Kendinizde Sevdiğiniz ve Sevmediğiniz Özellikleriniz Nelerdir?

 

Kendinizde Sevdiğiniz ve Sevmediğiniz Özellikleriniz Nelerdir?


Her insanın kendisine ait özellikleri vardır. Bu özelliklerin kimisi huydur değiştirilmesi güçtür, kimisi ise eğitim yolu ile değiştirilebilen özelliklerdir.

Kendimde sevdiğim özelliklerim şunlardır: Bir kere insanlara kolay kolay kötülük düşünmeyen, ön yargılı olmayan biriyimdir. İnsanlara tebessüm etmeyi seven, selamlaşmaya önem veren, konuşmayı seven , dinlemeyi de çok seven biriyim. İnsanlara insan olduğu için değer veren, zengin yoksul ayrımı yapmayan, özellikle de yoksul insanlara elimden geldiğince yardım etmeyi seven biriyimdir. İçimdeki merhamet duygusu beni çok başka bir insana dönüştürebilmektedir. 


Örneğin; bazen kendi yakınlarım için yapmadığım bir şeyi muhtaç olan biri için hemen yapabilirim ve elimde ne kadar para varsa o muhtaç olanlara yardım ederim ve bundan da asla pişman olmam. Çünkü o yardıma muhtaç olan kişiyi Allah bana gönderdi diye düşünürüm. Hoşgörülü olduğum için, yardımsever ve samimi olduğum için kendimi seviyorum.


Sokak hayvanlarına karşı şefkatli bir insanımdır. Yolda aç bir sokak hayvanı görsem hemen annemden rica ederim ve annemin hazırladığı yemeklerden onlara da koyarım. Hayvanlara eziyet edenleri sevmem ve onların insani özelliklere sahip olmadığını bilirim. Paylaşmayı seven cömert biriyimdir. Empati kurabilirim ve insanları anlayabilirim. İletişime açık bir insanımdır. İnsanlara yeri geldiğinde hayır demesini bilirim ve kendimi de değerli bulurum. Küçük şeylerden mutlu olmasını ve şükretmesini bilen biri olduğum için seviyorum kendimi. Sesim güzeldir ve şarkı söylerim. Güzel bağlama çalarım. Bu yönümü çok seviyorum.


 Resim yeteneğim vardır ve kendimce güzel resimler çizerek sevdiğim insanları mutlu etmek kendimi daha da çok  sevmemi sağlar. Özel günleri asla unutmam. Bana değer veren insanlara değer veririm ama vefasız insanlardan uzak dururum. Kendimde sevmediğim özellikler ise yaşadığım olaylara ve ilişkilere fazla anlam yüklüyorum. Aşırı alıngan bir insanım. Aşırı hassas olduğum için başka insanlardan da aynı nezaketi bekliyorum ve bunu göremeyince büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Bazı zamanlar aşırı fedakarlıklar yapabiliyorum ve bundan geri pişman oluyorum. Çabuk karar alıp çabuk değiştiren biriyim. Fazla sabırlı ve tutarlı olmadığım anlarda kendimi sevmiyorum. Bir işi sonuna kadar götüremediğim anlarda oluyor. 


Bazen risk almasını bilmiyorum ve hemen başarısız olacağımı düşünerek kendime ön yargılı oluyorum. Her şeye kafayı çok takıyorum ve bu da benim kendimde sevmediğim özelliklerdir. İnsanlara çok fazla anlam yüklememek ve kimseden beklenti içine girmemek gerektiğini düşünüyorum. Böyle olursam kendimi daha çok seveceğimi düşünüyorum.

Çocuk Eğitiminde Anne Mi Baba Mı Etkilidir Konulu Konuşma

 

 

Çocuk Eğitiminde Anne Mi Baba Mı Etkilidir Konulu Konuşma


Çocuğun fizyolojik ve psikolojik anlamda sağlıklı birer birey olarak yetişmesinde ve davranışlarının şekillenmesinde anne, babanın rolü çok büyüktür. Çocuklar anne ve babalarının gözbebeğidir. Her çocuk biriciktir ve değerlidir. Çocukların eğitiminde aileleri çok etkilidir. Eskiden kadınlar fazla iş yaşamında olmadığı için çocuklar ile daha fazla vakit geçiriyordu. Her ne kadar anne ve babası birlikte çocuğun gelişimine katkıda bulunsa da burada annelerin payının biraz daha fazla olduğun  görebiliyorduk. Çünkü çocuk ile anne arasındaki ilk bağ çocuk anne karnına düştüğünde başlar. Doğduğunda bile anne kokusunu isteyen, annesinden ayrılmayan bebekleri görürüz. 


