Bahçe, Kedi, Ağaç, Kenar, Pencere, Zavallı, Kış Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Bahçe, Kedi, Ağaç, Kenar, Pencere, Zavallı, Kış Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Yeni yıl görmüş ve yeni yılın ilk gününü yaşıyorduk. Bugün 1 Ocak 2024 yılıydı. Penceremden dışarıya baktığımda yeni yıl bana yeni güzellikler getirmişti. Dışarıda yağan lapa lapa kar  doğayı eşsiz bir güzelliğe bürümüştü.  Kış mevsimi ne en çok yakışan  da kardır. Bugün yeni yılın ilk günü olduğu için yapan bu karı kendime hediye olarak görüyordum. Kar o kadar güzel yağıyordu ki  evimin bahçesine çıkıp karın altında bekledim. Ağaçlar beyaza bürünmüştü beş dakika içinde. Çünkü karı özlemiştim. Daha sonra dışarı çıktım.. Bir saat bir yürümenin ardından eve geldim.


 Anne sobayı yakmış içerisi fırın gibi sıcak olmuştu. Sobanın üzerindeki kestane, soba fırınında pişen çörek kokuları evin her yerine dağılmıştı.  Çay da demlenmişti. Hemen bunları yemeye koyulduk. Daha sonra karın yağması durdu ve akşam oldu. Tam yatmaya gidecekken penceremin kenarından bir ses geldi. Miyav miyav diyen sesin kedi olduğunu anlamamam mümkün değil herhalde. Pencereyi açtığımda  küçücük bir kedi vardı orada. Zavallı kedi soğuktan üşümüş, açtı ve tir tir titriyordu. Sarı sarı tüyleri, kahverengi gözleri ile beni de içeri alın, ben de ısınayım der gibi masumca bakıyordu bana. Kediyi hemen kucağıma aldım ve soba yanan yere oturttum.


 Annem kediyi görünce çok üzüldü ve ona hemen ciğer hazırladı. Ciğerini güzelce yiyen yavru kedi sobanın kenarında uykuya daldı. Kim bilir annesi neredeydi, onu mu arıyordu. Bu kış gününde benim de sıcak bir yuvam olsaydı ne iyi olurdu diyor muydu acaba? Uyuyan kediyi rahatsız etmedik ve önüne de bir kap su koyduk. Daha sonra ona evimizin bodrumunda bir kulübe yaptık ve orada yaşamaya başladı.  Gün geçtikte gelişti, büyüdü ve kocama bir kedi oldu. Artık o bizim bahçemizin farelerin yakalayan güçlü bir kedi olmuştu. Adı da Minnoş olmuştu. Zehra'nın yani benim  güzel Minnoş'um...

İsraf, Buğday, Kıtlık, Nesil Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

İsraf, Buğday, Kıtlık, Nesil Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Bugün hava ço sıcaktı. Adana’nın sıcağı, hele hele Çukurova’nın sıcağı bir başka olur. Güneş’ten yanarsınız da kendinize zor gelirsiniz. Annem ve babam sabah  erkenden kalkıp pamuk tarlasına gitmişlerdi. Alın teri ile çalışan annem ve babam bizim içn ellerinden gelen her türlü fedakarlığı yapıyordu. Onların ne kadar çalışkan, ne kadar sorumlu kişiler olduğunu biliyordum  ve onları çok seviyordum. Ben de kalktım, kardeşimi de uyandırdım. Bugün hafta sonu olduğu için biraz geç kalktık.

 

Hemen çayı demledim, ekmek kızarttık, yumurta kaynattım, patates kızarttım ve güzelce kahvaltımızı yaptık. Daha sonra dışarı çıkıp arkadaşlarımla oynadık. Akşama doğru anca eve girdik. Annem ve babam tarladan dönmüştü. Annem yemek hazırlamış, babam ise kanepeye uzanmış, haberleri izliyorlardı. İkisi de çok yorgundu. Annem bana dönerek Elif kızım neden ekmekleri çöpe attın diye sitem etti.  Anne yiyemedik hepsini onun için çöpe attık dedim. Annem bana dönerek ama böyle olmaz benim güzel kızım. Dünyada açlık sorunu var, küresel ısınma her geçen gün daha da artıyor, ileride buğday dahi bulamayacağımız günler olabilir. Yeni nesli  daha zor şartlar bekliyor dedi. Lütfen bir daha yiyeceğiniz kadar  ekmek ile tost edin. Bunu bulmayan çocuklar var dedi.

