Toprak, Zeytin ve Bereket Kelimeleri İle Bir Hikaye Yazınız.

 

Toprak, Zeytin ve Bereket Kelimeleri İle Bir Hikaye Yazınız.


Kış mevsimi sona ermiş, ilkbahar çabuk geçmiş ve artık yaz mevsimi gelmişti. Bizim yaşadığımız şehir ülkemizin en güzel şehirlerinden biri olan Aydın’dı. Babam öğretmen olduğu için kardeşim ve ben küçükken n tayinini buraya aldırmış, buradan da bir tarla almış ve boş zamanlarında annemle birlikte bu güneşi bol olan, toprağı verimli olan tarlaya zeytin ağaçları getirmiş ve birçok zeytin ağaçlarımız olmuştu. Babam hem öğretmenlik yapıyor, öğretmenliğinden arta kalan günler ise zeytin ağaçları ile tek ilgileniyordu. Tarlamızın bir bölümüne incir ağacı, çok az bir kısmına ise çilek ekmiştik. Bunlar emek ve yoğun bir çalışma sonrası büyümüş, gelişmiş ve meyve vermeye başlamıştı. Topraklarımız çok verimli topraklar olduğu için, toprağımız kaliteli olduğu için zeytinimiz çok kaliteli oluyordu. Her türden zeytin ağaçlarımız vardı ve bunları büyütmek, zamanı gelince hasat etmek insana mutluluk veriyordu.

 

Babam bazı hafta sonları öğrencilerini buraya piknik yapmaya getiriyor ve çocuklara olgunlaşmış çilek ve incirlerden ikram ediyorduk. Zeytin ağacı mayıs ayında çiçek açıyor ve ekim ve kasım ayları gibi ise zeytinlerimizi hasat etmeye başlıyorduk. Zeytin bereket demekti. Ayrıca babam  ağaçları ile zamanında ilgileniyor ve onlara bakımını çok güzel bir şekilde yapıyor. Bir gün yine zeytin ağaçlarımızın yanına gitmiştik. Hasat zamanıydı. Babam zeytinleri ile tek tek ilgilenirken bahçemize doğru sıfır model süper bir cip yaklaştı. Bu gelen arabanın içinden zengin görünümlü bir adam çıktı ve babamla selamlaştı. Babam da selamını aldı ve konuşmaya başladılar. 


Babama  zeytin ağaçlarının ve zeytinlerinin çok kaliteli olduğunu söyledi ve tarlayı kendisine satmasını, ne kadar para isterse o kadar para vereceğini söyledi. Babam ise kesinlikle toprağını satmayacağını, onun bu işi sadece para kazanmak için yapmadığını ve bu işten büyük zevk aldığını söyledi. Adam bozuldu ama babam bunu umursamadı bile adam arkasına bile bakmadan arabasına binip gitti. Daha sonra babam ve annem aralarında konuşup toprak da satılır mıymış dedi. Biz ne emekler ettik de toprağı , bu ağaçları bugünlere getirene kadar deyip öfkelendiler. Daha sonra zeytinin hasat zamanı geldi.

 

Zeytinler toplandı ve fabrikaya götürüldü, orada zeytinyağlarımız yapıldı,  annem de zeytinlerimiz  kurdu.  Daha sonra babam kış geldiğinde ara tatilde Kayseri’deki akrabalarının,  arkadaşlarının, dostunun yanına gitti. Akrabalara, eşe, dosta giderken zeytin ve zeytinyağı götürdük. O kadar mutlu oldular ki. Çünkü zeytin ve zeytinyağı çok faydalı ve pahalı yiyeceklerdi ama biz sevdiklerimize her zaman ikramda bulunan bir aileydik. Sattığımız zeytinden  de yüklü bir miktarda para aldık ve o parayı da babam banka hesabına yatırarak bizim geleceğimiz için yatırım yaptığını söyledi ve çok mutlu olduk.

Mutlu Prens Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Küçük Prens Kitabında Geçen Özlü Sözler


 Kitapta; bir prensin altın heykeli ile bir küçük kırlangıcın, şehirlerinde yaşayan fakirlere ve ezilenlere yardım etme çabalarının romantik öyküsünü anlatır.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Yaşayanlar her zaman altının kendilerine mutluluk getireceğine inanırlar.”

