Kan Kus, Kızılcık Şerbeti İçtim De Atasözünü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

Kan Kus, Kızılcık Şerbeti İçtim De Atasözünü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Kişisel dertlerimizi içimizde saklamalı, başkalarının öğrenmesine meydan vermemeliyiz. Dahası, kötü olan durumumuzu iyi gibi göstermeye çalışmalıyız. Bazı zamanlarda aile içinde çeşitli olaylar yaşanabilir, üzücü ve kırıcı olaylara olabilir. Bu durumda yaşadığımız sıkıntılara sabretmesini bilmeliyiz ve yaşadığımız ve olayları başka insanlara anlatmamalıyız.


 Başkalarının bizim özel yaşamımızda olan olaylardan haberdar olmamasını sağlamalıyız. Çünkü yaşadığımız olayları anlattığımız zaman karşımıza çıkan kişiler sır tutmayan kimseler olabilir. Bu kişiler ile aramız gün gelir bozulabilir ve onlara anlattığımız her şeyi yakınlarımıza geri gelip anlatabilirler. Bundan dolayı da atalarımız Kan, kızılcık şerbeti içtim de atasözünü söylemişlerdir. Bu atasözü diğer bir atasözümüz olan Kol kırılır yen içinde kalır ile de yakın anlamlıdır aslında. Yaşadığımı zorlu zamanlar olacaktır.


 İşte bu zamanlarda ağzımızı tutmasını bilmeliyiz. Her önümüze gelene derdimi açmamalıyız ve sabretmeliyiz. Sabrettiğimiz zaman belki olaylar daha güzel bir hâl alır ve iyi ki de yaşadığımız şeyleri başka insanlara anlatmamışız diyerek mutlu oluruz ve pişmanlık duyacağımız bir şey yapmamış oluruz.

Çocuk Mu Yetiştiriyoruz Yoksa Robot Mu Yetiştiriyoruz Konulu Kompozisyon

 

Çocuk Mu Yetiştiriyoruz Yoksa  Robot Mu Yetiştiriyoruz  Konulu Kompozisyon


Çocuklar gündelik yaşamlarını kolaylaştıracak işleri de öğrenmelidir. Sadece akademik açıdan başarılı olmaları bir anlam ifade etmez. Aynı zamanda kendilerini geliştirecek, kendilerine fayda sağlayacak basit işleri de yapmalıdır. Sosyal olmalıdır, sevecen olmalı, iletişim dilini kullanmalıdır. Çocuklar bir çivi bile çakamıyorsa, çalan bir telefona cevap vermiyorsa, zorbalığa uğrayan bir başka çocuğa gülüyorsa, eve gelen misafirler ile iletişim kurmuyorsa dersleri çok iyi olmuş hiçbir anlam ifade etmez.


 Çocuk kendisinin fazladan parası olduğu halde; kantinden simit alamayan çocuklarla alay etsin ama, öğretmenlerinin gözdesi olsun.  Varsın, başını okşayıp hatırını soran bir yetişkine dönüp; “ Teşekkür ediyorum efendim Ya siz nasılsınız diyemesin ama yabancı dili mükemmel olsun. Evet… varsın, tek dostu olmasın… ama, iyi gelir getiren bir mesleği olsun. Bu çocuğu bu hale getiren kişiler çocuğun anne ve babasıdır.  Ailenin çocuğu ile ilgili iletişiminizi dinlemek ister misiniz; – “Oğlum, çıkar üstünü-başın doğru derslerinin başına. Kızım, öğrenemedin gitti şu işi  hafta içi dışarı çıkmak, gezip tozmak yasak. Ne gezmesi önce ödev. Peki çocukların ne istediğini, anne ve babasından ne beklediğini hiç merak ettiniz mi?


