S Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 S Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 

Sabaha çıkmamak: Hasta olan kişinin sabah olmadan hayatını kaybetmesi.

Saçı başı ağartmak: Yaşlanmak.

Sabahlar hayrolsun: Günaydın.

Saçı bitmedik yetim: Doğalı çok olmamış yetim.

Saç sakal birbirine karışmak: Kendine çekidüzen vermemiş olmak.

Saç sakal ağartmak: Bir işte uzun süre çalışmış olmak.

Sabun köpüğü gibi sönmek: Birden öfkelenip sonra  yumuşamak.

 

Saati saatine uymamak: Birinin ne zaman ne yapacağı belli olmamak.

Saat başı galiba: Toplantıda herkes aynı anda konuşurken herkes aynı sustu.

Sabahı bulmak: Bir işle sabaha kadar uğraşmak.

Sağı solu olmamak: Nasıl tepki vereceği belli olmaz.

Sadede gelmek:  Asıl konuya girmek

Sağa sola bakmamak: Çevrede olup bitenlerle ilgilenmemek.

 



Safra atmak: Birlikte bulunması zararlı kişi ya da şeyi ulaştırmak.

Sağ ol: Teşekkür ederim.

Sağda geri gitmek:  Sözünden caymak

Safra sındırmak: Sabah açlığını az bir yiyecekle gidermek.

Sağ eliyle sol kulağını göstermek: Kısa yoldan yapabileceği bir işi, dolambaçlı yolardan halletmeye çalışmak.

Sağ olsun, yerinde olsun:  Birlikte yaşayamayız ama yakınımızdır ona bir zarar gelsin istemem

Sabrı taşmak: Sabredemez duruma gelmek.


Saat tutmak: Bir işin ne kadar süreceğini saate bakarak  bekleyip öğrenmek.

Saçına ak düşmek: İhtiyarlamaya başlamak.

Saçma sapan söz: Tutarsız söz.

Sadakayı saraydan çıkarmamak: Yardımları kendi yakınlarına yapmak.

Saçını süpürge etmek: Birileri için var gücü ile çalışmak. Özellikle de kadınlar için kullanılan bir deyim örneğidir.

Saçı arkasından çekilmek: Bir yerden ayrılan kadının arkada bıraktığı kişiler olmak.

Saçı uzun aklı kısa: Eskiden kadınları küçümsemek için kullanılan bir deyimdi.

Saçın ak mı kara mı, önüne düşünce görürsün: Aceleye gerek yok sonucu birazdan görürsün.

Saçını başını yolmak: Üzüntüden dövünmek, kendine vurmak.

Safra atmak: Birlikte bulunması zararlı kişi ya da şeyi uzaklaştırmak.

Saçına başına bakmadan:  İlerlemiş yaşına  bakmadan.

Safrası kabarmak: Açlıktan midesi bulanmak.

Saç saça baş başa dövüşmek: Birbirleri ile kapışıp birbirleri  ile dövüşmek.

Saltanat sürmdürmek: Bolluk içinde yaşamak.

Salık vermek: Önermek.

Sakalına gülmek:  Ciddi gibi görünen sözlerle alay etmek.

Sakalı ele vermek: Başkasının oyuncağı olmak.

Saldım çayıra, Mevlam kayıra:  İdare edilmesi güç olan çocukları ya da hayvanları kendi hallerine bırakmak.

Sakalı saydırmak: Saygı gösterilmeyen, alay edilen kişi durumuna düşmek.

Sakalının altının altına girmek:  Yakınlık kurarak ona düşüncesini aşılamak.

Sakızını gözünün önüne yapıştırmak:  Değerli malını her zaman  görebileceği yerde bulundurmak.

Sakaldan kesip bıyığa ulamak:  Bir nesnenin eksiğini yine o nesnenin  artıklarıyla tamamlamak.

Sakalı değirmende ağartmak:  Yaşının gerektirdiği bilgide olamamak.

Sahip çıkmak: Biriyle ilgilenip onu korumak. / Kendisinin olduğunu ileri sürmek.

Sağlam kazığa bağlamak:  İşini sağlama bağlamak.

Sağır sultan bile duydu: Duymayan kalmadı.

Sağlık olsun: Bir zarara uğradık ama canımız sağ olsun.

Sahibi razı olur, tellal razı olmaz:  Söz sahibi kişiyi uygun görüyor ama başkaları uygun görmüyor.

Sakal küçük, söz dinlemez: Deneyimsiz, toy diye sözüne önem verilmez.

Saman altından su yürütmek: Belli etmeden ortalığı karıştırmak.

Samana kazık çakmak:  Amaca ulaşmayan, çürük iş yapmak.

Sana pişmişse bana kotarılmış:  Senin için bir sakıncası yoksa benim için hiç yok.

Sana yalan bana gerçek:  Söylediğim şeyi bilmediğin için  inanmayabilirsin fakat ben sana doğruyu söylüyorum.

Saman eline samanlık senin (  Saman senin değilse  samanlık da mı senin değil?):  Bir şey bedava diye o şeyi bu kadar fazla yemek midene zarar veriri. Mideniz bozmamalısın.

Sandık (çeyiz) düzmek: Çeyiz hazırlamak.

Sayısını Allah bilir:  Sayılamayacak kadar çok.

Sapına kadar: Üstün nitelikte kişi.

Sarmaş dolaş olmak:  Birbirine sarılıp kucaklaşmak.

Satıp savmak: Gereken parayı sağlamak için mal ve eşyalarını satmak.

Satır atmak:  Hepsini kesip öldürmek.

Sandıktaki sırtında, ambardaki karnında: Nesi varsa giyer, nesi varsa  yer.

