Fedakarlık Konulu Konuşma

 

Fedakarlık Konulu Konuşma


Fedakar olmak insan olmanın gereğidir. Yeri geldiği zaman kendi çıkarlarından vazgeçip ailesinin çıkarlarını, eşinin ve dostunun çıkarlarını, milletinin çıkarlarını gözetmektir. Fedakar insanlar bencil insanlar değildir.

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlar

Fedakarlık yüce gönüllü insanların göstereceği erdemli davranışlar, örnek hareketlerdir. Fedakar insanlar kalbi iyi olan, yüreğinde merhamet duygusu olan kimselerdir. Fedakar insan empati kurma becerisini kazanmış, biz duygusu bilincine ulaşmış, samimiyetten yana olan, cömert insanlardır aynı zamanda. Sevdiğimiz her şeyin değerini bilmek ve bunun için çok çalışmak, kendimizden, enerjimizden, zamanımızdan ödün vermektir fedakarlık.

 

Fedakar insanlar bir şeyi içlerinden geldiği için yaparlar. Onlara herhangi bir dayatma yoktur. Yaptığı iyiliği fazla dillendirmeyen, alçakgönüllü kimselerdir. Çevreye karşı duyarlı, yüreği sevgi dolu insanlardır.  Gururunu kıran ya da kalbini gerçekten inciten birini bile kendisine yaptıkları için affedebilecek kadar bağışlayıcı olabilirler. Sevdiği insanları olduğu gibi kabul eden, onlara karşı hoşgörülü olan ve onlara karşı her durumda destek olan insan gibi insanlardır fedakar insanlar.

 

Değer verdikleri, sevdiği insanların başarılarına onlar kadar mutlu olabilenlerdir. Kendilerini yeri geldiği zaman ikinci plana atmasını bilen, tanıdık tanımadık herkese yardımcı olmaya çalışan kimselerdir, yaptıklarını insanların gözüne sokmadan yapan kimselerdir. Böyle oldukları için de  kendileri gizli bir hazine, değerli bir mücevherdir bana göre. Asil kimselerdir. Gösterişi, şatafatı sevmeyen, doğallığı sevenlerdir. Fedakarlık ile ilgili şu söz çok düşündürücüdür: İnsanın kendi felaketine tahammül edebilmesi büyük hünerse, başkalarının felaketini paylaşabilmesi daha büyük hünerdir. Joseph Joubert

 

Fedakar insanların dünyaya farklı bir bakış açıları oldukları için ilişkilerinde aynı özeni karşılarından da görmek istemek dışında herhangi bir beklentileri yoktur fakat herkesi kendileri gibi düşündükleri için bunu hak etmeyen insanlara karşı bile özveri ile yaklaştıklarından çoğunlukla üzülen taraf olurlar. Aşırı fedakar oldukları zaman kimi durumda kurban rolünde olurlar ve kendilerini değersiz hissedebilirler. İşte bunun için böyle fedakar insanları üzmemek ve onların değerini bilmek ve onları el üstünde tutmak gerekir. Fedakarlık insanlar arasındaki sevgi bağını ve saygıyı artırır, insanlar mutlu ve dayanışma içinde olurlar, toplumsal dayanışma güçlenir. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Bir Vatandaş Olarak Neden Çalışmamız Gerekir Konulu Konuşma

 

Bir Vatandaş Olarak Neden Çalışmamız Gerekir Konulu Konuşma


İnsan sadece yiyip içen, barınan, uyuyan bir varlıktan ibaret değildir. O canlıların en şereflisi olarak yaratılmıştır. Çünkü ona diğer canlılardan farklı olarak akıl verilmiştir. Bu aklını kullanan insan da sorgulayan, sorgularken öğrenen, öğrendikçe çalışmaya devam eden ve evreni tanımaya çalışandır. Çalışmak kişiyi yüceltir, çalışmak kişinin kendi benliğini bulmasını sağlar, çalışmak kişiyi mutlu eder ve zihin sürekli meşgul olur, sıkılmaya vakit kalmaz. Bizler de bir vatandaş olarak çalışmalıyız ve çalışarak hayatın anlamını bulmaya çalışmalıyız.


