Ülkemizin Başka Bir Devlet Tarafından İşgal Edildiğini Düşününüz. Böyle Bir Durumda Neler Hisseder, Nasıl Davranırdınız?

 Ülkemizin Başka Bir Devlet Tarafından İşgal Edildiğini Düşününüz. Böyle Bir Durumda Neler Hisseder, Nasıl Davranırdınız?

 

Doğup büyüdüğün, nefes aldığın, yollarında yürüdüğün, sularından içtiğin, yaylalarında özgürce gezdiğin ana vatanın senin her şeyindir. İnsan ancak vatanında yaşadığı zaman, özgürce hayat sürdüğü zaman mutlu ve umutlu olmaya devam eder. Güzel ülkem Türkiye başka bir devlet tarafından işgal edilmiş olsaydı ilk başlarda korkuya kapılırdım.

 

Korkardım çünkü vatan toprakları zarar görmüş, vatan toprakları yabancılar tarafından işgal edilmiş ve benim, bizim özgürlüğümüz yok edilmiş. Bu durumda çok üzülürdüm ve içim kan ağlardı. Başlarda ne yapacağımı, ne edeceğimi bilmeden üzülmeye devam eder daha sonra ise bana ağlamanın, üzülmenin yakışmayacağını düşünerek harekete geçerdim ve düşman askerlerinin karşısına dikilip onların bu yaptığı işgalin yanlış olduğunu söylerdim ve karşılarında dimdik dururdum. Bu vatan toprakları kahraman askerlerimizin kanı ile kazanılmış, Mustafa Kemal’in emekleri ile kazanılmıştır. Kaybedildiği zaman, işgale uğradığımız zaman perişan olurdum.

 

Eskisi gibi hayatımın olmayacağını düşünmek, kendi ana dilimi konuşamayacak olmak, manda ve himaye altında olmak beni mahvederdi. Köle gibi olurduk. Köle gibi yaşamak, özgür olmamak demek artık yaşamamak demektir. Yaşayan ölüden farkım kalmazdı. Hayattan zevk almazdım ve eski özgür günlerimizi özlerdim. Anılarımızı hatırladıkça için için ağlardım.

 

Öğretmen Olmak İster Miydiniz? Açıklayınız

 Öğretmen Olmak İster Miydiniz? Açıklayınız


Öğretmen olmak isterdim. Çünkü öğretmenlik gönül işidir. Sevgi işidir.  Çocuk ruhlu olmak, çocuklar ile vakit geçirmek ve geleceğin aydınlarına şekil vermek demektir. Güzel ahlaklı, başarılar öğrenciler yetiştirmek için, vatanını ve milletini seven, sorumluluk sahibi çocuklar yetiştirmek için öğretmen olmak isterdim. Öğretmen olmak isterdim çünkü çocukların gözlerindeki  ışıltının sönmemesi için elimden geleni yapar ve onları koşulsuz severdim.

 

Çocuklar arasında kesinlikle ayrım yapmazdım. Her bir öğrencim benim için çok kıymetli olurdu ve onları dört elle geleceğe hazırlardım. Maddi durumu iyi olmayan öğrencilerime yardım ederdim ve onların mutlu olmasını sağlardım. Onlarla birlikte oyunlar oynar, şakalar yapardım. Onlardan çok şey öğreneceğim için öğretmen olmak isterdim. Geleceğin mimarlarını, hakimlerini, avukatlarını okutarak ülkeme katkı sağlamak isterdim. Cehaleti yenmek için, bilimin yolunu takip etmek ve bilim yolundan ayrılmamak için öğretmen olmak isterdim. Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünü çok sevdiğim için öğretmen olmak isterdim: Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer unsurlarıdır. Bu anlamlı söze layık olabilmek için de öğretmen olmak isterdim.

 

Öğretmen olmak isterdim çünkü vatana faydalı evlatlar yetiştirirdim. Çocuklara her şeyden önce insan olmayı, ağaçların dallarını kırmamayı, karıncaları ezmemeleri gerektiğini öğretirdim. Öğretmen olmak isterdim geleceğin büyük adamları şimdinin ise küçük adamları ile vakit geçirmek beni çok mutlu ederdi. Çocuklar ile iyi iletişim kurabildiğim için, onların dilinden anladığım için, onların seviyesine inebildiğim için öğretmen olmak isterdim. Çocuklar ile yaparak yaşayarak öğreneceğim için bu mesleği kesinlikle tercih ederdim.

