Petey Kitabı İle İlgili Test Soruları ve Cevapları

 

Petey Kitabı İle İlgili Test Soruları ve Cevapları


1) Petey  dünyaya geldiğinde rahatsızlığı neydi?

A) Beyin felçli bir çocuk

B) Lösemi hastası bir çocuk

C) Görme engelli bir çocuk

D) İşitme engelli bir çocuk

 

2) Aşağıdakilerden hangisi Petey'in özelliklerinden biri değildir?

A) Bacakları ve kolları çarpık çurpuktu.

B) Bakışları garipti.

C) Dili yamuk yumuk

D) Normal sağlıklı bir bebek

 

3)  Ailesi Petey'i neden akıl hastanesine yatırmıştır?

A) Petey’i sevmedikleri için

B) Toplumun Petey’e bakışlarından rahatsız oldukları için

C) Petey’in akıl sağlığı yerinde olmadığı için

D) Petey’i çirkin buldukları için

 

4)Kaderin Petey'e oynadığı acımasız oyun nedir?

A) Petey’in toplum tarafından dışlanması

B) Petey ile herkesin dalga geçmesi

C) Petey’in zekasının çok düşük olması

D) Doktor tarafından Petey’e yanlış teşhis konulması

 

5) Petey’in spastik özürlü olmadığını, onun her şeyi anlayabildiğini fark eden hastanedeki hizmetlinin adı nedir?

A) Isebella

B)  Esteban

C) Sophie

D)Lily


 

6) Petey akıl hastanesinin çocuk bölümünde kaç yıl kalır?

A) 8

B) 10

C) 12

D) 13

 

7) Başhemşire tarafından hastabakıcı kadın neden kovulmuştur?

A) Petey’in spastik özürlü olmadığını söylediği için

B) Petey’e ait paraları çaldığı için

C) Petey’e şiddet uyguladığı için

D) Petey’i kaçırmaya çalıştığı için

 

8) Petey’in yetişkinler bölümünde tanışıp çok sıkı arkadaş olduğu çocuğun adı  nedir?

A) Abel

B) Benjamin

C) Calvin

D) Gregor

 

9) Ailesi Petey’i kaç yaşındayken terk etmiştir?

A) 6 aylıkken

B) 1 yaş

C) 2 yaş

D) 3 yaş


 

10)  Petey kitabının yazarı kimdir?

A) Franz Kafka

B) Ben Mikaelsen

C) David Markson

D)Harper Lee

 

11) Petey bir daha kimseyle arkadaşlık kurmak istememiştir. Bunun nedeni nedir?

A) En yakın arkadaşı ona ihanet etmiştir.

B) Aşık olduğu kadın görevi gereği başka yere gitmiştir.

C) Sevdikleri tek tek yanından ayrıldığı için

D) Bencil ve kötümser biri olduğu için

 

 

12) Petey kitabında verilmek istenen mesaj nedir?

A) Bencil olup sadece ve sadece kendini düşünmek

B) İnsanlara asla güvenmemek ve onlarla bir daha arkadaşlık kurmamak

C) Zorluklar karşısında mücadele etmek bir işe yaramaz.

D) Zorluklara rağmen hayattan umudunu kesmemek, azimli olmak  ve  her ne olursa olsun yaşama sevincini korumak.

 

13) Oyuncak tabanca ve kılıfı kimler için özel bir anı olarak kalmıştır?

A) Petey ve hastabakıcı

B) Petey ve Calvin

C) Petey ve babası

D) Petey ve doktoru

 

 

14) Petey yetişkinler koğuşunda yaşamaya başladıktan sonra hangi hayvanlar ile arkadaş olmuştur?

A) Kedi

B) Tavşan

C) Örümcek

D) Fare

 

15) Petey ve Calvin’nin en sevdikleri oyunun adı nedir?

A) Kovboyculuk

B) Futbol

C) Basketbol

D) Saklambaç

 

16) Petey hastalandığı zaman  Trevor aralarındaki  yakınlığı nasıl ifade etmiştir?

A) Büyükbaba- torun

B) Abi- kardeş

C) Oğul- Baba

D) Arkadaş

 

17) Ağıdakilerden hangisi Petey’in kişisel özelliklerinden biri değildir?

A) Sevmeyi, ilgi görmeyi, sevilmeyi çok severdi.

B) İnsanlara tepeden bakar ve hepsinden nefret ederdi.

C) Her şeye rağmen hayattan zevk alıyor ve çevresindekilere örnek oluyordu.

D) Duygusal biridir.

 

 Cevaplar:

1. a   2. d  3.b  4.d  5. b  6.c   7. a  8. c  9.c  10.b  11.c  12. d   13. b   14. d  15. a  16.a  17. b

 

Ada, Deniz, Define, Gemi, Fırtına, Mücadele Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Ada, Deniz, Define, Gemi, Fırtına, Mücadele Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Bir grup genç akşamdan konuşmuşlar, anlaşmışlar ve yarın sabah erkenden denize açılacakları konusunda hemfikir olmuşlardı. Bu gençler çok  arkadaşlardı, Yunus, Melih, Batu ve Ahmet küçüklüğünden birbirlerini tanır, sever ve korurlardı. Dördü de büyüdüğü zaman balıkçı olmuşlardı. Karadeniz’de yaşayan gençler çok mutluydular. Çünkü onlar deniz ile iç içe olmayı seviyorlardı. Yarın sabah olunca gemiye binip define bulmaya gideceklerdi. Define bulma hayallerinden asla vazgeçmiyorlardı.


