Vefalı Olmak İle İlgili Kompozisyon

 

Vefalı Olmak İle İlgili Kompozisyon

 

Vefa, yaşanmışlıklara saygı duymak ve birçok şey paylaştığın insanları hatırlamak demektir. Geçmişini ve eski arkadaşlıklarını çok çabuk unutan kişiler ise ''vefasız'' olarak nitelendirilir. Vefalı olmak, yapılan iyilikleri unutmamak, yaşanılan anılara saygılı olmak ve eski günleri anarak sevdiklerimizi, yakınlarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı aramaktır. Vefalı insan bir başka güzeldir benim gözümde. Çünkü böyle insanların ruhu temizdir, kalbi paktır ve kendini bilen, yüreğinde merhamet duygusu olan kimselerdir. Vefalı insan işi bitince iletişimi kesmeyen, sadece çıkarlarını değil insani değerleri de önemseyen kimsedir. Bunun için hayatımız boyunca vefalı olmalıyız ve yapılan iyiliklere karşı aynı şekilde biz  iyilik yapmalıyız.

 

 Bize yardımı dokunsun dokunmasın, bizi bir gülümsemesi ile mutlu eden, bize değer veren herkesi sevmeliyiz, aramalıyız ve araya soğukluk girmemesini sağlamalıyız. Kimi insanlar vardır ki kendilerine emek etmiş en yakınlarına bile en büyük vefasızlığı yaparlar. Maddi durumu iyi olunca, yokluktan çıkınca kendilerine iyilik edenleri çabuk unuturrlar ve o kimseleri bir daha aramazlar. O kimseler r-zor duruma düştüğünde nasılsın bile demezler ve umrunda bile olmazlar. Çünkü böyle kimseler paranın kölesi olmuş, kibrin kölesi olmuştur.

 

İşte böyle insanlardan  vefa bekleyip hayal kırıklığına uğramamak gerekir. Vefalı olmak ile ilgili ne güzel  söylemiştir şu sözü demiştir Mevlana: “Vefa nedir, bilir misin? Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır. Vefalı insanların karşınıza çıkması dileği ile vefa ile kalın.

 

Gençler Yaşlılara Bir Şey Öğretilebilir Mi Konulu Konuşma

 

Gençler Yaşlılara Bir Şey Öğretilebilir Mi Konulu Konuşma


Yaşlılar gençlerden daha deneyimli olan, daha bilgili olan kimselerdir. Elbette her yaşlı çok bilgilidir, çok kültürlüdür diyemeyiz ama genel olarak baktığımızda yaşlıların daha olgun, daha bilge insanlar olduğunu söyleyebiliriz.

Sevgili öğretmenim,


Gençler yaşlılara elbette bir şeyler öğretebilir. Çünkü bilim ve teknoloji o kadar hızlı ilerlemektedir ki yaşlılar buna uyum sağlamakta zorluk çekmektedir. Onun için gençler de onlara ellerinden geldiği kadar destek olmaktadır. Örneğin; Yeni çıkan telefonları  anlamayan yaşlılara gençler yardım eder, telefondan doğalgazını, elektriğini yatırmayan yaşlılara gençler yardım ederek onların teknolojiyi daha iyi öğrenmesini sağlar. Ayrıca bazı gençler kimi yaşlılardan daha olgun ve daha kültürlü olabilir. Çünkü her yaşlı kendini geliştirmiş değildir. Oysa gençler sürekli kendilerini geliştirirler ve yeni bir şeyler öğrenirler. Öğrendiklerini de büyüklerine anlatarak onların da bilgili olmasına katkı sağlarlar. Gençlerle yaşlılar sohbet ederek gündemden konuşurlar. Dünyadaki gelişmelerden konuşurlar ve böylece genç ve yaşlı arasında bilgi alışverişi olur.  Genç insanlar yaşlı insanlara okuma yazma, satranç, kitap okuma alışkanlığı, yeni bir hobi edinme alışkanlığını öğretebilir. Böylece hem yaşlı insan içine kapanmaz ve dünya ile iletişimine devam eder, hem de manevi doyuma ulaşarak kendi mutlu ve dolu hisseder.