 

Ben de tamam anneciğim dedim ve ona sarıldım. Ne kadar duyarlı, çevre dostu bir annem var diye sevindim. Bir daha evimizde hiçbir şeyi israf etmedim ve her zaman yiyeceğimiz kadar ekmekten tost yaptım. Bu sırada annem tarhana çorbasını kaselere koyuyordu ben de ona yardım ettim. Tavadaki etin kızaran kokusu ise beni daha çok acıktırmıştı. Hemen ailece sofraya oturduk ve harika bir hafta sonuydu.. Alın teri ile evine ekmek götüren annem ve babama ise bir kez daha bakıp yatağıma yöneldim.

Doğayı Niçin Sevmeli ve Korumalıyız Konulu Konuşma

 

Doğayı Niçin Sevmeli ve Korumalıyız Konulu Konuşma


İçinde yaşadığımız dünyada başka gidebileceğimiz bir gezegen , başka yaşayacağımız bir gezegen yoktur. Onun için bize armağan olarak verilmiş olan doğayı korumak ve onu sevmek gerekir. Çünkü biz insanlar ne alıyorsak topraktan alıyoruz, doğanın eşsiz hazinesinden faydalanıyoruz. Bunun için doğaya saygılı olmak gerekir. Doğaya en büyük zararı biz veriyoruz ama doğayı bu çıkmazdan kurtarmanın  yolu da yine biz insanlara düşüyor. Bundan dolayı bilinçli doğa severler olmalıyız ve bilinçli insanlar yetiştirmeliyiz.


Sevgili Öğretmenim, Değerli Dinleyiciler,

Sanayi Devrimi ile birlikte  Çevre Kirliliği  kavramı gözle görülür bir şekilde artmıştır. İnsanların yoğun olarak yaşadığı büyük  ve gelişmiş şehirlerde  çevre kirliliği de artmıştır. Hava, toprak, su kimyasallarla zehirlenmeye başlamış ve doğamız da bundan büyük zarar görmüştür.. Bu sorunlara çözüm bulmak için de çevre kirliliğini, başta azaltıcı daha sonra da önleyici girişimler hız kazanmaya başlamıştır. Peki, çevreyi başta biz insanlar ve diğer canlılar için korumak zorundaysak, o zaman kimden korumak zorundayız. Cevap basit, maalesef yine biz “İnsanlardan”. Çünkü doğayı kötü hale getiren biz insanlarız. Onu yeniden yapılandırmak, yeniden temiz ve berrak haline dönüştürmek de  yine bize düşer. Bunun için doğa dostu adımlar atmalıyız. Havayı, suyu, toprağı kirletmemeliyiz. Tüketim çılgını olmamalıyız, enerji kaynaklarını bilinçli kullanmamalıyız ve doğamıza sahip çıkmalıyız. Doğanın ekolojik dengesini bozmaya çalışmamalıyız. Yoksa doğanın afeti bizim sonumuzu getirir.

 

Sevgili Öğretmenim,

Kızılderililerin doğa ile ilgili çok güzel bir sözü vardır. Bu söz doğayı neden sevmemiz gerektiğini biz çok iyi anlatır: “Doğa bizim için değildir, o bizim bir parçamızdır. Onlar senin dünyasal ailenin parçalarıdır.   Yani doğa bizden biridir. O bizim ailemizdir, o bizim her şeyimizdir. Bunun için doğayı korumalı, doğanın doğal akışına müdahale etmemeliyiz. Doğanın kaynakları tükendiği zaman bizim de sonumuz gelir. Bunun için doğa ile dost olmalı, onunla iyi geçinmeliyiz.

Tatil, Kitap, İyilik, Yemek Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Tatil, Kitap, İyilik, Yemek Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Yarıyıl tatili yaklaştığı için çok seviniyordum. Yazılılar bitmiş ve güzel bir dönem  geçmişti. Artık yeme, içme, eğlenme, dinlenme ve bol bol kitap okuma zamanıydı. Birinci dönem çok çalışmıştım ve karnem de çok iyi gelmişti. Tatilde dinleneceğimi bildiğim için durmadan çalışmıştım. Şimdi de güzel bir yarıyıl tatilini hak etmiştim. Biz Bursa’da yaşadığımız için bu tatilde Uludağ’a kayak yapmaya gidecektik. Kayak alanına yakın olduğumuz için de çok şanslıydık.