"Doğrusunu isterseniz, bence bu dünyada vefalı bir dost kadar soylu ve az bulunan bir şey yoktur."

“Yoksulluk kadar büyük bir sır yoktur.”

“Çünkü aşk felsefeden daha bilge, kuvvetten daha güçlüdür."


“Nereyi seversen, orası senin dünyandır.”

“Seyahat insanın zihnini geliştiriyor, bütün önyargılardan kurtarıyor.”

“Sevda ölümsüzdür. Ay gibidir, sonsuza dek yaşar.”

“Gerçek dostluk, bencillikten tamamen arınmış olmalıdır.”

“Yıllar geçti. Dev iyice ihtiyarlayıp elden ayaktan düştü. Artık oyun oynayamıyordu. Onun için büyük bir koltuğa oturup çocukların oyunlarını seyrediyor ve hayranlıkla bahçesine bakıyordu. "Çok güzel çiçeklerim var," diyordu, "ama en güzel çiçekler çocuklar."

“Kıskançlık feci bir şeydir, herkesin kişiliğini bozar.”


"Birçok insan güzel davranışta bulunur," diye cevap vermiş Değirmenci, " ama pek az insan güzel konuşur; bu da konuşmanın çok daha zor ve çok daha makbul olduğunu ispat eder.”

“Hayal gücü olmayan herkes sıradan bir zekaya sahiptir.”

"Hayaller ve gerçekler yarışır. Hayaller hep önde gider ama her zaman gerçekler kazanır.”

“Hoş sözleri herkes söyler, herkes pohpohlar, iltifat eder, ama gerçek dost daima acı konuşur ve dostunu üzmekten korkmaz.”


“Beni dinlemiyor diye susacak değilim. Kendi kendime konuşmayı severim. Hatta en büyük zevklerimden biridir. Sık sık kendimle uzun sohbetler ederim, hatta o kadar zekiyim ki bazen kendi dediklerimin tek kelimesini bile anlamam.”

“Ama düşündüğünü aynen söylemedikten sonra, dostluğun ne anlamı kalır? Hoş sözleri herkes söyler, herkes pohpohlar, iltifat eder ama gerçek dost daima acı konuşur.”

“Anne babaların, çocuklarına karşı çok sabırlı davranmaları gerekir.”

Hayatımızda Sıfatlar Olmasaydı Ne Gibi Değişiklikler Olurdu Konulu Kompozisyon

 

Hayatımızda Sıfatlar Olmasaydı Ne Gibi Değişiklikler Olurdu Konulu Kompozisyon


Hayatımızda sıfatlar ortadan kalksaydı insanların rütbeye değil, makama değil şahsiyete daha çok önem verirdi. Bir insanın karakterli olup olmaması, hoşgörülü olup olmaması, merhametli olup olmaması, empati kurma becerisine sahip olmadığına değer verilirdi. Hayatımızda insan ilişkilerinde ne yazık ki unvanlar, sıfatlar etkili olmaktadır. Mesele zerre kadar kişilik sahibi olmayan, dürüst olmayan, onurlu olmayan insanlar sırf zengin olduğu için toplumun bazı kesimleri tarafından önemsenmektedir.


 Çünkü böyle kimselerin  değer görmesinin nedeni özleri değil sadece paraları, sahip olduğu mal ve mülklerdir. Oysa sıfatlar kaldığı zaman geriye gerçekler karşımıza çıkar. Bu durumda da insanlar kula kulluk etmek zorunda kalmazlar. Dürüst ve güvenilir olan insanların peşinden gidilir. Daha adil bir dünya, daha huzur dolu bir dünya ile karşı karşıya kalırız. İnsana insan olduğu için değer verilir. Bu da insanlığı daha iyi yerlere götürür. 


Gösteriş ve şatafat ortadan kalkar. İnsanların cevizin kabuğuna değil cevizin içindeki özüne değer vermeye başlar. İnsanlar güce tapmaz. Herkes hakkını arayabilir ve kimse haksızlık karşısında susmaz. Çünkü  sıfatlar kalkınca herkes eşit olur ve biricik olur. Hayatımızda sıfatlar olmasaydı yukarıda saydığım gibi değişiklikler olurdu.