Sapla samanı birbirine karıştırmak: Nitelikleri benzemeyen  şeyleri birbirleri yerine düşünmek.

Sarı çizmeli Mehmet Ağa: Adresi ve kimliği belirlenmemiş kişi.

Sarımsak yemedik ki ağzım koksun:  Kötü bir iş yapmadım ki  sonucundan korkayım:

Sayılı sarımsak, dikili soğan: Hesabı şaşmaz, sayısı belli.

Sayıp dökmek:  Birçok şey sıralayıp söylemek.

Sarımsağı nerede yedinse ağzını orada kokut:  Hangi ortamda bu hale geldiysen , kahrını da bir zahmet onlar çeksin.

Sebil etmek: Herkese bolca dağıtmak.

Sebilhane bardağı gibi:  Hoşa gitmeyen kalabalık.

Selam verdik, borçlu çıktık:  Yakınlık gösterdik, üzerimize iş yüklendi.

Selam vermek: Birine  selam vermek.

Selamı sabahı kesmek: Dostluk ilişkilerine son vermek.

Sele gitmek: Gereksiz yere yok olmak.

Sen giderken ben geliyordum:  Bu oyunları senden iyi bilirim, beni aldatamazsın.

Sen sağ ben selamet:  Artık yapacak bir şey kalmadı.

Sen söyle sen dinle: Söylediklerimi dinleyen yok.

Senet veririm:  Bu işin şöyle olacağını çok iyi biliyorum.

Sen ekilirken ben göcektim: Sen bu işe daha yeni başladın ama ben tecrübeliyim, bana yutturamazsın.

Selama durmak: Birini selamlamak için yolu üzerinde durmak.

Sel önünden kütük kapmak:  Herkese yıkım getiren bir işten çıkar sağlamak.

Senin aradığın kantar, Bursa’da kestane tartar: Senin söylediğin yöntemi burada uygulama imkanı yoktur.

Senin kanın benimkinden kırmızı mı?:  Sen benden daha üstün , daha ayrıcalıklı biri değilsin.

Seninki can da benimki patlıcan mı?:  Zarar göreceğini söyleyerek yapmak istediğin şeyi benim yapmamı istemen doğru mu?

Senin gönlün Döndü ile Döne’de, benim gönlüm inek ile danada: Senin eğilim ve isteklerinle benimkiler bağdaşmıyor.

Senden gelen çıraya püf!:  Artık senden yardım beklemeyeceğim.

Semeri devirmek: Eşek gibi kabaca yatmak.

Senli benli olmak:  Aralarında sıkı ilişki olmak.

Sepet havası çalma: İşine son vermek.

Sepet örene çöp vermek:  Kötü işler düşünene yardım etmek.

Serilip serpilmek:  Kollarını, bacaklarını açıp yatmak./  Büyüyüp gelişmek.

Sepet örene çöp vermek: Kötü işler düşünene yardım etmek.

Sepette pamuğu olmamak: Bilgisi bulunmamak.

Serde kabadayılık var: Kabadayı derler bize, bizde bize yakışan davranış budur.

Sermayeyi kediye yüklemek: Parasını yitirmek, zarar edip batırmak.

Ses çıkarmamak:  Bir şey dememek.

Ses vermemek:  Yanıt vermemek.

Set çekmek: Engel olmak.

 Sevda çekmek:  Aşk tutkusu içinde olmak.

Sıcak bakmak: İlgi ve yakınlık  göstermek.

Sıcak  yüz göstermek: Yakınlık göstererek karşılamak.

Sıçan deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış: Bir iş başaramayacak durumda olduğu halde bir iş daha yükleniyor. / Kendisi sığıntı durumunda olmasına karşın, yanına birini daha alıyor.

Ses seda çıkmamak:  Birinden haber ya da  tepki gelmemek.

Sıcak yüz göstermek: Yakınlık göstererek  karşılamak.

Sıkboğaz etmek: Bir şey yaptırmak için birini sıkıştırmak.

Sırasına göre: Durum gerektirirse.

Sırtından  çıkarmak: Harcamayı ona yüklemek.

Sırra kadem basmak: Biri ortalıktan yok olmak.

Sırtı kaşınmak: Dayak yemeyi hak edecek davranışlarda bulunmak.

Sırtında yumurta kefesi yok ya!: Sözünden caymakta bir sakınca görmez.

Sırtından çıkarmak: Harcamayı ona yüklemek.

Sıkı durmak: Güçlü durumunu korumak.

Sıkıntıya gelmemek:  Sıkıntı verecek işler yapmamak.

Sıkı fıkı: Birbirine çok yakın kişiler.

Sıkıntıya düşmek: Geçim darlığı içine girmek.

Silip süpürmek: Ne varsa hepsini yemek.

Sıdkı sıyrılmak: Birinden veya birşeyden soğumak, tiksinmek.

Sıfıra sıfır elde var sıfır:  Hiçbir şey kazanılamadı.

Sıfırı tüketmek:  Bütün gücünü tüketmek, yapılacak başka şeyi kalmamak.

Sıçan olmadan çuval delmek: Yeni öğrenmeye başladığı konuda üstün işler yapmaya kalkışmak.

Sıçan düşse başı yarılır:  O evde yiyecek, kullanılacak bir şey yok.

Sırtı kaşınmak: Dayak yemeyi hak edecek davranışlarda bulunmak.

Sinek avlamak: İşi ya da müşterisi olmadığından boş oturmak.

Sinekten yağ çıkarmak: Olmayacak yerden çıkar elde etmeye bakmak.

Sineye çekmek: Bir zararı kabullenmek zorunda kalmak.

Sinirleri altüst olmak:  Sinirleri bozulmak.