 

Annem akşamdan kıyafetlerimizi hazırladı ve ailece Uludağ’a vardık. Orası  buz gibiydi. Hemen kayak yapmaya başladık. Yukarıdan aşağıya hızla iniyordum ve kaymak müthiş eğlenceli oluyordu. Annemin dışında herkes güzel kaymıştı. Annem arada bir pat diye düşüyor ve hepimizi kahkahaya boğuyordu.  Öğle arası kaymaya mola verdik ve otelin yemek bölümüne geçtik ve orada güzel bir yemek yedik. Daha sonra dışarı çıktık ve tekrar kaymaya başladık. Uludağ’a yeni gelen insanlar da vardı ve kaymaya başlamıştı. Acemi oldukları çok belli oluyordu. Benim yaşlarımda olan bir kız çocuğu da vardı. on iki yaşında olan. O kaymaya çalışıyordu, yeni öğreniyordu ama sürekli düşüyordu.

 

 O küçük kıza babam yardım etti ve onun da kaymasını sağladı. Ayrıca ona nasıl kayacağını da öğretti. Babam küçük kıza iyilik ettiği için annem de çok mutlu olduk. Daha sonra kaldığımız yerden eğlenceye devam ettik. Akşam eve vardığımızda ise Momo adlı kitabı okumaya başladım ve uykum geldiği esnada kitaba ara verip mis gibi uykuya daldım.

Kar, Soba, Çocuk, Kestane, Eldiven Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Kar, Soba, Çocuk, Kestane, Eldiven Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Okuldan çıkmış eve doğru arkadaşlarımla birlikte yürüyorduk. Bir anda lapa lapa kar yağmaya başladı ve on beş dakika içinde her yer bembeyaz olmuştu. Hemen koşarak evlere dağıldık ve evden eldivenlerimizi alıp dışarı çıktık. Sivas kış mevsiminde bir başka güzel oluyordu. Kar yağdıkça yağıyor biz de seviniyorduk. Hemen arkadaşlarımla birlikte eldivenlerimizi takıp kar topu oynamaya başladık. Mahallenin diğer çocukları da dışarı çıkmış ve kar topu oynamaya başlamıştı.

 

Kar yumuşacıktı ve  çok güzeldi. Onu elime aldım ve kocaman bir kar topu alarak Ayşe’ye fırlattım. Ayşe’de bana kendi kar topunu fırlattı ve böylece kar topu savaşı başladı.  Mert, Buğlem, Mine, Ayşe ve ben Ramazan oynamaya başladık. Akşama kadar doya doya eğlendik. Üşüdüğümüzü anlamaya başlayınca evlere dağıldık. Eve girdiğimde her yerim ıslanmıştı. Ayak parmak uçlarım donuyordu. Annem hemen yeni kıyafetler getirdi ve onları giydim. Daha sonra sobanın yanına oturdum ve ısınmaya başladım. Bu arada annem sobanın fırınına balık koymuştu. Pişen balığı alıp hemen arkasına kestaneleri fırına attı. Kışın balık ve roka da harika giderdi. Yemeğimizi yedik ve daha sonra annemin sobada kaynattığı ıhlamur çayını içtik.

 

Kestaneler de pişmişti. Annem de siyah  çay demlemişti. Kestane ve çay harika gidiyordu. Kestaneleri yerken okulların tatil haberini duymak ayrı bir keyif vermişti. Anlaşılan yarın sabah yine kara doyacaktık ve akşama kadar kar topu oynayacak, kardan adama yapacak ve kızaklarda kayacaktık. İyi ki yağmıştı kar , iyi ki biz çocukları mutlu etmişti. Şimdi uykum geldi ve uykuya gidiyorum…

Bunun Adı Findel Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Bunun Adı  Findel Kitabında Geçen Özlü Sözler


Araştırmada incelenen kitap, beşinci sınıfın en gözü pek, kabına sığmayan öğrencilerinden  Nick'in araştırdığı bir ödevden etkilenerek kalem sözcüğü yerine findel sözcüğünü bulması ve çetin ceviz dil bilgisi öğretmeniyle bu sözcük üzerine aralarında geçen masum oyunu konu edinir.


Bunun Adı Findel Kitabında Geçen Özlü Sözler şunlardır.

“İnsan güneşin doğuşunu izleyebilir, ama o süreci yavaşlatma, durdurma ya da geriye alma olanağına sahip değildir.”

