Çocuk, Mavi, Orman Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 


Çocuk, Mavi, Orman Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Her yıl belli aralıklarla yaylaya çıkar ve yüksek yerlere giderek temiz havayı içimize çekerdik. Babam bu yıl da yaylaya değil ormana gidelim ve temiz havayı içimize çekelim deyince annem de olur dedi, ben ve kardeşim Şule de  bu habere çok sevindik. Sabah altı gibi kalkıp eşyalarımızı arabaya yerleştirdik ve Kızılçam ormanlarına doğru yol aldık. Yaşadığımız şehir Sinop olduğu için bizim buralar çok yeşil oluyor ve ormanlarda fazla oluyor. Onun için çok şanslıydık. Babam arabayı çalıştırdı ve yol boyunca geze geze Kızılçam  ormanlarına  vardık. Kızılçam ormanları harika görünüyordu. Ormana vardığımızda gökyüzüne baktık ve temiz havayı içimize çektik. Gökyüzünün mavisi ile ormanın yeşili birbirini o kadar güzel tamamlıyordu ki gökyüzü başka bir renk olsa sanki ormanlar bu kadar güzel görünmeyecekti.

 

Ormanda hemen kendimize çadır kurduk. Babamın getirdiği tüplü mangalla et pişirdik, sucuk pişirdik. Onların yanına da annemin evden getirdiği doğal vişne suyunu da koyduk ve getirdiklerimizi bir güzel yedik. Daha sonra ormanda ailece yürüyüşe çıktık. Annem babama dönerek Mehmet çocukları her yıl ormana da getirelim, ormanlarımızın değerini bilsin, insan sağlığına, doğaya faydalarını öğrensinler dedi. Babam da olur canım getirelim dedi. Daha sonra yürüyüşe devam ettik. Ormanda yürürken az ileride gençler gördük. Onlar ormanda sigara içiyordu ve sigara izmaritlerini de yere atıyorlardı. Babam hemen yanlarına gitti ve onları uyardı.Bir gencin yere attığı sigara izmariti yavaşça alev almaya başladı ve yerdeki otları az kasın tutuşturuyordu ki babam hemen o yanan izmariti ayağı ile ezdi ve çok şükür herhangi bir olumsuz olay yaşanmadı. Gençler  nasıl bir hata yaptığını işte o anda anladılar ve izmariti yere attıklarına pişman oldular.  Daha sonra babam gençlerin yanına gitti ve onları güzelce uyardı.  Gençler babama kendilerini uyardıkları için teşekkür etti. 


Daha sonra oradan ayrılıp çadırımızın yanına geldik. Akşam karanlığı ormanda bir başka güzel oluyordu. Hepimiz yere uzandık ve gökyüzüne bakarak yıldızları saydık. Şu yıldız senin bu yıldız benim oyunu oynamaya başladık. Muhteşem bir geceydi benim için. Ailemle olmak, onlarla vakit geçirmek olağanüstüydü.  Yıldızları izledikten sonra t çadıra geçip nefis bir uykuya geçtik. Kızılçam ormanlarında bir gün bile kalmak bir yıllık stresinizi alırdı.

Tutumluluk, İsraf, Yerli Malı, Kumbara, Biriktirme Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Tutumluluk,  İsraf, Yerli Malı,  Kumbara, Biriktirme Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Yerli Malı haftası yaklaşıyordu. Öğretmenimiz hepimize herkes evden bir şey yapıp getirirse, hem çeşidimiz çok olur, hem de renkli bir yerli malı haftası geçiririz çocuklar demişti. Biz de çok sevinmiştik. Çünkü yerli malı demek parti demek, her istediğimizden doyasıya yemek demekti. Okul çıkışı eve gittim ve anneme yerli malı haftası için bir şeyle hazırlayalım dedim. Annem seve seve kızım diyerek bana sarıldı. Arkadaşım Büşra yaprak sarması, Meliha kek, Burak yaş pasta, Mehmet ise poaça yapacaktı. Diğer arkadaşlarımın ne yapacağını bilmiyordum ama ben de annemle birlikte renkli bonibon şekelerinden oluşan kurabiyeler yapacaktık. Çok mutlu olmuştum. Çünkü yerli malı bizim kültürümüze ait bir gelenekti ve hepimizi bir araya getiriyor, bize yardımlaşmayı, dayanışmayı ve tutumlu olmayı öğretiyordu.  Bir hafta çabucak geçti ve o gün geldi.