“Aile Toplumun Temel Çekirdeğidir.” Sözünden Anladıklarınızı Açıklayınız.

 “Aile Toplumun Temel Çekirdeğidir.” Sözünden Anladıklarınızı Açıklayınız.


Toplumun temel taşı ve mutluluk kaynağı ailedir. Nesillerin devamı için, sağlıklı ve mutlu nesillerin olması için mutlu ailelerin olması gerekir ve çoğalması gerekir. Aile bir toplumun temel çekirdeğidir. Çünkü insan doğduğu andan itibaren ailesi ile birlikte şekil almaya başlar ve yaşadığı ailesinin özelliklerini almaya başlar. Bir çocuk nitelikli bir ailede yetişiyorsa, o çocuğa her türlü güzel alışkanlıklar öğretiliyorsa çocuk da büyüdüğü zaman ailesi gibi olmaya başlar ve örnek insan olarak gösterilir. 


Çocuk kötü bir ailede dünyaya geldiyse ve çocuğa her türlü kötü alışkanlıklar öğretildiyse ne yazık ki o çocuğun geleceği de kötü olmaya başlar ve daha çocukken çocukluğunu yaşayamamış yetişkinler olarak karşımıza çıkar ileriki yıllarda. İşte bunun için temiz ve güzel ahlaklı bir ailede olmak çok önemlidir ve böyle aileler toplumun temel yapı taşıdır, toplumun temel çekirdeğidir diyebiliriz. Sağlıklı ve güzel ahlaklı nesillerin olması için güzel ahlaklı insanların içinde doğup büyüyüp gelişmemiz gerekir. Böyle güzel ailelerde dünyaya gelmek toplumun yapısını daha da güçlendirir ve daha sağlam bir toplum yapısı ortaya çıkar. Güçlü ve nitelikli olmayan ailelerde ise toplum da güçlü olmaz ve kısa zamanda toplumun yapısı dağılmaya ve yok olmaya başlar. Aile çocuğu iyi yetiştirirse o çocuk ileride topluma fayda sağlar. 


Aile çocuğu kötü yetiştirirse o çocuk ileride toplumun başına bela olur ve toplumu güçsüzleştirir. İşte bunlardan dolayı aile kavramı çok önemlidir. Aile  önemsenmeli milli ve manevi değerler unutulmamalı, kimliğimize sahip çıkılmalıdır. Her şeyden önce güzel ahlak olmalı, güzel davranışlar sergilenmelidir. “Saldım çayıra Mevla'm kayıra şeklinde çocuk yetiştirilmemelidir. Çocuğa değer verilmelidir, çocuk koşulsuz sevilmeli ve onun her türlü gelişmesi için aile büyükleri seferber olmalıdır.

 

Sizce Mutlu Olmak Mı Yoksa Çok Zengin Olmak Mı Hayatta Daha Önemlidir? Neden?

 Sizce  Mutlu Olmak Mı Yoksa Çok Zengin Olmak Mı Hayatta Daha Önemlidir? Neden?


Mutlu olmak, zengin olmak, hem mutlu olup hem zengin olmak, sadece zengin olmak, zengin olmayıp mutlu olmak gibi çok sayıda farklı durumlarda olan insanlar vardır. Mutlu olmak mı zengin olmak mı diye bir seçim yapmak zorunda kalsaydım elbette zenginliği değil mutluluğu tercih ederdim. Çünkü insanın mutlu olması zaten zengin olması demektir, zaten huzurlu olması demektir.


 Çok sayıda zengin insan vardır ama mutluluğu bir türlü yakalayamamıştır. Çünkü o kadar çok malı mülkü vardır ki bunların her birini düşünerek başını ağrıtır ve bir süre sonra kendini yorgun ve bitkin hissetmeye başlar. Oysa mutlu insanın çok fazla malı yoktur kendine yetecek kadar olanı vardır ve kafasını ağrıtan başka bir şey de yoktur. İşte bunun için her şeyden önce mutlu olmak çok ama çok önemlidir. Yeter ki sağlık olsun, yeter ki huzur olsun her şey güzel ve anlamlı olur ve insan yaşama daha da dört elle sarılarak yaşamdan zevk almaya devam eder.