Çocuk  daha çok annesi ile vakit geçirdiği için, annesi ile arasında daha farklı ve özel bağ olduğu için anne çocuğun eğitiminde daha etkilidir diyebilirim.  Günümüzde yaşam koşullarının değişmesi ile, annelerin de iş hayatına atılması ile çocuğun eğitiminde babanın rolü daha fazla olmaya başlamıştır. Bu durum, ailelerin geleneksel yapılarında bir değişimi zorunlu kılmış ve yeniden bir yapılanmayı gerektirmiştir. Bu da çocuğun duygusal ve sosyal gelişiminde babanın etkinliğini arttırmıştır. Çocuklar doğumdan itibaren anneyle olduğu gibi babalarıyla da bağlılık kurarlar ve bir güven duygusu geliştirirler. Araştırma sonuçları babalarıyla güvenli bir ilişki kuran çocukların daha sosyal, akademik olarak daha başarılı, kendilerine daha güvenli çocuklar olduklarını göstermektedir.


 Yani çocukların eğitiminde babalar da doğrudan etkili olmaya başlamışlardır. Genel olarak baktığımızda ise her ikisi de çocuğun eğitiminde etkilidir diyebiliriz ama bana göre anne bir tık fazla etkilidir. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Hoşgörünün Kötü Alışkanlıkları Düzeltmede Etkili Olduğunu Düşünüyor Musunuz Konulu Konuşma

 

Hoşgörünün Kötü Alışkanlıkları Düzeltmede Etkili Olduğunu Düşünüyor Musunuz Konulu Konuşma


Hoşgörünün kötü alışkanlıkları düzeltmede etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü hoşgörünün olduğu yerde insan değer verme, şefkat gösterme vardır. İnsanı yargılamadan olduğu gibi kabul etme vardır. Yeter ki kafamızdaki ön yargılardan kurtulalım.

Sevgili öğretmenim, değerli dinleyiciler,

Bir toplumda hoşgörü olmadığı zaman, o toplumun içinde  kötü alışkanlıklar artmaya başlar. Çünkü bir şeyi baskı ile zorbalıkta yaptığımız zaman bu kişiyi cezalandırmaz aksine o kişinin daha da arsız olmasına neden olur. Oysa kötü alışkanlıklara sahip olan birini hoşgörümüz ile sevgimiz ile değiştirebiliriz. Mesela geçen gün okul müdürümüz Bülent Hoca bize hoşgörünün kötü alışkanlıkları nasıl değiştirdiğine dair çok güzel bir örnek vermişti. 


Toplum tarafından kötü alışkanlıkları olan bir grup çocuk dışlanmış ve bu çocuklara sahip çıkan öğretmenleri onlardan nasıl başarılı, zeki ve ahlaklı çocuklar yetiştirebiliriz diye oturup düşünmüşler ve o çocukları robotik kodlama kursuna yazdırmışlar. Orada müthiş bir eğitimden geçen çocuklar kısa zamanda kötü alışkanlıkları terk etmiş, sabahlara kadar laboratuvarda çalışmışlar, ders başarılarında artış olmuş ve daha güzel ahlaklı olup kendilerini daha iyi geliştirmeye başlamışlardı. Öğretmenleri de o çocuklara toplumdaki diğer fertler gibi arkasını dönmüş olsaydı, onlara hoşgörülü olmasaydı o çocuklar belki de daha da kötüye gidecek ve toplumun başına bela olacak, kendi yaşamını mahvedecekti. İşte bunların olmaması için her şeyden önce hoşgörülü olmayı bilmeliyiz ve hoşgörü ile her türlü kötü alışkanlığı yok etmek için çalışmalıyız,  işi zamana bırakmalıyız, sabırlı olmalıyız, kararlı ve tutarlı olmalıyız. 