 

Sabah erkenden kalktım ve annemle yaptığımız kurabiyeleri ve diğer  malzemeleri çantama koyduk ve okul yolunu tuttum. Herkes getirdiğini masaya dizmişti ben de koydum. Daha sonra yerli malı başladı. Hepimiz getirdiklerimizden yedik ve artan yiyecekleri de çantalarımıza koyup çöpe atmadık. Çünkü yerli malı demek tutumluluk demek, israf etmemek demekti. Onun için arkadaşlarımızla getirdiklerimizi değiştirip hepimizin değişik türden yiyecekleri oldu. Yemek artıklarını da okulun çevresinde bekleyen kedilere verdik ve böylece hiçbir şey israf olmadı.  Hem sevindik hem de harika bir gün geçti.

 

Eve vardığımda babam da bana para verdi ve dedi ki “Madem bugün yerli malı haftası o zaman beden sana harçlık var.” dedi ve bir sürü bozuk para verdi ve paralarımı kumbarama koydum. Onları biriktirecektim. Çok mutlu bir gündü benim için. İyi ki yerli malı vardı. Ne güzel sözdü  “Yerli malın Türkün malı herkes onu kullanmalı “ dedim kendi kendime ve  uykuya geçtim. Sabah uyandığımda anneme gördüğüm rüyayı anlattım. Annem de ne gördün kızım dedi. Ben de anne bir kamyon bozuk param olmuştu dedim ve annem de bastı kahkahayı ve öptü beni yanağımdan. Şimdi okula gitme vakti ve okumaya devam….

Geçmişinden Ders Almayan Geleceğine Bakamaz Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Geçmişinden Ders Almayan Geleceğine Bakamaz Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

İnsan geçmişinden ders almalıdır. Bunun için yaşadığı ülkenin, vatanının tarihini iyi bilmelidir. Tarihini bilmeyen kişi geleceğine yön veremez. Onun için ilk olarak iyi bir tarih bilgisine sahip olmalıyız. Kendi geçmişimizi öğrenmeliyiz, geçmişimizde yapılan hataların ne olduğunu anlamalıyız ve aynı hataları tekrar etmemek için daha dikkatli olmalıyız ve daha çalışkan, daha üretken insanalar olmalıyız.

 

Toplumlar için tarihten ders almak gerekir burada da en büyük görev devletin başındaki yöneticilerindir. Yöneticiler tarihini iyi bilmeli, halk tarihini iyi bilmelidir. Bireyler için ise kendi özel yaşamında yaptığı hatalardan derç çıkarılması en doğru olur. Örneğin; girdiğimiz deneme sınavından daha önce çok düşük netler yapmış olabiliriz. Geçmişte yaptığımız hatalara bakmayıp, çalışmaya da devam etmiyorsak yakın zamanda olacak olan deneme sınavından yine başarısız oluruz. Çünkü bir önceki deneme sınavında aklımızı başımız almamışız.

 

Yani çalışmamışız. Yanlışlarım neler, o yanlışların doğru cevabı nedir, bir daha aynı yanlışları yapmamak için daha iyi çalışma gerekir gibi çözüm yollarına başvurmadıysak sonuç yine başarısızlık, yine hüsran olacaktır. Onun için geçmişten ders almalıyız ve daha iyi çalışmalıyız. Daha çok derslerimize kendimiz vermeliyiz ve aynı başarısızlık duygusunu yaşamamalı, başarı duygusunu tatmalıyız.  Mevlana bununla ilgili şöyle bir söz söyler: “Asla geçmişte yaşama ama geçmişten ders al.”  Onun için geçmişten de ders almalıyız, daha akıllı, daha bilinçli kimseler olmalıyız.

Bir Doğa Olayı Seçerek Bu Doğa Olayının Nasıl Meydana Geldiğini, Sonuçlarını ve İnsanlar Üzerindeki Etkilerini Anlatan Konuşma Hazırlayınız.

 


Bir Doğa Olayı Seçerek  Bu Doğa Olayının Nasıl Meydana Geldiğini, Sonuçlarını ve İnsanlar Üzerindeki Etkilerini Anlatan Konuşma Hazırlayınız.