Akşam erkenden yatan gençler sabah denizde buluştular. Gemiye atlayıp define bulmak için yola çıktılar. Yıllardır define bulma hayali ile yaşayan gençler gemiye bindiler. Gemi ilk başlarda hiç sıkıntı yaşamadan ilerliyordu ama ansızın çıkan rüzgar genç adamları çok korkuttu. Hemen geminin yönünü eski haline getirmeye çalıştılar ve rüzgar dinmek bilmiyordu ve deniz bir coşup bir iniyordu. Bir anda esen rüzgar kıyıya çarptı ve gemi yerle bir oldu. Yunus, Melih, Batu ve Ahmet gemiden canlarını zor kurtardılar. O kadar mücadele etmelerine rağmen gemiyi ne yazık ki paramparça olmuştu. Kıyaya çarpan gemiden ne kurtarabildilerse hemen alıp denizden çabucak uzaklaştılar. Hiç bilmedikleri bir adaya düşmüşlerdi. Define hayali yalan olmuş, gençler umutsuzluk için adada nasıl yaşayacaklarını düşünmeye başlamışlardı. 


Orman meyveleri ile karınlarını doyuruyorlar, bazen geyik avlıyorlar ve günler böylece geçiyordu.  Ağaç dallarından kendilerine korunaklı ev yapmışlardı ama yine de içleri rahat etmiyordu çok korkuyorlardı. Akşam olmuştu, Çeşitli hayvan sesleri geliyor ve gençler korkuyordu. Gençler eve gelmediği için aileleri bu durumu hemen polise bildirdiler. Bütün polis ekipleri kaybolan gençlerin bulunması için haberdar edildi. 


Daha sonra gençlerin olduğu adada yanan ateşi gören pilot ve ekibi oraya helikopterle iniverdi ve gençler adada kalmaktan kurtuldular ve balıkçı olarak kalmaya devam ettiler. Boş hayallerin peşinden gitmediler. Hayatını kurtaran ekiplere teşekkür eden gençler artık daha mutluydular. Çünkü yaşadıkları korkunç bir kazaydı. Adada  vahşi hayvanlara yem olabilirlerdi ve daha birçok kötü olay yaşayabilirlerdi. Kurtuldukları için mutluydular. Bir daha boş amaçlar peşinde koşmadılar. Çünkü hiçbir şey insanın canından daha kıymetli değildi.

Dünya, İsmail, İzel, Arda, Emine, Üniversite, Köy Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Dünya, İsmail, İzel, Arda, Emine, Üniversite, Köy Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

İsmail, Arda, İzel ve Emine bu yıl aynı şehrin üniversitesini kazanmış ve aynı bölümde, aynı sınıflara düşmüşlerdi.  Bu dört kafadar arkadaşlar aynı köyde doğup büyüyen yakın arkadaşlar, kardeş gibi büyümüşler ve birlikte çalışarak bu yıl Tıp Fakültesini kazanmışlardı. Dünya onların olmuştu, çok mutlu olmuşlardı çünkü. Dördünün de ailesinin maddi durumu olmayan çocuklar ailelerinin durumunu görmüşler ve her hafta bir ailede toplanarak üniversite sınavına çok iyi hazırlanmışlar ve en sonunda Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanmışlardı. Aynı sınıfta okuyan çocuklar orada da kendilerini belli etmişler ve başarılı olmuşlardı. 


İsmail, Arda, İzel ve Emine yedi yıllık eğitim sürecinin sonucunda doktor olmuşlar ve daha sonra  her birinin tayini farklı memleketlere çıkmıştı. Gençlerin  yaşadığı köy olan Şenyurt köyünde şenlik düzenlenmişti. Çünkü ilk defa bir köyden doktor çıkmış, üstelik dört doktor birden çıkmıştı. Bunun için köylüler şenlik düzenlediler, kurban kesitler ve dört kafadarı da davet ettiler.


 Aileleri onlar ile gurur duymuş köylüleri, onlar ile gurur duymuş, Sivas halkı onlarla gurur duymuştu. Kafadarların dördü de iyi bir doktor olmuş ve başarılı işlere imza atmışlardır. Onlar doktor olduktan sonra maddi durumu olmayan ve başarılı olan öğrencilere bursu vermişler, hem iyi insan hem de iyi doktor olarak mutlu bir şekilde yaşamlarına devam etmişlerdir.

