Barış, Huzur, Mutluluk Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Barış, Huzur, Mutluluk Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Ayşe Nur sabah kalktığında annesinin sesi ile uyanmıştı. Annesi ve babası arasında tartışma yaşanıyordu. Ayşe Nur koşarak ikisinin de yanına vardı ve ne oluyor, anne, ne oluyor babacığım, çok korkuyorum dedi. Annesi yok kızım bir şey baban ile tartışıyorduk sadece diyerek olayı geçiştirdi. Ayşe Nur anne ben artık evde huzur istiyorum, mutluluk istiyorum. Lütfen her gün tartışmayı bırakın ve barışın artık dedi. 


Annesi ve babası ise onun  aralarındaki tartışmadan  bu kadar etkileneceğini akıllarına getirmemişlerdi ve çok pişman olmuşlardı. Anne ve babası hemen Ayşe Nur'a  hemen sarıldı ve bir daha seni üzmeyeceğiz yavrum dediler. Aralarındaki tartışmanın  nedeni ise siyasetmiş. Anne babaya sen şu partiye oyunu vermeyeceksin, baba ise sende  şu partiye oyunu vermeyeceksin diye birbirlerinin siyasi görüşlerine müdahale ediyorlardı. Annesi ve babası siyaset yüzünden evin huzurunu bozduklarını anladılar ve her ikisi de bu konuda birbirlerine karışmayacaklarını söylediler ve bir daha evde siyasi konular yüzünden tartışma yaşanmadı ve Ayşe Nur da boş yere korkup üzülmedi.


 Evde barış, huzur ve mutluluk daim oldu. Ayşe Nur ise dünyada da savaşın olmaması için dua etti. Keşke dünyamızda da savaşlar bitse ve her çocuk benim gibi ailesi ile evinde huzur ve mutluluk içinde yaşayabilse diye  her zaman dualarında diğer çocuklara da yer vermeye devam etti.

Yalnızlık, Futbol, İstanbul, Şampiyonluk Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Yalnızlık, Futbol, İstanbul, Şampiyonluk Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Mustafa Erdem sabah kalktığında canı çok sıkkındı. Kardeşi Kemal ağabeyciğim neden canın sıkkın ben mi bir şey yaptım diye sorduğunda Mustafa Erdem hayır sen falan bir şey yapmadın. Canım çok sıkılıyor futbol kursundan hiç arkadaşım yok kendimi çok yalnız hissediyorum dedi. Kemal ise üzülme ağabey daha yeni başladın kursa zaman içinde arkadaşların olur dedi ve Mustafa Erdem de kardeşine sarılarak teşekkür ederim canım kardeşim, moral verdiğin için dedi. Daha sonra her ikisi de hazırlanıp futbol kursuna gittiler.

 

Kursa gittiklerinde Ferhat Hoca öğrencileri sıraya dizmiş ve gruplara ayırmıştı. Mustafa Erdem ve kardeşi Kemal bu defa aynı gurupta oynayacaklardı. İki kardeş bu duruma çok mutlu olmuşlardı. Ayrıca bugün kursa Yunus Emre adında yeni bir çocuk da katılmıştı. Yunus Emre Mustafa’yı çok sevmiş ve onun yanından ayrılmıyordu. Mustafa Erdem buna çok sevinmiş ve artık yalnız olmadığını anlamıştı. Daha sonra gruplar arası maç başladı ve kardeşlerin takımı kazandı. Bu arada Ferhat Hoca çocuklar bugün arkadaşınız Mustafa Erdem’in doğum günü onun için pasta keseceğiz deyince Mustafa Erdem’in gözleri parladı ve hemen hocası Ferhat’a sarıldı ve teşekkür etti. Daha sonra pastalar kesildi ve içecekler de ikram edildi. Ferhat Hoca çocuklar size bir de sürprizim var dedi. Haftaya İstanbul’da Fenerbahçe ve Galatasaray’ın maçı olacak hepinizi de oraya ben götüreceğim. yıl boyunca çok güzel oynadınız, bu sizin hakkınız dedi.