Örneğin genç doktor, genç öğretmen, genç mühendis, genç hakim ya da avukat yaşlılara birçok şey öğretebilir ve onların kendilerini geliştirmesine fayda sağlayabilir.  Yaşlı bir insan çocuğundan bile çok şey öğrenebilir. Bunun için gençler yaşlılara elbette pek çok şey öğretebilir diyerek konuşmama burada son veriyorum.

Hayatınızda En Çok Etkilendiğiniz Kişi Kimdir? Neden?

 

Hayatınızda En Çok Etkilendiğiniz Kişi Kimdir Neden Konulu Konuşma

 

Hayatımda en çok etkilendiğim, mesleğine saygı duyduğum ve çok sevdiğim kişi kişisel gelişim uzmanı, psikolog doktor, akademisyen  olan rahmetli Doğan Cüceloğlu’dur. Doğan Cüceloğlu yaptığı çalışmalar ile, çocuklara verdiği değer ile, çocuklar ile, öğretmenler ile, yetişkinler ile ilgili yazdığı kitaplar ile benim hayatıma ışık tutmuştur. O çok kaliteli ve çok iyi bir insandır. Yazdığı eserlerde insanın önce kendisini sevmesi gerektiğini, önce kendisine değer vermesi gerektiğini söylemiştir.

 Sevgili Öğretmenim,

İçinde çocuk sevgisi olan, çocukların dilinden anlayan harika bir insandı. Ülkemize, ülkemizin insanlarına yazdığı eserler ile yol göstermiş ve bizlerin daha iyi insan olması için çabalamıştır. Yazdığı eserlerde iyi insan olmamızı istemiştir.  Kıymetli hocamız Doğan Cüceloğlu kişisel gelişim kitapları ve televizyon programı ile tanındı. 1990'lardan itibaren Türk insanının duygu, düşünce ve davranışlarını bilimsel psikoloji kavramları ile inceleyen Türkçe kitaplar yayımladı. 1992'de yayımlanan İçimizdeki Çocuk   adlı kitabı, onun en popüler kitaplarındandır. 1996'da Türkiye’ye dönerek üniversite öğrencilerine, öğretmenlere, ana-babalara ve iş adamlarına yönelik seminerler, konferanslar ve atölye çalışmaları yapmıştır. O bize miras olarak çok büyük şeyler bırakmıştır. Ben onun kitaplarını okuyarak daha iyi insanın olmaya çalışıyorum. Somurtkan olmuyorum mesela. Kendini geliştiren, yardıma muhtaç olan insanlara yardım eden, mütevazi insanların değerini bilen bir insan olmaya çalışıyorum.

 

Sevgili Doğan Cüceloğlu’nun şu sözü beni çok etkilemiştir: “ Mükemmel değil merhametli çocuklar yetiştirin. Karıncaları ezmeyen, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen, sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar.”  O ülkemize çok büyük katkılar sağlamıştır. Onun kitaplarını okuyan insanlar kendilerindeki yanlışları düzeltmeye başlamışlar; daha iyi anne, daha iyi baba, daha iyi öğretmen olma yolunda ilerlemeye başlamışlardır. O her şeyde sevgi dilini kullanan adam gibi adamdı. Onun için ben rahmetli hocamı çok seviyorum ve hayatımda etkilendiğim en değerli kimselerdendir. Doğan Hocanın kitaplarını okuyarak kendi içimdeki gücün farkına vardım ve sorumluluklarını yerine getiren, her şeye sevgi ile yaklaşan, insana insan olduğu için değer veren bir kimse olmaya çalışıyorum. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim

En Sevdiğiniz Kitap Hakkında Konuşun

 

En Sevdiğiniz Kitap Hakkında Konuşun


Kitap okumayı çok severim ve okuduğum kitaplar bana  her zaman yol göstermiştir. Kitap okumak insanın hayal dünyasını geliştirir ve kendimizi okuyarak daha iyi hissederiz ve daha iyi geliştiririz.