Sittinsene:  Çok uzun zaman.

Siniri oynamak (sinir olmak):  Sinirleri bozulmak.

Sinirleri boşanmak: Kendini tutamayarak gülmek veya ağlamak.

Sinirleri gergin olmak:  Hemen sinirlenecek durumda olmak.

Sivri akıllı: Kimsenin aklını beğenmeyen.

Siz siz olun: Sakın unutmayın.

Sizden iyi olmasın: Sizinle kıyaslamıyorum ama o da çok iyi bir insandır.

Sizlere ömür: O öldü.

Sofrası açık: Sofrasından misafiri eksik olmayan.

Soğuk almak: Üşüyerek hastalanmak.

Soğuk beyinli: Anlayışı kıt olan.

Soluk aldırmamak: Dinlendirmeden çalıştırmak.

Soluğu bir yerde almak:  Hemen oraya gitmek.

Sol yapmak:  Motorlu taşıtın direksiyonunu sola çevirmek.

Sokağa atsan: En ucuz fiyatla satsan bile.

Soluğu kesilmek: Soluk alamaz durumda olmak, gücü tükenmek.

Soğuk duş: Ansızın  bildirilen tatsız bir haber.

Sineksiz yaz etmek:  Rahatını kimsenin bozmadığı şekilde dinlenme.

 


Sorma gitsin: Anlatılması güç.

Sorguya çekmek: Bir suçla ilgili sorular sorup cevaplar istemek.

Sonunu getirememek:  İyi başladığı işi başarıyla bitirememek.

Soluk soluğa: Koşa koşa.

Sonunu almak: Bir işi bitirmek.

Soyup soğana çevirmek: Var olan her şeyi alıp bitirmek.

Sövüp saymak: Kötü sözler sıralamak.

Söz açmak: Bir konuda konuşmaya başlamak.

Sökün etmek:  Birbiri ardından gelmek.

Söz ağzından dirhemle çıkmak: Çok az konuşmak.

Söz almak:  Birinin bir işi yapacağını kesin olarak bildirmesini sağlamak.

Söz anlayan beri gelsin: Hiçbiriniz söz anlamıyorsunuz.

Söz bir Allah bir: Sözümü yerine getireceğime inanın.

Söz işitmek: Azarlanmak.

Söz gelmek: Bir davranıştan dolayı eleştirilmek.

Söz çıkmak:  Ortalıkta bir haber dolaşmak.

Söz dinlemek:  Verilen bir öğüdü kabul etmek.

Söz ayağa düşmek: Bir konu, sorumsuz ve yetkisiz kişilerin  düşünce bildirdikleri duruma gelmek.

Söz götürmez: Tersi savunulamayan.

Sormak ayıp olmasın: Densizlik olarak görmezseniz sormak istiyorum.

Soyunup dökünmek: Sokak kıyafetlerini çıkararak ev kıyafetlerini giymek.

Son kozunu oynamak: Elindeki son olağanı kullanmak.

Söz vermek:  Yapacağını kesin olarak söylemek.

Söz sahibi olmak: Bir konuda konuşma yetkisi bulunmak.

Sözde kalmak: Yapılacağı söylenen iş gerçekleştirilmemek.

Sözü açılmak: Bir şey üzerinde konuşulmaya başlamak.

Sözü ağzında bırakmak: Söylemekte olduğu sözü bitirtmemek.

Sözü bağlamak:  Konuşmayı sonuçlandırmak.

Sözü geçmek: İstediği şeylere uyulmak.

Sözü kesmek:  Konuşmasını bitirmeden susmak. / Başkasının konuşmasını durdurmak.

Sözü yere düşmek:  Sözüne uyulmamak.

Sözüm meclisten dışarı (sözüm yabana): Kaba kelimelerim sizin için değil, beni affedin.

Sözüm ona: Sanki, sözde.

Sözünde durmak:  Verdiği sözü yerine getirmek.

Sözünden çıkmamak: Davranışlarında onun isteklerine uymak.

Sözüne gelmek:  Sonunda onun söylediklerini kabul etmek.

Sözünü balla kestim: Sözünüzü kesmemi hoş görün.

Sözünü esirgememek: (sakınmamak): Düşündüğünü söylemekten çekinmemek.

Sözünü geri almak:  Söylediği sözün yanlış olduğunu kabul etmek.

Sözünü tutmak: Verdiği sözü yerine getirmek.

Söz kesmek: İstenilen kızın verildiğini kesinleştirmek.

Söz kaldırmamak:  Kendisine söylenen söze dayanamayıp karşılık verir yaradılışta olmak.

Sözü bir yere getirmek:  Sözü, açıkça söylemek istemediği bir düşünceyi belirtecek biçimde söylemek.

Sözü yere düşmek:  Sözüne uyulmamak.

Sözünü yemek: Verdiği sözü yerine getirmemek.

Sözünün eri olmak: Verdiği sözü ne pahasına olursa olsun yerine getiren kişi olmak.

Su başlarını devler tutmuş: Yüksek düzeydeki yerlere yenilmez kişiler yerleşmiş.

Su dökünmek: Yıkanmak.

Su gibi gitmek: Bol para harcamak

Su götürmez: Başka türlü yoruma elverişli olmayan.

Su gibi akmak:  Birine bol para gelmek./ Zaman hızla geçmek.

Su götürür yeri olmamak: Başka türlü yorumlanacak yönü bulunmamak.

Su içinde: Kolaylıkla.

Su içinde kalmak: Çok terlemek.

Su katılmamış:  Başka bir etkenle değişmemiş, bozulmamış olan.

Su koyuvermek:  Sözünde durmamak, cıvıtmak.