 Mutluluk mu zenginlik mi diye seçim yapmak zorunda olmasaydık şunu söylerdim. Hem  zengin olmak, hem mutlu olmak hem de cömert olmak isterdim. Bu üçü bir arada olunca hem kendimi mutlu ederdim hem de muhtaç olan insanlara mutluluk saçardım ve onların da mutlu olmasını sağlardım.

Ülkemizdeki Göçmenlerin Yaşadıkları Temel Sorunları Araştırınız.

 Ülkemizdeki Göçmenlerin Yaşadıkları Temel Sorunları Araştırınız.


İnsanlar kolay kolay doğup büyüdükleri yeri terk etmezler. Ancak savaş, açlık, terör vb gibi sebeplerden dolayı vatanlarını terk etmek zorunda kalabilirler. Çoğu insan kendi ana yurdunda kalmak ve orada yaşayıp orada ölmek ister.  Çünkü insanın doğup büyüdüğü yer onun vatanı, onun her şeyidir. Kimi durumlarda zorunlu nedenlerden dolayı vatan terk edilebilir  ve kişi başka bir ülkeye göçmen olarak gidebilir.


 Ülkemize gelen göçmenlere karşı hoşgörülü olmalıyız ve onlara kötülük yapmamalıyız. Elimizden geldiği kadar yardımcı olmalıyız ve onların insan olduğunu, insani duygulara sahip olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Onları hor görmemeliyiz. Dışlamamalıyız ve kendi ülkemize alıştırmaya çalışmalıyız. Zorbalık yapmamalıyız, merhametsiz olmamalıyız.


Ülkemizdeki göçmenlerin yaşadıkları temel sorunlar şunlardır:

*Etnik ayrımcılık (

*Kültürel yalnızlık, kültürleşme stresi

*Yeni yaşam biçimine uyum sağlamada zorluklar

*Ekonomik sorunlar

*Lisan (dil) problemleri

* Hayattan keyif alamama

* Uyku problemleri (Savaş günleri aklına gelebilir, yakınları aklına gelebilir ve uykusu kaçabilir.)

*Yorgunluk

* Depresyon

* Ağlama krizleri

*Anksiyete (sinir krizleri)

*Sosyal fobi vb gibi sorunlar yaşayabilirler. Bu sorunların aşılması için onlara yardımcı olmalıyız ve dayanışma içinde hareket etmeliyiz.

 

Yaşam Şekli Sizden Farklı Olan İnsanlar Hakkında Neler Düşünüyorsunuz?

 Yaşam Şekli Sizden Farklı Olan İnsanlar Hakkında Neler Düşünüyorsunuz?

 

Her insanın yaşam şekli farklıdır. Her insanın mesleği de farklıdır. Kimi insanlar daha yüksek bir gelirli işte çalışırken kimi insanlar ise daha düşük gelirli bir işte çalışmaktadır. Yani kimileri çok zengin kimileri de yoksul olabilir. Kimileri de orta hallidir diyebiliriz. Yaşam şekli bizden farklı olan insanlar hakkında şunları düşünürüm. Mesela ben orta halli bir ailenin çocuğuyum.

 

Zengin bir arkadaşımın ailesini düşünürüm. Onların çok paraları olduğu için her şeyi alabildiklerini ve mutlu olduklarını düşünürüm.Akşam yemeğinde bizden farklı olarak ne yerler, ne içerler diye düşünürüm. Tatil yerlerinde hangi beldelerde tatillerini geçirirler ve neler yaparlar diye düşünürüm.  Zengin olan insanların çok parası olduğu için  bu paranın getiriği sorumlulukları da düşünerek huzursuz olmaya başlarım. Çünkü ne kadar çok malın varsa o kadar çok da başın ağrır. Bana göre yeteri kadar olsun ne fazla ne de az. Yaşam şekli farklı olan insanları olduğu gibi kabul ederim ve insanları farklı olduğu için eleştirmem ve olduğu gibi kabul ederim.

