Kelebek, Piknik, Esin, Erkan, Yakan Top, Mayıs Ayı, Gül, Lale Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Kelebek, Piknik, Esin, Erkan, Yakan Top, Mayıs Ayı, Gül, Lale Kelimeleri İle İlgili Hikaye


İlkbahar mevsiminin gelmesi ile  Malatya'da da havalar ısınmaya başlamış ve içeride durmaktan boğulan çocuklar olarak kendimizi hemen dışarıya, güneşin o muhteşem sıcaklığına bırakmıştık. Kozasından yeni çıkan tırtıllar kelebek olmaya hazırlanıyor, kelebek olanlar ise oradan oraya uçuyordu. Rengarenk kelebekler bahar mevsiminin habercisiydi. Mart, Nisan ayı geçmiş ve artık Mayıs ayına girmiştik. Mayıs ayı bir başka güzel oluyordu. Ne aşırı sıcak, aşırı soğuk. Onun için bu ayı çok seviyordum. 


Annemden izin alarak arkadaşlarım Esin, Erkan, Tuğba ve Mert’i  çağırdım ve dışarıda yakan top oynamaya başladık. Yakan top oynamak çok zevkliydi. Kazanan grup bizim grup olmuştu, çok mutlu olmuştum. O gün hava çok sıcak olduğu için biz de yanmıştık ama değmişti. Dışarıda oynamaya doymuştuk o gün. Tam evlere dağılacağımız sırada arabası ile komşumuz Ali Amca yanımıza geldi ve her zamanki bize çikolata dağıttı. Ne iyi amcaydı Ali Amca. Çocukları çok seven, onları koruyan ve onlara değer veren biriydi. Onun için onu çok seviyorduk. 


Oyunumu bitince eve geldik ve annem yarın pikniğe gidiyoruz Nalan deyince çok mutlu oldum. Akşam erkenden yattık ve sabah kalkıp doğru piknik alanına vardık. Piknik yerinde mis gibi güller açmış, laleler açmış her yer çok hoş görünüyordu. Hemen piknik malzemelerini çıkardık ve mangal yaptık. Bugünüm de harika geçmişti. Mayıs ayı bir başka güzeldi her yer çiçeklerle donanmıştı. Pikniğimiz bitince oynamaya, kırlara koşmaya devam ettik. Çiçeklerin arasında kaybolduk.

Havuç, Sepet, Kardan Adam Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Havuç,  Sepet, Kardan Adam Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Sabah uyandığımda dışarıda kar yağmıştı. Kar yağdığını duyunca çok mutlu oldum. Memleketimiz Sivas'a her yıl yağardı ve biz çocukların bayram günü olurdu o gün. Biz akşam erken uyuduğumuz için valilik bugünün tatil olacağını söylemişti ve annem bana bugün tatil deyince çok mutlu oldum ve mutluluktan havalara uçtum. Hemen komşu çocukları Muhammed Hamza, Harun, Halit ve Eymen'i yanıma çağırarak onlarla kar topu oynama başladık. Arkadaşım Harun arkadaşlar o kadar kar yağmış hiç kardan adam yapmayacak mıyız deyince hepimiz heyecanlandık ve kardan adam yapmaya başladık.


 Herkes kendi önüne kar alıyor, karı yuvarlak şekle getiriyordu. İşbirliği ile kocaman bir kardan adam yaptık. Evden getirdiğim zeytini karda adamın gözleri yaptım. Havucu da burnu yaptık. Üzerimdeki bere ve şapkayı da kardan adama takınca harika bir şey ortaya çıktı. Daha sonra kar topu oynamaya devam ettik. Ellerimiz donmuştu. Soğuktan titreyene kadar, çoraplarımız ıslanana kadar oynadık ve  kara doyduk. Daha sonra evden getirdiğimiz sepetlerin içine küçük kar topları yaptık ve onları eve götürdük. 


Kar topları evde erimeye başlayınca annem her ıslanacak çıkar at şu kar toplarını dedi ve hemen kar toplarını dışarı fırlattım. Daha sonra derslerime çalıştım, ödevlerimi yaptım ve uykuya gittim. Harika bir gün geçirmenin mutluluğu ile de yatağıma uzandım ve uykuya daldım.