En sevdiğim kitap ise Zülfü Livaneli’nin yazdığı Son Adanın Çocukları adlı kitaptır. Kitabı okurken zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadım. Kitapta şunlar anlatılıyordu:

Son Adanın Çocukları ( Yazarı: Ömer Zülfü Livaneli)



Sevgili Öğretmenim, 

Son Adanın Çocukları adlı kitap  huzur ve mutlulukla bir araya gelmiş insanların yaşadığı, cennet gibi bir adada geçer. Bu adada toplam kırk aile yaşamaktadır. Toplam kırk aile yaşadığı için her ailenin ev numarası belirlenmiştir. Mesela bir komşudan bahsedilirken 7 numaralı komşu diye bahsedilir. Adada yaşayan insanlar sade bir yaşam sürmektedirler. Adada yaşayan insanlar birbirine karşı nazik davranan, kendilerini geliştirmiş, kibar kimselerdir. Kimsenin kimseye şiddet uygulamadığı çok güzel bir adadır burası. Paraya bile fazla ihtiyaç duyulmamaktadır burada.  Günlerden bir gün adaya  emekliye ayrılmış bir başkan gelir.  Başkanın gelmesi ile adadaki insanların huzuru kaçar.  Her gün yeni ve kötü gelişmeler yaşanır. Gelen başkan kötü niyetli, adanın doğal halini yok etmeye karar vermiş diktatör bir kimsedir. Emeklilik yıllarını bu adada geçirmek ister.



Adadaki olağanüstü düzen ve dostluk anlayışı,  başkanın gelişiyle birlikte bir anda değişiverir. Başkanın iki tane de torunu vardır yanında. Başkan ilk olarak yol buyunca insanlara gölge olan, onları güneşin aşırı sıcağından koruyan ağaçlara zarar vererek  başlar. Yani doğa katliamını  ilk ağaçları budayarak başlatır şiddet meyillisi bu art niyetli başkan. Bu durum ada halkı tarafından pek önemsenmez ve kimse de  bu duruma itiraz etmez. fakat sonrasında  başkanın isteği doğrultusunda yönetim kurulu oluşturulur. Başkan, ada halkını, adaya medeniyet getireceğim, burası daha iyi bir yer, daha modern bir yer olacak diye kandırmaya devam eder ve ada halkı da onun bu düşüncesinden etkilenir. Başkan ilk olarak adaya zarar veren şeyin martılar olduğunu söyler.  Oysa adanın asıl sahipleri, adanın asıl dostları orada yaşayan  martılardır. Ada onların yuvası, onların geçmişi, onların her şeyidir. Bu korkak ve acımasız başkan martılara düşman olur ve elinden gelen  her türlü kötülüğü yapmaya başlar. Kurul kararı ile martıların öldürülmesi kararı alınır. Böylelikle martıların el koyduğu adanın en güzel koylarına beş yıldızlı oteller yaptırılabilecektir. Bu duruma itiraz edenler olsa da başkanın gücü karşısında kimse bir şey yapamaz. Martılar yok edilmeye başlanır.


 Martıların katliamıyla artık adada hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Martıları yok etmesi için aday ilk olarak  tilkiler getirilmiştir. Tilkilerin gelmesi ile adanın doğal hali bozulur. Bu yöntemle martılar yok olur ama bu defa da adada  yılanlar çoğalmaya başlar. Adanın dengesi bozulmuştur bir kere.  Yılanlar ada halkına zarar vermeye başlar. Evlere girer, yatakların altından çıkar ve insanlar bir türlü rahat uyuyamaz.  Yılanlar ada halkına zarar verince bir uzmana danışılır. 