Kudüs İle İlgili Şiir Örnekleri

 

Kudüs İle İlgili Şiir Örnekleri


Kudüs şehri Filistin'in orta bölgesinde bulunmaktadır. Şehir Doğu ve Batı olarak iki kısımdan oluşur. Şehrin asıl kısmı Doğu Kudüs (eski Kudüs) tür. Kudüs ile ilgili şiir örnekleri şunlardır:

1)  Kudüs’çe

Ana Kudüs, ata Kudüs.

Yar Kudüs, ar Kudüs.

Âh Kudüs, vah Kudüs.

Gel Kudüs, el Kudüs.

El Kudüs, yel Kudüs.

Elin Kudüs, adın Kudüs, yadın Kudüs.

Dert Kudüs, dertdaş Kudüs.

Üz Kudüs, üzgün Kudüs, üzen Kudüs, üzülen Kudüs.

Yar Kudüs, yara Kudüs, yaran Kudüs, yaralı Kudüs, yaralanan

Kudüs, yaralayan Kudüs.

Üs Kudüs, düş Kudüs, düş Kudüs, düşen Kudüs, düşüren Kudüs,

düşünen Kudüs.

Üs Kudüs, üşü Kudüs, üşüyen Kudüs.

Yel Kudüs, yol Kudüs, ol Kudüs.

Yel Kudüs, sel Kudüs, sil Kudüs, bil Kudüs.

Başı duman derdi yaman Kudüs,

Gam Kudüs, gel Kudüs, gül Kudüs.

Diş Kudüs, deş Kudüs, daş Kudüs, aş Kudüs.

Sen Kudüs, san Kudüs, şan Kudüs.

Sen Kudüs, ben Kudüs, biz Kudüs.

İz Kudüs, üz Kudüs, yüz Kudüs.

Sez Kudüs, az Kudüs, yaz Kudüs.

Diz Kudüs, dik Kudüs, dimdik Kudüs.

Ağlayan Kudüs, ağlatan Kudüs, aklayan Kudüs, aklatan Kudüs.

Ağ Kudüs, çağ Kudüs, çığ Kudüs.

Çağı Kudüs, çağın Kudüs, çağır Kudüs.

An Kudüs, Anka Kudüs, Anka-ra Kudüs.

Kudüs, Kudüs’tan, Kudüs’tanbul.

Kudüs, küdes, kodes.

As Kudüs, yas Kudüs.

Kudüs, kadeş, kardeş.

Dem Kudüs, hemdem Kudüs, gamdem Kudüs, her dem Kudüs.

Sor Kudüs, ser Kudüs, sır Kudüs.

Kar Kudüs, karda Kudüs, kardaş Kudüs.

Sırdaş Kudüs, derttaş Kudüs, yoldaş Kudüs, hâldaş Kudüs.

On Kudüs, an Kudüs, en Kudüs.

Öz Kudüs, göz Kudüs, söz Kudüs.

Bak Kudüs, çak Kudüs, yak Kudüs.

Ak Kudüs, ok Kudüs, çok Kudüs.

İz Kudüs, biz Kudüs, bir Kudüs. (Fahri Tuna)

 

 

2)  Filistinli Enes’in Dersi

Enes’in parmakları tankın altında,

Göğsüne bir gül gibi düşmüş sapankayası.

İdealini arkadaşlarına,

Ruhunu meleklere emanet etmiş.

Sıkı sıkıya tutuyor fırlatamadığı taşını.

Bunun için savaşır Filistinli çocuklar,

Seyrederek Enes’in nâşını…

Enes’in dudağında kan vardı,

Gözlerinde ışık.

Bin not düşmüş gömleğinin cebine;

“Şehitler ölmez, bilirsin anacağım,

Onlar zaferlerini kanla örtsünler,

Zehir etsinler ekmeğini, aşını,

Ayaklarımın altında medeniyetin dişleri,

İnsanlık benim kanımda kaybetti savaşını!..

Bilirim anne, ben bir defa öldüm,

Sen her gün ölürsün.

Ölme anne!

Yeni kardeşlerimi doğur.

Bu sapanı alsınlar elimden,

Bu bayrak yerde kalmayacak,

Onlar büyütecek direnmenin yaşını.

Kanım yastığım benim,

Sen üzerime yorgan yap gözyaşını!

Bu, savaş dersidir anacağım,

Okulu sokaklarımız,

Kalemi sapanımız,

Defteri yüreğimizdir,

Öğretmeni Peygamberim.

Ben bir küçücük, on yaşında neferim,

Ben sınıfta kalmadım anne!

Rabbim takdirname verdi bana,

Nurumu şahit yaptı cihana.

Usulca koy yüreğime başını,

Sen de gölgesinde rahat uyuman için,

Bayrağıma gönder yap mezarımın taşını!..”(Muhsin İlyas Subaşı.)