Tüm bunları yaptığımız zaman kötü alışkanlıklar da yok olmaya başlayacaktır. Yeter ki içimizdeki sevgi ve merhamet duygusu eksik olmasın. Hoşgörünün  ne kadar güzel olduğu ile ilgili şu sözü de unutmamalıyız:

“ Sevgi varken nefret niye

Barış varken savaş niye

Kardeşlik varken didişmek niye

Dostluk varken düşmanlık niye

Hoşgörü varken bağnazlık niye

Özgürlük varken tutsaklık niye

Adalet varken haksızlık niye.” der Hacı Bekati Veli. İşte hoşgörü aslında bunların hepsini içine alan geniş bir kavramdır diyebiliriz. Anlatacaklarım bunlardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Fedakarlık İle İlgili Özdeyişler

 

Fedakarlık İle İlgili Özdeyişler


Fedakar olmak özverili olmak, yeri geldiği zaman kendi zevklerinden, kendi enerjinden, kendi menfaatlerinden vazgeçebilmek demektir. Fedakarlık bir gönüllük, merhamet ve sevgi göstergesidir. Fedakar insanlar çıkar gözetmeden yardımlarını sessiz bir şekilde yaparlar ve gösteriş yapmazlar.


Fedakarlık ile ilgili özdeyişler şunlardır:

 “Güzel kelebek isteyen, çirkin tırtılı ezmemeli.” Cenap Şehabeddin

“ Başkaları için kendinizi unutun, o zaman sizi de hatırlayacaklardır.” Mihayloviç Dostoyevski.

“Dünyada her şeyin bir ölçüsü tartısı vardır Sevginin tartısı da fedakarlıktır Fedakarlık yapmayanın sevgisine inanılmaz.”  Abdülaziz Bekkine

“Başkaları için bir şeyler yapmak isteyen, kendini başkalarına kaptırmamaya bakmalı”. Wolfgang Van Goethe


 “Bu dünya düşmanlarını da gemisine alabilecek bir Nuh ister.” Arif Nihat Asya

“Efendi adam, kendisinden çok şey, başkalarından az şey bekler.” Konfüçyüs.

“Meyvelerin doğması için, bütün çiçekler solar.” Wolfgang Van Goethe

İnsanın kendi felaketine tahammül edebilmesi büyük hünerse, başkalarının felaketini paylaşabilmesi daha büyük hünerdir. Joseph Joubert.

“Aşk vazgeçebilmektir; Mecnun misali aydan, Musa gibi saraydan vazgeçebilmektir. “Atakan Korkmaz

“Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur.”  Necip Fazıl Kısakürek.

“Bazen daha önemli bir şey için duygularını bir kenara bırakman gerekiyor.” Casablanca.


“Düşünceli ve fedakar bir avuç insanın, tüm dünyayı değiştireceğinden hiç bir zaman şüphe etme.” Margaret Mead

 “Uğruna fedakarlık yapmadığın sevgiyi, yüreğinde taşıyıp da kendine yük etme! “Uğur Yücel

 

Fedakarlık Konulu Konuşma

 

Fedakarlık Konulu Konuşma


Fedakar olmak insan olmanın gereğidir. Yeri geldiği zaman kendi çıkarlarından vazgeçip ailesinin çıkarlarını, eşinin ve dostunun çıkarlarını, milletinin çıkarlarını gözetmektir. Fedakar insanlar bencil insanlar değildir.

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlar

Fedakarlık yüce gönüllü insanların göstereceği erdemli davranışlar, örnek hareketlerdir. Fedakar insanlar kalbi iyi olan, yüreğinde merhamet duygusu olan kimselerdir. Fedakar insan empati kurma becerisini kazanmış, biz duygusu bilincine ulaşmış, samimiyetten yana olan, cömert insanlardır aynı zamanda. Sevdiğimiz her şeyin değerini bilmek ve bunun için çok çalışmak, kendimizden, enerjimizden, zamanımızdan ödün vermektir fedakarlık.

 

Fedakar insanlar bir şeyi içlerinden geldiği için yaparlar. Onlara herhangi bir dayatma yoktur. Yaptığı iyiliği fazla dillendirmeyen, alçakgönüllü kimselerdir. Çevreye karşı duyarlı, yüreği sevgi dolu insanlardır.  Gururunu kıran ya da kalbini gerçekten inciten birini bile kendisine yaptıkları için affedebilecek kadar bağışlayıcı olabilirler. Sevdiği insanları olduğu gibi kabul eden, onlara karşı hoşgörülü olan ve onlara karşı her durumda destek olan insan gibi insanlardır fedakar insanlar.