 

Şimşek, kar, yağmur, dolu, deprem, çığ, fırtına, hortum, toprak kayması  sel vb gibi olaylar doğa olayları olarak adlandırılır. Benim hazırlandığım ve konuşma yapacağım doğa olayı ise seldir.

Sevgili Öğretmenim, değerli arkadaşlarım,


Sel;, suyun bir noktada yükselmesi veya başka bir yerden gelmesi sonucu oluşan ve belirli bir bölgeyi su altında bırakan ani, büyük ve düzensiz su akıntılarına verilen isimdir. Selin en büyük nedeni kuvvetli yağışlar, drenaj kanallarının tıkanmasıdır.  Yağmur çok fazla yağdığı için yağmur fırtınalarında drenaj sistemlerindeki yetersizlik sonucu ana nehir kanallarının tamamen dolu olması ile meydana gelen taşmalar sonucu  seller oluşur. Sel en fazla nehir yataklarında oluşur. Selin gelmesi ile insanların yaşamı da tehlikeye girer. Çünkü günümüzde çarpık kentleşmenin etkisi ile  dere yataklarına gecekondu evleri yapılmıştır. Sel bir anda geldiği zaman önce bu dere yataklarındaki evleri yerle bir eder ve oradaki insanlara, insanların mallarına zarar verir. Böylece can kaybı ve mal kaybı yaşanır.

 

Yakınlarını kaybeden, mallarını kaybeden insanlar bu durumdan kötü etkilenir ve psikolojik açıdan  kendilerini çok kötü hissederler. Kendilerini boşlukta hisseden insanlar selin etkilerini uzun yıllar unutamazlar. Bir anda gelen sel her şeylerini yerle bir etmiş, yakınlarını almıştır. Onun için böyle insanların yerine kendimizi koymalıyız, onları anlamaya çalışmalıyız ve onlara elimizden geldiği kadar yardım etmeliyiz. Yukarıda da söylediğim gibi çarpık kentleşme sonucu dere yataklarının gecekondulaşma bölgesi haline gelmesi, ağaçlandırılması, doldurulması veya nehir yataklarının değiştirilmesi sonucu her yıl ülkemizde büyük mal ve hatta can kayıplarına rastlanmaktadır. Örneğin 2021 yılında ülkemizin Kastamonu ilinde yaşanan sel felaketi  bunun en güzel örneğidir.

 

Selin gelmesi ile can ve mal kaybı yaşanmış ve  bu durumda hepimiz derinden sarmıştır. Karadeniz Bölgesi'nde devam eden aşırı yağışlar sonucu meydana gelen sel felaketi bir de üzerine  toprak kayması olunca durum daha da vahim bir hâl almıştır.  olmuştur. Yaşanan bu felaketlerden dolayı Kastamonu'da 60, Sinop'ta 9, Bartın'da 1 kişi hayatını kaybetmiştir. Böylece felakette toplam can kaybı 70 kişi olmuştur. Bu acıların bir daha yaşanmaması için her türlü önlem alınmalıdır. Can ve mal kaybı yaşanmamalıdır. Dere yataklarına evler yapılmamalı, belediyeler siyasi rüşvet için insanların canı ile oynanamamalıdır. Sel tehlikesi bulunan eğimli yamaçlara teraslama ve ağaçlandırma yapılmalıdır. çukur alanlara bodrum yapılmamalıdır. Kanunlar hakkı ile uygulanmalı ve kimseye özel iltimas geçilmemelidir. İnsan yaşamı her şeyin üstünde tutulmalıdır. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Az Tamah Çok Ziyan Getirir Sözü İle Kompozisyon

 

Az Tamah Çok Ziyan Getirir Sözü İle Kompozisyon

 

Açgözlülük etme, daha fazla mal edinme tutkusu içinde olmaya tamah denir. Elindekilerle yetinmeyip daha fazlasını isteyen hırslı kişi elde ettiğinden daha fazlasını yitirir. Bunun için de atalarımız az tamah çok ziyan getirir der. İnsanoğlunun gözü nedense bir türlü gözü doymaz. Hani Sevgili Peygamber Efendimiz Hz Muhammed demiş ya “ İnsanoğluna bir dünya dolusu altın verin , gözü doymaz, ikincisini ister.” Gerçekten de öyledir.