Atatürk’ün Zamanına Gitmek İster Miydiniz? Neden?

 

Atatürk’ün Zamanına Gitmek İster  Miydiniz? Neden?


Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin başına gelmiş en güzel liderdir. O ülkesini çok seven, vatansever bir devlet adamı, iyi bir öğretmen, iyi bir komutan, çalışkan bir insandır. Mustafa Kemal Atatürk'ün zamanına gitmek isterdim. Çünkü Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi başlattığı yıllarda onun yakınlarında alışan, gönüllü askerlerden biri olmak isterdim Onun zamanına gitmek isterdim çünkü onu canlı görmek, onun yaptığı devrimlere şahit olmak beni çok mutlu ederdi. Elbette zorluklara da katlanmak zorunda kalırdık ama yine de onun yaşadığı döneme gitmek isterdim.  Onunla karşılıklı kahve içmek, çay içmek, ülkenin gündemini tartışmak isterdim.


 İyi bir asker olduğumu, vatansever bir asker olduğumu ona ve milletime kanıtlamaya çalışırdım. Her alanda kendimi onun gibi geliştirirdim ve onun yaptıklarını örnek alırdım. Onun ses tonunu duymak isterdim, konuşmaları nasıl, neleri önemsiyor, nelere kafa yormuyor bilmek isterdim. Bunun için Atatürk’ün zamanına gitmek isterdim. Hiç kimsenin karşısında eğilmeyen, dik duruşlu, sarı saçlı mavi gözlü güzel adamın yanında olmak, ondan çok şey öğrenmek isterdim. Vatanımızın daha iyi bir haline gelmesi için onun dediklerini harfi harfine yerine getirirdim ve ben de onun gibi vatan sevdalısı bir delikanlı olurdum. 


Onun zamanına gitmek elbette can sıkıcı da olabilir. Savaş yılları, yokluk, yenilgiler vb bunlar insanı o zamana götürmek istemeyebilir. Bazı kişiler geçmişi geçmişte bırakmayı sevebilir. Buna da saygı duyuyorum ama ben o büyük liderin zamanında olmayı çok isterdim.

Çocuk, Özlem, Oyun Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Çocuk, Özlem, Oyun Kelimeleri İle İlgili Hikaye


 Kayseri’de hava bugün çok sıcaktı. Sabah uyandım, kahvaltımı yaptım ve işe doğru giderken sokakta oynayan çocukları gördüm. Çocukların elinde balon vardı ve birbirlerini balonlar ile yakalamaya çalışıyorlardı. Hepsi parkta oynuyorlardı. Park dışında oynayacakları güvenli bir alan yoktu. Koca koca şehir merkezlerinde çocuklar için oynama yerleri fazla değildi. O arada parkın oradaki  banka oturdum ve kendi çocukluğuma daldım. Biz küçükken ne güzel çocuklardık, rengarenk ruhlara sahiptik. Ne mutlu çocuklardık. 


Dışarı çıkardık akşama kadar toprakla, çamurla oynardık. Toprağı ıslatır onunla kendimize oyuncaklar yapardık. Üstümüz başımız kir içinde kalır, annemiz kirlendik diye hiçbir şey demezdi. Hatta bir gün komşu anneme sen nasıl  bu kadar fazla sabırlısın, üstünü başını mahvetmiş senin çocuk, neden sinirlenmiyorsun dediğinde annem kadına şu cevabı vermişti: Onlar bir daha çocuk olmayacak Şengül. Bırak kirlenen çamaşırlar olsun, onların yürekleri kirlenmesin, çocukluğunu istediği gibi  yaşasın demişti. Ah canım canım nasıl da severdi bizi. Şimdi dünyada yok ama bize çocukluğumuzu çok güzel yaşatan kişiydi annem. O sırada bir  çocuğun amca sesi ile kendime geldim. Efendim yavrum dedim. Amca  hadi kalk oturmaya mı geldin  sen de bizimle oynasana lütfen dedi.  Saçları kıvırcık gözleri zeytin karası olan bu ufaklığı kıramadım ve hemen yerimden kalktım. Ben de tamam deyip onları yakalamaya çalıştım ve güldürdüm. 