 Elinin neye yatkın olduğunu, dilinin neye uyumlu olduğunu, gözlerinin zevkini, hangi oyunlardan hoşlandığını, hangi oyunları sevmediğini, hangi arkadaşalrını sevip hangilerinden rahatsız olduğunu, hangi alana ilgi duyduğunu, bisiklet sürmeyi öğrenip öğrenmediğini, resim dersiyle ilgisini,  müzikle arasını hiç mi sormadınız. Öyleyse çocuğunuzla ayağı yere basan bir iletişim kuramazsınız. Her  sözünüze siz, tersler şekilde cevap vermesi, lafı ağzınıza tıkaması  onları iyi anlamamanız, onları bir kere bile olsun gerçek anlamda oturup dinlememeniz ya da onları gerçekten sevmeyi denememeniz olabilir mi? 


Tüm bunlardan dolayı önce çocuk yetiştirelim robot değil. Çocuklar duygusu olan varlıklardır. Onların sevmeye, sevilmeye , oyun oynamaya ve doyasıya çocukluğunu yaşamaya hakları vardır. Bunları unutmazsak ve onları anladığımızı davranışlarımızla onlara belli edersek iş işten geçmeden onları kaybetmemiş olabiliriz.

Adaletin Önemi İle İlgili Kıssadan Hisse Örneği

 

Adaletin Önemi İle İlgili Kıssadan Hisse Örneği


 Çok eski yıllarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Bu gelenek şu şekildeymiş. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınır ve bu herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde kilisenin çanı iki kez çalınırmış. Kralın bir yakını öldüğünde üç kez, Karl öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış. Günün birinde, herklesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış. Ahali merak içinde kalıp, papaza koşmuş.


“Ey Papaz Efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki, o ölünce çan beş kez çalınsın.”

Papaz yanıt vermiş:

“Kraldan daha önemli bir şey var!...

“Adalet öldü.”

 

Not: Bu kıssadan hissede adaleti öldürürseniz her şeyin yerle bir olacağına değinilmiştir. Bir ülkede adalet olmazsa ahlak da olmaz, insanlar mutlu olmaz. hakkın yerini haksızlık alır, kaba kuvvet alır ve herkes kendi hakkını kendi aramaya çalışır. Bu da böyle toplumları yavaştan yok etmeye başlar. Bunun için en temele adaleti koymak ve adaletsizliğe karşı yapılan en ufak bir yanlışa bile hayır demek toplumları kurtarabilir ve eski güçlü ve huzurlu haline kavuşturabilir. Kime ve neye karşı yapılırsa yapılsın adaletsizlik hukuksuzluk, ahlaksızlıktır. Onun için hakkımızı aramalı, sadece kendimizi değil başka insanların hakkını aramaya da yardım etmeliyiz. İşte o zaman adaletli bir toplum oluruz ve huzur içinde yaşamaya devam ederiz.

Sıradaki Astronot Ben Olmalıyım, O İş Bende Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Sıradaki Astronot Ben Olmalıyım, O İş Bende Sözü İle İlgili Kompozisyon


Uzayda yaşam olup olmadığını, uzaylıların olup olmadığını gerçekten çok merak ediyorum. Küçüklükten beri uzay ile ilgili hep merak ettiğim konular olmuştur. Sıradaki astronot ben olmalıyım o iş bende çünkü uzay ile ilgili merak duygumu gidermek istiyorum. Uzayda neler var, neler yok, oraya varınca ne gibi değişimler hissedeceğim, duygularımda, hislerimde, görüntümde değişiklikler  olacak mı? Bunları çok merak ediyorum. 


Daha sonra ülkemizin uzaya giden bir bilim insanı olarak diğer dünya ülkelerine karşı tanıtmak ve bilim ülkesi olduğumuz herkese kanıtlamak istiyorum. Evren o kadar büyük ki ne kadar büyük olduğunu bile bilemiyoruz.  İşte ben bu bilinmezliği bilinir hale getirmek için çok çalışacağım ve uzay yolculuğuna çıkacağım. İyi bir astronot olmak istiyorum. Bunun için de Rusçayı hem konuşabilmek hem de okuyabilmek için çok çalışmam, emek etmem gerektiğini biliyorum. Uluslararası Uzay İstasyonundaki uzay batımını izlemek istiyorum. 