 

Her insan olmasa da çoğu insanın gözünü mal kazanma hırsı bürümüştür. Hep daha fazlası, hep daha fazlası. Onun için de insan ancak ölünce mal hırsı biter. Oysa insana yakışan olgun olmak, dünya malına kendini kaptırmamaktır. Örneğin; kimi insanlar daha fazla mal kazanmak için, daha fazla parası olsun diye  hiç bilmediği, resmi olmayan yerlere para yatırır ve oradan daha fazla para alacağını umar. Oysa ne olduğu belli olmayan yerler o kişinin elindeki mal varlığını da yok edebilir. Yakın zamanda ülkemizde yaşanan futbolcuların durumu gibi. Maddi durumu çok iyi olan futbolcular aza tamah etmediği için daha fazla para kazanmak için elindeki paralarını resmi olmayan yerlere yatırıp büyük hayal kırıklığına uğramışlardır.

 

Paraları elinden kayıp gitmiştir. İşte bu durum  gözün aç olması ile ilgilidir. Gözün doymaması ile ilgilidir. Şatafat, gösteriş, lüks yaşam aslında insanların tamah etmemesi ile ilgili bir durumdur. Böyle olmamak için elimizdekilerle yetinmesini bilmeli, helalinden para kazanmalıyız. Zor durumlara düşmemek için elimizdekilerin kıymetini bilelim, açgözlülüğü bırakalım.

Vefalı Olmak İle İlgili Kompozisyon

 

Vefalı Olmak İle İlgili Kompozisyon

 

Vefa, yaşanmışlıklara saygı duymak ve birçok şey paylaştığın insanları hatırlamak demektir. Geçmişini ve eski arkadaşlıklarını çok çabuk unutan kişiler ise ''vefasız'' olarak nitelendirilir. Vefalı olmak, yapılan iyilikleri unutmamak, yaşanılan anılara saygılı olmak ve eski günleri anarak sevdiklerimizi, yakınlarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı aramaktır. Vefalı insan bir başka güzeldir benim gözümde. Çünkü böyle insanların ruhu temizdir, kalbi paktır ve kendini bilen, yüreğinde merhamet duygusu olan kimselerdir. Vefalı insan işi bitince iletişimi kesmeyen, sadece çıkarlarını değil insani değerleri de önemseyen kimsedir. Bunun için hayatımız boyunca vefalı olmalıyız ve yapılan iyiliklere karşı aynı şekilde biz  iyilik yapmalıyız.

 

 Bize yardımı dokunsun dokunmasın, bizi bir gülümsemesi ile mutlu eden, bize değer veren herkesi sevmeliyiz, aramalıyız ve araya soğukluk girmemesini sağlamalıyız. Kimi insanlar vardır ki kendilerine emek etmiş en yakınlarına bile en büyük vefasızlığı yaparlar. Maddi durumu iyi olunca, yokluktan çıkınca kendilerine iyilik edenleri çabuk unuturrlar ve o kimseleri bir daha aramazlar. O kimseler r-zor duruma düştüğünde nasılsın bile demezler ve umrunda bile olmazlar. Çünkü böyle kimseler paranın kölesi olmuş, kibrin kölesi olmuştur.

 

İşte böyle insanlardan  vefa bekleyip hayal kırıklığına uğramamak gerekir. Vefalı olmak ile ilgili ne güzel  söylemiştir şu sözü demiştir Mevlana: “Vefa nedir, bilir misin? Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır. Vefalı insanların karşınıza çıkması dileği ile vefa ile kalın.

 

Gençler Yaşlılara Bir Şey Öğretilebilir Mi Konulu Konuşma

 

Gençler Yaşlılara Bir Şey Öğretilebilir Mi Konulu Konuşma


Yaşlılar gençlerden daha deneyimli olan, daha bilgili olan kimselerdir. Elbette her yaşlı çok bilgilidir, çok kültürlüdür diyemeyiz ama genel olarak baktığımızda yaşlıların daha olgun, daha bilge insanlar olduğunu söyleyebiliriz.