Sevgili öğretmen,

Çalışmak dünyanın en  güzel hissidir. Çünkü insan çalışınca yorulur, çünkü insan çalışınca acıkır, çalışınca uyur ve dinlenir. Oysa sürekli yatarak vakit geçirsek bir zaman sonra uyuşmaya başlarız ve tembellik hayat alışkanlığı haline gelir ve boş bir zihin olarak, cahil bir kafa olarak dünyaya yükten başka bir şey olmayız. Vatanımızı her anlamda geliştirmek için çalışmalıyız, bağımsızlığımız için, cumhuriyetimizin daha iyi yerlere gelmesi için çalışmalıyız. Ülkemizi bilim ve fen yolunda ileriye götürmek için, Mustafa Kemal’in yolundan gitmek için çalışmalıyız.


 

Sevgili öğretmenim,

Kendi hayatımızı idame ettirmek için, kimseye muhtaç olmamak için çalışmalıyız. Çalışarak, alın teri dökerek bu vatan topraklarına gözümüz gibi bakmalıyız ve bu vatan topraklarını her alanda geliştirmeliyiz. İnsanlara faydalı olmak için, yoksullara yardım etmek için, birlik, beraberlik ve dayanışma içinde yaşamak için çalışmalı ve üretmeye devam etmeliyiz.

Cömertlik İle İlgili Konuşma

 

 Cömertlik İle İlgili Konuşma


Cömertlik içten gelen bir şeydir. Düşünülerek, planlar yapılarak, çıkarlar gözetilerek yapılan bir şey değildir. Bir anda içten  gelir ve hesap kitap yapmadan insanlara yardım edersiniz, hediye alırsınız ve onları mutlu edersiniz.

Sevgili öğretmenim,

Allak katında da cömertlik çok önemlidir. Çünkü cennete ilk olarak cömertler girecektir denilmiştir kutsal kitabımızda. Cömert insanlar içlerinden geldiği gibi davranan, çıkarlarını arka planda bırakan, samimi ve doğal kimselerdir. Böyle kimselerin içi dışı bir olduğu için sinsi değillerdir. Nerede yardıma muhtaç insan varsa orada cömert insanlar vardır. 


Gerçek cömertlik sağ elin verdiğini sol elin görmemesidir. Yani gösteriş ve şatafatlı bir şekilde yapılan yardımlar cömertlik değil, kendi itibarını yükseltmek ve sadece insanların kalbinde yer kazanmak amacıyla yapılan şeylerdir.  Oysa gerçek cömert insanlar yapacağı iyiliği gizlice yaparlar ve bunun bilinmesini istemezler. Çünkü onlar insan-ı kamil olmuşlar, olgun insan olmuşlardır.

 

Sevgili öğretmenim,

Ömrümüz yettiği sürece, imkanlarımız dahilinde cömert insan olmalıyız ve cimrilikten kaçınmalıyız. Paylaşmayı, birlikte olmayı, sevmeyi, sevilmeyi, ihtiyaçları gidermeyi birlikte başarmalıyız. Cömert olduğumuz zaman insanlarla iletişimimiz daha güçlü olur, hem sever hem de seviliriz. Küçük yüreklere dokunuruz ve insanların yüzünde bir nebze de olsa tebessüm oluşmasını sağlarız. 


Cömertlik, insan olmanın gereğidir ve insana yakışan en güzel hallerden biridir. Cömertlik ile ilgili şu söz çok anlamlıdır: “En güzel cömertlik imkanlar kısıtlıyken yapılandır” der Hz Ali. İşte bu söz bize yol göstermeli, bu söz bize insan olmayı öğretmelidir. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Oblomov Kitabının Konusu Nedir? Kitabın Ana Kahramanı Kimdir?

 

Oblomov Kitabının Konusu Nedir? Kitabın Ana Kahramanı Kimdir?


 Kitabın yazarı İvan Gonçarov'dur. Kitabın ana kahramanı Oblomov adında bir adamdır. Oblomov, varlıklı bir ailenin tek çocuğudur. Ailesi zengin bir aile olduğu için Oblomov hazıra konmuştur. Kitap tembel ve uyuşuk bir gencin ilişkilerdeki ve hayattaki başarısızlığını anlatıyor. Oblomov romanı, bizlere ana karakter üzerinden tembelliğin ve ertelemenin insan hayatı üzerindeki olumsuz etkilerini anlatır. 


Ne yazık ki tembellik tembelliği doğruyor ve Oblomov’da bir süre sonra dışarıyla olan bağını kaybetmeye başlıyor. Sürekli yatıyor, yiyior ve içiyor. Onun dışında fazla bir şey yapmıyor. Mücadeleci bir ruha sahip olmayan Oblomov karşısına çıkan en ufak işlerde bile başarısız oluyor ve bunun için herhangi bir zorluk karşısında hemen pes ediyor. Her şeyi ertelediği için işleri yolunda gitmemeye başlıyor ve ailesinden kalan servet de zaman içinde azalmaya başlıyor.