“İyi olan sözcük kazansın.”

“İnsan yeni bir sözcük kaptığında, onu durmadan yineler."


“Berrak düşünce yetisi, anadilimize egemen olmayı gerektirir.”

“Her öğrencinin yazım ve dilbilgisi kurallarını iyi bilmesi, geniş bir sözcük dağarcığına sahip olması şarttır. Berrak düşünce yetisi, anadilimize egemen olmayı gerektirir. “

“Geçerliliğini yitiren o kadar çok şey var ki. Ama bunca yıl sonra bile, sözcükler hala önemini koruyor. Herkesin hala sözcüklere gereksinimi var. Düşünmek, yazmak, düş kurmak, umut ve dualarımızı dillendirmek için sözcükleri kullanıyoruz. İşte ben bunun için seviyorum sözlükleri. “Zamanlama önemliydi, ama işin asıl zor tarafı doğru soruyu sormaktı .”


“Ve senin hayatta yapacağın çok önemli şeyler var. Bundan kesinlikle eminim; birkaç gün zorlandın diye içine kapanmamalısın.”

Kül yutmaz diye anılan bir öğretmenle uğraşmaya kalkışmayacaksın.

“Kurallar değişebilir elbette, ama gerçekten gerekliyse.”

“Yaşa anne, bütün anneler yaşasın !”

“Bütün iyi öykülere kötü bir karakter gerekir öyle değil mi?”


"Dünyadaki bütün dilbilgisi ve edebiyat öğretmenlerinin hepsi de öğrencilere sözlük kullandırmaya bayılırlar."

“Kim diyor köpek ,köpek demektir diye.”

“Zamanlama önemliydi, ama işin asıl zor tarafı doğru soruyu sormaktı.”

Atatürk’ün Türk Dili İçin Söylediği Sözler

 

Atatürk’ün Türk Dili İçin Söylediği Sözler


Dil; bir milletin kimliğidir. Ana diline sahip çıkmak özüne sahip çıkmak, kendi değerini ön planda tutmak demektir. Dil aynı zamanda kültürün de belirleyici unsurlarından biridir. Ana diline sahip çıkmak, onun yabancı dillerin etkisi altında bırakmamak gerekir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk dili ile ilgili söylediği sözler şunlardır:


“Türk milletinin dili Türkçedir. Türk Dili dünyada en güzel, en zengin ve kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sevip onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk Dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sonsuz felaketler içinde ahlakını, göreneklerini, anılarını, çıkarlarını kısacası; bugün kendisini millet yapan her niteliğinin, dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk Dili, Türk ulusunun yüreğidir, beynidir.”

“Amacımız, Türk Dili’nin öz zenginliğini ortaya çıkarmak, onu dünya dilleri arasında, değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir.”

“Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.”

“Türk demek, dil demektir. Millet olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. “Türk milletindenim.” diyen kişi, her şeyden önce kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir kişi, Türk kültürüne ve milletine bağlılığını öne sürerse buna inanmak doğru olmaz.”

“Türk Dili'nin özleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için bütün yayın araçlarından yararlanmalıyız. Her aydın, hangi konuda olursa olsun, yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise uyumlu, güzel bir duruma getirmeliyiz.”


“Türk Dili zengin, geniş bir dildir. Bütün kavramları anlatma yeteneği vardır. Yalnız, onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek gereklidir. Öyle istiyorum ki Türk Dili bilimsel yöntemlerle kurallarını ortaya koysun. Bütün dallarda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği, güzel, uyumlu dilimizi kullansınlar.”

“Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, alakalı olmasını isteriz.”

“Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin milli ve zengin olması, milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin.”

“Bir ulusun dili, bütün bilim kavramlarını oluşturacak şekilde gelişmemişse, o ulusun bilim ve kültür alanında bir varlık göstermesi beklenemez.”

“Türk milleti, geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, anneannelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyoruz. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”

“Öyle istiyorum ki , Türk dili bilim yöntemleriyle kurallarının ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar.”

"Türk" demek "dil" demektir. Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim; diyen insan, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.” 

Türk milleti, geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, anneannelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyoruz. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir."


“Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin dili ve milli benliği bütün hayatında hakim ve esas kalacaktır.”

“Zengin sözlüğümüzün toplandığı gün, milli varlığımız en kuvvetli bir dal kazanacaktır. Bizim milliyetçiliğimizin esası dil birliğinin korunmasıyla mümkün olacaktır.”