Doğan Cüceloğlu’nun Korku Kültürü Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Doğan Cüceloğlu’nun Korku Kültürü Kitabında Geçen Özlü Sözler

Korku kültürü ile çocuk yetiştirilmemelidir. Korku ile, dayatma ile yetiştirilen çocuklarda ileride büyük sorunlar çıkar. Çocukları koşulsuz sevmeliyiz,  onlara güzel ahlaklı olmayı öğretmeliyiz. İyi insan olmalarını sağlamalıyız ve bu konuda onlara örnek olmalıyız. Adaletli, insan haklarına değer veren çocuklarımız olmalıdır. Bir şeyin alın teri ile çalışılarak elde edileceğini çocuklarımıza anlatmalıyız.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:


“Uygarlıklar bilgi değil farkındalıklar üzerine kurulur.”

“Unutmayalım, niyet ne olursa olsun, elde edilen sonucu belirleyen, yapılan eylemdir.”

“Ben insanın özüne "can" diyorum. İşte, nasıl ki çiçeğin suya, güneşe, toprağa ihtiyacı var; insan ruhunun, 'can'ın da aynen öyle beslenmeye, doyurulmaya ihtiyacı var. 'Can'ın besini, diğer 'can'lardır.”


“Yaşam başarısı olmadan okulda başarılı olmak, diploma almak, meslek sahibi olmak, mesleğinde başarılı olmak, evlilik yapmış olmak, mış gibi bir hayatın olmasını önleyemez. Anlamsız, coşkusuz, güçsüz bir yaşam oluşur."

"En temel özgürlük, insanın yaşamında kendisi olarak var olabilmesi ve bütünlüğünü yaşayabilmesidir dürüst insan özgürdür "


"Senin planlamamanı, önceden düşünmemeni, ben kendi acil sorunum haline getirmeyeceğim."

“Gülmesini bilmeyenin, ağlamasının bir anlamı yoktur.”

“Türkiye'de insanları işe alırken, unvan verirken, kimliklerine göre işe alır ve unvan veririz. Hangi iş ve pozisyon için olursa olsun, insanları yeteneklerine, mesleğine ya da eğitimine göre liyakat temelinde işe almayız. Ayrıca işini iyi yapan ile işini iyi yapmayanı ayırt etmeyiz. Belediye başkanının hemşehrisi olarak işe başlamış birine bir şey söylenemiyor.”

“İnsan doğuştan insan olarak mı doğar, yoksa içinde yetiştiği topluma göre mi insan olma vasfını kazanır ? İnsan her yerde ve her zaman insan mıdır, yoksa içinde bulunduğu topluma, zamana ve mekana göre insan olma tanımı değişir mi ? Kadın ya da erkek olmanın insan olmakla ilişkisi nedir ?”

“Bir insanın yaşamında hakkaniyet anlamını kaybederse, zamanla her şey anlamını kaybeder.”

“Bir çocuk bir köpekle ilk karşılaştığı zaman yanındaki bir büyük, köpek ısırır ,ondan uzak dur derse korkmayı, ne tatlı şey gel sevelim derse sevmeyi öğrenir. Ve çocuğun sevmeyi ya da korkmayı öğrenmesi için bir tek deneyim yeter.”

“Bir sürü seminer verdim ve on binlerce baba katıldı ama Emre'nin babası edindiği bilgiden sorumluluk alıp gereğini yaptı. Çocuğun özüne değer verdi ödevlerine değil. Bu bilgiyi edinmemiş gibi davranmadı.”

"Sabırla beklersen, koruk, üzüm olur."

“Benim meslek ve girişim olanaklarım yaşamımın çok önemli parçalarıdır. Ben örnek bir girişimci olmak isterim, kendi geleceğini inşa eden bir insan örneği olmak isterim. Türkiye'deki kültür, "farklı olma"ya hoş bakmıyor, "farklı olan"a destek vermiyor.”

“Sohbet, hem zihinlerin hem de gönüllerin işin içinde olduğu bir danstır.”


“Keder, kılık değiştirmiş öfkedir. Keder güçsüzün, öfkesini ifade etme tarzıdır.”

“Gönlünün muradını keşfederek, kendi istediği alanda gelişerek bir şeyler yapma, istediği alanda başarılı adımlar atma, kendi yaşamında kendi olarak var olmak insan mutluluğunun temel bir koşuludur.”