 

 

3) Mescid-i Aksa

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde

Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu

Varıp eşiğine alnımı koydum

Sanki bir yeraltı nehr çağlıyordu

Gözlerim yollarda bekler dururum

Nerde kardeşlerin diyordu bir ses

İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin

Unuttu mu bunu acaba herkes

Burak dolanırdı yörelerimde

Miraca yol veren hız üssü idim

Kutsallığım belli şehir ismimden

Her yana nur saçan bir kürsü idim

Hani o günler ki binlerce mü’min

Tek yürek halinde bana koşardı

Hemşehrim nebiler hatırı için

Cevaba erişen dualar vardı

Şimdi kimsecikler varmaz yanıma

Mü’minden yoksunum tek ve tenhayım

Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı

Çöllerde kayıp bir yetim vâhayım

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde

Götür Müslümana selâm diyordu

Dayanamıyorum bu ayrılığa

Kucaklasın beni İslam diyordu. (Mehmet Akif İnan)

 

4) Kudüs ( Nazir Kabbani)

 

 Ağladım tükendi gözyaşım ağladım
Ağladım mumlar bitti
Ağladım namaz kıldım
Bitirdi beni vardığım rükûlar
Sende Muhammed’i Yesuğ’u aradım
Ey Kudüs Ey peygamberler kokusu
Ey yerin göklere en yakın avlusu
Ey Kudüs ey yolların ışığı
Ey parmaklarını yakan güzel çocuk
Ey Peygamber’in geçtiği gölgeli ova
Hüzünlü gözlerinle ey kentlerin incisi
Acıdır cadde taşları
Acıdır müezzin sesleri

Ey Kudüs ey kentlerin acılısı
Ey göz kapakları arasında kabaran büyük
gözyaşı damlası
Kim durdurur düşmanları
Sana karşı ey dinlerin gerdanlığı
Kim siler kanları duvar taşlarından
İncil’i kim kurtarır
Kur’an’ı kim kurtarır
Kim kurtarır İsa’yı İsa’yı öldürenlerden
İnsanı kim kurtarır
Ey Kudüs ey kentim
Ey Kudüs ey sevgilim
Yarın çiçek açacak limon ağaçları
Açılıyor yeşil sümbüller zeytinler
Gülüyor gözler
Dönüyor giden güvercinler gene
Tertemiz masmavi göklere

 

5)  Alınyazısı Saati (Sezai Karakoç)


Ve Kudüs şehri. Artık yer şehri, toprak şehri.
Bakır yaprakların, çelik gövdelerin, acımasız yüreklerin.
Demir köklerin, tunçtan ve uranyumdan dalların.
Kurşundan çiçeklerin şehri.
Gülle kusuyor ana rahmi
Bomba parçalıyor beynini bebeğin.
Tanklar saldırıyor evlere bir anda ev yok tank var
Uçak var gök yok utanç var
Ve kime karşı bütün bunlar
Masum insanlara karşı
Binlerce yıl oturdukları yurtta kalmak isteyenlere karşı
Ve kim tarafından bütün bunlar
Roma’nın, Babil’in, Asur’un ve Firavunların
Ve nice milletlerin zulmünü görenler tarafından
Zalime olan öcünü mazlûmdan almak
Zalim olmak ve en zalim olmak
Ve artık ne İbrahim ne Yakup ve ne Musa var
Tersinden okunan Tevrat hükümleri
Karaya boyanmış Mezmurlar.

Saygı İle İlgili Özdeyişler

 

Saygı İle İlgili Özdeyişler

Saygının olduğu insanı olduğu gibi kabul etme vardır. Yani hoşgörü vardır. Hoşgörü de insanları birbirine yaklaştırır ve aradaki soğuk ve kalın duvarları yıkar geçer. Saygı olursa zamanla sevgi de olabilir. Bunun için her zaman nezaket sahibi, saygılı kimseler olmalıyız.

Saygı ile ilgili özdeyişler şunlardır:

“Saygılı evlat, iyi koca olur.” Olive Bol Smih

“Kendine saygı disiplinin meyvesidir; insanın kendisine hayır demesiyle artar. “-A. Herschel

“Ona saygı duyardım ki, bu sevgiden daha güçlü bir histir.” -David Baldacci.

“Fırtınanın gücü ne olursa olsun, eğer yağmura saygın varsa, seni bekleyen bir gök kuşağı mutlaka vardır.”  Alfred Capus.

“Yenenler kanunlara yenilenlerden fazla saygı gösterirlerse, devletin selameti ve geleceği sağlanmış olur.” - Platon

“Kimse kimseyi sevmek zorunda değildir, ama hepimiz birbirimize saygı duymak zorundayız.” Jose Saramago.

“Saygı, içinde sevgi olmayan bir boşluğu doldurmak için yaratılmıştır.”  Lev Tolstoy


Eğer sen, başkalarından kendine saygı beklersen bu onlar için büyük bir şeydir. Sadece kendine saygı duyabilirsen diğerleri de sana saygı duymaya mecbur kalır. “ Dostoyevski

“Çevrenizin saygısını paranızla değil, bilgeliğinizle kazanırsınız.” Muhammed Bozdağ.

“Anlayışsız bir adam kendisine saygı duyabilir mi hiç?”  Dostoyevski.