 

Değer verdikleri, sevdiği insanların başarılarına onlar kadar mutlu olabilenlerdir. Kendilerini yeri geldiği zaman ikinci plana atmasını bilen, tanıdık tanımadık herkese yardımcı olmaya çalışan kimselerdir, yaptıklarını insanların gözüne sokmadan yapan kimselerdir. Böyle oldukları için de  kendileri gizli bir hazine, değerli bir mücevherdir bana göre. Asil kimselerdir. Gösterişi, şatafatı sevmeyen, doğallığı sevenlerdir. Fedakarlık ile ilgili şu söz çok düşündürücüdür: İnsanın kendi felaketine tahammül edebilmesi büyük hünerse, başkalarının felaketini paylaşabilmesi daha büyük hünerdir. Joseph Joubert

 

Fedakar insanların dünyaya farklı bir bakış açıları oldukları için ilişkilerinde aynı özeni karşılarından da görmek istemek dışında herhangi bir beklentileri yoktur fakat herkesi kendileri gibi düşündükleri için bunu hak etmeyen insanlara karşı bile özveri ile yaklaştıklarından çoğunlukla üzülen taraf olurlar. Aşırı fedakar oldukları zaman kimi durumda kurban rolünde olurlar ve kendilerini değersiz hissedebilirler. İşte bunun için böyle fedakar insanları üzmemek ve onların değerini bilmek ve onları el üstünde tutmak gerekir. Fedakarlık insanlar arasındaki sevgi bağını ve saygıyı artırır, insanlar mutlu ve dayanışma içinde olurlar, toplumsal dayanışma güçlenir. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Bir Vatandaş Olarak Neden Çalışmamız Gerekir Konulu Konuşma

 

Bir Vatandaş Olarak Neden Çalışmamız Gerekir Konulu Konuşma


İnsan sadece yiyip içen, barınan, uyuyan bir varlıktan ibaret değildir. O canlıların en şereflisi olarak yaratılmıştır. Çünkü ona diğer canlılardan farklı olarak akıl verilmiştir. Bu aklını kullanan insan da sorgulayan, sorgularken öğrenen, öğrendikçe çalışmaya devam eden ve evreni tanımaya çalışandır. Çalışmak kişiyi yüceltir, çalışmak kişinin kendi benliğini bulmasını sağlar, çalışmak kişiyi mutlu eder ve zihin sürekli meşgul olur, sıkılmaya vakit kalmaz. Bizler de bir vatandaş olarak çalışmalıyız ve çalışarak hayatın anlamını bulmaya çalışmalıyız.


Sevgili öğretmen,

Çalışmak dünyanın en  güzel hissidir. Çünkü insan çalışınca yorulur, çünkü insan çalışınca acıkır, çalışınca uyur ve dinlenir. Oysa sürekli yatarak vakit geçirsek bir zaman sonra uyuşmaya başlarız ve tembellik hayat alışkanlığı haline gelir ve boş bir zihin olarak, cahil bir kafa olarak dünyaya yükten başka bir şey olmayız. Vatanımızı her anlamda geliştirmek için çalışmalıyız, bağımsızlığımız için, cumhuriyetimizin daha iyi yerlere gelmesi için çalışmalıyız. Ülkemizi bilim ve fen yolunda ileriye götürmek için, Mustafa Kemal’in yolundan gitmek için çalışmalıyız.


 

Sevgili öğretmenim,

Kendi hayatımızı idame ettirmek için, kimseye muhtaç olmamak için çalışmalıyız. Çalışarak, alın teri dökerek bu vatan topraklarına gözümüz gibi bakmalıyız ve bu vatan topraklarını her alanda geliştirmeliyiz. İnsanlara faydalı olmak için, yoksullara yardım etmek için, birlik, beraberlik ve dayanışma içinde yaşamak için çalışmalı ve üretmeye devam etmeliyiz.

Cömertlik İle İlgili Konuşma

 

 Cömertlik İle İlgili Konuşma


Cömertlik içten gelen bir şeydir. Düşünülerek, planlar yapılarak, çıkarlar gözetilerek yapılan bir şey değildir. Bir anda içten  gelir ve hesap kitap yapmadan insanlara yardım edersiniz, hediye alırsınız ve onları mutlu edersiniz.