 

 Çocuklar sevinçten birbirlerine sarıldılar. Mustafa inşallah şampiyon Fenerbahçe olur dedi. Yunus Emre ben Galatasaraylıyım Mustafa ama dedi. Mustafa olsun ne olacak ki biz iyi arkadaş olduk, farklı takımları tutsak da çok iyi arkadaş olabiliriz ve dedi ve sarılarak oynamaya devam ettiler. Daha sonra Mustafa Erdem, kardeşi Kemal ve Yunus çok iyi arkadaş hatta dost oldular.

Sevdiğiniz Bir Türkünün Oluşum Hikayesini Anlatıp Seçtiğiniz Türküyü Sınıfta Okuyunuz

 

Sevdiğiniz Bir Türkünün Oluşum Hikayesini Anlatıp Seçtiğiniz Türküyü Sınıfta Okuyunuz

Ülkemizin başkenti olan Ankara’nın meşhur bir elması vardır. Bu elmaya misket adı verilir. Küçücük bir elmadır bu elma türü. Ganizade ailesinin Huriye adında şirin mi şirin güzel mi güzel bir kızı vardır. Huriye evlerinin bahçesinde olan elma ağacına çıkar ve aşık olduğu, canından çok sevdiği Osman Efe’yi bekler orada. Osman Efe de  Ankara’nın sayılı efelerinden biridir. Yakışıklı, genç, geniş omuzlu,  yiğit bir delikanlıdır.  Osman Efe Huriyelerin evinin önünden geçtiği zaman Huriye hemen elma ağacına çıkıyor ve Osman Efe de onu görüyor. İkisinin de yüreğinde  heyecan, aşk  duygusu başlıyor. Osman Efe Huriye’ye Misket diye hitap ediyor.

 

O yörenin  bir de meşhur ağası vardır. Adı Kır Ağa’dır. Kır Ağa  günlerden bir gün Huriye’yi su doldururken görüyor ve Huriye’yi çok beğeniyor. Kır Ağa, Huriye’ye görücü gönderiyor. Huriye’nin babası ise Kır Ağa zengin diye buna mutlu oluyor ve Annesi, Huriye’nin ağzını arıyor, fakat Huriye ”Ölsem DE  Kır Ağa’ya varmam” diyor. Huriye, akşamı zor ediyor ve olanları bir an önce sevdiğine anlatmak istiyor. Bahçeye çıkıp, Osman Efe’nin yolunu gözlemeye başlıyor. Uzaktan atını görünce, tırmanıp çıkıyor elma ağacına. Başına gelenleri anlatıyor sevdiğine,  Osman Efe’sine. Osman Efe bunları duyunca çılgına dönüyor ve  Kır Ağa’ya haber gönderiyor , ”Kendini sever, sayarım. Yiğit kişi bellerim. Yolumdan çekilsin. Sonu iyi olmaz” diyor.. Haberi Osman Efe’den Kır Ağa’ya götürenler, bire bin katarak anlatıyorlar Kır Ağa’ya . Şunu diyorlar:  ”Osman diyor ki, Kır Ağa kim oluyor da benim yavuklumu alacak. Leşini sararım”  falan diyerek yalan yanlış abartmalarla dolduruyorlar Kır Ağa’yı.