Uzman adanın her yerine direkler diktirerek leyleklerin adaya yerleşmesini sağlamak ister. Leyleklerin yılan sayısını azaltacağını düşünür. Fakat leylekler adaya uğramazlar. Uzman ada halkını dolandırarak kaçar. Ada halkı son bir çare olarak başkanın yönlendirmesiyle ormanı kontrollüce yakıp sorunlarından böylelikle kurtulmak isterler. Ama yangın tüm adayı küle çevirir, yakar, yıkar, yok eder.  Yangından geriye kıyıdaki tekne, bakkal ve en kıyıdaki iki ev kalır. Başkanın iki torununun dışında adada yaşayan iki çocuk vardır. Bunlardan biri romanı anlatan kişidir. diğeri ise bakkalın dilsiz oğludur. Anlatıcının ve ailesinin mücadelesi, bakkalın oğlunun martıları yaşatma savaşı anlatılır kitapta.  Tüm adayı yaktıktan sonra ada halkı tüm gerçeği görürü ve ama iş işten geçmiştir. 


Daha sonra başkan adadan gider ve adada kalan kimseler  birer fidan dikerek  kaybettikleri adalarını tekrardan bulurlar ve artık daha akıllı, daha bilinçli olurlar. Kitap bu şekilde sona erer. Kitabı okuduğumda çok etkilenmiştim. Kötü niyetli insanların nasıl bu kadar doğa düşmanı olduğuna bir kez daha şahit oldum. Kitaptan anladıklarım bunlardı . Doğa dostu Zülfü Livaneli yine güzel bir konuya değinmiş ve doğamıza sahip çıkmamızı gerektiğini anlatmış ve hepimizi güzel mesajlar vermiştir.  Dinlediğiniz için teşekkür ederim öğretmenim.

Okul, Arkadaş, Yalan Söylememek, Dürüstlük, Saygı Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Okul, Arkadaş, Yalan Söylememek, Dürüstlük, Saygı Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Bugün okulda matematik dersinden sınavımız vardı. Benim de yanımda arkadaşım Ahmet oturuyordu. Ahmet sınava çalıştın  mı Mete dedi. Ben de evet çok iyi çalıştım. Son bir haftadır zaten matematikle yatıp kalkıyorum dedim.  Gerçekten de çok iyi çalışmıştım. Anlamadığım konuları internetten izlemiştim ve çok iyi anlamıştım. O ise ben çok iyi çalışmadım Mete bana kopya verir misin dedi. Ben de bu hiç doğru ve dürüst bir davranış olmaz. Çünkü kendi alın terinle hak etmeyeceksin alacağın notu dedim.  Hayır ben bunu yapamam.

 

Sana kopya verirsem kendime, emeğime  saygısızlık ederim deyince Ahmet yazılı başlamadan yanımdan kalkıp benden daha çalışkan olan arkadaşım Seçil’in yanına oturdu. Seçil de hemen benim önümde oturuyordu. Öğretmen sınıfa girdi ve sınav başladı. Arkadaşım Ahmet sürekli Seçil’in kağıdına bakıyordu ama Seçil sınav sorularına o kadar çok kendini kaptırmıştı ki  Ahmet’in ondan kopya çektiğini  fark etmiyordu. bile. Ahmet ondan birçok şeyi kendi kağıdına geçirmişti bile. Yazılı sonuçları açıklandığında öğretmen Ahmet ve Seçil’in yanlış ve doğrularının bile aynı olduğunu anlamıştı. İkisini de tahtaya çıkardı ve kim, kimden baktı. Söylesin bakalım dedi. Ahmet boynunu yere eğdi ve utanarak ben Seçil’den baktım, onun bir suçu yok dedi.

 

Seçil ise öğretmenim ben baktığını fark etmedim, etsem izin vermezdim diye ağlamaya başladı. Öğretmen yalan söylemediğin için aferin Ahmet, dürüst davrandığın için de teşekkür ederim ama bir daha böyle şeyler yapma oğlum. Bu emek hırsızlığıdır, lütfen başkalarının emeğine saygılı ol, sen de çalış, sen de başarırsın diye onu kırmadan, onu incitmeden yerine geçirdi. Ahmet o günden sonra bir daha kopya çekmedi ve her zaman derslerine daha çok çalışan, bir insan oldu.