Sevgili öğretmenim,

Allak katında da cömertlik çok önemlidir. Çünkü cennete ilk olarak cömertler girecektir denilmiştir kutsal kitabımızda. Cömert insanlar içlerinden geldiği gibi davranan, çıkarlarını arka planda bırakan, samimi ve doğal kimselerdir. Böyle kimselerin içi dışı bir olduğu için sinsi değillerdir. Nerede yardıma muhtaç insan varsa orada cömert insanlar vardır. 


Gerçek cömertlik sağ elin verdiğini sol elin görmemesidir. Yani gösteriş ve şatafatlı bir şekilde yapılan yardımlar cömertlik değil, kendi itibarını yükseltmek ve sadece insanların kalbinde yer kazanmak amacıyla yapılan şeylerdir.  Oysa gerçek cömert insanlar yapacağı iyiliği gizlice yaparlar ve bunun bilinmesini istemezler. Çünkü onlar insan-ı kamil olmuşlar, olgun insan olmuşlardır.

 

Sevgili öğretmenim,

Ömrümüz yettiği sürece, imkanlarımız dahilinde cömert insan olmalıyız ve cimrilikten kaçınmalıyız. Paylaşmayı, birlikte olmayı, sevmeyi, sevilmeyi, ihtiyaçları gidermeyi birlikte başarmalıyız. Cömert olduğumuz zaman insanlarla iletişimimiz daha güçlü olur, hem sever hem de seviliriz. Küçük yüreklere dokunuruz ve insanların yüzünde bir nebze de olsa tebessüm oluşmasını sağlarız. 


Cömertlik, insan olmanın gereğidir ve insana yakışan en güzel hallerden biridir. Cömertlik ile ilgili şu söz çok anlamlıdır: “En güzel cömertlik imkanlar kısıtlıyken yapılandır” der Hz Ali. İşte bu söz bize yol göstermeli, bu söz bize insan olmayı öğretmelidir. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Oblomov Kitabının Konusu Nedir? Kitabın Ana Kahramanı Kimdir?

 

Oblomov Kitabının Konusu Nedir? Kitabın Ana Kahramanı Kimdir?


 Kitabın yazarı İvan Gonçarov'dur. Kitabın ana kahramanı Oblomov adında bir adamdır. Oblomov, varlıklı bir ailenin tek çocuğudur. Ailesi zengin bir aile olduğu için Oblomov hazıra konmuştur. Kitap tembel ve uyuşuk bir gencin ilişkilerdeki ve hayattaki başarısızlığını anlatıyor. Oblomov romanı, bizlere ana karakter üzerinden tembelliğin ve ertelemenin insan hayatı üzerindeki olumsuz etkilerini anlatır. 


Ne yazık ki tembellik tembelliği doğruyor ve Oblomov’da bir süre sonra dışarıyla olan bağını kaybetmeye başlıyor. Sürekli yatıyor, yiyior ve içiyor. Onun dışında fazla bir şey yapmıyor. Mücadeleci bir ruha sahip olmayan Oblomov karşısına çıkan en ufak işlerde bile başarısız oluyor ve bunun için herhangi bir zorluk karşısında hemen pes ediyor. Her şeyi ertelediği için işleri yolunda gitmemeye başlıyor ve ailesinden kalan servet de zaman içinde azalmaya başlıyor.


Kitap Oblomov'un hayatını ve onun tembelliğiyle mücadele etmeye çalışan arkadaşı Ştoltz arasındaki ilişkiyi anlatır. Ştoltz, Oblomov'un hayatını düzene sokmaya çalışır ve ona yeniden hayata tutunması için yardım eder. Ancak başarılı olamaz. Çünkü değişmek istemeyen, değişime karşı gelen ve uyuşukluğu tercih eden kişi bizzat Oblomov’un kendisidir. Hayat ertelemeye gelmez. Kitapta beni duygulandıran şey ise Oblomov’un her ne kadar tembel ve uyuşuk da olsa insanların kurnazlığını, sinsiliğini bilse de buna karşı koymuyor ve her şeye rağmen insan olarak kalmaya devam etmesi ve  dünya malına fazla önem vermemesi beni çok etkilemiştir.