“Zengin sözlüğümüzün toplandığı gün, milli varlığımız en kuvvetli bir dal kazanacaktır. Bizim milliyetçiliğimizin esası dil birliğinin korunmasıyla mümkün olacaktır.”

“Türk demek, dil demektir. Millet olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. “Türk milletindenim.” diyen kişi, her şeyden önce kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir kişi, Türk kültürüne ve milletine bağlılığını öne sürerse buna inanmak doğru olmaz.”

“Nitekim biz Türklük dâvasını böyle bir müsbet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.”

“ Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

“Türk Dili zengin, geniş bir dildir. Bütün kavramları anlatma yeteneği vardır. Yalnız, onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek gereklidir. Öyle istiyorum ki Türk Dili bilimsel yöntemlerle kurallarını ortaya koysun. Bütün dallarda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği, güzel, uyumlu dilimizi kullansınlar.”

“Gaye, bugünkü ve yarınki Türk’ün medeniyetini kucaklayacak en güzel ve en ahenkli Türkçedir.”

“Ülkesini yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

En Çok Hürriyet Nerede İse En Çok Eğitim De Oradadır Sözü İle İlgili Konuşma

 

En Çok Hürriyet Nerede İse En Çok Eğitim De Oradadır Sözü İle İlgili Konuşma

 

Bilim ve fen  özgür ortamda gelişme sağlar. Özgürlüğün olmadığı yerde insanlar kendilerini kapana kısılmış gibi hissederler. Çünkü özgürlüğün olmadığı toplumlarda yeni düşüncelere, yeni eserlere izin verilmez. Yeni bir fikir ortaya atan insanlar en ağır cezalara mahkum edilir. Bu da toplum içinde yeni bir şeyler yapmak isteyen diğer kişileri korkutur. Çünkü özgürlük yoktur. Oysa en çok hürriyet nerede ise en çok eğitim de oradadır. Eğitimin kaliteli olması için, geleceğin bilim insanlarının ortaya çıkması için her insanın özgür olmaya önem vermesi gerekir.

 

 

Sevgili Öğretmenim,

Kimse kimsenin düşüncelerine gem vurmamalı, herkes herkesin düşüncelerine saygılı olmalıdır. Toplumlar özgürlüklerinin elinden gitmemesi için her türlü mücadeleyi yapmalıdır. “Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve  çöküş vardır.” der Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Çünkü hürriyet yoksa yeni fikirler  henüz ortaya çıkmadan, filizlenmeden ölmüştür, toplum gerilemeye başlamış ve cahil insan sayısı da artmaya başlamıştır. Böyle bir yer karanlık bir yerdir ve burada ilim, bilim gelişmez. Böylece o toplumları yıkmak çok kolay olur.

 

Oysa hürriyetin olduğu yerde eğitim gelişir, yeni düşünceler hayata geçirilir ve insanlık büyük buluşlara imza atar. Bunun için özgürlüğün kıymeti bilinmelidir. Özgürlüğün elden gitmemesi için akıl ve bilimi kendimize rehber  edinmeliyiz. Özgür bilim varsa özgür düşünceler olacak bu da bilim ve teknolojinin daha çok gelişmesini sağlayacaktır. İnsanlık olumlu yönde ilerlemeye devam edecektir. Anlatacaklarım bunlardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Akbabaya Taş Atan Onmaz Atasözü İle İlgili Konuşma

 

Akbabaya Taş Atan Onmaz Atasözü İle İlgili Konuşma

 

Yaşlı kimselere kötü davranan, yaptıklarının cezasını muhakkak görür. Yaşlı insanlar hayatın son demlerini yaşamakta olan, deneyimleri ile biz gençlere yol gösteren bilge kişilerdir.

 

Sevgili Öğretmenim, değerli sınıf arkadaşlarım,

Yaşlılara kötü davranan bir kimseyi insan olarak görmüyorum. Güzel ahlaklı olan, yüreğinde sevgi ve merhamet duygusu taşıyan kişi kendinden daha güçsüz olan, hele hele bir de kendinden yaşça büyük olan  yaşlı büyüklerimize saygısızlık etmemelidir. Kötü niyetli kimseler yaşlı insanlarımıza  eziyet ediyorsa tüm bu olanları gören bir Allah olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü Yüce Allah zalimlik yapanlara karşı sessiz kalmaz ve yaşlı kimselerin ahı kötü kimselerden çok feci bir şekilde çıkabilir. Onun için yaşlı insanlara değil eziyet etmek ses tonumuzu azıcık yükseltmek bile terbiyesizliktir. Çünkü Yüce Allah güzel ahlaklı olanları, büyüklerine saygılı olanları sever ve onların işi rast getirir. Alma mazlumun ahını, çıka aheste aheste  der bir atasözümüz.