 

Biz de zengin olsaydık diye içimden geçirir ve daha sonra sağlıklı ve mutlu bir ailem olduğu için şükrederim. Çünkü her ne kadar bizden daha zengin olan aileler olsa da hiçbir şeyin sağlık ve huzurun yerini tutmayacağını anlarım. Bizden yoksul olan aileleri de düşünürüm ve kendimi onların yerine koyarak ne zorluklar içinde yaşam mücadelesi verdiklerini düşünerek sah,p olduğum şeylere şükreder ve yoksul aileler için de elimden geleni yaparım. Hüç bir şey sağlık ve huzur kadar önemli değildir. En önemli olan sağlık ve huzurdur.

Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Kırmızı Pelerin” Kitabında Geçen Özlü Sözler

 Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Kırmızı Pelerin” Kitabında Geçen Özlü Sözler


Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


“Her birimizin dünyası tek ve benzersiz... Birbirimize benziyoruz sansak da, yaşadıklarımız bizi başkalarından ayırıyor. Kiminin hayatına güneş daha çok gösteriyor yüzünü, kimi ise ayla, mehtapla idare etmek zorunda ama en aydınlık sandığımız dünyalarda bile dışarıdan hiç görülmeyen koyu karanlık var.”

“Çok gülme, sonra ağlarsın" derlerdi. Kuşaktan kuşağa intikal eden bir anayasa sanki. Binlerce yıldır insanlık gülmeyi, sevinmeyi bir türlü yakıştıramadı kendine.”

"Kendimizi kötü hissettiğimizde bizim gibi hisseden birilerini görmek, duymak bize iyi gelir, yoldaş olur. Acının da farklı bir lezzeti vardır. Bu tat birlikte paylaşılır."


“Mutlu bile olsa vedalaşmanın bir yanı her zaman hüzünlüdür.”

“Zamanında zihnimize yazılanlar, sonradan kaderimizi yazar.”

"Yaralar derin olunca ağlamayı bile unutuyor insan."

"Yaşadığımız sıkıntılar, travmalar pek çok hastalığın nedeni olabiliyor. Dilimizin söyleyemediğini bazen bedenimiz söylüyor."

“Hayat” dedim içimden, hepimizi başka dünyalarda yaşatıp her birimizi başka yerinden yaralıyor. Her birimizin dünyası tek ve benzersiz. Birbirimize benziyoruz sansak da, yaşadıklarımız bizi başkalarından ayırıyor.”

“Kimse artık olduğu gibi görünmüyor ki toplumda, neredeyse tüm dünyada kural haline geldi bu durum. Ayrıca içimizdeki her şeyi başkalarına anlatmak gibi bir mecburiyetimiz de yok.”

“Özellikle çocukken çekilen acılar hayatta kalabilmek için yapılan mücadeleyi, savaşmayı, pes etmemeyi erkenden öğretir insana.”

“Hepimiz hayatın içinde sürüklenip gidiyoruz. Doktor olabilecek biri iş insanı, şair olabilecek biri ofis çalışanı, ressam olabilecek biri işçi oluyor. Kimse istediği, hak ettiği, daha başarılı olabileceği yerlerde değil. Biraz da bu nedenle insanlarımız mutsuz.”

“Kendi mutsuzluğunuza çocuklarınızı ortak etmeyin. Kendi dertlerinize dalıp onları ihmal etmeyin.”


“Haklı olmaktan, kendini hep haklı görmekten vazgeçtiğin gün bambaşka biri olacaksın. Haklı olmayı değil, mutlu olmayı seçtiğin gün sizi çok güzel günler bekliyor olacak.”

“İçimizdeki yaralar her zaman dayakla , fiziksel şiddetle açılmaz . En çok , en yakınlarımız açar o yaraları , bazen bir şey söylemeyerek , bazen gözümüze bile bakmayarak , her hareketiyle bizim ne kadar değersiz , ne kadar önemsiz olduğunu bize bir şekilde hissettirerek.”

" Çocukken kendini korumak zorunda kalan Çocuklar bazen hayatta çok başarılı olabiliyor, kendi ayakları üzerinde durmayı daha çabuk öğreniyor. Ancak, hayata inancı kalmayan bu çocukların içindeki boşluğu ve yalnızlık duygusunu hiçbir şey dolduramıyor. Hüzün ve yalnızlık duygusu bir türlü bırakmıyor peşlerini.”