“Bir gün seminere başlamadan önce biri geldi, elimi öpmek istedi. "Niye elimi öpmek istedin?" diye sorduğumda anlattı .Üç yıl önce benim bir seminerime gelmiş; o seminerin sonlarına doğru ben, "Bir insanın anavatanı çocukluğudur; çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması zordur. O nedenle, bir anne ve babanın en temel görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamalarına olanak yaratmaktır," demişim. "Hocam ,"dedi seminerden sonra çalıştığım şehre gece otobüsle dönerken hiç uyuyamadım. Yarama dokunmuştunuz. Çocukluğu boyunca oğluma bir gün bile, 'Oğlum, bugün doya doya oynadın mı?' diye sormadım. Sormak aklıma bile gelmemişti o sözü söyleyinceye kadar sormadığımın farkında bile değildim.”


“Evvelden nineler masal anlatırmış, şimdi masal anlatan yok ama kitap okuyan da yok. Çocuklar ne annelerini, ne babalarını, ne dedelerini, ne ninelerini, ne ağabeylerini, ne ablalarını, ne dayılarını, ne komşularını ve en acısı ne de öğretmenlerini kitap okurken görüyorlar. Hiç kimseyi okurken görmüyorlar.”

“İnsan kendine saygısı olan ben olmayı gerçekleştirmeden biz olmayı gerçekleştiremez.”

“Niyetin saflığına eren insanların keşkeleri  az olur.”

Momo Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Momo Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Momo, büyük bir kentin ortasında yer alan amfi tiyatro kalıntıları içinde, yıkık bir kulübede yaşayan kimsesiz bir kız çocuğudur. Bu küçük kızın nereden geldiğini ve ailesi hakkında hiçbir şeyi bilmeyiz. Momo hikaye kitabı boyunca, arkadaşları ile birlikte yaşadığı yerde, başına gelen olayları okuruz ve kitap bizi başka bir dünyaya götürür. Okunması gereken çok güzel bir kitaptır.

Momo kitabında geçen özlü sözler şunlardır:

“Nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri, sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürek ve algılanmayan zamanda öyle boşa gider, kaybolur. Ama ne yazık ki düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır.”

“Momo'nun hiç kimsenin yapamayacağı şekilde başardığı şey dinlemekti. Belki şimdi pek çok kimse, bu da bir şey mi herkes dinlemesini bilir, diyecektir. Oysa hiç de öyle değil. Çok az insan gerçekten iyi bir dinleyicidir.”

“Yalnız geçirdiğin saatlerden sana ne kaldı? Seni ezen bir lanet, seni patlatan bir sıkıntı, seni boğan bir deniz, seni kahreden bir keder. Bütün insanlardan soyutlandın.”

“Zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.”


“Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi.”

"Önemli olan işini iyi yapmaktır. Öyle de olmalı."

"Çok az insan gerçekten iyi bir dinleyicidir."

“Dünyadaki bütün anlaşmazlıklar kasıtlı ya da kasıtsız, aceleye getirilerek söylenmiş birtakım yalan yanlış sözlerden kaynaklanıyordu.”

"Çünkü zamanlarını nasıl kullanacaklarına insanlar kendileri karar verirler. Zamanlarını korumak da onlara düşer."

"Günün birinde insanın canı hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez ve kurur gider. Üstelik bu isteksizlik geçici değildir, hatta giderek de artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. İnsan kendinden hoşlanmaz, sanki içi bomboştur ve dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz ve hiçbir şey hissetmez olur."

 "Bazen öyle anlar olur ki hiçbir şeyin değeri kalmaz. Bu duyguyu herkes bilir."

"Başkalarıyla paylaşılmayan zenginlikler insanı mahvediyordu."

“Bir insanın çok dostu olabilir ama insan, onların içinden bazılarını kendine daha yakın bulur ve onları daha çok sever.”

"Bir de bakarsın ki adım adım bütün yolu bitirmişsin. Nasıl olduğunu anlamadan ve yorulmadan."


“Günlük yaşam içinde çok büyük bir sır vardır. Herkesin bunda bir payı bulunur ve herkes onu bilir, ama pek az kimse bu konuya kafa yorar. Çoğu kimse onu olduğu gibi benimser ve ona asla şaşırmaz. Bu büyük sır, zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı ve uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. 

“Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı... Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti. İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe, zaman azalıyordu.”

"Dünyayı, artık kendileri gibilere yer kalmayacak hale yine kendileri getirdiler."