Kitap Oblomov'un hayatını ve onun tembelliğiyle mücadele etmeye çalışan arkadaşı Ştoltz arasındaki ilişkiyi anlatır. Ştoltz, Oblomov'un hayatını düzene sokmaya çalışır ve ona yeniden hayata tutunması için yardım eder. Ancak başarılı olamaz. Çünkü değişmek istemeyen, değişime karşı gelen ve uyuşukluğu tercih eden kişi bizzat Oblomov’un kendisidir. Hayat ertelemeye gelmez. Kitapta beni duygulandıran şey ise Oblomov’un her ne kadar tembel ve uyuşuk da olsa insanların kurnazlığını, sinsiliğini bilse de buna karşı koymuyor ve her şeye rağmen insan olarak kalmaya devam etmesi ve  dünya malına fazla önem vermemesi beni çok etkilemiştir.


 İnsanlar hayata tutunabilmek için çalışmalı ve çalışmalarını ertelememelidir. Çünkü ertelemek  ve aşırı konfor bir süre zihni çürütmeye başlıyor ve kişi yaşam boyu tembelliğini üzerinden atamıyor.

Kitapta geçen güzel sözlerden birkaç tanesi kalmıştı aklıma.

“Hile bozuk para gibidir: Onunla büyük şeyler satın alınmaz.”

“Birbirinin iyi yanlarından zevk alıp kötü yanlarına kızmamak için büyük bir yaşama deneyi akıl olgunluğu ve insan sevgisi gereklidir.”

“Hatıralar mutlu bir hayatın hatıraları olursa güzeldir.”

Komşuluk İle İlgili Atasözleri ve Anlamları

 

Komşuluk İle İlgili Atasözleri ve Anlamları


Komşuluk ilişkileri her ne kadar günümüzde fazla kalmadıysa da yine az ve öz olarak bu ilişkiler devam etmektedir.

Komşuluk ile ilgili atasözleri ve anlamları şunlardır:


Komşu darısı iyi olur: İnsana başkalarının sahip oldukları daha cazip gelir.

Komşu boncuğunu çalan gece takınır: Hırsızlık yapılarak elde edilen şey mal sahibinin göremeyeceği yer ve zamanda kullanılır.

Komşunun karısı komşuya kız görünür: Birinin sahip olduğu mal başka birine olduğundan daha değerli görünür.

Komşu ekmeği komşuya borçtur: Komşunuz size ikramda bulunur ve hediye olarak bir şey verirse siz de ona ikramda bulunmalı ve hediye vermelisiniz.


Komşun kör ise sen kıpa bak: İnsan çevresindeki kişileri kıskandıracak hal ve hareketlerden kaçınmalıdır. Komşularında bulunmayan şeye sahip olsa bile  bunları belli etmemeli, çevresindeki kişiler gibi yaşamalıdır.

Komşunu sev ama aradaki duvarı kaldırma: İnsanlarla arkadaşlıklar dostluklar kur ama arada mutlaka bir sınır olsun. Çünkü o sınır seni koruyacaktır. İnsanlara aşırı güvenme yoksa hayal kırıklığı yaşarsın. 

Komşu da pişer, bize de düşer: Yakınlarımız, yararlı şeyler elde ettiği zaman o yararlı şeylerden bizim de faydalanmamız mümkün olabilir.

Komşu iti , komşuya ürümez: Başka kişilere zararı olan, onları rahatsız eden kişi komşularına kolay kolay zarar vermez.


Komşudan gelenle doyulmaz: Zor zamanlarda komşunun yardım edeceğini düşünmek güzel bir duygudur fakat  her şeyi komşudan beklemek de doğru olmaz. İnsan bazı şeyleri kendisi yapmalıdır, kendisi sağlamalıdır.

Komşu komşunun külüne muhtaçtır: İnsan herhangi bir sorun yaşadığı zaman komşularına başvurmak zorunda kalır çünkü hayat her zaman güllük gülüstanlık gitmeyebilir.

Komşu kızı almak kalaylı kaptan su içmek gibidir: Komşu kızıyla evlenecek olan, ailenin ve kızın durumunu çok iyi bildiği için gönül rahatlığı içinde bu ilişkiyi kurar.