O sırada çocuğun babası ile göz göz geldik ve selamlaştık. Çocukluğumuza olan özlemim bugün parktaki çocukları görünce arttı  ve içimizdeki çocuk aslında hiç ölmemişti. Çünkü oyun oynamayarak yetişkin olduğumuzu zannediyorduk. Oysa oyun her yaşta insan ruhuna iyi gelen bir şeydi ama biz yetişkinler bunu unutmuştuk

Ağaç, Çocuklar, Park, Kaykay, Akşam Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Ağaç, Çocuklar, Park, Kaykay, Akşam  Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Sabah uyandığımızda annem sizi bugün mesire alanına götüreceğim. Kahvaltıyı da yemeği de orda yiyeceğiz dediğinde mutluluktan havalara uçmuştum. Kardeşim Kemal, ben, ablam Alin ile birlikte  anneme yardım ederek eşyalarımızı arabaya taşıdık. On beş dakika sonra mesire alanına varmıştık. Mesirenin her yerine yeni çamlar dikilmişti. Her ağaçlar ile kaplıydı ve güller ile kaplıydı. 


Mangal yapmak için yerler özel olarak yapılmıştı. Ben hemen parka koştum ve kardeşim Kemal ile kaykaydan kaymaya başladık. Çok eğlenceliydi. Daha sonra annem  termosta getirdiği çayları bardaklara doldurmuş ve hadi canlarım kahvaltınızı yapın sonra doyasıya eğlenirsiniz dedi. Hemen aç kurt gibi kahvaltımı yapmaya başladım. Kemal de çok acıkmıştı. Parkta birçok çocuklar vardı ve çoğu da annesi ile gelmişti. Çok mutluydum ama annemler bir şeyi unuttuğu için içte içe çok üzülüyordum ama onlara yalandan mutlu gibi davranıyordum Bugün 24 Aralıktı ve benim doğum günümdü.


 Ben bugün on yaşına girmiştim. Kimse doğum günümü hatırlamamıştı. Akşama kadar parkta oynadık ve daha sonra annem etler mangalda pişti haydi gelin diye seslendi. Ablam da salatayı yapmış, içecekleri dolduruyordu beş altı bardak fazla koymuştu sofraya . Ne oluyor demeye kalmadan arkamı bir döndüm arkadaşlarım elindeki pastası ile mumlar ile gelmiş, iyi doğdun Kerem diye bağırıyorlardı. Annem bu günü önceden planlamıştı. Hem duygulandım hem de  anneme haksızlık ettiğim için vicdanen rahatsız oldum ve her şeye rağmen çok mutlu oldum. Yemeği yedik ve daha sonra pastamı üfledim. 


Doğum günümü çok geçiyordu. Daha sonra arkadaşlarım ile parkta oyunlar oynadık, başka çocuklar bizimle oynamaya başladı. En çok da futbol oynadık ve çok yorulduk. Sonra hava iyice karardı ve hepimiz evimize gittik. Eve gidince anneme sarıldım ve teşekkür ettim. Bu arada gelen hediyeleri de sabah açacağım çünkü çok uykum var, mutluluktan ve oynamaktan çok yorulmuşum.

 

Memleket, İmece, Fedakarlık, Cevher Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Memleket, İmece, Fedakarlık, Cevher Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Yaz tatili için İstanbul’dan memleketime biletimi almıştım. Memleketimi, memleketimin; havasını, suyunu, toprağını, insanını özlemiştim. Hele bir de doğduğunuz köy yemyeşilse, ağaçlardan evler bile zor görünüyorsa işte ona memleket gibi memleket denilir. Gitme zamanım geldiğinde hemen otobüse atladım ve  yola çıkıldı. Yolculuk biraz uzun geçti ama keyifli geçti. En sonunda Sivas’a vardım. Oradan da köyüme giden otobüse bindim. Annemi, babamı, kardeşlerimi ve köylülerimi çok özlemiştim. Onlara kavuşma heyecanı sarmıştı içimi. 