Yıldızları ve gezegenleri özellikle sabah yıldızı ve akşam yıldızı olarak bilinen Venüs gezegenini görmek ve onun hakkında araştırmalarda bulunmak istiyorum. Fizik kurallarını iyi öğrenip çok iyi bir astronot olmak istiyorum. İnsanları Mars’a götürmek istiyorum. Bunun için de çok çalışıp uzayda bir roket inşa etmek en büyük amacımdır. Kuyruklu yıldız hakkında araştırma yapmak istiyorum. Alper Gezeravcı gibi başarılı bir astronot olarak merak duygumu gidermek için çalışmaya devam edeceğim. İşte tüm bunlar için sıradaki astronot ben olmalıyım, o iş bende.


Not: Astronot olmak için şunlar gereklidir:

-Yüzme bilmek gerekir.

- Vahşi doğada hayatta kalma eğitimi almış olmak gerekir.

- Boy 157 ile 190,5 olmalıdır.

- Jet uçağı pilotu olmak gerekir.

- Üniversiteden fen bilimleri veya matematik bölümlerinden mezun olmak gerekir.

- Rusça konuşabilmek ve okuyabilmek gerekir.

Bir İşi Zamanında Yapmanın Önemi İle İlgili Öyküleyici Bir Metin Yazınız

 

 

Bir İşi Zamanında Yapmanın Önemi İle İlgili Öyküleyici Bir Metin  Yazınız


 Kerem  sabah erkenden kalktı ve üstünü hemen giyinmek için doğruca giyinme odasına gitti. Hemen giyindi. Annesi  Sema  Hanım kahvaltıyı hazırlamıştı. Annesi Kerem’e baktı ve canım oğlum dün öğretmeninin verdiği ödevi yapmış mıydın dedi. Kerem ise anneciğim daha bir hafta  var yaparım  hele dedi. Annesi ise zaman çabuk geçer, unutursan çok pişman olursun ve düşük not alırsın dese de Kerem annesinin sözüne kulak asmadı. 


Annesi de oğluna ders olsun diye bir hafta boyunca bu ödevi hiç hatırlatmadı. Bir hafta sona ermişti ve ama Kerem ödevini yapmayı unutmuştu. Oysa koca bir yedi güne neler sığmazdı ki. O gün yine kahvaltısını yapıp okula giden Kerem  sırasına geçti. Ders Fen Bilgisiydi. Öğretmen haydi bakalım gençler, Güneş, Dünya ve Ay konulu materyal ödevlerimiz yapıldı mı dediği anda Kerem  şok oldu. Çünkü o ödevi yapmayı ihmal etmişti. Herkes çok güzel bir şekilde materyal hazırlamış, kartonun üzerine renkli kalemler  ile  Dünya, Güneş ve Ay çizmişler ve harika görseller ortaya çıkmıştı. 


Sıra Kerem’e geldiğinde Kerem çok mahcup olmuş, yüzü kıpkırmızı olmuştu. Öğretmen ödevini yapanların fotoğrafını çekiyor ve bunu wattsap gurubuna annelerinize atacağım çocuklar diyordu. Kerem keşke zamanında ödemi yapsaydım  bu duruma düşmeyecektim dedi ama iş işten geçmişti. Öğretmen yapanlara ufak hediyeler vermiş, yapmayanlara ise eksi not vermişti. Kerem kendini çok kötü hissediyordu. 