 

 

 

Gülseren Budayıcıoğlu’nun "Kral Kaybederse" Kitabında Geçen Özlü Sözler

 Gülseren Budayıcıoğlu’nun Kral Kaybederse Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


“İnsanlar arasında eşitliğin olduğu tek şey ölüm galiba.”

“Güven duygusu, bütün ilişkilerde gündeme gelen, önemli ancak bir o kadar da kırılgan bir duygudur. İlişkilerin bitmesi ya da tehlikeye girmesi, genelde insanlarda büyük hayal kırıklıklarına neden olurken, güven duygusu da çabucak yara alır.”

“Psikiyatriye deliler değil, akıllılar gelir, dediğimde insanlar güler bana ama bu sözün altında yatan gerçeği onlara mutlaka, ayrıntılı olarak anlatırım. Derim ki, iç dünyasında bir şeylerin yolunda gitmediğini, bir yerlerde bir yanlış olduğunu fark etmek için kişinin akıllı ve duyarlı olması gerekir. Keşke herkesin farkındalığı bu kadar yüksek ve herkes bu kadar duyarlı olabilse!”

 

 

“Hepimizin iç dünyasında bir kenara saklanmış, açılacağı günü bekleyen böyle kapalı kutular vardır. O kutular kapalı da olsa kokusu hiç gitmez burnumuzdan. O kokunun nereden geldiğini bilmesek de bizi rahatsız etmeye devam eder.”

“Mutsuzluğunu kadere yükleme. Savaş onunla Mutluluğun peşine düş. Her yerde ara onu Mutluluk emekle, çabayla birikimle acı çeke çeke gelir insana. Üstelik her emek her caba her birikim her acı mutluluk getirmez.”

“Belki de çektiğiniz bu acılar, hayatınızda başka sayfalar açacak. Çekilen hiçbir acı boşa gitmez. Her acıdan bir şeyler öğreniriz.”

“Bazen bilinçdışını ülkelerin çok iyi çalışan istihbarat örgütlerine benzetirim. Bizi hiçbir şey atlamadan sürekli izler ve her şeyi tek tek kayda geçer. Bu kayıtları kurşun kalemle değil, sabit kalemle yapar. Ondan sonra artık onları oradan kimse silemez. Üstelik oraya kaydettiği şeyleri bize de göstermez. Bir yandan göstermezken, bir yandan da bundan sonra yaşayacağımız her şeye o yazılanların koku- su siner. Yani istihbarat örgütü bizi adeta fişler. Bize hiç hissettirmeden yaşadığımız sürece peşimizi bırakmaz ve tüm kararlarımıza müdahale eder.”

“Hiç sevilmemiş insanın yaraları derin olur. Herhangi birinin sevgisine hem inanmaz, hem de o sevgi, o yaraları kapatmaya yetmez. “Dünyanın sunduğu güzelliklere bir teşekkür bile etmeyenin sonradan isyan etmeye hakkı var mı acaba?”

Yeryüzündeki bütün ıstıraplar aza kanaat etmemekten doğar. (Firdevsî)

“İlişkiler bu kadar ucuz, bu kadar değersiz olmamalı. Böyle olursa insanın diğer canlılardan bir farkı kalmaz.

 

“İnsan en kolay, en sevdiklerine kıyar. Öfke ile aşk hep kol kola gezer..."

“Kaderden medet ummaktan vazgeç. Sen gayret etmezsen, o senin için bir şey yapamaz.”

“Sevilmeyen insanların gözlerinin ışığı hep biraz sönüktür.”

“İnsanın olgunlaşabilmesi için acılarla yoğrulması gerekir çünkü o acılar hem taş, hem heykeltıraştır.”

“Kimileri parmağını bile oynatmasına gerek kalmadan kolayca sevilmişken, kimi ömrü boyunca çok gayret etse de bu mutluluğa bir türlü erişememiştir. Kimi huzuru taze ekmek kokusunda bulurken, bu koku kimilerine aç kaldığı günleri hatırlatır.”

“Affetmek aslında sadece karşı tarafı rahatlatan bir eylem değildir. Affedince önce bir rahatlarız. Yüreğimizde ki taş hafifler, sonra da kalkıp gider.”