“İnsan, babasına borçlu olduğu saygıyı ancak baba olduğu zaman duyar.”  Goethe

“Hiç kimse kollarında bir çocuk tutan anne kadar muhterem ve saygıdeğer değildir." Zana Muhsen

“Yerleri süpürüyor veya tavan boyuyor olsanız dahi, bunu dünyadaki herkesten daha iyi yapın. Saygı satın alınmaz, kazanılır”. Michael Jackson.

“Yaşlılara saygı gösteren kimseye, ihtiyarladığı zaman, Allah Teala, saygı gösterecek kimseler yaratır.”  Hadisi Şerif

“Edep sahibi, yediği tokadın sahibini aramaz, sebebini arar.”  Hz. Mevlana

“Bilgi bize güç verir, ancak saygıyı karakterinizle kazanırsız.”  Bruce Lee

“Sevgi, aşk, güven ve benzeri duygular, ancak ve ancak karşımızdakinin özgürlüğüne, bağımsızlığına ve özerk kişiliğine saygı duyulduğu zaman bir anlam ve bir değer kazanır.” Emre Kongar.

“Temiz ve yeni elbise giyiniz. Gittiğiniz yerlerde, ahlakınızla, sözlerinizle, İslam'ın vakarını, kıymetini gösterdiğiniz gibi, giyiminizle de saygı ve ilgi toplayınız." Abdulhakim Arvasi


İnsanların saygı ve şerefinin, itaat ve uyumunun kendinden maddeten değil, manen yüksek olanlar için gösterilmesi insan ruhunun gereklerindendir.  Mustafa Kemal Atatürk

“Saygısızla aynı hayatı paylaşmak, işkence çekmektir.” Muhammed Bozdağ.

"Ne zaman vaktin var?" dedi. Her zaman. Ona bu sözü söylemedim tabii. Her zaman vakti olanlara saygı duyulmaz.” Oğuz Atay.

“Bizi insan yapan saygı ve sevgimizdir.” Sebuhi Quluzade.

“İdeal insan; özel hayatında ciddi kendinden üstündekilere saygılı halkla ilişkilerinde iyiliksever vc adildir.” Confucius

“Kitaplar kendinize ve başkalarına saygı duymayı öğretecek, yüreği ve aklı, dünya ve insanlık sevgisiyle dolduracaktır.” Maksim Gorki.

“Edep ehli ilimden hali olmaz, edepsiz ilim okuyan alim olmaz.”  Yunus Emre.

“En insani davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir.” Nietsche.

“Saygı duyarım ilk önce insanların zamanına.” Özdemir Asaf.

“Nazik sözlerin söylenmesi çabuk ve kolay olabilir ama yankıları gerçekten sonsuzdur.”  Rahibe Teresa.

“Sevgi olmadan saygı, saygı olmadan sadakat olmaz. 3 katlı bina gibidir sadakat çökerse hepsi yıkılır.” Hz. Mevlana.


“Saygı istiyorsanız, önce kendinize saygı göstereceksiniz. Herkesten üstün değiliz ama kimseden de aşağı değiliz. Kendimizle iftihar edelim ki başkası da bize saygı göstersin.” Aziz Sancar.

“Dünya'nın bize saygı göstermesini istiyorsak, evvela biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu saygıyı duyguda, düşüncede, bütün davranış ve tutumuzda göstermemiz gerekir.” Mustafa Kemal Atatürk.

“Kendine saygı disiplinin meyvesidir; insanın kendisine hayır demesiyle artar.”  A. Herschel.

“Karşılıklı saygı yoksa, mutluluk da yoktur.”  Sebuhi Quluzade

Acındırırsan Arsız Olur, Acıktırırsan Hırsız Olur Atasözü İle İlgili Konuşma

 

Acındırırsan Arsız Olur, Acıktırırsan Hırsız Olur Atasözü İle İlgili Konuşma


Koruma altına alınan kişinin kendisini devamlı olarak acındırmasına izin verilirse o kişi bir süre sonra arsız ve pişkin olmaya başlar. Emeğinin karşılığı tam olarak verilmeyen kişi de bir süre sonra hırsız olur. Bunun için de atalarımız acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur sözünü söylemiştir.


Sevgili Öğretmenim,

Bu atasözü daha çok çocuklarla ile ilgili söylenmiş atasözüdür. Çünkü korunmaya alınan kişiler genelde anne ve babanın egemenliği altında büyüyen çocuklardır. Aile çocuğunu yetiştirirken onu iyi yetiştirme çabası içinde olmalıdır. Onun her istediği yerine getirmemeli, onu sürekli acındıracak duruma düşürerek çocuğun kişisel gelişimine zarar vermemelidir. Sürekli acındırılan çocuk bir süre sonra ezik davranışlar içine girer ve devamlı onay bağımlısı, kendini zavallı durumuna düşüren kişiye dönüşür. Bunun sonucunda dışarıya eziklik, aşırı acındırma çocukta arsızlığa, pişkinliğe neden olur. Bundan dolayı acındırmak değil sevgi ve ilgi ile çocuğu yetiştirmek normal olanıdır.

