğun daha çok artacağına inanır böyle kimseler. Mutlu olduğumuz  başka şeyler de olabilir. Mesela en sevdiğimiz tatlıyı tek başımıza yemeyiz. Çünkü o tatlının tadı sevdiklerimiz de yanımızda olunca daha bir lezzetli olur. Yediğimiz yiyeceklerin bile tadı onu paylaşınca daha güzel olur.

 

 

“Her Bildiğini Söyleme, Her Söylediğini Bil.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Her Bildiğini Söyleme, Her Söylediğini Bil.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.



Birey, nerde, nasıl davranacağını, ne konuşup konuşmayacağını bilmelidir. Her bildiğimiz şeyi söylemek  bazen insanlar için fayda sağlamayabilir. Çoğu şeyi biliyor olabilirsin ama bu söylediğin doğru bilgiler, konular bir başkasının ilgisini ya da dikkatini çekmeyebilir. Örneğin; Komşun Fatma Hanım ile yeni çıkmış bir arabanın özellikleri hakkında konuşabilirsin. Ona yeni çıkan araba hakkında bilgi vermiş olabilirsin. Bu konu onun  dikkatini çekmiyorsa bu konuşma çok sıkıcı bir hal alacaktır. Çünkü Fatma Hanımın arabalara ilgisi olmayabilir ve bu konu onu hiç ilgilendirmiyor olabilir.



 Onun için her bildiğini her ortamda konuşmak zorunda değilsin. Gereğinden fazla konuşmak, çok bilmiş tavırlar içine girerek her konuya el atmak, her konu hakkında yorum yapmak kişinin çevresi tarafından, içinde yaşadığı toplum tarafından sevilmemesine ve dışlanmasına neden olabilir. İşte bunun için her bildiğimizi söylememeliyiz. Söylediğimiz şeylerin ne olduğunu ise bilmeliyiz. Kişi kendini bilmeli, haddini aşmamalıdır. Bilmediğimiz, fikir sahibi olmadığımız konularda  da konuşmamalıyız.  Çünkü bilmediğimiz konularda konuştuğumuz zaman çeşitli sorunlar ile karşı karşıya kalabiliriz.





 İki dinleyip bir söylemeliyiz. Bilmediğimiz konular hakkında konuşarak çevremize yanlış bilgiler aktarabiliriz. Aktardığımız bu yanlış bilgileri başkaları da yanlış öğrenir ve böylece de çok çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. Kısacası gereğinden fazla konuşmamalıyız, söylediğimiz, anlattığımız bilgilerin de doğru olduğundan, güvenilir olduğundan emin olmalıyız. Nerde, nasıl konuşacağını bilen insanlar toplum tarafından da sevilen kimseler olur. Böyle kimseler aranan, özlenen ve dinlenen kimseler olur.

“Dünya Çok Acı Çekiyor; Kötü İnsanların Şiddetinden Değil İyi İnsanların Sessizliğinden.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Dünya Çok Acı Çekiyor;  Kötü İnsanların Şiddetinden Değil İyi İnsanların Sessizliğinden.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Dünyada yaşanan kötü olaylar  her geçen gün daha da artmaktadır.  Kötü insanların olması ve kötülüklerine hızla devam etmesinin sebebi bu duruma iyi insanların sessiz kalmasından dolayıdır. İyi insanlar kötülerin yaptığı her türlü şiddete, zalimliğe ve zulme dur dese kötüler kötülüklerine devam edemez. Burada toplumun, ülkenin, dünyanın el birliği ile hareket etmesi gerekir.



 

 Dünya çok acı çekiyor. Bir yanda bitmek bilmeyen savaşlar, dinmek bilmeyen çığlıklar, bir yandan açlıkla boğuşan ülkeler, bir yandan kadın cinayetleri ile boğuşan  ve bu zulümlere dur denilmesini bekleyen ama bir türlü kesin çözüm yolu bulunamayan binlerce sorun ya da sorunlar. İnsan haklarına, adalete ve eşitliğe önem verilmemesi, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı ile son derece bencilce bir tutum içinde olunması, benim ülkemde savaş yok diğer ülkeler beni ne ilgilendiriyor gibi basit düşünülmesi de bu acıların bitmemesinin sebeplerinden birkaç tanesidir. Oysa insanlar seslerini yükseltebilse, insanlık, insanca davranış toplum bilincine dönüşse, cezalarla değil insanlıkla, yürekten güzellikler yapılsa ne dünyamız acı çeker, ne de dünyadaki her türlü canlı. Sessiz kalınmamalıdır her türlü kötülüğe.  Haksızlık karşısında susulmamalıdır. Kim bir haksızlığa uğrarsa, zulme uğrarsa buna dur denmelidir.