“Hayat biraz da böyle işte... Acemi olarak geliyoruz bu dünyaya, tam her şeyi görüp öğrenip, usta olduğumuzda da ölüm geliyor kapıya.”

“İnsan değerli olmayı sevile sevile, sayıla sayıla öğrenir.”

“İnsanın yalnızlığını büyük kalabalıklar gidermez “

Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Hayata Dön” Kitabında Geçen Özlü Sözler

Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Hayata Dön” Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

 

“İnsanın zayıflığını, acizliğini bir başkasına göstermesi... kolay olmasa gerek.”

“Düşünüyorum da, insanı, yine başka insanlar üzüyor en çok... Taptığı, hayran olduğu, değer verdiği, muhtaç olduğu ve en çok sevdiği insanlar... Düşmandan çok dostlar üzüyor.”

“Ben, her insanın güzel ve sevimli bir yanını bulmada ustayımdır. Çünkü severim insanı!”

“Ölümden de büyük acılar var demek ki bu hayatta.”

“Sorgulamadan yaşanan bir hayat, yaşanmaya değmez.”

 

“Mutlu olmak, iyi ki varım, iyi ki yaşıyorum ve iyi ki bu güzellikleri görebiliyorum diyebilmek için öncelikle mutlu olmaya karar vermek gerekiyor.”

“Acı katlana katlana sonunda bu kızın yüreğini dondurmuş. Yaşadığımız acılar, taşıyabileceğimizin çok üzerine çıkınca işte böyle taş gibi olur insan. Beyin tarafından izin verilmeyen hiçbir acı hissedilmez çünkü bir acı eşiği vardır. O eşiği aşan, yani insanın tahammül edemeyeceği acıyı beyin bloke eder.”

“İnsan çok korkunca hiçbir şey hissetmiyor. Acı duymuyor... ağlamıyor... bağırmıyor.”

“Bir kere kırılan testi ne kadar yapıştırılırsa yapıştırılsın bir daha asla eskisi gibi olmaz.”

“Hiçbir şey çok uzun sürmüyor, ne keder ne sevinç.”

“Kadınlara yapılan eziyetlere yine kadınların destek vermesi ne garip! Sanki çektikleri acıdan zevk alıyorlar. Erkekler tarafından konan kurallara itaat ediyorlar. Hatta bunu onlardan daha fazla destekliyorlar. Yani kraldan fazla kralcı oluyorlar. Bu kadınları anlamak zor.”

“Akıl öfkeyi durdurabilir mi? -Durduramaz ama öncelikle kendisine zarar veren bu negatif enerjiyi bir başka tarafa yönlendirebilir. -Ankara'da sık sık su boruları patlar ve tonlarca su yollara akar. Boşa akan bu su yüzünden trafik felç olur, arabalar kayar, insanlar ıslanır ve her taraf çamur deryasına döner. İşte öfke ve kin de insan için böyledir. Hem kendi iç kaynaklarını kurutur, hem de çevreye bir şekilde zarar verir.Boşa akan bu su başka yerlere kanalize edilebilirse, başta kişinin kendisi olmak üzere,hepimiz kazançlı çıkarız.”

 

“Bir çocuğun nasıl bir ortamda, kimlerin elinde, ne şartlarda büyüdüğü o çocuğun kaderini yazıyor.”

“Kimi en sevdiklerini kaybetmiştir, kimi aldatılmış, terk edilmiş, kandırılmış, kimi hayatta aradığını bulamamış, kiminin hayaleri gerçekleşmemiş, kimi işinden olmuş, başaramamıştır. Bir de her şeyi tamam olanlar vardır. Her şeyleri tamam olsa da, başkaları bunu böyle görse de, gönüllerinin bir yerinde hüzün vardır, kırılmışlık, hatta kopmuşluk vardır.”

“Hiç sevilmeyen birini sevmek öyle zor ki… Sevginin izi yok yüzünde.”

“Biliyor musunuz sandığınızın tersine buraya genellikle deliler değil, akıllılar gelir. Asıl deliler sokakta dolaşır.”

“Ruhumuzdaki yaraların en temel ilacı sevgidir.”

“İhanete en yatkın insanlar, hayattan beklentileri en yüksek, göğüslerinde taşıdıkları yürekse en zayıf olanlardır.”