Kelebek, Piknik, Esin, Erkan, Yakan Top, Mayıs Ayı, Gül, Lale Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Kelebek, Piknik, Esin, Erkan, Yakan Top, Mayıs Ayı, Gül, Lale Kelimeleri İle İlgili Hikaye


İlkbahar mevsiminin gelmesi ile  Malatya'da da havalar ısınmaya başlamış ve içeride durmaktan boğulan çocuklar olarak kendimizi hemen dışarıya, güneşin o muhteşem sıcaklığına bırakmıştık. Kozasından yeni çıkan tırtıllar kelebek olmaya hazırlanıyor, kelebek olanlar ise oradan oraya uçuyordu. Rengarenk kelebekler bahar mevsiminin habercisiydi. Mart, Nisan ayı geçmiş ve artık Mayıs ayına girmiştik. Mayıs ayı bir başka güzel oluyordu. Ne aşırı sıcak, aşırı soğuk. Onun için bu ayı çok seviyordum. 


Annemden izin alarak arkadaşlarım Esin, Erkan, Tuğba ve Mert’i  çağırdım ve dışarıda yakan top oynamaya başladık. Yakan top oynamak çok zevkliydi. Kazanan grup bizim grup olmuştu, çok mutlu olmuştum. O gün hava çok sıcak olduğu için biz de yanmıştık ama değmişti. Dışarıda oynamaya doymuştuk o gün. Tam evlere dağılacağımız sırada arabası ile komşumuz Ali Amca yanımıza geldi ve her zamanki bize çikolata dağıttı. Ne iyi amcaydı Ali Amca. Çocukları çok seven, onları koruyan ve onlara değer veren biriydi. Onun için onu çok seviyorduk. 


Oyunumu bitince eve geldik ve annem yarın pikniğe gidiyoruz Nalan deyince çok mutlu oldum. Akşam erkenden yattık ve sabah kalkıp doğru piknik alanına vardık. Piknik yerinde mis gibi güller açmış, laleler açmış her yer çok hoş görünüyordu. Hemen piknik malzemelerini çıkardık ve mangal yaptık. Bugünüm de harika geçmişti. Mayıs ayı bir başka güzeldi her yer çiçeklerle donanmıştı. Pikniğimiz bitince oynamaya, kırlara koşmaya devam ettik. Çiçeklerin arasında kaybolduk.

Havuç, Sepet, Kardan Adam Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Havuç,  Sepet, Kardan Adam Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Sabah uyandığımda dışarıda kar yağmıştı. Kar yağdığını duyunca çok mutlu oldum. Memleketimiz Sivas'a her yıl yağardı ve biz çocukların bayram günü olurdu o gün. Biz akşam erken uyuduğumuz için valilik bugünün tatil olacağını söylemişti ve annem bana bugün tatil deyince çok mutlu oldum ve mutluluktan havalara uçtum. Hemen komşu çocukları Muhammed Hamza, Harun, Halit ve Eymen'i yanıma çağırarak onlarla kar topu oynama başladık. Arkadaşım Harun arkadaşlar o kadar kar yağmış hiç kardan adam yapmayacak mıyız deyince hepimiz heyecanlandık ve kardan adam yapmaya başladık.


 Herkes kendi önüne kar alıyor, karı yuvarlak şekle getiriyordu. İşbirliği ile kocaman bir kardan adam yaptık. Evden getirdiğim zeytini karda adamın gözleri yaptım. Havucu da burnu yaptık. Üzerimdeki bere ve şapkayı da kardan adama takınca harika bir şey ortaya çıktı. Daha sonra kar topu oynamaya devam ettik. Ellerimiz donmuştu. Soğuktan titreyene kadar, çoraplarımız ıslanana kadar oynadık ve  kara doyduk. Daha sonra evden getirdiğimiz sepetlerin içine küçük kar topları yaptık ve onları eve götürdük. 