Ev alma, komşu al: Komşuluk ilişkileri, iyi komşuluk çok önemlidir. Çünkü sabah akşam komşularınızı göreceksiniz ve onlarla daha çok iletişim kuracaksınız.

Komşu hakkı Tanrı hakkı gibidir: Komşunun komşu üzerindeki hakkı, Tanrı’ kul üzerindeki hakkı kadar önemlidir.

Komşuda aş pişer, kokusu bize düşer: Yakınlarımız, yararlı şeyler elde ettiği zaman o yararlı şeylerden bizim de faydalanmamız mümkün olabilir.

Komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür: Birinin sahip olduğu mal başka birine olduğundan daha kıymetli görünür.


Komşunu iki inekli iste ki kendin bir inekli olasın: Başkalarının iyiliğini düşünen kimseler aynı şekilde karşılığını alır ve iyilik bulurlar.

Komşun hakkında karar vermeden  iki ay onun makosenleriyle yürü: İnsanlar hakkında doğru karar vermek için ön yargılı olmamak gerekir. Doğru bir değerlendirme için kişinin yaşam koşulları, eğitimi gibi özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır.

Komşu hakkı büyük, saymayan hödük: Komşunun, komşu üzerindeki hakkı Tanrı’nın kul üzerindeki hakkı gibi kutsaldır.

Fedakarlık İle İlgili Hikaye

 

Fedakarlık İle İlgili Hikaye


İki arkadaş, iki can dostun öyküsüdür bu. Şule ve Nisa. Şule ve Nisa üniversitede tanışmışlardı. Şule Nisa’nın iki buçuk yaşındaki kızını ilk gördüğünde onu çok sevmiş ve bu tatlı ve melek yüzlü kız kim demişti. Nisa’nın eşi Mete Bey ise benim kızım demişti. O günden sonra Şule Mete abisine kızınız çok tatlı ve çok güzel demiş, o küçük kıza bağlanmış, onu çok sevmişti. Daha sonra Şule  küçük kız Meryem’in annesi ile tanışmıştı. Şule ve Nisa ilk bakışta birbirlerini fazla sevmemişlerdi. Ta ki Şule Meryem’e gerçek anlamda sevgisini gösterene kadar. Başlarda Şule’yi fazla samimi bulmayan Nisa onu gerçekten tanıdığında hiç de kötü biri olmadığını anlamış ve ikisi çok yakın dost olmuşlardı.. 


Şule öğretmenlik bölümünü okurken, Nisa ise eşi ile üniversitenin bir bölümünde çay ocağı işletiyor, üniversiteli öğrencilere çay satıyorlar, oralet satıyorlardı. Şule Balıkesir’den Maraş’a okumaya gelmişti. Nisa da aslen Maraşlıydı zaten. İki yakın arkadaş, iki yakın dost olmuşlardı. Nisa’nın küçük kızı iki dostluk kurulmasını hazırlamıştı. Şule üniversitede dört yıl okumuş ve o dört yıl boyunca Nisa ona elinden gelen her türlü yardımı yapmış, Nisa da ona sevgi ile bağlanmış, onun bu iyiliğini asla unutamayacağını söylemişti. Üniversite bitmiş, Şule;  öğretmen olarak başka bir şehre atanmıştı. O artık kadrolu bir öğretmendi. Her ne kadar Nisa ile ayrılmış olsa da  birbirlerini hiç bırakmamışlardı. Daha çok telefonda konuşuyordu ama dostluk hiç bitmiyordu.


 Aradan  altı yedi ay geçmişti ki bir gün Şule Nisa’nın bir trafik kazası geçirdiğini duydu ve ilk biletle hemen Maraş’a gitti. Nisa çok kötü kaza yapmıştı. Belde çatlak, kürek kemiklerinde eziklik, kolda kırıklık vardı ve bakıma ihtiyaç vardı. Nisa bunu duyar duymaz okuldan iki haftalığına rapor aldı ve soluğu can dostunun yanında aldı. Şimdi fedakarlık zamanıydı. Hemen Maraş’a gitti ve can dostunu buldu. Sonra onun bakımını üstlendi ve on beş gün boyunca arkadaşı için her türlü sorumluluğu üzerine aldı. Nisa’nın anne ve babası o çok küçükken vefat etmiş, kardeşleri ise işlerimiz yoğun diye gelmemişti. Şule kardeşten öte olmuştu onun için. Küçük Meryem'e de Şule bakıyor, Mete abisi ise işine devam ediyordu. Mete Bey evini geçindirmek zorunda olduğu için Nisa'ya zaman ayıramazdı. Çünkü onun kadrolu bir işi yoktu.