“Tüm acılarımız için Freud bize anne babalarımızı, Marx ise toplumdaki üst sınıfları suçlamamız gerektiğini söylüyor. Hindistan karma düşüncesine göre ise hayatımız kendi ektiklerimizin bir meyvesidir ve kendimizden başka kimseyi suçlayamayız. Aslında sorun kimi suçlayacağımız değil, hayatla, sorunlarımızla, acılarımızla nasıl başa çıkacağımız.”

“Her şehrin görüntüsü kadar sesi de, kokusu da farklıdır. Ankara bu anlamda kendini aşan bir şehirdir. insanda bağımlılık yaratan, kendine has kekremsi bir tadı vardır Ankara'nın. Tıslayan bir düdüklü tencereye benzer. Tısladıkça etrafa is, pas, buhar ve bolca umut saçar.”

"Daha uygar bir ülkede yaşamaya can atan, Avrupa' da ya da Amerika' da yaşıyor olsaydı her şeyin çok farklı geleceğini düşünen, mutluluğun ve iç huzurun başka ülkelerde bulunabileceğine inanan çok insan tanıyorum. 'Kendinizi oraya goturdukten sonra, değişen pek fazla bir şey olmaz, ' diyemiyorum hepsine ."

“Mutlu insan gelmez psikiyatriye. Kimi en sevdiklerini kaybetmiştir, kimi aldatılmış, terk edilmiş, kandırılımış, kimi hayatta aradığını bulamamış, kiminin hayalleri gerçekleşmemiş, kimi işinden olmuş, başaramamıştır. Bir de her şeyi tamam olanlar vardır. Her şeyleri tamam olsa da, başkaları bunu böyle görse de, gönüllerinin bir yerinde hüzün vardır, kırılmışlık hatta kopmuşluk vardır.Herkesin gördüğü bu tamamlığı bir türlü hissedemezler içinde.”

 

 

 


Bin Muhteşem Güneş Kitabında Geçen Özlü Sözler

Bin Muhteşem  Güneş Kitabında  Geçen Özlü Sözler


 Kitapta geçen özlü sözler şunlardır.


“Belki de yüreksizlerin asıl cezası budur: gerçeği, iş işten geçtikten sonra, artık yapılabilecek hiçbir şey kalmadığında görmek, anlamak.”

“Kuran gerçeği söyler, kızım. Bize reva gördüğü her imtihanın, her üzüntünün gerisinde, mutlaka bir nedeni vardır Tanrı’nın.””

“Evlilik bekleyebilir, eğitim beklemez. Çünkü bir toplumun, kadınları eğitimsiz olduğu sürece başarıya ulaşma şansı yoktur.”

“Orada, geleceğin hiçbir önemi yoktu. Geçmişse yalnızca tek bir dersi içeriyordu: Sevgi, insana zarar veren bir hatadır; işbirlikçisi, yani umutsa tehlikeli bir yanılsama.”


“Mevsimin ilk karında bu kadar büyüleyici olan nedir acaba, ..neden böylesine etkiler insanı? Henüz kirlenmemiş, el değmemiş bir şeyi görme şansı mı? Yeni bir mevsimin, güzel bir başlangıcın çabucak uçup gidecek olan zarafetini, ayaklar altında ezilmeden, kirletilmeden önce yakalama telaşı mı?”

"Kur'ân der ki, Allah doğuda ve batıdadır; onun için de nereye dönersen dön, Allah'ın dediği olur."

“Güneş herkesin üstüne eşit doğar, Ama gül başka kokar leş başka..”

“Bu ülkeyi bu kadar çok sevmeme karşın, bazen çekip gitmeyi düşünüyorum,”.. “Nereye?” “Unutmanın kolay olacağı bir yere.”

“Bir insanın çekebileceği bütün çilelerin arasında, eli kolu bağlı, öylece beklemekten daha ağırı olmadığı sonucuna vardı.”

"Seni affetmek istiyorum. Ama Allah beni çağırıp, Affetmek sana düşmezdi, Molla, dediğinde, ne cevap veririm?"

"Sarhoşun günahının bedelini hep ayık öder. Daima."

“Hep kuzeyi gösteren bir pusula ibresi gibi, bir erke­ğin suçlayan parmağı da mutlaka bir kadını işaret eder. Her zaman. Bunu aklından çıkarma, Meryem.”