 İnsanlar hayata tutunabilmek için çalışmalı ve çalışmalarını ertelememelidir. Çünkü ertelemek  ve aşırı konfor bir süre zihni çürütmeye başlıyor ve kişi yaşam boyu tembelliğini üzerinden atamıyor.

Kitapta geçen güzel sözlerden birkaç tanesi kalmıştı aklıma.

“Hile bozuk para gibidir: Onunla büyük şeyler satın alınmaz.”

“Birbirinin iyi yanlarından zevk alıp kötü yanlarına kızmamak için büyük bir yaşama deneyi akıl olgunluğu ve insan sevgisi gereklidir.”

“Hatıralar mutlu bir hayatın hatıraları olursa güzeldir.”

Komşuluk İle İlgili Atasözleri ve Anlamları

 

Komşuluk İle İlgili Atasözleri ve Anlamları


Komşuluk ilişkileri her ne kadar günümüzde fazla kalmadıysa da yine az ve öz olarak bu ilişkiler devam etmektedir.

Komşuluk ile ilgili atasözleri ve anlamları şunlardır:


Komşu darısı iyi olur: İnsana başkalarının sahip oldukları daha cazip gelir.

Komşu boncuğunu çalan gece takınır: Hırsızlık yapılarak elde edilen şey mal sahibinin göremeyeceği yer ve zamanda kullanılır.

Komşunun karısı komşuya kız görünür: Birinin sahip olduğu mal başka birine olduğundan daha değerli görünür.

Komşu ekmeği komşuya borçtur: Komşunuz size ikramda bulunur ve hediye olarak bir şey verirse siz de ona ikramda bulunmalı ve hediye vermelisiniz.


Komşun kör ise sen kıpa bak: İnsan çevresindeki kişileri kıskandıracak hal ve hareketlerden kaçınmalıdır. Komşularında bulunmayan şeye sahip olsa bile  bunları belli etmemeli, çevresindeki kişiler gibi yaşamalıdır.

Komşunu sev ama aradaki duvarı kaldırma: İnsanlarla arkadaşlıklar dostluklar kur ama arada mutlaka bir sınır olsun. Çünkü o sınır seni koruyacaktır. İnsanlara aşırı güvenme yoksa hayal kırıklığı yaşarsın. 

Komşu da pişer, bize de düşer: Yakınlarımız, yararlı şeyler elde ettiği zaman o yararlı şeylerden bizim de faydalanmamız mümkün olabilir.

Komşu iti , komşuya ürümez: Başka kişilere zararı olan, onları rahatsız eden kişi komşularına kolay kolay zarar vermez.


Komşudan gelenle doyulmaz: Zor zamanlarda komşunun yardım edeceğini düşünmek güzel bir duygudur fakat  her şeyi komşudan beklemek de doğru olmaz. İnsan bazı şeyleri kendisi yapmalıdır, kendisi sağlamalıdır.

Komşu komşunun külüne muhtaçtır: İnsan herhangi bir sorun yaşadığı zaman komşularına başvurmak zorunda kalır çünkü hayat her zaman güllük gülüstanlık gitmeyebilir.

Komşu kızı almak kalaylı kaptan su içmek gibidir: Komşu kızıyla evlenecek olan, ailenin ve kızın durumunu çok iyi bildiği için gönül rahatlığı içinde bu ilişkiyi kurar.

Ev alma, komşu al: Komşuluk ilişkileri, iyi komşuluk çok önemlidir. Çünkü sabah akşam komşularınızı göreceksiniz ve onlarla daha çok iletişim kuracaksınız.

Komşu hakkı Tanrı hakkı gibidir: Komşunun komşu üzerindeki hakkı, Tanrı’ kul üzerindeki hakkı kadar önemlidir.

Komşuda aş pişer, kokusu bize düşer: Yakınlarımız, yararlı şeyler elde ettiği zaman o yararlı şeylerden bizim de faydalanmamız mümkün olabilir.

Komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür: Birinin sahip olduğu mal başka birine olduğundan daha kıymetli görünür.


Komşunu iki inekli iste ki kendin bir inekli olasın: Başkalarının iyiliğini düşünen kimseler aynı şekilde karşılığını alır ve iyilik bulurlar.

Komşun hakkında karar vermeden  iki ay onun makosenleriyle yürü: İnsanlar hakkında doğru karar vermek için ön yargılı olmamak gerekir. Doğru bir değerlendirme için kişinin yaşam koşulları, eğitimi gibi özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır.