Vanilya Kokulu Mektuplar Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Vanilya Kokulu Mektuplar Kitabında Geçen Özlü Sözler


Annesiyle Babası ayrılan Kıymık, bir süreliğine anneannesinin yanına yerleşmek zorunda kalır. Hayal gücü çok geniş bir çocuk tur. Bundan dolayı  Kıymık kendi dedektiflik ve keşif bürosunu kurar. Bir gün postacı bay güler yüz, Kıymık'ın ölen dedesine, otuz yıl önce Paris'ten postalanmış bir mektup getirir ve kitap bu şekilde ilerlemeye devam eder. Okunması gereken harika bir kitaptır.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

"Koku deyip geçme, bazen bir koku insanı taa nerelere götürür. Çocukluğa, bir gemi yolculuğuna, eski bir düşe..."

"Eskimez ya. Dünyada eskimeyen bir dil vardır, o da müziğin dilidir. Müzik eskimeyince müzisyenler eskir mi? Her zaman çağa ayak uydururlar."

“Sevgiyle verilen her haber güzelleşir.”

“En harika şeyler kaybettiklerimizdir.”


"Müzik aletlerini kullandıkça ruhunun zenginleştiği" sözü içine öyle işlemiş ki!”

“İlkler hep iz bırakır.”

“Dünyayı, insanları tanımak yetmez. Dünyayı değiştirmekte gerekir.”

“Hayal kurmadan hiçbir mesleği başarıyla yürütemezsiniz. Bir terzi hayal edemediği bir giysiyi dikemez, öyle değil mi?”

“Hayal kurmadan hiçbir mesleği başarıyla yürütemezsiniz.”

“Yolunda gitmeyen bir iş varsa bir suç ve bir suçlu da mutlaka vardır.”

“Yaşam bir aynadır, sen ona gülümsersen o da sana gülümser.”

"Uzakta, sislerin içinde bir adam var. Bana kucak dolusu meyve sunuyor. Meyveler lezzetli de olabilir, kurtlu da."

“Dünyada eskimeyen bir dil vardır, o da müziğin dilidir.”

"Vanilya dünyanın en güzel kokusudur. Vanilya kokusu giren eve mutsuzluk girmez".

"Acı insanı küçültür. omuzlarını çöktürür, gövdesini büzer, başını yere yakınlaştırır. bir insanın gözümün önünde küçülmesine dayanamam."


“Bir gün denizde şişe içinde bir mektup bulursan mektup senindir, demişti.”

Belki de şu anda en iyisi kar olmak... Kar olup Bay Tırtır'ın üstüne lapa lapa yağmak isterdim. Bedenini bembeyaz örtümle sarar, iyileştirici gücümü boca ederdim. Eriyip suya dönüşürken hastalığını alır, sağlığını geri verirdim. Tonton Tırtır Amcam, kim bilir ne sevinirdi! "Bir gecede felç olmuştum, bir gecede sağlığıma kavuştum. Yaşam bu kadar şaşırtıcı işte." derdi.

“Yüreğindeki kuşlar neden susmuş ötmüyor?”

“Küçük dostum, insanların yüreklerine en kolay neyle ulaşabilirsin, biliyor musun? “ Ne sözle, ne gösterişle. Müzikle.”

"Şu sandalyeye çakılı gördüğün yaşlı adam belki de sağlıklı insanlardan daha az sıkılıyordur. yaşamanın, soluk alıp vermenin, bir günün öneminin herkesten çok farkındadır. kim bilir!"

"Savaşlar oyun bile olsa hiçbir işe yaramazlar. mezar taşlarını artırır, göğsü madalyalarla dolu ama kolu, bacağı, gözü olmayan insanlar türetirler."

"Felçli bir adama kitap okuyacak bir genç aranıyor." İlanı okur okumaz kendimi denizde boğulmak üzereyken bir sala tutunmuş hissettim. Beni kurtarsa kurtarsa böyle bir iş kurtarabilir ancak, dedim.”

“Kendimi en iyi, en güvenli hissettiğim zamanlar siz dostlarımla birlikte olduğum anlardır."

“Dünyanın en hızlı çoğalan şeyi soru işaretleridir. Birini yok etseniz, ikisi, üçü gelir yerine.”