 

Masum olan, savunmasız olan yaşlılarımıza eziyet eden muhakkak belasını bulur ve aklı başına geldiğinde de iş işten geçmiş olur. Para için yaşlı annesini, babasını döven ve onların kolunu bacağını kıran, vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar oluşmasına neden olan, hırsızlık için girdiği yaşlı insanlara eziyet ede kimseler hem bu dünyada hem de öte dünyada  mutlu olamaz ve kendileri de mutlaka ve mutlaka belasını bulur. Unutmayın ki "Ne yaparsın kendine, edersin kendi kendi kendine." sözünü unutmamak gerekir.


İşte bunun için yaşlı kimselere karşı sevgi beslemeliyiz. Onların gücü yetmediği işlerde onlara yardımcı olmalıyız ve gençliğin gücünü de kullanarak onların rahat etmesini, mutlu olmasını sağlamalıyız. Sevmeliyiz onları, kırmamalıyız kalplerini. Yaşlılar; yaşı ilerledikçe çocuk gibi olmaktadırlar. Anlamalıyız, dinlemeliyiz ve sevgiyle sarılmalıyız  o bilge ve aydın kimselere. Ancak böyle daha iyi bir genç, örnek bir insan ve ahlaklı insan olabiliriz. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

“Ev Sevgiyle Döşenmiş Bir Yerdir. Evde Sevgi Olmadan Yorgan, Yastık Neye Yarar.” Sözü İle Kompozisyon

 

“Ev Sevgiyle Döşenmiş  Bir  Yerdir. Evde Sevgi Olmadan Yorgan, Yastık Neye Yarar.” Sözü İle Kompozisyon


Bir evi ev yapan şey içindeki eşyaları değildir. İçindeki kaliteli beyaz eşyalar, kaliteli mobilyalar, çatal bıçak takımı evi ev yapmaz. Evin ev olmasını sağlayan en değerli hazine ev içindeki aile bireylerinin birbirine karşı gösterdiği ilgi, hissettirdiği sevgi ve duyduğu saygıdır. Ev sevgiyle döşenmiş bir yerdir, evde sevgi olmadan yorgan, yastık ne işe yarar der Mevlana. Evin içinde sıcak bir aile yuvası olmalıdır, sadakat olmalıdır, koşulsuz sevgi olmalıdır. Orada yetişen çocuklar sevgiyi iliklerine kadar hissetmeli, ileride sevgiyi tanımadığı kişilerde bulmaya çalışmamalıdır. 


Burada anne ve babalara büyük görevler düşer. Onlar örnek insan olursa, kibar insan olursa, ahlaklı insan olursa çocuklar da onlardan olumlu yönde  etkilenir ve aile içinde mutluluk daim olur . Okuldan çıkan çocuk evine bir an önce ulaşmak için can atar. Çünkü o evde samimiyet vardır, doğallık vardır, tebessüm vardır, şefkat vardır. En kaliteli yataklarda da yatsanız, en pahalı yemekleri de yeseniz o evde huzur roksa yediğiniz size zehir gibi gelir. Onun için evde huzuru sağlamak gerekir. Bunun için de insanlar şiddete değil sevgiye yakın olmalıdır. 


Sevgi dili kullanılmalıdır evde. Aile, hayatın yorgunluğunda sığınılan limandır." der. George Bernard Shaw. Bu sığınılan limanı da kendimize zehir etmemeliyiz. Birlik, beraberlik ve dayanışma içinde, dört duvar arasında mutlu çocuklar olmalıyız, mutlu anne ve babalar olmalıyız. Yeter ki ağzımızdan çıkan sözlere dikkat edelim, olur olmaz şeyler için birbirimizi kırmayalım, ön yargıları yıkalım ve bağırarak değil konuşarak iletişim kurmayı deneyelim. Böyle olduğu zaman ev sevgi sıcaklığında olur, evin bireyleri de daha iyi insan olma yolunda ilerler.