Sular kararmak: Akşam karanlığı başlamak.

Sudan cevap: Baştan savma, inandırıcı olmaktan uzak yanıt.

Sucuk gibi ıslanmak:  Giysisi ter ya da  su ile iyice ıslanmak.

Su yüzüne çıkmak:  Bir zaman belli edilmemiş bir düşünce ya da tutum artık belli olmamak.

Su yüzü görmemiş: Hiç yıkanmamış, çok kirli.

Su içinde kalmak: Çok terlemek.

Sucuk gibi ıslanmak:  Giysisi su veya ter ile iyice ıslanmak.

Su gibi ezberlemek: Yanlışsız ve hızlı okuyabilecek düzeyde ezberlemek.

Surat asmak:  Kaşlarını çatıp yüzüne küskün bir anlam vermek.

Surat bir karış: Asık yüzlü, dargın.

Surat etmek: Birine karşı dargın durmak.

Surat bağlamak:  Şişmanlama sonucunda yüzün irileşmesi

Surata bak, süngüye davran: Bakışları öyle sert ki insan düşmanla karşılaştığını sanıyor.

Suret almak: Kopyasını çıkarmak.

Suratına bakanın kırk yıl işi rast gitmez: Yüzünden uğursuzluk akıyor.

Suyu kesilmiş değirmene dönmek: Ortalıkta gürültü patırtı kalmamak.

Suyu ısınmak:  İş başından uzaklaştırılması yakın olmak.

Suya çizgi çizmek:  Kalıcı olmayan bir iş yapmak.

Suya düşmek: Bir iş gerçekleştirememek.

Susta durmak:  Birinin önünde korkak ve saygılı durmak.

Sustaya kalkmak:  Köpek arka ayaklarının  üzerine kalkarak durmak.

Surat değil mahkeme duvarı: Kimseye gülmeyen, taş gibi suskun vaziyette duran kişinin yüz ifadesi.

Suyu bulandırmak: Yolunda giden bir işi  kötü niyetle karıştırmak.

 

Suya sabuna dokunmamak: Davranışlarında kimsenin tepki göstermeyeceği  sakıncasız bir yol seçmek.

Suyu kesilmiş değirmene dönmek:  Ortalıkta gürültü patırtı kalmamak.

Suya götürüp susuz getirmek:  Onu aldatabilecek kadar kurnaz olmak.

Suyu baştan kesmek:  İşin aslını söyleyip ayrıntılarını konuşmaya gerek kalmamak.

 

 

 

 

 

R Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

 R Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

Rahmetli olmak: Ölmek.

Rekor kırmak: Daha önce ulaşılmamış üstün bir duruma ulaşmak.

Rafa koymak: Bir işi artık üzerinde konuşulmaya değer vermeden bir kıyıya atmak.

Rayına oturmak: İş, amacına uygun bir şekilde yoluna girdi.

Rast getirmek: Aranmakta olan şeyi umulmadık bir yer veya zamanda bulmak.

Rayına girmek: Bozulmuş işin düzene girmesi.

Rahat yüzü görmemek: Hiç rahat etmemek.

Rahatına bakmak: Başka şeylerle ilgilenmeden rahat bir hayat sürmek.

Rahat batmak: Rahat olan yaşantısını bırakıp başka bir yaşantı aramak.

Rast gelmek: Karşılaşmak.


Raydan çıkmak: Düzeni bozulmak.

Rahmet okutmak: Yeni, eskisinden daha kötü çıkmak.

Ramak kalmak: Olmasına az kalmak.

Ruhunu teslim etmek: Ölmek.

Rüzgar gelecek delikleri kapamak:  Bir işin sıkıntı yaratabilecek yönlerine karşı önlem almak.



Ruhu bile  duymamak: Bir işin yapıldığını hiç sezmemek.

Rufailer karışır: O işin nasıl yapıldığını ya da yapılacağını kimse bilmez.

Renk vermemek: Duygu ve düşüncesini belli etmemek.

Resmiyete dökmek: Bir işi resmi bir şekilde  geliştirme yolu tutmak.

Rengi atmak: Birinin korku ya da üzüntüden benzi sararmak.

Rest çekmek: Kesin ve olumsuz olarak  son sözü söylemek.

 

P Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

 P Harfi İle İlgili Deyimler ve Anlamları



Paçası düşük:  Giyim, kuşamına nem vermeyen.

Pabucunun  teki bir yerde kalmak: Oraya çok sık gidip gelmek.

Paçayı kurtarmak: Güç durumdan kendini kurtarmak.

Pabuç eskitmek: Bir iş için bir yere sık gidip gelmek.

Para tutmak: Parasını biriktirmek.

Pabucu büyüğe okut:  Sen çıldırmışsın, kendini üfürükçüye okut ki kendine gelesin, akıllansın.

Paçaları sıvamak:  İşe bütün gücüyle girişmeye hazırlanmak.

Pabucu dama atılmak: Daha iyisine kavuşulduğunda, eskisini bir köşeye atmak.

Paçasını kaptırmak: Giriştiği ama caymak istediği işten  kendini kurtaramamak.

Pabuç pahalı: Uğraşılan kişi güçlü biri çıktığı zaman  söylenen sözdür.

Pabucuna kum dolmak: Ortaya çıkan durumdan tedirgin olmak.

Paçavrasını çıkarmak: İşe yaramaz durumda olduğunu ortaya koymak.

Pabuç bırakmamak (gürültüye pabuç bırakmamak): Bu gibi şeylerden yılmayıp yapacağını yapmak.

Para etmemek: İşe yaramamak.

Para yatırmak: Gerektiğinde almak üzere bir yere para vermek.