"Başarının sırrını anladım. Bir işe ne kadar çok sarılırsan, başarılı olma şansın o kadar artar.”

“Yüreğindeki kuşlar neden susmuş ötmüyor?”


“Kimi belki de hiç gelmeyecek bir mektubu bekler. Gelenlerin hiçbiri heyecanlandırmaz onu. Gözü hep gelmemiş olandadır.”

“Bay Güleryüz'ün gözünde yaptığı işin en önemli yanlarından biri, mektubun alıcıya veriliş şeklidir. Mektubu sevgiyle iletmenin çok önemli olduğuna inanır. "Sevgiyle verilen her haber güzelleşir," der.”

“İnsan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.”

“Mutluluk akıl işidir bir kere.”

“O günden sonra başkemancı kızın yaşamı bayağı hareketlenmiş. Yeni kemanını okşayıp çaldıkça, ünü bütün dünyaya yayılmış. Birçok ülkede konserler vermeye başlamış. Kız, Sava'ya her gittiği yerden mektup yolluyor, kemanıyla dostluğunun her geçen gün arttığından söz ediyormuş. Sava, artık günlerini kemancı kızın mektuplarını okuyarak, hayaller kurarak geçirir olmuş.”

Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi Kitabında Okura Ulaştırılmak İstenen Mesajlar Nelerdir?

 

Cengiz  Aytmatov’un Beyaz Gemi Kitabında Okura Ulaştırılmak İstenen Mesajlar Nelerdir?


Beyaz Gemi adlı kitap bir çocuğun hayallerini, umutlarını, isteklerini dile getiren muhteşem bir kitaptır.  Masumluğun, saflığın ve çocukluğun rüyasıdır Beyaz Gemi. Çocuğun gözünden dünyaya bakılır, dedesinin nasıl iyi bir insan olduğu, her kötülüğe rağmen iyi olduğu için insanlar tarafından sayılmadığı anlatılır. Çünkü insan değerini bilmeli ve her zaman aşırı fedakar , aşırı iyi niyetli olmamalıdır. Aşırı iyi niyetli olduğun zaman kötü niyetli insanlar ne yazık ki bunu kötüye kullanıp iyi niyetli insanlara her türlü zorbalığı ve zalimliği yapmaktadırlar. 


Cengiz Aytmatov kitabında. İnsanlara sürekli iyilik ettiğin zaman bir zaman sonra ne yazık ki değerin olmuyor demek istiyor. İnsan kendi değerini bilmeli, kendini sevmeli ve yeri geldiği zaman zalime dur diyebilmeli, sonu ne olursa olsun zalimlere hayır denmelidir. Yoksa sonucunda üzülen kişi hep iyi niyetli insanlar olmaktadır. Kitapta “İyilik her zaman kazanır,” inanışına nispeten kötülüğün zafer kutlamasına tanıklık etmekteyiz. Yani bu defa ne yazık ki iyiler değil kötüler kazanmakta ve hayatın gerçekleri açık bir şekilde gözler önüne serilmektedir.  Cengiz Aytmatov bu kitabında tabiat ve insanoğlunun iç içe geçmiş, birbirine güzel duygularla bağlı iki unsur olduğunu; her ikisinin de iyinin yanında yer aldığını satırlar arasına gizlemeden okuyucuya açıkça hissettirmektedir. Anne ve babası ayrılmış olan çocuğa dedesi sahip çıkmış ve aile sevgisini anne ve babadan alamayan çocuk bunu dedede bulmuştur ama anne ve babasına olan özlemi de hiçbir zaman bitmemiştir. Ta ki beyaz gemi hayalini kurup kendini suya atıp kayıplara karışıncaya kadar. Kimi insanlar ne yazık ki değer verdiğimiz her şeyi kendi çıkarları uğruna tek hamlede yerle bir edebilir.  Beyaz Gemi adlı kitap; çocuk saflığının, iyiliğin, doğruluğun tayfası olduğu bir gemidir.  Yazar bu eserinde okuyucuya, kötülük ve çocuk kavramlarının yan yana gelemeyeceği bir dünyayı göstermiştir.