 

Kır Ağa, ”Demek dünkü çocuk bize meydan okuyor. Kendine güveniyorsa karşıma çıksın” diye Osman Efe’ye haber gönderiyor.  Tabii haberi götürenler Osman Efe’ye de olayı  abartarak anlatıyorlar. Osman Efe Kır Ağa’ya, Kır Ağa Osman Efe’ye  öfkeleniyor ve kinleniyorlar. Sonunda  kıran kırana kavga ediyorlar ve kazanan Huriye’yi alsın diyorlar. Belirlenen gün ve yerde karşılaşıyorlar. Bıçaklar çekiliyor. Huriye ise durumu merakla bekliyor. Çıkmış elma ağacı üstüne, olanları gözlüyor. Bir yandan da Osman Efe için dua ediyor. Osman Efe ise Kır Ağa karşısında aslanlar gibi dövüşüyor. Kır Ağa birden duruyor. ”Benimle böylesine boy ölçüşen yiğide, ben kıyamam. Koç olacak kuzuya bıçak çekemem. Vur bıçağını bağrıma. Misket senin olsun” diyor. Osman Efe önce şaşırıyor, sonra oda bıçağını yere atıyor ve koşup ellerine sarılıyor Kır Ağa’nın ve her ikisi barışıyorlar. 


 Huriye olayları ağaçtan izliyor ve ne olduğunu tam anlayamıyor. Derken kalabalık yaklaşır, önde Kır Ağa, arkasında kalabalık.  Huriye’nin  gözleri Osman Efe’yi arıyor ama Osman Efe görünmüyor o sırada Huriye’nin gözüne.  Daha sonra ağaçta  Huriye’nin aniden başı dönüyor, gözleri kararıyor, tepe üstü ağaçtan aşağı düşerek cansız bir şekilde yere yığılıyor. Çok geçmeden kalabalık elma ağacına ulaşınca, bir feryattır kopuyor. Osman Efe, sığmıyor oralara. Kadınlar kızlar perişan. Misket kızın yani Huriye’nin hikayesi dilden dile dolaşıp türkü oluyor.

 

Güvercin Uçuverdi (Misket) Türküsünün Sözleri ise şunlardır:

Güvercin uçuverdi
Kanadın açıverdi
Elin oğlu değil mi
Sevdi de kaçıverdi

A benim aslan yarim
Duvara yaslan yarim
Duvar cefa götürmez
Sineme yaslan yarim

Güvercinim uyur mu
Çağırsam uyanır mı
Yar orada ben burda
Buna can dayanır mı

A benim hacı yarim
Başımın tacı yarim
Eller bana acımaz
Sen bari acı yarim

Caminin müezzini yok
İçinin düzeni yok
Çok memleketler gezdim
Misget’ten güzeli yok

Daracık daracık sokaklar
Misget şeker topaklar
Pul pul olsun dökülsün
Seni öpen dudaklar

Caminin ezan vakti
İçinin düzen vakti
Ben Misget’i yitirdim
Sonbahar gazel vakti

Gökte yıldız sayılmaz
Çiğ yumurta soyulmaz
Üçer avrat almayan
Hiç erkekten sayılmaz

 

 

İçinde Ateş, Kamp, Kurt, Dağ Kelimeleri Geçen Kısa Bir Hikaye

 

İçinde Ateş,  Kamp, Kurt, Dağ Kelimeleri Geçen Kısa Bir Hikaye


Okulların bitmesine çok az bir süre kalmıştı. Yazılılarımız bitmiş, yazılı sonuçlarımız açıklanmış ve rahat bir nefes almıştım. Tüm derslerim gayet de güzeldi çok şükür. İyi bir çalışmanın sonucunda notlarım da iyiydi. Artık yaz tatiline girecektik. Tatile girmeden önce öğretmenimiz bizim için kamp düzenlediğini söyledi ve bulunduğumuz şehir olan İstanbul’da bir ormanda kamp yapacaktık. Herkes hazırlandı ve üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdi ve yolculuk vakti geldi. Seyahat otobüsümüz de  gelmişti. Sıra ile otobüse bindik ve kamp alanına vardık. Öğretmenimiz ile çadırı kurduk ve hava kararmak üzereydi hemen ateşi de yaktık.