Sevgili Peygamber Hz. Muhammed de  bu konu ile ilgili şu sözü söylemiştir: “ Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”  Çünkü susan kişi aynı zamanda tüm insanlara, insanlığa ve ,içinde yaşadığı dünyaya ihanet etmiştir. İşte bu durumlara düşmemek için , dünyamızın barış, kardeşlik ve dayanışma içinde yaşaması için el birliği ile haksızlıklara, kötülüklere karşı gelmeliyiz. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz şeklinde hareket etmeliyiz.

“ Komşunu Sev Ama Bahçe Duvarını Yıkma.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

“ Komşunu Sev Ama Bahçe Duvarını Yıkma.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


İnsan tek başına yaşayan bir varlık değildir. Başka insanlarla iletişim içinde olma gereksinimi duyan, duygularını ve düşüncelerini paylaşmak isteyen, sevgi görmek ve saygıyı hak eden kimsedir. Toplumsal ilişkilerde en önemli şeylerden biri de komşuluk ilişkileridir. Evinin hemen yakınında olan, iyi gününde, kötü gününde insanın yardımına koşacak olan kimseler, komşulardır. Bunun için komşular ile arayı iyi tutmak gerekir.


 

 Birlikte güzel günler geçirmek, çay içmek, kahve içmek ve muhabbet ederek gün içinde yaşadıklarımızı konuşmak kişinin içini açar. Komşuluk ilişkileri kurmak her ne kadar insanın ruhu için iyi olsa da aradaki ilişkileri dengede tutmak gerekir. Gereğinden fazla samimiyet, muhabbet kısa zaman sonra can ciğer olduğunuz komşularınızla aranızı açabilir. Elbette gelinip gidilmeli, duygular paylaşılmalı, zor günlerde birbirine yardımcı olunmalıdır ama bunu abartmadan yapmak gerekir. Sürekli komşuda vakit geçirmek, komşunun her özeline girmek, ona her özelini açmak bir zaman sonra komşu ile aranızın kötü olmasına neden olur.





Bunun için de komşunu sev ama bahçe duvarını yıkma, aradaki mesafeyi koru denmek istenmiştir bu sözle. Komşuluk ilişkilerinde mesafeli olmanın önemi ile ilgili şu söz de önemlidir:“ İnsanlarla münasebetin, ateşle münasebetin gibi olsun, çok uzaklaşma donarsın, çok yaklaşma yanarsın.” Bu söz insan ilişkilerinin her alanında önemli olan ve mesafeli olmanın faydasını anlatan bir sözdür.

 

Kul Hakkı İle İlgili Kompozisyon Örneği

 Kul Hakkı İle İlgili Kompozisyon Hakkı



Bir kulun başka bir kulun  hakkını yemesine kul hakkı denilir. Kul hakkının yenmesi, ihmal edilmesi Yüce Allah tarafından muhakkak sorulacaktır. Yüce Allah’ın  rahmeti ve bağışlayıcılığı çoktur ama   Allah,  bilerek isteyerek acımasızca kul hakkına girilmesini hoş görmemiştir. İnsanoğlu insan olduğu için hataları olabilir. Hatasız kul olmaz ama kul hakkına dikkat etmek ise elimizde olan bir şeydir. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah bu konu ile ilgili şunu söylemiştir:  “Benim yanıma her şey ile gelin affederim. Fakat kul hakkı ile gelmeyin, onu ben değil, kulum affeder. " demiştir.  Kul hakkı ile ilgili günahımız varsa gidip o kuldan helallik istemeliyiz ve bizi bağışlaması için ondan af dilemeliyiz. 