 İyilik, kötülüğün yanında kaybetmiş gibi görünse de gerçek olan şudur; doğruluk yolunda kaybedilen her değer aslında kaybedilmiş sayılmaz. Çünkü iyilik, kötülüğün derinliklerinde kaybolmaz, kendini yok eder sadece. Bu da mağlubiyet sayılmaz. Bu durumda kalıp kirlenmek mi, yoksa iyi olan ne varsa yanına alıp dünyadan yok olup gitmek midir önemli olan bunu bilemeyiz ama  Beyaz Gemi başlı başına ruhunun ve kalbinin derinliklerinde iyilik barındıran bir rotaya sahip harika bir kitaptır. 


İyilik bir değerdir o hiçbir zaman kaybolmaz ama bazen de iyiliği hak etmeyenlere yapmamak en doğru olandır. Çünkü kendisini saydırmasını bilmeyeni saymazlar der yazarımız bu eserde. Kitabı okuduğumda çok duygulanmıştım ve çok etkilenmiştim. Okunması geçen muhteşem bir kitaptır.

Kitapta geçen özlü sözlerden bir kaçı aklımda kalmıştı:

“Eğer herkese karşılıksız dağıtacak olsalar altının da değeri olmazdı zaten.”

“Paranın hüküm sürdüğü yerde, güzel söze ve güzelliğe yer kalmaz.”

“İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez.”

“ Neden böyle olur bu insanlar? Sen ona iyilik edersin, o sana kötülük. ”

“Kendi ayıbını örtmek isteyen başkalarının yüzüne kara çalar.”

“Çocuk kalbinin, çocuk ruhunun bağdaşamayacağı her şeyi reddettim. İşte beni teselli eden de budur.”


Çevre İle İlgili Özlü Sözler

 

Çevre İle İlgili Özlü Sözler


Doğa ile yarış halinde olmamalıyız. Doğaya zarar vermemeli, onu daha çok korumalıyız ve doğadaki doğal alanları hunharca kullanmamalıyız.

.Çevre ile ilgili sözler şunlardır:

“Doğa! En küçük bir çaba harcamadan ve mükemmel bir kusursuzlukla en basit maddeden son derece farklı şeyler yaratıyor; hepsinin üzerine de ince bir tül örtüyor. Yarattığı her bir parçanın kendine has özellikleri, her bir durumun ayrı açıklaması var ama sonuçta hepsi birlikte bir bütünü oluşturuyorlar.” (Goethe).


“İnsan, temiz olmayan şeyleri su ile yıkayıp temizler, eğer su kirlenirse, o ne ile nasıl temizlenir?” Yusuf Has Hacib

“Bir ulusun gerçek zenginliği, ağaç örtüsüyle ölçülebilir.” (Richard St Barbe Baker)

Tabiat; bize bilginin tohumlarını vermiştir, bilginin kendisini değil. Lucius Annaeus Seneca


“Doğa, insanların verdiği sözlere önem vermez.” (Aldous Huxley)

“Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil”. (Mahatma Gandi).

“Her yıkıntı onarılabilir, doğanın yıkıntısı asla…” Falih Rıfkı Atay

“Tabiat bir aynadır, hem de aynaların en parlağı.” Fyodor Dostoyevski

“Kirli çevre insanın ruhunu kirletir, kirli ruhlar çevreyi kirletir”. (Aziz Nesin)

“Susun, susarak doğayı görün.” (Hz. Mevlana)


“Çevre kirlenmesinin kaynağı ruhsal kirlenmedir.” (Mustafa Kutlu)

“Tabiat, en şefkatli annedir.” Lord Byron

“Biz, tabiatı örnek alırsak asla yanılmayız.” Cicero

“Çiçeklerin olmadığı yerlerde insanlar yaşayamaz.” Napolyon
“Doğa; insan olmadan da yaşar, ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz.” Paul Richer

Çevreye Duyarlılık İle İlgili Konuşma

 

Çevreye Duyarlılık İle İlgili Konuşma


İçinde yaşadığımız çevre tüm canlıların ortak yaşam alanıdır. Bu yaşam alanında her canlıya yetecek kadar yiyecek ve içecek vardır. Temiz bir hava vardır, su vardır, toprak vardır ama bunları kirleten ise insanlardır. Doğa bize her türlü nimeti verirken biz insanlar doğanın, çevremizin kıymetini bilmemekteyiz.