 Bu arada  etler de mangalda  diğer öğretmenler tarafından pişiriliyordu. Hava serin ve mis gibiydi. Açlıktan karnımız guruldamaya başlamıştı. Gün boyunca top oynamış,  ip atlamıştık. Getirdiğimiz çekirdek, cip ve içecekleri bir güzel mideye indirmiştik ama bunlar bizi tatmin etmemişti. Çünkü yemek istiyorduk artık ve o da oldu. Öğretmenlerimiz köftelerin, tavukların ve sucukların piştiğini söyledi. Hep birlikte yere evden getirdiğimiz küçük halıları serdik ve sofrayı bir güzel kurduk. Yemeklerimizi yemeye başladık ki yakınlardan  bir kurt sesi geldi. Kurt uluyordu ve hepimiz çok korkmuştuk. Öğretmenimiz korktunuz mu çocuklar dedi. Hepimiz evet diyerek bağırdık. 


Öğretmen gülmeye başladı ve kurt sesini sınıfımızın en yaramazı olan Şamil'in çıkardığını söyledi. Şamil bir ağacın arkasından çıktı ve hepimiz kahkaha attık. Daha sonra yemekler yendi, içecekler içildi ve sonra yürüyüşe çıktık. Öğretmenimiz dağlık kesimlere fazla gitmememiz gerektiğini ve gruptan ayrılmamamız gerektiğini söyledi ve biz de öyle yaptık. Bir gün çadırda kaldık ve sabah olunca  da otobüsümüzle evlerimize bırakıldık. Harika bir kamp olmuştu. Hem eğlenmiş, hem korkmuştuk ama hepsine değmişti. İyi ki arkadaşlarımla, öğretmenlerimle güzel bir gün geçirmiştim. Bu anımızı hayatım boyunca unutmayacaktım.

Kâmil Gibi Evsizlerin Toplum Tarafından Dışlanmaması İçin Çözüm Önerileriniz Nelerdir Çözüm Önerilerinizin Yer Aldığı Yardımlaşma Temalı Metin

 

Kâmil  Gibi Evsizlerin Toplum Tarafından Dışlanmaması İçin Çözüm Önerileriniz Nelerdir, Çözüm Önerilerinizin Yer Aldığı Yardımlaşma Temalı Metin

 

Kâmil gibi evsizlerin toplum tarafından dışlanmaması için insanların ilk olarak ön yargılarından kurtulması gerekir. Çocuklara küçük yaşta ön yargılı olmamaları gerektiği aileleri tarafından söylenmeli, öğretilmelidir. Evsiz insanlar için her insan üzerine düşen sorumlulukları yapmalı, onlar için ev yapılmalı, evlerine yiyecek yemekler alınmalı, sağlıkları yerindeyse onlara kendi yapabilecekleri işler verilmeli ve o işinin karşılığı olarak da devlet tarafından aylık para ödenmelidir. Evsizlerin toplum tarafından dışlanmaması için onlara karşı şefkatli ve merhametli davranmalıyız.

 

Kendimizi onların yerine koymalı ve empati kurmalıyız. Çünkü hiç birimizin başına ne zazaman , ne geleceğini bilemeyiz. Bundan dolayı kimseyi incitmemeli, kimseyi yargılmamalıyız. Toplum olarak yardımlaşma ve dayanışma içinde hareket etmeliyiz. Dünya kötülük yapanların yüzünden değil, hiçbir şey yapmayıp seyredenlerin yüzünden tehlikeli bir yerdir.” der AlberEınstein. İyi olmak için illa kötülük yapmamak gerekmiyor aynı zamanda kötülüğe karşı harekete de geçmek gerekiyor ve kötü insanlara fırsat verilmemesi gerekiyor. Yani haksızlık karşısında susmamalıyız. Nerede yardıma muhtaç varsa orada olmalıyız ve insani davranışlarımızı sergilemeliyiz. Paylaşma, biz duygusu içinde olmalıyız.Hiç bir şey yapmayıp seyredersek biz de  kötü insan sayılırız ve bu da insanlığa yakışmaz. Onun için toplum olarak  bir içinde olmalıyız. Bunun için de atalarımız baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz demiştir.