Günlük yaşantımızda bile o kadar çok kul hakkına giriyoruz ki. Örneğin; bize misafir olarak gelen bir yakınımız evden gider gitmez onun arkasından başlıyoruz konuşmaya. Bu konuşma saatlerce belki de sabaha kadar sürüyor. Sonra kendimizi avutmak ya da savunmak için şunları söylüyoruz: Ben kötü anlamda demedim, bunlar gerçekler diyerek başlıyoruz boş boş konuşmaya. O kişinin arkasından değil de yüzüne karşı konuşsak daha doğru bir davranış olur ve hem de kul hakkına girmemiş oluruz. Tüyü çıkmamış yetim ve öksüzlerin hakkını yemek, devlet malını çalma, bir kimseye rüşvet verilmesi, rüşvet alınması, liyakatsız kişilerin başa geçmesi ve hak edenin hakkını alamaması en büyük kul hakkıdır.  İnsanlara iftira atmak, münafıklık yapmak, kişilerin arasında laf taşımak, görmediğin bir şeyi görmüş gibi de anlatmak İslam dininde son derece yanlış eylemlerdir. Bunlar da kul hakkına girer. 





İnsan ya olduğu gibi görünmeli, ya da göründüğü gibi olmalıdır. Müslüman dediğin kimse elinden, dilinden emin olduğun kimsedir. Müslüman olan kişi , Allah’a inanan kişi kul hakkı yemez, hırsızlık yapmaz, yalan söylemez. Dürüst ve güvenilir olur. Bunun için bizler de her zaman emin kişiler olmalıyız. Can yakmamalı, ah almamalıyız. Kul hakkına girer başkalarının emeğini çalmamalıyız, düşünce hırsızlığı yapmamalıyız, para hırsızlığı yapmamalıyız  ve kötü olan, kul hakkına girecek şeylerden ısrarla kaçınmalıyız. Sevgili Peygamberiz kul hakkı ile ilgili şunu söylemiştir:


" Kim birinin hakkını yediyse ahirette zor duruma düşmemek için o kişinin gönlünü alın, helalleşin. Borcu olan bir kişi cennete giremez. "

"Seni İki Şey Anlatır. Hiçbir Şeyin Yokken Gösterdiğin Sabır Ve Her Şeyin Varken Gösterdiğin Tavır." Sözü İle İlgili Kompozisyon Örneği

 

“Seni İki Şey Anlatır. Hiçbir Şeyin Yokken Gösterdiğin Sabır Ve Her Şeyin Varken Gösterdiğin Tavır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Örneği

 


İnsanı belli eden iki durum vardır. Bunlardan birincisi Mevlana’nın da dediği gibi bir şeyimiz yokken gösterdiğimiz sabırdır. Sabırlı olan, onca yokluğa rağmen onuru ile hayata tutunan ve kendini küçük durumlara düşürecek hareketlerde bulunmayan kimse,  gösterdiği sabrın karşılığını gün gelecek misliyle alacaktır. Kimi insanlar vardır çok sabırsızdır ve istediği olmayınca hem kendisine hem de çevredekilere dili ile, davranışları ile zarar verir.




 Kimi insanlar da vardır. Yaşadığı zorluk ne olursa olsun acılarını içine atar, sabır ile iyi günleri bekler ve dua ederek yaşamaya devam eder. İşte böyle kimseler de hem kendine iyilik etmiş olur, hem de kimsenin kalbini kırmamış olur, İnsanlarla ilişkilerini heba etmemiş olur. Bir de şöyle bir durum vardır. İnsan maddi olarak çok iyi bir yere gelebilir. İşte burada dikkat edilmesi gereken en önemli ayrıntı kendini bilmektir. Kendini bilmekten kasıt insan olarak kalabilmek, kibirlenmemek, merhametli olmaya ve alçakgönüllü olmaya insan gibi devam edebilmektir.



 Varlıklı olduğun zaman  iyi olmaya devam edebiliyorsan, varlıksız olduğun zaman da sabırla güneşli günleri bekleyebiliyorsan işte o zaman mutlu olursun ve hayatta dik duruşlu olursun. Böyle olunca da toplum tarafından sevilen ve sayılan kimse olursun. Allah katında da gösterdiğin sabrın ve  iyiliğin karşılığını gün gelince alırsın. Hangi duruma düşersek düşelim iyi insan olarak, insanca yaşamak için var olalım. Yarınların bize neler getireceğini kestiremeyiz ama sabırlı olmak ve insanca yaşamak bizim her zaman sahip olacağımız özellikler olmalıdır.