“Gecenin gündüze dönmesini, günün geceye devrilmesini sağlayan sensin, ölümden dirim hasıl eden, canlıdan ölüm çıkaran sensin; senin her şeye gücün yeter; bağışladığın dayanma gücüyle kuluna destek olan sensin.” Dayanma gücü ver, Allahım. Bana sabır ver.”

"Düğünler aptalca." "Bütün o yaygara." "Harcanan onca para." "Hem de ne uğruna?"


"Bu kentin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin, Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi."

“Hoşnutluğun, güzelliğin asla ulaşılamaz şeyler olmadığını nihayet görebilseydi.”

“Bazılarını kitaplardan öğrenirsiniz. Ama bazı şeyler vardır ki, mutlaka görmeniz ve hissetmeniz gerekir.”

“Belki de tükenmişimdir. Bir şeyler için uğraşacak çabayı kendimde bulamıyorumdur. Benim de emek vermeden güzel giden şeylere ihtiyacım vardır. Yeniden inanmaya ihtiyacım vardır. Beni bana geri vermek istiyorumdur.”

“Ama biz şu karşıdaki surlar gibiyiz. Hırpalanmış, dövülmüş, pek bakılacak hali kalmamış, fakat hâlâ ayakta.”

“O ki, her şeyde kadir olan, her şeyi yöneten yüce Yaradandır; ölümü ve hayatı yaratmıştır ki, seni sınayabilsin.”

” Kadınlara hayatta yalnızca bir, tek bir marifet gereklidir.. “Sadece tek bir hüner. O da: tahammül. Sabretmek. Katlanmak.” “Neye katlanmak, Nana?” “Bak, bu konuda hiç endişen olmasın,” dedi Nana. “Katlanılacak şey bulmakta hiç zorlanmayacaksın.”

“Bak sana ne diyeyim. Bir erkeğin kalbi fesat, habis bir şeydir, Meryem. Bir ananın rahmine hiç benzemez. Kanamaz, sana yer açmak için genişlemez.”

“Bu insanların tek bildiği, savaşmak.”

 “Herkes mutlu olacak, derdi, tabii gelişme karşıtları, tutucu yobazlar temizlendikten sonra.”


"Kabil'e döndüklerinde Taliban'ın Meryem'i nereye gömdüğünü bilmemek Leyla'nın fena halde canını sıkıyordu. Meryem'in mezarını ziyaret etmek, bir süre yanında oturmak, bir-iki çiçek bırakmak isterdi. Ama Leyla artık bunun hiçbir önemi olmadığını biliyor. Meryem zaten hep yakınında. Burada, hep birlikte boyadıkları bu duvarların arasında, diktikleri ağaçlarda, çocukların örtündüğü battaniyelerde, yastıklarda, kitaplarda, kalemlerde. Meryem, çocukların kahkahalarında. Azize'nin ezberden söylediği ayetlerde, yüzünü batıya dönüp mırıldandığı dualarda. Ama en çok da Leyla'nın kalbinde; bin güneşin göz kamaştırıcı ışıltısıyla aydınlandığı, pırıl pırıl parladığı yerde."

“Leyla ayağıyla hafif hafif yere vuruyordu. "Sırrını rüzgâra fısıldarsan, ağaçlara söylediği için suçlayamazsın." Tarık gülümsedi; tek kaşı yine havalanmıştı. "Kim demiş bunu?" "Halil Cibran." "Hava atmaya da bayılırsın."

“Kendini şu tencerelerden, tavalardan daha üstün hissetmiyordu; bir köşede unutabileceğin, sonra, canın istediği an üzerinde hak iddia edebileceğin bir eşya mıydı o?”

Kızını özlemişti. Hasta olan eski eşini özlemişti. Özlem garip bir duygu diye düşündü. Sonra Aruoba’nın ünlü şiiri kafasında canlandı. “Özlediğin, gidip göremediğindir; ama, gidip görmek istediğin Özlem, gidip görememendir; ama gidip görmek istemen Özlediğin, gidip görmek istediğin, ama gidip göremediğin Özlem, gidip görmek istemen ama, gidememen, görememen; gene de, istemen.''