 

Yani baş başa vererek zorlukları birlikte aşmalıyız, kimsesizlerin kimsesi olmalıyız ve onlara umut olmalıyız, kaybettikleri inançlarını, yaşam sevinçlerini tekrar getirmeye çalışmalıyız. Yardıma muhtaç olan her insanın yarasına merhem olmalıyız, yaralarını açarak onları daha beter üzmemeliyiz. Ellerinden tutup” Geldim işte dostum yüzün gülsün be yaraların ağır varsın olsun be halimizi bir tek Allah bilsin be ben varım yanında yalnız değilsin.”  şarkısının  bize hissettirdiği duyguları kimsesizlere de hissettirmeliyiz. İşte o zaman insan oluruz, o zaman duyarlı bir vatandaş oluruz ve Allah katında da değerli bir kul oluruz. Size muhtaç olanların yarasına merhem olmanız umudu ile…

Kelebek Adlı Şiiri Hikaye Ya Da Fabl Türünde Kendi Duygu ve Düşüncelerinizi De Katarak Yeniden Yazınız.

 

Kelebek Adlı Şiiri Hikaye Ya Da Fabl Türünde Kendi Duygu ve Düşüncelerinizi De Katarak Yeniden Yazınız.

Kelebek adlı şiir şu şekildedir:

KELEBEK

Yel estikçe uçuşan
Yapraklara benziyor.
Durmadan, yorulmadan
Daldan dala geziyor.

Kanatları ipektir,
Bozulur dokununca.
Sanki canlı çiçektir
Açar bahar olunca.

Üstündeki renkleri
Seyretmeğe doyamam.
Yapamaz böylesini
Benim diyen her ressam.

Ben onu çok severim,
Koşup tutmak isterim.
Fakat kaçar yaramaz,
Uçmadan yaşayamaz.

Kelebek şiiri ile ilgili yazdığım hikaye şu şekildedir:

 

Onların Da Canı Var

Ceren bugün arkadaşları bahçelerine geleceği için, onlarla oyun oynayacaktı ve mutlu olacaktı. Hemen gidip bahçeyi düzenledi ve oyun oynamaya hazır hale getirdi. O sırada küçük bir kelebek yes estikçe uçuyor, yapraklara konuyor, durmadan geziyordu. Ceren kelebeğe bakınca ne kadar da güzel bir kelebek dedi ve onun peşine takılıp kelebeği kovamalaya başladı ama sadece kovalamak. Başka bir şey yapmak istemiyordu. Çünkü onun da canı vardı , onu yakalayıp ona zarar vermemek istiyordu. Bu sırada arkadaşları Ali, Mehmet ve Ahmet de bahçeye geldiler ve dört arkadaş oyun oynamaya  başladılar. O sırada kelebek yine göründü ve çocuklar hayretle kelebeğe baktılar ve ne kadar güzel bir kelebek, rengarenk, hiçbir insan bunu bu şekilde yapamaz. Ona bu rengi Allah  verdi deyip tebessüm ettiler. Kanatları ipek gibi dedi Ahmet. Sakın dokunmayın , dokunursak onu incitiriz, bozarız   renklerini dedi Ali. Hayranlıkla kelebeği seyretmeye devam ettiler ve kendi oyunlarına bir türlü başlayamadılar. Daha sonra oyun oynamaya  başladı çocuklar. Topraktan kelebek yaptılar, çocuk yaptılar, araba yaptılar vb. O sırada Minik Kelebek onların yanına yaklaştı ve  Mehmet kelebeği yakaladı ve hemen oradaki cam kavanozunun içinekoydu. Bunu gören Ceren hemen sinirlendi ve onu bırak lütfen Mehmet, lütfen ddiye ağlamaya başaldı. Mehmet neden ki ne güzel işte bir kelebeğimiz oldu , onu eve götürürüz, her gün sırasıyla birimizin evind ekalır dedi.  Ceren ise bu yaptığın çok yanlış, onun da bir canı var, onu da bekleyen annesi, kardeşi, babası var. Bıtak onu diye bağırmaya başladı. Seni de böyle bir cam kavanoza kapatsalar, özgrülüğünden mahrum bıraksalar ve canını düşünmeseler üzülmezmiydin dedi.Mehmet yaptığı yanlışın farkına vardı ve kelebeği hemen oradan çıkarıp uçurdular. Kelebek uçarak oradan uzaklaştı ve çocuklar onu çok sevdiler. Saedece oynamak için arkasından koştular ve zaten o sıarada vakit geçmiş, akşam da olmuştu. Annelerinin sesleri ile evlerine dağıldılar.