Komşu hakkı büyük, saymayan hödük: Komşunun, komşu üzerindeki hakkı Tanrı’nın kul üzerindeki hakkı gibi kutsaldır.

Fedakarlık İle İlgili Hikaye

 

Fedakarlık İle İlgili Hikaye


İki arkadaş, iki can dostun öyküsüdür bu. Şule ve Nisa. Şule ve Nisa üniversitede tanışmışlardı. Şule Nisa’nın iki buçuk yaşındaki kızını ilk gördüğünde onu çok sevmiş ve bu tatlı ve melek yüzlü kız kim demişti. Nisa’nın eşi Mete Bey ise benim kızım demişti. O günden sonra Şule Mete abisine kızınız çok tatlı ve çok güzel demiş, o küçük kıza bağlanmış, onu çok sevmişti. Daha sonra Şule  küçük kız Meryem’in annesi ile tanışmıştı. Şule ve Nisa ilk bakışta birbirlerini fazla sevmemişlerdi. Ta ki Şule Meryem’e gerçek anlamda sevgisini gösterene kadar. Başlarda Şule’yi fazla samimi bulmayan Nisa onu gerçekten tanıdığında hiç de kötü biri olmadığını anlamış ve ikisi çok yakın dost olmuşlardı.. 


Şule öğretmenlik bölümünü okurken, Nisa ise eşi ile üniversitenin bir bölümünde çay ocağı işletiyor, üniversiteli öğrencilere çay satıyorlar, oralet satıyorlardı. Şule Balıkesir’den Maraş’a okumaya gelmişti. Nisa da aslen Maraşlıydı zaten. İki yakın arkadaş, iki yakın dost olmuşlardı. Nisa’nın küçük kızı iki dostluk kurulmasını hazırlamıştı. Şule üniversitede dört yıl okumuş ve o dört yıl boyunca Nisa ona elinden gelen her türlü yardımı yapmış, Nisa da ona sevgi ile bağlanmış, onun bu iyiliğini asla unutamayacağını söylemişti. Üniversite bitmiş, Şule;  öğretmen olarak başka bir şehre atanmıştı. O artık kadrolu bir öğretmendi. Her ne kadar Nisa ile ayrılmış olsa da  birbirlerini hiç bırakmamışlardı. Daha çok telefonda konuşuyordu ama dostluk hiç bitmiyordu.


 Aradan  altı yedi ay geçmişti ki bir gün Şule Nisa’nın bir trafik kazası geçirdiğini duydu ve ilk biletle hemen Maraş’a gitti. Nisa çok kötü kaza yapmıştı. Belde çatlak, kürek kemiklerinde eziklik, kolda kırıklık vardı ve bakıma ihtiyaç vardı. Nisa bunu duyar duymaz okuldan iki haftalığına rapor aldı ve soluğu can dostunun yanında aldı. Şimdi fedakarlık zamanıydı. Hemen Maraş’a gitti ve can dostunu buldu. Sonra onun bakımını üstlendi ve on beş gün boyunca arkadaşı için her türlü sorumluluğu üzerine aldı. Nisa’nın anne ve babası o çok küçükken vefat etmiş, kardeşleri ise işlerimiz yoğun diye gelmemişti. Şule kardeşten öte olmuştu onun için. Küçük Meryem'e de Şule bakıyor, Mete abisi ise işine devam ediyordu. Mete Bey evini geçindirmek zorunda olduğu için Nisa'ya zaman ayıramazdı. Çünkü onun kadrolu bir işi yoktu.


Daha sonra  Şule okuldan izin alarak bir on beş günlük rapor daha aldı ve arkadaşı ayağa kalkana kadar elinden gelen her türlü işi yaptı. Onun yemeğini yediriyor, onu tuvalete götürüyor, ona sevgisini ve samimiyetini her türlü hissettiriyordu. İşte gerçek fedakarlık örneği buydu. Bir ay sonra görev yerine geri döndü Şule. Nisa da yavaş yavaş iyileşti ve iki arkadaş her geçen gün birbirine daha çok bağlandı ve her zaman birbirleri için özverili olmaya devam ettiler. Biliyorlardı gerçek fedakarlık emek etmek, kendi çıkarlarından yeri geldiğinde ödün vermek ve gerçek sevmekti.