Para ile değil, sıra ile: Parası olanın değil, sırası gelenin işi yapılır.

Para kesmek: Çok para kazanmak.

Para yapmak: Para kazanıp biriktirmek.

Papara yemek: İyice azarlanmak.

Paha biçmek: Değer biçmek.

Pahaya geçmek: Değerli bir şey gibi esirgemek.

Paha çıkmak: Pahalılaşmak.


Para çekmek: Bir yere yatırılmış olan paranın bir kısmının çekilmesi.

Palavra savurmak: Uydurma söz ve veya haber.

Para bozmak: Büyük parayı alıp yerine küçük paralar vermek.

Para dönmek: Bir işin yapılabilmesi için haksız yere şuna buna para verilmesi.

Para ipliği ile bağlamak: Bir işi kısa süreliğine bir çözümlemek. Yani bir soruna kalıcı çözüm bulamamak da diyebiliriz.

Paniğe kapılmak: Bir olay sebebiyle telaş ve korkuya  kapılmak.

Para çıkarmak: Başka bir yerde bulunan birine posta ya banka aracılığıyla para göndermek.

Para sızdırmak: Birinden, vermek istemediği halde farklı yöntemlerle para almak.

Para vurmak: Yasadışı yollarla para almak.

Ö Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

 Ö Harfi İle Başlayan Deyimler ve Anlamları

Ölçü almak: Uygun bir nesneyi yapmak için o nesnenin boyutlarını ölçmek.

Ölmek var, dönmek yok: Neye mal olursa olsun.

Ölçüyü kaçırmak:  Kantarın topuzunu kaçırmak.

Ölme eşeğim ölme, yaz gelip yonca bitecek: Şimdi gerekli olan şey  uzak bir gelecekte olacaksa ben bunu bekleyemem.

Öl dediği yerde ölmek, kal dediği yerde kalmak: Emrinden çıkmamak.

Öleceğim, sağ yanım yere gelecek: Yalan söylersem ahiret azabından korkarım.

Öküz öldü, ortalık bozuldu: Aradaki yakınlığının dayanağı yok oldu.

Ölçüp bitmek: Nasıl yapacağını düşünmek.

Öğüdü özünden almış: Her şeyi bildiği gibi yapar, söz dinlemez.

Ödü patlamak: Aniden çok korkmak.



Öküzün altında buzağı aramak: Akla uymayan gerekçelerle  suç veya suçluyu bulmaya çalışmak.

Önüne geçmek: Önünde yer almak.

Ölümüne susamak: Ölümcül tehlikesi olan bir işe girmek.

Ölmüş eşek arıyor ki nalını söksün: Olmayacak yerden menfaat sağlamaya çalışan biridir.

Ömrüne bereket: Uzun ömürlü olmasını dilerim.

Önü sıra gitmek: Önünde yürümek.

Ölür müsün, öldürür müsün?: İlişkide bulunduğum kişi  içinden çıkılmaz bir sorun yarattı.

 Ölü bizim, Allah rahmet etsin: Yapılan işler uygun değil ama bizimkiler  yaptıkları için hoş görüyorum.

Ölüsünü öpesin: Bunu yapmazsan çok sevdiğin kişi ölsün.

Ölümle kalım meselesi: Yaşamsal değer taşıyan sorun.

Ölü gözü gibi: Çok sönük ışık.

Ömrümün varı: Sevgilim, canım.

Öp babanın elini: Beklenmedik bir durum çıktı, şimdi ne yapacağız?

Önüne gelen: Rastgele herkes.

Ölüp ölüp dirilmek: Art arda çok sıkıntılı durumlara girmek.

Ölüm döşeğinde: Ağır hasta olarak yatıyor.

Önayak olmak: Öncülük etmek.

Önünde ardında gidilmez: Arkadaş olunmaz.

Önüne geleni kapar, ardına geleni teper: Katır gibidir, herkese saldırır, insanları incitir.

Ölü gözü gibi: Çok sönük ışık.

Önünü kesmek: Yola gitmesine engel olmak için önüne çıkmak.

Ölüm kalım meselesi: Yaşamsal önem taşıyan sorun

Ömür çürütmek: Uzun zaman emek harcamış olmak.

Ölümü göze almak: Yapmak istediği bir iş uğruna ölmekten kaçınmak.

Önünü almak: Önlemek.

 

 

O Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 O Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

O kapı senin, bu kapı benim dolaşmak: Bir kapıdan öbür kapıya dolaşmak.

O dolabın beygiri değil: İşi yapabilecek yetenekte bir değil.

O tarakta bezi olmamak: O tarafla ilişiği olmamak.

O duvar senin bu duvar benim: Bir sağa, bir sola sendeleyerek.

O yolun yolcusu: Kötü bir yola gidiyor.

O ki düştün bu arka, ya kurt yer gözünü ya karga: Bu tehlikeli durumda başına er ya da geç bir şey gelecek.

Ocağına incir dikmek: Birinin ocağını yani evini, barkını dağıtmak.

O taraflı olmamak: Konu ile alakası yokmuş gibi davranmak.

Ok yaydan çıkmak: Geri dönüşü olmayan bir iş yapmak.

Olmasa gerek: Olmadığını sanıyorum.

 Oh demek: Rahat bir nefes almak

Ocağına düşmek: Birine korunması için sığınmak.



 Oğlan aldı oyuna gitti, çoban aldı koyuna gitti: Herkesin parasını yöneticiler rast gele harcayıp çar çur ettiler.

Oğul balı: Anne baba için evlat

O gün bugündür: O günden beri.

Oğlan mısın, kız mısın?: Getirdiğin haber iyi mi kötü mü?