Kar topları evde erimeye başlayınca annem her ıslanacak çıkar at şu kar toplarını dedi ve hemen kar toplarını dışarı fırlattım. Daha sonra derslerime çalıştım, ödevlerimi yaptım ve uykuya gittim. Harika bir gün geçirmenin mutluluğu ile de yatağıma uzandım ve uykuya daldım.

Atatürk’ün Zamanına Gitmek İster Miydiniz? Neden?

 

Atatürk’ün Zamanına Gitmek İster  Miydiniz? Neden?


Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin başına gelmiş en güzel liderdir. O ülkesini çok seven, vatansever bir devlet adamı, iyi bir öğretmen, iyi bir komutan, çalışkan bir insandır. Mustafa Kemal Atatürk'ün zamanına gitmek isterdim. Çünkü Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi başlattığı yıllarda onun yakınlarında alışan, gönüllü askerlerden biri olmak isterdim Onun zamanına gitmek isterdim çünkü onu canlı görmek, onun yaptığı devrimlere şahit olmak beni çok mutlu ederdi. Elbette zorluklara da katlanmak zorunda kalırdık ama yine de onun yaşadığı döneme gitmek isterdim.  Onunla karşılıklı kahve içmek, çay içmek, ülkenin gündemini tartışmak isterdim.


 İyi bir asker olduğumu, vatansever bir asker olduğumu ona ve milletime kanıtlamaya çalışırdım. Her alanda kendimi onun gibi geliştirirdim ve onun yaptıklarını örnek alırdım. Onun ses tonunu duymak isterdim, konuşmaları nasıl, neleri önemsiyor, nelere kafa yormuyor bilmek isterdim. Bunun için Atatürk’ün zamanına gitmek isterdim. Hiç kimsenin karşısında eğilmeyen, dik duruşlu, sarı saçlı mavi gözlü güzel adamın yanında olmak, ondan çok şey öğrenmek isterdim. Vatanımızın daha iyi bir haline gelmesi için onun dediklerini harfi harfine yerine getirirdim ve ben de onun gibi vatan sevdalısı bir delikanlı olurdum. 


Onun zamanına gitmek elbette can sıkıcı da olabilir. Savaş yılları, yokluk, yenilgiler vb bunlar insanı o zamana götürmek istemeyebilir. Bazı kişiler geçmişi geçmişte bırakmayı sevebilir. Buna da saygı duyuyorum ama ben o büyük liderin zamanında olmayı çok isterdim.

Çocuk, Özlem, Oyun Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Çocuk, Özlem, Oyun Kelimeleri İle İlgili Hikaye


 Kayseri’de hava bugün çok sıcaktı. Sabah uyandım, kahvaltımı yaptım ve işe doğru giderken sokakta oynayan çocukları gördüm. Çocukların elinde balon vardı ve birbirlerini balonlar ile yakalamaya çalışıyorlardı. Hepsi parkta oynuyorlardı. Park dışında oynayacakları güvenli bir alan yoktu. Koca koca şehir merkezlerinde çocuklar için oynama yerleri fazla değildi. O arada parkın oradaki  banka oturdum ve kendi çocukluğuma daldım. Biz küçükken ne güzel çocuklardık, rengarenk ruhlara sahiptik. Ne mutlu çocuklardık. 