Eve geldiğinde annesine çok üzgün olduğunu ve ödevi zamanında yapmadığı için sınıf içinde neler hissettiğini söyledi. Annesinin telefonuna gelen mesajda ise öğretmenin gün içinde çektiği fotoğraflar vardı. O fotoğrafların içinde Kerem de olabilirdi ama ne yazık ki her şey zamanında anlamlıydı. Kerem bir bir daha zamanında ödevlerini yapacağına söz verdi ve hiçbir şeyin ertelenmeye gelmeyeceğini anlamış oldu.

Çul İçinde Aslan Yatar Atasözü İle İlgili Hikaye

 

Çul İçinde Aslan Yatar Atasözü İle İlgili Hikaye


Açıklaması: Bir insanın özellikleri kıyafetine bakılıp anlaşılamaz. Bu yüzden insana verilecek olan değer dış görünüşüne bakılarak verilmemelidir. Önemli olan öz, önemli olan karakter ve insanlıktır.


Hikayemin başlığı şu şekildedir:


İnsan Erdemliliği İle İnsandır


Ayşe Hanım mahallemize yeni taşınmıştı. Annem ve arkadaşları da onunla tanışmak için Ayşe Hanımı bizim eve davet etmişti. Annem ve arkadaşları yemekler hazırladı, çay demlendi ve akşam olduğu için Ayşe Hanım bizim evimize geldi. Evimize gelirken üzerine sade bir kazak giyen ve sade bir pantolon giyen Ayşe Hanım'a annem ve komşu teyzeler tuhaf bakmaya başladı. Oysa Ayşe Hanım üzerindeki kıyafetlerden dolayı hiç utanmıyor ve gayet de temiz duruyordu. İzin almak için elini yıkamaya gittiğinde annem ve arkadaşları ne kadar da kötü giyinmiş, çok da cahil birine benziyor dedi. Ben bunu duyduğumda annem ve arkadaşlarım adına utanmıştım. 


Ayşe Teyze tekrar geldiğinde tanışma faslı başladı. Herkes onun ne işle uğraştığını merak ediyordu. Annem ev hanımı, arkadaşları da ev hanımıydı. Babam ise iş adamı olduğu için maddi durumumuz çok iyiydi. Diğer komşuların  maddi durumu eşlerinden dolayı çok iyiydi. Hepsi çok güzel giyinmişti ama Ayşe Teyze çok süslenmemişti. Kendini tanıttı ve bir üniversite öğretim görevlisi olduğunu söyleyince annem ve diğer teyzelerin ağzı açık kaldı ve ona karşı tavırları hemen değişti. Az önce kıyafetinden dolayı arkasından konuştukları kadın hepsinden daha kıdemli, daha başarılı bir insandı. İçimden “Çul içinde aslan yatar.” atasözünü söyledim.


 Ayşe Teyze çok mütevazi, dış görünüşe çok önem vermeyen, saçlarını bilim yolunda, ilim yolunda beyazlatmış gerçek bir hanımefendiydi. Annem ve diğer arkadaşları şimdi onun gözüne girmek için onunla daha yakın olmaya çalışıyor ve dış görünüşe aldanmamak gerektiğini geç de olsa anlamışlardı sanırım. Bir de bir insanın arkasından konuşmayı, insanların dış görünüşüne göre yargılamamayı anneme yakıştıramamıştım. Keşke annem de kendini geliştirip her şeyin kılık kıyafetle değerli olmayacağını daha iyi bilseydi. Eee çul içinde ne aslanlar yatarmış. Bu da size ders olsun annem ve arkadaşları....

Emek Başarının Anahtarıdır Sözü İle İlgili Bilgilendirici Metin

 

Emek Başarının Anahtarıdır Sözü İle İlgili  Bilgilendirici Metin


Başarının gelmesi tesadüf değildir. Başarılı olmak için belirli bir bilgi birikimi, emek ve alın teri gerekir. Zeka da tek başına başarılı olmada etkili değildir. Önemli olan gayret göstermek, planlı ve programlı olarak yaşamaktır. Emek etmeden başarı olmayacaktır. Çünkü hiç kimseye yattığı yerden  para gelmez, mutluluk gelmez. İnsan aklını kullanmalı ve aklını da doğru işlerde kullanmalıdır.