Oflayıp puflamak: Sıkıntısını belli etmek.

O çekmek: Birinin sıkıntısına sevinmek.

Omzuna yüklenmek: Bir işin kendisinin üzerine yıkılması.

Omuz omuza: Yan yana.

Omuz silkmek: Umursamamak.

 Olursa çat pat, olmazsa aç yat: İyi kazanınca çok harcıyor kazanamayınca da  perişan duruma düşüyor.

Olup olacağı: En son olacağı.

Okka çekmek: Büyüklüğüne göre ağır çekmek.

Okunu atmış, yayını asmış: Artık bu işlerle uğraşmayı bırakmış.

Omuz öpüşmek: İkisi bir derecede olmak.

Olur şey değil: Gerçekleşmesi kabul edilemeyen.

Oldu olanlar: İstenmeyen birtakım olaylar oldu.

Oldubittiye getirmek: Bir işi yapılmış duruma getirmeye çalışmak.

Okkanın altına girmek: Haksız yere ezilmek.

Oldum bittim: Başından beri.

Olan oldu:  Bir olay gerçekleşti, yapacak bir şey yok artık.

Ola ki: Belki

Olan biten: Gelişen olaylar.

Omuz vermek Omzuyla desteklemek.

“Bir Küçük Osmancık Vardı .” Kitabı İle İlgili Test Soruları

  “Bir Küçük Osmancık Vardı .” Kitabı İle İlgili Test Soruları

 

1) Osman’ın annesinin adı nedir?

A) Fatma

B) Bedriye

C) Farah

D) Fahriye

 

2) Osman’ın babasının adı nedir?

A) Abdullah

B) Asım

C) Aykut

D) Nesim

 

3) Aşağıdakilerden hangisi Osman’ın kaçırılmasına yardım eden ve Osman’ın ailesine hainlik eden kişidir?

A) Osman’ın dayısı

B) Evin bahçıvanı

C) Bahçıvanın eşi

D) Ali Bey

 

4) Osman’ı kaçıran kişiler kimlerdir?

A)  Zevzek ve Apo

B) Ali

C) Şerife Hanım

D) Garip

 

5) Osman’ın babasının mesleği nedir?

A) Okul müdürü

B) Fabrikatör

C)Mimar

D) Postacı

 

6) Postacı kılığı ile evi basan ve para kasasının içini boş bulduktan sonra hemen çocuğun sesini duyup Osman’ı kaçıran kişi kimdir?

A) Zevzek

B) Apo

C) Romantik

D) Osman’ın babasının en yakın arkadaşı

 

7)  Çocuğu kaçıranlar kendilerini polisin takip ettiğini anlamışlar ve çocuğu bir dağ yerinde, harabe bir evde bir başına bırakıp gitmişlerdir. Çocuğu orada bulan ve çocuğun karnını doyuran, ona aile bulan kişiler kimlerdir?

 

A) Ali ve Garip

B) Ayşe Hanım

C) Oradan geçen bir çöpçü

D) Mehmet

 

8) Çocuklarının kaybolmasından dolayı yıllarca içinde yara kalmış olan ailesi onu hiç unutmamış ve Osman hep merak edilmiştir. Bunca acıya dayanamayan aile ilk olarak kimi kendi çocukları gibi görmeye başlamış ve o çocuğu Osman’ın yerine koymuşlardır?

 

A) Ayşe Hanımn oğlu Kemal’i

B) Eve yeni aldıkları hizmetçinin kızını

C) Osman’ın kuzenini

D) Osman’ın komşu kızını

 

9) Osman’ı evlat alan anne ve babanın adı nedir?

A) Makbule Hanım ve Halit Efendi

B) Şerife Hanım ve Bünyamin Ağa

C) Melek Hanım ve  Necati Bey

D) Ali Bey ve eşi

 

10) Osman’ı öz kardeşi gibi seven ve daha sonra ona abilik eden kişi kimdir?

 

A) Ali

B) Mehmet

C) Garip

D) Osman’ın ailesinin yakın komşu çocuğu

 

11) Osman’ın evlatlık verildiği ailesi ona  hangi adı koymuştur?

A) Hasan

B) Hayrullah

C) Hüseyin

D) Aytaç

 

12) Osman’ın evlatlık olarak aldığı aile hangi ilimizde yaşamaktadır?

A) Kayseri

B) Mersin

C) Kırşehir

D) Bolu

 

13)  Aşağıdakilerden hangisi Osman’ın fiziksel özelliklerinden biri değildir?

A) Sarı saçlı

B) Yeşil gözlü

C) Beyaz tenli

D) Mavi gözlü

 

14)  Osman’ın üvey babası hayatını kaybedince üvey annesi şehirndeki her şeyi satıp başka şehire gitmek istemiş ve böylece Osman’ın da evlatlık olduğunu başka şehirde kimse bilmez zaten demiştir ve başka şehire taşınmışlardır. Taşındığı şehrin adı nedir?

A) İstanbul

B) Manisa

C) Ankara

D) İzmir

 

15) Osman hangi alanda başarılı bir çocuktur?

A) Edebiyat

B) Matematik

C) Müzik

D) Geometri

 

16) Osman’ın yeni taşındığı şehirde  okul müdiresi ondan bir hikaye yazmasını istemiştir ve Osman’da kendi hikayesini yazmış ve bu hikayede kendisini dağa bıraktıklarını zanneden ailesine sitem dolu duygulu sözler yazmıştır. Okul müdiresi bu hikayenin gerçek olduğunu anlamış ve bu kişinin yakın akrabaları olan Osman’ın ailesi olduğunu anlamıştır. Çünkü okul müdiresi de Osman kaybolduğu zaman onu arayan kişiler arasında yer almıştı. Bundan dolayı bu öğrencinin Osman olduğunu anlamış ve bunun içinde hemen harekete geçmiştir. İlk olarak ne yapmıştır?