 

Sevgili Öğretmenim,

Bir çocuğu ya da koruma altında olan herhangi bir kimseyi  acıktırırsan, yani ona gerçekten ihtiyacı olan şeyleri vermezsen, o kişiyi başkalarına muhtaç edersin ve o kişi kötü alışkanlıklara sahip olur ve bunun sonucunda da hırsız olur. Her insana emeğinin karşılığı tam anlamı ile verilmelidir. Emeğinin karşılığını alamayan insan daha kötü yollara başvurursa istenmeyen sonuçla ortaya çıkabilir. 


Örneğin; Çocuğumuza yeteri kadar bakmıyorsak, onu harçlıktan mahrum bırakıyorsak, ona bir ayakkabıyı, bir abur cuburu çok görüyorsak o da çözümü başka yerlerde arayabilir. Çocuklarımızı kimseye el açtırmak zorunda bırakmamalıyız. Bunun için acıktırmadan, muhtaç olmadan en başta gereksinimler karşılanmalıdır Bunun için ne acındırıp arsız edelim, ne de acıktırıp hırsız edelim. Her ikisi de olmasın. Olması gereken olsun.  Anlatacaklarım bunlardı. Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim öğretmenim.

Beş Atasözü ve Anlamları

 

Beş Atasözü ve Anlamları


1) Çağrılmayan yere çörekçiyle börekçi gider:  Toplum içerisindeki sosyal ilişkiler oldukça önemlidir. Bu nedenle yapılan davetlere çok önemli bir sebep yoksa nezaket gereği gidilmelidir. Gitmekle kişi nazikliğini ve inceliğini göstermiş olur. Geleneğimize göre çağrılmayan yere gitmek ise nezaketsizliktir, yüzsüzlüktür. Bu nedenle çağrılmayan yere gidilmemelidir.

 

2) Çiğ yemedim ki karnım ağrısın: Doğru ve dürüst insan hayatta her zaman başı dik yürür. Yanlış bir iş yapmadığı için korkmasını gerektirecek bir durum da yoktur. Onun için kimseden çekinmez ve dipçik gibi yaşamına devam eder.

 

3) Çaban aldı bağa gitti, kurt aldı dağa gitti:  Bazı saf ve iyi niyetli insanlar  mallarının veya imkanlarının değerini bilmezler. Bu gibi insanları açıkgözlü kimseler  her şekilde kandırıp sömürürler. Saf kimselerin mallarını, mülklerini tüketinceye kadar onun yanında olurlar. Saf kişinin elinde bir şeyi kalmaz ve dımdızlak ortada kalır.

 

4)  Çuhayı fırçala, kadifeyi elle:  Kişi yapacağı iş için gerekli olan koşulları oluşturmalı ve malzemeleri tedarik etmelidir. Birey hal ve hareketlerini de karşısındakinin  özelliklerine gör e ayarlamalıdır.

 

5) Düğün evinde kız, yaylada öküz beğenilmez:  Düğüne gelen herkes  bakımlı ve şık olduğu için  kişilerin kusuru pek görülmez. Yayladaki  bir hayvanda besili ve kuvvetli göründüğü için  hayvanın da kusurunu fark etmek kolay değildir. Her canlıyı sürekli yaşadığı ortamda  izleyip değerlendirmek en doğrusu olur.

Mutluluk Sokağı Kitabı İle İlgili Alıntılar

 

Mutluluk Sokağı Kitabı İle İlgili Alıntılar

 

Bir çocuğun yeni kazandığı okula başlamak için başka bir şehre doğru yola çıkması, iki ablası gibi evden ayrılarak kendine yeni bir yaşam kuracak olan bir gencin dopdolu hikayesi anlatılır bu kitapta. Bu yolculuk aynı zamanda geçmişe de götüren bir yolculuktur. Çocuk hem geçmişi hem de yeni hayatını düşünür ve ikisi arasında gider gelir. Ferda İzbudak Akıncı’nın yazdığı “Mutluluk Sokağı”  adlı kitap bir solukta okuyabileceğiniz ve zevk alabileceğiniz kitaptır. Kitabı okurken kendinizi o çocuğun yerine koyduğunuzu, yani empati kurduğunuzu fark edeceksiniz.

Mutluluk Sokağı kitabında geçen alıntılar şunlardır:

"Bence çocuklar düşleriyle birlikte büyümeli, düşler çocukların en güvenli sığınaklarıdır."

“Büyümek bu muydu yoksa? Yeni bir hayata başlarken eskisine yabancılaşmak?”

“İnsan düşlerine sıkı sıkı sarılmalı.”

“Herkes için kocaman ve tek bir mutluluk ülkesi olmadığını biliyorum artık. Keşke olsa. Keşke yaratabilsek o ülkeyi. Ben hâlâ, büyükler istese öyle bir ülke yaratabilirler diye düşünüyorum. Küçük çocukların şafağın belirdiği istasyonlarda simit, akşamın alacakaranlığında ayran satmadıkları bir ülke... Orada ablalar gençliklerini tüketen acımasız sınavlara hazırlanmak zorunda kalmazlar. Orada annelerin sırtına bu kadar çok yük binmez. Orada babalardan bu kadar çok şey istenmez belki. Belki herkese yetecek kadar vardır her şeyden. Belki şimdi de var. Yalnızca eşit dağıtılmamış. Eşit?”