Dışarı çıkardık akşama kadar toprakla, çamurla oynardık. Toprağı ıslatır onunla kendimize oyuncaklar yapardık. Üstümüz başımız kir içinde kalır, annemiz kirlendik diye hiçbir şey demezdi. Hatta bir gün komşu anneme sen nasıl  bu kadar fazla sabırlısın, üstünü başını mahvetmiş senin çocuk, neden sinirlenmiyorsun dediğinde annem kadına şu cevabı vermişti: Onlar bir daha çocuk olmayacak Şengül. Bırak kirlenen çamaşırlar olsun, onların yürekleri kirlenmesin, çocukluğunu istediği gibi  yaşasın demişti. Ah canım canım nasıl da severdi bizi. Şimdi dünyada yok ama bize çocukluğumuzu çok güzel yaşatan kişiydi annem. O sırada bir  çocuğun amca sesi ile kendime geldim. Efendim yavrum dedim. Amca  hadi kalk oturmaya mı geldin  sen de bizimle oynasana lütfen dedi.  Saçları kıvırcık gözleri zeytin karası olan bu ufaklığı kıramadım ve hemen yerimden kalktım. Ben de tamam deyip onları yakalamaya çalıştım ve güldürdüm. 


O sırada çocuğun babası ile göz göz geldik ve selamlaştık. Çocukluğumuza olan özlemim bugün parktaki çocukları görünce arttı  ve içimizdeki çocuk aslında hiç ölmemişti. Çünkü oyun oynamayarak yetişkin olduğumuzu zannediyorduk. Oysa oyun her yaşta insan ruhuna iyi gelen bir şeydi ama biz yetişkinler bunu unutmuştuk

Ağaç, Çocuklar, Park, Kaykay, Akşam Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Ağaç, Çocuklar, Park, Kaykay, Akşam  Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Sabah uyandığımızda annem sizi bugün mesire alanına götüreceğim. Kahvaltıyı da yemeği de orda yiyeceğiz dediğinde mutluluktan havalara uçmuştum. Kardeşim Kemal, ben, ablam Alin ile birlikte  anneme yardım ederek eşyalarımızı arabaya taşıdık. On beş dakika sonra mesire alanına varmıştık. Mesirenin her yerine yeni çamlar dikilmişti. Her ağaçlar ile kaplıydı ve güller ile kaplıydı. 


Mangal yapmak için yerler özel olarak yapılmıştı. Ben hemen parka koştum ve kardeşim Kemal ile kaykaydan kaymaya başladık. Çok eğlenceliydi. Daha sonra annem  termosta getirdiği çayları bardaklara doldurmuş ve hadi canlarım kahvaltınızı yapın sonra doyasıya eğlenirsiniz dedi. Hemen aç kurt gibi kahvaltımı yapmaya başladım. Kemal de çok acıkmıştı. Parkta birçok çocuklar vardı ve çoğu da annesi ile gelmişti. Çok mutluydum ama annemler bir şeyi unuttuğu için içte içe çok üzülüyordum ama onlara yalandan mutlu gibi davranıyordum Bugün 24 Aralıktı ve benim doğum günümdü.


 Ben bugün on yaşına girmiştim. Kimse doğum günümü hatırlamamıştı. Akşama kadar parkta oynadık ve daha sonra annem etler mangalda pişti haydi gelin diye seslendi. Ablam da salatayı yapmış, içecekleri dolduruyordu beş altı bardak fazla koymuştu sofraya . Ne oluyor demeye kalmadan arkamı bir döndüm arkadaşlarım elindeki pastası ile mumlar ile gelmiş, iyi doğdun Kerem diye bağırıyorlardı. Annem bu günü önceden planlamıştı. Hem duygulandım hem de  anneme haksızlık ettiğim için vicdanen rahatsız oldum ve her şeye rağmen çok mutlu oldum. Yemeği yedik ve daha sonra pastamı üfledim. 


Doğum günümü çok geçiyordu. Daha sonra arkadaşlarım ile parkta oyunlar oynadık, başka çocuklar bizimle oynamaya başladı. En çok da futbol oynadık ve çok yorulduk. Sonra hava iyice karardı ve hepimiz evimize gittik. Eve gidince anneme sarıldım ve teşekkür ettim. Bu arada gelen hediyeleri de sabah açacağım çünkü çok uykum var, mutluluktan ve oynamaktan çok yorulmuşum.