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlar,

 

İnsan olarak hepimizin çevre kirliliği konusunda yapmamız gereken sorumlulukla vardır. Bunlardan ilki bilinçli bir çevreci olmak, çevre temizliğine ise ilk olarak kendi kapımızın önünü süpürerek başlamalıyız. Hızla artan nüfus, kentleşme, sanayileşme, doğal kaynakların yoğun bir şekilde tüketilmesi, kimyasal ve fosil yakıtların kullanılması çevre kirliliğine neden olmaktadır.  Bu çevre kirliliğinin azaltılması için toplum olarak üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. Mesela çok uzak bir yere araba ile gitmek yerine yürüyerek gitmeliyiz ki arabadan çıkan gaz havayı kirletmesin ve havamız tertemiz kalsın.

 

 Ormanda piknik yapmak yerine mesire alanlarında piknik yapılsın yapılan mangal ateşleri söndürülsün ve doğadaki ağaçlar yanmasın, yok olmasın. Toprağa zehirli kimyasal ilaçlar katılıp toprağın organik yapısı bozulmasın ki orada yetişen ürünler de bizi hasta etmesin. Böylece daha sağlıklı bir çevre ve daha sağlıklı bir dünyada yaşayabiliriz. Ormanları yok etmemeliyiz, ormanlardaki canlılara zarar vermemeliyiz, orman yangınlarına karşı her türlü önlemin alınmasında devletimize yardımcı olmalıyız. Yerlere çöp atmamalıyız. Sınıfımızı, okulumuzu temiz tutmalıyız.

 

 Boş yere kağıt israfı yapmamalıyız ve geri dönüşüm olabilecek şeyleri geri dönüşüme göndermeli ve böylece çevreye daha duyarlı vatandaşlar olarak yaşamaya ve mutlu olmaya devam etmeliyiz. Çevre duyarlığı ile ilgili Aziz Nesin’in şu sözünü de unutmamalıyız: “Kirli çevre insanın ruhunu kirletir, kirli ruhlar çevreyi kirletir.” Bundan dolayı bir an önce kirli ruhlardan arınmalı ve çevreye duyarlı insanlar haline gelmemzi gerekir. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Savaşsız Bir Dünyaya Bakmak Konulu Deneme

 

Savaşsız Bir Dünyaya Bakmak Konulu Deneme

Savaşlar hiçbir zaman yapıcı olmamıştır  başladığı yerde büyük yıkımlar, ayrılıklar, acılar bırakmıştır. Savaşın olduğu yerde insanlık ölmüştür ve savaş yüzünden tüm değerler kaybolmuştur. Merhamet, empati, erdem, sevgi, saygı vb gibi.


Sevgili öğretmenim, değerli dinleyiciler

Savaşsız bir dünyaya baktığımızda dünyada kardeşliğin ve barışın daim olduğunu görürüm. Kimsenin kimseye kötülük etmediği, zalimin kazanmadığı mazlumun kazandığı bir dünya görünür gözüme. Çünkü savaşlar olmadığı için bundan fayda sağlayacak olan kötü insanlar da olmayacaktır. Ön yargılar yok olacak, hoşgörülü bir ortam olacak, hiçbir çocuğun burnu bile kanamayacak, Herkes insanlığa katkı sunacak bir işle meşgul olacaktır. Yani herkes görevini yapacak ve mutlu olacaktır. İnsanlık yaşayacak, insani erdemler hayat bulacaktır böyle bir dünyada.


Savaşın olmadığı düzende sevgi, samimiyet olacak. İnsanlar arasındaki etki ive ,iletişim daha güçlü olacak. Farklı kültürler birbirinden çok şey öğrenecek ve dünya her alanda daha çok gelişmeye ve ilerlemeye açık olacaktır. Savaş olmadığı için tanklar, tüfekler, bombalar olmayacak, doğamız kirlenmeyecek, canlılar ölmeyecektir. Güven dolu bir dünya olacaktır. "Soygun felsefesine son verirseniz savaş felsefesi de ortadan kalkar der." Edmund Burke. Yani savaş soygun yapmaktan, çalmaktan, yok etmekten başka bir şey değildir. Sava


  Savaşların olmadığı bir dünyada insanların refah seviyesi artacak, bilim ve teknoloji daha üst düzeyde olacaktır. Teknoloji kötü amaçlı kullanılmayacağı için doğaya zarar veren teknolojik aletler üretilmeyecek ve bu da insanların temiz bir dünyada yaşamasını sağlayacaktır. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.