 

“Mutlu olmak için birazcık anlayış yetiyor artıyordu bile.”

“Her insanın içinde pırıltılar saçan bir başka insan olduğunu anlamıştım. O insanı bulup ortaya çıkarırdınız ya da içinize hapseder, varlığından haberiniz bile olmadan yaşayıp giderdiniz.”

“Bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız zamanlara başka açılardan yaklaşmak demekmiş günce.... Yaşanan olaylar salt olay olarak değil, yaşanırken taşınan duygular yer alıyor güncede. Sanki bir edebiyat parçası gibi oluyor okumak.”

“Yine de düşleri olanlar, korkuyu da bilir. Ve bir çocuk büyürken, büyüklerin hiç farkına varamayacağı korkulardan geçebilir.”

“Yalnızlığı çocuklar bilir mi, demeyin. Belki de en iyi çocuklar bilir. Sesler çekilir. Gülüşler silinir. Ortalık ıpıssız olur. Çocuklar o zaman ya ağlar için için, ya uyur ya da düş kurar. Şarkı söyleyenler de vardır belki, ama ben bilmiyorum. Çünkü ağlamak istediğim çok oldu. Uyumak istediğim de.”

“Belki kimse anlamadı ama, ben çok üzüldüm. Gizli gizli ağlamak istedim. Ağlayacağım zamanlar hep yaptığımı yapmasaydım çok kötü hissedebilirdim kendimi. Kimsenin bilmediği şeyler düşünüyor, kafamda kurduğum olaylar içinde yepyeni kılıklara bürünüyordum. Düşlerde her şeyi yapabilirsiniz çünkü. Düşlerde her şey olanaklıdır. Her şey...”


"Bu gece belki de çocukluğumla vedalaşacağım. Onu yanımda götürmeyeceğim belki, iyice derinlere saklayacağım. Büyümüş gibi yapacağım. Büyümüş gibi konuşacağım. Korkularımı içime atacağım büyük olasılıkla. Bu büyümek değil mi?"

 "Önemli olan onları iyi yarınlara yolcu edebilmektir. İstedikleri hayatlara doğru gitsinler. Acısız , doğru dürüst , kendilerini bilerek kendi ayakları üstünde durarak..."

“Anneler, babalar o kadar da kolay övünmüyorlar çocuklarıyla. Onları memnun etmek her zaman kolay olmuyor.”

“Evimiz Mutluluk Sokağı'nda değildi, hatta istediği kadar süslensin, güzel bir ev bile değildi. Herkes birbirine kızıyor, bağırıyordu. Oyun oynamak, neşelenmek gibi güzel şeyler nedense hep üzüntüyle bitiyordu.”

“Hayal kurmak ağlamaktan iyidir. Ben hep öyle yaptım sanırım. Bunu nasıl başardığımı şimdi anlayamıyorum, ama ağlamak istediğimde güzel şeyler düşünmeye başlardım hemen.”

"Gitmek, birden kaybolmak istiyordum. İyi de, küçük bir çocuk kendi başına nereye gidebilir? Kurduğu düşlerden başka nereye kaçabilir?"

“Kimsenin bir diğerinin yüzüne dikkatle bakacak zamanı yoktu. Zaman her şeyden daha değerli hale gelmişti. Çocukların iyi olup olmadığını anlamaya çalışmaktan bile.”

“Saçlarımın kumral, gözlerimin ela olduğunu hep söylediler. Ne kadar akıllı, ne kadar uslu olduğumu da... Böylece yakınlarım beni çok iyi tarif ettiklerini düşünmüş olmalılar. Ailemden söz ediyorum. Bir kompartımanın içinde evimi, ailemi hızla geride bıraktığım şu dakikalarda geriye dönüp bakıyorum da... Ne kadar yalnız, ne kadar hayalci bir çocuk olduğumu hiçbirinin fark etmediğini düşünüyorum... Belki de hayalci olmanın sırrı bu. Ne kadar fark edilmezseniz o kadar fırsat ve zaman bulabilirsiniz kafanızda yeni düşler, yeni oyunlar kurmaya.”

Anneannem Askere Gidiyor Kitabı İle İlgili Test Soruları ve Cevapları

 

Anneannem Askere Gidiyor Kitabı İle İlgili Test Soruları ve Cevapları


1) Kitapta geçen anneannenin adı nedir?

A) Himmet

B) Nimet

C) Hikmet

D) Sebahat

 

2) Anneanneyi neden askere çağırmışlardır?

A) Eşi askerlik yapmadığı için

B) Ona ceza vermek için

C) Devlet malı çaldığı için

D) İsminden dolayı

 

3) Çocuğun anneannesinin kedisinin adı nedir?

A) Sütlaç

B) Şeker

C) Bihter

D) Tekir

 

4)Anneannenin sandığına ne olmuştur?