 

 Köye vardığımda köylülerin hepsi beni karşıladılar.  Yaz mevsimi gelmiş, havalar ısınmış, köyüm bir başka güzel olmuştu. En sonunda köyüme vardım. Otobüsten indiğimde köylülerim beni karşılamıştı. Bizim köyümüzün çocuğu doktor olmuş, köyümüze bilim getirecekmiş, şifa getirecekmiş diye beni tebessüm ederek karşıladılar. Hepsine tek tek sarıldım ve çok duygulandım. Köyümüzün ilk doktoru olduğum için şanslıydım. Çünkü köylülerimiz  için bu çok önemliydi ve ne yalan söyleyeyim ben de bu ilgiden çok memnun kalmıştım. Eve vardığımda herkes evimize yiyecek bir şeyler getirmişti. Benim için getirmişler, beni düşünmüşlerdi. Özellikle de zor zamanlarda köylülerim birbirine destek olur, herkes birbirinin işine yardım eder, işler daha kısa sürede yapılırdı. Yani imece yapılırdı köyde.

 

Getirilen yiyeceklerden biraz yedim. Köy ekmeği, köy yumurtası, köy tereyağı, tavuğu, balı her şey çok lezzetli olmuştu. Paylaşmayı bilen canım köylülerim benim diye tebessüm ettim. Benim için özene bezene yemekler yapmışlar, ellerinden gelen her türlü fedakarlığı yapmışlardı.  Köylülerim diye demiyorum gerçekten altın bir kalbe sahip sahip insanlardı onlar. Asıl içimizdeki cevherin insanlık olduğunu, yardımlaşma ve paylaşma olduğunu onların benim için yaptığı iyiliklerde gördüm ve onlara saygı duydum. Ben de he geçen gün daha çok çalışacak, köyümde doktorluk yapacak ve onlar için her türlü fedakarlığı gösterecektim.

Kötülüğü Nasıl Durdururuz Konulu Konuşma

 

Kötülüğü Nasıl  Durdururuz Konulu Konuşma


“Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil; seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden  tehlikeli bir yerdir der.”  Albert Eınsteın. Yani kötülüğün olmaması için önce iyi insanların kötülüğe karşı çıkması, ses çıkarması gerekir. Böyle yapıldığı zaman dünyada kötü diye biri kalmayacak, kötülük diye bir kavram da olmayacaktır.

Sevgili Öğretmenim, değerli arkadaşlarım

Dünyada kötülüklerin durması için insanların yüreğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün sözü olan “ Yurtta barış, dünyada barış” olmalıdır. Barışın sağlanması için de her insanın hak karşısında, haksızlık karşısında sesini çıkarması, doğru olanın, mazlum olanın yanında yer alması gerekir. Bir kişi kötülük yaptığı zaman “Her koyun kendi bacağından asılır.” anlayışı ile hareket edersek işte o zaman zalimlerin eline her türlü imkanı vermiş oluruz.  Bunun için kötülük her kim ya da nerden geliyorsa o kişi ya da kişilere, o kurum ya da kurumlara dur demesini bilmeliyiz ve insanlık olarak kötülüğü dünyadan yok etmeliyiz.


 Bunun için her insan yüreğinde canlı sevgisi taşımalı, insanlar birbirine değe vermeli, birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için anlayışı ile hareket etmelidir. Kötülüğü yapan, adaletsizliği yapan en yakınımız da olsa onu savunmamalıyız. Adaletsizliğe uğrayan, hakkı yenmiş bir kimse dünyanın öbür ucunda da olsa onun yanında yer almalıyız. Doğru olanın, mazlum olanın yanında yer almak kötülüğü yok etmek, insanlığı yaşatmak,  insanı yaşatmaktır aslında.

 

Sevgili Öğretmenim,

 Kötülüklere karşı Kurân’ın tavsiyesi şöyledir. Cenâb-ı Hak buyurdu ki: “Hem iyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü, en güzel olan hareketle önle! O vakit göreceksin ki, seninle aranda düşmanlık bulunan kimse, yakın bir dost gibi olacaktır.’’ (Fussilet Sûresi, 34). Yani kötülük ortadan kalkacak, doğruluk yerini alacaktır. Bu âyetle Yüce Kur’ân, kötülüğe tavır alıyor ve kötülüğe karşı iyiliği ve en güzelini aramayı emrediyor. Kötülüklere hayır demesini bilmeliyiz ve şunları yapmalıyız:


*Yetkimiz ve etkimiz dahilinde olan kötülükleri önlemeye çalışmalıyız.
* Gerektiğinde dilimizle müdâhale etmeliyiz ve doğrunun yanında yer almalıyız.
* Ne el ile ve ne de dil ile müdâhaleye güç getiremeyeceğimiz konuda en azından kalbimizle buğz ederek Yüce Allah’tan yardım istemeliyiz.  Daha güzel bir dünya için, daha sevgi dolu bir dünya için kötülüğe dur demeliyiz. 