 

A) Osman’ı hemen ailesine götürmüş.

B) Osman’ın annesine başından geçenleri bir hikaye olarak yazmasını rica etmiştir.

C) Osman’ın abisi ile görüşmüştür.

D) Osman’ın üvey annesi ile harekete geçmiştir.

17) Osman’ın kendi yazdığı hikaye ve annesinin yazdığı hikaye aynı olduğu anlaşılmış ve Osman gerçek ailesine kavuşmuştur. Kaç yıllık özlem sona ermiştir?

 

A) 18

B) 17

C) 16

D)15

 

18) Osmancığı gerçek ailesine kavuşturan akrabası Müdire Hanımın adı nedir?

A) Melisa

B) Zarife

C) Aslıhan

D) Nuran

 

19) Osman üvey annesinin öz annesi olmadığını nasıl anlamıştır?

A) Okul müdüründen

B) Öğretmeninden .

C) Üvey annesinin kapı aralığından sesini duymuş.

D) Ali Bey’den.

 

20) “Bir Küçük  Osmancık Vardı.” Adlı kitabın yazarı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Muzaffer İzgü

B) Hasan Nail Canat

C) Feridun Oral

D) Can Göknil


Cevaplar:

1.A   2. A  3.B  4. A  5. B  6. B  7. A  8. A  9)  B  10) C  11) C  12.) A  13) D   14. A  15. A  16. B  17. D  18. B  19.  C  20. B

Kitap açıklaması:

 Halil Nail Canat’ın eseri olan Bir küçük Osmancık adlı kitapta Osman’ın bebekken kaçırılış hikayesi anlatılmaktadır. Osman’ın bir takım haydutlar tarafından kaçırılışı, daha sonra dağda bire evde tek başına kalışına  yer verilmektedir. O dağ evinden Osman kurtaran kamyoncu bir adam ve onun yardımcısı Garip adlı çocuk Osman’ı kurtarmıştır. Osman bir aileye evlatlık verilmiş ve burada geçen serüvenlerine ve daha sonra kendi ailesine nasıl kavuştuğuna dair olaylar anlatılmaktadır. Okunması gereken muhteşem bir kitaptır. Çocuklar için hem maceralı hem de duygusal ögeler yer alır kitabımızda. Mutlaka öneririm.

N Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 N Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 


Ne alandan, ne satandan olmamak

Nato kafa, nato mermer: Akılsız, taş gibi kafa.

Namus belası: Namus uğruna katlanılan sıkıntı.

Nabza göre şerbet: Birinin hoşuna gidecek davranışlarda bulunarak o kişinin  sevgisini kazanmaya çalışmak.

Ne âlâ memleketi:  Haksız işlerin hoş görüldüğü bir ortam.

Nabzını yoklamak: Birinin eğilimini öğrenmeye çalışmak.

Nara atmak: Bağırarak meydan okumak.

Nanik yapmak: Baş parmağı burun ucuna dayayıp diğer parmakları sallayarak biriyle alay etmek.

Naza çekmek: İşi yapmakta isteksiz gibi davranmak.

Nalları dikmek: Hayvan ya da hayvana benzetilen kişi ölmek.

Nalıncı keseri gibi kendine yontmak: Sürekli kendi menfaatlerini düşünmek.

Nah kafa: Akılsız baş.


Nane dikeni batmak: Çok küçük bir acıyı büyükmüş gibi göstermek.

Nal toplamak: Yarışta en arkada olmak.

Ne demeye (diye)): Niçin, hangi amaçla?

Ne balını isterim, ne belasını: Üzüntüsü de beraberinde gelecekse, o varlığı istemem.

Ne münasebet: Hiç ilgisi yok, öyle şey olmaz.

Ne demek?: O nasıl şey? Böyle şey olur mu?

Ne günlere kaldık?: Eskiden böyle kötü düzen yoktu.

 Ne od var, ne ocak?: O kadar fakir ki mutfağında pişirilecek bir şeyi dahi yok.

Ne çaldın yüzüme, ne çalayım yüzüne: Bana hangi iyiliği yaptın ki karşılık bekliyorsun?



Ne güne duruyor?: Şimdi yapmazsa ne zaman yapacak?

Ne dağda bağım var, ne çakaldan davam: Beni ilgilendiren bir şey yok ki ne diye karışayım.

Ne karın ağrısı ise: Sevilmeyen, sıkıntı veren şey, kişi.

Ne kokar, ne bulaşır: Kimse iyiliği de olmaz, kötülüğü de.

Ne hâli varsa görsün!: Yanlış bir yolda ve söz dinlemiyor, artık işine karışmayacağım.

Ne benden sana bazlama, ne senden bana gözleme: Ne senden hizmet bekle, ne de ben senden bir iyilik bekleyeyim. İkimizde birbirimizden bir şey ummayalım.

Ne dese beğenirsin?: Nasıl beklenmedik bir söz söyledi bir bilsen.

Ne münasebet?: Hiç ilgisi yok, öyle şey olmaz.

Ne kalburun üstü ne eleğin altı: Gereğinden büyük ya da küçük de değil.

M Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 M Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

Mahal kalmamak: Gerek kalmamak.

Mana çıkarmak: Bir söze, söyleyenin aklından geçmeyecek anlam yüklemek.

Mahalleyi ayağa kaldırmak: Gürültü yaparak komşuları rahatsız etmek.

Makbule geçmek: İşe yaramak.

Madalyonun ters (öteki) yüzü: Olumlu bir durumun, düşünülmesi gereken olumsuz yönü.