Daha sonra  Şule okuldan izin alarak bir on beş günlük rapor daha aldı ve arkadaşı ayağa kalkana kadar elinden gelen her türlü işi yaptı. Onun yemeğini yediriyor, onu tuvalete götürüyor, ona sevgisini ve samimiyetini her türlü hissettiriyordu. İşte gerçek fedakarlık örneği buydu. Bir ay sonra görev yerine geri döndü Şule. Nisa da yavaş yavaş iyileşti ve iki arkadaş her geçen gün birbirine daha çok bağlandı ve her zaman birbirleri için özverili olmaya devam ettiler. Biliyorlardı gerçek fedakarlık emek etmek, kendi çıkarlarından yeri geldiğinde ödün vermek ve gerçek sevmekti.

İnsan Beyni Boş Bir Levhadır Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

İnsan Beyni Boş Bir Levhadır Sözü İle İlgili Kompozisyon


İnsan beyni boş bir levhadır sözünü söyleyen kişi John Locke’dir.  John Locke;  düşünce özgürlüğü ve insanların deneyimlerinden bilgi edinme becerisini ortaya koyarak felsefe alanında büyük bir çığır açmıştır. Böylece Avrupa’nın aydınlanması ve  Akıl Çağı’nın gerçek kurucusu olarak kabul edilmiştir. Ona göre insan beyni boş bir levhadır. 


Zihinde doğuştan gelen hiçbir bilgi yoktur. Zihin doğduğunda bomboştur. İnsan ancak öğrenerek beynini doldurabilir ve yeni şeyler öğrenebilir. Yani beynimizi geliştirmek için yeni bilgiler öğrenmek gerekir. Örneğin;  Turuncu bir duvara baktığınız varsayalım. Baktığınız duvar tuncu renktedir. Bu duvarı kaldırmak ve duvarı beyaz görmek deneyimsel açıdan mümkün değildir fakat duvarın turuncu olduğunu söyleten turuncu renk söylemi deneyimsel yol  ile öğrenilmiş ve kazanılmıştır. İnsan doğuştan bir rengin turuncu olduğunu bilemez. Bu ancak öğrenme ve deneyim yolu ile gerçekleşir.


 John Locke'ye  göre hiçbir insanın bilgisi edindiği deneyimin ötesine geçemez. Yani beyin deneyimleyerek doldurulur ve yeni bilgiler beyne yerleşir. Doğuştan insan beyninde bilgiler yerleşmiş değildir. Bu ancak deneyimler yolu ile kazanılabilir. Bunun içinde insan aklını kullanmalı, aklı ile deneyim yaşayarak yeni bilgilere ulaşabilir denilebilir.

Vatan Çıplak Topraktan İbaret Değildir Bir Milletin Asıl Vatanı Yarattığı Kültür Eserleridir Konulu Konuşma

 

Vatan Çıplak Topraktan İbaret Değildir  Bir Milletin Asıl  Vatanı Yarattığı Kültür Eserleridir Konulu Konuşma

 

Vatan toprakları sadece bir toprak parçası olsaydı insanların gözünde hiçbir değeri olmazdı. Oysa vatan demek ana topraklarımız, gözümüzü açtığımız, nefesimizi aldığımız, ekmeğini yediğimiz, suyunu içtiğimiz topraklardır.

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım

 

Vatan toprakları değerlidir. Çünkü bu  topraklar üzerinde binlerce kişinin kanı vardır ve o kanı akan şehitlerimiz bu toprakların altındadır. Onun için bu topraklar milletimiz için manevi olarak kutsaldır ve çok değerlidir. Bu vatan topraklarında bir tarih vardır. Geçmişin buram buram kokusunu alırsınız vatan topraklarında. Bu topraklar üzerinde nice destanlar yazılmış, nice türküler söylenmiştir. Nice zaferler kazanılmış, nice ağıtlar yakılmıştır. Bu topraklar bize atalarımızdan kalan kültürel bir mirastır. Bize düşen de bu kültürel mirasa, bu tarihi dokuya, bu tarihi eserlere sahip çıkmak ve onları korumaktır.