 

 

Hayvanları ve Doğayı Seven İnsanların Kişilik Özellikleriyle İlgili Neler Söyleyebilirsiniz? Çevrenizden Örneklerle Açıklayınız.

 

Hayvanları ve Doğayı Seven İnsanların Kişilik Özellikleriyle İlgili Neler Söyleyebilirsiniz? Çevrenizden Örneklerle Açıklayınız.

 

Hayvanları ve doğayı seven insanların yüreğinde şefkat ve merhamet duygusunun, paylaşma duygusunun olduğunu söyleyebilirim. İnsan acı çekebiliyorsa canlıdır; başkasının acısını çekebiliyorsa insandır der Rus edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Tolstoy. Hayvanları ve doğayı seven insanların başka canlıların çektiği acıyı hissettiğini, yani empati kurma becerisine sahip olduğunu söyleyebilirim. Hayvanlara eziyet etmeyen, onları seven, onları koruyan bu kimseler şahsiyet sahibi, değerli kimselerdir.  Böyle kimseler bencil olmayan, ruhsuz olmayan, duyguları olan kimselerdir. Paylaşmayı bilen, yüreğinde sevgi taşıyan, Allah’ın yarattığı her şeye güzel bakmayı bilen estetik ruhlu, sanat ruhlu insanlardır.

 

Yine doğaya sevgi ile yaklaşan, doğayı kirletmeyen ve doğanın korunması için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapan insanların gerçek anlamda insan olma vasfına ulaştığını dile getirebilirim. Çevremde hayvanalar saygılı olan, sokak hayvanlarına her gün araba ile gelip mama dağıtan insanlar görüyorum. Bu insanlardan biri de bizim okulumuzda görev yapan Suna Öğretmendir. Suna Öğretmen her gün okulun kenarında onu bekleyen iki tane sokak kedisine mama vermekte, kaplarına su koymakta ve onlara olan bağlılığını, insanlığını bizlere net bir şekilde göstererek hepimiz örnek olmuş olan değerli bir öğretmendir. Doğaya saygılı olan bir tanıdığım bir diğer kişi ise yine bizim okulumuzda görev yağan Bülent Öğretmendir.

 

Aynı zamanda okulumuzun müdürü de olan bu öğretmenimiz okulun bahçesine çeşitli güller dikmiştir, çam ağaçları dikmiştir ve her yıl bunların bakımını sevgi ile yapmaya devam etmekte ve biz öğrencilerine de güzel bir örnek olmaktadır. Ben de bu iki değerli kişiyi kendime örnek aldım ve hayvanlara ve doğaya karşı daha duyarlı bir insan olmaya başladım. Mesela annem akşam yemeği yapınca bir kap da dışarıdaki  sokak köpekleri için, kediler için yemek  koyuyoruz. Kaplara koyduğumuz yemekleri sabah kalktığımızda yenmiş olduğunu görmek bizi çok mutlu ediyor ve bize daha insan olduğumuz duygusunu hissettiriyor.