 Örneğin; İleride iyi bir doktor olmak istiyorsanız her gün planlı ve programlı olarak çok çalışmak, kitap okumayı alışkanlık haline getirmek ve her türden kitap okuyarak genel kültürünüze yatırım yapmak gerekir. Yani çok yönlü olmak ve bunun için emek ederek kendimizi geleceğe hazırlayabiliriz. Emek edildikten sonra başarı da kendiliğinden gelecektir. Emek olmadan yemek olmaz, en güzel yağmur alın teridir gibi sözler emek etmenin ne denli güzel bir eylem olduğunu, insana yakıştığını ve insanı onurlu kıldığını anlatan sözlerdir. Dünyada büyük işler başarmış insanlara baktığınızda onların çok çalıştığını, çalışmaktan asla vazgeçmediğini görebilirsiniz. Örneğin Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar eskiden günde on sekiz saat çalıştığını, şu anda ise on ki saat çalışabildiğini söylüyor. Şimdi bu bilim adamının başarılı olması emek değil de nedir peki? 


Elbette emek, alın teri, azim ve çok çalışmaktır. Emek etmenin doğa sonucu ise başarılara doymamak, başarıların daim olması demektir. Hele de bir de yaptığınız işi candan seviyorsanız hayat sizin için daha anlamlı olur ve zevkle işinizle meşgul olmaya, başarılara doymamaya devam edersiniz.

Kırmızı Gül Demet Demet Türküsünün Hikayesi

 

Kırmızı Gül Demet Demet Türküsünün Hikayesi


Erzurum'un meşhur tüccarları yakın ticaret merkezlerine mal götürüp mal getirirlermiş. Tebriz ve Revan (Erivan) bu ticaret merkezlerinin en gözde şehirleriymiş. Tebriz'e giden tüccarlar, Revan’a da mal almaya gider, aldıkları malları da Erzurum pazarında satarlarmış. Rivayete  göre  yıllar yılla önce genç yaşında dul kalmış, oldukça zengin bir hanım ile onun biricik çocuğu varmış. Kadının eşi tüccar olan eşi ölünce kadın ve çocuğu yapayalnız kalmışlar. Kadın da bu duruma üzülmüş ama yine eşinin bıraktığı işlerin başına geçmiş. Çocuğu ise kadının tek tesellisi olmuş.  Kadın oğluna o kadar düşkünmüş ki onu yere göğe sığdıramazmış. Esen yelden, doğan günden esirgermiş. Kadın oğlunu en güzel şekilde yetiştirmiş ve çocuk büyümüş ve genç ve çalışan, sevecen, merhametli bir delikanlı olmuş. Kadının oğluna olan düşkünlüğü ise her geçen gün daha da artmaya başlamış. 


Oğlan  küçük yaşlardan beri arkadaşlarıyla oyundan dönerken bile iner bahçeye gül toplar ve onları anasına sunarmış. Bu oğlan da öyle bir alışkanlık haline gelmiş ki kırmızı gül toplamadan eve, anasının yanına gitmez olmuş. Ana da oğlunu, dünyanın en güzel güllerinden daha güzel görürmüş. Bu kırmızı güller zamanla, ana ile oğul arasında adeta sevginin bir sembolü haline gelmiş.  Kadının biricik oğlu büyümüş ve çalışkan ve başarılı bir genç olmuş. İnsanlar tarafından da çok sevilmiş. Gel zaman, git zaman, bir keresinde, bu zengin kadının oğlu yine bir sıcak yaz günü kervancılara katılıp Revan pazarına mal almaya gitmek üzere yola koyulmuş. Yazın sıcağı öğle vakti olunca çökmüş kervanın başına. 