 

 Vatan her şeyi ile bir bütün olan toprak parçasıdır. Gelenek ve görenekleri, ana dili, ortak değerleri ile vatan vazgeçilmez bir değerdir bizim için. Bu mirasta atalarımızın alın teri vardır. Birlik, beraberlik ve dayanışmanın olduğu bir yerdir vatan. Ortak değerler için can verilen, umuda kelepçe vurulmadan yeniden dirilişe geçen milletin destanıdır vatan toprakları. Milletin ortaya koyduğu tarihi eserler, koruduğu doğal yaşam alanlarıdır vatan. Bu vatanın her bir karış toprağı şehit kanı ile sulanmış ve sulanmaya da devam edecektir. Onun için vatana sahip çıkmalı, milli benlik ve milli kültür korunmalıdır. Bunun için de bilim ve fen bize yol göstermeli, vatana hizmet en birinci amacımız haline gelmelidir.

Merhamet ve Sevgi İle İlgili Bilgilendirici Bir Metin Yazınız.

 

Merhamet ve Sevgi İle İlgili Bilgilendirici Bir Metin Yazınız.


Merhamet ve sevginin olduğu yerde vicdan vardır, insanlık vardır, birlik, beraberlik ve dayanışma vardır, hoşgörü vardır. İnsana yakışan en önemli erdemlerden biri merhamet bir diğeri de sevgidir. Yüce Allah’ın yarattığı her canlıya merhamet ile muamele etmek insanı daha olgun ve daha iyi bir insan yapar. Kötülükler yerini merhamet sayesinde iyiliğe bırakır. İçinde merhamet ve sevgi duygusu olmayan insandan korkmak gerekir. Çünkü böyle insanlar bencil davranır ve kendilerinden başka kimseyi düşünmezler.


Acımasız oldukları için böyle insanlardan fazla medet ummamak gerekir. Bu tip insanların da iyi olması için onların önce kendilerini değiştirmeye ihtiyacı vardır.  Merhamet ve sevginin odluğu dünyada savaşlar yok olur yerini barışa bırakır. Kötülükler yok olur yerini kardeşliğe bırakır ve yaşayan insanlık olur. Çocuklarımıza küçük yaşta merhamet duygusunu öğretmeliyiz, sevmeyi, sevilmeyi öğretmeliyiz.


Rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun çok güzel bir sözü vardır: “ Mükemmel değil, merhametli çocuklar yetiştirin. Karıncaları ezmeyen, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen, sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar. İşte böyle olduğu zaman dünyamız daha güzel bir dünya olacak, iyilik dünyanın hakimi olacak, sevgi dünyanın gölgesi olacak ve dünyayı sevgi ve merhamet kurtaracaktır.

Verilen Bir İşi Zamanında Yapmanın Önemi Konulu Kompozisyon


Verilen Bir İşi Zamanında Yapmanın Önemi Konulu Konuşma


İnsanı değerli kılan en önemli erdemlerden biri de onun  sorumluluk sahibi güvenilir biri  olmasıdır. Bir iş bize başkası tarafından verilip o işin zamanında yapılması isteniyorsa burada sorumluluklarımız devreye girer. Çünkü insanlar bize güvenmiş ve iş vermiştir. Bize düşen de o iş ya da işleri zamanında yapmak, sorumlulukları hakkı ile yerine getirip insanların bize olan güvenini de boşa çıkarmamaktır. Verilen işi zamanında yaptığımız zaman hem çalışkan, hem üretken insan oluruz.


Ertelemediğimiz için kafamızda kaygı kalmaz ve rahatlarız. Böylece yaptığımız işten de verim alırız. Kimi insanlar vardır ki işleri biriktirirler ve zamanında yapmadıkları için de  yapılan iş verimli olmaz, düzenli olmaz. Bunun için de  birey verilen işi zamanında yapmak için disiplinli olmalı, planlı ve programlı olmalıdır. Atalarımız bir işin zamanında yapılması ile ilgili şu sözü söylemiştir: ”Terazi var; tartı var; her şeyin bir vakti var.” Yani her iş zamanında yapılmalı, işe olan değer verilmeli ve iş ahlakına sahip olunmalıdır. Verilen iş zamanında yapıldığı zaman insanlar tarafından sevilen, sayılan ve güvenilen biri oluruz.


 Böylece insanlar bizimle iş yapmak isterler ve bizlere olan güveni de sarsılmamış olur. Zamanında verilen görevi yapmayan insanlar ise stresli olur, stres de beraberinde başarısızlığı getirir. İşte bunların olmaması için sorumluluk sahibi, nitelikli ve üretken bireyler olma yolunda ilerlemeliyiz.