Misafirperverlik İle İlgili Hikaye

 

Misafirperverlik İle İlgili Hikaye


Okula gideceğimiz sırada annem bugün her zamankinden daha erken kalkmış, sabah namazından sonra uyumamıştı. Sabah uyandığımızda çayımız demlenmiş, sıcak böreklerin kokusu odama doğru koyuyordu. Fırında ise baklava kızarıyordu. Anneme hayırdır neden bugün erken kalktın dediğimde ise bugün misafirlerimiz var kızım. dedi. Kim gelecek diye sorduğumda ise mahallenin küçük çocuklarını  anneleri ile akşam yemeğine davet ettiğini söyledi. Annem çocukları çok mutlu etmeyi severdi ve en çok da çocukların iyi ağırlanması gerekir derdi hep. Gelecek olan küçükler altı yaşındaki küçük kardeşim Leyla’nın arkadaşları, komşu çocukları ve anneleriydi. Şimdiden hazırlıklar başlamıştı. Ben daha sonra okula gittim. Derslerim bittikten sonra eve geldim ve hemen anneme yardım ettim.

 

Her yer pırıl pırıl olmuş, mis gibi kokuyordu. Babam gelecek çocuklar için küçük birer hediye almış, annem ise anneleri için güzel hediyeler almıştır. Gelen misafirin büyüğü küçüğü olmaz her birine de aynı şekilde değer verilmelidir dedi babam. Çok mutlu olmuştum. Hemen annemin kalan işlerine yardım ettim ve akşam oldu. Akşam evimize on tane minik,  kızlı erkekli çocuklar ve anneleri gelmişti. Biz annemle sofrayı kurduk ve gelen anneler de bize yardım etti. Masada her şey vardı. Annem çocuklar için patates kızartmış, köy tavuğu pişirmiş, pilav yamış, sarma yapmış, mantı yapmış, poaçalari, kekler, cipler, çeşitli içecekler vb daha  birçok şey.

 

Hemen çocukları ve anneleri masaya  davet ettik ve kocaman bir aile olduk. Yedik, içtik, eğlendik ve harika bir akşam oldu. Daha sonra  çocuk misafirlerimize hediyeleri verildi. O kadar heyecanlandılar ki çok mutlu olmuşlardı. Annem de annelerine hediyelerini verdi ve gelen misafirlerimizi en iyi şekilde ağırladık. Misafirlerimiz çok mutlu olmuşlar, anneme hayır dualar etmişlerdi. Babam da anneme emekleri için teşekkür etmiş  ve her zamankinden farklı bir misafirlik olmuştu. Çünkü çocuklarla bir akşam geçirilmiş, onların riyakârsızca hareketlerine hem gülmüş hem de  çok samimi bulmuştuk. Muhteşem bir akşam yemeği, muhteşem anılardı.  Annemin bu harika misafirperverliğine ise hayran kalmamak elde değildi. Ne güzeldi eve misafir gelmesi ve özellikle de çocuklara değer vermek onları mutlu etmek.

Verilen Sözü Tutmamak İle İlgili Sözler

 

Verilen Sözü Tutmamak İle İlgili Sözler

Verilen sözü tutmamak söz veren kişinin ciddiye alınmamasına neden olur ve bir daha o kişiye güven duyulmaz. Söz veriyorsak verdiğimiz sözü mutlaka yerine getirmeliyiz. Getiremiyorsak da kimseye söz vermemeliyiz.


Verilen sözü tutmamak ile ilgili özlü sözler şunlardır:

“Din kardeşinle münakaşa yapma. Ona söz verip de, sözünden dönme.” (Hadis-i Şerif).

“Dünyanın en mert erkekleri az söz verir, ancak verdiği sözü mutlaka yerine getirir. “(J. J. Rousseau)

“Ani kararlar alıp onları yerine getirmeyenler, sıradan olan ve sözünde durmayanlar; ahmaklar ve yalancılardır.” (Konfucyus).