 Aşırı sıcak herkesi yorgun düşürmüş: Bir de salgın bir hastalık başlamış ve bu salgın hastalıkta kadının biricik oğlu da ölmüş. Kadın çocuğundan haber alamayınca çıkıp gelmiş kervancıların olduğu yere ama kimse ona oğlun öldü diyememiş. Nihayet acı haberi kervancıbaşı söylemiş gözü yaşlı anaya. Yaka yırtmış, yaş dökmüş, başını taştan taşlara vurmuş. Sonra acı bir feryat koparıp ağaçlara doğru koşmuş. O ağaç senin bu ağaç benim gitmiş gelmiş. Ağaçlara sarılmış ağlamış, toprağa yüzünü sürmüş ağlamış. Gözlerinden kanlı, topraklı yaşlar akmış. Yüreğindeki evlat acısını bağıra bağıra haykırmış dağlara, taşlara kadıncağız.


 O duygu yüklü kadın,  o evlatsız kalan ana, bağrını yerlere sürümüş durmuş. Oğlunun güzel cemalini, kırmızı güller toplayıp getirdiği güzel günleri düşlerken içine farkı bir sızı çökmüş ve ardı sıra yanık mı yanık bir türkü tutturmuş. İşte bu türkü o kadının oğlu için söylediği türküdür. Bütün yurtta yıllardan beri sevilerek söylenen bir türküdür kırmızı gül türküsü. Bir annenin evlat acısının ona söylettiği ağıttır Kırmızı Gül türküsü. Her söyleyende ve dinleyenin yüreğine bir burukluk bırakır bu türkü, bu ağıt.


Kırmız Gül Demet Demet Türküsünün Sözleri

Kırmızı gül, demet demet
Kırmızı gül, demet demet
Sevda değil bir alamet
Balam nenni, yavrum nenni
Sevda değil bir alamet
Balam nenni, yavrum nenni

Gitti gelmez o Muhammed
Gitti gelmez o Muhammed
Şol revanda balam kaldı
Yavrum kaldı, balam nenni
Şol revanda balam kaldı
Yavrum kaldı, balam nenni

Kırmızı gül her dem olmaz
Kırmızı gül her dem olmaz
Yaralara merhem olmaz
Balam nenni, yavrum nenni
Yaralara merhem olmaz
Balam nenni, yavrum nenni

Ol tabipten merhem gelmez
Ol tabipten merhem gelmez
Şol revanda balam kaldı
Yavrum kaldı, balam nenni
Şol revanda balam kaldı
Yavrum kaldı, balam nenni

Hem Okudum Hem Yazdım Türküsünün Hikayesi

 

Hem Okudum Hem Yazdım Türküsünün Hikayesi

 

Güzel ülkemizin Çorum ilinin bir köyünde Hatice adında genç bir kız yaşarmış. Hatice köyün yoksul olan ailelerinden birinin kızıymış. Çocukluğu yokluk içinde geçen Hatice çok zor günler yaşamış. Hatice'nin ailesi geçimini toprağı ekerek sağlayan birileriymiş. Hatice de ailesine yardım eder aynı zaman da koyun güdermiş. Hatice on beş yaşına geldiğinde ailesini bir tren kazası sonucunda kaybetmiş ve yapayalnız kalmış. O yıllarda köyde ağalık sitemi olduğu için ağalar köyün en büyüğü, en saygınıymış. 


Hatice de kimsesiz kalınca köyün ağası olan Eşref Ağa'nın çiftliğinde ırgat olarak çalışmaya başlamış. Orada çalışırken İsmail adında genç bir delikanlı ile birbirlerine aşık oluvermişler. Bunun için de İsmail durumu ağaya bildirmiş ve şunları söylemiş: ““Ağam bizi evlendir, kulun kölen oluruz”. Eşref Ağa da iki genci evlendirmiş. Mutlu bir hayatları varmış ama çocukları olmuyormuş bu iki sevdalı gencin. Aylar, geçiyor, yıllar geçiyor yine de bir türlü bebek olmuyormuş. Nihayet tam yedi sonra iki gencin küçük bir çocukları dünyaya gelmiş. 