Sevgili öğretmenim,


Gençler yaşlılara elbette bir şeyler öğretebilir. Çünkü bilim ve teknoloji o kadar hızlı ilerlemektedir ki yaşlılar buna uyum sağlamakta zorluk çekmektedir. Onun için gençler de onlara ellerinden geldiği kadar destek olmaktadır. Örneğin; Yeni çıkan telefonları  anlamayan yaşlılara gençler yardım eder, telefondan doğalgazını, elektriğini yatırmayan yaşlılara gençler yardım ederek onların teknolojiyi daha iyi öğrenmesini sağlar. Ayrıca bazı gençler kimi yaşlılardan daha olgun ve daha kültürlü olabilir. Çünkü her yaşlı kendini geliştirmiş değildir. Oysa gençler sürekli kendilerini geliştirirler ve yeni bir şeyler öğrenirler. Öğrendiklerini de büyüklerine anlatarak onların da bilgili olmasına katkı sağlarlar. Gençlerle yaşlılar sohbet ederek gündemden konuşurlar. Dünyadaki gelişmelerden konuşurlar ve böylece genç ve yaşlı arasında bilgi alışverişi olur.  Genç insanlar yaşlı insanlara okuma yazma, satranç, kitap okuma alışkanlığı, yeni bir hobi edinme alışkanlığını öğretebilir. Böylece hem yaşlı insan içine kapanmaz ve dünya ile iletişimine devam eder, hem de manevi doyuma ulaşarak kendi mutlu ve dolu hisseder.


Örneğin genç doktor, genç öğretmen, genç mühendis, genç hakim ya da avukat yaşlılara birçok şey öğretebilir ve onların kendilerini geliştirmesine fayda sağlayabilir.  Yaşlı bir insan çocuğundan bile çok şey öğrenebilir. Bunun için gençler yaşlılara elbette pek çok şey öğretebilir diyerek konuşmama burada son veriyorum.

Hayatınızda En Çok Etkilendiğiniz Kişi Kimdir? Neden?

 

Hayatınızda En Çok Etkilendiğiniz Kişi Kimdir Neden Konulu Konuşma

 

Hayatımda en çok etkilendiğim, mesleğine saygı duyduğum ve çok sevdiğim kişi kişisel gelişim uzmanı, psikolog doktor, akademisyen  olan rahmetli Doğan Cüceloğlu’dur. Doğan Cüceloğlu yaptığı çalışmalar ile, çocuklara verdiği değer ile, çocuklar ile, öğretmenler ile, yetişkinler ile ilgili yazdığı kitaplar ile benim hayatıma ışık tutmuştur. O çok kaliteli ve çok iyi bir insandır. Yazdığı eserlerde insanın önce kendisini sevmesi gerektiğini, önce kendisine değer vermesi gerektiğini söylemiştir.

 Sevgili Öğretmenim,

İçinde çocuk sevgisi olan, çocukların dilinden anlayan harika bir insandı. Ülkemize, ülkemizin insanlarına yazdığı eserler ile yol göstermiş ve bizlerin daha iyi insan olması için çabalamıştır. Yazdığı eserlerde iyi insan olmamızı istemiştir.  Kıymetli hocamız Doğan Cüceloğlu kişisel gelişim kitapları ve televizyon programı ile tanındı. 1990'lardan itibaren Türk insanının duygu, düşünce ve davranışlarını bilimsel psikoloji kavramları ile inceleyen Türkçe kitaplar yayımladı. 1992'de yayımlanan İçimizdeki Çocuk   adlı kitabı, onun en popüler kitaplarındandır. 1996'da Türkiye’ye dönerek üniversite öğrencilerine, öğretmenlere, ana-babalara ve iş adamlarına yönelik seminerler, konferanslar ve atölye çalışmaları yapmıştır. O bize miras olarak çok büyük şeyler bırakmıştır. Ben onun kitaplarını okuyarak daha iyi insanın olmaya çalışıyorum. Somurtkan olmuyorum mesela. Kendini geliştiren, yardıma muhtaç olan insanlara yardım eden, mütevazi insanların değerini bilen bir insan olmaya çalışıyorum.