Makas almak: Birinin yanağını iki parmak arasında sıkmak.

Madik atmak: Birini aldatıp zarara uğratmak.

Makaraları koyuvermek: Uzun süre kahkahalar ile gülmek.

Mahkemelik olmak: Bir konudaki anlaşmazlığı mahkemeye götürmek.

Mal etmek: Kendisine ait olmayan bir şeyi kendisininmiş gibi göstermek.

Maksadı üzüm yemek, bağcıyı dövmek: Yapması gerekenle uğraşacağına, gereksiz işler ile uğraşılması.

Mahkemede dayısı olmak: Bir işte koruyucusu olan kişi, kayırıcısı olan kişi.

Maşallahı var: Çok güzel, nazar değmesin.

Medine fukarası gibi dizilmek: Yapacak işleri olduğu halde sıra sıra dizilip beklemek.

Mat etmek: Karşıkini cevap veremeyecek hale sokmak.

Masal (maval) okumak: Oyalayıcı, inandırıcılığı olmayan sözler söylemek.

Masraftan çıkmak: Fazla para harcamak zorunda kalmak.

Mart içeri, pire dışarı: Rahatsız edici bir geldi, diğerini kaçırdı.

Mantar (martaval) atmak: Yalan söylemek.

Matrak geçmek: Dalga geçmek.

Maskeyi atmak: Gerçek kimliğini ortaya çıkarmak.

Maneviyatı bozulmak: İçine korku düşmek.

Maraza çıkarmak: Kavga çıkarmak.

Mangalda kül bırakmamak: Bağıra çağıra yapmayacağı şeyler söylemek.

Maşası olmak. Biri tarafından araç olarak kullanılmak.

Maskaraya ( maytaba, sarakaya)almak: Biriyle alay etmek.

Mana vermek: Yorumlamak.

Merhabası olmak: Tanışıklığı olmak.

Mekik dokumak: İki yer arasında sıkça gidip gelmek.

Mercimeği yan yuvarlamak: Gerçekleşmeyecek ters bir iş yapmak.

Metelik vermemek: Değer vermemek.

Merhabayı kesmek: Dostluğu bitirmek.

Mesele çıkarmak: Hiç yoktan anlaşamazlık çıkarmak.

Merek etmek: Üstüne düşerek yapmak istemek.

Menzilci beygiri gibi koşmak: Durup dinlenmeden çalışmak.

Meteliğe kurşun atmak: Hiç parası kalmamak.



Meşk etmek: El yazısı ya da müzik gibi konuları kuralına uygun olarak öğrenme çalışması içine girmek.

Meydana atmak: Bir düşünceyi herkesin tartışmasına sunmak.

Meydan okumak: Kendisinin daha üstün olduğunu düşünerek kendisini karşısındaki ile kıyaslama yapmak.

Metelik, gözüne divan sinisi gibi görünmek: Büyük para sıkıntısı içinde olmak.

Merdiven dayamak: Bir yaşa basmak ya da bu aşamaya ulaşmak üzere olmak.

Merak sarmak: Bir şeyi yapma isteğine kapılmak.

L Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 L Harfi İle İlgili Deyim ve Anlamları

 

Lafı ağzında kalmak: Sözünü bitirememek.

Laçka olmak:  Düzeni bozulmak.

Laf etmek: Biriyle konuşmak.

Lafı ağzına tıkamak: Birinin sözünü tamamlamadan tepki göstererek o kişiyi konuşturmamak.

Laf aramızda: Söylediğim aramızda gizli kalsın.

Laf , söz yok: Eleştirilecek bir yanı yok.

Laf düşmemek: Başkaları varken, ona konuşma hakkı düşmemek.

Laf ola torba dola: Ne saçma söz!

Laf dinlemek: Uysal olmak.

Laf işitmek: Azarlanmak.

Lades tutuşmak: İki kişinin, karşılıklı birbirinin unutkanlıklarını sınamak.

Laf kıtlığında asmalar budayayım: Boş, anlamsız sözler söylüyor.

Laf olsun diye: Rastgele bir söylemiş olmak için.




Lafa tutmak: Konuşmayı uzatıp birini işinden alıkoymak.

Laf kaldırmamak: Azarlanmaya, kötü söz dinlemeye dayanamamak.

Lamı cimi yok: Başka yolu yok.

Leblebiden nem kapmak: Çok alıngan olmak.

Lügat parçalamak: Anlaşılmaz sözcüklerle konuşmak.

Lakırdı taşımak: Birinin bir kişi hakkındaki olumsuz sözlerini ona taşımak.

Leyleği havada görmek: O yıl içinde çok gezeceğine inanmak.

Lokmasını saymak: Birinin ne kadar yediğine dikkat etmek.


Lafın gümrüğü olmaz ya: Engel olan yok, istediği gibi konuşabilir.

Lakırdı ağzından dökülmek: İsteksiz konuşmak.

 Lafı mı olur:  Ondan daha önemli şeyler var.

Lakırdı ağzından dirhemle çıkmak: Çok az konuşmak.

Lafı çiğnemek: Uzun konuşup sözün sonunu getirememek.

Lafı ağzından çıkarmak: Söylemek istemediği şeyi söylemek zorunda kalmak.

Lafını bilmek: Sözünü düşünerek söylemek.

Lokma ağzında büyümek: Üzüntü ya da iştahsızlıktan , ağzındaki lokmayı yutmada zorluk yaşamak.

Leke sürmek: Birine iftira atmak, suç atmak.

Lafı çevirmek: Konuşmanın tehlikeli bit durumu aldığını anlayınca, konuşmayı başka yere çevirmek.