Çocuğun adını Mehmet koymuşlar ama günlerden biri gün  on beş günlük olan küçük Mehmet bir gece aniden hastalanıp ölmüş. Bu duruma çok üzülmüş Hatice ve İsmail. Kara talih gülmeyince gülmüyormuş ne yazık ki. Bunun üzerinde  çocuğunun yasını tutan Hatice Hem Okudum Hem Yazdım türküsünü ağıt olarak söylemeye başlamış. Türkünün sözleri ise şu şekildedir:


Hem Okudum, Hem Yazdım


Hem Okudum, Hemi Yazdım,
Yalan Dünya Senden Bezdim...Of
Dağlar Koyağını Gezdim,
Yiten Yavru Bulunur Mu...Of

El Yazıya, El Yazıya
Duman Çökmüş Gölyazıya...Of
Kurban Olam, Kurban Olam
Beşikte Yatan Kuzuya Vay.

El Veriyor El Veriyor
Orta Direk Bel Veriyor...Of
Döndüm Baktım Sağ Yanıma,
Mehemmedim Can Veriyor Vay.

Çene Çalmak, Gına Gelmek, Tadını Çıkarmak, Ödü Patlamak, ve Tarihe Karışmak Deyimleri İle Hikaye Yazınız

 

Çene Çalmak,  Gına Gelmek,  Tadını Çıkarmak, Ödü Patlamak, ve Tarihe Karışmak Deyimleri İle Hikaye Yazınız


Sabah uyandığımda annem kahvaltımı hazırlamıştı. Bugün okulda son sınavım vardı. Bu hafta sınav haftası olduğu için çok çalışmaktan gına gelmişti. Artık çok yorulmuştum ve bir an önce sınavları başarı ile bitirip ara tatile girmek için can atıyordum. Sınıfa girdiğimde Emine ile Hatice yine çene çalıyordu. Bu kızların sınava hiç doğru dürüst çalıştıklarını görmüyordum ama nasıl oluyorsa yine de sınavdan geçer not alabiliyorlardı. 


 Demek ki evde çalışıyorlardı az olsa. Mete’nin günaydın Yusuf demesiyle kendime geldim ve günaydın dedim. Ne oldu Yusuf çok halsiz duruyorsun dedi en yakın arkadaşım. Çok yoruldum  sınav haftası ya dedim. O da valla ben de çok yoruldum keşke hiç sınav olmasa dedi. Ben de keşke dedim ve gülüştük. Daha sonra saçımın üzerimde bir şey olduğunu fark ettim ve elime aldığımda yaramaz arkadaşım Musa’nın  arkamdan saçıma oyuncak örümcek koyduğunu anladım. Oyuncağı elime almamla yere atmam bir oldu. 


Korkudan ödüm patlamıştı. Sanki gerçek örümcek gibiydi. Çok kızdım Musa’ya . O ise gülmesine devam ediyordu. Daha sonra öğretmen geldi ve son sınavı yaptı. Çok şükür bu sınavımda iyi geçmişti. Sona çıkışı eve gittim ve hemen kendimi yatağıma attım. Hemen uyumaya başladım. Uyandığımda kendime geldim ve çok rahatlamıştım. Çünkü akşama kadara uyumak ruhuma ve bedenime iyi gelmişti.


 Annem börek ve çay hazırlamıştı. Onları bir güzel yiyip televizyon kumandasını elime aldım ve sevdiğim bir sinema filmini izledim. Orada izlediğim bir karakterini annem görünce çok heyecanlandı. Aaa bu aktör benim dedemin çok sevdiği bir aktörmüş ama bu adı tarihe karıştı. Artık yenileri çıktı ya dedi. Ben de hımmm dedim eve sinema filmimi yatarak izlemeye devam ettim. Artık dinlenmenin tadını çıkarma vaktiydi…