 

Sevgili Doğan Cüceloğlu’nun şu sözü beni çok etkilemiştir: “ Mükemmel değil merhametli çocuklar yetiştirin. Karıncaları ezmeyen, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen, sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar.”  O ülkemize çok büyük katkılar sağlamıştır. Onun kitaplarını okuyan insanlar kendilerindeki yanlışları düzeltmeye başlamışlar; daha iyi anne, daha iyi baba, daha iyi öğretmen olma yolunda ilerlemeye başlamışlardır. O her şeyde sevgi dilini kullanan adam gibi adamdı. Onun için ben rahmetli hocamı çok seviyorum ve hayatımda etkilendiğim en değerli kimselerdendir. Doğan Hocanın kitaplarını okuyarak kendi içimdeki gücün farkına vardım ve sorumluluklarını yerine getiren, her şeye sevgi ile yaklaşan, insana insan olduğu için değer veren bir kimse olmaya çalışıyorum. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim

En Sevdiğiniz Kitap Hakkında Konuşun

 

En Sevdiğiniz Kitap Hakkında Konuşun


Kitap okumayı çok severim ve okuduğum kitaplar bana  her zaman yol göstermiştir. Kitap okumak insanın hayal dünyasını geliştirir ve kendimizi okuyarak daha iyi hissederiz ve daha iyi geliştiririz.

En sevdiğim kitap ise Zülfü Livaneli’nin yazdığı Son Adanın Çocukları adlı kitaptır. Kitabı okurken zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadım. Kitapta şunlar anlatılıyordu:

Son Adanın Çocukları ( Yazarı: Ömer Zülfü Livaneli)



Sevgili Öğretmenim, 

Son Adanın Çocukları adlı kitap  huzur ve mutlulukla bir araya gelmiş insanların yaşadığı, cennet gibi bir adada geçer. Bu adada toplam kırk aile yaşamaktadır. Toplam kırk aile yaşadığı için her ailenin ev numarası belirlenmiştir. Mesela bir komşudan bahsedilirken 7 numaralı komşu diye bahsedilir. Adada yaşayan insanlar sade bir yaşam sürmektedirler. Adada yaşayan insanlar birbirine karşı nazik davranan, kendilerini geliştirmiş, kibar kimselerdir. Kimsenin kimseye şiddet uygulamadığı çok güzel bir adadır burası. Paraya bile fazla ihtiyaç duyulmamaktadır burada.  Günlerden bir gün adaya  emekliye ayrılmış bir başkan gelir.  Başkanın gelmesi ile adadaki insanların huzuru kaçar.  Her gün yeni ve kötü gelişmeler yaşanır. Gelen başkan kötü niyetli, adanın doğal halini yok etmeye karar vermiş diktatör bir kimsedir. Emeklilik yıllarını bu adada geçirmek ister.



Adadaki olağanüstü düzen ve dostluk anlayışı,  başkanın gelişiyle birlikte bir anda değişiverir. Başkanın iki tane de torunu vardır yanında. Başkan ilk olarak yol buyunca insanlara gölge olan, onları güneşin aşırı sıcağından koruyan ağaçlara zarar vererek  başlar. Yani doğa katliamını  ilk ağaçları budayarak başlatır şiddet meyillisi bu art niyetli başkan. Bu durum ada halkı tarafından pek önemsenmez ve kimse de  bu duruma itiraz etmez. fakat sonrasında  başkanın isteği doğrultusunda yönetim kurulu oluşturulur. Başkan, ada halkını, adaya medeniyet getireceğim, burası daha iyi bir yer, daha modern bir yer olacak diye kandırmaya devam eder ve ada halkı da onun bu düşüncesinden etkilenir. Başkan ilk olarak adaya zarar veren şeyin martılar olduğunu söyler.  Oysa adanın asıl sahipleri, adanın asıl dostları orada yaşayan  martılardır. Ada onların yuvası, onların geçmişi, onların her şeyidir. Bu korkak ve acımasız başkan martılara düşman olur ve elinden gelen  her türlü kötülüğü yapmaya başlar. Kurul kararı ile martıların öldürülmesi kararı alınır. Böylelikle martıların el koyduğu adanın en güzel koylarına beş yıldızlı oteller yaptırılabilecektir. Bu duruma itiraz edenler olsa da başkanın gücü karşısında kimse bir şey yapamaz. Martılar yok edilmeye başlanır.


 Martıların katliamıyla artık adada hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Martıları yok etmesi için aday ilk olarak  tilkiler getirilmiştir. Tilkilerin gelmesi ile adanın doğal hali bozulur. Bu yöntemle martılar yok olur ama bu defa da adada  yılanlar çoğalmaya başlar. Adanın dengesi bozulmuştur bir kere.  Yılanlar ada halkına zarar vermeye başlar. Evlere girer, yatakların altından çıkar ve insanlar bir türlü rahat uyuyamaz.  Yılanlar ada halkına zarar verince bir uzmana danışılır. 