Senin iyiliğin için olan şey bazen bir başkasının kötülüğü için olabilir. Onun için her insanın iyiliğini, her insanın menfaatini düşünürsek dünyada kötülük diye bir şey kalmaz. Yeter ki biz doğru olalım, eğri belasını zaten bulur. Anlatacaklarım bunlardı. Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.

Deniz, Güneş, İhtiyar, Adam, Balıkçı, Avcı, Sandık Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Deniz, Güneş, İhtiyar, Adam, Balıkçı, Avcı, Sandık Kelimeleri İle İlgili Hikaye


İhtiyar adam her zamanki gibi sabah erken kalkmış deniz kenarına gitmişti. Her sabah mutlaka denizin kokusunu içine çekecek, hayallere dalacak ve yakın zamanda kaybettiği,  çok sevdiği eşini burada hatırlayacaktı. Eşi yakın zamanda öldüğü için onu hiç unutamıyordu. Deniz kenarında bir anda rahatsızlanan eşi orada yere yığılmış ve kalp krizi geçirerek yaşamını kaybetmişti. Onun için  ihtiyar adam denizden ayrılamıyor, denizi ailesi gibi görüyordu. Balık tutmak bahaneydi asıl amacı eşini hatırlamaktı.  


Balıkçı oldum artık deyip gülümsüyordu kendi kendine. Güneş doğar doğmaz yine denize gitti ve oradaki balıkçılara ile selamlaşıp oltasını denize doğru attı. Oltasına bu defa çok ağır bir şey takılmıştı. Yavaşça oltayı çekti ve oltaya gelen minik bir sandıktı. Rengi koyu kahverengi olan çok güzel bir sandıktı bu. Hemen sandığın içini açtı ve sandığın içinin altınlarla dolu olduğunu görünce şaşırdı, heyecanlandı ama bu bana ait bir şey değil , bunu hemen en yakın karakola teslim etmeliyim dedi. O sırada avcılar balık tutmaktan dönüyordu. Avcılardan biri yaşlı adama hey bey amca nedir o elindeki diye bağırdı. İhtiyar adam denizde küçük bir sandık buldum dedi. 


Avcılar heyecanlandılar ve aramızda paylaşalım ihtiyar onları dediler. İhtiyar adam onlar bize ait değil, belki gemiden biri yanlışlıkla düşürmüştür, ya da vapurda birinin elinden düşmüştür dedi. Avcılar, adamın peşini bırakmadılar ve adamdan zorla sandığı almaya çalıştılar. Adam eski topraktı, daha doğrusu eski karate kursu hocasıydı ve avcılara o gün unutamayacağı bir ders verdi. Elindeki minik sandığı da karakola teslim etti. Daha sonra ihtiyar adam evine doğru yol aldı. Bu arada Güneş çoktan batmıştı. Avcılar da yediği dayaktan  dolayı evlerine canını zor atmışlar, bir daha yaşlılara bulaşamayacaklarını anlamıştı.

Ağaç, Tırtıl, Güneş, Toprak, Arkadaş, Tohum Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Ağaç, Tırtıl, Güneş, Toprak, Arkadaş, Tohum Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Havalar ısınmış, bahar mevsimi gelmişti. Dışarıda çok güzel güneş açmış, her yer yemyeşil olmuştu. Toprak Ana  uykusundan uyanmış, bahara merhaba diyordu. Tırtıllar kelebek olmaya hazırlanıyor, doğa her hali ile çok güzel görünüyordu. Geceliğimi üzerimden çıkıp koşarak evimizin bahçesine gittim. Kaysı ağaçları çiçek açmıştı ve bembeyazdı. Kayısı ağaçlarının çiçekleri mis gibi kokuyordu. Her yer renkli görünüyordu. 