“Ve bilesin üstüne aşkı giydirdiğim bu yüreğe ben söz verdim. Hiçbir harfi, sensiz bir cümleye kurban etmedim.” (Hz. Mevlana).

“Sözleri tutmanın en iyi yolu, hiç söz vermemektir.” (Oscar Wilde)

“Umutlarımıza göre vaat eder, endişelerimize göre sözlerimizi tutarız.” (L. Rochefaucauld)

“Verdiğiniz sözü yerine getirin; çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” ( İsra Suresi 34. Ayet)

“İyi bir aydın, inanmadığı sözleri söylemez, başaramayacağı işe girişmez, yapamayacağı iş için kimseye söz vermez Sadece yerine getirebileceği şeyler için söz verir. “ (V. Mahavira)

“Yapabileceğin kadar söz ver, sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap.”(Aldous Huxley).

“Çocuklara söz verdiğinizde kesinlikle sözünüzde durunuz. “(Hz. Ali (r.a)

“En anlamlı yemin söz vermektir, en büyük intikam affetmektir, en adi söz hiç sevmedim demek; ve en güzel cevap gülüp geçmektir.” (Victor Hugo)

“Bugünün sözünü tutuyorsan, yarın da tutacaksın demektir.” (Geoffrey Fenton)

“Söz vermek, borçlanmak demektir. “(Hadisi Şerif)


“O müminler, güvenilir ve verdikleri sözü yerine getirirler.” (Müminun Suresi 8. Ayet).

“Bir metre iş yapmayı, bir kilometre söz vermeye değişmem.” (James Howell)

“İnsan bir ağaca benzer, kökü, ahdinde durmaktır.” (Hz. Mevlana)

“Büyüklerin söz verişleri, yürüyüp duran bir definedir; ehil olmayanların söz verişleri ise akıp giden bir zahmettir, bir eziyettir. “(Hz. Mevlana)

“Sözleri tutmanın en iyi yolu, hiç söz vermemektir.” (Oscar Wilde)

Verdiğimiz Sözü Tutmazsak İle İlgili Kompozisyon

 

Verdiğimiz Sözü Tutmazsak İle İlgili Kompozisyon


Güvenilir insanlar verilen sözü tutan insanlardır. Doğru ve dürüst insanlar toplum tarafından her zaman takdir edilir ve elle gösterilir. Böyle kimseler her gittiği yerde saygı ile karşılanır. Çünkü yalancı değildirler, dolandırıcı değildirler. Sözlerine sadık olan kimselerdir. Verdiğimiz sözü tutmadığımız zaman insanların güvenini boşa çıkarmış oluruz ve bir daha insanlar bize güvenmeyebilir. 


Ya da o güveni kazanmak için burnumzun çok sürtmesi gerekir. Güven kolay kazanılacak bir şey değildir ama en ufak bir hatada çabuk kaybedilir. Verdiğimiz sözü tutmadığımız zaman karşı tarafta hayal kırıklığından başka bir anlam ifade etmeyiz. Arkadaşlarımız, eşimiz, dostumuz ve komşularımız bizim sözümüze itibar etmezler ve bizi fazla önemsemezler. Özel günlerde bir araya gelecekleri zaman bizi yanlarına almazlar ve davet dahi etmezler.


 Böylece yalnızlığa mahkum kalırız. Yalnız olmanın soncu olarak da asosyal bir yaşam, sıkıcı bir yaşam bizi bekler. Bunların olmaması için, kendi kişiliğimizi korumak için, kendi şahsiyetimize saygılı olmak için verilen sözleri tutmalıyız, emanete hıyanet etmemeliyiz ve insan olmalıyız. Verilen sözü tutmanın önemi ile ilgili şu sözü de unutmamalıyız:

“Verilen sözü tutmamak, mertliğe yakışmaz.  der. Fancis Bacon.