Uzman adanın her yerine direkler diktirerek leyleklerin adaya yerleşmesini sağlamak ister. Leyleklerin yılan sayısını azaltacağını düşünür. Fakat leylekler adaya uğramazlar. Uzman ada halkını dolandırarak kaçar. Ada halkı son bir çare olarak başkanın yönlendirmesiyle ormanı kontrollüce yakıp sorunlarından böylelikle kurtulmak isterler. Ama yangın tüm adayı küle çevirir, yakar, yıkar, yok eder.  Yangından geriye kıyıdaki tekne, bakkal ve en kıyıdaki iki ev kalır. Başkanın iki torununun dışında adada yaşayan iki çocuk vardır. Bunlardan biri romanı anlatan kişidir. diğeri ise bakkalın dilsiz oğludur. Anlatıcının ve ailesinin mücadelesi, bakkalın oğlunun martıları yaşatma savaşı anlatılır kitapta.  Tüm adayı yaktıktan sonra ada halkı tüm gerçeği görürü ve ama iş işten geçmiştir. 


Daha sonra başkan adadan gider ve adada kalan kimseler  birer fidan dikerek  kaybettikleri adalarını tekrardan bulurlar ve artık daha akıllı, daha bilinçli olurlar. Kitap bu şekilde sona erer. Kitabı okuduğumda çok etkilenmiştim. Kötü niyetli insanların nasıl bu kadar doğa düşmanı olduğuna bir kez daha şahit oldum. Kitaptan anladıklarım bunlardı . Doğa dostu Zülfü Livaneli yine güzel bir konuya değinmiş ve doğamıza sahip çıkmamızı gerektiğini anlatmış ve hepimizi güzel mesajlar vermiştir.  Dinlediğiniz için teşekkür ederim öğretmenim.

Okul, Arkadaş, Yalan Söylememek, Dürüstlük, Saygı Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Okul, Arkadaş, Yalan Söylememek, Dürüstlük, Saygı Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Bugün okulda matematik dersinden sınavımız vardı. Benim de yanımda arkadaşım Ahmet oturuyordu. Ahmet sınava çalıştın  mı Mete dedi. Ben de evet çok iyi çalıştım. Son bir haftadır zaten matematikle yatıp kalkıyorum dedim.  Gerçekten de çok iyi çalışmıştım. Anlamadığım konuları internetten izlemiştim ve çok iyi anlamıştım. O ise ben çok iyi çalışmadım Mete bana kopya verir misin dedi. Ben de bu hiç doğru ve dürüst bir davranış olmaz. Çünkü kendi alın terinle hak etmeyeceksin alacağın notu dedim.  Hayır ben bunu yapamam.

 

Sana kopya verirsem kendime, emeğime  saygısızlık ederim deyince Ahmet yazılı başlamadan yanımdan kalkıp benden daha çalışkan olan arkadaşım Seçil’in yanına oturdu. Seçil de hemen benim önümde oturuyordu. Öğretmen sınıfa girdi ve sınav başladı. Arkadaşım Ahmet sürekli Seçil’in kağıdına bakıyordu ama Seçil sınav sorularına o kadar çok kendini kaptırmıştı ki  Ahmet’in ondan kopya çektiğini  fark etmiyordu. bile. Ahmet ondan birçok şeyi kendi kağıdına geçirmişti bile. Yazılı sonuçları açıklandığında öğretmen Ahmet ve Seçil’in yanlış ve doğrularının bile aynı olduğunu anlamıştı. İkisini de tahtaya çıkardı ve kim, kimden baktı. Söylesin bakalım dedi. Ahmet boynunu yere eğdi ve utanarak ben Seçil’den baktım, onun bir suçu yok dedi.

 

Seçil ise öğretmenim ben baktığını fark etmedim, etsem izin vermezdim diye ağlamaya başladı. Öğretmen yalan söylemediğin için aferin Ahmet, dürüst davrandığın için de teşekkür ederim ama bir daha böyle şeyler yapma oğlum. Bu emek hırsızlığıdır, lütfen başkalarının emeğine saygılı ol, sen de çalış, sen de başarırsın diye onu kırmadan, onu incitmeden yerine geçirdi. Ahmet o günden sonra bir daha kopya çekmedi ve her zaman derslerine daha çok çalışan, bir insan oldu.