A) Hırsızlar çalmıştır.

B) En yakın komşusuna hediye etmiştir.

C) Sandığı tahta kurtlar yer bunun için de sandık yakılmak zorunda kalınır.

D) Sandığın kapağı bir anda açılmış ve içinden mücevherler çıkmıştır.


 

 

5) Çocuğun anneannesi kendini nereye kilitlemiştir?

A) Misafir odasına

B) Oturma odasına

C) Banyoya

D) Tuvalete

 

6) Anneanne sandığın anahtarını nerede saklardı?

A) Halının altında

B) Dolapta

C) Kitabın içinde

D) Kendi üzerinde bir yerde

 


7) Anneanne devletin ona üç ayda bir verdiği maaşını her zaman kiminle almaya gider?

A) Kızı

B) Oğlu

C) Metin

D) Köpeği

 

8)  Evdeki vazoyu gerçekte kim kırmıştır?

A) Köpek

B) Eve gelen misafir çocuğu

C) Metin

D) Anneanne

 

9) Anneannem Askere Gidiyor adlı kitabın yazarı kimdir?

A) Tarık Uslu

B) Muzaffer İzgü

C) Miyase Sertbarut

D) Doğan Egmont

 

10) Metin’in ödevine kim yardım etmiştir?

A) Dayısı

B) Halası

C) Anneannesi

D) Komşusu

 

 Cevaplar:

1. c   2. d   3.d   4.c  5. c   6.d   7.c  8. c  9.b   10. c

Franz Kafka’nın Dönüşüm Kitabından Alıntılar

 

Franz Kafka’nın Dönüşüm Kitabından Alıntılar


Gregor Samsa bir sabah kendini yatağında bir böcek olarak bulur. Bu sadece bir değişim değil aynı zamanda da dönüşüm yani başkalaşımdır. Gregor Samsa insanlığını koruyarak bazı değişiklikler geçirmemiştir; artık farklı bir canlı türüne dönüşmüştür. Farklı bir canlı türüne dönüştüğü andan itibaren değişen hayatını anlatır Samsa’nın. Okunması gereken, düşünülmesi gereken kısa ve güzel bir kitaptır.

Dönüşüm kitabında geçen alıntılar şunlardır:

“Ah Tanrım,” dedi içinden, “nasıl da güç bir meslek seçmişim kendime! Hemen her gün yoldayım. Bütün bunlar bürodaki asıl işlerden daha yorucu, üstelik bunlar yetmiyormuş gibi bir de yolculuğun çilesi, aktarma trenlerinin stresi, düzensiz, kötü yemekler, sürekli değişen, hiç kalıcı ve samimi olmayan insan ilişkileri. Şeytan görsün hepsinin yüzünü!”

“Senin anlamanı sağlayamam, kimsenin kafamda olanları anlamasını sağlayamam. Kendim bile anlamıyorum.”


“İnsanı büyüklüğe götürecek yol ancak onun küçüklüğünden geçer.”

“Ölmekten müthiş bir şekilde korkuyordu çünkü henüz gerçek anlamda yaşamamıştı.”

“An gelir insan çalışamayacak durumda olur, fakat işte o an, o insanın geçmişteki başarılarını hatırlamak ve ileride engeller ortadan kalktığında daha bir gayretle, daha çok çalışacağını düşünmek için en uygun andır.”

“Bugüne dek hiçbir haklı oluşumdan mutlu olmadım. Çünkü her haklı oluşumun özünde; acı, buruk ve kekremsi bir hüzün hikayem vardı. Haklı olduğum her konuda, haklı olmayıp, mutlu olmak isterdim. Çünkü mutlu olmak, haklı olmaktan her zaman daha güzeldi…Kuşkusuz böylece olduğu gibi pencereden baktığında hissettiği o özgür olma duygusunu anımsamak istiyordu.”

“Odamda günlerce yalnızım, ziyanı yok. Dünyada da yıllarca yalnız değil miydim?”


“Hayat, dikkatimizin nereden başka yöne dağıldığına dair düşünmemize dahi izin vermeyen, daimi bir dikkat dağınıklığıdır.”

“Başkalarını son zamanlarda eskisi kadar önemsemediği aklına gelince pek şaşırmadı; önceden başkalarıyla ilgilenmekten gurur duyardı.”

“Aklı takdir etmemek mümkün değil tabii, ama onun kendi çerçevesini hiçbir zaman aşamadığını, insanın yalnız kafa ihtiyaçlarına cevap verebildiğini de kabul etmek lazım; halbuki arzu, aklı da başla çeşit özentiler de içine alan bütün hayatın, yani bir insan hayatının en kudretli ifadesidir. Gerçi bu çoğu zaman hayatımıza beş para etmez bir şekil veriyor, fakat gene de unutmayalım ki hayat hayattır, karekökü almak değil. “

“Birinin hayatının neresinde olduğumu çözemediğim zaman hiçbir yerinde olmamayı garantilerim çünkü belirsizlik, değersizliktir.”

“Beni üzecek gücü sana verdiğim için kendimden özür dilerim.”