Tohumlar çiçek açmış, insanların yüzüne renk gelmişti. Evimizin bahçesinden çıkıp arkadaşım Ali'yi çağırdım. Haydi Ali dışarısı ısınmış gel futbol oynayalım dedi. Ali de sevinçle dışarı çıktı ve birlikte top oynamaya başladık. Günel tüm bedenimizi ısıtmıştı. Hem terlemiş, hem yorulmuştuk ama Güneş’in sıcaklığını özlediğimiz için ona doyamamıştık. Akşama kadar koştuk, oynadık. Günel gidince evlerimize dağıldık. Akşam eve vardığımızda ağaçlar insan gibi görünüyordu gözüme. Ülkemizde dört mevsim belirgin yaşandığı için çok mutluydum. Hem ilkbahar vardı, hem yaz, hem sonbahar hem kış. 


Onun için ülkemizin çocukları olarak çok şanslıydık. Çok yorulmuştum. Gün boyu dışarıda olduğum için halim kalmamıştı. Elimi, yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım ve uyumaya gittim. Yarın yeni bir gün bizi bekliyordu. Belki tırtıllar kelebeğe dönüşecekti ve biz de o kelebekleri kovalayacaktık Ali ile. Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönmeli yurdumda diye şarkı söyleyecektik bir araya gelince. 

Hoşgörü, İlim, Alçakgönüllülük İle İlgili Hikaye

 

Hoşgörü, İlim, Alçakgönüllülük İle İlgili Hikaye


Okul çıkışı markete girmiştim ve çocuklarımın istediği meyveleri, çikolataları ve kuruyemişleri alıyordum. O sırada babası ile hemen hemen kendi oğlum Yasin ile yaşıt olan, altı yaşlarında bir erkek çocuğu da vardı markette. Babası beş ekmek aldı, bir şampuan aldı ve raflara bakmaya devam ediyordu. Altı yaşlarındaki çocuk ise gözünü manavdaki muzlardan ayırmıyordu. Ben tam muzlara uzandım ki onunla göz göze geldim ama benden gözlerini kaçırdı. Utandı ve hemen arkasını döndü. O sırada kalbim çok hüzünlendi. Benim maddi durumum çok iyiydi, iyi de bir gelirim vardı ama bazı çocuklar bir muzu bile yiyemiyordu anlaşılan. Canım yandı ve bu duruma çok üzüldüm.

 

 Daha sonra markete bir dilenci girdi ve hemen elime sarılarak abla ne olur bir ekmek parası ver dedi. O sırada market sahipleri kadını azarlamaya başladı ve defol çık dışarı dediler. Onlara ne olursa olsun kalp kırılmaması gerektiğini anlattım. Kimse bu duruma  isteyerek düşmez dedim market sahiplerine. Dilenciye hoşgörülü davrandım, ona bir miktar para verdim ve  da gitti. Bize parayı veren Allah değil miydi. Belki o dilenciyi bana göndermişti Allah. Benim ona ekmek parası vermemi istemişti. Bunun için mutlu da oldum. Muz alamayan çocuk ise ne kadar gururluydu belki bir şeyleri yoktu ama tok gözlü bir çocuktu. Daha sonra çocuk için de bir şey yapmalıyım dedim içimden.

 

Çocuğu utandırmadan hemen üç kilo muz aldım, başka yiyeceklerden de aldım ve çocuk beni görmeden aldıklarımı babasına verdim ve o da bana hayır demedi ve çok şükür aldıklarımı kabul etti. İnsan olmak galibe sadece ilim öğrenmek değil öğrendiğin ilmi  yaşamda uygulayabilmekti de.  O sırada kasiyer kızlar ne kadar iyi bir hanım, hiç kibirli değil, çok alçakgönüllüymüş dediler. Bunu duyunca utandım ve yanağım kızardı. Onlara gülümsedim ve hayırlı işler dedim. O gece yatağıma yattığımda hemen uyuyamadım. O çocuğun bakışları gözümden gitmedi ve ağlamaya başladım ve Allah’a durumun iyi olduğu için, kibirli bir insan olmadığım için şükrettim. Hayatım boyunca da çocuklara yardım etmeye devam ettim ama o çocuğun, o masum bakışını, o onurlu duruşunu hiç aklımdan çıkaramadım.